H a f ta iç in d e n o tla r :
7 T.
ty OOgf.
« •
Uslüp m eselesi ve
Ruy Blas rolü
Y a za n : Halit Fahri O Z A N S O Y
Son makalelerimden birinde, Ruy Blas piyesinde baş rolü oynıyan Ercü tnent Belızada bir kısım tenkitçilerimi ein yağdırdıkları keskin oklara karşı
müdafaaya geçmiş ve aktörün her
hangi klâsik veya romantik bir rolü mutlaka bir asır yahud üç asır evvel, ki ayııaıuş tarzile oynamak mecburi yetinde tutulmasını haklı bulmamış tım. Şahsî görüşe, zamanın zevkine göre tadiller yapılabileceğini ve aktö rüıı her şeyden önce de kendi şahsi liğiııi gözetmek endişesini haklı ola rak güdebileceğini belirtmek istemiş tim.
Bilhassa bu piyesin meşhur Nazır laı- meclisinde Ruy Blasın her ağzın dan çıkan mısraı bağırarak inşad et mesi bugün tabiî görülemiyeceğini ile riye sürüyorum. Bu, demek değildi ki,
romantik bir eser, zamanın örf ve
âdetleri ve havası dışında, tamamile serbest bir yeni zaman atmosferi i - çinde oynansın! Fakat görüyorum ki, fikirlerim tamamile yanlış anlaşılmış tır. Bunu da, Ruy Blas rolünün bizde fena oynandığı kanaatinde olan ten kidcilerle ayni şekilde düşünen kıy metli mütercim, şair Sabri Esad Siya vuşgilin bana bir cevap teşkil eden makalesinden anlamış bulunuyorum. Kendisi, bana, çok eskiden hocaları olduğumu hatırlıyarak, lâyık olduğr-ı dan fazla iltifatlarla başlıyan mak lelerinde uzun bir estetik ders vermek «uretile lâtif bir mukabelede bulun maktadırlar. Bu suretle, bugünkü yük sek irtifalanndan maziye doğru eği lerek eski bir emeği mükâfatlandır malardır var olsunlar.
Yalnız ben yine şu kanaatteyim kİ, bu davada, bu kadar tafsilâtlı ve girin tili çıkıntılı üslûb meselesi üzerinde ispatlara kalkmağa pek lüzum yok tur. Bu bahisler, esasen malûm şeyler
dir ve inkâr edilemezler de... Yalnız nisbiyet nazariyesinin benden sonra sanat eserleri üzerinde de tesir bırak tığı bir devirde, yani bugün, eski mü tearifelere pek öyle sıkı sıkıya bağlan nıaıuıı da doğru olamıyaeağım söyle mek isterim.
Üslûp için «devrin ve cemiyetin bir hayat kalıbı« olduğunu söyliyen Siya
vuşgil, bu cümlesini «sanatte ferd,
keyfine göre yaratmak imkânından tamamile mahrum mudur?« suali ile yine kendileri bağlıyorlar. Sonra şunu yazıyorlar: «Elbette değildir. Kendisi ne evvelâ fantezi kapısı ardına kadar açıktır. Sanatkâr isterse, d e v r in i^ Ve
cemiyetin hayat üslûbundan büsbü
tim sıyrılarak bu kapıdan içeriye dala bilir. Yaratıcı olarak, edebiyatında ve sanatte muhayyilesinin bütün kapris leıini eser haline f.etirebilir.Hattâ bir müddet için herkesin dikkat ve'takdi rini de çekebilir. Fakat zaman, kati hükmünü verince, fantezi de sandık odasına atılır ve unutulur.»
Aziz şair, bundan sonra, ancak çok büyük sanatkârların ve bu arada dâ bilerin orijinal bir üslûpla oynıyabile çeklerini, fakat çoğu zaman, bir ka-
j
pısından girdikleri sanat mâbedinlıı öbür kapısından çırçıplak çıktıkları nı bildiriyor. Hakikatte İse, tevazuun sanatçı için hakikî zafer teşkil edece ğini de İlâve ediyor.Hani itiraf ederim kİ, bu, biraz karı şık bulduğum fikirlerden tam bir ne tice çıkaramıyorum, » ir taraftan fan teziyi kabul etmek ve hattâ bu fante zinin bir devri zarfında alkışlanabil« çetini söylemek, sonra bunun tehli
keleri zamanla meydana çıkacağını
anlatmak, velhasıl bazan sağa, bazan sola, bazan yukarıya, bazan aşağıya
kayan ve bir derece tezadı andı -
H a fta iç in d e n o tla r
Üslûp meselesi
Ruy Blas rolü
ve
(Baştarafı 4 üncü Sayfada» ran hükümlerle sanatçıdaki orijinal ve şahsî gayreti ve teşebbüsü karan lık göstermek! Doğrusu, bu defa da ben, çok büyük değerli şairimden bu müphemtyetin açıklanmasını rica e- decek durumdayım.
Fakat bütün bu üslûp nazariyele- rlnden geçip giderek neticede nereye varılmak isteniyor? Davayı bu kadar genişletmeden sadece üzerinde durma mız lâzım gelen nokta şudur:
Bir aktör, klâsik veya romantik bir eseri yeni bir görüşle oynıyabilir mi, oymyamaz mı? Ben hiç bir zaman Ercümend Behzadm, Ruy Blas rolü nü, bu rolün bütün Avı upadaki mazi sini gölgede bırakacak bir özellikle oynadığını söylemiş değilim. Yalnız tabiî oynadı, tesirli oynadı, bunu söy
ledim ve bu bakımdan beğendiğimi
anlatmak istedim. Halbuki dava, bu çığırdan, yani tabiî oynanış çığırın dan çıkarılarak, büyük bir üslûp da vasi haline getirilince, benim söyle mek istediğimden tamamile uzak bir mahiyete sokulmuş oluyor. Ben, zama nm zevkinden bahsederken, geçmiş
devirlere aid eserlerin bugüne göre
stilize edilebileceğini de belirtmek is
temiştim. Bu fikrimde kendimi pek
I
yalnız da hissedemem. Bunun için, yi ne, en yeni garp kaynaklarından fi kirler de ortaya atmak pekâlâ müm-kündür. İşte meselâ Jean Beraud’nun 1936 da basılmış olan İnitiationa Tartdramatique isimli kitabının 126 ve
137 inci sayfalarından tercüme etti ğim şu satırları okuyalım:
«Tiyatro, hayatın hakikatine daha fazla hürmet etmiye başlamıştır, zira hayatta en derunî mücadeleler kadar eıı büyük felâketler bile , vakfelle ro mantik seyircilere keyif veren o bar bar bağırışları, o döğülmüş küçük kö pek iniltilerini uyandıramaz.
Sahnede hitabetin en gülünç kah ramanlık melodramlarında bile yeri yoktur. Bir nutukla bir rol arasında; hal ve vaziyetlerin bütün farkları bu lunur: Nutuk bir halka kanaat ver - mek içindir, bir rol ise, sahnedeki baş ka şahıslara hitaben vücuda getiril miştir. Çok yüksek bir tonla söylenir
se, vaziyetin bütün hakikate ben
zerliğini ortadan kaldırır ve aktörü,
bütün arkadaşlarını yanlış oynamaya sevkeder.
... Modern tiyatro tiraddan nefret eder. Bugün melodram tirani bile ho
murdanmadaıı ve sanki monologu
nun sırnnı bütün dünyaya ilân et - mek istiyormuş gibi sesini gürletme den tabii olarak söyler.»
Bu satırlar, bir Fransız tenkidcisi- ııiıı fikirleridir. Ve Ercümend Behza- da hak verdirecek mahiyettedir. Bu na, bir de, meşhur bir kadın artisti nin fikirlerini ilâve edelim. İşte, 15 Ağustos 1946 da Conferencıa’da neşre dilen bir konferansında, Marguerite Morcno şunları söylüyor:
«Ruy Blas yahud Hamani’de bizim asrımıza göre bir haber yoktur, hiç bir devir için haber yoktur, yalnız ro mantik devir için vardır. Bu seyirci ler ise, elektoral ve sekter kafalı müş terilerdiı- ve birer partizandan başka bir şey değillerdir. Halbuki öte yan da Musset hâlâ tiyatromuzda hüküm ran oluyor, çünkü onun eserleri sah ne kaygusundan uzakta yazılmışlar dır, bizi müteessir ediyorlar. Bugün bile kalbimize işliyorlar.»
Vaktile, sahneye ilk intisabında
Mounet - Suliy gibi büyük bir aktö rün karşısında Ruy Blasın kraliçe ro liinü prova eden, hattâ ilk prova gü nü piyesin bazı yerlerini tenkil etmesi
üzerine Mounet Suüy’yl şiddetle kız
dırmış olan [*] ve bugün yaşlılığında
en kudretli bir aktris olarak tanı
nan bir kadının bu sözlerini nasıl te Til etmeli? Demek istiyorum ki, ro - mantık üslûp, o eserleri oynıyanlar arasında bile çoğu zaman münakaşa konusu olmuştur. Biz, herhalde, bu günkü sahne hayatımız içinde büyük garp eserlerini temsil ettirirken onlar dan daha sıkı surette kaidelere esir olamayız. Bit, kraldan ziyade kralcı ol mak demektir. Bu meselede şimdilik verebileceğim cevap budur. Benim ge çen yazımdaki tarizime, Ruy Blas mü terciminin üslûp ahkkıııdaki makale sini okumam tavsiyesile nazikâne bir tarizle mukabele eden Cumhuriyetin genç teııkidcisine de, bu yazım, bir ce vap teşkil edebilir sanırım. Artık her hangi bir tezi yalnız kendi çerçevesi içinde muhakeme etmenin bizi haki kate götürecek en doğru yol olacağı kanaatini bir daha tekrarlıyarak söz lerime son veriyorum.
Halit Fahri OZANSOY
Bir not: Burada şunu da ilâve ede
yim ki, iki yıldır Fansada, Komedi«
Française'de Raeine’in B*renice*ini
büsbütün yeni bir görüşle, en modern teknikte mizansen, dekor ve temsille oynamağa başladılar. Acaba çıldırdı lar mı? XVII inci asrın havasım ve zevkini bu yeni temsil tarzlarile da - ğıtmıyoriar mı? Nerede kaldı, o, sıkı sıkıya üslûp ve gelenek davası? Fran sızlar, şimdiden, bnnn, hem de roman tik değil klâsik eserlerde bile hemen
hemen inkâra kalkmış gibidirler.
Hani zamanın ve değişen zevklerin bir hükmü yoktu?'
f*l Mesele, Comédie - Fraııçaise’in o zamanki direktörü Jules Claretie- nin huzuruna kadar çıkıyor ve âdeta büyük bir dava oluyor. (Moreno'non Aııfil des Joıırs’daki hatıralarından)