• Sonuç bulunamadı

Başta şiir olmak üzere bütün edebiyat her yerin yerlisidir

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başta şiir olmak üzere bütün edebiyat her yerin yerlisidir"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Başta Şiir Olmak özere Butun EdeDıyat

Her yerin Yerlisidir.

Y u s u f Ş e r if

Değerli saylavlardan şair ve filozof arkadaşımız Haşan Âli Yücel’in, Varlık mecmuasının 15 nisan tarihli sayısında çıkan, ve bir, birbuçuk ay önce, Akşam gazetesinin genç ve zeki rnuhar- rirlerindan Hikmet Feridunla geçmiş bir konuşmamı mevzuu- bahseden “ Şiir Nerelidir? ” un­ vanlı güzel makalesini okudu­ ğum zaman, böyle bir konuşma vesilesile bir kaç sene evvel Sü­ leyman Nazif ile galba Ruşen Eşref

makalesini, bu konuşmaya aid noksan hatırat ile yazmıştır; zira ben, şiirin yükselebilmesi için, Avrupalılaşmak mecburiyetinde olduğunu söylemedim ve söyle­ yemezdim: çünkü böyle bir iddia aşağıda da görüleceği üzere, fik­ rime taban tabana zıttır, ve esasen intişar eden konunşmada da kat­ iyen öyle bir şey yoktur. Ben, AvrupalIlardan aldığımız edebî nevileri kasdederek, bir iki istisna ile bu sahalarda onlara arasında cereyan eden bir müna­

kaşa hatırıma geldi: Süleyman Nazif, mülâkat metninin, intişar­ dan evvel, kendisine gösterilme­ sini istemişti; müsvedde merhuma gösterildi, fakat beğenmedi, ve kendisile Ruşen Eşref arasında: “ Söyledindi, söylemedimdi” şek­ linde geçen bir münazaaden sonra, mülakatın dedikodusu ga­ zetelere aksetti, fakat mülâkat intişar etmedi.

Haşan Âlinin konuşmama aid makalesini gördükten sonra merhum Süleyman Naziîin hu fazla titizliğini pek yerinde bu­ luyorum. Vakia bende bu konuş­ ma işlerinde çok vesveseli dav­ ranıyorum ve cevaplarımı alel ekser yazılı veriyorum; bu se­ fer de öyle yapmak istemiş, ve hiç olmazsa konuşma müsved­ delerinin bana gönderilmesini Hikmet Feridundan rica etmiş­ tim; fakat söylediğim sözlerin hayli beylik olduğunu düşünerek doğrusu fazla ısrarda buluna­ mamıştım. Keşki ısrar edeydim: Hikmet Feridun sözlerimi sada­ katle nekletmeğe büyük itina göstermiş olmakla beraber, ko­ nuşma çerçevesinin darlığı do- layisile bir çok yerler müphem kalmıştır: Bana, bu konuşmanın bir iki noktasını açıklaştırmak fırsatını verdiği için, Haşan Âli Yücele müteşekkirim

*

* *

Evet, bu konuşmada açlklaş- mağa muhtaç notalar vardır; fik­ rimce, kıymetli arkadaşımızın iliştiği cihet, o noktalardan de­ ğildir, ve bana öyle geliyor ki bu konuşma intişar edeli hayli

zaman olduğu için, Haşan Âli

ö ğ l e Vakti H ava o k a d a r sıcak, B aşım o k a d a r ağır; D uvardan fırla y a ca k Şu d a r çerçeve'. Mısır.. K leopatra, yanan-H avada bir natuvan-Sesle güldü. Antuvan, Düşmüş ağ lam aktad ır. Ta uzaktan bir seda, Benim i çağırm ada? İstek., ölüm., son . veda.. Ehram lar.. Nil ve M ısır!

H â m it M a c it

henüz yetişemediğimizi söyledim, ve bunu söylerken şiiri karıştırma­ mağa dikkat ettim: Zira kauaatım- ca, şiirin ve bilhassa halis şiirin doğum ve gelişme şartları, diğer edebî nevilerin doğum ve geliş­ me şartlarının ayni değildir. İn­ tişar eden konuşmanın şu par­ çası, bu farkı gözettiğimi vazı- lıan göstermektedir:

Hikmet Feridun : — Şiirden

bahsetmediniz... Şiir sahasında

Avrupa dillerine çevrilebilecek eserlerimiz var mıdır?

Ş e rif: — Bence şiir, hemen hemen gayrikabili tercümedir. Şiir ne kadar şiirse, tercümeye o kadar az elverişlidir. Tercü­ me edilirken, yabancılara, şiirin ancak kokusu tattırılabiiir, ken­ disi verilemez...

Bir taraftan, şiirin, yabancı dillere çevrilemiyecek kadar, ya­ bancı diyarlara göç edemiyecek kadar nazik bir yerli mahsul ol- olduğunu, ve, yabancılara onun

ancak kokusunun tattırılabilece- ğini müdafaa ederken, diğer ta­ raftan, şiirimize “tebdili tabiiyet,, ettirmeği düşünecek derecede açık tenakuzlara düşmek istemi- yeceğimi Haşan Âli Yücel arka­ daşımızın teslim edeceğinden e- minim.

Ben, değil sade bu kadar yerli hususiyetler arzeden ve hava değişiminden hiç hoşlan­ mayan şiirin, fakat umumiyetle edebiyatın da, ve hatta kısaca kültürün de orijinal semereler verebilmesi için, pemleketin top­ rağında yetişmiş olması icap et­ tiği kanaatindeyim. Konuşmamda AvrupalIların seviyesine çıkmak­ tan bahsettiğimi hatırlıyorum, fakat Avrupalılaşmaktan dem vurduğumu hatırlamıyorum.

Bununla beraber, istitraden şunu da söyleyeyim ki ben Av­ rupalılığı, AvrupalIlara benzemek manasında değil, belki yüksek seviyeli AvrupalIlar gibi müstakil fikirli ve müstakil duygulu ol­ mak manasında anlıyorum ; onun için Hikmet Feridunun yazısın­ daki “Avrupalılaşmak,, kelimesini hiç yadırgamadım. Yoksa bence, fikir ve duygusunu başkalarının fikir ve duygularının vesayeti altına koyanlar, Avrupakâri zarif “dilettante,, 1er, hatta büyük iddi­ alı Avrupakâri mütebahhirler o- labilirler, fakat yüksek Avrupa kültürlü edip, âlim asla ! Yüksek kültürün mevcudiyet şartı, fikir ve duygu istiklâlidir.

Onun için, kanaatimce, en yüksek kültürlü Türk — ki buna en AvrupalI Türk demekte hiç bir mahzur görmiyorum — Avru- panın kültürünü hazmetmiş olan fakat AvrupalIlara benzemeğe en az özenen, en çok Türk kalandır.

Şüphesiz, bu fikirler, gaze­ tedeki konuşmada, istediğim vu­ zuh ile ifade edilmiş değildir; fakat şiirimizin Avrupalılaşması icap ettiğini söylememiş olduğum muhakkaktır.

* * *

Beyanatımda tebarüz ettir­ mek istemiş olduğum fikirler şunlardır:

I — Edebiyat, yüksek olmak için yerli olmalıdır.

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

piyadeyim melekler koşar gelir de dertliyim bir suskun elif misali güneş ulûfe dağıtır mı hiç beyhude dolanır ay alnacında işlediği günahın kefaretiyim ve yeni bir

17 Kasım 2016 tarihinde Azerbay- can Millî İlimler Akademisi (AMEA) Folklor Enstitüsünü, halk bilimci Hay- rettin İvgin’le ziyaretimiz sırasında bize armağan edilen

“Çocuk gerçekliği” aynı yaş grubu çocuklar için tek bir model çevresin- de sınırlandırılamayacağı gibi, toplumdan topluma da değişebilir (Şirin, 2012: 63),

Bu dizelerde aşağıdaki şiir türlerinden hangisine özgü nitelikler ağır basmaktadır?. A) Epik B) Didaktik C) Satirik D) Lirik.. Kazanmak istersen sen de zaferi Gürleyen

Tanah’ın teolojik kurgusunun büyü ve gizemden arınmamış bir din algısı sunduğu söylenebilir. Ancak Tanah, gizemi reddetmeyip onu bazı ritüellerde kullanmakla

In this, we extracted the Loudness from different speech samples and combine it with spectral features to identify the dialects of the Telugu language..

Mengs (1723 - 1774) Romada Winckelmann ile beraber Neo-classique'in temelini atmışdı. Mengs ve Winckelmann Antikiteye avdeti» idare ediyor- du. Aynı asırda hissin

Dünya Savaşı’na da tanıklık etmiş bir entelektüel olarak, bir yandan savaş düşüncesini eleştirirken diğer yandan da bu düşünceyi insanlığın doğal bir niteliği