A. Süheyl Ünver, bilim ve sanat kariyeri boyunca araştırmaları ile Türk tıp ve bilim tarihi, folk loru ve sanatı için çok önem li
birer kaynak niteliğinde 2000 dolayında yaym a im zasını atmıştır.
BİLİM. KÜLTÜR VE SANATA
ADANMIŞ BİRYAŞAM
İÇİNDE BABAM
A. SÜHEYL ÜNVER
•G iilbün Mesara - Bütün Dünya•B
abam, aynı zamanda da sa nat yolundaki izini övünçle izlem eye çalıştığım Hocam A. Süheyl Ü n ver’in çok yönlü akademik çalışmaları ve hu zur dolu renkli yaşamından kimi özel kesitleri tekrar anımsayarak ka lem e almak, benim için onunla pay laştığımız unutulmaz yılların eşsiz tadını geri getiriyor.Bilim, kültür ve sanata adadığı ömrü boyunca bu alanlarda çok önem li hizmetleri bulunan A. Sü heyl Ünver’in tıp sahasına adım atı şı 1915 yılında Mekteb-i Tıbbiye’ye girişi ile başlamıştır. 1920 yılında bu okuldan mezuniyetini izleyen Gure- ba ve Haseki Hastanelerindeki he kimlik çalışmaları, 1927 yılında Pa ris’te Prof. Marcel Labbe’nin yanın
16
miştir. 1930 yılında hocası Prof. Dr. Akil Muhtar Ö zd en ’in kürsüsünde akademik yaşama doçent olarak başlayan Ünver, 1939 yılında profe sör, 1954 yılında da ordinaryüs pro fesör olmuştur. 1933 yılında Atatürk Üniversite Reformu ertesinde İstan bul Üniversitesi T ıp Fakültesi’nde Tıp Tarihi ve D eontoloji Kürsü- sü’niin kuruculuğunu ve direktörlü ğünü üstlenmiş, 1956 yılında serbest hekimliği bırakarak kendini tümüy le fakülte mesaisine vermiştir. 1967 yılında fakültenin ikiye ayrılmasıyla Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ne geçmiş, bu fakülte bünyesinde yeni bir Tıp Tarihi ve Deontoloji Kürsüsü kura rak, kanunen em ekli olduğu 1973 yılma dek görev yapmıştır.
Ünver’in sanat eğiliminde ailesin den gelen atavistik etkilerin büyük rolü olmuş, bu daldaki eğitimi için 1916 yılında, tıp öğrenimi ile eş za manlı olarak girdiği Medresetü’l Hat- tain bir başlangıç oluşturmuştur. Bu rada 1923 yılında tezhip ve ebru dal larından aldığı iki icazetle formel sa nat eğitimini de tamamlamıştır. Aynı dönemlerde, hekimlik çalışmaları ve bilimsel araştırmalarının yanısıra res sam Üsküdarlı Hoca Ali Rrza Bey’in öğrencisi olmuş, 1917-1930 yılları arasında hocasıyla İstanbul’un en güzel köşelerini keşfederek, buraları karakalem ve suluboya resimlerle tespit etmiştir. Bu uğraşısını daha sonraki yıllarda tarihi dokümantas yon için geliştirmiş, belgesel resimler yapmış ve aynı zamanda geniş bir yayın çalışması içinde bulunmuştur.
Klasik Türk süslemesini öğret mek amacıyla 1936 yılında Güzel Sa natlar Akademisi’nde Türk Minyatü rü ve Süslemesi dalının resmi öğre
sürecek bir göreve başlamıştır. Yine 1936 yılında tarihi Topkapı Sarayı Nakışhanesi’ni ihya ederek burada da tezhip, minyatür dersleri vermiş tir. Bu yoldaki çalışmalarını, 1959 yı lının sonuna doğru Amerika’dan dö nüşünde, İstanbul Üniversitesi, Tıp Fakültesi’nde kurucusu bulunduğu Tıp Tarihi Enstitüsü’ne Cuma Dersle ri olarak taşımış ve 1986’daki vefatın dan üç ay öncesine dek aralıksız sür dürmüştür. Tıp Tarihi Enstitüsünün seçkin bir çalışması olarak uzun yıl lar devam eden bu sanat seminerle riyle Ünver, klasik Türk sanatının özünü ve özelliklerini tanıtmış; bu alanda uzmanlaştığına ve olgunlaştı ğına inandığı öğrencilerine özel “ica zetnameler” vermiştir. Hocaları tara fından bu çok anlamlı belge ile onurlandırıılmış öğrencilerinin çoğu bugün klasik Türk sanatı alanında söz sahibi olmuşlardır.
• •
U
nver, bilim ve sanat kariyeri boyunca araştır maları ile Türk tıp ve bilim tarihi, folk loaı vesanatı için çok önem li birer kaynak niteliğinde 2000 dolayında yayına
imzasını atmış, ayrıca sayıları onbin- lerle ölçülen büyük bir notlar arşivi nin kurucusu olmuştur. Bir süsleme sanatçısı ve suluboya ressamı olarak yaptığı çeşitli yapıtlar ise, onun sa natçı kişiliğinin gözardı edilem eye cek en önem li belgeleridir.
Yaşamı boyunca her tür bilim ve sanat çalışmasını ödün vermeden aynı boyutta sürdürebilmeyi başar mış böyle bir kişiliğin aile yaşamı ve kimi özellikleri, o kişinin elbette merak edilen bir yönüdür.
saygı ve sevgi ortamı içinde yaşadı ğım ız evim izde her zaman ölçülü, programlı, vakur tavrı ve örnek kişi liği içinde ağabeyim A. Aydın Ünver ve benim için son derece saygıde ğer bir babaydı. Tüm mesleki çalış malarında ise ona aile içinde her za man en büyük desteğin annemiz Müzehher Ü nver’den gelmiş oldu ğunu ifade etmem benim için bir borçtur. Çünkü annemizin engin müsamahası olmaksızın babamızın eve bile taşıdığı çalışma düzenini o
Bütün Dünya •
Eylül 2001denli huzurlu ve yoğun biçimde sürdürmesi olanaksızdı.
B
u iki seçkin eb e veyn birlikte benim sedikleri “ailede çocuklar terbiye edilmez, onlara anne ve babalarının hal ve davranışları en büyük derstir” felsefesiyle, yetiştiği miz yıllarda bize yön vermişler, örnek olmuşlardı.Ağabeyim Aydın Ünver ile birlik te Kadıköy, Mühürdar’da doğduğu muz ve yetiştiğimiz aile apartmanın da geçen çocukluğumuz ve gençlik dönem lerim ize ait en çarpıcı anılar arasında, özellikle evim izde ve Tıp Tarihi Enstitüsü’nde sürekli düzen lenen sohbet toplantıları ve bu top lantılar aracılığıyla tanıtıldığım ız önem li konuklardan söz etmek isti yorum: Küçük yaşımıza karşın ba bamızın isteğiyle hazır bulunduğu muz sohbetlerde onun geniş çevre sinin seçkin kişilik lerinden Yahya K e mal Beyatlı, Ressam Murteza Elker, hat tat Necm eddin Ok- yay, Prof. Ahm ed Ateş, Şerif Muhiddin ve Safiye Ayla Tar- gan, İsmail Hami Danişmend, Prof. Rıdvan Tezel, Prof. Fazıl Noyan, Res sam Feyhaman ve Güzin Duran, Sultan II. A bdü lham id’in kızı Ayşe Sultan, İb- nülemin Mahmud Kemal İnal, Mükri- min Halil Yınanç, Esad Fuad Tugay, Ord. Prof. Sıddık Sa mi Onar, Ord. Prof. Dr. Kazım İsma il Gürkan ve Tahsin Öz, hattat M. Halim Özyazıcı, hattat Hamid Aytaç ve daha nicelerini tanıma ayrıcalığı na kavuşmuştuk.
Yin e yetişmekte olduğumuz yıl larda yaz tatillerinde, ailece çıkılan yurt gezilerinde, kendimizi her za man babamızın tıp ya da sanat tari hi yönünden önem li gördüğü ve ta nımak istediği bir yörede bulurduk.
A. Süheyl Ünver, 1973 yılında düzenlenen “Üniversiteden Emeklilik Töreni”nde P rof. Dr. Hikmet Altuğ ile
O
nun programı çerçevesinde ziyaret edilen Konya, Kayseri, Sivas, Niğde, Kütahya, Bursa,Afyonkarahisar, Amasya, Manisa ve Edime gibi kentlerde babamız, kon
ferans programları dışında arşivine yeni malzemeler oluşturacak tarihi dokümanlar, resimler ve çeşitli kay naklara kavuşmanın hazzı içinde kü tüphanelerde çalışır, yöre halkıyla konuşur, buralara ilişkin gözlem leri ni gezi defterleri içinde toplardı. Bu alanda özel ilgi alanı
na giren camileri, kabristanları, hamam ları, çeşmeleri ve tari hi yapıları fotoğraflar ve suluboya resimler le tesbit ederdi. Biz- lerse, onun konferans programları ile daha da yoğunlaşan gezi lerden kendim izce yeni birşeyler öğren m eye çalışan sessiz refakatçilerdik. A ilece yolculukla rımızın en uzun ve uzak olanı, N e w Y o r k ’ta Columbia Üniversitesi’nde “zi yaretçi profesör” ola rak üstlendiği yeni
görevinde babam, mesleki incele meleri, konferanslar, sergi çalışma ları ve kütüphane araştırmaları ile her zamanki yoğun çalışma tem po sunu burada da devam ettirmektey di. Bir yanda Columbia Üniversite- si’ne bağlı Butler Kütüphanesi’nde bulunan Arapça, Farsça ve Türkçe el yazmalarının yeni bir katalogunu hazırlarken, öte yanda “American Friends O f The Middle East” teşkila
tınca düzenlenen ve çeşitli eyaletle ri dolaşan tezhip ve minyatür sergi leriyle Türk sanatının Amerika’da ta nıtılmasına aracı olmaktaydı. N e var ki, böylesine faal bir ortama karşın memleketinin ve çok sevdiği İstan bul’unun tarih kokan, samimi ve mistik havasının eksikliğini derin den duymaktaydı. Y eni Dünya’da bulunmayan bu tür manevi değerle rin sonsuz özlem i içinde babam, kendi isteğiyle 1959 yılının son ay larında önce İstanbul’una sonra da
derecesiz özlediği kürsüsüne, dost ve öğrencilerine kavuştu.
Not tutmak, bunları dosyalamak, defterlemek ve arşivlemek, baba mın tarihimiz boyunca süregelmiş olduğunu ifade ettiği “şifahilik has ta lığın a karşı savaşımı ve bu yönde duyduğu sorumluluğun bir sonucu dur. Türk kültür konularının bugün çok önem li belgeleri konumundaki bu toplamaları doğuran merakının A. Süheyl Ünver, İstanbul Üniversitesi, Tıp Fakültesi'nde,
kurucusu olduğu Tıp Ta rih i Enstitüsü’nde çalışırken
Bütün Dünya
•Eylül 2001nasıl başladığını 18 Haziran 1984 ta rihli, “Benim Arşivim Nedir, N e D e ğildir?” başlıklı bir anı yazısında şöy le dile getirmiştir:
^ ^ ^ ocukluğumdan buyana I babamın not defterlerini j görürdüm. Hatta bir ) gün, bunlardan birini yanına almıştı, bir cuma idi. Fatih’ten ileride Çarşamba’da, sevdiği, devrin yüksek alimlerinden yaşlıca bir zatı
larımı, gördüklerimi her zaman yaz mayı esas tuttum. Sene 1911-12’de Mercan Lisesi’nde Edebiyat Hocamız Süleyman Şevket Sanlı’nın rehberliği bana yol gösterdi. Yazdıklarımı tas nif etmem tavsiyesinde bulundu. 1898 doğumluyum. Şimdi 1984’teyiz. Bütün bu yaptıklarım bir gün gelir lazım olur.” (S. Ünver, Hayat Felse fesi Defteri, G. Mesara arşivi)
Babamın bu anlayışla bir ömür boyu meydana getirdiği ve “millet
ten aldıklarını yine m illetine sunma” görüşü içinde Türk Tarih Kuru- mu’na, İ.Ü. Cer rahpaşa ve Çapa T ıp Fakülteleri, Tıp Tarihi Enstitü lerine ve Süleyma- niye Kütüphanesi ne bağışladığı zen gin arşiv dosyaları, defterleri v e el yapması yapıtları, bugün Türk bilim, kültür ve sanat ta rihinin en önem li b elgeleri konu-A. Süheyl Ünver, eşi M ü z e h h e r Ünver, oğlu A y d ın Ünver
ve k ızı G ü lh ü n Mesara ile K a la m ış ’taki evinde ziyaretten dönüyorduk. Bayezid Ca
mii içinden girilen Şeyh-ül İslam Ve- liyüddin Efendi Kütüphanesi ne gir dik. Sene 1906. Defterine bir el yaz ması kitaptan yanında taşıdığı hokka ve kalemi ile notlar aldı. Eser herhal de Arapça idi. Bunları ben anlama yarak görüyordum, ama bunun ma nasını bana seneler sonra anlattı. İş te hayatımın programı böyle başladı. Artık ben de bu usulü severek b e nimsedim. Peki ne yaptım? Okuduk
mundadır. En es kileri 1920’li yıllara uzanan ve halen Süleymaniye Kütüphanesi’nde adı na yapılan odada korunan 1050 def teri, genellikle gezm iş olduğu tüm kent mahallelere ait tarihi, folklorik bilgiler, bilimsel notları, tezyini m o tifler ve suluboya resimlerle müceh hez birer “kırkambar” niteliğindedir. Uhdemde bulunan sanat ağırlıklı Ünver arşivinin en özel bir bölümü ise, 1980-85 yılları arasında eşim H. Reha Mesera’nm görevi dolayısıyla yaşadığımız Am erika’ya, babamın
20
bizleri gurbette yalnız bırakmamak için düzenli bir biçimde gönderdiği duygu dolu günlükleri ile, yaşam felsefesini, sanata ve kültürümüze ait görüşlerini belgeleyen mektup- notlardan oluşmaktadır. Bir baba ve evladının uzaktan yakınlığını daha da pekiştiren, aynı zamanda hoca- öğrenci ilişkisinin en güzel örnekle ri sayılabilecek bu eşsiz notlar, onun usulünce bizzat tertiplediğim 20 defterin içindedir.
Babam için yaşamın anlamı du rup dinlenmeksizin çalışmak de mekti. Bunun da düsturu şuydu: “Bu dünyada herşey boş, çalışmak asla!” Ev günlerinde bile kendisini bir meşguliyetsiz, daha uygun bir deyişle kalemsiz kağıtsız gördüğüm anlar sayılıdır, diyebilirim. Her za manki alışkanlığı içinde tertemiz gi yimli, çevresine ışık saçan güleryü- züyle sabahları erken başlayan ça lışma programı boyunca sıkılıp y o rulmamak için o gün için yapmayı proglamladığı işleri kendi deyişiyle “m ütevvi” (çeşitli) konulara bölerdi. Yazmaktan sıkıldığı an, kucağındaki küçük bir dosyadan tezyini bir m o tif çıkarıp onu boyamaya başlar, sonra tekrar yazılarına döner ve bu hararetli çalışma temposu kısa din lenmelerle gün boyunca sürerdi.
Y
azı yazarken, suluboya resim ve tezhip yaparken ça lışma odası ya da masa kullanmazdı. Oturduğuherhangi bir koltukta dizlerinin üze rine yerleştirdiği küçücük bir altlık,
onun için en ideal masaydı. Her hangi bir m otife ait minyatür bir ay rıntıyı temel alarak maharetle yaptı ğı yeni desenlerin oluşumunu izler ken konuyla ilgili yorumlarını da
dinlemek, derslerin en büyüğü, haz- ların en güzeliydi.
Renkli ve çevresine huzur saçan dopdolu dünyası içinde her an mut lu ve memnun yaşardı. “A ziz kızım, içinde öyle bir gizli yer olsun ki, oraya hiçbir üzüntü, sıkıntı girm e sin” sözü, babamın bunaldığı za manlarda sanata yönelm ek suretiyle her zaman kendine uyguladığı bir öğüdün bana en güzel aktarılmasıy- dı. Gerçekten de, yoğun bilimsel ça lışmalarla dolu geçen ömrünün hiç kuşkusuz sıkıntılarla geçen kimi an larından en yakın çevresine bile bir sezinti verm eden sıyrılabilmesi ve iyimserliğini her durumda koruma sı, sanırım yaşamının son zamanları na dek, koruyabildiği bu gizli yerin varlığına bağlıydı. Yukarıda da ifade ettiğim, “Herşey boşa gider, çalış mak asla” sözünü çevresine sık sık tekrarlar, gayretli çalışmalarının se meresi olarak aldığı sayısız ödüllere teşekkür mealinde “bu ödüllerin, onu yeni hizm etler yapmak için mil letine tekrar borçlandırdığı” anlamı na geldiğini ifade ederdi, “Hayatta her türlü hırsımı yendim, öğrenm e hırsımı bir türlü yenem edim ” der ken tükenmeyen merak ve şevki içinde ilgi alanına giren her konuda yeni birşeyler görm ek ve bu mutlu luğunu öğrencileri ile paylaşmak ona ayrı bir haz verirdi.
, Sanat yolundaki uzun birlikteli ğim iz süresince babamdan aldığım en önem li mesaj, bizleri araştırmak, öğretm ek ve yaymakla görevli kıldı ğı geleneksel Türk tezyinatının tari hini ve esaslarını iyi kavramamız yolunda olmuştur. Bu sanatın günü müzde yapılan uygulamasında ku rallara sadık ancak ileriye dönük y e nilikçi bir anlayışın savunucusu o l
21
mamı, çünkü Türk sanatının röne- sansının bu yolla gerçekleşeceğini devamlı vurgulardı. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ndeki eski makamında, vefatından üç ay öncesine dek biz zat devam ettirdiği gelenekleşmiş sanat seminerlerini bugün “Süheyl Ünver Nakışhanesi” adı altında sür dürürken, onun manevi kişiliği biz- lere güç vermektedir. Oluşturduğu “Ünver ekolü”nün günümüz sanat severlerine aktarılmasını amaçlayan bir görev anlayışı, bu yoldaki en önem li düsturumuzdur.»
Bütün Dünya •
Eylül 2001Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver’in Yayımlanmış Yapıtlarından Kimileri:
•
Türk Tababeti Tarihi Simalarından İb n i Sina(1931)•Selçuk Tababeti(1933)
•
Uygarlarda Tababet(1936)• Cerrahiye-i İlhaniye(1939)
•
Tıb Taıihi(1943)•İlim ve Sanat Bakımından Fatih Devri Notlan (1947)
•
Tarihte 50 Türk Yemeği(1948)•
Türkiye’de ÇiçekAşısı ve Tarihi(1948)•Ressam A li Rıza, Hayatı ve Eserleri
(1949)
•Ressam Levni, Hayatı ve Eserleri(1949)
•Ressam Nakşi(1949)
•Müzehhip Karamemi(1951)
•İstanbul'da Sahabe Kabirleri(1953)
•Müzehhip ve Çiçek Ressamı Üsküdarlı A li(1954)
•Anadolu H isa n ’nda Amucazade Hüseyin Paşa Yalısı(1956)
•Fatih D evri Saray Nakışhanesi ve Baba Nakkaş Çalışmalan (1958)
•
The Origins o f the History o f Turkish M edicine(1958)•
Türk Farmakoloji Tarihi(1960)•50 Türk Motifi... Kahvehanelerimiz ve Eşyası(1967)
•Sevakıb-ı Menakıb, M evlana’dan H atıralar(1973)
•
Türk İnce Oyma Sanatı Kaatı(1980)•
Yahya Kem al’in Dünyası(1980)•Selçuklu Kelam-ı Kadimlerinde Süsleme Kaynaklan(1983)«
Tüm Yayınlan için bakınız: “A. Süheyl Ünver Bibliyografisi " Gülbün Mesara, Prof. Dr. Aykut
Kazancıgil, Prof. Dr. Ahmet Güner Sayar, İşaret Yayınlan: 80, İstanbul, 1998
Bu Y a zın ın Y a z a rıy la Tanışın
İstanbul’da doğdu. Orta ve lise eğitim ini Üsküdar Ame- riken K ız Lisesi’nde tamamladı. Daha sonra babası Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver’in geleneksel Türk sanatı seminer lerine katılarak, kendisiyle uzun y ılla r birlikte çalıştı. IJn- ver’den 1972 yılında icazet aldı. Bu arada yu rt içi ve yurt dışında çeşitli tezhip ve minyatür sergilerine çalışmalarıyla katıldı. Halen Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde merhum A. Sü heyl Ünver’in kurucusu bulunduğu Tıp Tarihi ve Deontolo j i Anabilim D a lı’nda faaliyet gösteren S. Ünver Nakışhane-
s i’ne başkanlık etmekte ve öğrenci yetiştirmektedir.
Türk süsleme sanatına ilişkin araştırmalar da yapan Gülbün Mesara’nın bu konuda yayımlanmış makaleleri, ayrıca “Türk Sanatında İnce Kağıt Oymacılığı (K a a tı) ve
“The Turkish Rose” başlıklı kitapları bulunmaktadır
. •
22
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi