• Sonuç bulunamadı

Koromla gurur duyuyorum

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Koromla gurur duyuyorum"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

6

jXt-.

AM'f'

CUMHURİYET DERGİ

Türk Müziği nereye

gidiyor? Devlet Klasik

Türk Müziği Korosu

Şefi Nevzad Atlığ

sorularımızı yanıtladı:

Tüm medya Türk

musikisinin kötü

örneklerini yayınlamakla

meşgul. Biz adeta klasik

müziğimizi tanıtmak için

savaş veriyoruz. Ama

arkamızda destek yok.

MENEKŞE BOZYAYLA

: ürk Müziği nereye gidiyor? Uzaktan bakıldığında, herkes, sanki kendi bildiğince, kendine özgü bir yol tut­ turm uş gözüküyor. Peki. T ürk M ü­ ziğini beslemesi gereken "ana damar ’ klasik müziğimiz ne durumda? Klasik anlamda ye­ ni besteler yapılıyor mu?

Türk insanının ve aydınının, Klasik Türk

M üziği’ne ilgisi hangi düzeyde? Klasik Türk M iiziği'nin kalın çizgileriyle sorunla­ rı nelerdir? Bu çerçevedeki soruları, yıllar­ dan beri Kültür Bakanlığı Devlet Klasik Türk Müziği K orusu’nu yöneten ve bu ko­ nularda düşünen Prof. Dr. Nevzad A tlığ’a yönelttik: i

Koronuzun yurtiçi ve yurtdışı çalışma­ larından söz eder misiniz?

Biz koro olarak fazla seyahat edemiyoruz,

çünkü kalabalığız. M addi şartlar el verm i­ yor, eskiden daha çok yurtiçinde seyahat edebiliyorduk. Şimdi başka illerde de koro­ lar kurulduğu için yurtiçi konserleri çok faz­ la olmuyor. Ancak her pazar 11.30-13.30 arasında Atatürk K ültür M erkezi’nde kon­ ser veriyoruz. Bunlar yılda 60’ı buluyor.

Koronuzun doldurduğu kasetler ve ka­ set doldururken karşılaştığınız sorunlar neler?

Klasik Türk M üziği’nin kaset ve plak üze­ rine kayıtları çok fazla değildir. Bu ihtiyacı dikkate alarak, 1 % 0 ’h yıllarda radyodaki sanatçı arkadaşlarım la 33 ’lük plaklar yap­ mıştım. Şimdi de koromuzun kaset ve com- pact disk üzerine kaydedilm iş 10 saatlik ic­ rası var. Ayrıca bir müessesenin yılbaşı hedi­ yesi olarak verdiği üç saatlik ve UNESCO tarafından doldurulmuş bir saatlik compact diskim iz var. Geçenlerde Musevi cem aati­ nin isteğine uyarak, yılbaşında dağıtılacak b irC D için Tamburi İshak, Mısırlı İbrahim Efendi ve İshak Varon’un eserlerinden olu­ şan bir kayıt yaptık. Onu da sayarsak, aşağı yukarı 15 saatlik kaydımız var. Türkiye’de 80 kişilik bir ekibi içine alacak kayıt stüdyo­ su yok, o yönden biz şanssızız. Biz kasetleri­ mizi ancak radyo ve televizyonun yaptığı ka­ yıtlardan özenle seçerek yapabiliyoruz. A s­ lında “Çok iyi, iyinin düşmanıdır" derler, bu şartlarda biz “iyi”yle yetiniyoruz.

Orkestranızda ritm saz yok, bunun ne­ denini açıklar mısınız?

Bu soru bana çok yöneltiliyor, bu konuda çok şey söyleniyor. Bize musikiyi öğreten koskoca M es'ud Cemil Bey, yönettiği koro­ larda bir gün bile ritm saz kullanmadı. A n­ cak zam anında bu soru ona sorulmadı; ben ondan o anlayışı devraldım, bu yüzden za­ man zaman eleştiriliyorum. Örneğin, Münir Nurettin Selçuk, Saray sinemasında yıllarca konser verdi. 7-8 sazla çıkardı, içinde ne dar­ buka ne de te f vardı. M ünir Nurettin Sel­ çuk’tan günüm üze 250 taş plak gelmiştir. Dinleyin, onların içinde bir tek vurmalı çal­ gı yoktur. Bizim m usikim ize gelince, yaylı ve nefesli sazların yanında kanun, ud, tam ­ bur gibi hem melodiyi çalan hem de çalarken perkisyon duygusunu veren sazlarımız var­ ken, ben ayrıca perkisyon sazına ihtiyaç duym uyorum. Eğer çok gerekli görürsek, viyolonsellere pizzicato yapttırarak fyaylı sazlarda

yay

yerine parm ağın kullanılması) o açığı da kapatıyoruz. Özellikle Mevlevi ayinlerinde, kudüm çok gerekli bir saz oldu­ ğundan, bu tür ayinlerde kullanıyoruz. Eski­ ler kudüme “kudüm -ü şe rif” demişlerdir. Şimdi o güzelim saz, olur olmaz yerde har­ canm ıyor mu? Güzelim musikimiz, ritm sazlarının konmasıyla, Mehter Müziği hali­ ne gelm iş olm uyor mu? Eskiden Ankara Radyosu’nda fasıl yapılırken bile tefkulla- nılmazdı. Tabii, yeni yetişmekte olanlar, 1950’den önce nasıl musiki icra edildiğini bilmedikleri için, şimdi ben bu konuda ade­ ta hedeftahtası haline geldim.

Koronuzla ulaşmak istediğiniz noktaya geldiniz mi?

G üzelliğin ve iyiliğin sonu yoktur. Hiç kimse, ‘en iyisini en güzelini ben yaptım, ya­ pıyorum ’ diye iddia edemez. Ama ben da­ ima musikinin asaletini ve haysiyetini düşü­ nerek davrandım. Kimse aksini iddia ede­ mez herhalde. Elimdeki imkanlara göre, kendi anlayışım çerçevesinde, m usikiyi en iyi nasıl icra edebil irim, endişesi içinde kal­ dım. Vardığım sonuç, tabiatıyla değerlendir­ meye açıktır. Onu da musiki âleminin takdi­ rine bırakıyorum.

Konservatuvarlarda verilen eğitimi ye­ terli buluyor musunuz?

Musikimiz, devlet tarafından verilmiş çok geniş im kanlara hazırlıksız yakalanmıştır.

(2)

F o to ğ ra fla r: M E N E K Ş E BO Z Y A Y L A 24 ARALIK 1995. SAYI 509

7

NEVZADATLIĞ

İstanbul Tıp Fakültesi ’ni bitirip röntgen teşhis ihtisası yaptı. Üniversite korosunda keman çaldı, sonra bu koronun şefi, İstanbul Radyosu Türk Musikisi Şefi, İstanbul Konservatuvarı icra Heyeti Şefi, İstanbul Radyosu Müdürü (1954-1958) oldu. İstanbul Radyosu Küçük Korosu’nu yönetirken, 1963’te Mes’ud Cemil’in ölümü üzerine Klasik Koro’nun şefliğine getirildi. 1976 yılına kadar aralıksız bu görevi yürüttü. 1969’da Milli Eğitim Bakanlığı Türk Musikisi Komisyonu Kurulu’nca başkan seçildi ve bu komisyon Kültür Bakanlığı’na geçince başkan olarak görevine devam etti. “ 1000 Temel Eser Komisyonu” üyeliğinde bulundu. TRT Yönetim Kurulu B atı’da konservatuvar- ların en az birkaç yüzyıl­ lık geçmişi vardır. Bizde böyle bir geçm iş yoktur. M usiki ve sanat, zamanımı za kadar usta çırak ilişkisi için­ de gelişmiş. M usiki, ne kadar okulu da olsa, usta çırak işidir. Batı musikisi eğitimi veren konservatuvar kurar­ sanız, B atı’da örnekleri olduğu için buraya

Üyeliği yaptı. 1976’da Kültür Bakanlığı Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’nu kurunca koronun şefliğine getirildi. 25 yıl devam ettiği İstanbul Belediye

Konservatuvarı’ndaki Sanat Kurulu Başkanlığı ve Türk Musikisi hocalığından aynldı. 1981 yılında Kültür Bakanlığı’nın Klasik Türk Müziği dalında Başarı Ödülü’nü aldı. Türkiye Milli Kültür Vakfı'nca, 1983 yılında Atatürk Kültür Dil

ve Tarih Yüksek Kurumu Üyeliği’ne seçildi ve 1984 yılında TRT

Yüksek Kurulu Üyeliği’ne atandı. 1985 yılında

“Profesör” , 1987 yılında “Devlet Sanatçısı”

unvanı aldı. Pek çok müzisyen yetiştirmiş

olan Atlığ, halen ITÜ Türk Musikisi Devlet

Konservatuvarı’ nda öğretim üyesi.-4

ralarda sazende sıkıntısı çekilirdi. Şimdiyse he­ men hem en sazende sı­ kıntısı çekilmiyor. Ama yalnızkorist değil, solist ses sanatçısı bulm akta da sıkıntı­ mız var. Bence aynı sıkıntı radyo­ lar için de geçerli. İnşallah o sorun da kısa zamanda çözülür.

Musiki cemiyetlerinin Türk Müziği’ne

adapte edersiniz. Öğretim elemanı bulamaz­ sanız, dışarıdan getirirsiniz. T ürk musikisi konservatuvarlarında durum farklıdır. Bu da bir dezavantaj oluyor. Bu sorunları hallet­ mek o kadar kolay da değil, ancak gördüğüm kadarıyla konservatuvarlarımız bu güç göre­ vi yapmaktadır, daha da yapacağına inanı­ yorum. Her konservatuvar mezunu, artist namzeti değildir. Yüzlerce kişi uğraşır, içle­ rinden en fazla sivrilmiş 2-3 kişi çıkar. Bu her yerde böyledir. Konservatuvarlarımızda çok değeri i gençler yetişti, bizim korom uz­ da da, görüyorsunuz, 30 kişinin 25 ’i konser- vatuvarımızm yetiştirdiği gençlerdir. Ben onlarla gurur duyuyorum. Önceleri

orkest-bir katkısı var mı?

M usiki cem iyetleri, Türk m usikisinin kaybolmaması için çok büyük çalışm alar yapmıştır, çünkü devlet T ürk musikisine an­ cak 1975 yılından sonra sahip çıkmıştır. O zamana kadar radyolardaki Türk musikisi, belediye konservatuvarıyla birlikte, üniver­ site koroları ve cemiyetlerinin çalışmalarıy­ la günüm üze taşınmıştır. Başta Üsküdar Musiki Cemiyeti olmak üzere Bakırköy Musiki Cemiyeti ve A nadolu’nun çeşitli il­ lerindeki musiki cemiyetleriyle halk, kendi müziğine sahip çıkmıştır. Konservatuvara giremeyen musiki heveslilerinin yetişm e­ sinde büyük payı olan bu tip cemiyetler daha

çok korunmalı ve devlet tarafından destek­ lenmelidir. C em iyetlerde çalışan kişileri m usiki yapmaya sevkeden hiçbir m ecburi­ yet yokken, o insanlar büyük özverilerde bu­ lunarak m üziğimize hizmet ediyorlar. Bu nedenle onları takdirle karşılıyorum. Ancak içlerinde gazinoya, piyasaya sanatçı yetiştir­ mek için kurulm uş cemiyetler de yok değil, îyi olan cem iyetlere isim vermem gereki­ yorsa, rahmetli Emin Ongan tarafından asrın başında kurulm uş olan “Ü sküdar Musiki Cemiyeti”, “Bakırköy Musiki Cemiyeti” ve Adnan M ungan’m çalıştırdığı, banka m e­ murlarının oluşturduğu “BanksenCem iye- ti”ni beğeniyorum. Ayrıca üniversite korola­ rının hepsi çok güzel.

Türk Müziği’ne getirilmek istenilen çoksesliliği nasıl karşılıyorsunuz?

Çokseslilik ilmi bir konu. Bu konuya he­ veskârlık olarak bakmamak gerekir. İlk ön­ ce şunu sorm alıyız “Türk M üziği’nin ses sistemini koruyarak çoksçsli çalışma yapıla­ bilirini?” Yıllardan beri. Batılı müzisyenle­ rin yapmak istediği, tamperesistem içerisin­ de Türk Müziği temalarını kullanmak. İkin­ cisi ise, Türk Müziği sistemine uygun olarak çokseslilik yapmak. Her iki yönde de çalış­ malar var.

Türk Sanat Müziği’nin bugünkü duru­ munu nasıl görüyorsunuz?

Öncelikle şunu söylemek istiyorum, “Türk Sanat Müziği” tabirinde doğruluk de­ recesi nedir? Bu müziğin dışındakiler sanat müziği değil midir? Terminolojide, bir yer­ de birleşmek çok güç, “Klasik Türk Müziği” mi yoksa “Tarihi Türk M üziği” mi diye so­ ranlar var. Bugün Türk Sanat Müziği adı al­ tında yapılan müzik, karmakarışık bir moza­ ik, pop müziği m i yoksa arabeskin başka tür­ lüsü mü bilemiyorum ama beni tatmin etmi­ yor. Doğrusu, şu an yapılan müziğe Türk Müziği demek güç geliyor. Şimdi bu ad al­ tında öyle şarkılar duyuyorum ki, hayret edi­ yorum. Batı sazları ile Türk sazlan birlikte kullanılıyor. Sonra güfteler anlamını yitirdi, ben bu yapılan müziği bir yere koyamıyo­ rum. Bana sorarsanız, şimdiki müzik, Türk Sanat Müziği değil. Bugünkü müzik piyasa­ sında bel irsiz bir akım var. Artık ona ne denir

ben de bi İm iyorum.

Bu durumda Türk Müziğinin konumu­ nu üç bilinmeyenli denklem şeklinde for- rnüle edebilir miyiz?

Tabii, öyle de denebilir.

Klasik Türk Müziği’nin geleceğini na­ sıl görüyorsunuz?

Türk M üziğinin başladığı yeri ve tarihi söylüyoruz da, nerede bitiyor, çerçevesini nasıl çizebiliriz, bunu tayin etm ek oldukça zor. Yalnız bu da çok değişik görüşlere bağlı bir keyfiyet. Gerçek T ürk M usikisi bir var- 1 ık, unutulması da mümkün değil, yeter ki o, layık olduğu şekilde icra edilebilsin. Klasik M üzik eğitim işidir, onu anlayabilm ek ve dinleyebilm ek zor. Bu nedenle, “ Herkes Klasik Türk M üziği’nden nasibini alsın, dinlesin” denilemeyeceği gibi, “Herkes Kla­ sik Türk Müziği dinliyor, dinlemektedir” gi­ bi bir şey de söylem ek mümkün değildir. Dünyada yapılan klasik m üzik eğitimlerin­ de kulak terbiyesi gerekiyor. Klasik müziği geniş kitlelerin sevdiği sanat diye ta n ıt«

-Devlet Klasik Türk

Müziği Korosu

Koro, 50’si ses, 30'u saz sanatçısı olmak üzere 80 kişiden oluşuyor. Koroya girmek için açılan sınavı kazanmak gerekiyor. Sınava girebilmek için, konservatuvar mezunu olmak gerekmese de genelde koroya konservatuvar mezunları alınıyor. Koro, çalışmalarını haftanın beş günü gerçekleştiriyor ve düzenli olarak her pazar, 11.30-13.30 arasında Atatürk Kültür Merkezi’nde, konserler veriyor.

Dr. Atlığ, koronun konserlere, temiz okumayı engellediği için, nota ile çıkmadıklarım, büyük formdaki eserlerin ezberlenebilmesi için, evde de çalıştıklarını ifade etti.

Ayrıca Atlığ, koronun repertuvarında 10-12 Mevlevi ayini, 15-20 kadar da kar formunda eser olduğunu belirtti.-^

(3)

8

CUMHURİYET DERGİ

P» mak mümkün değil. O bakımdan Klasik Türk Müziği dinleyenlerin sayısına bakarak bir değerlendirme yapm ak doğru değildir. B atı’dan dünyaca ünlü virtüözler geliyor. Konserlerini 500, en fazla 1000 kişi iziiyor. Öte yandan bir pop sanatçının konserini 5 0 bin kişi izliyor; ben bu sayılara göre karşılaş­ tırma yapmadığım için ümitsizliğe kapılmı­ yorum. Konserlerimizde, salonun yarıya ya­ kınında gençleri görüyorum. Bunu bana yaşlı dinleyicilerim de söylüyor, çok sevini­ yorum.

Bugün neden eskisi kadar iyi ve kalıcı eserler yapılamıyor?

Bugünlerde müzik ticaret metaı oldu, ka- set-plak çok satsın diye, manalı manasız güf­ teler bestelenip piyasaya sürülüyor. A m aç­ ları, halkın müzik seviyesini yukarıya çek­ mek değil, halkın olmayan müzik seviyesini de istism ar ederek çapsız eserleri piyasaya sürmek. Tabii, o eserlerin arasında güzel eserler de kayboluyor. İsim vermeyeyim, am a bu işte çalışan kişilerin de hevesleri bu yüzden kırılıyor, çünkü besteleri okunm u­ yor.

Yani nitelikli eserler yapılıyor da değer­ lendirilmiyor mu?

Evet. Selahattin P ınardan, Yesari Asım Arsoy d an sonra iyi eserler besteleyen arka­ daşlarımız var, ancak o güzel eserler söylen­ miyor. Bütün eserler klasik eser olarak bes­ telensin demiyorum, ama eskiler de unutul­ masın. Ortalığı “bir başka müzik” istila etti­ ği için, iyi bestelerin yapıldığı bir platform ortaya çıkmıyor.

Türk aydını, Türk müziğine yeterince sahip çıkıyor mu?

Türkiyede aydın kesim reaksiyonsuz. Ör­ neğin beni yolumdan çevirip “Bu güzelim musikiye neler oluyor?” diye soranlar var, ama müziğimize yapılan bir eylem karşısın­ da sessiz sakin kalıp hiçbir şey yapmıyorlar. Gazetelerde bu konuda yazı yazana rastla­ mıyoruz. M usikiseverler çok sevdikleri bu musikiyi lütfen daha iyi korusunlar ve daha çok onun arkasında olsunlar. Bu ilgiyi bekle­ m ek bizim hakkımız. Biz adeta Klasik M ü­ ziğimizi tanıtmak için savaş veriyoruz, ama arkamızda beklediğimiz desteği de bulamı­ yoruz. Aydınlarımızda bu konuda bir vur­ dum duym azlık var. Sorduğunuzda herkes Türk M üziğini seviyor ilgileniyor, ancak gerçek öyle değil.

Kültür Bakanlığından bu konuda beklentileriniz var mı?

Bakanlığım ız bizim en büyük destekçi­ miz, o yönden hiçbir sorunum uz yok, her türlü ihtiyacımız karşılanıyor.

Radyo Televizyon Üst Kuru Iu’ nun, hal­ ka Türk Sanat Müziği’ni ve Türk Halk Müziği’ni sevdirmek için başlattığı uygu­ lamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

O uygulam alar sonuçlanam adı. Tüm medya Türk M usikisi’nin kötü örneklerini yayınlamakla meşgul. O nedenle uygulama­ nın hiçbir faydası olmamıştır. Bu konuda müzisyenleri de bir ölçüde suçlu görüyo­ rum. Herkesin bu sanata karşı sorum luluğu vardır. Ondan para kazanmış, ünlü olmuş ki­ şilerin bu müziği gerektiği gibi icra etmeleri gerekm ez mi? Bence RTÜK tarafından uy­ gulanması istenen konu, ütopik, imkânsız bir şey. Kaldı ki bu kurum TRT’ye bile ha­ kim olamıyor.

Türk Sanat Müziği’ni bugünkü duru­ mundan kurtarma görevi size verilseydi ne yapardınız?

Bu oldukça zor bir soru, şu an devam et­ mekte olan akımı diktatörce engelleyemez­ siniz. En azından TRT ’nin müzik politikası çok daha başka olabilirdi, daha iyi örnek ola­ bilirdi. Devlet Radyo Televizyonu bu konu­ da örnek olm alı.-^

0 5 * 7 7 7

Noel, müzik

ve İstanbul..

CÜNEYT AKALIN

iderek İstanbul’un hoş özellikle- ■ rinden birhalinegelen İstanbul Av­

rupa Korosu, Noel konseri ile bir kezdahalstanbullular’ın karşısına çıktı. Koro bu kez de kendine mekân olarak Moda Assomption Kilisesi ileTepebaşı Al­ man Kilisesi’ni seçmişti.

İstanbul Avrupa Korosu, Noel konseri için 8-9-10 aralık tarihlerini uygun görmüş. As­ lında bu da İstanbul’a özgü bir durum. Koro­ nun büyük bölümünü oluşturan yabancı kö­ kenli İstanbullu’larNoel’ i anayurtlarında ge­ çirmek istedikleri için, İstanbul’daki Noel konseri erkene alınmış. Yani 1 stanbul, Avru­ pa Koı osu’nu da kendi takvimine uydurmuş. Dikkatli Cumhuriyet okurları anımsaya­ caklardır: Avrupa Korosu’nun haziran kon­ seri ile ilgili bir izlenim yazısı yinebu dergi­ de yayımlanmıştı. Önce o konserden sonra olupbitenleri aktaralım.

Koro haziran konserinden sonra yaptığı toplantıda bir durum değerlendirmesi yap­ mış. Şef Sylvenebebek beklediği veeylülde doğum yapacağı için bu kez yardımcılarını görevlendirmiş. Tenor, bas ve alto seslerde yardımcılığını yapan üç koro mensubunu, Alman bayan BeatcTretzchmann’ı, Fransız

hoca Vincent Parbelle’i ve İtalyan Vincenzo Pergolizzi’yi devreye sokmuş. Koro eleman­ ları Noel konserinin repertuarını da yaz ba • şında tespit etmişler.

Sonra gelmiş sıra yeni sezonun hazırlıkla­ rına. Çalışma mekânı olarak yine Alman Li­ sesi saptanmış. Haftada bir gün öğleden son­ ra düzenli çalışma artı kimi cumartesileri 5 saat 1 i kbir ek çalışma... Koroya i 1 gin i n dola­ yısıyla başvuruların artması üzerine, yeni ka­ tılmak isteyenler ilk kez bir küçük sınava tabi tutulmuş. Bu hem koronun alabildiğine bü­ yümesini önlemiş hem de kaliteyi yükselt­ miş. Yardımcı şef Vincent Parbelle koronun bu yıl daha iyi bir düzeye ulaştığını söylerken memnuniyeti gözlerinden okunuyordu. Ko­ ronun sorunu, kolay kolay akla gelmeyecek bir sorun: kadın sayısının çokluğu. Bay Par­ belle gülümseyerek ekliyor: “Erkeklerfutbo- lu tercih ediyorlar; bütün dünyada bu böyle” .

Koronun mekânları

İstanbul Avrupa Korosu’nun doğal me­ kânları kiliseler. Bu da işin b irb aşk a renkli yanı. Koronun deyim yerinde ise bir işaretine bakan bu tarihsel mekânlar, koroya evsahip- liği yapmak için aralarında yarışıyorlar. Gi­ derek cemaatlerini yitiren bu kiliselerin ko­ ronun rüzgârından medet umduklarım gör­

mek hem ilginç hem de düşündürücü doğru­ su...

Bu yıl ikinci bir evsahibi olarak Tepeba- şı ' ndaki Alman Kilisesi tespit edilmiş.

İstanbul Avrupa Korosu. İstanbul kentinin tanıtımına da katkıda bulunuyor. Tarlaba- ş ı’nda bu kadar ilginç bir kilisenin varlığın­ dan çok az 1 stanbul I u haberdar olmalı...

Konserin başında Protestan K ilisesi’nin rahibi, evsahibi sıfatıylakısa bir hoşgeldiniz konuşması yaptı ve konsere gelenleri “Tan­ rı’nın sesine kulak kabartmaya davet etti. Sonra, korodan bir eleman söz aldı; İstanbul Korosu’nun anına şanına yakışan tanıtmayı kusursuz bir Türkçe ile yaptı; sözleri daha sonra yine koro elemanlarınca, İngilizce, Fransızca, Almanca ve İtalyanca olarak yine­ lendi. Şu bilgi herkesin özellikle ilgisini çek­ ti : 9 değişik milliyetten insan; çoğu kadın, 95 İstanbullu.

Sonra koro, sırasıyla şefler Beate Tretzch- mann, Vincent Parbelle ve Vincenzo Pergo- lizzi’nin yönetiminde repertuarındaki parça­ ları söylemeye koyuldu. Çeşitli dillerdeki Noel şarkılarından oluşan, H andel’inblokf- lüt ve org için yazdığı La M inör Sonat ve Fa Minör Sonat’larıyladevam eden ve SaintSa- ens’ın Ave Cerum ve B. M arcello’nun hare­ ketli parçası 1 Cieli İmmensi Narrano i le son

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Jean Baudrillard’la modernle şme sürecinin (modern sonrası dönemin) kitle iletişim araçlarıyla ba ğlantısı çok yönlü olarak ele alınmıştır. a-) Kitle ileti şim

Avusturya Liseliler Kartçınar Klasik Türk Müziği

Bu sürede ti­ yatro meslek okulunun açılm ası­ na öncülük etmiş, Devlet Tiyatrosu ve Operası’nm kurulup gelişmesi­ ne katkıda bulunmuş, ilk kez bir tiyatro

Mevsimin gali­ ba (Gençlik Günahı) adını taşıyan bir filminde de yine günah işB_ yec, fakat kocaya vardıktan son­ ra pek faziletkâr olup hattâ bu u- ğurda

Bir gazete veya dergi yazýsýný okurken, ne okuduðunu hatýrlama konusundaki sorun sýklýðýna iliþkin; "Okumakta olduðunuz paragraftan bir önceki paragrafý

Seçilen birinci eser için “Düzenli olarak Batı Müziği Keman Eğitimi almayı sürdüren bir öğrenci, seçilen eser ve etüdleri keman eğitiminde hangi aşamaları

Klasik Türk müziği bestecileri ile ilgili lisansüstü tezler enstitüler açısından incelendiğinde, tezlerin çoğunlukla sosyal bilimler enstitülerinde yapıldığı,

Bu açıklamalar doğrultusunda yukarıda yapılan tespitlere göre, kemanın Türk müziğinde kullanılmaya başlanmasından önce Türk müziğinde icra edilen yaylı sazların