SAYFA CUMHURİYET 2
3TEMMUZ1993 CUMARTESİ
T
T-Bir sevda ve kavga adamı, büyük maceraların adamı Sabahattin Ali. Ölümü bile şairce, deli dolu
Artık Sabahattin Ali’nin de bir mezarı var
ORAL ÇALIŞLAR
“ Başım dağ, Saçlarını kardır
Benim meskenim dağlardır” Sabahattin Ali
Sabahattin Ali’nin öldürüldüğü tepedeki anıt taşta, Türk yazınının büyük ustasının bu mısraları yer alı yor.
Acı, insan yaşamının bir parçasıdır. Hele Türkiye gibi bir ülkede iseniz, bunu defalarca tatmak işten bile değil. Bazı acılar zaman içinde unutulur, yara kabuk bağlar. Bazı acılar ise gelip, gelip yeniden içinize oturuverir. Unutarak vicdanınızı rahatla tacağınızı sanırsınız. En ummadığı nız yerde yeniden karşınıza dikilive- rir, sizden hesap sorar. “ Bir gün kadrim bilinirse” diye soruyor Sa bahattin Ali. Bunu yaşayan herkese soruyor. Sana soruyor, bana soru yor. Ve bizim halimize bakıp, o alaycı, enerji dolu bakışlarıyla gü lümsüyor. "Başın öne eğilmesin.”
Sabaha tin Ali öldürüldüğü yerde, Kırklareli’nde anıldı. Hepimizin ba şı öne eğilmişti. Istranca Dağlarıma tırmandık. Belki utancımızın bir kısmını oralarda bırakabiliriz diye düşünerek tırmandık.
Eşi Aliye Ali, ilk kez bu dağlara geliyordu. Aradan tam 45 yıl geçmişti. Geçmiş günlere uzanı yordu. Eşinin ölümünden sonra, kendi ifadesiyle, kızı Filiz Ali ile tam anlamıyla "sokakta kalmışlardı.’ En yakın dostları bile onun iş bulması na aracılık etmeye çekinmişlerdi. Sonunda Samet Ağaoğlu’nun aracılığıyla iş bulmuş ve o işten emekli olmuştu. Bunları anlatırken, hiç yakınmıyordu. Kimseden şikayet etmiyordu: “ Sabahattin, kızı Filiz’i çok severdi. Filiz de ona inanılmaz bir aşkla bağlanmıştı. Yı llarca babasının ölümüne inanmadı. Ben de inanmadım. Yarın bir yerden çıkıp gelecek diye yıllarca onu bekledik.”
E
'şi Aliye Ali, ilk
kez bu dağlara
geliyordu. A radan
tam 45 yıl geçmişti.
Eşinin ölümünden
sonra, kızı Filiz Ali ile
‘sokaktakalmışlardı’.
Filiz Ali de oradaydı. Babasının ölü bulunduğu yerdeki anıttaşa, onun; kuşaktan kuşağa geçecek dizelerini çakıyordu. İçinden neler geçiyordu kimbilir. Yüzünde huzur dolu bir gülümseme vardı.
Kırklareli’liler güzel bir program hazırlamışlardı. Kırklareli’li aydın lar, programın bütün yükünü omuzlamışlardı. Diğer şenliklerden farkı, konuklan evlerinde ağırlıyor lardı. Bütün giderleri ceplerinden karşılıyorlardı. Sabahattin Ali’yi yürekten sahiplenmişlerdi. Bir med ya gösterisinden çok, bir kültür faa liyetine yönelmişlerdi. Her şey sıcak ve içtendi. Sabahattin Ali Kültür Günleri’nin bu yılki konusu onun şiirleriydi. Yazar ve araştırmacılar onun şiirlerini değerlendirdiler. İyi hazırlanmış bildiriler sundular. Toplantı bir sempozyum olgunlu ğunda geçti. Zeliha Berksoy şiirleri ni okudu, Rahmi Saltuk. Sabahat tin Ali’nin şiirlerinden bestelenmiş türküler söyledi.
Bu kez daha fazla katılım sağlan mıştı. Köy-Koop’a ek olarak. Ka mu Sendikaları da büyük bir şevkle programa destek veriyorlardı. Eğit- Sen, Halkevi, Tüm Sosyal-Sen, Ta- nm-Sen, Tüm Maliye-Sen, Tüm Bel-Sen ve Kırklareli Belediyesi Sa bahattin Ali’nin adına uygun bir anma yapabilmek amacıyla kollan sıvamışlardı.
“Sabahattin, kızı Filiz’i çok severdi. Filiz, de ona inanılmaz bir aşkla bağlanmıştı. Yıllarca babasının ölümüne inanmadı. Ben de inanmadım. Yarın bir yerden çıkıjj gelecek diye yıllarca onu bekledik.”
Aliye Ali, hüzünlü bir mutluluk içindeydi. Sanki hepimizin acı kade rine gülümsüyordu. “Ona köylüler sahip çıkıyor. Sabahattin kitlelere mal olmuş. Biraz önce bir köylü gel di. Onun kitaplarını, şiirlerini ben den iyi biliyordu. Ne güzel.”
Sabahattin Ali nasıl öldürüldü? Yıllardır bu sorunun cevabı aranı yor. Bulunamadı. Türkiye demok ratik bir ülke olsa, Türk edebiyatı nda kalıcı izler bırakmış bir büyük yazın adamının ölümü aydınlanıl dı. Ona bunu yapanlardan hesap soru lurdu. Ne mümkün, bu ülke hala yargısız infazların, cezaevlerine yol lanan yazı işleri müdürlerinin ülkesi. Sabahattin Ali’nin 45 yıl önce cesedini dereboyunda bir su başında bulan Üsküp’lü Hüseyin Başçoban, Aliye Hamımın yanına gelip otur du. 88 yaşındaydı. Sabahattin Ali’ nin eşine şunları söyledi: “ Bir insan sırtından vurularak öldürülürse o cennetliktir. Kocan cennetlik. Onu sırtından vurarak öldürmüşlerdi. Ezanı da başında ben okudum. Üzülme, o cennetliktir.” Gözlerin den yaşlar akıyordu. Hepimiz çok duygulandık. Aliye Hanım da meta netini koruyarak gözyaşlarını sili yordu. Dakikalarca konuştular. Filiz Ali de gelip yanlarına oturdu.
Sabahattin Ali’yi, kim olduğunu bilmeden cesedinin bulunduğu yere gömmüşler. Aradan aylar geçmiş. Katili olduğu söylenen bir kişi orta ya çıkıp, ben öldürdüm demiş. Az bir cezayla kurtularak tahliye ol muş. Cesedinin daha sonra ne oldu ğu konusunda rivayetler değişik.
Sabahattin Ali davasında zabit katipliği yapan Cemal Tuncer’e göre Sabahattin Ali’nin cesedi ora
da kalmış, yalnızca kafatası otopsi için Kırklareli'ne getirilmiş. Cesedi bulan köylülere göre ise. o bölgede ki Beypınar köyünden bir köylü kaybolmuş. kayıp köylünün karısının başvurusu üzerine ceset teşhis için ilk gömüldüğü yerden çı karılarak, Beypınar'a götürülmüş. Fakat kadın cesedin kocasının olmadığını söyleyince o köye gömülmüş. Ama bu iddialara rağmen kimse, mezarı ve cesedin bulunduğu yeri gösteremiyor.
Kızı Filiz Ali, yıllarca babasının mezarını aramış. Her bulguyu
B
u ülkede
hükümet var, yasa
var, Anayasa var,
K ültür Bakanı var,
Sabahattin Ali’nin
mezan yok.
değerlendirip babasına bir mezar yaptırmak istemiş. Yok. Sabahattin Ali'nin mezarı yok. Türkiye'de...bu ülkede Sabahattin Ali’nin mezan yok. Bu ülkede hükümet var, yasa var. Anayasa var. Kültür Bakanı var, Sabahattin Ali'nin mezan yok.
Kırklareli'nin dağlannda Sabahattin Ali çeşmesi var, Sabahattin Ali tepesi var. O bölgenin dağlarına Sabahattin Ali dağlan diyorlar. Adına 3 yıldır yapı lan anma günleri var.
Mezan yok. Binlerce yıl önce öl
müş Kartacalı Komutan Anibal’ın mezarı bile var, onun yok.
Sabahattin Ali’nin sanatçı kişiliği üzerine çok şey söylendi. Şiirlerinde ki halkçı dam ar en çarpıcı olanı. Bestelenmiş şiirleri, dillerimizden yıllardır düşmüyor. “Aldırma G ö nül Aldırma“, “ Beni Saran Melan koli“, “Ayın Şavkı Vurur Sazım Üstüne” “ Meskenim Dağlar” bir çırpıda hatırlayabildiklerimiz.
En çarpıcı olanı ise fotoğrafçılığı. Sanki başına gelecekleri bilircesinc kendine bir otomatik makine almış ve kendi fotoğraflarını çekmiş, İsa Çelik’in, Sabahattin Ali dia gösteri lerini izlerken onu daha iyi tanıdık. Kumsala uzanmış ve kurduğu ma- kinanın karşısına geçip, hınzır gülü cüklerle pozlar vermiş. Bir sevda ve kavga adamı, büyük maceraların adamı Sabahattin Ali. Ölümü bile şairce, deli dolu.
Kızıyla, eşiyle fotoğraflar çekmiş. İsa Çelik söyledi, Sabahattin Ali’nin fotoğrafçılık ödülü de varmış. Saba hattin Ali büyük şair. Şiirlerini yeni baştan karıştırdıkça bu gerçek daha iyi ortaya çıkıyor. Onun şair yanı antolojilerimize de fazla yansıma mış. Mezan unutulduğu gibi şairliği de unutulmak istenmiş. Ama onun şiirlerindeki güçlü halkçı damar, güçlü ritm, şarkılarla türkülerle ölümsüzlük kazanmış. Adının yazıl madığı antolojiler bir gün tarihe karışıp gidebilir, fakat “Benim mes kenim dağlar” dizelerini unutmak ne mümkün.
Ütopyaları, halkına duyduğu de rin sevgi ve bağlılığı ifade eden dü şünceleri, roman, öykü ve şiirleriyle bir Sabahattin Ali tanıyoruz. Şu dizeler, onun şiir dolu coşkun ruhu nu ne güzel dile getiriyor:
“ Bu dağların bir rakibi varsa, rüz gardır
Rüzgar burda tek başına hüküm dardır.”
Sabahattin Ali’nin yaşamının son saatlerini geçirdiği dağlara tırman dık. Tiyatro ve sinema oyuncusu Zeliha Berksoy, Mehmet Başaran, Konur Ertop, Alpay Kabacalı, Öner Yağcı. Haşan Kıyafet. Sennur Sezer, Adnan Özyalçıner. Mustafa Ekmekçi, İsa Çelik ve Kırklareli’li dostlan, Sabahattin Ali'nin anıttaşı- na dağ çiçekleri bıraktılar. Serin bir rüzgar esiyordu. Dağ karanfilleri mezar taşına pek güzel yakışmıştı.
O dağlardan bize şöyle sesleniyor du:
“ Mayıs ayların gülüdür Taze bir çiçek dalıdır İçerim ateş doludur Mayıs’ta gönlüm delidir.” Hayatının anlamını ise şöyle an latıyor: “ Hayat herhalde bir kata kulli değildi. Ama neydi? Bu ha yalın bir manası olmak icap ederdi. İnsan dünyaya sadece yemek içmek, koynuna birini alıp yatmak için gel miş olamazdı. Daha büyük, insanca bir sebep lazımdı.”
İşte o büyük, insanca sebepler uğruna yaşamından oldu.
Artık Sabahattin Ali’nin bir me zar taşı var. Bundan ülkemizin hiç bir yetkilisinin haberi yok. Onun mezartaşı Istranca dağlarının te pelerinde.
Sabahattin Ali’nin objektifinden
İSA ÇELİK_________ Edebiyatımıza bunca gerçekçi roman ve hikaye kazandırmış olan Sabahattin Ali, görsel ve grafik sanatlar ile yakın akrabalık kuran yazılarının yanında ikinci sanatı olan fotoğrafta o denli başarılı olabildi mi?
Sabahattin Ali’nin sanatı ve fotoğrafçılığı üstüne konuşurken eşi Sayın Aliye Ali, “Nereye giderse gitsin, Kodak kutu makinesini ve üç ayağını hiç eksik etmezdi yanından” dedi ve,“ Yazı dışında en büyük merakı fotoğraftı.(...)Evde saatlerce bir lamba ışığı altında
fotoğraflarımızı çekerdi. Üç ayağı saklıyoruz ama makineye kimbilir ne oldu?...” diye ekledi sözlerine. Sonra Sabahattin Ali’nin çektiği yüzlerce 6x6 S/B film yığıldı önüme. Kimisi yer yer sararmış, bozulmaya yüz tutmuş, birçoğu birbirine yapışmıştı. Bunları yıkayıp, temizlemeyip, poşetleyip klase edilmiş halde geri
verecektim. Bir de öğrendim ki bu fotoğraflardan kimileri ödüller de kazanmış. (1979 yılında
bunlardan birkaç tanesini Sanat Emeği Dergisi’ndc kızı Sayın Filiz Ali’nin izni ile yayımlamıştık.) (*) Bilindiği gibi 1933 yıllarından kapanmasına kadar,
halkevlerinde fotoğraf etkinlikleri de olmuştur. Bu etkinlikler kapsamında yapılan yarışmalarda derecelere giren fotoğraflarına bakıyorum Sabahattin Ali'nin,
S
abahattin Ali,
bugün bile pek çok
kimseye parmak
ısırtacak denli işini
ciddiye alan bir
fotoğraf
amatörüymüş.
Bugün bile pek çok kimseye parmak ısırtacak denli işi ciddiye alan bir fotoğraf amatörü, bir fotoğraf tutkunuymuş... İşte “Kamyon”, işte “ M oda’da. Arkada Yelkenliler, ö n d e eşi Aliye Hanım”, işte “Plajda Şapkalı Filiz”, "Köye Dönen Sürü”, “ Kavaklı Y ol” , “Fırat Kıyısında Kelek Çeken Köylüler” . “ Elinde Bakraç Düşünen Köylü Kadın”, “Eski Köprü”, "H am ur Açan Köylü Kadın” ve başkaları... Kuşkusuz bunlar bir am atör fotoğrafçının fotoğrafları, ama sıradan bir amatörlük değil onunki. Yazılarında belirgin biçimde görülen, edebi sanatlara yaslanmak yerine yalın, duru bir dille olayın ya da durumun sosyal ve politik çözümlemelerinden okuyucunun -toplumun- alacağı “marjinal fayda"nın önde tutulması kaygısı fotoğraflarında da görülüyor.
Benim elimde bulunan fotoğraflarındaki
kompozisyonlar leke ve ışık değerleri son derece çağdaş, baskılar bugün yapılmış gibi taze. Fakat ne yazık ki bugün
bunlardan hangilerinin ve ne kadarının, ne zaman hangi ödülleri aldıını tam saptayabilmiş değilim.
Gerçekçi fotoğrafımızı belki de Sabahattin Ali'den mi başlatmak gerekecek?
Niye olmasın?...
( * ) Sanat Emeği Dergisi 1979
Sabahattin Ali kalemi gibi fotoğraf makinesini de iyi kullanırdı. Onun çektiği resimlerden birkaçı. Bir de otomatiğe bağlayarak kendisini çekmiş.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi