• Sonuç bulunamadı

Virgülüne dokunmadan Güliz Sururi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Virgülüne dokunmadan Güliz Sururi"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İ N C İ 6

B

h h i

r mm-}: T S «J • v / l I T T . Ü e i * , • % ; ty L g , ■ m P f f * \ |

okurlarım ı

GOİNIİK

armağan ediyoruz

M O D IS T

Y O B G A N C IO Ğ L U

GELİNLİKLERİ

’ten

ADI SOYADI . BEDEN No — KUPO N No ( 2 4 ) O & & 5 6 £ O O Ö £ O

; "İçtenlikle bir ş&y

söyleyeyim:

yaşırtıda

da bu kadar,

-olgundum, bugün de

20 yaşımdaki kadar

gencim. Bazen-yaşımı

unutuyorum. Yaşımla

fazla meşgul değilim,

kadınlara özellikle genç

. kalmaları için bunu

salık veririm."

ı bu çok ı bu ko­ rla “ na­ mlardan

hoşlan-Gulriz S u ru ri. tiyatroyu ana karnında tanım ış, kendi deyim i ile "d o ğ u ş ta n

tiyatrocu

bir buyuk sanatçı. Soyadını sahnede ve özel yaşam ında onurla ta ­

şımış. sansasyondan u za k , yap tıklarını, yapam adıklarını açık sözlülükle a n ­

latan saygın bir kadın. 8 yıl tiyatroya ara verip. Bodrumlular arasında yaşadıktan

sonra birdenbire "K ald ırım S e rç e s i" olan Gülriz S u ru ri... Orta yaşın üstünde

olmasına rağm en kendini yenileyen bir sanatçı.

YENER SÜSO Y. tiyatro dünyasının ünlü yıldızı Gülriz Sururi ile bir söyleşi yaptı.

Bu söyleşiyi her zam an olduğu gibi yine banttan aynen yayınlıyoruz.

SÜSOY — Gülriz Hanım, söyleşimize başlamadan, kendinizi beş maddede ya da kelimede tanıtır mısınız lütfen?

SURURİ — Ben sandım ki maddeleri siz bana soracaksınız. Ama bir sanatçıya bunu sormanız bence doğru değil. Çünkü ben beş de­ ğil, onbeş tane madde buluveririm, sonrada kendini çok metheden bir megaloman haline gelirim.

SÜSOY — Rica ederim, ben sorumda ısrar ediyorum.

SURURİ — Pekâlâ... Çalışkan... Kendiyle barışık... Dünyayla ba­ rışık... Tiyatrocu... Sevgisiz yaşayamaz, işte hepsi bu

Adaçayı, kekik, ıhlamurla

demlenmiş bir özel çay içiyorum,

içine de bir çorba kaşığı bal... şunu

söyleyeyim, ben üç günde bir

kavanoz bal yerim... Ş

ı t ı l l H l ' f

SÜSOY — Çalışkanım dediniz. Bir gününüzün öyküsünü dinle­ mek isteriz. Tiyatro yaptığınız günlerdeki 24 saatinizi.

SURURİ — İsterseniz sabahtan, sabaha olarak anlatayım. Tamam mı... Evet. Sabah kalkıyorum. Bir çorba bal karıştırılmış, ılık su içiyo­ rum. Ondan sonra gazeteleri alıp, tekrar yatağıma dönüyorum. Ya­ rım saat sonra yine kalkıyorum. Adaçayı, kekik, ıhlamurla demlenmiş bir özel çay içiyorum. Onun içine de bir çorba kaşığı bal koyuyorum. Şunu söyleyeyim ben, üç günde bir kavanoz bal yerim. O da bittik­ ten sonra cimnastik yapıyorum. Ama bu, bütün çabalarıma rağmen onbeş dakikayı aşamadı. Yerli, yabancı yayınlardan kendi vücudumun gereksindiği hareketleri buldum. Malûm, bizler Türk kadınları olarak, kalça, karın ve mideden hemen kilo alıp, yağlanan kişileriz. Ondan sonra çok güzel bir kahvaltı ediyorum. Tereyağı baş yiyeceklerimden bir tanesi, onsuz yaşayamam. En az üç-dört dilim tereyağlı, üstüne tuz da dökülmüş ekmek yiyorum. Sonra tiyatronun hiç bitmeyen gün­ lük işleri başlıyor. Prova varsa, sabah 10’da provaya gidiyorum. Oyun­ cular, tiyatronun İdarî işleri... Sonunda bir de bakıyorum ki, akşamı etmişim.

SÜSOY — Öğle yemeğini boş mu bırakıyorsunuz?

SURURİ — Hayır... Etli, pilavlı, makarnalı, börekli kesinlikle... Çün­ kü benim bünyemin karbonhidrata gerçekten ihtiyacı var. Buğday- sız yaşayamam. Ve çok şaşarım, ekmeksiz yaşayabilen insanlara. Bugüne kadar ekmeksiz bir günüm geçmedi. Tereyağı, B vitamini ola­ rak çok yararlı, bir de hücreleri yeniler.

SÜSOY — Çocukluğunuzda da iştahlı mıydınız?

SURURİ —■ Hayır, çok zayıftım. Kilo alabilmem için kalsiyumlar, bir sürü ilaçlar, iğneler verirlerdi. Çok iştahsız bir çocuktum. Genç kızlığa dönüşte iştahım düzeldi. Ailemden alıştığım sofrayı hâlâ de­ vam ettiriyorum.

Akşam oyundan sonra, bir kadeh

rakıyla soframı hazırlarım. İkinci

kadehi sofrada

iç erim . 18 yaşım dan

bu yana, a te ş im 40 a çıktığı geceler

hariç, içki içmediğim olmadı,

SÜSOY — Akşam yemeğinde sofranız nasıl oluyor?

SURURİ — Dört başı mâmur... Oyundan sonra genellikle biraz rakı mezesiyle başlayan bir yemek de olabiliyor, çorbayla da bitebiliyor. Bir kadeh rakıyla soframı hazırlarım, ikinci kadehi de sofrada içerim. Üç kadehi kesinlikle geçmem. Ama 18 yaşımdan bu yana, ateşim 40’a çıktığı geceler hariç içki içmediğim olmadı. İçerken çok yemek yi­ yorum. Porsiyon olarak iki kişilik bile diyebiliriz. Örneğin, birlikte ya­ şadığımız süre içinde ben hep Engin’den fazla yemek yemişimdir. O imrenerek bana bakmıştır. Bu arada makarna, pilav her öğünüm­ de kesinlikle vardır.

SÜSOY — Gülriz Hanım, bu kadar zengin sofralardan sonra for­ munuzu nasıl koruyabiliyorsunuz?

SURURİ — Şimdi tabiî, biraz göbeğim, yağlarım var. Bir kadının, bir yaştan sonra çok incecik, kupkuru olmasına karşıyım. Daha genç, güzel, diri gözükmesi için mutlaka biraz yağlı olması gerekiyor. Bi­ ra? etli olması gerekiyor. Kendi kilomu biliyorum, iki kilo arasında gidip gelmekte. Boyum 1.62, kilom 54. Daha uzun boylu duruyorum sahnede ama değilim.

SÜSOY — Bunun sırrı.

SURURİ — Uzun bacaklar ve uzun boyun.

SÜSOY — Kolesterolünüzü kontrol ettirdiniz mi? Bugün bütün tıp adamları hayvansal gıdalara karşı. Time dergisinin son sayısı bu bakımdan çok ilginç bir rapor yayınlandı.

SURURİ — Belli bir yaştan sonra kolesterol yükselebilir. Ama in­ san kendi kendinin doktoru olmalı. Gidip tahlil yaptırıp, o ölçüyü ara­ yabilirim. B»r kere tereyağının hücreleri yenilediğine inanıyorum. Sonra cilt için kesinlikle gerekli. Ben size şunu söyleyeyim, hafta­ da bir gün yüzüme de sürerim.

SÜSOY — Çok ilginç. Başka şeyler de sürer misiniz?

SURURİ — Gerçek söylüyorum. Bal da sürerim. Yüzümü, çok kay­ natılmamış ıhlamur suyuyla yıkıyorıîm. Kireçli sularımız beni buna itti. Sonra maden,suyu ile yıkıyorum. Bol krem kullanmıyorum. Kre­ min cilt için çok kötü bir şey olduğuna inanıyorum. Bir de bazı ot­ lar... Bir örnek vereyim: Ebegümeciyi su ile haşlayın, ezin. Yüzünüze

Gülriz Sururi'nin

anılarından notla

■ ■ “ Küçük yaşımdan beri peşimde dolaşırdı erkekler. Vı doğaldı sanki. Nedenini düşünmedim bile. Çok şansiıydır nuda. Benden çok daha güzel kızlar, beğendikleri oğlanla sil flört etsek” diye kurarlarken, ben peşimdeki oğl hangisini seçsem diye papatya falına bakardım. Ama çok

sam bite, hiçbir gün bir arkadaşımın flörtüne değişik go<..u madım. Ve her zaman kaçtım bundan.”

■ ¡ “ İrma’nın provaları hızlanmış, dekorlar, kostümler hazırlanı­ yor. Siyah file çorap getirtiyor. Haldun Avrupa’dan. 1960’ta öyle şeyler yok henüz Türkiye’de...

Yalnız oyunu ve Engin’i düşünüyorum, Engin'i düşünerek uyu­ yor, Engin’le uyanıyorum sabahları. Gurur duyuyorum sevgisiyle, güveniyorum ona. Ve düşünüyorum ilk kez. Engin benden küçük, evlenirsek ileride acaba beni zor günler mi bekleyecek? Ama hayır yanlış b u ...”

■ i . . . “ Ve bir gün dünyalar başıma yıkılıverdl, sayısız turnelerin birinde. Sevgili Engin ilk kez değişik gözle görüyordu karşısındaki kadını ya da bana öyle geliyordu. Hiç GUlriz’ce olmayan bir şey yaptım, aylarca sustum...

... Böylesi değerli bir beraberliğin bitmesi, ikimizi de sarsıyor­ du. Ama olanların yorumunu yapacak kadar kırılmıştı gururum. Ev­ lenme yıldönümünü yalnız geçirdim Bodrum’da. . Bir yıl ayrı yaşadık. İkimizden başka kimse bilmiyordu bunu... Engin beni tek­ rar kazanmak için çok uğraştı...”

onlarla kompres yapın. Sırtüstü yirmi dakika uzanın. Ondan sonra da çok soğuk olmayan ıhlamurla yıkayın. Cilt ipek gibi, kadife gibi olu­ yor.

'Kendimi çok genç buluyorum.

Yaşımı mutlak biliyorsunuzdur,

yazmamanızı rica edeceğim, çünkü,

bir sanatçının yaşı olmadığına

inanıyorum. Oynadığım rollerdeki

yaştayım. ^

SÜSOY — Aynaya baktığınız zaman kendinizi nasıl buluyorsunuz? SURURİ — Aynaya bakmayı, küçük yaşımdan beri çok severim.

Uzun yıllar daha aynaya bakmayı sevmek istiyorum. Kendisine say­

gısı olan bir kadının, yalnız da olsa, aynaya baktığı zaman iyi bir şey görmesi gerektiğine inanıyorum. Bu her kadının elinde... Aynaya iki türlü bakarım: Biri hazırlanmadan önce, öteki de hazırlandıktan son­ ra. Galiba bunda benim biraz başarım var. Çünkü ben kusurlarımı çok iyi gören bir insanım. Ben güzelim demeyin kadın, güzel olabilir. 24 yı! boyunca, Engin beni bir gün dahi bakımsız görmemiştir.

SÜSOY — Kendinizi güzel buluyor musunuz?

SURURİ — Kendimi sahnede çok güzel buluyorum. Sahneye çok yakışan, çok güzel buluyorum. Ancak hayatta güzel bir insan deği­ lim. Ama kendimi güzel göstermeyi biliyorum. Zaten tiyatro bir oyun- dur.

SÜSOY — Fizik olarak beğenmediğiniz taraflarınız.

SURURİ — Kendimde güzel bulmadığım bir sürü yerim var. Fa­ kat bütün bunları ben sahnede göstermemeyi başarıyorsam, niçin burda size açıklayayım? Bütün izleyicilerimi, bir hayal dünyasında gerçeğe götüreyim.

SÜSOY — Kendinizi yaşça nasıl buluyorsunuz dersem, hatta kaç yaşındasınız diye sorarsam kızar mısınız?

SURURİ — Çok genç buluyorum. Yaşımı mutlak biliyorsunuzdur, yazmamanızı rica edeceğim. Çünkü, bir sanatçının yaşı olmadığına inanıyorum. Oynadığım rollerdeki yaştayım. İlerde bir gün, 60 yaşın­ da “Juliet” i oynamak istiyorum. Yani çok uzun yıllar sonra Yener Bey... Hem Aslan Burcu’yum, hem kendine çok bakan, dünyayı seven bir insan olduğum için 80’imde.90’ımda da sahnede olacağım gibi geli­ yor. Size çok içtenlikle bir şey söyleyeyim. 20 yaşımda da bu kadar olgundum, bugün de 20 yaşımdaki kadar gencim. Bazen yaşımı unu­ tuyorum. Beş altı yıl önce düşünmek zorunda kaldım, kaç yaşımda oldı^umu. Yani yaşımla fazi* meşgul değilim. Kadınlara da, özellik­ le genç kalmaları için bunu salık veririm. Yanımda oynayan, gence­ cik k:z!ar bile, falanca yaşta olmanın kederini taşıyorlar. Halbuki hiç birimiz. Yarın bu kadar genç olmayacağız. O zaman niye gençliğimin tadını çıkarmayayım, gencim demeyeyim?

Yarın:

"Bundan sonra

kesinlikle evlenmem"

ı

Gülriz Sururi yaşını gizliyor. "S anatçının yaşı olm az. Hangi rolü oy- nuyorsam o y aş ta yım " diyor. Sonra güzellik adına ekliyor: "B ir ka­ dının, bir yaştan sonra kupkuru olm asına karşıyım . Biraz etli

o lm a lı" diyor. Sahnede çok uzun boylu görünen Sururi, bunun da sırrını açıklıyor RENK’e: "U zun bacaklar ve uzun b o y u n ", işte "So­ kak Kızı irm a " , ta rih 1 9 6 7 .

»»«¿SU

BUYUKDERE CADDESİ N

q

52 MECIDIYEKOY/ İSTANBUL TEL.166 7014

"Aynaya bakmasını küçük yaşımdan beri severim.

Uzun yıllar daha, aynaya bakmayı sevmek

(2)

T T S 2 k *

t i p

i

ssasf^ni

■ M

I

■ ■

' * >Y Y: i" fi-$İSE^İk

I

____ _________ f f f l i SK tfcP S^tw ÇfcJ%4*«5» i&lsl* W

1984 »»AZARY8Sİ9PARA İLE

MMMOiaHMHHHnAHMWiaNMMMMaMMMMHAMMNmaMMMKiNIIMnillfiaiyiiWilWaMMi

okurlarınım

"Özgür bir kadınım.

Kendi sansürümü

kendim koymasını

bilen, çok iradeli bir

kadınım. Bunun için

sınırlı bir özgürlük

taşırım. 24 yıllık evlilik

yapmış bir kadın, çok

mutlu evlilik geçirmiş

bir kadın, eğer akıllıysa

bir dalıa evlenmez"

I I

armağan ediyoruz

Yalnızlığa alışacağımı ve

yalnızlığımı iyi taşıyacağımı

sanıyorum. Yalnızlığın da

güzel yanları olduğunu

sanıyorum

Bundan sonra kesinlikle

I

M ODIST

§ YORGANCIOĞLU

1

GELİNLİKLERİ

Ç ) ADI SO Y A D I---* 5 BEDEN N o ____— $

S

S

£

£

S O O G* <î> £ <s>

virgülüne dokunmadan

Gülriz Surun

Gülriz Sururı, tiyatroyu ana karnında tanım ış, kendi deyim i ile "d o ğ u ş ta n

tiy a tro c u " bir büyük sanatçı. Soyadını sahnede ve özel yaşam ında onurla ta­

şım ış, sansasyondan u za k , yap tıklarını, yap am adıklarını açık sözlülükle a n ­

latan saygın bir kadın. 8 yıl tiyatroya ara verip, Bodrumlular arasında yaşadıktan

sonra birdenbire "K a ld ırım S e rç esi” olan Gülriz S u ru ri... Orta yaşın üstünde

olmasına rağm en kendini yenileyen bir sanatçı.

YENER SÜSO Y, tiyatro dünyasının ünlü yıldızı Gülriz Sururi ile bir söyleşi yaptı.

Bu söyleşiyi her zam an olduğu gibi yine banttan aynen yayınlıyoruz.

n n H H

evlenmem

w M U B m m m

SÜSOY — Gülriz Hanım, biraz da evlilikten söz edelim. Uzun yıl­ lar süren birevliliğiniz oldu. Gümüş yılınızı kutlama arifesinde de, eşi­ nizden boşandınız. Evlilik konusunda neler söylersiniz?

SURURİ •— Bir kere şunu peşinen söyleyeyim ki, evliliğe inanan bir insanım. Ayrıldığım halde, bunu söyleyebiliyorum. İnsanların ha­ yatta iki kişi olarak yaşamaları galiba en İyi düzen. Başarılı evlilik, iki insanın dünyada çok şeye aynı gözlükle bakabilmelerinden baş­ lar. Çok zıt karakterler, çok başarılı evlilikler oluşturabilir. Hatta bu daha iyi, evlilik aynı zamanda bir tamamlama olayı. Eğer aşk evliliği ise... Aşk bitmez ama olduğu yerde durmaya başlar. Ona rağmen dost­ luğu, arkadaşlığı koruyabiliyorlarsa ölüme kadar gidebilir. Aksi tak­ dirde yürümez.

#B izlm evliliğimiz başlangıçta

gerçek bir aşk evliliğiydi. Birtakım

şeylere karşı çıkarak, göğüs gererek

evlendik. 24 yıl, az bir zaman değil.

Ama bugün bittiyse, bitmiştir.

Hemen şunu söyleyeyim, bundan

sonra kesinlikle evlenmem.

Yalnızlığımı iyi taşıyacağımı

sanıyorum ş

SÜSOY - Sizin evliliğiniz hangi türdendi?

SURURİ — Bizimki, başlangıçta gerçek bir aşk evliliğiydi. Birta­ kım şeylere karşı çıkarak, göğüs gererek evlendik. Çok uzun yıllar mutlu ve başarılı evlilik yaptık. 24 yıl az bir zaman değil. Demek ki, ben çok mutlu bir evlilik yaşamış bir kadınım. Ama bu, bugün bittiy­ se bitmiştir. Bitti diye evliliği kötüleyemem. Ayrılığımızın sansasyo­ nel bir tarafı yok, bitti o kadar. Ama dostluğumuz devam ediyor. Tiyatro ikimizin de hayatında çok önemli. Birlikte çok iyi şeyler yap­ tık. Bundan sonra da yapacağımızı sanıyorum.

SÜSOY — “Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin” adlı kitabınızda, Engin Bey’le bir kere daha ayrılığınız vardı, yanlış hatırlamıyorsam...

SURURİ — Evet, doğru. Çok dikkatli okumuşsunuz.

SÜSOY — Evlilik yaşamınızda,eşinizin sizi aldatıldığınızı hisset­ tiniz mi?

SURURİ — Evet, hissettim. Böyle bir şey yaşadım. SÜSOY — Eşiniz böyle bir olay yaşadı mı? SURURİ - Hayır.

SÜSOY: —“Kabare oyunundaki rol arkadaşını^ Cüneyt Türel İle aranızda aşk ilişkisi olduğu için eşinizden boşandığınız bazı çevre­ lerde konuşuldu... Gerçek payı var mı, Gülriz Hanım?”

SURURİ — Yener Bey, bakınız size bir şey söyleyeyim: Benim 24 saatim o kadar ortada ki, nefes almaya vaktim yok. Yaşantım ortada, evden tiyatroya, tiyatrodan eve... Sinemaya bile gidemiyorum. Cüneyt arkadaşımız, oyunun provaları sırasında evlendi, balayındaydı. İlk defa sahneye 19 yaşındayken, bizimle “ Küçük Sahne” de çıktı. Çok sevdi­ ğimiz, oyunculuğunu takdir ettiğimiz bir arkadaşımızdır. Oyunun dı­ şında, onu da görmüyorum. Sansasyon yaratmak isteyenler, dışardan bir şey bulamayınca, sahnedeki aşk sahnelerinden yararlanmak is­ tediler. Oyundan birkaç kare resim basıp, altını karalamak bazıları­ nın görevi. 24 yıllık evliliğin ayrılığını, bu kadar ucuzlatmaya kimsenin hakkı yok.

SÜSOY — Gülriz Hanım, özgür bir kadın mısınız?

SURURİ — Özgür bir kadınım. Kendi sansürümü, kendim koyma­ sını bilen, çok iradeli bir kadınım. Neyi yapıp, neyi yapmayacağımın kararını kendim veririm. Bunun için, sınırlı bir özgürlük taşırım. Bun­ dan sonraki yaşamımımda da böyle olacak. Hemen şunu da söyle­ yeyim, bundan sonra kesinlikle evlenmem. Çünkü 24 yıllık evlilik yapmış bir kadın, çok mutlu bir evlilik geçirmiş bir kadın eğer akıl­

lıysa bir daha evlenmez.

SÜSOY — Aynı derecede mutlu olamayacağı kaygısından mı? SURURİ — Önümde bir 24 yıl daha yok. iki insanın birbirini tanı­ yıp, adapte olması için yıllar gerek. Bu uyum, belli yaşlarda sağlanır bence. Evliliği düşünmem, yalnızlığa alışacağımı zannediyorum. Yal­ nızlığın da çok güzel yanları olduğunu sanıyorum. Ve yalnızlığımı iyi taşıyacağımı sanıyorum.

f§Ben güzelliğimi, çirkinliğimi

bilirim. Hiç mini giymedim. Çünkü,

bacaklarım mayo ile çok iyi

duruyor, fakat mini ile iyi

durm uyor^

SÜSOY — Modayı yakından izler misiniz?

SURURİ — Hem izlerim, hem İzlemem. Moda, bana yakışmıyor­ sa bana kimse onu giydiremez. Ben güzelliğimi, çirkinliğimi bilirim. Hemen bir örnek vereyim: Ben hiç mini giymedim, çünkü, bacakla­ rım mayo ile çok iyi duruyor, belli bir çizgide iyi duruyor, fakat mini ile iyi durmuyor. “ Senin bacakların ne güzel, niçin giymiyorsun?” de­ dikleri zaman, “ Hoşuma gitmiyor” derdim.

SÜSOY — Türk müziği ile aranız nasıl?

SURURİ — Çok az... Birkaç şarkıcımızı dinlemeyi seviyorum. Ze­ ki Müren, Müzeyyen Ssnar, çok eski yıllardan beri, dinlerim. Alatur­ kayı bana sevdiren kişiler diyebilirim hatta. Türkülerimizi severim, söylerim.

SÜSOY — Bunca yıllık tiyatro yaşamınız var, ama hiç beyazper­ dede görünmediniz, istemediniz. Son zamanlarda yerli filmleri izle­ mek olanağını buluyor musunuz?

SURURİ — Küçümsemiyorum, görmeye çalışıyorum. Ve de vak­ tiyle film çevirmediğim için hayıflanıyorum. Tiyatro buza yazılmış yazı gibi. Perdeyi kapattığınız anda yoksunuz. Oysa sinema, kalıcı bir şey. Sinema için artık bizde geç, belki televizyon için olabilir.

"Ğuiriz Sururi, Türk Halk Müziği ni seviyor, türkülerimizi söylüyor. Türk Müziği konusuna ise ilgisi çok az. “ Zeki Müren ve Müzeyyen Senar'ı din­ lerim. Alaturkayı bana onlar sevdirdi" diyor, işte RENK okurları tarafın­ dan "Yılın Tiyatro Sanatçısı" seçilen Gülriz Sururi, oyunu izlemeye gelen Zeki Müren ile...

KABARE

Evinde oturma yapayalnız Gel de müzik dinle Yaşam bir oyundur dostum Buyrun kabareye

Ev işlerini unut birazcık Gel sen katıl bize Yaşam bir oyundur dostum Buyurun kabareye Vur patlasın, çal oynasın Kur sofrayı, aç şarabı

Her şey gönlünce olmalı, gönlünce Felâket haberlerini unut

Su serp yüreğine

Yaşam bir oyundur dostum Buyrun kabareye

Bir dostum vardı, adı Elsie Paylaşırdık çok külüstür bir evi Sütten çıkmış ak kaşık değildi Elli kâğıt yazardı tarifesi Öldüğü gün kimse yoktu yanında Hem ayyaş, hem hapçıydı o yaşında Melek gibi uyuyordu sanki Oysa dünya güzeli bir cesetti Hiç aklımdan çıkmaz benim Elsie Kulağımda hâlâ son sözleri Evinde oturma yapayalnız Gel müzik dinle

Yaşam bir oyundur dostum Buyrum kabareye Peki ya ben, peki ya ben

Kararlıyım, gözüm açık gitmem dünyadan Hayata doymadan, şunu baştan kabul ediniz Sayılı günlerimiz

Yaşam bir oyundur dostum Yaşam bir oyundur dostum Buyrun kabareye

(Çeviren: Engin Cezzar)

2 4 Y IL , D İL E K O L A Y ...

Gülriz Sururi iie Engin Cezzar 1959 yılında tanışmışlar. Cezzar pırıl

pırıl bir "Hamlet"l oynamaya hazırlanırken, sonra çevreden çeşit­

li tepkiler, karşı çıkmalar, ve bunlara rağmen 24 yıl süren bir evli­

lik. Gülriz Sururi, "24 yıl dile kolay, demek kİ mutlu bir evlilik yapmış

kadınım" diyor...

"Bence henüz Fatma Gîrik'i aşan

oyuncumuz olmadı. Geçen gün

dizide izledim, Fikret Hakan ı aşan

da bir oyuncumuz yetişmemiş. Ama

Fikret gibi değerli sinema

oyuncularımız kalkıp tiyatro

yapıyor. Bunu yanlış buluyorum CŞ

SÜSOY — Bizim sinemamızda beğendiğiniz kadın, erkek oyun­ cuları sayar mısınız?

SURURİ — Ne varsa, eskilerde var diyeceğiz galiba... Bence he­ nüz Fatma Girik’i aşan oyuncumuz olmadı. Geçen gün dizide izle­ dim, Fikret Hakan’ı aşan da bir oyuncumuz yetişmemiş. Bütün yeni erkek ve hanım oyuncuları izlediğimi de söyleyeyim.Hemen hepsini de gördüm. Son yıllardaki yeni filmleri de izledim. Ama bazı tiyatro oyuncularımız film çeviriyor, Fikret gibi değerli sinema oyuncuları­ mız da kalkıp tiyatro yapıyor. Bunu yanlış buluyorum. İkisini bilenler mutlak var ama, yapamayanlar da yapmamalı.

SÜSOY — Sayın Sururi, çocukluğunuzdan bu yana tiyatronun için­ desiniz. Türk tiyatrosunu hangi çizgide buluyorsunuz?

SURURİ — 60’lı yıllarda Türk tiyatrosu, özellikte özel tiyatrolar büyük bir aşama gösterdi. Altın yıllarını yaşadılar. Çünkü, yerli ya­ zarlarımız, çok güzel yapıtlar sundular, bizler de kendi tiyatromuzu halkımıza seyrettirdik. Bir ülkenin sanatı, politikasından soyutlana­ maz. 70’lı yıllara gelirken Türkiye’nin politikası, ekonomisi ne düzey­ deyse, tiyatrosu da o düzeyde olmak zorunda kaldı. 12 Eylül’den sonra yeniden bir kalkınış, kıpırdanış başladı. Daha önce halk, sokağa çı- kamıyordu, seyirci bir yere gidemiyordu, evine nasıl döneceğini dü­ şünüyordu. Bugün, bu sorun kalktı ortadan. İkincisi, tiyatrolar var

sayılmanın, mutluluğunu yaşıyorlar. Bu kadar perdenin açılması, her gün daha iyiye gidildiğ.ni gösteriyor. Düşünün geçmişimiz yok. Dü­ şünün, 60 yıllık Türk tiyatrosu, bilmem kaç yüzyıllık İngiliz tiyatro­ suyla boy ölçüşebilecek yapıtlar verebiliyor, bugün. Türk tiyatrosunun bugünkü yerinin önemi budur. Fransa’dan kalkıp geliyorlar, “ Kaldı­ rım Serçesi” ni davet ediyorlar. Haziran ayında Nancy’e gidip, oyna­ yacağız, Fransızlara... Ama bina sorunumuz büyük. Kimisi garaj, kimisi başka bir şey oluyor, ilgi bekliyoruz.

lİD e v le t Tiyatroları, yıllarca görevini

yerine getirmedi. Biz Anadolu'nun

ücra köşelerine, yaşamak için gittik

belki ama tiyatroyu bizim gibi özel

tiyatrolar götürdü £

H a ld u n T a n e r 'in g ö z ü y le

G ü lriz S u ru ri...

Bir fenomen...

D

E Bakey neden dünyanın en usta cerrahı? Öyle yaratılmış da ondan. Parmaklarındaki olağanüstü beceri, insan canı kurtarma­ dan önce çocukluğunda bir dal soyarkenden başlamıştır muhak­ kak. Suna Korad neden eşsiz bir kolaratür? Gırtlak yapısı ve duyarlılığı kimseye benzemediğinden. Suna Kan kemanı omuzuna dayasın, ne denli güçlü bir kemancı olduğunu mevzun kollarından hemen sezersiniz. Banu Ozüar’m parmaklarına bir bakın, neden iyi piyanist olduğunu şıp diye an­ larsınız. Bu insanlara meslekleri âdeta doğuşlarında dikte edilmiştir.

İşte Gülriz Sururi de Tann’mn bu sevgili kullanndandır. İyi bir tiyat­ rocu olmak için tüm şartlarla donatımlı olarak dünyaya gelmiştir. Eski bir İstanbul ailesinin görgülü çevresinde doğmak, Suzan Sururi gibi kadın zerafetinin örneği bir annenin kızı olmak, hepsi de operetçi bir çevrede müzik içinde büyümek elbet büyük şanstır ama, onun başarı sırrı sade bun­ dan ibaret değildir. Bir aktör için en önemli sermaye yüzüdür. Yüzün en ifadeli uzvu da gözler. Gülriz, kimseninkine benzemeyen o iki iri badem gözü daha susarken bile konuşturur, onlara her ifadeyi verdirir. Aktörün bir başka sermayesi de vücududur. Gülriz, hem nahif hem güçlü olmak si­ hirbazlığını gösteren vücudunu en ustaca kullanan sanatçılardan biridir. Gülriz’in bir sermayesi de keskin zekâsı ve ince sezisidir. Rolüyle özdeşleş­ mede bunlardan yararlanır.

Gülriz’in olağanüstü bir sahne ışınımı vardır. Günlük yaşamda bunu pek hissetmeyebilirsiniz. Ama sahneye çıkıp projektörler üstüne vurunca, müziğin temposunu tüm hücrelerinde duyunca, ondan bambaşka bir elek­ trik geçer salona. Müzikalitesi ile sesinin sıcak tınısını da buna eklerseniz, ortaya Gülriz Sururi fenomeni çıkar.”

SÜSOY — Devlet Tlyatrosu’nun çalışmalarını nasıl değerlendiri­ yorsunuz?

SURURİ — Devlet Tiyatrosu, yıllarca görevini yerine getirmedi. Yeni yönetim henüz kundakta bir bebek, şimdi değerlendirmek yan Iış olur. Ama bundan önce hiçbir şey yapılmadı. Bölge tiyatrolarıyla, Devlet Tiyatrosu’nun uğraşması gerekirdi. Biz Anadolu’nun en ücra köşelerine yaşamak için gittik belki ama, tiyatroyu bizim gibi özel tiyatrolar götürdü. Bundan önceki dönemlerde Altındağ Tiyatrosu’­ nun makyaj odaları örümcek bağlamış durumdaydı. Büyük müzikal­ ler sergiledi. Biz mi alıştıracağız, klasikleri tanıtacağız Türk toplumuna, Devlet Tiyatrosu mu? Yerli yazarlarımız da pek özendi­ rilmedi. Hatta bazı yazarlarımız kapılardan içeri sokulmadı.

Yarın: "Beni çok az kimsenin sevmesine izin verebilirim"

GÜLRİZ SURURI'NIN A L B Ü M Ü N D E N

Engin Cezzar ı 1959'da tanıdı Gülriz Sururi. Amerika'dan ayağının tozuyla dönen ünlü aktör " H a m le n oynarken, Sururi'nin kalbini çaldı. Ama şimdi 24 yıllık ’m utlu’ evliliklerini, yine dostça sona erdirdiler. Burası Bodrum. Yıl 1974... Engin Cezzar-Gülriz Sururi çifti bir dostlarının objektifine poz veriyorlar.

Türk tiyatrosunun ünlü yıldız sanatçısı Gülriz Sururi, "Sokak Kızı irma' yı iki kez sergiledi, i9 6 0 ve 1967 arasında siz bir fark bulabiliyor musunuz?

Uzun yıllar ötesinden bir anı. Seska, Gülriz, babası Lütfullah Sururi ve amcası Ali Sururi.

Gülriz Sururi, Haldun Taner'in ünlü oyunu "Zilli zarife' de.

(3)

“T T II* S% '1

M O D IST

YOBfiAJNTCIOĞLU

GELİNLİKLERİ

’ten

ADI S O YA D I. BEDEN No _ K U P O N N o O

£

£

£O

£

£

O

s o

o

Virgülüne d o k u n m a d a n

Gülriz Sururi

Guinz Sururi tiyatroyu ana kam ında tanım ış, kendi deyim i ile “ doğuştan

tiyatrocu

bir buyuk sanatçı Soyadım sahnede ve özel yaşam ında onurla.ta-

şım ış. sansasyondan u zak , yap tıklarını, yap am adıklarım açık sözlülükle a n ­

latan saygın bir Kadın. 8 yıl tiyatroya ara verip. Bodrumlular arasında yaşadıktan

sonra birdenbire

Kaldınm Serçesi

olan Gülriz S u ru ri... Orta yaşın üstünde

olmasına rağm en kendini yenileyen bir sanatçı.

> E>4£R SUSO Y. tiyatro dünyasının unlu yıldızı Gülriz Sururi ile bir söyleşi yaptı.

Bu söyleşiyi her zam an olduğu gibi yine banttan aynen yayınlıyoruz.

"Ben, oyuncu olarak

doğduğuma inanıyorum.

Yapımdan gelen bir şey var.

iyi tiyatrocuların da

bu hamurdan geldiklerine

inanıyorum”

ı ı

SÜSOY — Gülriz Hanım, kendinizi beğener misiniz?

SURURİ — Beğenirim. Huyumu, suyumu çok beğenirim. Çok dü­ rüst bulurum kendimi.

SÜSOY — Mütevazi bir insan mısınız?

SURURİ — Pek değilim. Kendime inanırım, doğru bildiğim şey­ de taviz vermem. Gerekeni söylerim. Bu yüzden de, Engin bana, “ Bi­ raz daha mütevazi davransan insanlara karşı” demiştir.

¿"İnsanlar ya oyuncu olarak doğar,

ya doğmaz. Her şöhret oyuncu

değildir. Bir şaklabanlık yaparsınız,

seyirci sîzi öyle sever ve hep öyle

görmek ister. Sonra da modanız

geçer

SÜSOY — Oyunculuğunuzu beğenir misiniz?

SURURİ — Evet, iyi bir oyuncuyum. Şuna inanıyorum: insanlar ya oyuncu olarak doğar, ya da doğmaz. Öğrenim, eğitim iki insan için de geçerlidir. Ama, tiyatrocu olarak doğmamışsa hiçbir işe yaramaz. Her şöhret oyuncu değildir. Çünkü, kalkarsınız bir komiklik tutturur­ sunuz, bir şaklabanlık yaparsınız, seyirci sizi öyle sever ve hep öyle görmek ister, koşullandırır. Ama bunu seyirci bir süre götürür. Son­ ra da modanız geçer. 3üyük şöhret olmak da yetmez. Ben, oyuncu olarak doğduğuma ¡"anıyorum. Tiyatrocu bir aileden gelişimle de il­ gili değil, bu... Kuliste doğmanın, oraların havasını koklamanın da dışında. Yapımdan gelen bir şey var. İyi tiyatrocuların da, bu hamur­ dan geldiklerine inanıyorum. Tiyatroculuk, inanmayacaksınız ama bir karakter meselesidir.

SÜSOY — Gülriz Hanım dostluk kavramı sizce ne anlam taşıyor? SURURİ — Müthiş bir şey... Hayattasınız, milyarlarca insan var ve üç tane dostunuz vardır. Dostluk, bıraktığınız yerden başlayabil mektir. Dostluk, her gün sabahtan akşama kadar telefon edip, birbi rine bugün ne yaptığını, nerde olduğunu anlatmak da değildir bence Ama insanın bir dostu vaıdır ki, bir kitabın yarısından anlattığı za man, o ondan keyif alıyordur, yahut bir söze yarısından başladığı za­ man... Dostu, insanın sorunlarını anlattığı insan değildir. Beraber olunabilen, beraber susulabilen insandır.

SÜSOY — Çok dostunuz var mı?

SURURİ — Çok az. Beni çok kimse sevebilir, ama ben, beni çok az kimsenin sevmesine izin verebilirim. Çok seçerim. Bir alışveriş... Yalancı biri de benim dostum olabilir. Acaba yıldız mı?

¿"Kadınların fazla erkek gibi

giyinmelerinden yana değilim.

Dişiliklerini korumalarına

inanıyorum, ama dozunda.

Güzelliklerini göstermelidir. Fransız

kadınlarının giyinişlerinden

hoşlanırım

SÜSOY — Sayın Sururi, biraz muhafazakârsınız galiba?.. SURURİ — Çok üzülerek söylüyorum, evet. En zayıf bulduğum yanlarımdan biri. İşimde olmamaya çalışıyorum, yeniliğe fevkalâde açığım. Ama bunun dışında, söz gelimi kuliste değilim. 30 yıl önce­ ki, usulün, erkânın devam etmesini istiyorum.

SÜSOY — Seks nedir sizce?

SURURİ — Hayatımızın bir parçasıdır. Sağlık için de önemli bir şeydi--. Şuna inanıyorum: Kendi adıma değil fakat çağdaş bir dünya görüşü içinde seks özgürlüğü olmalı herhalde. Karşı koyamam, iyi ki bir oğlum yok. Çok mutluyum. Olabilirdi, ne yapardım acaba? Da­ mat mı edinirdim, gelin mi edinirdim yanıma başka birini, bilemem. Fakat doğaya karşı çıkılmıyor. Eskiden bu konuda çok tutucuydum. Fikrimi gidere ; değiştirdim. Seks özgürlüğü olmalı insanlar için. An­ cak, sağlıklı bir ikilinin iki karşı cinsten olacağına inanıyorum.

SÜSOY — Kendinizi seksî buluyor musunuz?

SURURİ — Bu soruya ben cevap vermesem, rica edeceğim. SÜSOY — Giysilerinizde hep tek rengi tercih ediyorsunuz. SURURİ — Evet, etek bulüz ayrı renk, pantolon buluz ayrı renk değil. Aynı giymeye gayret ederim. Boyumu daha uzun göstersin di­ ye. Biraz bel hattını, kadın çizgilerini ortaya çıkaran giysileri seve­ rim. Kadınların fazla erkek gib: giyinmelerinden yana değilim. Dişiliklerini korumalarına inanıyorum, ama dozunda... Kadının, belli belirsiz bir göstermesi olması gerektiğini düşünüyorum, güzellikle­ rini. Ama göstermelidir. Fransız kadınlarının giyinişlerinden hoşla­ nırım. Farkında olmadan da öyle giyinmeye özen gösteriyorum.

SÜSOY — Saç tipiniz, kahkülünüz yıllardır hep aynı, hiç değiştir­ mediniz?

SURURİ — Yüzüme en giden şekil bu. Arayıp arayıp buldum. Bir de baktım ki, çocukluk saçımmış. “ Sokak Kızı lrma” dan beri öyle. Ondan önce bir dönem sarıya boyamıştım. Ayfer Feray ile aynı sah­ neyi paylaşıyorduk. Onun doğal siyah saçları vardı, benimki kesta­ ne... Ayrıcalık olsun diye saçlarımın rengini açtırmıştım. Sonra bunu buldum, devam ediyorum.

SÜSOY — Mücevher merakınız var mıdır?

SURURİ — Çok iyi şeylerde gözüm olduğu için, onları edineme- yeceğim için öyle hayallerim yoktur. Sahte ve kötü şeyler de takma­ yı sevmem. Onun için antika, ilginç, kimsede olmayan takılar bulmaya çalışırım.

¿"Romantiğim, duygusalım.Eskiden

utanırdım, artık iftihar ediyorum.

Genç kadınlığımda, bütün duyguları

saklamak daha iyidir diye

düşünürdüm. Oysa şimdi,

duygusallık insan olduğumuzun en

önemli belirtisidir diye

düşünüyorum.’ ^

SÜSOY — Romantik bir kişi misiniz, gerçekçi misiniz? SURURİ •— Romantiğim. Duygusalım. Eskiden utanırdım, artık if­ tihar ediyorum. Bir zaaf gibi gelirdi bana. Soğukkanlı, her şeye uzak­ tan bakan duygulanmayan insanlar değerlidir diye düşünürdüm genç kızlığımda. Genç kadınlığımda da, bütün duyguları saklamak daha iyidir diye düşünürdüm. Oysa şimdi, duygusallık insan olduğumu­ zun en önemli belirtisidir diye düşünüyorum.

SÜSOY — Çok ağlar mısınız?

SURURİ — Hayır, ağlamamaya çok gayret ederim. Onunla da if­ tihar ederdim. Tek başıma kalıp da bile ağlamamamışımdır. Bu aile­ den, büyükbabamdan gelen bir şey. “ İnsanlar ağlamaz, insanlar zaaflarını göstermez” ... gibilerden. Böyle yetiştik. Ama şimdi en ba­ sit aşk hikâyesini okuyup, ağladığımı söylemeye utanmıyorum.

SÜSOY — Gülriz Hanım son sorumuz şu: Hiç estetik ameliyat yap­ tırdınız mı?

SURURİ — Hayır. Ama ilerde mesleğimi uzatmak açısından, ge­ rektiği için yaptıracağım. Ama ne kadar ilerde, biimiyorum.

SÜSOY — Teşekkür ederim.

Beni Çok

az kimsenin

sevmesine

izin verilim"

r

f m âfğğâ

A N T İK A T A K IL A R

Gülriz Sururi nin mücevher merakı yok. “ Çok iyi şeylerde gözüm olduğu için, onları edinemeyeceğim için öyle hayallerim yoktur. Onun için anti­ ka, kimsede olmayan takılar bulmaya çalışırım. Bu boynumdakini bir köylü kadınından aldım, bakın altında daha basması bile duruyor” diyor.

(AHMET HİKMET TURAN)

D IR E K L E R A R A S I'N D A .

Gülriz Sururi her oyunda kendini yeniliyor. “ Ben oynadığım roldeki yaştayım” diyor. İşte "Direklerarası” oyunundan bir sahnede.

G ü lr iz S u r u r i n in

a n ı l a r ı n d a n n o t l a r

“ Yanıma geldi, konuşmaya başladı, beraber denize girmemizi istiyor­ du.

“ İsminizi bilmiyorum” dedim. "İsmim Hayati” dedi. Ben kahkaha­

ları basarak, “ İşte şimdi hiç olmaz” dedim. "Neden?..” “ Çünkii, Ha­ yati ismi çok komik” dedim. “ Gülmem tutar benim, olmaz konuşamam

ki, sizinle...”

Kala kaldı, çirkin yeşil gözlü, çirkin isimli, sivilceli oğlan yokuşun ba­ şında.”

★ ★ ★

"Bedia Muvahhit Hanım, yıllar önce bir gün berberde saçlarını yaptı­ rıyormuş. Bir hanım yaklaşmış yanına:

“ Ah Bedia hanımcığım, ben de sizin gibi artist olacaktım vaktiyle, ama ailem müsaade etmedi. Tiyatroya girme sakın, orospu olursun dediler”

demiş.

Bedia Hanım, kadına şöyle bir bakmış:

“ Peki, sonra nerede oldunuz” deyivermiş. Çok hoşuma giden yüzler­ ce hikâyeden biridir, b u ...”

★ ★ ★

“ Rüyalarıma giriyordu “ Su Kızı” ndaki Cahide Sonku... Onun sanat gücü, güzelliği, benzersiz sesi, konuşması, rolündeki kişiliğine anlaşılmaz bir kolaylıkla bürünüvermesi. Çırılçıplak çıkıyordu sahneye, bir ağ içinde. Üzerindeki ten rengi sütyen ve kilotu, kulisten bile seçmek zordu. Cildi pürüzsüzdü. İri, bal rengi gözleri, dolgun dudakları yüzünün iskeletini öy- İe güzel tamamlıyordu ki. Çıkık elmacık kemikleri ile çok soylu bir görü­ nümü vardı. Seyrettiğim sanatçılar arasında, onun kadar beğendiğim ikinci yüz Ava Gardner’in yüzü olmuştu. Bu iki kadın, her zaman benim anla­ dığım güzelliğin simgesi oldular bugüne d ek ...”

B O D R U M T U T K U N U

Tiyatro yaşamına "M orfin” oyunundan sonra ara verdi, 1975 Mayıs ında

Gülriz Sururi ve Engin Cezzar. Yeniden tiyatro yapıp yapmayacaklarını I meden. Sonra ver elini Bodrum. Tekne aldılar, yıllar geçirdiler içinde, mas­ mavi denizlerde. Sonra "Var söylenecek sözüm, açtım perdemizi" dediler, 8 yıl geçtikten sonra.

Gülriz Sururi'nin yılların birikimi olan engin bir m utfak bilgisi var. İşte Bodrum'daki evinin mutfağında dosjları için sürpriz yemek­ ler hazırlıyor.

Yem ek u s ta s ı Gülriz Sururi

Gülriz Sururi, ailesinden gelen, sonradan kendisinin de geliştirdiği bir yemek bilgisine sahip. Yılların birikimi olan mutfak bilgisinden, sizlere ak­ tarmak istedik. Bakınız neler söylüyor:

"Küçüklüğümden bu yana yemek, önemli bir olay oldu yaşamımda. Önce baba evimde, daha sonra kendi evimde, süslü sofralar, özenli ak­ şam yemekleri... Kimin hoşuna gitmez ki bunlar... Belki bugün o sofra­ ların yemek listesi, menüsü değişti biraz. Ama ne olursa olsun, ne yenirse yensin, bu böyle. Dostlarla, aileyle paylaşılan sofraların, uzun akşam ye­ meklerinin tadı değişmedi.

İstediğimiz kadar, “ Artık AvrupalIlar gibi davranmanın vakti geldi, o eski konuk ağırlama günleri gerilerde kaldı” diyelim. Biz Tiirklcr be­ cerenleyiz bunu, elimizden gelmez. Yüzyılların kalıtımı o görkemli ağır­ lama olayı, üç - beş yılda yerini tostlu, gazozlu ikramlara bırakamaz. Olsa olsa elimize çiçek yerine, bir şişe içki alıp yine bir dost sofrasında buluşuruz.

Bugün dünyanın politikası, kemerleri sıkmaktır, kuşkusuz. Ancak, Türklerin kemerleri, midelerinin üstünde durdukça kolay kolay sıkılmaz. Kesinlikle perhizden yana değilim. Ülserlilerin bile lam rejim yapmaları­ na karşıyım. Biliyorum ki. uzun ve kesin perhizler hastaların midelerini tembelleştirir, giderek onları çocuk maır.dv ohi yemeklerin tutsağı eder.

Önerim, lezzetli Türk zevkinin tüm özelliklerini koruyan doğaya dö­ nük bir mutfak. Yemeğimiz ilacımız, ilacımız yemeğimiz olsun."

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Ozon atmosferdeki hacimsel yoğunluğu çok düşük olan gazlardan biri olmasına rağmen canlı yaşamı üzerindeki ölümcül etkileri dolayısıyla bir o kadar da önemli bir

Cumhuriyet döneminde harf devrimiyle okur yazar sa­ yışırım artmasına karşın hat sa­ natına olan rağbette düşüşler.. göze

Bursa Soroptimist Kulübü 1 9 5 Büro - Board (1961-1962) Kurucu Başkan Founder President Başkan President İkinci Başkan Vive-President İkin ci Başkan

Gene önceki resimlerin­ deki tok ve olgun birkaç renk ve leke dengesi, uyumu, doku­ su içinde, özenli, naif ve primitif bir yalınlıkla, yer yer çocuk

irketin, Otel’deki yıkım için kat başına 2 ila 2.5 milyar lira talep edeceğini belirten şirket yetkilileri, kaba kuvvetle, murçlarla ve balyozlarla otelin fazla katlarının

Görüldüğü gibi Mevlânâ, iyi ve kötü kavramlarını insanın ontolojik varoluşuna, çift kutuplu bir varlık olmasına bağlı olarak ortaya çıkan iki temel değer

Yine böyle Ankara dışına çıkıp iki üç gün sonra döndü ve “ beni mi­ safire çıkarmayın!” dedi.. Konuklar hatır sorduk­ tan sonra eşimi

Hastalar›n belli bir problem çerçevesin- de daha esnek, daha duruma has çö- zümler getirmelerini sa¤lamak çok zor oluyor.. Bu tür alanlarsa, bu çözümleri