• Sonuç bulunamadı

Soğuk savaş sonrası dönemde değişen güvenlik algılamaları ve bir güvenlik sorunu olarak başarısız devletler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Soğuk savaş sonrası dönemde değişen güvenlik algılamaları ve bir güvenlik sorunu olarak başarısız devletler"

Copied!
72
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T. C.

Selçuk Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü

Uluslararası Đlişkiler Ana Bilim Dalı

Uluslararası Đlişkiler Bilim Dalı

SOĞUK SAVAŞ SONRASI DÖNEMDE DEĞĐŞEN

GÜVENLĐK ALGILAMALARI VE BĐR GÜVENLĐK

SORUNU OLARAK BAŞARISIZ DEVLETLER

.

Yüksek Lisans Tezi

Danışman

Doç. Dr. Birol AKGÜN

Hazırlayan A. Umut GÜNER

054229001005

(2)

SOĞUK SAVAŞ SONRASI DÖNEMDE DEĞĐŞEN GÜVENLĐK

ALGILAMALARI VE BĐR GÜVENLĐK SORUNU OLARAK

BAŞARISIZ DEVLETLER

Özet

I. ve II. Dünya Savaşlarını takip eden dönemde devletler güvenliklerini sağlamak için çeşitli düzenlemelere ve anlayışlara göre hareket etmişlerdir. Sovyetlerin dağılmasının ardından Körfez Savaşı ve bunu takip eden dönemde meydana gelen 11 Eylül saldırılarından sonra Yeni Dünya Düzeni bağlamında güvenlik çalışmaları hız kazanmış ve derinleşmiştir. Salt askeri yeterlilik özelliğini kaybetmiş. Güvenlik olgusu kültürel birikim, etnik çeşitlilik, insanı değerler gibi etmenleri de içine alarak gelişim göstermiştir. Soğuk Savaş sonrasında güvenlik bağlamında ortaya çıkan diğer bir sorunda başarısız devletlerdir. Başarısız devlet tanımlaması zor bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Temel zorluk başarısız devletler için kullanılan tanımlamalarının göreceli olmasıdır.

Konun öneminin bir başka sebebi de başarısız devletlerin sorunlarının, içsel çatışmalarının bulundukları bölgeyi kolayca etkileyebilmesidir. Bu noktada başarısız devletlerin sahip olduğu sosyal ve ekonomik dengesizlikler, siyasi istikrarsızlık ve ekonomik yetersizlikler çatışmaların ortak çıkış noktaları gibi gözükse de politik evrimlerini yalnız tamamlayamamaları da sorunun çözümünü zorlaştırmaktadır. Başarısız devletler dünya politikasında kırılma noktalarıdır. Devletlerin başarısız oldukları durumları tespit etmek ve incelemek bizlere daha iyi bir devlet yapısı kurmamız için önemli ipuçları sağlayacaktır. Kimileri bu kavrama retorik olarak baksalar da sistemdeki mevcut durum gerçekliklerini kanıtlamaya yeter deliller taşımaktadır. Küresel terörün yuvalanma alanları, insan hakları ihlallerinin büyük ölçüde görüldüğü alanlar, otoritesi ve kontrolünü yitirmiş devletlerin olduğu alanlardır. Bu bağlamda başarısız devlet kavramı gerçeklik içermektedir. Devletleri başarısız yapan sadece kendi hataları değildir. Dış müdahaleler post kolonyal dönemin getirdikleri ve soğuk savaşın boş kalan oyun alanları olmak bu devletlerin en azından halklarının seçtiği bir yol olmamıştır. Demokrasi ve insanlık adına yapılan müdahaleler modern dünyanın günah çıkarma yöntemlerinden başka bir şey değildir.

(3)

CHANGĐNG PERSPECTĐVE OF SECURĐTY AFTER THE COLD WAR AND THE FAĐLED STATES AS SECURĐTY PROBLEM

Abstract

During the period of after 1st and 2nd World War, Countries act various preparations and comprehensions to defense their selves. After broken up of SSCB, Iraq War and the period that continues with September 11 terrorist attacks, security studies speed up and enlarged in the mean of New World System. Only military sufficiency is not enough anymore. Mean of security is brushed up by getting concepts inside itself, like; cultural aggregation, ethnic variety, humanity. After Cold War period there is another problem that the world was faced about security which is unsuccessful countries. Unsuccessful countries explanation is a difficult concept that we're confronted with. Base difficulty is explanation of unsuccessful countries were relative.

Other reason of the importance of the topic is unsuccessful country's problems were effecting easily the area of internal encounter. The main starting points of encounter are unsuccessful countries social and economical in balance, political inefficiency and being non-independence at the grow up period of politic. And this makes difficult to solve the problem. Unsuccessful countries are the breaking point of world politics. Checking, investigating and determining countries where they're not successful can help us with clue to establish better country build. Although some people look this concept in theory, present situation in the system includes enough proofs to proof reality of the concept. The places that global terror are seen and the places where is no human rights are being in the countries which has no authority and control. In this respect, the concept of unsuccessful countries is including fully reality. Countries are not being unsuccessful with their own faults. The act that is done for democracy and humanity are only for modern world's confessing their sins.

(4)

i

ĐÇĐNDEKĐLER

GĐRĐŞ……….…1

BĐRĐNCĐ BÖLÜM ULUSLARARASI GÜVENLĐĞĐ TANIMLAMAK 1.1.Uluslararası Đlişkilerde Güvenlik Kavramı...4

1.2.Uluslararası Đlişkilerde Güvenlik Algılamaları...7

1.2.1. Realist Güvenlik Anlayışı………...7

1.2.2. Liberalizm ve Güvenlik………..….11

1.2.3. Konstrüktivist Güvenlik Anlayışı………12

1.2.4. Eleştirel Güvenlik Anlayışı………...14

1.3.Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Değişen Güvenlik Anlayışı……….16

1.3.1. Đnsan Merkezli Güvenlik Anlayışının Gelişimi………...19

1.4.Yeni Güvenlik Sorunları………...….23

ĐKĐNCĐ BÖLÜM BĐR GÜVENLĐK SORUNU OLARAK BAŞARISIZ DEVLETLER 2.1. Başarısız Devlet Nedir?...……..………26

2.2. Başarısız Devletler Ne Zaman Ortaya Çıktı?...………...…….30

2.3. Başarısız Devletler ve Uluslararası Güvenlik………..…….32

2.4. Başarısız Devlet Haydut Devlet Đlişkisi Ve Büyük Güçler………...…34

2.5. Başarısız Devletler Hangileri ve Başarısızlığın Ölçütleri………..36

2.5.1. Ekonomik Ölçütler………...38

2.5.2. Sosyal ve Politik Ölçütler………...….40

(5)

ii

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ULUSLARARASI ĐLĐŞKĐLERDE SOĞUK SAVAŞ SONRASI GÜVENLĐK SORUNLARI VE BAŞARISIZ DEVLETLER

3.1. Uluslararası Sistemde Başarısız Devletler………...…..44 3.2. Başarısız Devletlerin Neden Olduğu Güvenlik Sorunları………...46 3.3. Soğuk Savaş Sonrası Uluslararası Terörizm ve Başarısız Devletler……...48 3.4. Soğuk Savaş Sonrası Uluslararası Güvenlik ve Başarısız Devletler………52

SONUÇ………55 EKLER………57 KAYNAKÇA………...…62

(6)

1 GĐRĐŞ

Çalışmanın amacı uluslararası ilişkilerin önemli sorunlarından biri olan güvenliğin tanımından yola çıkarak başarısız devlet kavramını ve bir devletin hangi durumlarda başarısız olarak nitelendirilebileceği konusunu incelemektir. Devletlerin yok olmaları, el değiştirmeleri tarih sahnesinde sık görülen bir olgu olsa da modern zamanın paylaşılmış sınırları içerisinde, 1928’de imzalanan Brand Kelog Paktı gibi istisna anlaşmalar dışında, artık klasik anlamda sınır değişikliklerine sık rastlanmamaktadır. Bununla beraber el değiştiren siyasi yönetimler, yıkılan dikta rejimleri gibi gelişmeler ile devletlerin yapısı ve iç dinamikleri değişmekte ya da değiştirilmektedir. Bu değişimde içsel ve dışsal faktörler eşit önem arz etmektedir.

Đnsanlık tarihinin başlangıcından bu yana, insanın en temel ihtiyacı kendini korumaya yönelik güdülerinin sonucu ortaya çıkmıştır. Yaşamını idame ettirme güdüsü ile insan kendini güvende hissetmek için çeşitli yöntemler geliştirmiştir. Toplu halde yaşama insanın kendini güvende hissetmek için bekli de içgüdüsel olarak yaptığı en temel harekettir. Kabilelerden devletlere uzanan tarihsel süreçte, insanoğlu kaynakları paylaşmak kimi zamanda yaşam alanını korumak için ilkel anlamda savaşmıştır. Değişen teknoloji ve ilerleyen medeniyetler savaşları ve akabinde barış durumunu daha karışık bir hale getirmiştir.

I. ve II. Dünya Savaşlarını takip eden dönemde devletler güvenliklerini sağlamak için çeşitli düzenlemelere ve çeşitli anlayışlara göre hareket etmişlerdir. Özellikle akademik anlamda çeşitli yaklaşımların pratiğe yansıması ya da pratikte uygulananın akademik ortamda ses bulması son dönem güvenlik algılamalarını etkilemiştir. Özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde ortaya çıkan tek kutuplu dünya ile bunun Avrupa, Japonya, Çin ve Rusya gibi ülkeler tarafından çok kutupluluğa evrimi güvenlik çalışmalarında yeni anlayışlara ufuk açmıştır.

(7)

2

Sovyetlerin dağılmasının ardından Körfez Savaşı ve bunu takip eden dönemde meydana gelen 11 Eylül saldırılarından sonra Yeni Dünya Düzeni bağlamında güvenlik çalışmaları hız kazanmış ve derinleşmiştir. Salt askeri yeterlilik özelliğini kaybetmiş. Güvenlik olgusu kültürel birikim, etnik çeşitlilik, insanı değerler gibi etmenleri de içine alarak gelişim göstermiştir.

Soğuk Savaş sonrasında güvenlik bağlamında ortaya çıkan diğer bir sorunda başarısız devletlerdir. Konu olarak başarısız devlet tanımlaması zor bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Tanımlamaktaki temel zorluk başarısız devletleri tanımlamak için belirlenen kriterlerin ve tanımlamalarının göreceli olmasıdır. Başarısız devletlerin önem arz etmesinin bir başka sebebi de başarısız devletlerin sorunlarının, içsel çatışmalarının bulundukları bölgeyi kolayca etkileyebilmesidir. Dünya üzerindeki çatışma bölgelerine baktığımızda bu çatışmaların genel anlamda büyük güçlerin oyun alanlarındaki başarısız devletlerarasındaki çatışmalar ya da bu devletlerin yaşadıkları içsel sorunlardan ortaya çıkan çatışmalar veyahut da bir fiil başat gücün müdahalesi ile ortaya çıkan çatışmalar olduğunu görmekteyiz. Özellikle 2000 yılından bu yana uluslararası sistemde söz sahibi olan ülkelerin bu ülkelere istikrar adına giriştikleri müdahaleler kimi zaman durumu daha da belirsizleştirmektedir. Bu noktada başarısız devletlerin sahip olduğu sosyal ve ekonomik dengesizlikler, siyasi istikrarsızlık ve ekonomik yetersizlikler bu çatışmaların ortak çıkış noktaları gibi gözükse de politik evrimlerini kendi başlarına tamamlayamamaları da sorunun çözümünü zorlaştırmaktadır.

Başarısız devletler dünya politikasında kırılma noktalarıdır. Başarısız devletler bulundukları bölgelerdeki komşu devletler için sorun teşkil ederler. Uluslararası Đlişkiler disiplini içerisinde yeni bir konu olan “başarısız devlet” kavramı daha iyi yönetim modellemeleri yapabilmemiz için açıklanması gereken bir kavramdır. Devletlerin başarısız oldukları durumları tespit etmek ve incelemek bizlere daha iyi bir devlet yapısı kurmamız için önemli ipuçları sağlayacaktır.

(8)

3

11 Eylül sonrası gelişen ve değişen güvenlik algılamaları kapsamında istikrarsız devletlerin tanımlanmasında kullanılan kavramlar çeşitlilik göstermektedir. Terörizm, dünya gündemine damgasını vururken, başarısız devletlerde terörist güçlerin yuvalanması için uygun bölgeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmanın ilk kısmında başarısız devletin tanımını yapmaya çalışılacaktır. Aynı zamanda başarısız devletlerin Üçüncü Dünyanın sonrası mı, yoksa “haydut devletlerin” dönüşüm süreci mi olduğunu irdelenecektir. Đkinci kısmında ise hangi devletlerin başarısız devletler olduğu ve kriterleri üzerinde durularak, nedenlerinden ve sonuçlarından bahsedilecektir. Son olarak da başarısız devletlerin uluslararası sisteme ve sistemin başat aktörlerine etkisi ve güvenlik açısından ortaya çıkardığı tehditler incelenecektir.

(9)

4 BĐRĐNCĐ BÖLÜM

ULUSLARARASI GÜVENLĐĞĐ TANIMLAMAK

1.1. Uluslararası Đlişkilerde Güvenlik Kavramı

“Güvenlik” kavramını yeniden tanımlama son zamanlarda disiplin içi bir endüstri haline gelmiştir. Bununla birlikte bu çabalar çoğu zaman ulus devlet politikalarının yeniden tanımlanması ile ilgilidir.1 Güvenliğin kavramsal analizinin Wolfers’in 1952 yılında yazdığı makale ile başlayıp bittiğini söylemek safdillilik olacaktır. Güvenliğin kavram olarak ihmali uzun bir süre devam etmiştir.2 Bu bağlamda, Baldwin’e göre güvenlik kavramını anlama güvenliğin koşullarının belirlenmesinden tamamen farklı entelektüel bir tecrübedir. Güvenlik hali hazırda değişen ve sürekli yeni tehditlere göre tanımlanan bir kavram olmayı sürdürmektedir.

Bilim adamları güvenliği özünde tartışmalı bir kavram olarak tanımlamışlardır. Özellikle realizmin devlet merkezli anlayışından, plüralizmin toplum merkezli çoğulcu yapıya doğru giden çizgide güvenlik pek çok açıdan ele alınmıştır. Tanımlamadaki güçlük kavramın taraflarca farklı değerlendirilebilir olmasından kaynaklanmaktadır. Devlet için güvenli olan, kişisel güvenlik açısından tartışmalı olabilmektedir. Güvenlik tıpkı barış, onur, adalet gibi ilişkinin düzeyine göre tanımlanması gereken bir kavramdır.3 Đsim olarak güvenlik denildiği zaman ilk akla gelen elle tutulabilir bir nesne gibidir, tıpkı korunmak için kullanılan kilit, alarm ve silah gibi. Bu bağlamda, güvenliği içsel bir tecrübe olarak algılarız.4 Güvenlik kendimizi korunuyor hissetme ve gelecek

1

David A. Baldwin, “Güvenlik Kavramı”, Avrasya Dosyası, Yaz 2003, C.9, s. 5. 2

Ibid., s. 7

3 Bill McSwyeeney, Identity and Interests: A Sociology of International Relations, Cambridge

University Press, Port Chester, NY., 1999, s. 24

(10)

5

tehditlere karşı güvende olma durumu olarak da adlandırılabilir. Bunlar bizlere güvenliğin daha çok kişisel - insancıl yanını gösterir.

Etimolojik olarak güvenlik kelime anlamı ile pozitif rahatlıktan negatife giden bir ivmeyi sembolize eder. Latince “secura” (se + cura) yani Đngilizce “careless”, “security” ya da “özgürlükle alakalı” anlamındadır. Yani devlet açısından güvenlik; yerel memnuniyetsizlik uyarısıdır.5 Bir süre sonra devlet için güvenlik mülkiyet, toprak ve para ile ilgili bir durum olarak karşımıza çıkar. Gerek insan gerekse devlet açısından güvenlik özgürlük, dayanışma ve düzen gibi değerlerin insani değerler ile örtüşmesi ile ortaya çıkar.6 Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğu zaman güvenliğin daha çok kuramsal bir çerçevede ortaya çıkan sorular bütünü olduğunu söyleyebiliriz. Başka bir deyişle politik olarak kuramsal çerçevede akla gelen ilk soru güvenliktir.7 Ayrıca modern politik dilimizin en içi doldurulmuş kelimesi de güvenliktir. Kural koyucular, politikacılar, askerler eylemlerinde her zaman bu kelimenin arkasına saklanırlar.

Şunu kolaylıkla söyleyebiliriz ki, güvenlik devletin sağlaması gereken en temel gerekliliktir.8

UĐ’ de anahtar kavramlar devlet, güç, dış politika ve güvenliktir. Devletin ortaya çıkış sebebi olarak da sayabileceğimiz kişisel güvenliği, devletin var oluş sebebi olarak birinci sıraya getirirsek güvenliğin önemini daha iyi kavrayabiliriz. Bu sıralama değişikliği hiç şüphesiz Soğuk Savaş sonrası dönemin getirdiği kuramsal çalışmalardaki daha çoğulcu yapıdan kaynaklanmaktadır. Uluslararası ilişkilerde kuramlar her zaman tartışmalı olmuştur, çoğu zamanda kuramları açıklamaya yarayan kavramlarında tartışmalı olduğunu görmekteyiz.9

5 McSweeny, Identitiy and Interest…, s. 27 6 Ibid.., s. 29

7 Michael Dillon, Politics of Security: Towards a Political Philosophy of Continental Thought,

London, UK, Routledge, 1996, s. 1

8 Ibid., s. 3

9 Atilla Eralp, Devlet ve Ötesi: Uluslararası Đlişkilerde Temel Kavramlar, iletişim Yayınları, 1. Baskı, Đstanbul, 2005, s. 107

(11)

6

Bunun yanında ne olursa olsun güvenlik olgusundan bahsedilebilmesi için;

a) Varlığın korunması ve sürdürülmesi bakımlarından içsel bir tehdidin olması,

b) Veya dışsal bir tehdidin olması,

c) Ya da bu türden algılamaların ve tahminlerin bulunması gerekmektedir.10

Güvenlik kavramının açıklamasında kullanılan yaklaşımların çekirdeği, özünde iki temel kavramdır: güç ve barış. Güç odaklı açıklamalar genelde realistlerin kavramsal yaklaşım tarzını oluştururken, barış eksenli yaklaşımlar idealistlerin konuya bakışlarında temel oluşturmaktadır.11 Buzan’a göre, tam anlamıyla gelişmiş bir güvenlik kavramı güç ve barışın uç değerleri arasında bir yerde bulunabilir. Bu iki temel yaklaşımın değerlendirmelerinden faydalanılarak ancak olgunlaşmış bir güvenlik kavramından söz edilebilir.12 Genel anlamı ile düşünülmesi, üzerinde tartışılması gereken güvenli hale getirilmesi gereken kavramın ne olduğudur. Devlet, Ulus Devlet, Uluslararası sistem, evlerimiz yoksa hepsi beraber mi güvenlik altına alınmalıdır? Şüphesiz ki her durumda tam bir güvenlikten bahsetmek söz konusu olamaz. Çünkü güvenlik göreceli bir kavramdır. Kimse mutlak güvendeyim diyemez çünkü güvenlik durumunu adlandırması mümkün değildir.13 Bütün bu saydıklarımızı genel anlamda ifade edecek olursak. Güvenlik uluslararası sistemin bütünün veya bütününe yakının güvenliği, coğrafi ya da işlevsel alt sistemlerin-bölgelerin güvenliği, devletlerin güvenliği, toplumun güvenliği, toplumsal alt grupların güvenliği ve bireylerin güvenliği gibi birkaç düzlemde ifade bulan bir kavramdır.14 Güvenliğin

10 Beril Dedeoğlu, Uluslararası Güvenlik ve Strateji, Derin Yayınları, Đstanbul, 2003, s. 10

11 Haşim Türker, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası, Nobel Yayınları, 1. Basım, Ankara, 2007, s.

5

12 Ibid., s. 5 13 Ibid., s. 7

(12)

7

tanımında dikkati çeken diğer bir etmen ise tanımlar her ne kadar farklılıklar içerse de, güvenliği sağlamak için kullanılan yöntemler hemen hemen aynıdır.

1.2. Uluslararası Đlişkilerde Güvenlik Algılamaları

Uluslararası ilişkilerde, sistemi anlatmaya yönelik farklı yaklaşımların olması da tanımda çeşitliliğe yol açmaktadır. Bu yaklaşımların bir kısmı içeriğe yönelikken, bir kısmı da analiz yöntemine ilişkindir. Bu yaklaşımlar arasından bazıları birbirini tamamlar nitelikteyken, bazıları da birbirine alternatif olarak geliştirilmişlerdir.15 Güvenlik teorilerden türetilen bir kavramdır ve tek başına bağımsız bir anlam içermez. Güvenlikle ilgili görüşler, politikalar, tavırlar, inançlar ve beklentiler dünya siyasetinin işleyişi ile ilgili parçalar barındırmak zorundadır.16

1.2.1. Realist Güvenlik Anlayışı

Uluslararası Đlişkiler disiplininin ortaya çıktığı dönemde disiplinin varlık nedenini meşrulaştıran en önemli konulardan biriside dünyadaki güvenlik sorunlarına bilimsel bir çözüm getirme arzusu olmuştur. Bu sebepten dolayı akademisyenler güvenlik kavramına büyük önem vermişlerdir.17 1930’lardan günümüze kadar etkili konumunu sürdüren Realizm ve akabinde Neo-Realizm, dünya üzerinde meydana gelen olayları olması gerektiği gibi değil, olduğu gibi görüp araştırmayı hedefleyen bir teoridir.18

Diğer yandan realist literatürde adı geçen en eski düşünür Thucydides, Pelopones Savaşı adlı eserinde, Atinalılarla Spartalılar arasında yaşanan savaşta, savaşı kaçınılmaz kılan nedenin Atina’nın büyüyen gücü ve bunun Spartalılar’da yarattığı korku olduğunu söylemiştir.19 Buradan da anlaşıldığı gibi güvenlik

15 Dedeoğlu, Uluslararası Strateji ve … , s. 28

16 Zeynep Dağı, Uluslararası Politikayı Anlamak “Ulus Devletten Küreselleşmeye, Alfa Yayınları, 1.

Basım, Şubat 2007, s. 125

17 Eralp, Devlet ve Ötesi…, s. 108

18 Dağı, Uluslararası Politikayı Anlamak…, s. 126

(13)

8

kavramı güç kavramı ile doğrudan ilişkilidir ve güçsüz olan güçlü olanın yapacaklarını kabullenme zorunluluğunda olduğu için güç kaçınılmaz etkidir.

Realist yaklaşımın ilkelerinin belirlenmesinde önemli bir isim olan Machiavelli doğrudan güvenlik tanımı yapma kaygısı olmadan da olsa yaptığı tanımda, devletin güvenlik koşulların ne olduğunu tanımlamıştır. Machiavelli’ye göre devletin güvenliğini koruması ve varlığını sürdürebilmesi ile güç kavramı arasında doğrudan ve simetrik bir bağ vardır.20 Bununla birlikte her devlet, güvenliği karşı tarafı bastırma biçiminde ve karşıdan gelen baskılara direnme biçiminde algılamaktadır. Devletin güvenliği, bir başka gücün boyunduruğu altında olmamakla doğru orantılıdır.21

17. yüzyılda düşünürlerinden Hugo Grotius uluslararası sistemi mutlak bir çatışma ortamı olarak değerlendirmemekle beraber anarşik olduğuna vurgu yapmaktadır. Bunun sebebi sistemin düzenini koyacak bir üst otoritenin olmamasıdır. Bu bakış açısından da sistem genel olarak güçlü tarafından düzenlenmektedir. Üst sistem mevcut olmadığından çatışmalar kaçınılmaz ve savaşlar olasıdır. Genel anlamda savaşlar savunma durumu söz konusu iken meşru karşılanır.22 Grotius ile aynı dönemde yaşamış olan Thomas Hobbes’a göre de insanın doğasından yola çıkarak, eşit ve akıllı varlıklar olan insanların isteklerine ulaşmak için verdikleri kaçınılmaz mücadele devletlerinkilere benzetilmiştir. Uluslararası sistemde artan rekabet devletlerarası çekişmeleri körüklemekte ve eşitlerin birbirine olan güvensizliği uluslararası ilişkilerde çatışmanın temel nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır.

Realizm’in beş temel tezi vardır ve güvenlik anlayışı bu beş temel öğe üzerine oturur. Birincisi, uluslararası sistemin temel aktörleri egemen devletlerdir. Đkincisi sistemin parçaları hangi aktörlerden oluşursa oluşsun sistem anarşiktir. Bu anarşik durum daha ziyade belirsizlik durumudur. Üçüncüsü, bu

20

Dedeoğlu, Uluslar arası Strateji ve…, s. 28 21

Ibid., s. 29 22

(14)

9

anarşik düzende devletlerin amaçlarını gerçekleştirmek için tek engelleri diğer devletlerin güçlerinin sınırıdır. Dördüncüsü, devletlerarası bir uyum beklemek mümkün olmadığından, devletler çıkarlarını her zaman maksimize etmek durumundadırlar. Realizm’in güvenlik anlayışını şekillendiren beşinci temel tezde bu dört unsurun devamı olan tarih boyunca hep süre gelmiş savaş olgusudur.23 Savaşlar genel anlamı ile çıkar çatışmaları sonucunda güvenlik ve güç için yapılırlar ve devlet siyasetinin bir uzantısı durumundadırlar. Güvenlik kavramını uluslararası ilişkiler disiplini içinde ilk ele alanın Arnold Wolfers olduğuna değinmiştik. Wolfers’e göre kazanılan değerlere karşı bir tehdidin olmaması durumudur. Devletler sahip oldukları değerleri koruyarak temel korkularını azaltırlar ve bu da objektif güvenlik bakış açısını ortaya çıkarır. Sübjektif güvenlik anlayışına göre devletlerin sahip olduğu değerlere ilişkin korkularının olmaması amaçlandığından devletler bazı durumlarda güvenli olmamasına rağmen kendilerini güvende hissederler. Buda devletlerin zarar görme ihtimallerini ne zaman abarttıklarını, ne zaman göz ardı ettiklerini görmemizi sağlar.24

Diğer bir realist araştırmacı Morgenthau’ya göre de uluslararası sistem anarşik bir yapıda seyretmektedir. Geleneksel güvenlik anlayışı savaş ve barışa endeksli bu doğrultuda güçler dengesini esas alan bir anlayış içerisindedir. Bu doğrultuda güçlü ekonomiler açık pazarlar anarşik ortamda güçlünün kendini daha da güvende hissetmesi açısından önemli köşe taşları olmaktadır.

Realist bakış açısı çatışmaları ve savaşları güvenlik çalışmalarının en temel kavramları olarak görür. Bunun ışığı altında güvenliği en basit ifadesi ile devletlerin silahlı bir tehdidi bertaraf edebilme gücü olarak tanımlarlar. Bu noktada devletin güvenliği aynı zamanda bireyin güvenliği olarak düşünülür.25 Burada güvenlik demek askeri açıdan güçlü olmak demektir. Üst otoritesiz ve anarşik olan yapı ve bu ortamda yaşamaya mahkûm devletler ister istemez

23 Dağı, Uluslararası Politikayı Anlamak..., s. 126 24 Eralp, Devlet ve Ötesi, s. 120

(15)

10

güvensizlik yaratmaya yatkındırlar. Devletler kendilerinden güçsüz devletlerle çok iyi anlaşabilirken kendilerine eşit güçteki devletle her zaman gerilmeye müsait bir ilişki içinde olurlar. Bunun sebebi de devletlerin kendileri kadar güçlü olan devletleri her zaman potansiyel bir tehdit olarak görmeleridir. Güvensizliğin hâkim olduğu bu ortamda devletler sürekli “güvenlik ikilemi” yaşarlar ve “güç dengesi” peşinde koşarlar. Güvenlik ikilemi ve güçler dengesi uluslararası ilişkiler açısından çok önemli iki kavramdır.

Güvenlik ikilemi ve güçler dengesi sadece realist yaklaşımın bir parçası değildir, bu iki kavram aynı zamanda disiplinin en temel kavramlarındandır.26 Güvenlik ikilemi bir devletin kendi güvenliğini arttırmak için yaptığı girişimlerin istemeden diğer devlet için tehdit oluşturması durumudur. Bunun en önemli sebebi, bir devlet güvenliği için savunma hamlesi yaparken diğer devlet bunu potansiyel bir tehlike olarak algılamaktadır.27 Đşte bu durum güvenlik ikilemi olarak adlandırılmaktadır. Güçler dengesi ise mevcut durumu korumak ya da yıkmak amacı ile devletlerin giriştikleri güç mücadelesine verilen genel addır.28 Güçler dengesi, devletlerin uluslararası arenadaki yerlerini korumak ya da daha da güçlendirmek amaçlı giriştiği dengeleme politikasıdır. Bu politikanın en önemli pratiği tabî ki savaşlardır. Realizme göre, kalıcı bir güçler dengesi imkânsıza yakındır ve değişen teknoloji ve imkânlar doğrultusunda güçler dengesi sürekli değişme potansiyeli olan bir olgudur.

Sonuç olarak tüm bu anlattıklarımı bir özet haline getirecek olursak. Realist bakış açısı epistemolojik olarak özünü Thucydides’in anlattığı üzere Atinalıların Melos’a saldırılarına dayandırır. Thomas Hobbes’un Leviathan, Machiavelli’nin Prens adlı eserinde anlattığı gibi realizm güvenliği otorite ve güçle taçlandırır. Tarihsel pozitivist bakış açısı realizmde dominant bir güvenlik anlayışı ile ortaya çıkar. Đkinci olarak güvenlik analizlerinin duruş noktası

26

Nick wheeler and kenneth booth security dilennma

27 Dağı, Uluslar arası Politikayı Anlamak… , s. 128

28 Hans Morgenthaou, Uluslararası Politika, çev. Baskın Oran ve Ünsal Oskay, Türk Siyasi Đlimler

(16)

11

neresidir diye soracak olursak liderliğin cazibesinde bu sorun cevabını bulabiliriz. Daha güçlü olma ve bu gücü sürdürme bu gücü sürdürürken de kendini güvencede hissetme, güvenliğin içgüdüsel yapısında mevcuttur. Machiavelli, Nietzsche’den esinlenerek saf liderlik hissinin anarşik ortama katkısına ve bu ortamın uluslararası güvenliğe etkisine dikkat çekmiştir. Realistlerin üçüncü temel sorusu da güvenliğin analitik yapısına dairdir. Pozitivist ve Kartezyen bakış açısına göre tek taraflılık ve güce dayalı bir politika realist bakış açısının analitik çerçevesini belirlemektedir.29

1.2.2. Liberalizm ve Güvenlik

Realizme karşı ilk meydan okuyuş liberal teori içindeki geniş fikir yelpazesinden gelmiştir. Liberal düşünce yaklaşımları savaş refaha engel olduğundan, karşılıklı ekonomik bağımlılığın devletlerin savaşmalarına engel olacağını öngörmektedir. Liberal düşüncenin babalarından olan Woodrow Wilson demokrasinin ülkelerin savaşmasına engel olacağını belirtmiştir. Bu bağlamda demokrasilerin çoğalmasının, dünya barışının anahtarı olarak görmektedir. Ayrıca liberal görüşe göre, uluslararası kurumlar devletlerin refahı ve barış içinde yaşamaları için gerekli yapılardır. Her ne kadar bazı liberal düşünürler Çok Uluslu Şirketlerin (ÇUS) artık devletler gibi aktörler olduklarını düşünseler de liberal düşünce de realizm gibi devleti temel aktör olarak kabul etmektedir. Tüm liberal teoriler, işbirliğinin realizmin savunma teorisinden bile daha önemli olduğunu vurgulamaktadır.30

Liberaller realistlerin karamsar anarşik yaklaşımının aksine, ekonomik ilişkiler ve uluslararası örgütler karışlıklı bağımlılığı arttıracağından anarşik yapının kırılacağını savunurlar.31 Liberaller güvenliğin ekonomik güç ve ticari

29

Wiliem De Lint and Sirpa Virta, Securit in Abiguity: Towards a Radical Security Politics, Unversity

of Windsor, Canada and University of Tampere, Finland, 2004, s. 470

30

Stephen M. Walt, Uluslararası Đlişkiler: Bir Dünya Binbir Kuram, Foreign Policy, Türkiye Baskısı,

Đstanbul Bilgi Üniversitesi Yayını, Bahar 1998, s. 87

31 Joseph S. Jr. Nye, Amerikan Gücünün Paradoksu,(Çev. Gürol Koca), Literatür Yayınları, Đstanbul,

(17)

12

güçle doğrudan ilişkili olduğunu savunurlar. Liberalizmi realizmden ayıran en önemli fark faydanın sınırsız olduğuna inanmalarıdır. Realizmde bir taraf kazanırken diğer tarafın kesin kaybı olduğuna inanılır. Liberaller ise faydanın sıfır toplamlı bir oyun olmadığını savunurlar. Yine liberal düşünceye göre tehdit artık tek bir devlet ya da odaktan tek bir hedefe gelmemektedir. Küresel ısınma ve terör gibi olgular artık küresel anlamda dünyayı etkisi altına aldığından ortak hareket ve işbirliği eskisinden daha önemli bir hal almıştır.32

Keohane ve Nye’ye göre karşılıklı bağımlılık sadece ekonomik olarak birbirine bağımlılık değil aynı zamanda kesintiye uğradığı takdirde maliyeti oldukça arttıracak ekonomik ilişkiler yoluyla karakterize edilebilir. Başka bir deyişle karşılıklı ekonomik bağımlılık ulusal ekonomik ilişkilerin önemini artırır bunun yanında güç dengelerini de ortaya koyar. Liberal teoriye göre karşılıklı bağımlılık durumunun yaratacağı etki sayesinde devletler zaman zaman ortak hareket edecekler ve bu da uluslararası sistemdeki devletleri ortak çıkar doğrultusunda birleştirecektir.33 Liberal anlayışa göre devlet, onu oluşturan bireylerin üstünde bir değer taşımaz. Devlet meşruiyetini kolektif iradenin kurumsal ihtiyacından alır. Devlet liberal sistemde hak dağıtan değil hak gözeten rolündedir. Liberal anlayışa göre sosyal yaşamın ve ekonominin tanzimi devlete bırakılmaz.

1.2.3. Konstrüktivist Güvenlik Anlayışı

Konstrüktivizm kavram olarak günümüz Uluslararası Đlişkiler disiplinindeki yeri tartışılmak ile birlikte disiplinin gelişmesi ve yeni konularda tartışma zemini hazırlaması açısından önemli bir kavramdır. Eleştirel yaklaşım, sosyal inşacı (Social constrüctivist) veya üçüncü tartışma olarak da adlandırılmıştır. Bu yüzden de tanımına yönelik pek çok makale vardır. Çoğu yazar da bu kavramı eleştirel teoriler ve daha geleneksel yaklaşımlar arasında bir

32 Paul Kennedy, Büyük Güçlerin Yükselişi ve Çöküşü ( 16. Yüzyıldan Günümüze Ekonomik

Değişim ve Askeri Çatışmalar), s. 121-122

(18)

13

tür orta yol olarak öne sürmektedir. Konstrüktivizm materyalist söyleme karşı kavramları kültürel yapıları birleştirerek açıklamaya çalışan ve kimlik, farklılıklar gibi etmenleri göz önünde alarak kavramları açıklayan bir yaklaşımdır.

Kişilerin geçmişteki deneyimlerinden oluşan belli bir bilişsel birikimleri vardır. Kişiler yeni olaylarla karşılaştıkları zaman, olaya bu bilişsel alt yapı ile yaklaşırlar. Var olan bilişsel birikimleri yeni olayları algılamayı etkilerler. Olaylara kişiler kendi bilgileri ve deneyimlerinden oluşan birikimle hayatlarına yön verirler. Đnşacı yaklaşımda işte bu birikimin oluşmasında üç farklı yol olduğu belirtilir. Bu üç yaklaşım bilişsel yapısalcılık (cognitiv constructivism), sosyal yapısalcılık (social constructivism) ve radikal yapısalcılıktır (radical costructivism).

Konstrüktivistler, uluslararası toplumun sadece devletin davranışlarını sınırladığını değil bireylerin ve toplumunda sosyal kimliklerini oluşturması için zemin hazırladığını söylemektedirler. Bu yüzden insan tercihlerini anlamak için bu yaklaşım çerçevesinde insan çıkarlarını ve onların bu hareketlerini düzenleyen, süreci etkileyen normların, kuralların ve kimliklerinde nasıl oluşturulduğunu anlamamız gerektiğine dikkat çekerler. Đnşacı yaklaşımı benimseyen yazarlar ulusal çıkar, güç, anarşi, güvenlik ikilemi gibi kavramları ve sistemin diğer içinde barındırdığı kavramları sistemin yapısının bir sonucu olmaktan ziyade sistem içerisinde sosyal olarak inşa edilmiş olduklarını savunurlar.34 Sosyal Konstrüktivistler, devlet faaliyetlerinin ve uluslararası kurumların anlaşılması için kolektif kültürel-kimliksel öngörülerin veya kabullerin incelenmesi gerektiğini savunurlar. Devletlerin karşılıklı ilişkilerinden etkilenerek oluşan tarihsel ve kültürel kimliklerin ülke çıkarlarını ve davranışlarını etkilediğini öngörürler.35

34

Ole. R. Holsti. “Theories of International Relations”, http://www.duke.edu/~pfeaver/holsti.pdf (20-01-2006)

(19)

14

Bütün devletlerin objektif olarak tanımlanan milli çıkarlarının peşinde koştukları ve bu hedefler uğruna güvenliklerini azami derecede arttırmaya çalışan realizme karşın, konstruktivistler milli çıkarları hem devletleri hem de içinde bulundukları yapıyı dönüştüren pratiklerin bir ürünü olarak görmektedir. Doğal olarak milli çıkarların ve buna bağlı olarak güvenliğin hangi durumlarda

şekilleneceği her şahsın bakış açısına göre değişecektir. Bu bakış açısı kimliklere göre değişiklik göstereceğinden, tarihi, kültürel, siyasi birikim, farklı toplumların aynı olaylara değişik açılardan bakmasını açıklar. Weldes devletlerin güvenlik tehditlerini farklı kimliklerin neticesi olarak ortaya çıkan bir güvensizlik durumu olarak görmektedir. Ona göre, “güvensizlik; benlik ve öteki veya ötekilerin ayrımının yapılabildiği bir kimlik oluşumu sürecinin sonucudur…” kısacası kimlik ve güvensizlik birbirini dönüştüren kavramlardır.36

Ayrıca devletler uluslararası sistemde tek aktör olarak kabul edilmezler. Bu durumda güvenlik içinde harekete geçen aktörler çeşitlidir bir nevi faktörler yelpazesi gibidirler. Dolayısı ile realizmin aksine milli çıkarlar soyut veriler olarak ele alınmaz. Bütün bu yapının belirli bir siyası ve sosyokültürel bir inşa sürecinden geçerek bu hale geldiğine dikkat çekilir.37 Konstrüktivistler güvenlik sorunlarının ekonomik, askeri veya maddi bir alt yapısı olduğunu kabul ederler fakat temelinde yatan şeyin normlar ve değerler gibi i,deal düşüncelerden kaynaklandığına vurgu yaparlar. Demokratik barış, güvenlik topluluğu, stratejik kültür ve kolektif güvenlik kavramları sosyal konstrüktivizmin birer ürünüdür.

1.2.4. Eleştirel Güvenlik Anlayışı

Soğuk Savaşın sona ermesi ile birlikte güvenlik çalışmalarına artık önem verilmemesi gerektiğine ilişkin görüşler ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu görüşleri savunanların temel argümanları, güvenlik çalışmalarının komünist rejimlerin

36 Şaban H. Çalış, Đhsan Dağı, Ramazan Gözen(der.), Türkiye’nin Dış Politika Gündemi; Kimlik,

Demokrasi, Güvenlik, LĐberte Yayınları, Ankara, 2001, s. 334

(20)

15

çöküşlerini öngörememeleridir.38 Bu yetersizliğin temel sebebi o zaman kadar yapılan araştırmalarda sosyoekonomik, siyasal ve kültürel faktörlerin göz önüne alınmamasıdır. Bu sebepten dolayı güvenlik çalışmalarına önem verilememesi gibi bir eğilimde ortaya çıkmaktadır. Aslında bütün bu ortam güvenlik çalışmalarına başka bir açıdan bakmak için güvenlik araştırmacılarına imkân yaratmıştır. Eleştirel güvenlik anlayışı daha çok söylemsel boyuta önem vermişleridir.

Düşünülenin aksine Soğuk savaş sonrası dağılan Sovyetler Birliği ve Avrupa da Birlik projesi, eksikliklerin yeniden düşünülmesine ve eleştirel çalışmaların güvenlik sorunsalını yeniden kurmasına hız kazandırmıştır.39 Eleştirel güvenlik anlayışı gelişeme safhasında realist güvenlik yorumuna iki eleştiri alanı getirmiştir. Bunlardan ilki realistlerin devletin fiziksel güvenliğine ve devlet odaklı güvenlik anlayışına saplanarak, insanı ve temel ihtiyaçlarını göz ardı etmesidir. Kişisel olarak bir insanın yaşayabileceği en büyük güvenlik sorunu kendi elinde olmadan maruz kaldığı durumlardır. Bu sorunu ortaya çıkaran faktörler devlet içinde veya dışında gelişen toplumsal, kültürel ve ekonomik olgulardır. Bu bağlamda en büyük güvenlik sorunu bu faktörlerden dolayı ortaya çıkan özgürlüğün kısıtlanması durumudur. Haliyle eleştirel yaklaşım özgürlük ve güvenliği bir elmanın iki yarısı gibi ele almaktadır.40

Eleştirel yaklaşımın güvenliğe getirdiği diğer bir tanıma göre ise güvenlik, sosyal düzenin dayanaklarına ilişkin herhangi bir kaygının olmadığı durumu ifade eder. Aktörler arasındaki iletişim sorununda ortak bir güvenlik kültürü ve güvenlik ağı ile çözülebileceğine vurgu yapar. Güvenliği bir söylem olarak kavramsallaştıran Ole Waever’a göre, herhangi bir probleme güvenlik etiketinin yapıştırılması bu probleme özel bir statü verirken, sorunun muhatabı olan devlete de bu sorunla baş etmesi için kullanacağı olağan dışı tedbirler için meşruluk

38 Eralp, Devlet ve Ötesi… , s. 118

39 Dağı, Uluslar arası Politikayı Anlamak… , s. 144 40 Đbid., s. 145

(21)

16

sağlamaktadır.41 Waever’a göre devlet temel aktör olduğunda her konu tartışılmaz bir güvenlik tabusuna dönüşürken; Waever olabildiğince daha çok konun güvenliksizleştirilmesini önermektedir. Böylece konular olağandışı davranış şekillerinden daha çok normal davranış alanlarına sokularak insanların hayatlarını daha az rahatsız ederek çözümlenme yoluna gidilecektir.42

Bir değer araştırmacı Ken Booth’a göre ise, siyasal realist güvenlik anlayışının devlet merkezciliğine karşı çıkmıştır. Bunun sebebi bu bakış açısının amaçlarla araçların birbirine karıştırılmasına yol açmasıdır. Booth’a göre devlet amaç değil güvenlik için araçtır. Bu güvenlik anlayışına göre devletlerin güvenliği egemenliğine dairken toplumsal güvenlik kimlikler ile alakalıdır.43 Sonuç olarak kültür toplumsal uzlaşıyı sağlayan bunun yanında net olarak belirlenemeyen bir tanımdır. Buzan’a göre eleştirel güvenlik anlayışının farklılığı, kültürel bağlar, insanı değerler, yapısal ve kültürel farkları ulus devlet yapısı içerisine bağlayan kavramsal açıklamalarıdır. Cox’a göre eleştirel bakış açısı ile problem çözme arasındaki ilişki, sosyal bağların güç ilişkilerinin ve bunları organize eden aktörler arasındaki bağın iyi incelenmesi ile anlaşılabilir. Bu ilişki değişimin sürecini de bizlere göstermektedir.44

Sonuç olarak eleştirel güvenlik anlayışı ilk başta güvenliğin tanımını Soğuk Savaş sonrasında yeniden yapmış ve bakış açısını akademik anlamda geliştirmiştir. Đkincil olarak Soğuk Savaş sırsında güvenlik algılamalarında ilk sırada yer alan militarist ve güvenlik kaygılı yaklaşımı merkezden çevreye kaydırarak insanın yaşama hakkını ve kolektif anlayışı bu iki anlayışın yanına merkeze çekmiştir.45

1.3. Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Değişen Güvenlik Anlayışı

41 Eralp, Devlet ve Ötesi… , s. 120 42 Ibid., s. 120

43

Eralp, Devlet ve Ötesi… , s. 121

44 Keith Krause and Michael C. Williams, Critical Security Studies: Concepts and Cases, University of

Minesota Press, Minneapolis, MN, USA, 1997, s. xi

(22)

17

Soğuk Savaşın sona ermesi ile birlikte bir ideolojinin yıkımının yanı sıra, büyük bir belirsizliğinde başlangıcıdır. Soğuk savaş temel anlamda ideolojik bir çekişmeydi. Dünyayı iki kutba ayıran bu savaşta ideolojilerin amacı dünyada tek hâkim olmaktı. Fikirler sınırları silahlardan daha kolay aşmakta ve devletler daha kolay yandaş bulmaktaydı. Dolayısı ile fikirlerin düşünceler bağlamındaki çatışması devletler düzeyinde çok kolay sıcak çatışmalara dönmekte ve bölgesel krizler olarak ortaya çıkmaktaydı. Bu dönem içerisinde genel olarak güvenlik teknolojik, askeri ve ekonomik güç ile doğrudan bağlantılıydı. ABD ve Sovyetler Birliği Đkinci Dünya Savaşı boyunca Hitler’le mücadele ederek güçlerini sınamışlardır. Bu durumdan ötürü, savaşın sonunda büyük iki güç ortaya çıkmış oldu.

Küresel savaşlar dünyayı “biz” ve “öteki” olarak ikiye ayırmıştır. Soğuk Savaş sürecinde ABD’nin yaklaşımı self-determinasyon ve serbest piyasa politikasını yaymaktır. Bunun karşısında Sovyet yaklaşımı Leninist bakış açısı önderliğinde Marksist ideoloji temeline dayalı kapitalizmi eleyen ve özel mülkiyeti sosyal çatışmanın temeli varsayan bakış açısı idi. Soğuk Savaş boyunca sınır-aşan faaliyetler artmış, din ya da etnik kökenli esas alan geniş coğrafya hareketleri ortaya çıkmıştır. Bunun sonucunda iç tehdit unsurları çeşitlenmiştir.46 Buda aktörlerin stratejik tercihlerini etkilemiştir. Bu dönem içerisinde “ulusal çıkar” kavramı gelişmiş bu da devletlerin her meşru olmayan tüm faaliyetlerini kolaylaştırıcı bir etki yaratmıştır. Đki kutuplu sistemde güvenlik devlet için olduğundan, “biz” ondan korunmak için bazen usulsüz işler de yapmak zorunda kalırız maskesi fazlası ile takılmıştır.47

UĐ’ de Soğuk Savaş sonrasının Yeni Dünya Düzeni veya Güvenlik

Ajandası gibi tanımların ortaya çıkması çeşitli görüşlerinde ortaya çıkmasına

zemin hazırlamıştır. Soğuk Savaş sonrası hâkim görüş realizmin geçerliliğin yitirmesi olmasına rağmen, Walt’a göre bu teorinin iflas ettiği görüşü fazlası ile

46 Dedeoğlu, Uluslararası Güvenlik ve Strateji… , s. 83 47 Ibid., s. 83

(23)

18

abartılmıştır. Realizmin uluslararası literatüre son katkısı göreceli durumlar ve mutlak kazanımların üstünde durmasıdır. Walt’ın son durum karşısında nitelemesi, devletler eğer girdikleri oluşumlarda ortaklarından daha kazancı çıkıyorsa, kendisi güçlenirken diğerleri zayıflayacaktır.48

Geleneksel güvenlik anlayışı tamamen askeri karakterlidir. Güvenlik ve savunma bu durum içerisinde her zaman değişkenlik gösteren kavramlardır.49 Soğuk Savaş süresince kutuplar ve aktörler belli olduğundan tehdidin tanımlanması ve sınıflandırılması geniş bir yelpaze içinde değildi. Soğuk Savaşın sona ermesi ile birlikte Sovyetlerin etki alanına giren bölgelerde ve bu bölgelerdeki devletlerde başıboş yönetimler ortaya çıkmıştır. Dünya üzerindeki Sovyet etki alanlarında ortaya çıkan boşlukların yanı sıra ABD’nin tampon bölgelerden çekilmesi ve daha önem arz eden enerji kaynaklarına yönelmesi dünya reel politiğinde değişikliklere sebep olmuştur. Đkinci Dünya Savaşından, Soğuk Savaşın sonuna kadar olan dönemde temel güvenlik realizm ve ulusal güvenlik üzerine kurulmuştur.

Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra Avrupa’da daha da hız kazanan birleşme devletin görevleri ve sorumluluklarının standartlarını da değiştirmiştir. Soğuk Savaşın sona ermesi Avrupa güvenlik algısında kurumsal bir değişim başlatmıştır. Bu yeni güvenlik düzeninde güvenlik ulusal çıkarlar ve uluslararası kurumsal baskılar tarafından belirlenmektedir.50 Soğuk Savaş sonrası güvenlikte uluslararası örgütler daha fazla söz sahibi olmaya başlamış kolektif güvenlik anlayışı daha fazla işlerlik kazanmıştır. Soğuk Savaş yıllarından itibaren Avrupa’nın güvenliğini üstlenmiş olan NATO ve 1990’ların başından itibaren bünyesine dış politika ve güvenlik konularını alan AB’nin de güvenlik konusunda işlerliği sorgulanmaya başlamıştır. AB’nin Doğu Avrupa’ya doğru genişlemesi ve Avrupa da Güvenlik ve Savunma Politikası oluşturma süreci

48 Walt Stephen M. Uluslararası Đlişkiler: Bir Dünya Binbir Kuram, Foreign Policy, Türkiye Baskısı, Đstanbul Bilgi Üniversitesi Yayını, Bahar 1998, s. 19

49 Helene Sjursen, The Transformation of the Nation State: Đmplications for The Study of European

Security, NOPSA-Confeence, Aalborg, August, 2002, s. 2

50

(24)

19

yeterli bir kurumsal yapı olup olmadığını da sorgulama fırsatı vermiştir. AGSP’nin uygulama sürecinde çektiği zorluk güçlü ulus devlet yapısı içerisinde devletlerin alışkanlıklarından vazgeçememesi bunun yanında dış politika sürecindeki farklı alışkanlıkları uygulamadaki zorluğu ortaya çıkarmaktadır.

Soğuk Savaştan sonra, 1990’ların başında özellikle 11 Eylül 2001 saldırılarını takip eden dönemde ulusal güvenlikten insanı güvenliğe geçiş yaşanmıştır.51 Artık devletler sadece topraklarını değil üzerinde yaşayan vatandaşlarının da güvenliğini düşünmek zorunda olduklarını anlamış; Kolektif güvenlik anlayışı gelişmiş ve uluslararası güvenliği sağlamak adına uluslararası örgütler kurulmuştur. Soğuk Savaş sırasında baş gösteren silahlanma yarışı ve kitle imha silahlarının artışı yerini silahsızlanmaya ve kitle imha silahlarının

imhasına doğru ivme kazanmıştır. Soğuk Savaş sonrası dönemde ortaya çıkan

tablo küreselleşmenin hız kazandığı, aktörlerin çeşitlendiği ve güvenlik olgusunun kolektif hale geldiği, çok renkli ve çok sesli bir tablodur. Etnik çatışmaların yoğunlaştığı, demografik hareketlerin hızlandığı, bağımsızlığını isteyen toplumların yeni devletler kurduğu bu tabloda güvenlik yeni anlamlar kazanmaktadır.

Sonuç olarak Soğuk Savaş sırasında devam eden tek renkli güvenlik anlayışı Soğuk Savaşın bitişi ile birlikte yerini çok boyutlu bir güvenlik anlayışına bırakmıştır. Söz konusu kavramın içine sosyal, ekonomik, politik, insani ve çevresel faktörler güvenlik algısının içine dâhil edilmiştir.52 Özellikle 11 Eylülden sonra ABD’nin “Yeni Dünya Düzeni” (Wew World Order) savı uluslararası platforma yeni hareketler getirmiş. Bunun izleyen dönem içerisinde Irak müdahalesi konuyu iyice derinleştirmiştir. Bu süreç içerisinde balkanlarda özellikle Bosna Hersek’te ve Kosova’da meydana gelen savaşlar, akabinde Çinin ve Đran’ın ABD ve onun nükleer gücüne meydan okuyan yükselişi güvenlik

51

Sarka Waisova, Human Security-the Contemporary Paradigm, Perspectives, 20/2003, s. 1 52 Bülent Sarper Ağır, Soğuk Savaş Sonrası Avrupa Güvenlik Düzenine Kurumsal Bir Bakış,

(25)

20

çalışmalarını daha heyecan verici kılmaya başlamış ve aynı doğrultuda karmaşıklaştırmıştır.

1.3.1. Đnsan Merkezli Güvenlik Anlayışının Gelişimi

Cox 1986 da kaleme aldığı makalesinde teoriler her zaman birileri ya da bir görüş içindir demiştir. Ve şöyle devam etmiştir; bakış açıları zamana ve pozisyona göre değişikliğe uğrar. Bu değişim özellikle sosyal ve politik zaman akışında meydana gelir. Geçmişin deneyimleri ve umutları, geleceğin çıkarımlarını ve umutlarını şekillendirir.53 Liberal kapitalizm ve Batı tarzı demokrasi ile küreselleşen dünyada hızla yayılan kavramları gelişen güvenlik çalışmalarının temel taşlarındandır.

Günümüz değişen dünyasında güvenlik ile ilgili kavramlar geniş bir yelpazeye yayılmıştır. Sağlık, eğitim, insan hakları, ekolojik değişim, terör, göç, hava kirliliği gibi birçok olgu güvenlik kavramının içinde yerini almıştır. Hal böyle olunca güvenlik toplumsal güvenliğe ve huzura endeksli bir boyut kazanmaktadır. Devlet bir aktör olarak, temel unsur olan insanın güvenliğini sağlamakla yükümlü bir araçtır. Güvelik anlayışındaki genel modern algı devletlerin sahip oldukları askeri gücün onların politik ve diplomatik alandaki güçlerini desteklediği doğrultusundadır. Fakat günümüz değişen koşullarında güvenlik olgusu onsekizinci yüzyıl güvenlik algısındaki Rousseau ve onun yanında Locke ve Montesquieu gibi yazarların belirttiği gibi sosyal kontrat mantığına daha yakındır. Liberal özgürlük ve barış güvenlik çözümlerindeki ana ruhu yansıtır gibi gözükmektedir.54

Günümüz güvenlik anlayışına geçiş aşamasında başrol büyük aktör devletten insana devredilmektedir. Ulusal Güvenlik gibi paranoyak ve ucu açık bir bakış açısından insan odaklı ve toplumcu bakış açısına doğru yöneliş aynı

53 Morten Boas, Security Communities: Whose Security, Sage Publications Social Science Collections,

London, 2000, s. 1

54

(26)

21

zamanda kolektif güvenliğinde özünü oluşturmaktadır. Çünkü insan doğası ve insan ideası bireysel özgürlük ve güvenlik hissini devletin ruhuna ister istemez yansıtmaktadır. II. Dünya Savaşından Soğuk Savaşın sonuna kadar realizm ve ulusal güvenlik konsepti, kavram olarak güvenlik alanındaki çalışmalar da baskın kavramlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Geçmişten günümüze tartışılan güvenlik anlayışı günümüzde uluslararası güvenlik, küresel güvenlik, insani güvenlik gibi sınırlı terimlerle güvenliğin menzilini çizmeye çalışmaktadırlar.55

Đnsani güvenlik anlayışı 1990’ların ikinci yarısında ortaya çıkmıştır. Fakat uluslar arası güvenlikte çoğulcu (pluralist) anlayışın karakterini onyedinci yüzyılın ortalarında Fransız ihtilalının ruhunda da bulmak mümkündür. Militarist güvenlik anlayışına gidişte ihtilal ve Napolyon Savaşlarında hissedilmektedir.

Đnsanı güvenlik ise günümüz dünyasının konuşulan ve kullanılan bir kavramı olarak karşımıza çıkmaktadır. Birleşmiş Milletler ajansları, ulusal gelişim ajansları, ulusal yardım kuruluşları, NGO’ lar güvenlikle ilgili konularda, ulusal gelişim raporlarında sürekli olarak bu kavramdan bahsetmektedirler. BM bir açıklamasında;

“Đnsanı güvenlik sadece ulusların sorunu değil aynı zamanda insanında güvenlik bağlamında değer göstermesi gereken bir olgudur. Güvenlik kavramı değişmelidir. Güvenliğin yeni yolu ulusal güvenlik için insanı gelişime ve insanı güvenliğe verilen değerden geçmektedir. Yaşamsal alanların güvenliğinden, yiyecek güvenliğine her şey insanı güvenliğin bir parçasıdır.”56

1994’de yayınlanan BM Đnsani Gelişim Raporunda insanĐ güvenlik iki

şekilde tanımlanmıştır. Birincisi insanın kronik açlık, hastalık ve evsizlik gibi sebeplerin zararlarından korumasıdır. Đkincisi ise insanın günlük yaşamın anlık ve öngörülemez tehditlerinden korunması. Diğer bir insanı güvenlik göstergesi de hayat kalitesine (quality of life) odaklıdır. Birleşmiş Milletler Gelişim

55 Waisova, Human Security…, s. 58 56 Ibid., s. 59

(27)

22

Programına (UNDP) göre insana dair potansiyel tehditler yedi ana kategoride ele alınabilir. Ekonomi, yiyecek, sağlık, çevre, kişisel, iletişim ve politik güvenlik değerleridir.57 Bütün bu saydıklarımız başta belirttiğimiz gibi devletin rolünü temel aktör oluşunu sorgulamaktan çok yeni tartışmaları beraberinde getirmiştir. Devletin bu saydığımız tehditlere karşı uluslararası sisteme dâhil olup, uluslararası örgütlerle birlikte çalışmasını kaçınılmaz kılmaktadır.

1990’lardan itibaren genişleyen ve önem kazanan insani güvenlik anlayışı militarist yaklaşımın yanında çevresel, sosyal ve ekonomik duyarlılık kazanarak ulusal güvenlik anlayışı ile entegre duruma gelmektedir. Đnsani güvenliğe bu yaklaşımda genel olarak BM ve Kanada yaklaşımı ağırlık kazanmaktadır. Bu yeni yaklaşımın esas olarak ilk Kopenhag Okulu (Kopenhag Barış Araştırmaları Merkezinden olan akademisyenler; B. Buzan, O. Weaver, J. De Wilde gibi…) tarafından dile getirilmiştir. Kopenhag Okuluna mensup akademisyenler geleneksel politik-militarist anlayışa karşı çıkarak, güvenliğin sosyal, askeri, politik, ekonomik ve çevresel etmenleri barındıran daha karmaşık ve geniş bir yelpazede yayılan kavramlara bağlı olduğunu savunurlar.58 Buzan’a göre güvenlik ve ulusal güvenlik arasında Hobbesyen bir paradox vardır. Devlet güvenlik için vatandaşını korumak ekonomik, sosyal ve çevresel etmenleri gözetirken çoğu zaman ulusal güvenlik adına vatandaşının güvenliğine ya da başka bir devletin vatandaşlarının güvenliğine karşı tehdit oluşturabilmektedir.

Kopenhag Okulu 1990’ların sonunda doğru Üçüncü Dünya yaklaşımı ile genişlemiş ve Acharya, Ayop gibi yazarlar etnosentrik bir kritik yapmışlardır. Mohammed Ayop Euro-Amerikan tarzı yaklaşımla Üçüncü Dünya yaklaşımı arasında üç temel fark vardır. Bunların ilki, içsel oryantasyon yani hangi Üçüncü Dünya Ülkesi içsel sorunlarının dışında sınır ötesi sorunlarından etkilenmektedir ve çözümü esnasında entegrasyon nasıl olacaktır? Đkincisi, dünyadaki sistematik güvenlikle bağlantısı ne olacaktır. Soğuk Savaş ortamındaki denge politikasında

57 Matt McDonald, Human Security and the Construction of Securtity, Global Society, Vol. 16, No. 3,

2002, s. 279

58

(28)

23

oynadığı rolü yitirmesi ile şimdi değerini yitirmiş midir? Üçüncü ve son olarak da devletin güvenliği ve müttefiklerin güvenliği arasındaki farka bakış olarak sıralayabiliriz. Bütün bu noktaları dile getirirken dikkat etmemiz gereken husus bir tarafta güçsüz ya da başarısız olarak nitelendirilen devletler diğer tarafta da köklü ve belli istikrara haiz devletler olduğu dikkatimizi çekmektedir.59

Bu yaklaşımların dışında günümüz güvenlik algılamalarını etkileyen yaklaşımlardan biri de Birleşmiş Milletler yaklaşımıdır. BM Soğuk Savaş coğrafyasında ortaya çıkan sorunları bastırmak için insanı müdahale kavramını geliştirmiş, askeri odaklı bu yapıyı insan varlığın devamı için kullanma politikası hız kazanmıştır. BM mülteci sorunu, kaynakların paylaşımı, çevresel krizler gibi yeni güvenlik tehditlerine karşı tepki vermeye başlamıştır. 60

Yeni dönemde insanı güvenliğe bir diğer vurgu da Kanada’dan gelmiştir. Kanada yaklaşımının ana temasını insanın güvenliği oluşturmaktadır. Bu güvenlik fiziksel, ekonomik, sosyal olguları, insan hakları, temel özgürlükleri kapsamaktadır. Đnsan hakları gibi olgular 1990’ların başında popüler hale gelince, hükümetler sosyal kanunlar, ekonomik iyileştirmeler ve askeri korumalarla bir şemsiye modeli oluşturmak istemektedirler. Kanada yaklaşımı insanı merkeze koyarak devleti onun korumakla yükümlü olarak ifade etmektedir. Burada önemli nokta Kanada yaklaşımının insan güvenliği için devleti temel aktör olarak görmesidir. Devlet korumanın sorumluluğu doğrultusunda hareket etmelidir.61

Tablo 1: BM ve Kanada Yaklaşımları

59

Waisova, Human Security…., s. 62

60

McDonald, Human Security and., s. 282

61

(29)

24

BM Yaklaşımı Kanada Yaklaşımı

Kimin için güvenlik? Öncelikli olarak Đnsani Öncelikli insanı fakat

Devlet önemli

Hangi değerlerin güvenliği? Korku ve ihtiyaçtan doğan güvenlik, kişisel güvenlik ve özgürlük

Korku ve ihtiyaçtan doğan güvenlik, kişisel güvenlik ve özgürlük

Nelere karşı güvenlik? Doğrudan veya dolaylı şiddet, özellikle çevresel ve ekonomik tehditler

Doğrudan veya dolaylı şiddet, özellikle direk şiddet

Hangi anlamda güvenlik? Đnsanı gelişimi yükseltmek, demokrasileri yaygınlaştırmak, kaynakların adil dağılımı

Ekonomik gelişim, barış inşası, gelişmiş diplomasi, kişisel güvenlik, devlet güvenliği önemlidir.

Kaynak: Sarka Waisova, Human Security-the Contemporary Paradigm,

Perspectives, 20/2003, s. 65

1.4. Yeni Güvenlik Sorunları

Soğuk Savaşın sona ermesi ile birlikte dünya tek kutupluluktan çok kutupluluğa doğru hızlı bir değişim geçirmiştir. Bu değişim bölgesel ve kültürel yeni sorunlar ortaya çıkarmıştır. Bugün küresel güvenliğe yönelik tehditler bundan 60 yıl evvel karşılaştıklarımızla çok farklıdır. Günümüz güvenlik anlayışı ortak güvenlik anlayışıdır ve üç sacayağı vardır. Đlk olarak güvenlik tehditleri günümüzde sınır tanımamaktadır ve birbirleri ile sıkı sıkıya bağlantılıdırlar. Đkincisi, bu tehditlerle başa çıkmak sadece ulusal değil, bölgesel

(30)

25

ve küresel seviyede iş birliği ile mümkündür. Üçüncüsü ise, hiçbir devlet günümüz sorunları ve tehditleri ile kendi başına başa çıkacak ham güce sahip değildir.62 Dünya üzerinde bölgesel rekabet ve düşmanlıklar, etnik ve dini mezhebe bağlı çatışmalar, iktisadi hizipleşmeler, demografik kaymalar, çevresel tehditler ve terör günümüz güvenlik anlayışına yönelik en büyük tehditlerdir. Elbette yeni güvenlik sorunları Soğuk Savaşın bitiminden hemen sonra ortaya çıkmamıştır. Fakat büyük güçlerden birinin ortadan kalkması sorunların yüzeye çıkmasını sağlamıştır. Yeni Dünya Düzeni ilk defa 1990 yılında ABD Başkanı George Bush tarafından körfez savaşı sırasında kavramsallaştırılmıştır.63 Soğuk Savaş sonrası dönemde sisteme ait değişimler üç başlık altında toplanabilir. Sistemdeki iç ve dış politikanın yapısına ilişkin değişimler, dağılımındaki gelişmeler ve uluslararası ilişkilerdeki değişiklikler.

Özellikle 11 Eylül saldırından sonra terör “asimetrik” bir tehdit olarak Soğuk Savaş sonrası dönemde en önemli güvenlik sorunlarından biridir. Etnik çatışmalar ve bunların ortaya çıkardığı istikrarsızlık ve göç şimdi ve gelecek bizleri bekleyen en önemli güvenlik sorunlarının başındadır. Bunun yanında dünya kaynaklarının tükenmesi, açlık ve hava kirliliği gibi birçok tehdit Soğuk Savaş sonrası değişen güvenlik algılamalarının en önemli konularıdır. Demokratik ve siyasi sistemlerdeki değişim, pazar ekonomisine yönelik küresel eğilim, ulus devletin gücünün bu hedefler için azaltılması ve milliyetçi akımların nispeten güç kazanması. Uluslararası sistemde çevre, göç ve mülteci sorunları, terörizm, insan hakları, azınlık sorunları ile uyuşturucu ticaretini güvenliğe yönelik yeni sorunlar olarak karşımıza çıkarmaktadır.

Ekonomik bir güç olarak ABD’nin gücü azalmıştır ve bunun yanı sıra AB’nin ve Japonya’nın ekonomik bir güç olarak yükselmiştir. Pek çok Üçüncü Dünya ülkesinde o yerlere hâkim başat güçlerin ortaya çıkması ile artan ekonomik uçurumlar, Nükleer silahların yayılması gibi güvenliği tehdit eden

62Türker, Avrupa Güvenlik… , s. 29

63 M. A. Mert Gökırmak, “Yeni Dünya Düzeni Kavramı ve Uluslararası Sistem”, Değişen Dünya ve

(31)

26

unsurların ortaya çıkmasını kolaylaştırmıştır. Bununla beraber çoğulcu yaklaşımların artması ve ABD kaynakları olmayan görüşlerinde ses bulması sorunların ortak olmasına rağmen pek çok ayrılığı ve tartışmayı beraberinde getirmiştir ve bu sorunlar UĐ’ de başarısız devletlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamışlardır.

(32)

27 BĐR GÜVENLĐK SORUNU OLARAK BAŞARISIZ DEVLETLER

2.1Başarısız Devlet Nedir?

“Başarısız Devlet” tanımını yapmadan önce devletin tanımını yapmakta fayda vardır. Bugün uluslararası sistemi oluşturan, sisteme yön veren ve en çok tartışılan başlıca siyasal yapılar devletlerdir.64 Devlet (state) dendiğinde modern anlamda daha çok hukuksal bir yapıdan bahsedilmektedir. Bu çerçevede Devlet, sınırları belirlenmiş bir ülke toprağı üzerinde bulunan ve bu toprak üzerinde belli bir hükümetle yönetilen ve hukuksal açıdan egemen olan siyasal yapılardır.65 Bir başka tanımda da devlet sınırları kesin belirlenmiş toprak parçası üzerinde siyasal ve hukuksal anlamda egemen olan, halk üzerinde sistemli yönetsel denetime sahip bulunan hukuki yapılardır.66 Bütün bu tanımlara baktığımızda ilk çağ siyasal düşüncesinde de polisin veya devletin tanımı yapılırken siyasal, sosyal, askeri bir bütünlükten söz edilmektedir.67

Devlet sosyal hayatımızın en vazgeçilmez olgusu olarak karşımıza çıkmaktadır. Kimileri devleti sosyal piramidin en yüksek noktası olarak tanımlamaktadırlar. Bu görüşe göre devlet en üstün değerdir ve başlı başına bir amaçtır.68 Hobbes’in Leviathan tanımlamasında da devletin yükselen ruhunu ve gücünü görmek mümkündür. Leviathan devletin kudretinin ta kendisidir. Tıpkı insana benzer ve onun yüksek değerlere sahi olan ruhunu temsil eder. Yasama ve yürütmeden sorumlu görevliler bu yaratığın hareket etmesini sağlarlar “Leviathan” Latince de “civitas” olarak adlandırılır. Bu devlet insan eseri en üst düzey bir varlık, sosyal bir fenomendir.69 Diğer yandan Hegel devleti başlı başına

64 Mehmet Gönlübol, Uluslararası Politika: Đlkeler – Kavramlar – Kurumlar, Atilla Kitapevi, Ankara,

1993, s. 45

65 Tayyar Arı, Uluslararası Đlişkiler ve Dış Politika, Alfa Yayınevi, Đstanbul, 1999, s. 8 66 Gönlübol, Uluslararası Politika…, s. 45

67

Ayferi Göze, Siyasal Düşünceler ve Yönetimler (7. Baskı) Beta Basım Yayın Dağıtım Đstanbul 1995, s. 1

68 Arı, Uluslararası Đlişkiler ve Dış Politika…, s. 9 69 Göze, Siyasal Düşünceler…, s. 129

(33)

28

bir yeryüzü tanrısı haline getirmektedir. Bütün bu tanımlamaların yanında kimilerine göre devlet insanın amacı değil, aracıdır. Đnsan devleti kendi sosyal refahını ve güvenliğini korumak için kullanmaktadır. Devlet, insan için hem bir amaç hem de bir araçtır.

Fransız klasik kamu hukukuna göre devlet milletin hukuki kişilik kazanmış halidir. Bu tanım hukuksal tanımlamaların en genel halini temsil etmektedir. Hukukçu Hans Kelsen’e göre devlet etkili olarak yürürlükte bulunan hukuki normlar sistemidir.70 Bu tanım biraz soyutlayıcı bir tanım olsa da modern devletin temsil ettiği normlar bağlamında doğru bir tanım gibi gözükmektedir. Bu gün itibari ile devlete tabi olmayan bireyi düşünmek imkânsız gibidir.71 Politika bilimi acısından devlet kurumların kurumu olarak nitelendirilmiştir. Bu anlamdaki devlet yapısal olarak bir somutluk kazanmaktadır. Bu doğrultuda devlet siyasal faaliyetlerin genel yapısını oluşturmaktadır.72

Görüldüğü gibi devlet pratik anlamda hâkimiyet alanları içinde söz sahibi ve hukuksal egemen bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda devletin vazgeçilmez yandaşı egemenlik (sovereignty) kavramı karşımıza çıkmaktadır. Egemenlik kavramının ilk defa sistemli olarak XVI. yüzyılda Fransız düşünür Jean Bodin tarafından ele alındığı görülmektedir.73 Bodin devleti salt, sürekli ve yüce bir güce sahip toplum olarak nitelendirmektedir. Tabi bu bağlamda birçok düşünür tarafından egemenlik kavramı iç hukuk tarafından ele alınmaktaydı. Modern hukukun kurucusu olan Grotius’a göre ise egemenlik iç hukukta olsun dışta olsun karşılıklı sözleşmeler ile sağlanan bir kavramdı.74 Egemenlik kavramı birbiri içine geçmiş hukuksal ve siyasal anlamlara sahip olan çok yönlü bir kavramdır. Egemenlik bir devletin ülke toprakları üzerinde yönetme yetkisini

70 Arı, Uluslararası Đlişkiler ve Dış Politika…, s. 9

71 Aytekin Yılmaz, Çağdaş Siyasal Akımlar: Modern Demokraside Yeni Arayışlar, Vadi Yayınları,

Ankara 2001, s. 1

72 Münci Kapanı, Politika Bilimine Giriş (12. Baskı) Bilgi Yayınevi, Ankara, 2000, s. 43 73 Gönlübol, Uluslararası Politika…, s. 49

(34)

29

kullanma hakkını ifade etmektedir.75 Egemenlik kavramı beraberinde cezalandırma ve ödüllendirme mekanizmasını getirir. Bu noktada egemenlik Hobbes’a göre devletin sinir sistemini oluşturmaktadır.76 Egemenlik bir anlamda yurttaşın yetki devridir. Bu açıdan bir yönü ile egemenlik kavramında yurttaşın gönüllüğü de yatmaktadır. Modern dünyada ise egemenlik, aynı zamanda ekonomik yeterlilik özelliğini de beraberinde getirmektedir.

Bir devletin egemenliğinin sağlıklı olması ve devlet olarak nitelendirilebilmesi açısından önemli olan diğer bir kavram da ülke bütünlüğü kavramıdır. Ülke bütünlüğü hukuksal ve yönetsel hâkim olan devletin pratikte işlevini yerine getirebilmesi açısından vazgeçilmez bir kavramdır. Ülke bütünlüğüne Vestfalya Anlaşmasında da vurgu yapılmıştır. Fakat antlaşmanın diğer maddeleri gibi soyutlaşmıştır. Bir devletin güçlü bir devlet olarak nitelendirilebilmesi için kendi rızası dışında ülke bütünlüğünün bozulmaması gerekir.77

Yukarıda bahsettiklerimiz doğrultusunda başarısız devletlerin ortaya çıkışı, devletin ve uzantıları olan egemenlik ve ülke bütünlüğü kavramları çerçevesinde; ekonomik adaptasyonlar ve günümüz küreselleşmesinin de getirdiği değişim rüzgârlarının etkisiyle devlet yapılarının bozulması ile yakından ilişkilidir. Ekonomik ve yönetsel anlamda modern çağın gereklerini yerine getiremeyen devlet yapıları öncelikle bölgesel daha sonrada küresel bağlamda istikrarsızlıklara sebep olmakta ve uluslararası hukukun anarşik yapısı içerisinde başat güçlerin oyun alanlarına dönüşmektedirler. Başarısız devletlerin önem arz etmesinin bir diğer nedeni de bu başat güçlerin neden bu bölgeleri seçtikleri ve neden bu ülkeleri başarısız (failed) veya haydut (rogue) olarak nitelendirdikleridir. Aşağıda 2008 yılı itibari ile yapılan araştırmalara göre ilk on başarısız devlet sıralanmıştır. Görülüyor ki bazı devletlerin durumlarında düzelme olurken bazılarındaki düşüş devam etmektedir.

75 Arı, Uluslararası Đlişkiler ve Dış Politika…, s. 10 76 Göze, Siyasal Düşünceler ve Yönetimler…, s. 129 77 Gönlübol, Uluslararası Politika…, s. 54

Şekil

Şekil 1: Başarısız Devletler’in Avrasya ve Afrika’ya yayılımı
Şekil 3: 2005 yılı Başarısız Devletler sıralaması
Şekil 4: 2006 yılı Başarısız Devletler’in medya istatistikleri

Referanslar

Benzer Belgeler

Özdemir Asaf’ın şiir ve nesirlerindeki kelime grupları ana başlıklar halinde sınıflandırılmıştır: isim tamlamaları, sıfat tamlamaları, isim-fiil grupları,

Yiğit Okur’u kutlamak üzere telefon edip duy­ gularımı dile getirdiğimde, bana okuldaşı oldu­ ğu Haldun Taner’in kendisini nasıl dönemin dev­ leriyle

Sekonder floem element- leri arasıDda çok kanarlı olan parankima hücrelerinin gayri muntazam şekillerine karşılık, primer ~ öz kolu parankiıDa hüc- releri daha

Sonuç olarak otizm spektrum bozukluğu olan çocuklarda yapılan farklılıkla öğrenme egzersizlerinin motor gelişim üzerinde olumlu etkileri olduğu

İş sözleşmesinin sahip olduğu özellikleri itibari ile işçi (borçlu) ile işverene (alacaklı) borç ve yükümlülükler yükler. İşçi ve işverenin birbirlerine

Tablo 126: [-ува-] ve [-ира-] son ekleri ile fiil türetimi Sözcük (слово) Son Ek (наставка) Fiilin Görünüşü (вид на глагола) Fiilin Anlamı

Bu durumda da Bulgar toplumu içerisinde çok yakın bir birlik olma duygusunun olmadığı, hanenin çevreden daha önemli olduğu; Türk toplumun ise çevresine hane

Bireyin iş rolü sorumlulukları aile rolünü gerçekleştirmesini engellediği zaman iş/aile çatışması örneğin, uzun çalışma saatlerinin eve daha az zaman kalmasına ve