• Sonuç bulunamadı

Bütün bu ölçütler ve sorunlar çerçevesinde başarısız devletlerin özellikle soğuk savaşın bitiminden günümüze temel sorunu, toplumsal yapılarındaki erozyonun, ekonomik krizler ile desteklenerek çöküşe doğru gitmesidir. Afrika kıtasının geneline hâkim olan yoksulluk ve iç dinamikler tarafından desteklenen etnik ayrılıklar, kabileler arası çekişmeler; Ortadoğu da su sorunu ve akabinde yaşanan din savaşları, kaynakların paylaşılmasında dış müdahalelerin etkisi, balkanlardaki etnik çatışmalar ve mikro milliyetçilik başarısız devletlerin başlıca sorunlarını teşkil eder.

Başarısız devletlerin ortak özelliklerinden birde dünya çatışma bölgeleri olarak adlandırılan alanlar üzerinde bulunmalarıdır. Çatışma kavramı, genellikle belli bir insan grubunun (bu bir kabile olabileceği gibi etnik, dini, kültürel, sosyo- ekonomik, politik ve benzeri nedenlerle bir araya gelmiş bir topluluk da olabilir) başka bir topluluğa karşı uzlaştırılamaz nitelikteki çıkarları nedeniyle karşı çıkmasıyla ilgili bir kavramdır.102 Uluslararası çatışmaların iç içe geçmiş farklı çeşitleri vardır. Ulusal hükümetin sınırları ve yönetimi ile ilgili çatışmalar olabileceği gibi ticaret, para, doğal kaynakların kullanımı gibi alanlarda doğan

100 Howard Handelman, Üçüncü Dünyanın..., s. 25

101 Daniel Thürer, “The Failed State” and International Law, www.globalpolicy.org, 18.06.2006 102 Arı, Uluslararası Đlişkiler ve Dış Politika…, s. 346

43

çatışmalar da olabilir. Bu tarz çatışmalar daha çok maddi çıkar ilişkileri ile ortaya çıkarken bunun yanında etnik, dini, kültürel ve ideolojik çatışmalarda söz konusudur.

Başarısız devletlerin kendi içsel alanlarında ve dış çatışmalarında genel ve kronikleşmiş sorunlar yatmaktadır. Akla gelen ilk sorun milliyetçilik duygusu, etnik unsurlar ve azınlıklar ile ilgili problemlerdir. Bu sorunların temelinde ise ırksal, dinsel ve sınıfsal farklılıklar yatmaktadır. Dünyadaki çatışmaların yaklaşık yüzde 70’i milliyetçi ve etnik temelli sorunlardan kaynaklanmaktadır.103 Bugün dünyada ulus-devlet dışında kültürel aidiyetleri olan ve 223 farklı etnik gruba mensup 900 milyondan fazla insan azınlık olarak yaşamaktadır.104

Đkincisi dinsel ayrılıklarını etnik unsurlar olarak ön plana çıkaran grupların, dinsel ve mezhepsel farklılıklar ile körüklenen çatışmalardır. Keşmir Sorunu, Maruni, Dürzi ve Đrlanda milliyetçiliği bu tarz çatışmalara örnek teşkil eder.105 Ayrıca 11 Eylül saldırılarında karşımıza çıktığı gibi birtakım fundamentalist hareketler uluslararası sisteme ve aktörlerine yönelik tehditler oluşturmakta ve çatışmalara sebebiyet vermektedir. Bunla birlikte ülkelerin sömürge geçmişleri, fakirlik durumları ve sömürgelikten kurtulduktan sonra devam ettirilen neo-kolonyalizm de çatışmaları körüklemektedir. Bir önemli konuda sınırlı miktardaki stratejik doğal kaynakların kullanım hakları ve bu kaynakları ele geçirme bağlamında doğan çatışmalardır. Bütün bunların yanında ülkelerin barındırdıkları politik grupların diğer ülke grupları ile giriştikleri çatışmalarda sorunlu bölgeleri arttırmakta ve çatışmaları körüklemektedir.

Devletler başarısız olurlar çünkü kendi iç çatışmalarından gelen şiddet yüzünden gergindirler ve uzun süreç içerisinde bu sorunu çözecek iyi politikalar üretemezler. Bu da zayıflık ve başarısızlığı doğurur.106 Aslında bu cümlede başarısız devletlerin neden başarısız olduklarının gerçek sebebi yatmaktadır.

103

Đnat, Duran, Ataman, Dünya Çatışma Bölgeleri…. s. X

104 Ibid. s. XI 105 Ibid.. s. XI

44

Önemli olan bir devletin sorunlara sahip olması değildir. Dünyada her devletin iç ve dış sorunları mevcuttur. Esas olan bu sorunlara çözüm üretebilecek sağlıklı politik mekanizmaya ve ekonomik güce sahip olmaktır. Başarısız devletlerin en büyük sorunu bu mekanizmayı yitirmiş olmalarıdır.

45 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ULUSLARARASI ĐLĐŞKĐLERDE

SOĞUK SAVAŞ SONRASI GÜVENLĐK SORUNLARI VE BAŞARISIZ DEVLETLER

3.1. Uluslararası Sistemde Başarısız Devletler

4 Mayıs 1898 Đngiltere Başbakanı Lord Salisbury Đngiltere’de Albert Hall’da ölen devletler “dying nation” başlıklı konuşmasında, bu devletlerin Britanya’ya verdiği zarar üzerinde durmuştur.107 Bu konuşmasında Darwinist bir bakış acısı ile uluslararası sistemin dönüşümü doğrultusunda güçsüz devletlerin daha güçsüz, güçlü devlerin ise daha da güçlü hale geldiğine dikkat çekmiştir. Başarısız devletler kavram olarak yeniden adlandırılmış olsa da, o dönemin başat güçlerinin kolonyalist yaklaşımlarının mirası olarak günümüze kadar gelmişlerdir. Post kolonyal sistemin mirası olan güçsüz devletlerin çoğunun daha da güçsüz bir hale gelmesi, soğuk savaş esnasında güdülen politikaların soğuk savaş sonrası dönemde geride kalan coğrafyada yaptığı etkiler günümüz başarısız devletlerinin ortaya çıkmasında önemli bir rol oynamıştır. Başarısız devletler uluslar arası sistemin kırılma noktalarıdır. Batılı perspektifte başarısız devletler, devletsizlik veya devletin kimliği ile ilişkili yaklaşımlarla açıklanmaktadır.108 Bu bakış açısı ile başarısız devletler yozlaşma, kargaşa ve anarşinin hâkim olduğu ve de kırılabilirliği fazla olan devletlerdir “fragile states”. Çalışmamızın ilk bölümünde bahsettiğimiz gibi özellikle 11 Eylül 2001 ABD’ye yapılan terör saldırıları sonrası ABD’nin ve Đngiltere’nin öncülüğünde yapılan yeni dünya

107 Adam David Morton, “The Failed State of International Relations”, New Political Economy, Vol. 10,

No. 3, Eylül 2005

46

düzeni tanımlaması ve önleyici savaş olgusu doğrultusunda başarısız devletler yeniden gündeme oturmuştur.109

Bu noktada başarısız devletler kurulan bu düzen içerisinde ahengi bozan parçalardır; başka bir deyişle de bu düzende kambur teşkil etmişlerdir. Başarısız devletler en başta bu düzen için gerekli olan ekonomik istikrar açısından tehdit oluşturmaktadırlar. Başta yaptığımız saptamalarda bahsettiğimiz üzere başarısız devletler dünya üzerinde genel olarak zengin yeraltı kaynaklarının olduğu bölgelerdedirler. Bu durum küresel ekonominin istikrarı açısından sakıncalıdır. Dünya petrol rezervlerinin önemli bir kısmının orta doğuda, elmas üretiminin hemen hemen hepsinin Afrika Kıtasında olduğu düşünecek olursak ortaya çıkan tabloyu anlamak daha kolay olacaktır. Ayrıca küreselleşen ekonomik arenada artık devletler kadar söz sahibi olan çok uluslu şirketlerde bölgedeki istikrar politikalarını sosyolojik veya siyasi olarak düşünmeden kendi amacına uygun olduğu sürece desteklemektedirler. Buda iç piyasalarında istikrarı kaybetmek istemeyen hegemon güçleri dolaylı olarak yönlendirmektedir.

Başarısız devletlerin yaşadığı iç karışıklık ve çatışmalar komşu ülkeleri etkilemektedir. Terör ve anarşi küreselleşen dünyada kolayca sınırları aşabilecek ve komşuları tehdit edecek olgulardır. Bu durum uluslararası sistemde başat güçleri ve diğer devletleri olumsuz yönde etkilemektedir. Başarısız devletlerdeki terör, iç savaş, fakirlik, göç gibi olgular komşu devletleri ve sistemi olumsuz yönde etkilediği için bu devletler uluslararası sistem için sorun teşkil etmektedirler. Uluslararası sisteme zarar veren bu devletler en basit anlamıyla sistemde boşluklar oluşturmaktadırlar. Sistemdeki bu boşluklar uyuşturucu

şebekeleri, yasadışı silah tacirleri ve benzeri suç örgütleri tarafından değerlendirilmekte ve terörist gruplar tarafından güvenli bölgeler olarak tercih edilmektedir.

47

Başarısız devletlerin bölgesel ve küresel olarak etkileri yoksulluk buna bağlı olarak iç ve dış göçler, demografik yapının ortaya çıkardığı boşlukların terör örgütleri tarafından doldurulması ile ortaya çıkan iç savaşlardır. Bu olguların çevresel ve küresel etkileri yüzünden uluslararası sistem kendi geleceği ve refahı açısından önemli kaynaklara sahip olan bu bölgeler ile yakından ilgilenmektedir.

Günümüzde Westphalia sisteminin temel taşları olan egemenlik ve ulus devlet Fukuyama’ya göre uygulamada erozyona, ilkeler düzeyinde ise saldırıya uğramıştır. Başarısız devletler bu erozyonla ortaya çıkmış ve uluslararası sistemi

şiddetle tehdit etmektedirler.110 Bu sebepten dolayı başarısız devletler uluslararası sistem için önemli ve çözüm isteyen bir konudur.

3.2. Başarısız Devletlerin Neden Olduğu Güvenlik Sorunları

Başarısız devletlerin bölgesel istikrarsızlıklara sebep olduklarını daha önce belirtmiştik. Başarısız devletler bulundukları coğrafyanın kara delikleridirler. Sadece yakın coğrafyalarına değil aynı zamanda uzak devletler için de risk taşıyan devletlerdir. Yeryüzündeki kaynakları paylaşma yarışında genel olarak başarısız devletler önemli rol oynar. Bunun sebebi büyük güçlerin başarısız devletlerin hinterlandını özellikle bu kaynakların etraflarına göre belirlemesidir. Başarısız devletler ilk olarak genel anlamı ile uluslar arası terörün arı kovanlarıdır. Başarısız devletlerin olduğu bölgeler dünya üzerinde genel olarak çatışma bölgeleridir.

Uluslararası ilişkiler disiplinin en önemli konularından biri de dünya üzerindeki çatışma bölgeleri ve bu bölgelerdeki çatışmaların sebepleridir. Kıta Avrupa’sından Asya’ya etnik, linguistik, dinsel birçok sebepten dolayı, ulus devlet olma çabası içinde ki azınlıklar veya etnik gruplar hegemon güçler için sorunlu bölgelerin oluşmasına sebebiyet vermişlerdir. Aslında her devlet kurulduğu andan itibaren hem çatışmanın aktörü hem de çatışma bölgesidir.

48

Modern devletlerin ortaya çıkması ve ulus devlete dönüşümü, ulusal kimliklerin ön plana çıkması ve akabinde geç modernleşen ve geç ulus devlete dönüşen devletlerdeki ulus olma sorunları, çatışma bölgelerinin veya diğer adı ile sorunlu bölgelerin ortaya çıkmasında ana etmenlerden biri olmuştur. Bu tarz devletlerin bulunduğu bölgeler genel anlamda sorunlu bölgelerdir. Dünya üzerinde 61 den fazla sorunlu bölge mevcuttur bunlar sadece belli başlılarıdır. Çatışma bölgelerinde ki sorunlar çok çeşitli sebeplerden dolayı ortaya çıkmaktadır. Bu nedenlere kısaca değinecek olursak şu şekilde sıralayabiliriz.

Sorunlu bölgelerde ana problemlerden biri problemin tanımı net olarak yapabilmektir. Problem ekonomik, siyasi, etnik, dini olabilir. Problemin tanımı iyi yapmak ve gerçekçi çözümü üretmek başta soruna muhatap hegemon gücün sorumluluğudur. Sorunlu bölgeler eş zamanlı olarak yerine göre fayda da sağlayabilir. Fayda – zarar ekseninde esas olan hegemon gücün bölgeye ve soruna nasıl baktığıdır. Kime ve neye göre sorunlu bölge diye soracak olursak. Cevap hegemon güce göre olacaktır. Yani sorunun kaynağı hegemon güce göre terörist ya da özgürlük savaşçısıdır. Soruna muhatap devletin ve hegemon gücün tanımı yön verir.

Dünyada ki çatışmaların en önde gelen sebeplerinden ilki milliyetçilik duygusu, etnik unsurlar ve azınlıklar ile ilgili problemlerdir. Bu çatışmaların temelinde ise ırksal, dinsel ve sınıfsal farklılıklar yatmaktadır. Dünyadaki çatışmaların yaklaşık yüzde 70’i milliyetçi ve etnik temelli sorunlardan kaynaklanmaktadır.111 Bugün dünyada ulus-devlet dışında kültürel aidiyetleri olan ve 223 farklı etnik gruba mensup 900 milyondan fazla insan azınlık olarak yaşamaktadır.112

Đkincisi dinsel ayrılıklarını etnik unsurlar olarak ön plana çıkaran grupların, dinsel ve mezhepsel farklılıklar ile körüklenen çatışmalardır. Keşmir Sorunu, Maruni, Dürzi ve Đrlanda milliyetçiliği bu tarz çatışmalara örnek teşkil

111 Đnat, Duran, Ataman, Dünya Çatışma Bölgeleri… , s. X 112 Đbid. , s. XI

49

eder.113 Ayrıca 11 Eylül saldırılarında karşımıza çıktığı gibi birtakım fundamentalist hareketler uluslararası sisteme ve aktörlerine yönelik tehditler oluşturmakta ve çatışmalara sebebiyet vermektedir. Bunla birlikte ülkelerin sömürge geçmişleri, fakirlik durumları ve sömürgelikten kurtulduktan sonra devam ettirilen neokolonyalizm de çatışmaları körüklemektedir. Bir öneli konuda sınırlı miktardaki stratejik doğal kaynakların kullanım hakları ve bu kaynakları ele geçirme bağlamında doğan çatışmalardır. Bütün bunların yanında ülkelerin barındırdıkları politik grupların diğer ülke grupları ile giriştikleri çatışmalarda sorunlu bölgeleri arttırmakta ve çatışmaları körüklemektedir.

Uluslararası ilişkiler açısından önemli olan aktörler ( devletler, uluslararası örgütler, çok uluslu şirketler v.b ) çatışma bölgelerinin tanımlanmasında önemli bir rol oynamaktadırlar. Soruna muhatap devletin tutumunun yanında bölgesel çıkarları olan hegemon gücün tutumu da çatışmaların durmasında veya alevlenmesinde önemli bir yer teşkil eder. Çatışmaların sonlanması sebebi her ne olursa olsun zordur. Çözümde en önemli pay analizdir. Sorunun doğru teşhisi ve yaklaşım çözüme giden yolda en önemli adımdır. Aktörler tarafından soruna yaklaşım çözümün parçası ve anahtarıdır. Yapıcı objektif yaklaşımlar kolay çözümler doğurabilir. Unutulmaması gereken ayrılıkçı boyutlara varan çatışmaların gerçekçi çözümler ve kesin yaptırımlar ile çözülmesi gerektiğidir.

3.3. Soğuk Savaş Sonrası Uluslararası Terörizm ve Başarısız Devletler

Terör, sosyal, ekonomik, politik yönleri bulunan çok yönlü bir olgudur. Terörizmin varlık nedenleri, demokratik bir toplumda sıradan insanların yaşamlarında, mesajları ile gizli ya da açık, belirleyici bir parametre olarak etkinlik kazanmaktadır.114 Terörizmin asıl amacı, şiddet kullanarak siyasal değişime yol açmak ve siyasi otorite ya da hedef alınan siyasi güç unsurlarının siyasi davranışını etkilemektir. Terörist eylemler, önceden tasarlanmıştır ve

113 Đnat, Duran, Ataman, Dünya Çatışma Bölgeleri… , s. XI

114 Galip Đsen, Terörizm: 'Đzm' Çıkarılınca Geriye Kalanlar Üzerine, Avrasya Dosyası, Sayı 2 1996, s.

50

belirli bir eylemin doğrudan kurbanlarına nazaran daha geniş bir hedef kitlede psikolojik etki yaratmayı hedeflemektedir.

Şiddetin düzeyleri, ihlal edilecek sosyal normlarla doğrudan ilintilidir. Toplumsal güvenlik ve huzuru ihlali en üst düzeye çıkararak siyasi karar alma mekanizmalarının ve karar alıcılarının üzerinde baskı kurmak amaç edinilmiştir.115 Terörizmin asıl gücü, yol açtığı can ve mal kaybında değil, doğurduğu tepkide yatmaktadır. Terörizmde yaratılmak istenen psikolojik etki, olaydan çok daha büyüktür. Terörizmin etkisi, yaptığı fiziksel tahribatla değil, uyandırdığı psikolojik tepki ile ölçülebilir. Teröristler, gösterişli ve heyecan yaratıcı eylemlerle kamuoyunu sarsarken, resmi otoriteleri de kendilerine karşı harekete geçirirler, iddialarını davalaştırırlar.116 Terörizm, örgütlü ve maksatlı bir eylemdir, koşullara kendiliğinden bir tepki niteliğinde değildir. Yasadışı olması nedeniyle terörizm, toplum tarafından kabul edilemez şiddeti içerir.117 Toplumda meşru güç kullanma yetkisi, hukuki meşruiyetle belirlenen çerçeve içinde, devlet otoritesine aittir.

Terörizmin yüzyıllar öncesine dayanan uzun geçmişine rağmen terörizm olarak nitelenen eylemlerin bir önceki yüzyıl içerisinde sayıca önemli bir artış ve nitelikçe önemli değişiklikler gösterdiği de bir gerçektir.118 Öte yandan, bu türden faaliyetler çoğu kez bir ülkenin siyasi sınırlarını aşarak günümüzde bütün dünyanın ortak meselesi haline de gelmiştir. Amaca yapılan vurgu terörizm ile siyasal suçlar arasındakine benzer bir biçimde terörizm ile ulusal kurtuluş mücadeleleri arasında da bir ayrım karmaşasının yaşanmasına neden olmakta. Gerçekten de, tıpkı bazı siyasi suçlarda olduğu gibi, geleceğini tayin etme (self- determinasyon) hakkına dayanan ulusal kurtuluş mücadelesi türünden eylemlerde de, kimi devletlerce haklı bulunan amaç ya da amaçlara

115 Richard Latter, Demokrasilerde Terörle Mücadele, Strateji, Sayı 2 1995, s. 174. 116

Doğu Ergil, Uluslararası Terörizm, A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 47, Sayı 3-4 Haziran/Aralık 1992, s. 142.

117 Martha Crenshaw, Terrorism and International Cooperation, New York, 1989, s. 6. 118 W. Laqueur, Post-Modern Terrorism, Foreign Affairs, Vol. 75, No. 5, 1996, s. 24–36.

51 rastlanmaktadır. Sonuçta, bir kesimin "terörizm" dediğine diğeri "ulusal kurtuluş harekâtı" (national liberation movement) veya bir kesimin "terörist" dediğine diğeri "özgürlük savaşçısı" (freedom fighter) diyebilmektedir.

Doğu Ergil'in de belirttiği üzere terörizm, bir "siyaset yapma biçimi"dir. Silahla yapılan siyasetin en uç örneği ise savaştır. Terörizm de bir savaş türü olarak değerlendirilebilir. Terörizmin, Ergil'in ifadesiyle, "düşük gerilimli savaş" ya da güncel tabiriyle, "düşük yoğunluklu çatışma" olarak adlandırılması mümkündür. Bu tanımdan kasıt, terörizme hedef olan kitlenin topyekûn bir savaşa ne hazırlıklı, ne de niyetli olduğunu vurgulamaktır. Düşük hazırlık (savunmasızlık) ve düşük güdülenmeye, sürpriz saldırı öğesi eklenince, terörizm, çok güçlü hedefleri (devlet, toplum, büyük kuruluşlar) sarsabilir ve diğer siyasal yöntemlerle ulaşamayacağı sonuçları elde edebilir. 119 Uluslararası terörizm, ulusal sisteme karşı sistem dışından yöneltilen bir şiddet veya şiddet yüklü tehdit eylemidir. Ulusal sınırların dışına taşan bir tehdit olgusunu içerir. Bu anlamda, uluslararası etkileri ve sonuçları bulunmakta; uluslararası ilişkileri etkilemektedir.

Uluslararası terörizm, benimsenmiş uluslararası diplomasi ve savaş kurallarını dışlayan eylemler bütünüdür. Dolayısıyla bu tür terörizm, ulusal sınırları aştığı için, uluslararası hukuk kurallarının ve uluslararası siyasal tedbirlerle savunma önlemlerinin konusudur. 120 Uluslararası niteliği, terörizmin ardında yabancı devlet desteği bulunup bulunmadığı sorusunu da beraberinde getirmektedir.

Uluslararası terörizmin ardında dört tür devlet bağlantısı olabilir:121 Bir devlet, geleneksel savaş yöntemleriyle elde edemeyeceği stratejik avantajları sağlamak maksadıyla uluslararası terörizmi bir mücadele aracı olarak doğrudan

119 Ergil, Uluslararası Terörizm…, s. 139. 120 Ibid., s. 140

52 kullanabilir. Bunu, resmi kurumları ve personeli ile yaparsa, girişimine "devlet terörizmi" adı verilir. "Devlet terörizmi", savaşın başka yöntemlerle sürdürülmesi olarak tanımlanabilir. Batılı otoritelerce uluslararası terörizmin devlet destekçileri olarak İran, Suriye, Libya ve Güney Yemen'in isimleri zikredilmiştir. Bir devlet doğrudan veya resmen terörist girişimlerde bulunmaktan kaçınabilir. Ancak siyasi emellerini gerçekleştirmek maksadıyla terörist örgütlere para, eğitim, silah, patlayıcı, kritik malzeme, istihbari bilgi, saklanma yeri, iletişim olanağı, seyahat belgeleri veya diğer lojistik belgeler temin edebilir. Devlet, desteklediği terörist örgütlere hedef gösterir, ancak onları doğrudan yönetmez ve denetlemez. 1989–1990 değişimleri öncesinde Bulgaristan, Doğu Almanya, Çekoslavakya, bu kategoride değerlendirilen devletlerarasında yer almaktadır. Eğer devletler, topraklarında terörist örgütler olduğunu bilmelerine onları desteklememelerine karşın bu örgütleri dağıtmak için harekete geçmezlerse, "hoşgörüden" söz edilebilir. Ev sahibi devletin hoşgörüsünden yararlanan terörist örgütlerin, kendilerine yetecek kaynakları olabileceği gibi, bu örgütler, yabancı bir devletin desteğinden de yararlanabilirler. Terör örgütü, ev sahibi devlet ile aralarında oluşan yazılı olmayan bir anlaşma gereği, eylemlerini yuvalandıkları ülkede değil, başka ülkelerde gerçekleştirir. Batılı ülkelerin bazıları, bu tür bir hoşgörü nedeniyle kınanmışlardır.

Uluslararası terörizmin karakteristiği, terör örgütlerinin ya da terörizme devlet desteği veren ülkelerin, ülke sınırlarını aşan bir siyasi gayesinin bulunmasıdır. Uluslararası siyasi birtakım amaçlara ulaşmak, birtakım siyasi değişiklikler yaratmak amacı güdülmektedir. Bütün bu unsurlar göz önünde tutulunca, uluslararası terörizmin, bir devletin ülke hudutları dâhilinde meydana gelen ve diğer devletlerin veya diğer devletlere mensup fertlerin haklarını ihlal eden, birbiriyle bağlantılı yürütülen şiddet hareketleri olduğu ifade edilebilecektir. Başarısız devletler uluslararası terör örgütleri için yuvalanma ve beslenme yerleri olmuşlardır. Otorite yoksunluğu, askeri ve hukuksal boşluk bu

53

örgütlerin başarısız devletlerde yuvalanmasını sağlamış ve bu örgütler kendileri için güvenli bölgeler yaratarak bu devletlerin içlerine bir kene gibi girmişlerdir.

3.4. Soğuk Savaş Sonrası Uluslararası Güvenlik ve Başarısız Devletler

Uluslararası ilişkilerin en önemli olgularından bir tanesi de değişimin kaçınılmazlığıdır. 122 Soğuk Savaş dönemini kısaca formülize edecek olursak üç ana kavram kullanırız. “Containment” (Çevreleme Politikası), “Flexible response” (Esnek Karşılık Doktrini), “Detente” (Yumuşama) bu üç temel kavram dönemin ana temasını oluşturarak gelişmelere yön vermiş ve Uluslararası

Đlişkiler disiplinin ana konusu haline gelmiştir.123 Soğuk savaşın bitiminden sonra teorisyenler güvenlik olgusuna dikkat çekmeye başlamışlardır. Soğuk Savaşın bitmesi ve küreselleşme dünya çatışma bölgelerinde boşluklar oluşturmuş ve gerek terör örgütleri, suç örgütleri gerekse etnik güçler gibi alternatif iktidar unsurları tarafından çekişme alanları ve rant alanları olarak ortaya çıkmıştır. Bu durum mevcut devletlerin tarihsel rolünü tehlikeye sokmuştur. Güvenlik olgusu devlet ve tarihsel süreci ile birebir örtüşerek gelişmektedir.124 Dolayısı ile güvenlik devletlerin politikaları ile değişim göstermektedir. Bu durum başat güçlerin politikalarının ve devlet yapılarının, diğer devletlerin güvenlik algılamalarını ve devlet yapılarını etkilemesine sebep olmuştur. Soğuk Savaş dönemi iki kutuplu dünyasında doğu ve batının çekişmesinde ABD ve Sovyetler

Benzer Belgeler