• Sonuç bulunamadı

Nazan Bekiroğlu’nun hayatı ,hikaye ve romanlarının çözümlenmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Nazan Bekiroğlu’nun hayatı ,hikaye ve romanlarının çözümlenmesi"

Copied!
459
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TÜRK EDEBĠYATI BĠLĠM DALI

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

NAZAN BEKĠROĞLU’NUN HAYATI, HĠKÂYE

VE ROMANLARININ ÇÖZÜMLENMESĠ

ZÖHRE DEMĠR

TEZ DANIġMANI

YRD. DOÇ.DR. ESAT CAN

EDĠRNE 2013

(2)
(3)
(4)

Tezin Adı: Nazan Bekiroğlu‟nun Hayatı, Hikâye ve Romanlarının Çözümlenmesi Hazırlayan: Zöhre DEMĠR

ÖZET

Ġlk eseri 1997 yılında yayımlanan Nazan Bekiroğlu, 2000‟li yılların baĢında adından söz ettiren yazarlar arasında yer almıĢtır. 2013 yılında yayımlanan Nar Ağacı adlı romanıyla her kesimden okurun dikkatini üzerine çekmeyi baĢaran yazar, gerek Yeni Tarihselcilik kuramıyla örtüĢen görüĢleri ve tarihî konulara yöneliĢi, gerekse üst kurmaca, metinlerarasılık ve leitmotiv gibi tekniklere yer vermesiyle postmodern edebiyatın etkilerini taĢır.

Bu çalıĢmada birinci bölümde yazarın hayatı, sanatı ve eserleri hakkında bilgi verilmiĢtir. Takip eden bölümlerde eserler yapı bakımından incelenmiĢtir. Son bölümde ise yazarın dil ve üslûp özellikleri üzerinde durulmuĢtur. Tezimizin giriĢ bölümünde yazarın eser verdiği dönem hakkında bilgi verilmiĢ; Yeni Tarihselcilik kuramı ile örtüĢen görüĢlerine değinilmiĢtir. Yazarın eserlerindeki diğer postmodern unsurlar ise eserlerin yapı bakımından incelenmesi sırasında ayrıntılı olarak ele alınmıĢtır.

Yapılan bu çalıĢma ile Nazan Bekiroğlu‟nun eserlerinde Ģahıs kadrosu, anlatıcı, bakıĢ açısı, mekân ve zaman unsurlarının bir bütün olarak incelenmesi, yazarın dil ve üslûp özelliklerinin ortaya çıkarılması ve eserlerdeki postmodern unsurların tespiti amaçlanmıĢtır.

Eserlerinin muhtevasını tarih, din, tasavvuf ve aĢk ile Ģekillendiren Nazan Bekiroğlu, gelenekten aldığı ilhamı, yeni anlatım tekniklerini kullanarak ideoloji ya da modaların güdümüne girmeden incelik ve hassasiyetle iĢlemeyi baĢarmıĢ bir yazardır.

(5)

Name of Thesis: Nazan Bekiroğlu‟s life, analysing her story and novel Prepared by: Zöhre DEMĠR

ABSTRACT

Having published her first novel in 1997, Nazan Bekiroğlu made a distinguished name for herself as an author in the early 2000s. She attracted the attention of reader from all walks of life with Nar Ağacı in 2013. The author bears the traces of postmodern literature with her overlapping views with the theory of New Historicism and historical issues, as well as with the techniques she uses such as top-fiction, intertextuality and leitmotiv.

The first part of this study is about the author's life and her art, and her works of fiction are introduced. In the subsequent sections, her works are analysed in terms of their structure. The last chapter focuses on the author's use of language and style. The introduction part of the thesis covers on the progress of novel and story in Turkısh literature in the terms of 1990- 2013 and the author's views on theory of New Historicism. The other postmodern elements in her work are discussed in detail by analysing the works in terms of structure.

This study aims to analyse the list of characters, the narrators, the point of view and the time and space as a whole in Nazan Bekiroglu's works. It further attempts to reveal the author's language and style and postmodern elements in her works.

Shaping the content of her works with history, religion, mysticism and love, Nazan Bekiroğlu uses the inspiration of tradition and ideology without falling for fashions and treats her subject with delicacy and precision.

(6)

ÖN SÖZ

Nazan Bekiroğlu, Türk edebiyatının, 2000li yıllarda, öne çıkmıĢ yazarlarından biridir. Ġlk hikâye kitabı Nun Masalları, 1997 yılında yayımlandıktan sonra 2013 yılında yayımlanan Nar Ağacı adlı romanıyla birlikte inceleme, deneme, hikâye ve roman türlerinde olmak üzere toplam on iki eseri okur ile buluĢmuĢtur.

Eserlerini tarihî zemin üzerine inĢa eden yazar, geçmiĢin insanı ile günümüz hattâ geleceğin insanı arasında değiĢmeden kalan ve kalacak olan duygu ve düĢünceleri arayıp bulma ve gösterme çabasındadır. Bunu yaparken ilk insandan baĢlayarak tarihin ilk devirlerine uzanır; oradan kendi asrına, kendi düĢüncelerine ve bunların yansıdığı yere, okurun dünyasına yönelir.

Nazan Bekiroğlu‟nun hayatı ve kurmaca eserlerinin incelenmesine yönelik olarak planladığımız bu çalıĢmamızdan önce yazar hakkında üç yüksek lisans tezi yapılmıĢtır. Bunlardan ilki 2009 yılında Fatih KeleĢ tarafından hazırlanan Nazan Bekiroğlu‟nun Roman ve Öykülerinin ġahıs Kadrosu ve Tema Bakımından Ġncelenmesi isimli tezdir. Bu çalıĢmada Nazan Bekiroğlu hakkında bilgi verilmiĢ ve yazarın Nun Masalları, Cam Irmağı TaĢ Gemi, Yusuf ile Züleyha ve Ġsimle AteĢ Arasında adlı eserleri sadece Ģahıs kadrosu ve tema bakımından incelenmiĢtir. Ġkinci çalıĢma 2011 yılında Ümmühan Gökmen tarafından hazırlanan Nazan Bekiroğlu‟nun Roman ve Hikâyelerinde Kadın Kahramanlar isimli tezdir. Bu çalıĢma, eserlerin kadın kahramanlar açısından değerlendirilmesine yöneliktir. Üçüncü çalıĢma ise yine 2011 yılında, Seyfettin Yıldız tarafından hazırlanan Nazan Bekiroğlu‟nun Kurmaca Eserlerinde Geleneğin Ġzleri isimli yüksek lisans tezidir. ÇalıĢmada yazarın kurmaca eserlerindeki dinî, tasavvufî, tarihî unsurlar ile aĢk teması üzerinde durulmuĢtur. Ayrıca Emine Erol tarafından hazırlanan 1980 ile 2000 Yılları Arasındaki Kadın Öykücülerde Temalar isimli yüksek lisans tezinde de yazarın sadece Nun Masalları ve Yusuf ile Züleyha adlı eserleri, tema bakımından ele alınmıĢtır. Görüldüğü gibi Nazan Bekiroğlu hakkında yapılmıĢ çalıĢmaların ağırlık noktasını eserlerin içeriği oluĢturmuĢtur. Nazan Bekiroğlu‟nun eserlerindeki Ģahıs kadrosunun incelenmesine yönelik çalıĢmaların birincisinde, yayım yılı imkân vermesine rağmen, Lâ Sonsuzluk

(7)

Hecesi adlı romanın kahramanlarına yer verilmediğini; ikinci çalıĢmanın ise kadın kahramanlarla sınırlandırıldığını gördük.

Biz çalıĢmamızda, yazarın kurmaca eserlerindeki Ģahıs kadrosunu bir bütün olarak ele almanın daha doğru olacağını düĢündük. Ayrıca yazarın, Ģahıs kadrosunun gerek sayı gerekse niteliği bakımından önceki eserlerinden farklı özellikler gösteren Nar Ağacı adlı son romanını da incelememize dâhil ettik.

ġahıs kadrosu yanında, kurmaca eserlerin yapı unsurlarını oluĢturan anlatıcı, bakıĢ açısı, mekân ve zamanın kullanılıĢ Ģekillerine yer verdiğimiz çalıĢmamızda, orijinallik taĢıdığını düĢündüğümüz dil ve üslûp özelliklerini de ayrı bir baĢlık altında inceledik.

Bütün bunları yaparken, Nazan Bekiroğlu‟nun eserlerinde, postmodern unsurlara azımsanmayacak ölçüde yer verildiğini gördük ve yeri geldikçe bu postmodern unsurları ayrıntılı Ģekilde ele aldık. Bu noktada izlediğimiz yol, postmodernizm hakkında ayrı bir bölüme yer vermek değil; postmodern uygulamaların, yapı unsurları ile dil ve üslûp üzerindeki yansımalarına yer vermek Ģeklinde oldu.

ÇalıĢmamızın birinci bölümünde yazarın hayatı, sanatı ve eserleri hakkında bilgi verilmiĢtir. Ġkinci bölümde yazarın hikâye ve roman türündeki eserleri tanıtılarak bunların olay örgülerine yer verilmiĢtir. Üçüncü bölümde bu hikâye ve romanların Ģahıs kadrosu; dördüncü bölümde anlatıcı ve bakıĢ açıları; beĢinci bölümde mekân unsuru; altıncı bölümde zaman unsuru incelenmiĢtir. Son olarak yedinci bölümde yazarın dil ve üslûp özellikleri ortaya çıkarılmaya çalıĢılmıĢtır.

Tezimizin öneri ve plânı safhasında bize yardım eden ve bu esnada Nazan Bekiroğlu‟nun eserlerindeki postmodern etkilere dikkatimizi çekerek çalıĢmamıza bu yönde bir açılım getirmemize vesile olan hocam Sayın Prof. Dr. Recep Duymaz‟a teĢekkür etmem gerekir.

ÇalıĢmam boyunca büyük bir hoĢgörü ile bana yol gösteren, eleĢtiri ve önerilerinden çok Ģey öğrendiğim, nezaketine hayranlık duyduğum danıĢmanım, muhterem hocam Sayın Yrd. Doç. Dr. Esat Can‟a minnet ve Ģükranlarımı sunarım.

(8)

Yüksek lisans ders dönemi boyunca bilgi ve tecrübelerinden istifade ettiğim hocalarım Sayın Doç. Dr. Yüksel Topaloğlu‟na, Sayın Yrd. Doç. Dr. Özcan Aygün‟e ve yardımlarından ötürü, değerli ağabeyim, hocam, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Sayın Yrd. Doç. Dr. Hasan Demiroğlu‟na teĢekkürü bir borç bilirim.

Ayrıca her zaman, en büyük gücü sevgilerinden aldığım aileme de içten teĢekkürlerimi sunarım.

Zöhre DEMĠR Ġstanbul 2013

(9)

ĠÇĠNDEKĠLER

ÖZET………...i ABSTRACT……….ii ÖNSÖZ………....iii ĠÇĠNDEKĠLER………vi KISALTMALAR LĠSTESĠ………....xv GĠRĠġ………1

1. NAZAN BEKĠROĞLU’NUN HAYATI, SANATI VE ESERLERĠ………….7

1.1. Hayatı………7

1.2. Sanatı………...14

1.2.1. Neden Yazmaktadır?...14

1.2.2. Neyi Anlatmak Amacındadır? ……….15

1.2.3. Nasıl Yazmaktadır? Ġlham Meselesi……….16

1.2.4. Edebî Türlerle Ġlgili GörüĢleri………..17

1.2.5. Deneme Türüne Verdiği Önem………19

1.3. Eserleri……….21

2. ROMAN VE HĠKÂYELERĠ ……….22

2.1. Romanları……….22

2.1.1. Ġsimle AteĢ Arasında……….22

Ġsimle AteĢ Arasında‟nın Olay Örgüsü………...23

2.1.2. Lâ Sonsuzluk Hecesi……….29

Lâ Sonsuzluk Hecesi‟nde Olay Örgüsü ……….30

2.1.3. Yusuf ile Züleyha………..34

Yûsuf ile Züleyha‟da Olay Örgüsü………35

(10)

Nar Ağacı‟nda Olay Örgüsü………40

2.2. Hikâyeleri……….57

2.2.1. Nun Masalları………57

Nun Masalları‟nda Olay Örgüsü……….58

2.2.2. Cam Irmağı TaĢ Gemi………...69

Cam Irmağı TaĢ Gemi‟de Olay Örgüsü…..………...69

3. ROMAN VE HĠKÂYELERDE ġAHIS KADROSU……….82

3.1. Kadınlar……….………...92 3.1.1. Anneler ve EĢler………...….92 Hattat-rasıtın karısı………. 93 Nur‟un annesi………..94 Mediha………..………..95 Halide Hanım...………...95 Hengame……….96 Puran Hanım………...96 Nigar Hanım………96 3.1.2. ÂĢık Olunan Kadınlar………...97 Cariye………..97 Genç Kalfa………..98 Nihade……….99 Kuzeyli Prenses……….103 Havva………104 Sidre………..106 Zehra……….107 Azam……….111 3.1.3. ÂĢık Olan Kadınlar……….112 Züleyha………..113 Elif……….116 Sofya……….117

(11)

3.1.4. YaĢlı Kadınlar……….118

HabeĢî Kalfa………..119

Züleyha‟nın Dadısı………119

Büyükhanım………..119

Ġranlı Hafize Hanım………..124

Çiçek Hala……….125

Cemile Hanımefendi……….125

Firdevs Usta………..125

3.1.5. Genç Kadınlar……….126

Cam Ustası Kadın……….126

Kütüphane Memuresi………126 Sevgi………..127 SiranuĢ………...127 Remziye………127 3.2. Erkekler………..127 3.2.1. Peygamberler………..127 Hz. Yusuf………..128 Hz. Yakup……….129 Hz. Adem………..129 3.2.2. PadiĢahlar………132 PadiĢah………..132 Son PadiĢah………...134 III.Murat………135 Genç Osman………..135 III.Selim………136 III.Mustafa……….136 II.Mahmut……….136 3.2.3. Hükümdarlar………..137 Firavn………137

Beyaz Mermer ġehrin Asıl Sahibi………138

Güneyli Hükümdar………138

(12)

3.2.4. ÂĢık Erkekler………..140

Hattat- Rasıt………..140

Genç Mezarlık Bekçisi………..143

Numan………...144 Genç Hükümdar………149 Yontucu……….151 Kabil………..155 Settarhan………157 Piruz………..163

Celil Hikmet Bey………..164

3.2.5. Babalar- YaĢlı Erkekler………...165

Türbedar………165

Züleyha‟nın Babası………...165

Hacıbey……….165

Mirza Han……….167

Bahman Mansurî………...169

3.2.6. Oğullar- Genç Erkekler………...169

Enderun Ağası………...169 Tarih Öğrencisi……….169 Yusuf‟un KardeĢleri………..170 Yehuda………..170 ġehzade……….171 Süleyman………...171 Be………..171 Habil………..171 Ġsmail……….172 Halil Safa………...175 Sehend………...176 Vasili……….176 Mehdi………177 Saffet……….178 Halis Efendi………...178

(13)

Yakut……….178 Topal Andon……….178 Agop………..178 3.2.7. Askerler………...179 Yeniçeriler……….179 Düzme Solak……….180 Hekim BinbaĢı………...182 Jandarma Subayı………...182

3.2.8. Esnaf- Tüccar- Zanaatkârlar………182

Berber Ġsfendiyar………..183

Kirkor Usta………183

Antikacı Sohrab……….183

Kuyumcu Sarafim……….184

Necef……….184

Nikolay Aleksandroviç Olenin………..185

Cemil Kaptan………185 Çerkez Aslanbey………...186 KervanbaĢı………186 Hamamcı Cafer………186 Aramyüs Efendi………186 3.2.9. ġeyhler- DerviĢler………...186

Dağıstan Tekkesi ġeyhi……….187

3.2.10. Emektarlar- Hizmetkârlar………..187 Yıldırım……….187 Seher………..188 Keyfiye………..188 Hüseyin Efendi………..188 3.2.11. Devlet Adamları………188

Hafız Hızır Ġlyas Ağa………188

Potifar………188

Yeniçeri Katibi………..190

(14)

3.2.12. Meczuplar………..190 Meczup Haydar……….190 Yusuf……….191 3.3. Dinî Varlıklar……….191 ġeytan………191 Melekler………193 3.4. Çocuklar………193 Nur………193 Nezuka………..194 Hasan……….195 HayganuĢ………...195

Ali Ekber ve Cafer Hüseyin………..195

3.5. Nesneler- Cansız Varlıklar……….195

Kuyu………..195

Ayna………..195

Beyaz Mermer ġehir……….196

3.6. Hayvanlar………...197 Kurt………...197 Kül Rengi Küçük KuĢ………..197 Göçmen KuĢlar……….198 YeĢil Zümrüt KuĢu………199 At………..200 Karga……….200 Serbülend………..201 Masal……….201 3.7. Ağaçlar………201 Filbahri Ağacı………...201 Yasak Ağaç………...202 Diğer Ağaçlar………203

(15)

4. ROMAN VE HĠKÂYELERDE ANLATICI VE BAKIġ AÇISI………216

4.1. Nun Masalları‟ nda Anlatıcı ve BakıĢ Açısı………..218

4.2. Yûsuf ile Züleyha‟da Anlatıcı ve BakıĢ Açısı………221

4.3. Ġsimle AteĢ Arasında Romanında Anlatıcı ve BakıĢ Açısı………222

4.4. Cam Irmağı TaĢ Gemi‟ de Anlatıcı ve BakıĢ Açısı………226

4.5. Lâ Sonsuzluk Hecesi‟nde Anlatıcı ve BakıĢ Açısı……….227

4.6. Nar Ağacı‟nda Anlatıcı ve BakıĢ Açısı………..229

5. ROMAN VE HĠKÂYELERDE MEKÂN………232

5.1.Nun Masalları‟nda Mekân………..233

5.2.Yûsuf ile Züleyha‟da Mekân………..239

5.3.Ġsimle AteĢ Arasında Romanında Mekân………...242

5.4. Cam Irmağı TaĢ Gemi‟de Mekân………...252

5.5. Lâ Sonsuzluk Hecesi‟ nde Mekân………..257

5.6. Nar Ağacı‟nda Mekân………263

6. ROMAN VE HĠKÂYELERDE ZAMAN...279

6.1. Nun Masalları‟nda Zaman……….280

6.2. Yûsuf ile Züleyha‟ da Zaman……….285

6.3. Ġsimle AteĢ Arasında‟da Zaman……….289

6.4. Cam Irmağı TaĢ Gemi‟de Zaman………...299

6.5. Lâ Sonsuzluk Hecesi‟nde Zaman………...302

6.6. Nar Ağacı‟nda Zaman………305

7.ROMAN VE HĠKÂYELERDE DĠL VE ÜSLÛP………..319

7.1. Anlatım Biçimleri……….319

7.1.1.Tasvir ( Betimleme ) Tekniği………..319

7.1.2. Ġç Çözümleme……….328

7.1.3. Metinlerarasılık ………..335

7.1.4. Üstkurmaca……….370

7.1.5. Leitmotiv……….381

(16)

7.1.7. Geriye DönüĢ Tekniği……….391 7.1.8. Mektup- Günlük ……….395 7.1.9. Diyalog Tekniği………..397 7.2. Dil ve Üslûp ……….407 7.2.1. Kelime……….407 7.2.2. Terkip………..411 7.2.3. Cümle ……….413 7.2.4. Dil Sapmaları………..421

7.2.4.1.Yazım Ve Noktalama Sapmaları………...421

7.2.4.2.Kelime ve Ġfade Sapmaları………423

7.2.5. AlıĢılmamıĢ BağdaĢtırmalar………424

SONUÇ……….431

(17)

KISALTMALAR LĠSTESĠ

a.g.e. : Adı geçen eser a.g.m. : Adı geçen makale

C. : Cilt

çev. : Çeviren

ESKADER : Edebiyat Sanat ve Kültür AraĢtırmaları Derneği Gös.yer. : Gösterilen yer

s. : Sayfa/ sayfalar

TYB : Türkiye Yazarlar Birliği vd. : ve diğerleri

(18)

GĠRĠġ

YetmiĢli yıllardan baĢlayarak Türk romanları konuları açısından ele alındığında toplu bir değerlendirmeyle Ģu hususların tespiti mümkündür:

Türk tarihi Ġdeolojik çekiĢmeler Yaratıcılık sorunu Aydın sorumluluğu Kadın sorunu Dönemin sorgulanması

Gerçek ile rüyanın kaynaĢması Yurt dıĢına göç 1

Nazan Bekiroğlu‟nun eser verdiği 1990lı ve 2000li yıllarda Türk edebiyatında hikâye ve roman türünde eser veren birçok yazar olmuĢtur. Bu dönem, edebî eserler açısından yazarların fazlasıyla üretken oldukları bir dönemdir.

“2000‟den sonra ilk kitaplarını yazanların – ki çoğu roman ve hikâyeyi tercih etmektedirler- sayısında büyük bir patlama olmuştur.”2 diyen Ġnci Enginün 2000

yılından sonra yazılan hikaye ve romanlarla ilgili genel bir değerlendirme yapmıĢtır. Bu değerlendirmeye göre bu dönem hikâye ve romanlarında postmodern teknikler ön plana çıkmıĢ, tarihî konular ağırlık kazanmıĢ ve polisiye roman türü ilgi görmeye baĢlamıĢtır.

Nazan Bekiroğlu‟nun eser verdiği dönemde, ilk eserlerini Bekiroğlu‟ndan daha önceki yıllarda yayımlamıĢ olsalar da, ön plana çıkan bazı isimler üzerinde

1 Hülya ArgunĢah vd. , Çağdaş Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi Yayınları, EskiĢehir 2009, s. 103 2 Ġnci Enginün, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, 9. baskı, Dergâh Yayınları, Ġstanbul 2008, s. 419

(19)

durmak gerekirse, bunlardan ilki Orhan Pamuk olacaktır. 2006 yılında Nobel edebiyat ödülünü kazanan Pamuk, postmodern teknikleri kullanması ve tarihî konulara yönelmesi ile Nazan Bekiroğlu ile benzerlik gösterir. Ancak Pamuk‟un tarihe bakıĢının Bekiroğlu gibi olumlu olduğunu söylemek mümkün değildir. “Orhan

Pamuk‟un zaten muhalif tutumu, Türk milletine, milli değerlere karşı sevgisizliği, karşıtlığı, en azından kayıtsızlığı eserlerindeki oriyantalist bakış, güncel siyaset hakkındaki görüşleri ilk eserlerinden itibaren mevcuttu.”3

Bu dönemde roman türünde eser veren bir diğer önemli isim Ġhsan Oktay Anar‟dır. Eserlerinde Osmanlı tarihi, kültürü ve post modern teknikler göze çarpmaktadır. Onun eserlerinde geçmiĢ asırlar özlemle anılmak veya eleĢtirisi yapılmak üzere yer bulmaz. Anar, tarihî unsurları bir dekor olarak kullanarak merakı cezbedici esrarlı olay örgüleri kurar. Yazar Osmanlı Türkçesi ile yüklü bir dil kullanır:

“Anar‟ın romanının da Osmanlı tarihine roman bağlamında yeni bir bakış

getirirken, gerçekçiliği doğaüstü ile karıştırdığını ve tarihi ruhsal ve felsefi olarak yeniden yorumladığını görüyoruz.

Bunları yaparken roman dili ile de dikkati çekiyor; romanın dili çok keyif verici. Kelimelerin tadı romanın konusuna uygun olarak bir Osmanlı çeşnisi veriyor. Nesnelerin isimleri, hem kelimeler Osmanlıca oldukları hem de bu nesneler geçmişte kullanıldıkları için alıp insanı tarihe götürüyor.”4

“Ege Üniversitesi, Felsefe Bölümü öğretim üyelerinden İhsan Oktay Anar,

1990‟lı yılların ortalarından itibaren üç tane roman yazar. Puslu Kıtalar Atlası (1995), Kitab-ül Hiyel (1996) ve Efrâsiyâb‟ın Hikâyeleri (1998). Her üç roman da,

3

Ġnci Enginün, a.g.e. , s. 408.

4 Nükhet Esen, Modern Türk Edebiyatı Üzerine Okumalar, 2.baskı, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul 2010,

(20)

derin anlamları göz önüne alındığında, felsefî bir söyleme sahip, postmodern nitelikler taşıyan önemli kurmacalar olarak edebiyat tarihlerimizde yerini almıştır.”5

Elif ġafak‟ın da bu dönemde en çok dikkat çeken isimlerden biri olduğunu söylemek mümkündür. Baba ve Piç adlı romanda Türklüğü aĢağıladığı gerekçesiyle hakkında dava açılan yazar, AĢk adlı romanıyla da uzun tartıĢmalara sebep olmuĢtur.

“Aşk temi etrafında anlamını bulan „popülerlik‟ havasının ( Elif Şafak‟ın roman geneline ustalıkla yayıp çerez kabilinden servis ettiği „popülerlik‟ havasının) , romanın yapısını oluşturan diğer öğeleri gölgelemesi, nihayet “Ey aklı bir karış havada okur, sana „aşk‟ denilen iksir yeter; ötekilere kulak asma!..” babından bir anlayışın öne çıkarılması, bir bakıma aceleye getirilmişliğin işaretidir.”6

Buket Uzuner‟in 2001 yılında yayımlanan Uzun Beyaz Bulut Gelibolu adlı romanı da postmodern tarih romanları arasında gösterilmektedir. Nazan Bekiroğlu‟nun 1997 yılından itibaren eser vermeye baĢladığını göz önünde bulundurursak onun eser verdiği dönemde adından söz ettiren bir yazar ve eser olmak üzere Buket Uzuner‟i ve Gelibolu romanını zikretmek gerekir:

“Postmodern dönemde tarih bilimine bakış değişmiştir. Bu değişme onun da

bir anlatı, dolayısıyla bir kurgu olduğu yönündedir. Tarihin bir kurgu olarak görülmeye başlaması onu romana, romanı da tarihe yaklaştırmıştır. Bu anlayışın doğal bir devamı olarak postmodern dönemde pek çok tarihsel roman yazılmıştır. Gelibolu da onlardan biridir… Bunlar, Gelibolu romanını, çağdaşı birçok postmodern romandan ayıran olumlu özellikleridir. Bu özellikleri sayesinde o, hem oyunsu/ eğlendirici, hem de ustaca yedirilmiş/ sindirilmiş iletisiyle yaşamaya aday bir metindir.”7

5 S. Dilek Yalçın Çelik, Yeni Tarihselcilik Kuramı Ve Türk Edebiyatında Postmodern Tarih Romanları, 1. baskı, Akçağ Yayınları, Ankara 2005, s. 150.

6 Mehmet Tekin, “Tuhaf Bir Tezli Roman: AĢk” , Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları, Sayı 4, Ġstanbul

2010, s. 8.

7 Recep Duymaz, “Gelibolu Romanına Postmodernizm Açısından BakıĢ” Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları, Sayı 2, Ġstanbul 2009, s. 22-23.

(21)

Dikkat çeken bir diğer isim polisiye romanlarıyla Ahmet Ümit‟tir. AyĢe Kulin de bu dönemde popüler edebiyata hizmet eden ve kitapları çok satan yazarlardan biri olmuĢtur.

Son kitapları Nazan Bekiroğlu‟nun eser vermeye devam ettiği yıllara denk gelen Ġnci Aral‟ın da ismini zikretmek gerekir. Yeni Yalan Zamanlar (1994), Hiçbir AĢk Hiçbir Ölüm, (1997), Mor (2003), Safran Sarı (2007) adlı eserleri bu dönem içinde yayımlanmıĢtır. “Hikâye ile edebiyata başlayan İnci Aral son yıllarda

postmodern romanın en iyi örneklerini veren bir yazar olarak görünmektedir.”8

Hasan Ali ToptaĢ, Gölgesizler (1995) romanıyla dikkatleri üzerine çekmiĢtir. Bin Hüzünlü Haz romanını (1999) ise bizim, Nazan Bekiroğlu‟nun eser verdiği zaman dilimini göz önünde bulundurarak genel bir çerçevesini çizmeye çalıĢtığımız dönemde yayımlamıĢtır.

“Gölgesizler” ve “Kayıp Hayaller Kitabı” romanlarında, çağdaş insanın kimlik sorunsalını kırsal kesime taşımış ve bunu modernist/postmodernist tekniklerle bütünleştirerek Türk edebiyatında bir çığır açmıştır. Son romanında ise metin, üstkurmaca düzlemde yazı‟nın/edebiyatın/metnin kendi öyküsünü anlatır: “Bin Hüzünlü Haz” , postmodernist Türk edebiyatının romantik ucunda varılan noktayı belgeler.”9

Ġlk kitabı 1970‟de yayımlanan Mustafa Kutlu, inceleme konusu ettiğimiz 90‟ların sonu ile 2013 yılı arasında on üç hikâye kitabı yayımlanan önemli yazarlarımızdan biridir. Son yıllarda bir edebî tür olarak kabul edilmeye baĢlanan uzun hikâye türünün baĢarılı örneklerini veren Mustafa Kutlu, okurun gönlüne dokunmayı baĢaran sehl-i mümteni tarzındaki sade üslûbuyla ön plana çıkmıĢtır. Üstkurmaca, montaj ve metinlerarası iliĢkilere eserlerinde çok sık baĢvuran bir yazar olması sebebiyle de postmodern edebiyattan nasibini aldığını söylemek mümkündür; ancak onun eserleri, anlam bütünlüğü kaybolmuĢ ve okurda kafa karıĢıklığına sebep

8

Ġnci Enginün, a.g.e. , s.388.

9 Yıldız Ecevit, Türk Romanında Postmodernist Açılımlar, 6. baskı, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul 2009,

(22)

olan postmodern edebiyata da mal edilemez. Nitekim Mustafa Kutlu‟nun üslûbunu meddah usûlü ve Ahmet Mithat tavrı olarak değerlendiren araĢtırmacılar olmuĢtur:

“ “Hele biz öbür kahramana dönelim” tarzı ise açık bir meddah ya da Ahmet Mithat tavrı olarak dikkat çekmektedir. Aslında bu, akışın kesilip diğer bir kahramana dönüş formatı –yer yer geri dönüşler – Kutlu‟nun bütün eserlerinde çokça ve yerli yerinde kullanılmıştır.”10

Dönemin romancıları arasında yer bulan diğer birkaç ismi de yer vermek gerekirse Sadık Yalsızuçanlar, Fatma Karabıyık Barbarosoğlu, Nazlı Eray, Ayfer Tunç, Selim Ġleri, Ahmet Altan, Cihan AktaĢ, Ayla Kutlu gibi isimleri zikredebiliriz. Nazan Bekiroğlu, Osmanlı tarihini ve tasavvufî unsurları birçok eserine konu etmesi ve postmodern tekniklere yer vermesi ile bahsettiğimiz bu yazarların bazılarıyla benzerlik gösterir. Onu bu yazarlardan ayıran yönü ise popüler olmayı önemsemediğini kanıtlayan dil ve üslûbu ile yine tarih ve tasavvufu, popülizm malzemesi olarak görmediğini kanıtlayan, kendi yaĢantısı yoluyla bu değerleri özümsediğini gösteren derinlemesine yaklaĢımlarıdır.

Onun eserlerinde kendine yer bulmuĢ en belirgin tutum, bu Ģekliyle, tarihe yöneliĢtir. Tarihî olayların, görünmeyen bir yüzünün de olduğunu, bize aktarılan tarihî bilgilerin mutlaka yorumlanarak oluĢturulduğunu savunan Yeni Tarihselcilik kuramı, yazarın eserlerinde bazen satır aralarında bazen de müstakil olarak kendini gösterir.

“Postmodern roman ve tarih arasındaki bağlantılar üzerine odaklanmış bir

kuram olan “Yeni Tarihselcilik” anlayışına göre, anlatım biçimleri ve kurguları açısından, roman kendisini tarihten, tarih de kendisini romandan soyutlayamayacaktır. Çünkü her iki disiplin de birer kurgulanmış bütünden oluşmaktadır. En önemli amaçlarından birisi geçmişi, yeniden ele alarak onun gerçekliğini sorgulamak, tarihi günümüz bakış açısından yorumlamaktır. Tarihî kişiler ve olayları ele alan romancılarımız, tarihteki boşluklardan yararlanarak, -ve

10 Mustafa Yıldız, Yakın Dönem Türk Romanı ve Roman İncelemeleri, 1. baskı, Akçağ Yayınları,

(23)

aynı zamanda postmodern anlayış sonucu, mutlaklığın yerini göreceliğin alması, objektifliğin yerine sübjektifliğin geçmesi ile- gerçekçi edebiyat geleneğini sorgularken değişken, çelişkili, esnek bir roman dokusu oluştururlar.”11

“Tarihin metinselliği/kurgulanabilir bir disiplin oluşu, onun sadece dil (lisan) içerisinde gerçekleşebileceği kabulü, kaydedilmiş gerçeklerin bile tarihçi tarafından yeniden yorumlanarak ortaya çıkartılması süreci, “tarih” kavramının geleneksel anlamını, temelden sarsmış ve tarihe yeni bir anlam kazandırmıştır.”12

Yazar, tarihin ne olduğu, nasıl algılandığı ve nasıl algılanması gerektiği üzerine sürekli olarak fikir yürütür ve tarihî gerçek ile kurmaca gerçekliği harmanlayarak tarihin birden çok anlam ifade edebileceğini gösterir. Bunu yaparken de olay ve olgulardan çok kiĢisel tarih üzerinde yoğunlaĢır ve fertlerin yapıp ettiklerinden çok duygu ve düĢünceleri üzerinde durur. Onun nezdinde tarih, sadece sebep-sonuç iliĢkisine dayanan olaylar silsilesi değil; duygu ve düĢüncelerle örülü insan hayatlarından oluĢmuĢ hikâyeler mecmuasıdır. Bu sebeple de tarih, yazar için vazgeçilmez, tükenmez ve hattâ hâlâ nefes alan bir kaynaktır.

11 S. Dilek Yalçın Çelik, a.g.e. , s. 18. 12 S. Dilek Yalçın Çelik, a.g.e. , s. 25.

(24)

1. HAYATI, SANATI VE ESERLERĠ

1.1. Hayatı

Nazan Bekiroğlu, 3 Mayıs 1957‟de Trabzon‟da doğmuĢtur. Doğduğu gün bir Ramazan Bayramı‟nın son günüdür. Ġlk ve orta öğrenimini Trabzon‟ da gören Bekiroğlu, altı yaĢına kadar, deniz gören bir konakta yaĢamıĢtır. Eğitimli bir anne babanın üçüncü çocuğudur. Ġki ağabeyi vardır. Tarihe ilgi duyan, roman denemeleri ve Ģiirleri olan babası, mahallî bir gazete olan Hedef gazetesinin sahibidir. Ġstanbul‟ u iyi bilir, liseyi orada okumuĢtur. Annesi ise Azeri asıllı, eğitimli, titiz bir kadındır.

Nazan Bekiroğlu‟na ismini babası vermiĢtir. Babası, kızını kucağına ilk kez kütüphanesinde almıĢ; ismini de burada vermiĢtir. Yazar, mizacında annesinden çok babasının etkisi olduğunu söyler:

“Ben “babasının kızı” olanlar safındayım. Annemin bütün müdahalelerine

rağmen asıl mayamı sizden aldığımın farkındayım. Siz, Pazarkapı‟da benim doğduğum o büyük evde, ömürlük sevgilinizin çığlıklarına bi‟lmecburiye kulak tıkayarak marangozhanenizde “oyalanırken” haber almadınız mı “nihayet” bir

kızınız olduğunu? Adımı evdeki kütüphanenizde koymadınız mı? Bir kader gibi. ( Nereden aklınıza geldi Allah aşkına bu isim? Bir hikâyesi var mıdır sahi? Bir gün

bana anlatır mısınız? )” 13

Yazarın babasına bu “siz” hitabı, annesinin etkisiyledir. Annesi dil ile ilgili konularda oldukça titiz bir kadındır. Karadeniz ağzını kullanmasını engellemek amacıyla kızını sokağa, diğer çocukların arasına salmamıĢtır. “Çocukluğunda

Türkçesi bozulur diye sokak yasaklanmış ve arkadaşları seçilmiştir, bunun için konuşurken Karadenizliliği hiç hissedilmez. Sima olarak Azeri asıllı annesine benzediği için Trabzon‟un köklü ailelerinden birinin kızı olduğunu tahmin etmek imkânsızdır.”14

13

Nazan Bekiroğlu, Yol Hâli, 2.baskı, TimaĢ Yayınları, Ġstanbul 2011, s. 192.

(25)

Nazan Bekiroğlu, yalnız bir çocuktur. Çocukluğunun esrarlı mekânı, “dört

duvarı kitaplar, haritalar, merak kurcalayıcı bazen de ürkütücü tablolarla kaplı o loş ve uçsuz bucaksız gibi görünen, benim de içine bir kez gömülüp bir daha çıkamadığım yerde”15sözleriyle tasvir ettiği kütüphanedir. Sokaktan alıkonulmuĢ bu

çocuğun yalnızlığı ise onun hayal dünyasını beslemiĢtir.

“Üzerine düşülmesi ve eğitimine fazlaca önem verilmesi, küçük Nazan‟ı yalnızlaştırmış ve bunun sonucu olarak kendi içine kapanmasına ve hayal dünyasının gelişmesine yol açmış olmalıdır. Bu erken hayal dünyası, onun daha sonra oluşacak estetik dünyasının ipuçlarını da taşır. Estetik hazla dört veya beş yaşındayken tanışmıştır: bir hastanenin bahçesinde, bir heykelin kaidesinde elinde çiçek demeti tutan bir küçük kız rölyefi. Ve kitaplar. Babasının zengin kütüphanesinde “daima programsız, daima rastgele, el yordamıyla” bir okuma, yani hep yaşadığımız o güzel ve heyecan verici macera. Arayış. Ama ne aradığını bilmeden.”16

Yazarın tabiata olan merakı çocukluğunda baĢlamıĢtır. Evin üst katından bulutlara bakıp cenneti, Allah‟ı, öbür dünyayı düĢünmektedir. Elektriksiz bir köy evinde gece yarısı dıĢarıya baktığında ateĢböcekleriyle karĢılaĢmıĢtır. “Anlatamam,

görmüş olan bilir sadece: koyu karanlıkta fındık ağaçlarının altında, toprağa yakın yüzlerce belki binlerce ışıkböceği ağır bir ahenk içinde dönüyor, konup-kalkıyor olsalar. Bir masal kapısı açılır gibi “harikulâde”! Hayranlığı tanısam. Beni tabiatın büyülediğini yazık, ben fark etmesem, kimse fark etmese. Çocukluk işte!”17

Bahçeli, büyük bir evden bir apartman dairesine taĢınmak, ruhî hayatını sekteye uğratmıĢtır. Bu bahçeli evleri çok önemli bulmaktadır. Trabzon‟un yaĢadığı kentsel değiĢimi anlatırken de çocukluk günlerine döner:

“Meydan‟daki Melek Sineması‟nın yıkılmasını, Ayasofya‟nın eteklerini

dalgaların yaladığını hatırlayamasam da, Sahil Yolu‟nun yerinde dalgalar, denizler estiğini hatırlayacak kadar eskiyim. Şimdi, gelişi gidişi bol otoyollara dönüştürülmüş

15

Nazan Bekiroğlu, a.g.e. , s. 223.

16 BeĢir Ayvazoğlu, a.g.m. , s. 68

(26)

kumsallarda ben de ayalarımı suya değdirdim. Başkaya‟dan dalıp İskele‟ den su yüzüne çıkmadım ama ben de babamın gözleri önünde boğulma tehlikesi atlattım. Ben de takaların gümbürtüsüyle uyudum, martı çığlıklarıyla uyandım.” 18

Nazan Bekiroğlu, fındığına uzak kemençesine yabancı kalsa da, kapısı

sokağına kapalı, kulakları şivesine tıkanmış olsa da19

Trabzon‟un eski günlerine

yetiĢebilmiĢtir:

“Ben, suyun kıyısında kurulmuş ve nicedir üzerinde bir kadersizliktir dolaşan güzel kentimin bahçeli evlerine ucundan kıyısından yetişebilen son nesildenim. Kötü huylu sözcükleriyle gerçeğine eremesem de ben bu şehrin düşüne yetiştim... Anlatmayı sevebileceğim kışlık konakları, yazlık köşkleri vardı Trabzon‟un. Bu evlerde yaşamayı bilen oturaklı beyefendileri, kırık bir şiveyi adamakıllı asilleştirerek koruyan ağırlıklı hanımefendileri.”20

Yazar, bu bahçeli evleri kent kültürü için çok önemli bulur. Ona göre bahçesini yitiren kent ruhunu ve mazisini de unutmaktadır. Mekân tasvirlerine eserlerinde çok geniĢ yer vermemiĢ olsa da yazarın kahramanları genellikle bahçeli evlerde yaĢamaktadır. Bu bahçelerde de mutlaka birkaç çeĢit ağaç bulunmaktadır.

“Çocukluğum hem benim hem Trabzon‟un cennet düşüymüş. Bir cennet elmasında ağırladım bahçeden sürgünlüğün ilk acısını. Konaktan apartmana. Bahçelerden balkona. Ağaçlardan saksılara. Güzel kentimin bahçeli evlerinin bir bir yıkılmasını, yerini çarpık bir apartman hesabının almasını sineme çektim. Bir şey gelmedi ki elimden, bahçesini yitiren kentimin ruhunu ve mazisini de unutmasını sessizce izledim.”21

18 Nazan Bekiroğlu, Yol Hâli, s. 179-180. 19 Gös. yer.

20 Gös. yer. 21 Gös. yer.

(27)

Yazar, Ġstanbul‟da ilk kez on altı yaĢında iken bulunmuĢtur ve o günlerde ilk kez gittiği Topkapı Sarayı‟nda harem dairesi giriĢindeki büyük aynada adeta kaybolmuĢtur. Kaybolanı nerede bulacağına dair bir fikir sahibi olduğunda ise otuz üç yaĢındadır. 22

Topkapı Sarayı ve onun temsil ettiği Osmanlı tarihi mevzuları yazarın eserlerinde merkezî özellik gösterir. Bu tarihî zemin üstünde geçmiĢteki insanın hisleri ile günümüz insanının hisleri arasında bir ortaklık bulmayı hedefleyen yazar, devir ne olursa olsun insanoğlu için geçerliliğini hiç kaybetmeyecek bir hissi, aĢkı bütün eserlerinin ağırlık noktası haline getirmiĢtir. Bunun yanında geçmiĢ zaman insanının nelere üzüldüğünü ve sevindiğini, korkularının, özlemlerinin, isteklerinin nelere yönelik olduğunu merak eden ve bunları ortaya koymaya çalıĢan yazar, aslında insanoğlunun duygularında fazla bir değiĢim olmadığı sonucuna varır. Bir padiĢaha, gelecek zamanlarda ülkesinin insanlarının kendisi hakkında neler düĢüneceğini merak ettiren; baĢka bir kahramanını, çok uzak zamanlarda kendisini anlayacak birinin varlığına güvendiren yazar, bu Ģekilde onların bilincinde bugünün insanını var eder.

Yazarın ilk hikâye kitabı Nun Masalları, hikâye, roman, deneme ve hatta Ģiir olarak okunmaya elveriĢli çok katmanlı yapısı ile metinlerarası iliĢkilerin yoğunluğu ve üstkurmacanın eserde merkezî rol oynaması ile postmodern edebiyatın etkilerinin belirgin olduğu bir eserdir. Yazarın, bu eserin neredeyse tamamında yazma eylemi üzerinde odaklanmıĢ olması, yazma sürecini ve bu sürecin zorluklarını, kahramanlarıyla değerlendirir gibi görünerek okurla paylaĢması da postmodern anlayıĢın ürünüdür.

Topkapı Sarayı‟nın bilincinde tuttuğu yer, yazarı, geçmiĢ zaman insanı ile bugünün insanını birleĢtiren özün ne olduğunu sorgulamaya itmiĢtir. Yazarda o yıllarda baĢlayan Ġstanbul hasreti de eserlerinin arka planında hep yer almıĢtır.

Nazan Bekiroğlu‟nun Trabzon‟dan uzun süreli ayrılığı üniversite yıllarındadır. 1979 yılında Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve

(28)

Edebiyatı bölümünden mezun olur. Dört yıl Trabzon Endüstri Meslek Lisesi‟nde öğretmenlik yapar. Hep bir arayıĢ içindedir. Bir ara resimle uğraĢır. 1985 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi bölümüne öğretim görevlisi olarak geçer. Bu iĢi hep kendisini kurtaran bir değiĢim olarak hayatının milâdı diye değerlendirir.

1987‟de Orhan Okay yönetiminde Halide Edip Adıvar‟ın Romanlarının Teknik Açıdan Tahlili konulu doktora çalıĢmasını bitirir. Aynı bölümde öğretim üyesi olarak çalıĢmaya baĢlar.

Bu yıllarda, fakülteden hocası Bilge Seyidoğlu ile yakından tanıĢır. Onunla mektuplaĢmaya baĢlar. Bilge Seyidoğlu‟nun kendisine söylediğine göre “1985 ile

1993 arasında en çok ve sürekli” yazıĢtığı kiĢi Nazan Bekiroğlu‟dur. 1993‟ten sonra

da mektuplaĢmaları devam etmiĢtir.23

Yazar, Bilge Seyidoğlu‟nun o yıllarda kendisi üzerinde bıraktığı etkiye dair Ģunları söyler:

“Yazdıklarınıza bakıyorum da, ne kadar ince ayrıntılarla duygu ve

düşüncelerinizi, kendi kadehimin hacmince yüklenmişim. Ne kadar çok yağmalamışım kelimelerinizi, cümlelerinizi... “Kitaplarım gibi bildiklerim de herkese açıktır,” diyordunuz. Doğru, neye ilgi duysam, neye heves etsem, önümde geniş bir kapı açardınız... İşaret ettiklerinizin arkasında insan ve tarih bilinci vardı.”24

Bilge Seyidoğlu‟nun “Hep aklıma gelmiştir. O devrin bir dervişi, bir bilgini,

sarayda bir küçük insan, bir yeniçeri. Bunların hayatı neydi?...Tanpınar‟ın, Fatih devrinde, İstanbul‟a girdiği zamanki baharı anlatışını o kadar iyi hatırlıyorum ki. İşte gerçek bir romancının bakışı budur diyorum. Bunu söyleyen çıkmıyor.”25

sözlerinden anlaĢıldığı üzere o, Osmanlı asırlarının romanını yazacak birini beklemektedir ki Nazan Bekiroğlu, Ġsimle AteĢ Arasında adlı romanı ile Nun Masalları adlı hikâyelerini bu beklentiye cevap vermek üzere yazmıĢ gibidir. Yazar, hocasının gösterdiği bu yoldan yürüdüğünü Ģöyle ifade etmiĢtir:

23

Nazan Bekiroğlu, a.g.e. , s. 40.

24 Nazan Bekiroğlu, a.g.e. , s. 41. 25 Nazan Bekiroğlu, a.g.e. , s. 53.

(29)

“Size eklemlendiğim bu noktada ben ifrata kaçardım, tam bir yolunu

kaybedişti o XVI. asır aynalarının içinde. Siz bundan bir bakıma memnuniyet duyardınız, duyardınız ya kim bilir hangi sezilerle beni uyarmaktan da geri kalmazdınız:

“Osmanlı sarayına iyi daldın. „Oda‟ hikâyesiyle o kapıyı bence iyi açtın. Adeta marazî bir ruh hali bir nostalji gibi seni sarıyor. Devam et ama nostaljinin son ucu melânkolidir. Kahramanını bundan koruyacak olan bugün yaşamakta olduğunu her zaman veya zaman zaman fark etmesi olacak.”

Yine de ben, yolumun düştüğü masal aynasının içinde biriken her görüntüyü önce size söylerdim.”26

Yazarın bu sözlerinden anlaĢılacağı üzere Nazan Bekiroğlu‟nun artık kendini bilinçli olarak yazma faaliyetine verdiği dönemde onu yönlendiren, yol gösteren besleneceği ana damarı bulduran isim Bilge Seyidoğlu olmuĢtur.

Nazan Bekiroğlu, ġair Nigâr Hanım konulu çalıĢmasıyla 1995 yılında doçent olur. “Adına ilk defa on dört yaşındayken Hayat Tarih Mecmuası‟nda rastladığı,

hafızasına kapaktaki zarif yaşmaklı fotoğrafıyla yerleşen, birinci sınıf bir şair olmadığı için üzerinde hiç çalışılmamış bir hanım, Nigâr binti Osman. Nigâr Hanım‟ın İstanbul‟da, Aşiyan Müzesi‟nde ölümünden elli yıl sonra açılması kaydıyla muhafaza edilen günlüklerinden haberdardır. Elli yıl çoktan dolduğuna göre... Bu, onun muhayyilesi için yeterince kışkırtıcı bir bilgidir. Yirmi ciltlik günlüğün kopyası alınır ve heyecan verici bir macera başlar. Şimdi bir kadın, altmış küsur yıl önce ölmüş başka bir kadının hayatını satır satır çözecek ve yeniden inşa edecektir.”27

Bekiroğlu ilk hikâyelerini bu yıllarda yayımlar. Kendisine Bahaeddin Karakoç‟un dergisi Dolunay gönderilmektedir. Yazılarından birkaçını Bahaeddin Karakoç‟a gönderir. O, bunları yayımlar ve teĢvik eder. Daha sonra Türk Edebiyatı ve Dergâh dergisinde eserleri çıkar. Hikâyeler yanında Ģiirler de yazmakta olan

26 Nazan Bekiroğlu, a.g.e., s. 53. 27 BeĢir Ayvazoğlu, a.g.m., s. 69.

(30)

Nazan Bekiroğlu, Mustafa Kutlu‟nun uyarısını dikkate alarak Ģiir yazmayı bırakır. Fakat Ģiire yaslanan bir nesir doğmuĢtur. “Neticede şiirin sanatların sultanı

olduğuna inanan, şiirle uzaktan muaşakaya razı olur ve onu evine gizlice buyur eder. Hikâyemdeki şiirin iç yüzü bu işte.”28

Bekiroğlu, Dostoyevski hayranıdır. Bu hayranlıkta da Bilge Seyidoğlu‟nun etkisinin olduğu düĢünülebilir. “Gemilerin Geçtiği Umman” adlı denemesinde Bilge Seyidoğlu‟na hitaben Ģunları söyler: “Dostoyevski‟nin ve onun hayata doğru uzanan

açılımlarla merhamet ve sevgiyi telkininin içinizde özel bir yeri vardı.”29

Yazar, Dostoyevski hayranlığının bütün Rus edebiyatına teĢmil kılınabileceğini de söyler. Oscar Wilde‟ın hikâyeleriyle özel bir irtibatı olduğunu belirtir. Sezai Karakoç‟u önemser. Mustafa Kutlu‟dan geleneğe yaslanması yönünden etkilenmiĢtir. Mustafa Kutlu, Nazan Bekiroğlu‟nun hikâyeciliğinin oluĢmasında bir yol gösterici olmuĢtur. Yazar, kendisini Mustafa Kutlu‟nun eseri olarak görmektedir. O, bu bahiste Ģunları dile getirir:

“ Sonra Mustafa Kutlu‟nun tam zamanında ama tam zamanında uyarısı:

“Şiiriniz oluşmakta olan hikâyenize zarar veriyor, bırakın.” Elbette. Çok da iyi oldu. Ama şiire yaslanan bir nesir doğdu.”30

Yazarın hem kiĢiliği hem de sanat anlayıĢı üzerinde etkili olmuĢ bir diğer isim Orhan Okay‟dır. Doktora hocası Orhan Okay, onun farklı bakıĢ açıları edinmesini sağlamıĢtır:

“Zannediyorum teknik ağırlıklı bir roman çalışması yaparken bir yandan da kendi hikâyemi besleyeceğimi o biliyor fakat ben bilmiyordum. Hocam ruhundaki enginlik ve hoşgörü ile de benim yer yer hayat karşısındaki sert sayılabilecek tavırlarımı yumuşatmıştır.”31

28 Mehmet Nuri Yardım, “Nazan Bekiroğlu ile SöyleĢi” , Türkiye Gazetesi, 28 Eylül 2000, s. 12. 29

Nazan Bekiroğlu, Cümle Kapısı, s. 45.

30

Mehmet Nuri Yardım, a.g.m., s. 13.

31

(31)

2001 yılında profesör olan Nazan Bekiroğlu, Karadeniz Teknik Üniversitesi‟ndeki görevine devam etmektedir.

Nazan Bekiroğlu‟nun hikâye, deneme ve incelemeleri ile köĢe yazıları Dolunay, Türk Edebiyatı, Milli Kültür, Yedi Ġklim, Dergâh dergileri ve Zaman gazetesinde yayımlanmıĢtır.

1.2. Sanatı

1.2.1. Neden Yazmaktadır?

Nazan Bekiroğlu‟nun yazmaktaki öncelikli amacı paylaĢmak ve hissettiklerini okura hissettirebilmek arzusudur. Bununla birlikte yazıp kurtulmayı da istemektedir:

“Eğer beni okuyanla, paylaşım isteği ve daha yakından tanışma beklentisinden değilse, defterimde kalan cümleden kurtulma isteğimden.”32

Yazara göre, bir kez olsun yazının tadını alan kiĢi sonsuzluğun kapısını aralamıĢ olandır. “Yazı, yaşama yürekliliğini törpüler hayal ülkelerinin şefkatiyle.

Kandırır, her iki anlamda da kandırır ve unutturur. Çünkü verdiği doyum ve yürek çarpıntısı, verdiği tamamlanma duygusu, yaşanmamış olanın acısı dâhil her şeyi unutturacak güçtedir.”33

Bekiroğlu yazarken yaĢadığına sözün tanık olmasını istemektedir. İrşad etmek

için değil, sadece paylaşmak için yazmaktadır. 34

Bununla birlikte Lâ: Sonsuzluk Hecesi adlı romanıyla ilgili bir soruya Ģöyle cevap vermiĢtir: “...bu satırları kaleme

alırken özellikle de gençleri insan olmanın anlamı üzerinde düşünmeye sevk etmek gibi ahlakî bir gaye taşıdığımı ( belki hiçbir kitabımda olmadığı kadar baskın bir

32

Nazan Bekiroğlu, Cümle Kapısı, s. 245.

33 Nazan Bekiroğlu, Mor Mürekkep, 10. baskı, TimaĢ Yayınları, Ġstanbul 2005, s. 91.

(32)

ihtiyaçla) her an hissettim. Onların daha kolay anlayabileceği bir formata cesaretim bu gaye ile izah olunabilir ancak.” 35

1.2.2. Neyi Anlatmak Amacındadır?

Yazar; insan gerçeğini, her devrin insan hallerini anlatma çabası içindedir. Her zaman geçerli olanın bilgisini vermeyi amaçlamaktadır. Onun için önemli olan insan gerçeğidir. Yazara göre eserlerinin tarihî kahraman ve olayları, bugünü ve

yarını da temsil eden evrensel doğruların göstericisidirler. O, bildiği bir gerçeğin ki bu temel insan gerçeğidir, baĢlangıcını ve geliĢimini

merak ettiği için Hz. Âdem‟den antik Mısır‟a, oradan Osmanlı‟ya kadar uzanmaktadır. Yazarın tarih içindeki bu seyr ü seferi ise bugünkü insanın gerçeğiyle ilk insanın gerçeği arasında, aslında büyük farklılıklar olmadığını göstermek içindir.

“Tarihî gibi görünen kahramanlar, tarihî gibi görünen zamanlar ve mekânlar üzerinde, bütün olanı, ortak olanı, bugün, yarın ve dünde değişmez olanı görmeyi istiyorum ben.”36

Nazan Bekiroğlu, sadece geçmiĢin güzelliklerini günümüz insanına göstermek amacıyla yazmadığını söyler. “Geçmişin güzellikleri beni zannedildiği

kadar tek başına ilgilendirmiyor aslında. Cazibesine kapıldığım şey, nostalji edebiyatı ya da “ah Osmanlı” gibi durmasın. Okuyucu yazdıklarımda geçmişin güzelliğini görüyorsa, bir katmanda bunu taşıdığındandır diyelim ama ben en fazla dünün, bugünün ve yarının da üzerinde duranın ne olduğunu merak ediyorum.”37

Bu merakı yazarı, aĢkı odak noktası yapan eserler vermeye yöneltmiĢtir. Çünkü her zaman ve mekânda en fazla ortaklık gösteren insanî gerçeklik aĢktır. Bu sebeple eserlerinin ana eksenini „aĢk‟ teĢkil etmektedir. AĢk, bütün zamanları birbirine bağlayan sayılı birkaç müşterekten biridir.38

35 Murat Tokay, a.g.m., s.26.

36 Seyfullah Aslan, “Nazan Bekiroğlu ile SöyleĢi”, Derkenar, Sayı 6, Kasım- Aralık 2004, s. 14. 37 Mehmet Nuri Yardım, a.g.m., s. 12.

38

(33)

1.2.3. Nasıl yazmaktadır? Ġlham Meselesi

Edebiyat eğitimi almıĢ ve doktorasını roman tekniği üzerine yapmıĢ olmasının yazma iĢini kendisi için bir parça kolaylaĢtırdığını ifade eden Nazan Bekiroğlu, ilhama dayanan bir sermayenin varlığına inanır; ancak bu ilham mutlaka bilinçli bir Ģekilde iĢlenmelidir. Bu ise kendisi için plânlı, programlı çalıĢmak Ģeklinde olmamaktadır. Yazar, bir ilham anında yazdığı birkaç sayfalık metinler üzerinde beĢ altı ay çalıĢmaktadır:

“Hepsi birer yangının, birbirinin süreği tek bir yangının sonucu bende bütün bu yazı diye bildikleriniz. Lakin yazı macerasının ilk şartı olarak gördüğüm ilk ateşin arkasından emek kısmını hiç inkâr etmedim. Bu, beş sayfalık bir hikaye için beş ay emek demektir en az hasarla...bir de yazının ( ve en korkuncu yazanlar bilir, yazmamanın) çilesine muhatap yazıcı için belki bunca çilenin lütfu olan bazı yazılar vardır ki gelir, vurur, oturursunuz hatta belki oturacak bir masa başı bulmaya bile vakit kalmaz. Yazarsınız ve biter. Üzerinde çok fazla oynamanıza gerek kalmayacak kadar bitmiştir. Bunlar armağandır. Bunlar ezel sözüyle birdenbire yüz yüze geldiğiniz yazılardır. Ama ağır geliyor bu lütuf.”39

Bekiroğlu‟na göre sanat da “kün” emriyledir. “Kalemi tutan el, emre

tabi”dir.40

Bunun bilinciyle eserlerinde de söyleĢilerinde de eser veren kiĢi için “yazar” değil de “yazıcı” tabirini kullanır. Yazan biri varsa yazdıran biri sayesindedir. Bu konudaki hassasiyetini Ģöyle dile getirir: “Yazıcı, kâtip demektir ve

kâtip de kendisine yazdırılan metin karşısında iradesi, müdahil alanı sıfırlanan âdemdir. Lâkin imlâ hatalarının sorumlusudur. Böylece yazarlığın “hikmeti kendinden menkul” duruşuna bir alternatif olarak daha çok yazıcı olmaya talep edersiniz. O bir yandan sözü kendisine değil, asıl sahibi olana irca ederken kusurlarından da kendisini sorumlu tutar. Şahsi bir duruş.”41

39

Seyfullah Aslan, a.g.m., s. 14.

40 Ercüment Dursun, “Nazan Bekiroğlu ile SöyleĢi”, Türk Edebiyatı, Kasım 2002, S. 349, s. 44-48. 41 Gös. yer.

(34)

Yazar, görünenden çok görünenin ardındaki gerçekten bahsetme çabasındadır. Mesaj verme kaygısı taĢımayan yazar, estetik kaygıyı ön planda tutmakta, bu kaygıyı ise roman ve hikâye türlerinde yansıtmanın her zaman mümkün olmadığını belirtmektedir. “Topkapı ve Harem‟in ruhuna girebilmek için otuzdan

fazla kitap okuduğunu, notlar biriktirdiğini söyleyen yazar, bu bilgileri, o derunî hikâyelerle vermesinin mümkün olmadığını, onları belki de denemeler, makaleler biçiminde yazacağını haber veriyor.”42

Ahmet Kabaklı‟nın bu cümlelerde dikkat çektiği gibi Nazan Bekiroğlu, deneme türündeki kitabı Cümle Kapısı‟nda Ġçdökümü adlı denemesinde Topkapı Sarayı‟nın, bilincinde nasıl yer tuttuğunu anlatmıĢtır. Ġlk kez on altı yaĢında iken geldiği Ġstanbul‟da sarayı gezerken etraftaki eĢyalara dokunmanın büyüsüne kapılan yazar, o günden sonra dokunmadan hiçbir Ģeyi gerçek anlamda kavrayamadığından söz eder. Harem dairesinin giriĢindeki aynaya dalıp gitmesi ise adeta yazarın bilinçaltında iĢlenecek hayallerin baĢlangıcı olur. Kendini o aynadaki görüntüde kaybettiğini söyleyen yazar, kaybettiklerini nerede bulacağını otuz üç yaĢında anlamıĢtır. Bekiroğlu, kaybettiklerini ya da aradıklarını yazıda bulacaktır.

1.2.4. Edebî Türlerle Ġlgili GörüĢleri

Nazan Bekiroğlu‟nun Nun Masalları ve Cam Irmağı TaĢ Gemi adlı eserlerindeki hikâyeler, kimi kahramanların birçok hikâyede ortaklık göstermesi bakımından roman türüne yaklaĢır. Lâ Sonsuzluk Hecesi ve Yusuf Ġle Züleyha adlı eserlerinde ise mesnevi üslubu belirgindir. Yazara göre türler arası bu geçiĢler yeni edebî türlere duyulan ihtiyacın göstergesidir. “Gördüm ki mesnevinin dünyasından

beslenen azımsanmayacak sayıdaki kalemler yeni bir türe emek veriyor. Bana öyle geliyor ki ya gerçekten iki dünya arasında yeni bir türe ihtiyaç duyuyoruz ya da roman içinde bu türe yer açmak zorunluluğu hâsıl oluyor. Roman çok baskın bir tür. Fakat mesnevi zihniyeti de roman içinde kendisine bir yer açmaya çalışıyor. Bu, bence romanın da tanımının genişlemesi anlamına geliyor. Yani bizim romanımız. Roman, temel ucu sabit kalmakla birlikte diğer ayağını dolaştıran bir pergel gibi.

(35)

Neticede belki benim hayalim gerçekleşip de roman ile mesnevi arasında yeni bir tür ihdas edip onun adını koyamayacağız ama ihatalı bir tür olarak romanın, bizim dünyamızda, kendi alanının genişlemesine izin vermek mecburiyetinde kalacağına muhakkak gözüyle bakıyorum.”43

Yazarın bu görüĢ ve uygulamalarında postmodernizmin etkisi vardır. Zira postmodern eserlerde türler arası geçiĢlere çok sık rastlanmaktadır. “…ne klasik

anlayışta ne de modern anlayışta postmodernitede olduğu kadar türlerin belirsizleştiği bir süreç yoktur. Öyle bir türsel problem yaşanmaktadır ki, herhangi bir metnin bir öykü mü, bir deneme yahut bir roman mı olduğu hatta, bunun bir isminin olup olmadığı konusunda bile ciddî sorunlar yaşanmaktadır.”44

Nazan Bekiroğlu, Yusuf ile Züleyha adlı eserinde “Öykü: Vurgun Yiyen Mahir Dalgıç”, “Öykü: Gözleri Bağlanan Tanrı”, “Öykü: Bulut ve Züleyha” Ģeklinde bölümlere yer vermiĢtir. Yazara göre bunlar, teknik birtakım cilvelerdir. Bu durumu Ģöyle açıklamaktadır: “ Benim bu parçalarla elde etmek istediğim önce fonetik bir

endişem vardı. Gerçekten hep anlatıyorsunuz, hep anlatıyorsunuz. Anlatmaktan anlatan da yorulur bazen, dinleyen de. Böylece monotonluğu kırmak için bazı oyunlar gerekir.”45

Yazar, aynı tekniği Ġsimle AteĢ Arasında adlı romanında olay örgüsüyle ilgisiz gibi duran kimi bölümleri “Nezuka: DevĢirme Birinci Hikâye” ve “ġehzade Üçüncü Hikâye” Ģeklindeki isimlendirmelerle romana dâhil ederek de kullanmıĢtır. Nazan Bekiroğlu bu tekniği hem geleneksel hem de modern yapıyla Ģu Ģekilde iliĢkilendirir:

“Mesnevilerde, bilirsiniz, ana metnin yeknesaklığını kırmak için araya yerleştirilen farklı nazım biçimleri vardır. Yusuf ile Züleyha‟daki “Öykü”lerle denediğim buydu. Bu defa yine, ana metin üzerinde, onun hem fonetik hem tematik

43 Murat Tokay, a.g.m., s.25. 44

Ġsmet Emre, Post Modernizm ve Edebiyat, 1. baskı, Anı Yayıncılık, Ankara 2004, s. 88.

45 Nihal Bengisu Karaca, “AĢk, Bilmekle Olur Bulmak Arkadan Gelir”, Aksiyon, 2/ 8 Eylül 2000, s.

(36)

olarak monotonluğunu kırma niyetinde olan küçük metin parçaları. Buna bir tür gelenek ilgisi diyelim. Fakat bazen ırmaklar çok derin kanallarla birbirine bağlanıyor ve gelenek ilgisi olarak gördüğünüz “kırılmalar”, örneğin II. Cihan harbi sonrasının parçalanmış roman dünyasından bir yansıma olarak da okunabiliyor. Yani ki bu metne bir yanıyla modern bir yapıyla izah edilebilir bir veçhe de kazandırıyor. Bu ilgilerin ikisini de taşımaya hazırım.”46

1.2.5. Deneme Türüne Verdiği Önem

Bekiroğlu‟na göre deneme, yazıcı ile okuyucuyu vasıtasız olarak bir araya getiren bir türdür. Bir hikâye ya da romanda yazarın fikrine doğrudan vakıf olamayan okur, denemede doğrudan yazar ile karĢı karĢıya gelir. Ayrıca kurmaca eserlerin dünyasından çıkmak isteyen yazar da denemeye baĢvurur: “Kurgudan

yorulan/bıkan/ ya da selâmetle çıkan, âzâde yazmalara kaçmak istiyor. Peçesiz, tereddütsüz. Bunun adı deneme. Okuyucu nezdinden baktığımızda, yazının aslî parçası olarak görülen ( öyle mi acaba? ) yazara talip olan okuyucunun, hikâyede sarf edeceğinden daha az gayretle yazıcıya ulaşmak için çalacağı kapı deneme. Sabırsız okuyucu hikâyeden çok denemeye talip. Deneme yazıcıyla okuyucuyu vasıtasız, perdesiz bir araya getiriyor...”47

Yazar, denemede büyüleyici bir özgürlük alanı bulur. Yazara göre deneme, parlayan bir yıldızın sahibidir. Eserlerinde postmodern unsurlara azımsanmayacak ölçüde yer veren Nazan Bekiroğlu, Postmodernizm‟in çoğulculuğunun yansımalarından biri olan türler arası yakınlığa da, deneme ve hikâye türleri ile ilgili olarak dikkat çekmektedir. “... Fakat türler arasındaki sınırların epeyce

bulanıklaştığı böyle bir edebiyat dönemecinde deneme ile hikâye arasındaki farkın sözgelimi makale ile hikâye arasındaki kadar derin olmadığının da farkındayım. Bilhassa taklide ( mimesise ) değil de tecride ( soyutlamaya ) dayalı bir hikâye

46

“ Ġsimle AteĢ Arasında Nazan Bekiroğlu” Gerçek Hayat, Ekim 2002, sayı 42, s. 31.

http://www.nazanbekiroglu.org. ( 05. 12. 2012)

(37)

anlayışı taşıyan yazıcı bizi denemeye benzer hikâyeler, dahası hikâyeye benzer denemelerle karşı karşıya getirmekten imtina etmez.”48

Yıldız Ecevit, çoğulculuk ile ilgili olarak Ģunları söyler: “Postmodern sanat da, çeşitli tarih kesitlerinden birden fazla sanat akımının,

birden fazla biçemin birlikteliğinden oluşur; geleneksel akımlarda olduğu gibi, şemsiyesi altına aldığı yazarların her birinde yinelenen sanatsal ilkelere sahip bütünsel bir akım olmayıp, farklılıkların yan yana geldiği eklektik/çoğulcu bir yapının adıdır. Yelpazesi öylesine geniş bir çoğulculuktur ki bu... sanatsal olan ile olmayan arasındaki sınırları bile ortadan kaldırır; kurmaca ya da değil, tüm yazı ürünlerini kanatları altına alır.”49

Yazarın hikâyeye benzer denemelerine örnek olmak üzere Mavi Lâle adlı kitabındaki Kiraz Ağacı, Sır Kâtibi, PadiĢah, Sarı Güller Mevsimi, Refakat, Mavi Lâle ve Ölü ġehzade, Toprağa DüĢünce Lâle, Kapı, Çok Sade Bir Hikâye adlı denemeleri ile aynı kitabın PollyAnna, Kızım ve Ben adlı bölümündeki yazılarını; Yol Hali adlı kitabındaki ġehrin Ġlk Apartmanı, Bayram Ziyareti, HemĢehrim Değil misin? adlı denemelerini; Mor Mürekkep adlı kitabındaki Döngü, Mavi KuĢ ve Bilmek Üzerine Bir Olumsuzluk Öyküsü adlı yazılarını zikredebiliriz.

Nazan Bekiroğlu‟nun, roman ve hikâyelerindeki Ģiirsellikle, roman ve mesnevi arasında duran eserleriyle, hikâyeye yakın denemeleriyle çoğulcu estetiğe yakın olduğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte yazar, hikâyeye yakın denemeler yazılmasını olumsuzluk olarak görmezken denemeye yakın hikâyeler yazılmasını olumlu bulmaz:

“...günümüzde türlerin melezleştiği vakıasını görmezden gelmediğimi, bununla birlikte, denemenin hikâyeye göz kırpması değil ama hikâyenin denemeye

48 Mehmet Nuri Yardım, a.g.m. , s.13. 49 Yıldız Ecevit, a.g.e., s. 68.

(38)

dönüştürülmesini hikâye adına bir zaaf olarak algıladığımı da belirtmek isterim. Hikâye yaratıcı muhayyileye daha çok muhtaç olduğu için.”50

Yazar, eserlerindeki en belirgin postmodern unsurlardan biri olan üst kurmacanın kendisini denemenin dünyasına çektiğini söyler. Üst kurmacada yazar, kendini saklamaz, metne müdahale eder ve onun kurmaca olduğunu okura bildirir. Yazarın kendini okura açmasına en elveriĢli tür olan deneme, bu özelliğiyle Bekiroğlu için caziptir:

“Yazdığım her ne ise, en soğukkanlı olmam gereken yerde bile, bir biçimde metnin dünyasına dâhil olmayı seviyorum. Muaşaka hali. Benim yazdığım, benim içindir, benimledir. Ben yazdığım için o vardır, yoksam yoktur. Ben olmazsam olmaz... zaten yazımın temeli muhabbet, hükmü paylaşım ve bu da heyecanı dayatıyor, heyecana dayanıyor. Bu durumda deneme, taşkın yazar ve onu taşıyabilecek kabiliyetteki okuyucuyu vasıtasız bir araya getirmesi bakımından benim için biçilmiş kaftan gibi duruyor.”51

1.3. Eserleri

Nazan Bekiroğlu‟nun roman, hikâye, deneme ve inceleme türlerinde eserleri bulunmaktadır. Yazarın eserleri Ģunlardır:

Hikâyeleri: Nun Masalları, Cam Irmağı TaĢ Gemi

Romanları: Ġsimle AteĢ Arasında, Yusuf ile Züleyha, Lâ Sonsuzluk Hecesi, Nar

Ağacı

Denemeleri: Mor Mürekkep, Mavi Lâle, Cümle Kapısı, Yol Hâli Ġncelemeleri: ġair Nigâr Hanım, Halide Edip Adıvar

50

Seyfullah Aslan, a.g.m., s. 14.

51

(39)

2. NAZAN BEKĠROĞLU’NUN ROMAN VE HĠKÂYELERĠ

2.1. Nazan Bekiroğlu’nun Romanları

2.1.1. Ġsimle AteĢ Arasında

52

Ġsimle AteĢ Arasında, Nazan Bekiroğlu‟nun ilk romanıdır. Romanın ilk baskısı 2002 yılında yapılmıĢtır. Bu roman özelde bir yeniçerinin, genelde ise yeniçeriliğin romanıdır. Yeniçeri Ocağı‟nın kuruluĢundan yıkılıĢına, yakılıĢına kadar geçen süreç, Mansur adlı bir yeniçerinin esamesini satın alarak onun hayatını yaĢamaya baĢlayan Numan‟ın hikâyesi ile dönüĢümlü olarak anlatılmıĢtır. Roman bu iki ana çizgi üzerinde yürütülmüĢtür. ġöyle ki, romanda bir aĢk hikâyesi bir de Yeniçeri Ocağı‟nın tarihî seyri vardır. AĢk hikâyesi durdurulduğunda, yeniçeriliğin baĢlangıcından sonuna kadar geçirdiği evreler yeniçeri kâtibinin ağzından anlattırılır; bu evrelerin arasında da aĢk hikâyesi yer alır. Ayrıca romanda, Yeniçeri Ocağı‟nın tarihî seyrine bağlanan ve bazıları ilgisiz gibi görünen, ancak romanın bütünlüğü içinde anlam kazanan on bir küçük hikâye de mevcuttur.

Ġsimle AteĢ Arasında; bir koldan, kuruluĢ ve yükselme dönemlerinde Osmanlı Devleti‟nin gözbebeği olan Yeniçeri Ocağı‟nın, nasıl olup da devletin kangren olmuĢ bir uzvu haline geldiğini gözler önüne sererken, diğer taraftan da merkezî kiĢi konumundaki Numan‟ın aĢk çilesini yansıtır. Bu özelliği ile roman, hem tarihî hem de psikolojik roman olarak değerlendirilebilir. Roman, iki ana çizginin Yeniçeri Ocağı‟nın sonu olan yangında birleĢtirilmesi ile sona erer.

Ġsimle AteĢ Arasında romanı iki ana olay zinciri üzerine kurulmuĢtur. Bu iki olay zinciri, değiĢen anlatıcılar tarafından dönüĢümlü olarak nakledilmiĢ; romanın sonuna doğru aynı olay halkasında birleĢtirilmiĢtir. Buna bağlı olarak romana dair yaptığımız bütün inceleme, bu iki olay zincirine göre düzenlenmiĢtir.

52 Nazan Bekiroğlu, İsimle Ateş Arasında, 16. baskı, TimaĢ Yayınları, Ġstanbul 2006, 335s.

(40)

Ġsimle AteĢ Arasında’nın Olay Örgüsü

Ġsimle AteĢ Arasında, Mansur adlı yeniçerinin Yeniçeri Ocağı‟nın kaldırılmasından üç yıl önce idam edilmesiyle baĢlar. Mansur‟un esamesi satılığa çıkartılır. Romandaki aĢk hikâyesinin kahramanı Numan, ki bu ismi romanın sonunda öğreniriz, bu esameyi satın alır. Bir esame satın almak, o esamenin sahibinin bütün hayatına sahip olmak demektir. Yeniçeri Ocağı‟nın bütünüyle bozulduğu bu dönemde, ölen yeniçerinin vefatı ana kütüğe bildirilmemekte, onun sahibi olduğu haklardan istifade etmek isteyen kiĢilere, askerî kimlik belgesi denilebilecek olan esamesi satılmaktadır.

Mansur‟un esamesini satın alan Numan, onun ölmeden önce çalıĢtığı dükkâna gider. Fatih Camii‟ne yakın sokaklardan birinde bulunan bu dükkâna ulaĢır. Kapıyı açtığında yüzüne tütsü, buhur ve baharat kokuları çarpar. Daha sonra dolapların arkasında Mansur‟un karısı Nihade‟yi görür. Nihade ona, kimsesiz olduğunu, kocasının ölümünden sonra beĢ parasız kalmak istemediği için ocağa kadar yaklaĢtığını, esameyi satıĢa çıkaranların elinden biraz tehdit biraz rica ile payını almayı uygun yol olarak gördüğünü anlatır. Dükkânın yarı geliriyle ulûfenin üçte birini istediğini söyler. Numan- yeni ismiyle Mansur – birkaç gün içinde nasılsa baĢımdan savarım düĢüncesiyle bu isteğe karĢı çıkmaz. Dükkân içinde Nihade‟nin hareketlerini izlemeye baĢlar ve ona âĢık olur. Bir taraftan da karısını ve kızını düĢünmektedir.

Numan evine döndüğünde karısına Nihade‟den bahseder ve ikinci evliliğini yapmak için ondan izin ister. Bu izni vermeyen karısı, Numan‟dan kendisini boĢamasını ister. Numan yan odaya geçip kızını gördüğünde onun konuĢulanları duymuĢ olduğunu anlar. Numan o gece karısını boĢar ve Nihade‟nin yanına döner. Aynı akĢam iki tanıdığın Ģahitliğinde nikâhlanırlar.

Bir yeniçerinin hayatını yaĢamaya baĢlayan Numan‟ın aĢk hikâyesine dair bu bölüme geçilmeden önce yeniçerilerin tarihçesi, yeniçeri kâtibi tarafından anlatılmaya baĢlanır. Bir anlamda romandaki aĢk hikâyesine dair olay örgüsü kesintiye uğratılır. Biz bu özeti yaparken yazarla aynı yolu izlemeyip olay

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu minvalde, İŞKUR olarak istihdamın korunmasına ve artırılmasına, işsizlerin mesleki niteliklerinin geliştirilmesine, işsizliğin azaltılmasına ve özel politika

Bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla 2018 Eylül döneminde hizmetler sektöründe istihdam 478 bin kişi artarken söz konusu dönemde istihdam artışına 1,7 puanlık

2018 yılının ilk çeyreğinde yurtiçi talepteki artış, özel tüketim kaynaklı olurken, kamu harcamalarının katkısı ise sınırlı kalmıştır. Çeyreklik büyümeyi

Ankara’da düzenlenen protokol törenine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Jülide Sarıeroğlu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Berat Albayrak, Bakan

Aktif işgücü programlarımız ile 500 binin üzerinde kardeşimize işgücü piyasası gereklerine uygun vasıflar kazandırdık, özellikle dezavantajlı konumda olan engelli,

Ayrıca; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, Belediyeler gibi çeşitli kamu kuruluşları tarafından da işsizlere ve yoksullara sosyal yardım adı altında

• Amniyotik katlantı ilk olarak 1985 yılında fetal hareket kısıtlaması veya sonrasında fetal deformite olmaksızın, amniyotik boşluk içinde gözlenen serbest kenarı

Nazan Bekiroğlu halk hekimliği konusunda tedavi yöntemlerine eserlerinde yer vermiştir. Baş ağrısına karşı patates konulmasından; bayılmalara karşı soğan,