M illiyet P azar 19 E kim 1997 Sayı: 48
r>
t
w%
rı
•0*R •!•«•£
H
ani hep konuşulur, "Abi biz kendi değerlerimize bir türlü sahipçıkamıyoruz. Aslında öyle beyinler, öyle yetenekler var ki, dünya paylaşamıyor," diye. İşte artık "geyik" statüsü kazanmış bu cümleleri doğrulayan bir isim, Barbaros Erköse. Bu siyah takım elbiseli, Ayhan Işık bıyıklı esmer adam yıllardır dünyanın kalburüstü caz müzisyenleriyle bir sürü ülkede konserler veriyor ama farkında değiliz. Akbank Caz Festivali'nde ünlü Amerikalı caz müzisyeni Craig Harris ile konser verecek olmasa belki daha da farketmeyecektik. Dünkü İstanbul konserinden sonra bu akşam da Ankara Hilton'da olacaklar.
Erköse ile Craig Harris’in tanışıklığı birkaç sene öncesine dayanıyor. Harris, Roxy adlı barda konser vermeye geldiği zaman Erköse'yi dinlemiş ve aynı sahneyi paylaşmışlar. Akbank Caz Festivali için bu gelişinde özellikle talepte bulunmuş. "Barbaros da olsun," diye bastırmış Erköse'nin deyişiyle.
Barbaros Erköse 58 yaşında. Müzisyen bir aileden gelmiş olmanın da etkisiyle küçük yaşlardan itibaren kendini müziğin içinde bulmuş.
Ankara'da otururken Cebeci'deki konservatuvara gidermiş. Oradaki ahilerinin "çal" direktifine uyup çaldığı zaman ona "Yahu sen çok güzel çalıyorsun," derlermiş. Bir süre düğünlerde çaldıktan sonra kardeşleriyle beraber konserler vermeye, albümler çıkarmaya başlamışlar. ABD'den Fransa'ya, Rusya'dan Fas'a kadar bir sürü ülkede konserler vermişler. Ama şartlar zor. Türkiye'de kıymet bilinmeyince rotayı Avrupa'ya çevirmiş Erköse. Orada başta Enver İbrahim ile doldurdukları "Conte de 1'Amour Incroyable" olmak üzere birçok ünlü caz ustasının albümünde konuk sanatçı olarak yer almış.
Türkiye'deki albümü ise bir hayli gecikti. Adı "Yorum Caz - Atlantik” olan albüm Kalan Plak'tan nihayet çıktı çıkacak. Caz ağırlıklı albümde iki tane de Klasik Türk Musikisi eseri var. Albümün en ilginç yanlarından
biri "Biz Çamhca'nm Üç Gülüyüz" adlı şarkıda Craig Harris'in de çalacak olması. "Bu bir olay. Bunu benden başka kim başarabilir ki? Bu kadar büyük sanatçı geliyor burada benim için enstrüman çalıyor. Kolay iş değil bu," diyor Erköse.
Biraz kırgın gibi sanki. "Benim yaptığım işleri, albümleri Türkiye'den çok yabancılar takdir etti," diyor. "Klarnetçi arkadaşlarım, saksofoncu arkadaşlarım hep caz müziğini çok iyi çaldığımı söylediler. 'Very good Barbaros, very good' dediler. Türkiye'de ise klasik klarnetçi olarak tanıyorlar. TRT’nin Ankara, İstanbul, İzmir Radyosu'nda bir sürü klarnetçi var. Ama ben onların hepsinin üzerindeyim şu
İLKE GÜRSOY
Yıllardır dünyaca ünlü caz müzisyenleri ile 15'ten
fazla albüm yapan
Barbaros Erköse,
8 ekimde
başlayan 7. Akbank Caz Festivali kapsamında
.sahneye çıkınca bizim de aklımıza geldi.
anda. Cazda da kendimi .^kanıtladım."
i Peki caz, Roman müziği repertuvarına sahip bir aile için biraz uzak değil mi? Hemen cevap veriyor: "Küçüklüğümden beri caza karşı bir aşinalığım var. Bana caz çalmamı önerirlerdi hep. Nereden, nasıl çıktı bilmiyorum. Bunun tarifi çok zor." Peki zencilerin bağrından kopup gelen caz müziğinin üzerine Anadolu'nun bağandan kopup gelen bir klarnetçi çalınca nasıl oluyor? "Çok güzel oluyor. Bizim tarzımız kulağa daha hoş geliyor. Geçenlerde Fiedmann'm albümünü dinledim, o da klarneti bizim gibi çalıyor."
Bizim yabancılık çektiğimiz,
pek alışık olmadığımız bir yanı var Erköse'nin. Klarnetçi deyince akla gelen Sulukule çıkışlı, göbek atmak için yer arayanlara pek benzemiyor. Smokinli ya da en azından takım
elbiseli, saçlar yeni taranmış, az gülen, ağırbaşlı biri o.
"Doğuştan bu," diyor. "Elimde olmadan efendice
davranıyorum. Giyime gelince, içinde bulunduğum ortama uyum sağlamayı başarıyorum. Yaptığım müziğin etkisi de var tabii."
Bol bol müzik dinliyor Barbaros Bey. Her müzikten dinlemek gerektiği, ancak böyle başarılı olunacağı kanısında: "Ben hep çalışırım, benim adım Barbaros Erköse, ben artık oldum demem hiçbir zaman. İlk günkü heyecanımı hala koruyorum, bir amatör gibi çalışıyorum."
Barbaros Erköse olmak mutlaka zor. Başka bir tane
çıkarmamız mümkün mü? Cevabı kendisi veriyor: "Bence çıkmaz. Oyun havası çalmakla bitmiyor her şey. Bizdekilerin müzisyenlikleri eksik, yorumları eksik. Eskiden Zeki Müren bir okurdu, tertemiz."
Hazır söz eski sanatçılardan açılmışken soralım: "Nedir sizce yenilerin vaziyeti?" En hassas olduğu konulardan birine temas ettik galiba. Kendini tutmaya çalıştığı belli; konuşmaya başlıyor: "Para kazanmak için sanatı bir kenara atıp şova ağırlık veriyorlar. Sizin işiniz şov yapmak değil ki kardeşim, sizin işiniz şarkı söylemek. Bırakın şovu tiyatrocular yapsın. Milleti kazıklıyorlar. Biz gerçek sanatımızı ortaya koyardık. O zaman halk bizim yapmak istediğimizi anlar, bizi tebrik ederdi. Halkın anlayışım bozdular. Saçmasapan şarkılar... Ben onlara solist bile
demiyorum. Yaptıkları sanat yerine evlenip ayrılmaları konu oluyor televizyonlara. Emel Sayın mesela..."
D*E*V*A*M
1. Sayfadan devam
Bunun için 6 milyon dolar ayrılmış durumda. Ancak bu plan henüz gerçek leştirilebilmiş değil.
Boa Vista bir Vahşi Batı kasabasım andırıyor. Her köşede bir uyuşturucu satıcısı bulmak mümkün. "Bunlardan i- yi bir şey beklemeyin," diyor bir yere! yönetici, "ellerine geçirdikleri en küçük bir fırsatta tüm kabileyi yok edecekler dir..."
Boa Vista'da yaşayanlar ise altın
ara-yıcılanna muhtaç. Taksi şoförü Francis co Chagas, "Başka ne yapabiliriz ki," diye yakınıyor, "madenciler giderse ço cuklarımızı nasıl doyururuz? Kasaba köpeklerin kulübesine döner."
Sıradan vatandaşlar böyle düşünür ken, "Kokteyller ve Rüyalar" batında içkisini yudumlayan "Diamantes" tak ma adlı "altın baronu" cep telefonları nın yetersiz olmasından yakınıyor: "As lına bakılırsa altın işi o kadar karlı de ğil. Marj düşük. Yine de birçok kişi or mana gitmek için can atıyor."
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi