• Sonuç bulunamadı

Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi doğal populasyonundan toplanan böğürtlen genotiplerinin upov kriterlerine göre morfolojik olarak tanımlanması

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi doğal populasyonundan toplanan böğürtlen genotiplerinin upov kriterlerine göre morfolojik olarak tanımlanması"

Copied!
60
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ORTA VE DOĞU KARADENĠZ BÖLGESĠ DOĞAL POPUSLASYONUNDAN TOPLANAN BÖĞÜRTLEN GENOTĠPLERĠNĠN UPOV

KRĠTERLERĠNE GÖRE MORFOLOJĠK OLARAK TANIMLANMASI

SELĠM SARI

Yüksek Lisans Tezi

Bahçe Bitkileri Anabilim Dalı

Yard. Doç. Dr. Çetin ÇEKĠÇ

2010

(2)

Y.LİSANS TEZİ

ORTA VE DOĞU KARADENİZ BÖLGESİ DOĞAL POPUSLASYONUNDAN TOPLANAN BÖĞÜRTLEN GENOTİPLERİNİN UPOV KRİTERLERİNE

GÖRE MORFOLOJİK OLARAK TANIMLANMASI

Selim SARI

TOKAT 2010

(3)
(4)

Tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu tezin yazılmasında bilimsel ahlak kurallarına uyulduğunu, başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel normlara uygun olarak atıfta bulunulduğunu, tezin içerdiği yenilik ve sonuçların başka bir yerden alınmadığını, kullanılan verilerde herhangi bir tahrifat yapılmadığını, tezin herhangi bir kısmının bu üniversite veya başka bir üniversitedeki başka bir tez çalışması olarak sunulmadığını beyan ederim.

(5)

i

ÖZET

Yüksek Lisans Tezi

Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi Doğal Popuslasyonundan Toplanan Böğürtlen Genotiplerinin UPOV Kriterlerine Göre Morfolojik Olarak Tanımlanması

Selim SARI

Gaziosmanpaşa Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Bahçe Bitkileri Anabilim Dalı

Danışman : Yard. Doç. Dr. Çetin ÇEKİÇ

Bu çalışmada Karadeniz bölgesinin sekiz ili kapsayan değişik noktalardan toplanan 44 yabani böğürtlen genotipi kullanılmıştır. Genotipler arası morfolojik düzeyde farklılıklar ve benzerliklerin belirlenmesinde UPOV deskriptörü kullanılmıştır. Bu amaçla koleksiyon bahçesindeki genotiplerden alınan yeşil çelikler sisleme ünitesinde köklendirilmiştir. Köklenme başarıları da kaydedildikten sonra genotiplerden uniform bitkiler edilmek amacıyla köklü çelikler tüplere alındıktan sonra, UPOV deskriptörüne göre iki yıl boyunca morfolojik gözlem ve ölçümler yapılmıştır.

UPOV deskriptörüne göre alınan ölçüm ve gözlemler kriter puanlarına dönüştürülmüştür. Bu puanlar kullanılarak yapılan analizlerde genotiplerin dendogram ve temel koordinat kümelemeleri çıkartılmıştır. Kümeleme ve dendogram sonuçları genotipleri biri küçük ve diğeri büyük iki ana gruba ayırmıştır. Gruplamalarda küçük istisnalar olmakla birlikte genotiplerin kaynak noktalarındaki coğrafik yapıların etkili olduğu görülmüştür. Küçük ana grup 1000 m üzeri yükseklikteki yayla bölgelerinden alınan genotipler olurken, büyük ana grubun alt iki grubu Karadeniz sahil kesimi genotipleri ve iç Karadeniz genotipleri olarak kümelenmişlerdir.

Orijinal yerlerinden alındıktan iki üç yıl sonra bile genotiplerin coğrafik orijinlerine göre farklı gruplarda yer alması, coğrafik orijinlerdeki bir takım çevresel veya iklimsel faktörlerin mutasyonlara yol açtığı ve o bölgeden ayrılıp başka bölgelere nakledildiklerinde aynı özellikleri gösterdiği şeklinde yorumlanabilir.

Anahtar Kelimeler: Böğürtlen, morfoloji, genotip, UPOV

(6)

ii

Description of the Blackberry Genotypes Collected from Natural Ecosystem of

Middle and Eastern Blacksea Region by Morphological Traits According to UPOV Criteria

Selim SARI

Gaziosmanpaşa University

Graduate School of Natural and Applied Sciences Department of Horticultural Crops

Supervisor : Asist. Prof. Çetin ÇEKİÇ

In this study, 44 of wild blackberry genotypes collected from various locations in the Black Sea region covering eight cities were used. UPOV descriptor was used to determine morphological differences and similarities among genotypes. For this purpose, green cuttings were taken from the genotypes in the collection garden in Agricultural Faculty of Gaziosmanpaşa University. The green cuttings were rooted in mist-propagation unit. After recording the rooting success, ten rooted cuttings were transplanted to the polyethylene containers including 1:1:1 ratio of peat, soil and perlite mixture in order to obtain uniform plants for UPOV studies. Morphological observations were carried out on these plants according to UPOV descriptor during two years.

The observation and measurements were converted to UPOV criteria scores. Dendograms and principle coordinate analysis were obtained by using these scores. The results of dendogram and coordinate analysis put the genotype into two major groups, one is big and the other is small. It is observed that there are some effects of the geographical factors of original locations where the main materials of genotypes taken on the morphological characters. While the small main group of dendogram contains the genotypes taken from over 1000 m altitude, the bigger main group divided into two sub groups, one comprises the genotypes taken from the coast of Black Sea and, one contains the genotypes were taken from internal black sea region.

The effects of geographical factors on the morphological characters of genotypes after even two-three years away from original locations shows that some environmental and climatic factors may lead to some mutations. The reason why the morphological characters in their original locations can be seen after several years in different environmental conditions can be explained by these mutations.

Keywords: Blackberry, morfology, genotype, UPOV

(7)

iii

ÖNSÖZ

Araştırma konusunun belirlenmesinden tezin tamamlanmasına kadar geçen sürede, bilgi ve tecrübeleriyle her zaman yardımlarını gördüğüm sayın hocam Yard. Doç. Dr. Çetin ÇEKİÇ’e en içten teşekkür ve saygılarımı sunarım. Çalışmanın yürütülmesi ve elde edilen verilerin değerlendirilmesinde katkı sağlayarak çalışmalarımda yardımlarını esirgemeyen arkadaşlarıma ve ayrıca hayatım boyunca her zaman yanımda olan sevgili eşim ve çocuklarıma teşekkür ederim.

Selim SARI

(8)

iv Konu Sayfa ÖZET ……….……… i ABSTRACT ……….………. ii ÖNSÖZ ……….………. iii SİMGE VE KISALTMALAR DİZİNİ ………... vi ŞEKİLLER DİZİNİ ………...………... vii ÇİZELGELER DİZİNİ ……… viii 1. GİRİŞ………. 1 2. KAYNAK ÖZETLERİ………. 6 3. MATERYAL ve YÖNTEM ……… 15 3.1. Materyal …………..……… 15

3.1.1. UPOV kriterlerine konu olan bitki genotiplerinin elde edilmesi ……… 15

3.1.2. UPOV kriterlerinin üzerinde çalışılacağı uniform bitkilerin elde edilmesi için çeliklerin alınması ve köklendirilmesi………. 18

3.1.3. Köklenmiş çeliklerin tüplere alınması ………... 19

3. 2. Yöntem ... 20

3.2.1. Çeliklerin köklendirilmesi …... 20

3.2.2. Morfolojik pomolojik ve fenolojik gözlemler ………. 20

3.2.3. Morfolojik özelliklere ve pomolojik analiz sonuçlarına ait verilerin Değelendirilmesi……… 21

4. BULGULAR ……….………...………. 25

4.1. UPOV kriterlerine konu olan bitki genotiplerinin köklenme durumu …… 25

4.1.1. Köklenme başarısı ……… 25

4.1.2. Kök sayısı ………. 26

4.1.3. Kök kalitesi (uzunluğu) ... 26

4.2. UPOV deskriptörüne göre yapılan gözlemlerin bulguları ... 28

4.2.1. Bitkisel özellikler... 28

4.2.1.1. Genel bitki habitüsü ve dal yapıları... 28

4.2.1.2. Dikenlilik ... 29

4.2.1.3. Genç sürgünlerin durumu ... 29

4.2.1.4. Yaprakların durumu ... 30

4.2.1.5. Çiçeklerin durumu ... 31

4.2.1.6. Meyvelerin durumu ... 32

4.2.1.7. Fenolojik gözlemler ... 33

4.3. UPOV kriterlerine göre genotiplerin guruplandırılması ... 40

5. TARTIŞMA ve SONUÇ ... 44

6. KAYNAKLAR ... 46

(9)

v SİMGE VE KISALTMALAR DİZİNİ Simgeler Açıklama g Gram t Ton mm Milimetre m Metre

ppm Parts per million

Kısaltmalar Açıklama

DNA Deoksiribonükleik asit

OIV The International Organisation of Vine and Wine

BI Bioversity International

UPOV International Union For The Protection Of New Varieties Of Plants

FAO Food and Agriculture Organization

ETAE Ege Tarımsal Araştırmalar Enstitüsü

BGK Bitki Genetik Kaynakları

TAGEM Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü

DFA Dried Fruit and Tree Nut Association of California

PCoA Temel Koordinat Analizi

PCA Temel Bileşenler Analizi

SAS Bilgisayar Paket programı

NTSYS Bilgisayar Paket programı

UPGMA Aritmetik ortalama ile ağırlıksız eşli gruplandırma metodu

B Böğürtlen

IBA Indolbütrikasit

LSD Least Significant Difference

(10)

vi

Şekil 3.1. Çelik alınacak ana bitkilerin araziye dikimi………...…. 15 Şekil 3.2. Çelik alınan ana genotiplere ait bitkilerin alındığı noktalar………….…. 17 Şekil 3.3. Ana bitkilerden yeşil çeliklerin alınması ve mist-propagation ortamına

dikilmesi………. 18 Şekil 3.4. UPOV’a konu olan köklenmiş çeliklerin tüplere alınması ve bitkilerin

gelişimi………...…… 19 Şekil 3. 5a. Böğürtlende bazı UPOV kriterlerine ilişkin değişkenlere ait şekilsel

gösterimler……….. 23

Şekil 3. 5b. Böğürtlende bazı UPOV kriterlerine ilişkin değişkenlere ait şekilsel

gösterimler ……… 24

Şekil 4.1. Kontrol, 4000 ppm, 8000 ppm de %100 köklenme başarısı gösteren

genotipler……… 25

Şekil 4.2. Kontrol, 4000 ppm, 8000 ppm’ de ortalama kök sayısı bakımından ön

plana çıkan genotipler……… 26

Şekil 4.3. Böğürtlen genotiplerinde iki yıllık sürgünlerin enine kesitindeki

varyasyon (UPOV kod:008) ……… 28 Şekil 4.4. Genotiplerdeki dikenlilik ve tüylülük durumu

(UPOV kod:009 ve kod:015) ……… 29 Şekil 4.5. Genotiplerdeki antosiyanın renklenme durumu ve yeşil renk yoğunluğu

(UPOV kod:013 ve kod:014) ……….…… 30 Şekil 4.6. Dominant yaprak sayısı bakımından genotiplerin ayrışması

(UPOV Kod No: 024) ……….… 31

Şekil 4.7. Böğürtlen genotiplerinde çiçek büyüklüğü ve renk farklılığı

(UPOV kod:029 ve kod:030) ……… 32 Şekil 4.8. Böğürtlen genotip meyveleri, tane sayıları (UPOV kod:035)…………... 33 Sekil 4.9. Morfolojik Karakterizasyon Sonucunda Oluşturulan Kümeleme

Analizi... 41 Şekil 4.10. Temel Koordinat Yöntemi ile Genotiplerin Gruplanması……….. 42

(11)

vii

ÇİZELGELER DİZİNİ

Çizelge Sayfa

Çizelge 3.1. Ana böğürtlen genotiplerinin alındığı yer, koordinat ve yükseltiler… 16 Çizelge 3.2. UPOV’a göre çalışmaya konu olacak kriterler ………. 21 Çizelge 3.3. Böğürtlende CPVO-TP/73/1 UPOV katalogundaki tanımlama kriterleri,

kriter kodları, kriter değişkenlerine ait puanlandırmalar……….. 22 Çizelge 4.1 Genotiplerin köklenme yüzdesi, ortalama kök sayıları ve ortalama

kök uzunlukları ………. 27 Çizelge 4.2 Genotiplerin UPOV kriterlerine göre oransal dağılımı (%)………… 34 Çizelge 4.3a: Böğürtlen genotiplerinin UPOV kritelerine göre değerlendirilmesi

(Kriter kodu 001-009 arası)……… 35 Çizelge 4.3b: Böğürtlen genotiplerinin UPOV kritelerine göre değerlendirilmesi (Kriter kodu 010-018 arası)……….. 36 Çizelge 4.3c: Böğürtlen genotiplerinin UPOV kritelerine göre değerlendirilmesi (Kriter kodu 019-027 arası)……… 37 Çizelge 4.3d: Böğürtlen genotiplerinin UPOV kritelerine göre değerlendirilmesi

(Kriter kodu 028-038 arası)……… 38 Çizelge 4.3e: Böğürtlen genotiplerinin UPOV kritelerine göre değerlendirilmesi

(Kriter kodu 039-044 arası)………. 39 Çizelge 4.4. Temel Koordinat Analiz Yönteminde PC1, PC2 ve PC3 katkı

oranları ……… 40

Çizelge 4.5. Temel Koordinat Analizinde UPOV kriterlerinin PC1, PC2

(12)

Bitkilerin ilk olarak ortaya çıktığı ve evrimlerini tamamladıkları yerlere “Gen Merkezi” veya “Anavatan” adı verilmektedir. Ünlü Rus Botanikçi Vavilov dünyada; Çin, Hindistan, Orta Asya, Yakın Doğu, Akdeniz Havzası, Etiyopya, Güney Meksika ile Orta Amerika ve Güney Amerika olmak üzere 8 gen merkezi belirlenmiştir. Bu gen merkezleri incelendiğinde Türkiye’nin hem Yakın Doğu hem de Akdeniz havzası içerisinde yer alması nedeniyle, gen merkezi olarak ayrı bir öneme sahip olduğu görülmektedir (Ağaoğlu ve ark. 1995; Demir, 1990). Türkiye’nin dünyada yetişen bir çok meyve ve sebze türünün gen merkezi veya gen merkezi sınırlan içinde bulunmasının ve çok sayıda tür ve çeşit zenginliğine sahip olmasının en önemli nedenleri; ekolojik koşullarının bahçe bitkilerinin yetiştiriciliğine uygun olması, Türkiye’nin göç yollarının üzerinde bulunması ve Anadolu’nun tarihin ilk çağlarından beri pek çok medeniyetin yaşadığı bir alan olması ile açıklanmaktadır (Ağaoğlu ve ark., 1995; Demir, 1990).

Bitki genetik kaynakları; köy populasyonları ile bunların yabani akrabaları, kullanılmayan eski çeşitler ve genetik özellikleri tam olarak belirlenmiş hatlardan oluşur. Bitki genetik kaynakları, genetik çeşitlilik için önemli kaynak niteliğinde olup, bir bitki türünün gen havuzundaki kalıtsal bilginin çeşitliliği, zenginliğini içermektedir. Bitki genetik kaynaklarının karakterizasyonu, temel olarak tohum örnekleri ya da populasyonlar arasındaki genetik farklılıkların, bu örnek ve populasyonlardaki genetik varyasyonun miktarı ve dağılımının ortaya konması amacıyla yapılır (Anonim, 2008). Florasında 163 familyaya ilişkin 1225 cins ve 9000 tür bulunan ve bunlardan 3000 türü endemik nitelikte olan Türkiye’nin; 203 familyaya bağlı 2.500’ü endemik 12.000 türe sahip tüm Avrupa ülkeleri ile karşılaştırıldığında bitkisel gen kaynakları bakımından ne kadar zengin bir ülke konumunda olduğu kolaylıkla anlaşılır. Bu nedenle, genetik materyalin korunması ve kullanımına ilişkin çalışmaların Türkiye için ayrı bir önemi vardır. Bitkisel gen kaynaklarının korunmasında ve ıslah programlarında daha etkin biçimde kullanılmasında son yıllarda geliştirilen, moleküler genetik, doku kültürü ve

(13)

2

rekombinant DNA teknolojisi gibi konuları kapsayan teknikler ile yeni olanaklar sağlanmıştır (Özgen ve ark., 2000).

Üzümsü meyvelerden olan böğürtlen; Rosales takımının, Rosaceae familyasının Rosoideae alt familyasının, Rubus cinsine girmektedir. Rubus cinsi İdeabatus (ahududular) ve Eubatus (böğürtlenler) olmak üzere iki alt cinse ayrılmaktadır. Rubus fruticosus L. yani adi böğürtlen, Eubatus alt cinsi içerisinde incelenmektedir (Ağaoğlu, 1986).

Böğürtlen, doğal ve tarımsal ekosistemlerin önemli bir yabani bitkisidir. Kuzey Amerika, Güney Amerika, Havai, Avrupa, Afrika ve Asya’da 400-500 ayrı böğürtlen türünün olduğu tahmin edilmektedir (Poling 1996). Böğürtlene ait kültür çeşitlerinin çoğu Amerika kökenlidir. Az sayıda olan Avrupa kültür çeşitleri, Rubus laciniatus, Rubus discolor (Theodor Reimers) ve Rubus ulmifolius türlerinden elde edilmişlerdir (Ağaoğlu 1986).

19. yüzyılın ortalarına kadar yabani bitki olarak görülen böğürtlen, bir süre tarım araştırmacıları tarafından imha edilmesi gereken bitkiler listesinde yer almıştır. Modern bahçe böğürtleni çeşitlerinin temelini oluşturan yabani hibrit böğürtlenleri de zaman içinde yine araştırmacılar tarafından keşfedilmiştir. Amerika’da yabani böğürtlenleri kültüre alma yönündeki ilgi, 1850’li yıllarda başlamış ve bu sayede günümüze kadar uzanan bir çok çeşit o dönemlerde kültüre alınan türlerden geliştirilmiştir (Poling, 1996). Böğürtlen, yetiştiriciliğinde dışsal desteklerden (sırık, kafes ya da yan destek teli gibi) faydalanılan, nispeten esnek odunsu gövdelere sahip bir bitkidir. Böğürtlen bitkisi, herhangi bir destek olmaksızın dik büyüyen, yarı sürünücü ve sürünücü tiplere kadar çeşitlilik gösterir (Poling, 1996). Böğürtlen, dik, yarı dik veya sarılıcı büyüme eğiliminde olup, çoğu çeşitler dikenli gövdelere sahiptir (Bobrowski ve ark., 1996). Böğürtlen (Rubus fruticosus L.) ılıman iklim meyve türü olmakla beraber yetiştiriciliği belirli ölçülerde suptropik iklim bölgelerinde de yapılabilmektedir. İklim istekleri bakımından fazla seçici olmayan böğürtlenlerin değişik iklim şartlarına kolayca adapte olduğu görülür. Böğürtlen genellikle bol güneşli, rüzgardan korunmuş, hasat zamanı yağmur almayan, yeterli toprak nemi olan ve kışları ılık geçen yerlerde rahatlıkla

(14)

yetiştirilebilir. Ekonomik ömrü 15 -20 yıl kadardır. İyi bakımlı bahçelerde 1 dekar alandan en az 2 ton ve daha fazla ürün alınabilmektedir (Barut, 2004).

Dalında tam olgunlaşmış böğürtlenin taze olarak tüketilmesi yeme lezzeti bakımından tavsiye edilmektedir. Taze olarak tüketilmesindeki en önemli faktör özellikle insan beslenmesindeki rolüdür (Barut, 2004).

Dünya böğürtlen üretiminde, ABD (35 000t), Meksika (30 000t), Çin (29 000t), Sırbistan (28 000t) ve Macaristan (13 000t) en önemli ülkelerdir. Üretim alanı bakımından, gelecek 10 yıl içinde en büyük gelişmeyi Romanya, Polonya, Meksika, Şili, Macaristan, Çin ve ABD’nin göstermesi beklenmektedir (Strik ve ark., 2006). Ülkemizde ise böğürtlen üretimi ile veri bulunmamaktadır. Bununla birlikte Kaplan ve ark. (1999) Bursa’da 1998 yılı itibariyle 30 da alanda 24 ton böğürtlen üretimi olduğunu bildirmişlerdir. Son yıllarda bu miktarın ülke genelinde arttığı tahmin edilmektedir. Ülkemizin her yöresinde böğürtlene rastlanmakta, fakat Orta Anadolu ve Karadeniz Bölgelerinde böğürtlenler özel bir yoğunlukta bulunmaktadır. Bu bölgelerde Çorum, Amasya, Tokat, Yozgat, Gümüşhane ve Rize dolaylarında özellikle 500 m rakımın üzerindeki serin ve nemli alanlarda yaygın olarak bulunmaktadırlar (Gerçekçioğlu, 1999). Bu da bu bölgelerimizin böğürtlen yetiştiriciliği için uygun olduğunu göstermektedir.

Bitki sistematiğinin tarihi, insanın doğada belirmesiyle başlar. İnsan, çevresinde yetişen bitkileri amaçlarına uygun biçimde kullanmaya başlayınca onları sınıflandırmaya da başlamıştır. Bitkilerin ot, çalı, ağaç; yenen, yenmeyen; zehirli, zehirsiz şeklinde ayırmaları ilk sınıflandırmaları sayılır. Sınıflandırmanın tarihi m.ö. dayanır. Eski Yunan bilginlerinden Hippocrates (Hipokrat) (M.Ö. 460-377), hayvan türlerini saymış olmakla beraber, çalışmasının takip eden bölümlerinde bunların sınıflandırılması için çaba sarf etmemiştir. Yaşam formlarının sınıflandırılmasına ait bilinen en eski çalışma, Yunan filozof Aristoteles (Aristo) (M.Ö. 354-291) tarafından yapılmıştır. Aristoteles yaptığı sınıflandırmada yaşam ortamlarını (hava, kara ve su) temel olarak almıştır.

16. yüzyılın sonları ve 17. yüzyılın başları, hayvanlar ve bitkiler üzerine dikkatli araştırmaların yapılmaya başladığı dönemdir. Bu çalışmalar öncelikle ailesel türlere

(15)

4

yönelmiştir. Böylece organların benzerliği ile başlayan sınıflandırma yavaş yavaş gelişerek anatomik temellere dayandırılmaya başlanmıştır.

Linnaeus (1707-1778) her türün iki Latince kelimeden oluşan bir birim ile adlandırılmasında öncü olmuştur. Bu iki kelimelik yapının ilk kelimesi, yaşam formunun ait olduğu cinsin ismidir. İkinci kelime ise o cinsin değişik türlerini belirtmek için kullanılan ve türün genel özelliklerine bağlı olarak seçilmiş bağımsız bir kelimedir. Bu yaklaşım günümüzde kullanılan iki kelimelik isimlendirme için temel teşkil etmiştir. Bu iki kelimelik isimler, türlere ait bilimsel isimler veya türlerin sistematik isimleridir. Linnaeus'dan önce, bazen tanımlayıcı bir sıfat içeren bazen ise farklı birçok kelimeden oluşan isimlendirme kullanılıyordu. Bilim adamları aynı tür için farklı isimler de kullanabiliyorlardı. Bu adlandırma bilim dünyasında birçok karışıklığa neden oldu. Linnaeus'un sistemi, bitki ve hayvan türlerine verilen bu farklı isimlendirmeleri bir standarda ve kolay anlaşılan bir şekle kavuşturdu. Linnaeus sınıflandırmalarında çoğunlukla bitkilerin çiçek yapıları dikkate alınmış ve sınıflandırmalar ona göre yapılmıştır.

Linnaeus Sınıflandırmasındaki Yetersizlikler ise tür içi çeşitliliğin tanımlanmasında yetersiz kalması, çiçek dışında birçok özelliğin kullanılmaması ve son yıllarda sık kullanılan DNA analizi yöntemleri ile yapılan yeni tanımlamalarla uyumsuz olmasıdır. Linnaeus taksonomisi’nin tür ve populasyon içi tanımlamalarındaki yetersizliği yeni tanımlama sistemlerinin geliştirilmesini zorunlu hale getirmiştir.

Bitkilerin sınıflandırılmasında kullanılan bir diğer yöntem Tartılı Derecelendirmedir. Tartılı derecelendirme genellikle tür içi kıyaslar için kullanılır. Sınıflandırma yapılacak bitkideki bir özellik içerisindeki değişimlere göre puan verilir. Her bir özelliğe verilen puanların toplamı 100 olmalıdır. Tartılı Derecelendirme Yönteminin dezavantajları ise kişiden kişiye göreceliliği ve çoğu zaman uluslararası alanda kabul görmemesidir.

(16)

OİV (The International Organisation of Vine and Wine)

“International of Vine and Wine Office” adı altında 1924’te bir ofis olarak kurulan bu uluslararası yapı, 2001 yılında bir 43 üye ülkenin olduğu organizasyon şekline dönmüştür. Türkiye 1940 yılında o zamanki adıyla Uluslararası Şarapçılık Ofisi'ne üye olmak için başvurmuş ve 1946 yılında üye olmuştur. 1961 yılında kendi isteği ile çekilmiş ve 1976 yılında yeniden üye olmuş, 3 Nisan 2001 tarihli OİV Kurucu Anlaşmasını 15 Mart 2005 tarihinde onaylamıştır. Uluslararası Bağ ve Şarap Örgütü olan bu yapı adından da anlaşılacağı gibi üzümlerdeki tanımlamalar için değişik özelliklere ait kriter ve kartlar oluşturmuştur (Anonim, 2010a).

BI (Bioversity International)

”International Board for Plant Genetic Resources” (IBPGR) (Uluslar ArasıBitki Gen Kaynakları Araştırma Merkezi) adı altında 1974’te kurulan bu uluslararası yapı, 1991 yılında The International Plant Genetic Research Institute (Uluslararsı Bitki Islahı Araştırma Enstitüsü) (IPRGI) adını almıştır. 2006 yılında The International Network For The Improvement of Banana and Plantain (INIBAP) (Uluslar arası muz ve muz alanları ıslahı)’nı da içine alarak Bioversity International (BI) Uluslararası Biyoçeşitlilik adını almıştır(Anonim, 2009b). Türkiye 2008 yılında bu yapıya katılmıştır(Anonim, 2010b).

UPOV (International Union For The Protection Of New Varieties Of Plants)

UPOV sözleşmesinin İlki 2 Aralık 1961'de altı Avrupa Ülkesi tarafından “Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunması Uluslararası Anlaşması” adı altında imzalanmıştır. Daha sonra 10 Kasım 1972, 23 Ekim 1978 ve 19 Mart 1991 Tarihlerinde bu anlaşma gözden geçirilerek yenilenmiştir. Türkiye 13.3.2007 Tarihinde 5601 Sayılı Kanunla UPOV’a katılmıştır. Türkiye’de yeni bitki çeşitlerine ait ıslahçı haklarının korunmasına dair yönetmeliklerde (5 Mart 2007, 26453 Sayılı Resmi Gazete) ve tohumluk tescil kanununda UPOV kriterleri esas alınmıştır(Anonim, 2010c).

(17)

2. KAYNAK ÖZETLERİ

Tarımsal üretimde amaç, bitkinin verim potansiyeline ulaşabilmesi için gerekli girdileri sağlayarak en üstün verimi elde etmektedir. Ancak, tüm gelişmiş tekniklerin uygulanmasına hızla artan dünya nüfusunun gereksinimlerini karşılayacak, tarımsal üretim artışını sağlayacak yeni çeşitlerin geliştirilmesi zorunludur. Bu yönden yapılacak çalışmalarda ıslahçının en büyük yardımcısı “Bitkisel Gen Kaynakları”‟dır. Bitki genetik kaynakları başta nüfus artışı olmak üzere, sanayileşme, kentleşme ve orman yangınları gibi birçok lokal fiziksel baskının tehdidi altında yok olmaktadır (Şehirali ve Özgen, 1987).

Şüphesiz ıslahçı geçmişe oranla günümüzde daha geniş genetik kaynağa gerek duymaktadır. Standart çeşitler ve kendilenmiş hatlar yanında yabani türler, ilkel kültür çeşitleri ya da yerel ırklar, bitkilerin kültüre alındığı dağlık yörelerde ve ormanlarda bulunmaktadır. Anılan geniş genetik tabanlı çeşitlerin geliştirilmesi genetik değişim miktarı ile sınırlıdır (Frankel, 1973; Arnold, 1978).

Vavilov (1951), bitkilerin çeşitliliği ve yabani akrabaların önemini ilk açıklayan ve onları toplayan kişidir. Kendisinin bu çalışmaları, bitkilerin “Orijin Merkezleri” hipotezini formüle etmeyi sağlamıştır. Daha sonra J. Harlan‟ın arpa; Kuckuck‟un buğday; J. Hawkes‟in patates üzerindeki çalışmaları, diğer bitki genetik kaynak koruyucularına ilham oluşturmuş ve sistemik geziler düzenlenerek bitki genetik kaynaklarının zenginliği incelenmiştir.

Türkiye‟de bitki genetik kaynaklarının toplanması ve değerlendirilmesi konusunda çalışmalar XX. Yüzyılın ilk çeyreğinde başlamıştır. Türk bilim adamı Mirza Gökgöl, Dünya‟da genetik kaynakların öneminin henüz anlaşılmaya başlandığı dönemlerde, bu konuda söz sahibi olan Vavilov ve Harlan ve Zhukovsky gibi ilim adamları ile eş zamanlı olarak, Türkiye‟nin her yanından topladığı binlerce buğday örneklerini karakterize ederek 18.000‟in üzerinde farklı tip ve bunların arasından da 256 adet yeni

(18)

buğday varyetesi belirlemiştir. Gökgöl, “Türkiye‟de bulunan çiftçi çeşitlerinin, bitki ıslahçıları için sonsuz bir hazine” olduğunu belirtmiştir (Gökgöl,1935; Gökgöl, 1939).

Modern çağımızda da tarımsal üretimi arttırmak, yüksek düzeyde stabilize etmek için genetik kaynakların toplanması, saklanması ve kullanımı giderek artan önem ve duyarlılık kazanmış, gelecek için bitki genetik kaynaklarının korunmasında daha fazla gecikmemenin gerektiği çok açık bir şekilde anlaşılmıştır.

Günümüzde genetik kaynaklar konusu çok sayıda ülkede hükümetlerin yüksek düzeyde dikkatini çekmektedir. Konu uluslar arası düzeyde tartışılmaktadır. Genetik kaynaklara karşı ilgi ve duyarlılık büyümektedir. Öte yandan, yurtdışından gelen araştırıcılar, ülkemizin bütün bölgelerinden topladıkları birçok bitkiyi yasal ya da yasal olmayan yollarla yurtdışına çıkarmışlardır ve hala da bu durum devam etmektedir. Ancak son yıllarda benzer çalışmaları yapmak üzere talepler bulunmaktadır. Bu da, ülkemizin sahip olduğu zenginliğin (büyük bir kısmının yurtdışına çıkartılmış olmasına rağmen) öneminin gün geçtikçe arttığını göstermektedir(Şehirali ve Özgen, 1987).

Türkiye, bitkisel çeşitlilik açısından zengin bir ülkedir. Sahip olduğumuz bitki genetik kaynakları, çevresel ve diğer baskılarla genetik erozyona uğramakta ve yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktadır. Özellikle, tarımı yapılan türlere ait bitki genetik kaynaklarındaki çeşitliliğin korunması, bitkisel üretimin sürdürülebilirliği bakımından son derece önemlidir. Bu nedenle 1963 yılında Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) arasında, tarımı yapılan bitki türlerinin, bu türlerin yabani akrabalarının ve ekonomik potansiyele sahip yabani türlerin sürveyi, toplanması, muhafazası, kullanılması ve değerlendirilmesi amacıyla bir anlaşma imzalanmış ve çalışmalara 1964 yılında bugünkü adı Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü (ETAE) olan Bitki Araştırma ve İntrodüksiyon Merkezinde başlanmıştır. Bitki genetik kaynaklarının (BGK) ex situ olarak orta süreli muhafazasına ETAE bünyesinde kurulan ulusal Tohum Gen Bankasında 1974 yılında başlanmıştır. Uzun süreli muhafazaya ise 1986 yılından bu yana devam edilmektedir. 1977 yılında yürürlüğe giren “Ülkesel Bitki Genetik Kaynakları Araştırma Projesi” çerçevesinde

(19)

8

hazırlanan uygulama projeleri ile projelendirilen bitki genetik kaynakları çalışmaları, 1995 yılından başlayarak Tarımsal Araştırma Projesinin yürürlüğe girmesi ile “Doğal Kaynaklar ve Çevre Araştırma Fırsat Alanı” çerçevesinde “Bitkilerde Biyolojik Çeşitlilik ve Muhafazası” ve “Doğal Kaynak İçin Veri Tabanı Oluşturma ve Erken Uyarı Sistemi Geliştirme” programları içinde yürütülmektedir. ETAE, Koordinasyon Merkezi olarak görev yapmakta ve koordinasyon görevi Bitki Genetik Kaynakları Bölümü tarafından yürütülmektedir. Bitki genetik kaynakları çalışmaları, muhafaza (ex situ ve in situ) ve dokümantasyon ana disiplinlerinde, Tahıllar, Yemeklik Tane Baklagiller, Yem Bitkileri, Endüstri Bitkileri, Sebzeler, Meyve ve Bağ, Süs Bitkileri ve Tıbbi ve Kokulu Bitkiler gruplarınca yürütülmektedir. Bu kapsamda; araştırma konuları ex situ, in situ ve çiftçi şartlarında muhafaza, sürvey, toplama, karakterizasyon, değerlendirme, materyal değişimi ve dokümantasyon olarak belirlenmiştir.

24 Haziran 2003‟te TAGEM tarafından Ege Tarımsal Araştırma enstitüsünden düzenlenen “Ülkemizdeki Genetik Kaynaklar ve Biyolojik Çeşitliliğin En Etkin Biçimde Korunması, Kullanılması” konulu toplantıda; ekonomik değere dönüştürülmesini biyolojik çeşitlilik ve genetik kaynaklar konusunda yapılan çalışmalarda entegrasyonu sağlayacak, dublikasyonları önleyecek, yapılan çalışmaları bir arada tutacak, gen kaynaklarını ve biyolojik çeşitliliği bir merkezde koordine edecek ve rantabl kullanacak iyi bir organizasyona gidilebilirse, gelişmiş insan gücümüzü kullanarak ve altyapı eksikliklerimizi gidererek bir şemsiye altında toplanmamızda hiç bir mahsur olmadığı gibi, ekonomik açıdan çok büyük yarar olduğu belirtilerek, ülkemizde biyolojik çeşitlilik ve genetik kaynaklarla ilgili çalışmaları bir bütün olarak ele alacak, bu çalışmalar için ülke genelinde bir sistem oluşturmak amacıyla üniversiteler de dahil ilgili kuruluşlar arasında işbirliği, koordinasyon ve entegrasyonu sağlayabilecek bir organizasyonun oluşturulması ve bu fonksiyonu yerine getirecek kapasitede bir merkezin kurulması fikri benimsenmiştir (Anonim, 2003).

Yine TAGEM tarafından 29 Ocak 2010‟da Ankara Bilkent Otel Kongre Merkezi‟nde düzenlenen Genetik Kaynaklar ve Tohum Tanıtım Toplantısında Türkiye‟nin 500‟den fazla habitatıyla dünyadaki 11 000 civarındaki endemik bitkiden 3900 civarındaki bitkiye ev sahipliği yaptığı, Dünyadaki 8 gen merkezinden 3 tanesinin Türkiye‟de

(20)

olduğunu ifade edilmiş, bakanlığın yerel çeşitler başta olmak üzere genetik kaynakların öncelikle toplanması ve muhafazası ile çeşitlendirmesine dönük bir çok çalışma yürüttüğü belirtilmiştir. Bu kapsamda toplanmış 62 binden fazla tohum numunesinin İzmir ve Ankara'daki gen bankalarında muhafaza edildiği, 8 binin üzerinde meyve ve asma çeşidinin 16 değişik Araştırma Enstitüsünde arazi gen bankalarında koruma ve değerlendirmeye alındığını ifade edilmiştir. Ayrıca toplantı sonunda Türkiye'deki genetik kaynaklarının muhafaza altına alınması, korunması hem yeni çeşitlerin geliştirilmesi için imkan, materyal sağlaması ve gelecek nesillere bunların aktarılması açısından son derece önemli olduğunu vurgulanmıştır (Anonim, 2010d).

Kültüre alınmış türler, bu türlere ait yerel çeşitler, bu türlerin yabani akrabaları ve primitif formları olmak üzere birçok bitki türünde mevcut genetik çeşitlilik, önemli agromorfolojik özellikler ya da biyokimyasal markörler kullanılarak ortaya konmaktadır. Agromorfolojik karakterlerin ortaya konmasına yönelik çalışmalar son yarım asırdır dünyada önem kazanmıştır.

Bugün, meyvecilik kültüründe önem kazanmış olan elma, armut, ayva, fındık, antepfıstığı, vişne, kiraz, erik, ceviz, badem, kestane, incir, üzüm ve nar gibi bir çok meyve türleri bu topraklarda ortaya çıkmıştır. Kültürü yapılan meyve türlerimizden başka kuşburnu, geleboru, karayemiş, kocayemiş, alıç, üvez, ahududu, böğürtlen, çilek, mürver, muşmula, melengiç, keçi boynuzu ve idris (mahlep) gibi bir çok meyve türünün kökeni yine Anadolu olarak gösterilmektedir (Ağaoğlu ve ark., 2001; Ercişli, 2004 ).

Ancak orijini Anadolu olan kültür meyve türlerinin çoğunluğu ticari olarak ülkemizde yetiştirilmekte olup, şu anda yüzlerce çeşide sahip türlerimiz bulunmaktadır. Ancak eski kaynaklarda birçok hastalıklara iyi geldiği bildirilen, günümüzde ise herbaristlerin raflarını süsleyen ve belki de hemen yanı başımızdaki bir ormanın kuytu köşesinde bulunabilen orijini Anadolu olan öyle yabani meyve türleri vardır ki; hak ettiği değeri görememektedir. Böğürtlen meyve türü de bunlardan bir tanesi olup, ülkemizde böğürtlen ıslahında ülkemizdeki doğal floradan yararlanma yoluna pek gidilmemiştir. Dolayısıyla da yabani genotipler üzerinde fazla çalışılmamıştır. Çalışmalar daha çok

(21)

10

çeşitlerin değişik bölgelere adaptasyonu şeklinde olmuştur. Halbuki ıslah çalışmalarının yürütüldüğü çoğu ülkede yeni çeşitlerin elde edilmesinde yabani genotiplerin büyük katkısı olmuştur. Hatta 1926 yılında Oregon‟da dikensiz bir yabani form, üstün verimi sonucu ticari olarak direkt pazarda yerini bulmuştur (Gough ve Poling, 1996; Kurnianta, 2005).

Bu türün yabani formlarının ülkemizde geniş alanlarda ve yoğun olarak bulunmaları, bunların toplanarak değerlendirilmelerini kolaylaştırmış, bu nedenle çeşit ıslahı çalışmaları diğer birçok meyve türüne göre daha geç başlamıştır (Onur, 2006). Halbuki doğada yaygın olarak bulunan bu gen kaynakları ülkemizin sahip olduğu en büyük zenginliklerden birisi olup, bu genotiplerin üstün özelliklerinin tanımlanarak yeni çeşitlerin ortaya çıkarılmasında kullanılması gerekmektedir. Son onbeş yılda bu türlerde lokal veya ülke genelinde çalışmalar başlatılmış, yeni çeşitlerin ve bazı yabani tiplerin adaptasyon çalışmaları yapılmıştır (Onur, 1999; Cangi ve İslam, 2003).

Böğürtlenin dünyadaki yayılımı konusunda farklı araştırıcılardan farklı görüşler bulunmaktadır. Örneğin, bir kaynakta böğürtlenin anavatanının Batı Hindistan ve Pakistan olduğunu ve bitkinin zamanla doğuda Türkistan üzerinden Çine ve batıda Horasan üzerinden Batı Avrupa‟ya ve Kuzey Afrika‟ya kadar yayıldığını ve nihayet son olarak kuzey Amerika‟ya kadar uzandığını bildirilmektedir (Anonim, 2005).

Bazı kaynaklara göre ise: anavatanı Güney, Batı ve Orta Avrupa (Gerçekçioğlu, 1999) olan böğürtlenlerin kültür çeşitlerinin hemen hepsi Kuzey Amerika kökenlidir (Ağaoğlu, 1986). Dolayısıyla Ülkemiz ya böğürtlenin anavatanı sınırları içerisinde ya da yayılma yolu üzeridedir.

Ülkemizde böğürtlenlerin adaptasyon ve ıslah çalışmaları diğer üzümsü meyvelerde olduğu gibi 1967 yılında Yalova Atatürk Merkez Araştırma Enstitüsüne yurt dışından getirilen çeşitlerin adaptasyon çalışmalarıyla başlamıştır. Onur (1977) bu çeşitlerden bir böğürtlen çeşidini Marmara Bölgesi için ümit var olarak tespit etmiş, daha sonra yapılan bir adaptasyon çalışmasında da bu çeşitlerin Ankara şartlarındaki özellikleri belirlenmiştir (Fidan ve ark., 1976).

(22)

Karadeniz Bölgesinde, Giresun Fındık Araştırma Enstitüsüne ABD‟den getirilen 6 böğürtlen çeşidinden Arapaho ve Waldo yöreye uygun çeşitler olarak belirlenmiştir (Okay, 1998). Daha sonra 1995‟de başlatılan “Frenküzümü, Ahududu ve Böğürtlen Çeşit Islahı” isimli proje ile 16 farklı kuruluşta geniş çaplı adaptasyon çalışmaları başlatılmıştır (Akbulut ve ark., 2003; Cangi ve İslam, 2003; Erenoğlu ve ark., 2003; Gerçekçioğlu ve ark., 1999; Kurt ve ark., 2003).

Gerek seleksiyon ıslahı çalışmalarında ve gerekse genotipler arası benzerlik veya farklılıkların belirlenmesinde morfolojik karakterlerin kullanılması geçmişte olduğu gibi günümüzde de kolay olması, ekstra masraf ve ekipman gerektirmemesi, sonuçların görselliğinin hemen herkes tarafından kolayca görülebilmesi, diğer tanımlama metotlarına destek olması gibi özellikler bakımından ön plana çıkmaktadır. Morfolojik karakterlerin tanımlaması işleminde yaygın olarak bitki, yaprak ve meyve özellikleri kullanılmaktadır. Bu morfolojik karakterler arasındaki benzerlik veya farklılıklara göre sonuçlara gidilebilmektedir. Bunun için de bazen bitki sistematikçilerinin sınıflandırılmasından yararlanılmaktadır.

Bitki sistematiğinin tarihi, insanın doğada belirmesiyle başlar. İnsan, çevresinde yetişen bitkileri amaçlarına uygun biçimde kullanmaya başlayınca onları sınıflandırmaya da başlamıştır. Bitkilerin ot, çalı, ağaç; yenen, yenmeyen; zehirli, zehirsiz şeklinde ayırmaları ilk sınıflandırmaları sayılır. Sınıflandırmanın tarihi m.ö. dayanır. Eski Yunan bilginlerinden Hippocrates (Hipokrat) (M.Ö. 460-377), hayvan türlerini saymış olmakla beraber, çalışmasının takibeden bölümlerinde bunların sınıflandırılması için çaba sarf etmemiştir. Yaşam formlarının sınıflandırılmasına ait bilinen en eski çalışma, Yunan filozof Aristoteles (Aristo) (M.Ö. 354-291) tarafından yapılmıştır. Aristoteles yaptığı sınıflandırmada yaşam ortamlarını (hava, kara ve su) temel olarak almıştır (Seçmen ve Gemici, 2008).

Linnaeus (1707-1778) her türün iki Latince kelimeden oluşan bir birim ile adlandırılmasında öncü olmuştur. Bu iki kelimelik yapının ilk kelimesi, yaşam formunun ait olduğu cinsin ismidir. İkinci kelime ise o cinsin değişik türlerini belirtmek için kullanılan ve türün genel özelliklerine bağlı olarak seçilmiş bağımsız bir kelimedir.

(23)

12

Bu yaklaşım günümüzde kullanılan iki kelimelik isimlendirme için temel teşkil etmiştir. Bu iki kelimelik isimler, türlere ait bilimsel isimler veya türlerin sistematik isimleridir. Linnaeus'dan önce, bazen tanımlayıcı bir sıfat içeren bazen ise farklı birçok kelimeden oluşan isimlendirme kullanılıyordu. Bilim adamları aynı tür için farklı isimler de kullanabiliyorlardı. Bu adlandırma bilim dünyasında birçok karışıklığa neden oldu. Linnaeus'un sistemi, bitki ve hayvan türlerine verilen bu farklı isimlendirmeleri bir standarda ve kolay anlaşılan bir şekle kavuşturdu. Linnaeus sınıflandırmalarında çoğunlukla bitkilerin çiçek yapıları dikkate alınmış ve sınıflandırmalar ona göre yapılmıştır.

Linnaeus Sınıflandırmasındaki yetersizlikler ise tür içi çeşitliliğin tanımlanmasında yetersiz kalması, çiçek dışında birçok özelliğin kullanılmaması ve son yıllarda sık kullanılan DNA analizi yöntemleri ile yapılan yeni tanımlamalarla uyumsuz olmasıdır. Linnaeus taksonomisi‟nin tür ve populasyon içi tanımlamalarındaki yetersizliği yeni tanımlama sistemlerinin geliştirilmesini zorunlu hale getirmiştir.

Ancak günümüze kadar yapılan çalışmalarda morfolojik özelliklerin değerlendirilmesinde ortak bir metot geliştirilememiştir. Çalışmaların bazılarında sadece subjektif kararlar kaynak olurken, bazen de tescilli bir çeşit veya tür baz alınarak diğer genotiplerin özellikleri buna kıyaslanmıştır. Bazen de morfolojik karakterlerin her birine farklı sayısal değerlerin verilmesi ve her bir genotip için bu değerlerin toplanması (Tartılı Derecelendirme Metodu) metotlarına göre genotipler hakkında sonuçlara varılmıştır (Demirsoy ve ark. 2006, Oğuz, 2007).

Tartılı derecelendirme genellikle tür içi kıyaslar için kullanılır. Sınıflandırma yapılacak bitkideki bir özellik içerisindeki değişimlere göre puan verilir. Her bir özelliğe verilen puanların toplamı 100 olmalıdır. Tartılı Derecelendirme Yönteminin Dezavantajları ise kişiden kişiye göreceliliği ve çoğu zaman uluslararası alanda kabul görmemesidir.

Demirsoy ve ark. (2006), yaptıkları çalışmada Chester, Jumbo, Bursa 1, Bursa 2, Bursa 3, Arapaho, Ness, Bartın, Navaho, Waldo, Cherokee ve Black Satin böğürtlen çeşitlerinin Samsun koşullarında 2000-2005 yılları süresince performansını

(24)

araştırılmıştır. Söz konusu çeşitler tartılı derecelendirme metodu kullanılarak karşılaştırılmıştır. Araştırma sonunda verim, meyve iriliği, tat ve sürgün gelişimi bakımından en iyi performansı sırasıyla Ness, Chester, Bursa 1, Jumbo ve Bursa 2 çeşitleri göstermiştir.

Oğuz (2007), Ermenek yöresinde doğal olarak yetişen üstün özellikli ceviz genotiplerin ortaya çıkarılarak kaybolmalarının önlenmesi ve bunların çoğaltılarak kontrol altına alınması amacıyla yaptığı çalışmada meyvelerin kabuk rengi, kabuk pürüzlülüğü, meyve genişliği (mm), meyve yüksekliği (mm), meyve uzunluğu (mm), kabuklu meyve ağırlıkları (g), iç ağırlıkları (g), iç oranları (%), iç rengi (DFA- Dried Fruit and Tree Nut Association of California), kabuk kalınlıkları (mm), içte damarlılık, için bütün çıkma durumu, meyve şekli ve meyve iriliği gibi pomolojik özellikler tespit ederek ve tartılı derecelendirilmeye tabi tutmuştur.

Ancak gerek „Tartılı derecelendirme yöntemi‟ gerekse diğer subjektif değerlendirme yöntemlerinin kullanıldığı çalışmaların çoğunluğu uluslararası bilimsel çalışma düzeyinde çoğu zaman kabul görmemiştir. Aynı zamanda farklı ekolojilerde belirlenen morfolojik karakterlerin tanımlamalarda kullanılmasında iklim ve çevre faktörlerinin etkisinin tam olarak belirlenememesi gibi faktörlerin de göz önüne alınması gerekmektedir. Dolayısıyla morfolojik karakterlerin tanımlanmasında her bitki türü için uluslar arası kabul gören metotların kullanılma zorunluluğu doğmuştur ve bu aşamada da UPOV kriterleri devreye girmektedir.

1960‟lı yıllarda oluşturulan bu kuruluşa her gün yeni ülkelerin katılımıyla büyük bir organizasyon haline dönmüş olup, günümüzde hemen hemen tüm yeni ıslah edilmiş çeşitlerin tescilinde UPOV kriterleri istenmektedir. Aynı zamanda yurt dışında veya ülkemizdeki bir çok tanımlama veya ıslah çalışmalarında UPOV kriterleri kullanılmaktadır (Kaleci ve Günay, 2006).

Madakbaş ve ark., (2006), Bazı fasulye hatlarının arasındaki varyasyon ve gruplamaların belirlenmesinde UPOV kriterlerini kullanarak, kümeleme ve ayırma analizlerini gerçekleştirmişlerdir.

(25)

14

Düzeltir (2004), çekirdek kabağı Ccucurbita pepo L.) hatlarında morfolojik özelliklere göre tanımlama ve seleksiyon çalışmalarında Uluslararası Çeşit Koruma Birliği (UPOV) tarafından sakız kabağı (Cucurbita pepo L.) için geliştirilen çeşit özellik belgesindeki kriterler baz alınarak tanımlamalar yapılmıştır.

Ülkemizde ve dünyada bazı bitki türlerin tanımlanmasında son yıllarda UPOV kriterleri kullanılırken yabani böğürtlenlerin tanımlanmasında UPOV‟un kullanımı ile bir kaynağa rastlanmamıştır. Ancak yeni böğürtlen çeşitlerinin ıslahı ve sertifikasyonlarında UPOV kriterleri kullanılmıştır.

1995 yılında Californiya‟da Sonoma çeşidi ve Loch Ness melezlerinden elde edilen Driscoll Cowles böğürtlen çeşidinin sertifikasyonunda böğürtlen için kullanılan UPOV kriterleri kullanılmıştır. Yeni çeşit güzel aroması, iri meyvesi, dikensiz oluşu ve meyvenin sert olması gibi özellikler bakımından ön plana çıkmaktadır. Yine Brazos ve Hull Thornless melezi olan Driscoll Thornless Sleeping Beauty böğürtlen çeşidinin eldesinde; Hull Thornless ve Navaho melezi olan Sonoma çeşidinin sertifikasyonunda UPOV kriterleri kullanılmıştır (Janick, 2006).

(26)

3.1. MATERYAL

3.1.1. UPOV Kriterlerine Konu Olan Bitki Genotiplerinin Elde Edilmesi

Araştırmada Orta ve Doğu Karadeniz bölgesi (Sinop, Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Artvin ve Tokat ili ve çevresi) doğal populasyonundan toplanan böğürtlen genotipleri kullanılmıştır. Çizelge 3.1’de gösterilen sahil kesimi ile yaklaşık 1600 m rakım arasından köklü materyal olarak alınan böğürtlen genotiplerine ait bitki materyalleri saksılar içinde kış süresince ışık, nem ve sıcaklık kontrollü iklim odalarında tutulduktan sonra Mart 2008 ortasında Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü araştırma bahçesine dikilmiştir. Bu amaçla arazi tesviye edilmiş ve dikimden sonra demir destek sistemi kurulmuştur (Şekil 3.1). Şekil 3.2’ de genotiplerin alındığı noktalar harita üzerinde gösterilmektedir.

(27)

16

Çizelge 3.1. Ana böğürtlen genotiplerinin alındığı yer, koordinat ve yükseltiler Sıra

No

Örnek

kodu İl

İlçe veya yerleşim yeri adı Yükseklik (m) Enlem Boylam 1 B2 Trabzon Sümela 558 40o 45.226K 039o 37.395D 2 B6 Rize Merkez 14 41o 11.331K 040o 46.772D 3 B7 Giresun Dereli 132 40o 47.849K 038o 28.148D 4 B8 Ordu Cambaşı 1405 40o 44.610K 037o 56.498D

5 B9 Giresun Bektaş yaylası 898 40o 48.838K 040o 40.526D

6 B12 Giresun Merkez 8 40o 56.593K 038o 15.325D 7 B13 Rize Ayder 519 40o 01.331K 041o 02.903D 8 B14 Rize Pazar 17 41o 10.141K 041o 55.486D 9 B15 Rize Çayeli-Limanköy 8 41o 04.525K 040o 40.526D 10 B16 Artvin Ortacalar 45 41o 18.973K 041o 18.267D 11 B17 Artvin Merkez 222 41o 10.510K 041o 50.336D

12 B18 Artvin Erenköy- Murgul 252 41o 18.261K 041o 36.513D

13 B19 Artvin Borçka 432 41o 24.046K 041o 30.772D 14 B21 Rize İkizdere 514 40o 46.835K 040o 33.545D 15 B23 Trabzon Merkez 118 40o 59.350K 039o 41.004D 16 B25 Trabzon Beşikdüzü 16 41o 02.707K 039o 12.171D 17 B28 Trabzon Akca 128 40o 57.942K 039o 31.272D 18 B29 Ordu Bolaman 94 40o 58.937K 037o 45.557D 19 B30 Ordu Ünye 166 41o 05.361K 037o 13.299D 20 B31 Ordu Akkuş 1134 40o 52.481K 037o 02.532D 21 B32 Samsun Yukarıdikencik 22 41o 14.719K 036o 41.130D 22 B33 Samsun Salıpazarı 46 41o 07.113K 036o 47.333D 23 B34 Samsun Asarcık 77 41o 12.502K 036o 18.207D 24 B35 Sinop Dikmen 167 41o 40.594K 035o 20.970D 25 B36 Sinop Gerze 25 41o 47.000K 035o 11.824D 26 B37 Sinop Erfelek 132 41o 53.953K 034o 56.986D 27 B38 Sinop Gökçebel 640 41o 52.222K 034o 45.748D 28 B39 Sinop Yenikonakçısı 316 41o 48.838K 034o 37.675D 29 B40 Sinop Gökçukur 864 41o 38.792K 034o 40.240D 30 B41 Sinop Durağan 209 41o 24.695K 035o 04.208D 31 B42 Sinop İncesu 300 41o 11.676K 035o 19.123D 32 B43 Samsun Havza 681 40o 59.410K 035o 42.781D 33 B44 Samsun Kızlan 927 41o 29.760K 035o 34.331D 34 B45 Samsun Kolay 74 41o 23.165K 035o 48.245D 35 B46 Samsun Taflan 19 41o 25.648K 036o 08.597D 36 B47 Tokat Zile 670 40o 18.793K 035o 58.075D 37 B48 Tokat Turhal 530 40o 22.036K 036o 05.993D 38 B49 Tokat Pazar 551 40o 18.420K 036o 15.759D 39 B50 Tokat Artova 1117 40o 05.329K 036o 17.924D 40 B51 Tokat Reşadiye-Darıdere 427 40o 25.479K 037o 10.005D 41 B52 Tokat Başçiftlik 1016 40o 31.002K 037o 05.078D 42 B53 Tokat Niksar 272 40o 34.431K 036o 55.144D 43 B54 Tokat Erbaa 230 40o 40.171K 036o 38.196D 44 B55 Tokat Merkez 612 40o 19.855K 036o 28.559D

(28)

Şekil 3.2. Çelik alınan ana genotiplerin bulunduğu noktalar Sinop Samsun Ordu Giresun Trabzon Rize Artvin Tokat

(29)

18

3.1.2. Uniform Bitkilerin Elde Edilmesi İçin Çeliklerin Alınması ve Köklendirilmesi

UPOV kriterlerine göre genotiplerin aynı yaşta ve homojen(=uniform) olması gerekmektedir. Dolayısıyla yukarıda belirtilen genotiplere ait ana bitkilerden 20 Haziran 2008’de 18’er adet yeşil çelik alınmış ve sisleme ünitesinde perlit ortamına dikilmiştir. Çeliklere 0, 4000 ve 8000 ppm hormon dozları da uygulanarak ayrıca genotiplerin köklenme kabiliyetleri belirlenmiştir (Şekil 3.3).

Şekil 3.3. Ana bitkilerden yeşil çeliklerin alınması ve sisleme ünitesine dikilmesi

(30)

3. 3. Köklenmiş çeliklerin tüplere alınması

Köklendirme çalışmaları sonuçları alındıktan sonra, her genotipten çok iyi köklenmiş 10 adet köklü çelikler, 1:1:1 oranında karıştırılmış kum, ahır gübresi ve topraktan hazırlanmış karışım kullanılarak 5 litrelik plastik torbalara dikilmiş (Şekil 3.4) ve iki yıl boyunca Çizelge3.2’deki UPOV kriterlerinde belirtilen morfolojik ve fenolojik gözlemler kayda alınmıştır. UPOV kriterlerinin yürütülebilmesi için her bir genotipten asgari beş adet uniform bitkinin yeterli olacağı belirtilmektedir. Çalışmamızda daha sonraki kuruma ve zayiat ihtimali göz önüne alınarak her bir genotipten 10’ar adet tüplere alınmış, gözlemler sağlam ve daha uniform olan beş bitki üzerinde yürütülmüştür.

(31)

20

3.2. YÖNTEM

3.2.1. Çeliklerin Köklendirilmesi

Haziran döneminde 44 adet yabani böğürtlen genotipinden alınan 20 cm’lik yeşil çeliklerde üstte 2-3 yaprak bırakılmış, alt kısımdaki yapraklar kopartılmıştır. 20 Haziran 2008 tarihinde Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Araştırma ve Uygulama Alanındaki koleksiyon bahçesinden alınan yeşil çelikler aynı

gün sera ortamındaki köklendirme ünitesine getirilmiştir. Yabani genotiplerin kültür çeşitlere göre köklenme başarısını gözlemek amacıyla ayrıca Jumbo ve Prime-Jim böğürtlen çeşitleri de köklendirme denemesine dahil edilmiştir. Genotiple Çelikler mantari enfeksiyonlara karşı %0,03’lük Captan’la(fungusit) muamele edilmiştir. Kontrol, 4000 ve 8000 ppm hormon solüsyonları hazırlanmıştır. Çelikler perlit ortamına dikilmeden önce hazırlanan hormon solüsyonlarına 10-15 saniye batırıldıktan sonra perlit ortamına tesadüf parselleri deneme düzenine göre dikilmiştir. Ortam nemini % 90’da tutacak şekilde otomatik sisleme yapılmıştır. 40 gün sonunda köklendirme ortamından sökülen çeliklerin köklenme yüzdesi, kök sayıları ve toplam kök uzunlukları belirlenmiştir. Çeliklerdeki kök sayıları bakımından değerlendirme yapılırken çok fazla miktarda kök olduğu için kök sayılarına göre puanlama yapılmıştır. Çeliklerin kök sayıları 0 – 5 adet arasında ise 1 puan, 5 – 10 adet arasında ise 2 puan, 10 ve üzeri kök sayısına ise 3 puan verilerek gruplandırılmıştır. Kök uzunluğunun belirlenmesinde ise her bir çelikteki kök uzunluğu ortalamaları hesaplanmış ve istatistiki analizde değerlendirilmiştir.

3.2.2. Morfolojik, Pomolojik ve Fenolojik gözlemler

Çelikle çoğaltılan köklü materyallerden her bir genotip için yeknesak beş adet bitki materyali üzerinde yapılan fenolojik gözlemler ile pomolojik analizler için UPOV (The International Union for the Protection of New Varieties of Plants) deskriptörü kullanılmıştır (Çizelge 3.2, Çizelge 3.3). Gözlemler iki yıl süre ile yürütülmüş olup, bitki, yaprak, diken, meyvelere ait morfolojik, pomolojik ve fenolojik kriterler değerlendirilmiştir (Şekil 3.4a, Şekil 3.4b).

(32)

Çizelge 3.2. UPOV’a göre çalışmaya konu olan kriterler

Bitki bazında

Gelişim durumu Yeni dip sürgünü sayısı (adet/bitki)

İki yıllık sürgün bazında

Uzunluk (cm) Renk

Yandal sayısı (adet)

Yan dalların dağılım durumu Dal kesiti (mm)

Diken sayısı (adet)

Diken bazında

Büyüklüğü (mm)

Dikenlerin sürgüne göre yönü

Yeni sürgün bazında

Renk (hızlı gelişme döneminde)

Yeşil renk yoğunluğu Tüylülük Yaprak bazında Genişlik (cm) Dilimlilik Enine kesit Dalgalılık Damarlılık Dişlilik şekli Dişlilik derinliği (mm) Dilim sayısı (adet) Dilimlerin yönü

Üst yeşil renk yoğunluğu Üst parlaklık Petiol bazında Kanatçık (yaprakçık) büyüklüğü (mm) Çiçek bazında Büyüklük (mm) Petal rengi

Çiçek sapı uzunluğu (mm)

Meyve bazında

Uzunluk (mm) Genişlik (mm) Boy/En oranı

Meyve tanesi sayısı (adet/meyve) Meyve tanesi büyüklüğü (gr) Şekil

Renk (L*, a*, b*) pH

Titre edilebilir asitlik

Fenolojik bazda

Yaprak açma zamanı

Yeni sürgünlerde meyve oluşumu Çiçeklenme zamanı (iki yıllıklarda) Yeni sürgünlerde çiçeklenme zamanı (Sadece yeni sürgün oluşturanlar) Meyvelerin olgunlaşmaya başlama zamanı (iki yıllık sürgünlerde) Yeni sürgünlerdeki meyvelerin olgunlaşma zamanı

3.2.3. Morfolojik Özelliklere ve Pomolojik Analiz Sonuçlarına Ait Verilerin Değerlendirilmesi

Çalışmada ele alınan böğürtlen genotiplerine ait morfolojik özelliklere ve pomolojik analiz sonuçlarına ait verilerin istatistik analizlerinde, Temel Koordinatlar Analizi (Principle Coordinate Analysis = PCoA), Temel Bileşenler Analizi (Principle Component Analysis = PCA) ve pomolojik özellikler arasındaki korelasyon hesaplamaları, SAS (SAS version 8.02, SAS Institute, Cary, NC) adlı bilgisayar paket programı kullanılarak yapılırken, elde edilen verilerden morfolojik uzaklık indekslerinin hesaplanmasında NTSYSpc 2.11V (Rohlf, 2004) adlı bilgisayar paket programı kullanılmış, bu verilere ait soyağacının elde edilmesinde UPGMA (Unweighted Pair Group Method with Arithmetic Mean) yöntemi uygulanmıştır.

(33)

22

Çizelge 3.3. Böğürtlende CPVO-TP/73/1 UPOV katalogundaki tanımlama kriterleri, kriter kodları, kriter değişkenlerine ait puanlandırmalar UPOV

Kod No TANIMLAMA KRİTERLERİ KRİTERLERE AİT DEĞİŞKENLER VE PUANLAMALAR

001* Bitki: Büyüme yönü Dik 1 Dik-Yarı Dik 2 Yarı Dik 3 Yarıdik-Yayvan 4 Yayvan 5

002 Bitki: Yeni dip sürgünü miktarı Çok az 1 Az 3 Orta 5 Çok 7

003 İki yıllık dal: uzunluk Kısa 3 Orta 5 Uzun 7 Çok uzun 9

004 İki yıllık dal: kalınlık (sürgün ucu 1/3 kısmından) Çok ince 1 İnce 3 Orta 5 Kalın 7 Çok kalın 9

005 İki yıllık dal: antosiyanin renklenmesi Yok-zayıf 1 Zayıf 3 Orta 5 Kuvvetli 7

006 İki yıllık dal: yan dal miktarı Az 3 Orta 5 Çok 7

007 İki yıllık dal: yan dalların yoğunlaştığı yer Üst 1/3 1 Üst 1/2 2 Tüm sürgünde 3

008* İki yıllık dal: enine kesit Yuvarlak 1 Yuvarlak-Açılı 2 Açılı 3 Açılı-oluklu 4 oluklu 5

009 İki yıllık dal: dikenlilik Yok 1 Var 9

010 İki yıllık dal: diken miktarı Çok az 1 Az 3 Orta 5 Çok 7 Çok fazla 9

011 Diken: Büyüklük Küçük 3 Orta 5 Büyük 7 Çok büyük 9

012* Diken: Sürgüne göre yönü Yukarı 1 Yan-dik 2 Aşağı 3

013 Genç sürgün: antosiyanin renklenmesi Yok-zayıf 1 Zayıf 3 Orta 5 Kuvvetli 7

014 Genç sürgün: yeşil renk yoğunluğu Açık 3 Orta 5 Koyu 7

015* Genç sürgün: tüylülük miktarı Yok-çok az 1 Orta 2 Çok 3

016 Uç yaprakçık: boy Kısa 3 Orta 5 Uzun 7

017 Uç yaprakçık: en Dar 3 Orta 5 Geniş 7

018* Uç yaprakçık: lopluluk Yok 1 Var 9

019 Uç yaprakçık: enine kesit şekli U-şekli 1 V şekli 2

020 Uç yaprakçık: kenar dalgalılığı Yok-zayıf 1 Orta 2 Kuvvetli 3

021 Uç yaprakçık: damarlar arasındaki kabarıklık Çok zayıf 1 Zayıf 3 Orta 5 Kuvvetli 7 Çok kuvvetli 9

022* Uç yaprakçık: Kenardaki dişlilik şekli Düzenli dişli 1 Düzensiz dişli 2

023 Uç yaprakçık: diş derinliği Sığ 3 Orta 5 Derin 7 Çok derin 9

024 Yaprak: Dominant olan yaprakçık sayısı Üç 1 Beş 2 Yedi 3

025* Yaprak: şekli Odd-pinnate 1 İntermediate 2 palmet 3

026 Yaprak: Üst kımdaki yeşil renk yoğunluğu Açık 3 Orta 5 Koyu 7

027 Yaprak: Üst kımdaki parlaklık durumu Zayıf 3 Orta 5 Kuvvetli 7

028 Petiol: kın yaprağı büyüklüğü Küçük 3 Orta 5 Büyük 7

029 Çiçek: çap Çok küçük 1 Küçük 3 Orta 5 Büyük 7 Çok büyük 9

030 Çiçek: petiol rengi Beyaz 1 Hafif eflatunlu beyaz 2 Pembe 3

031 Fruiting lateral:length Kısa 3 orta 5 Uzun 7 Çok uzun 9

032 Meyve boyu Kısa 3 Orta 5 Uzun 7 Çok uzun 9

033 Meyve eni Dar 3 Orta 5 Geniş 7 Çok geniş 9

034 Meyve Boy/ En oranı Küçük 3 Orta 5 Büyük 7 Çok büyük 9

035 Meyvedeki duruplet sayısı Az 3 Orta 5 Çok 7 Çok fazla 9

036 Duruplet büyüklüğü Çok küçük 1 Küçük 3 Orta 5 Büyük 7

037* Meyve Boyuna kesiti Yuvarlak 1 Eliptik 2 Dar oval 3 Orta oval 4 Uzun konik 5 Uzun 6

038 Meyve Rengi Kırmızı 1 Kırmızı-mor 2 Kırmızı-siyah 3 Mavimsi siyah 4 Siyah 5

039 Yaprak tomurcuğu patlama tarihi Çok erken 1 Erken 3 Orta 5 Geç 7

040 Aynı yıl sürgünlerde çiçek Var 1 Yok 9

041 İki yıllık sürgünlerde çiçeklenme tarihi Çok erken 1 Erken 3 Orta 5 Geç 7 Çok geç 9

042 Yılık sürgünlerde çiçek verenlerde: Çiç. Başlangıç tarihi Çok erken 1 Erken 3 Orta 5 Geç 7 Çok geç 9

043 İki yıllık sürgünlerdeki meyve olgunlaşma başlangıcı Çok erken 1 Erken 3 Orta 5 Geç 7 Çok geç 9

(34)

Böğürtlen Kod:001

Dik Dik-Yarı dik Yarı dik Yarı dik-Yayvan Yayvan

Böğürtlen Kod:008

Yuvarlak Yuvarlak-açılı Açılı Açılı-oluklu Oluklu

Böğürtlen Kod:012

Yukarı Yan-dik Aşağı

Böğürtlen Kod:015

Yok-çok az çok

Böğürtlen Kod:001

Dik Dik-Yarı dik Yarı dik Yarı dik-Yayvan Yayvan

Böğürtlen Kod:008

Yuvarlak Yuvarlak-açılı Açılı Açılı-oluklu Oluklu

Böğürtlen Kod:012

Yukarı Yan-dik Aşağı

Böğürtlen Kod:015

Yok-çok az çok

Şekil 3. 5a. Böğürtlende bazı UPOV kriterlerine ilişkin değişkenlere ait şekilsel

(35)

24

Böğürtlen Kod:025 Böğürtlen Kod:018

Böğürtlen Kod:037

Böğürtlen Kod:022

Yok Var Düzenli diş Düzensiz diş

Yuvarlak Eliptik Dar oval Orta oval Uzun konik Uzun Odd-pinnate İntermediate palmet

Böğürtlen Kod:025 Böğürtlen Kod:018

Böğürtlen Kod:037

Böğürtlen Kod:022

Yok Var Düzenli diş Düzensiz diş

Yuvarlak Eliptik Dar oval Orta oval Uzun konik Uzun Odd-pinnate İntermediate palmet

Şekil 3. 5b. Böğürtlende bazı UPOV kriterlerine ilişkin değişkenlere ait şekilsel gösterimler

(36)

4.1.1. Köklenme Başarısı

Çalışmada 44 böğürtlen genotipi ve iki çeşit köklenme başarısı bakımından değerlendirilmiştir (Çizelge 4.1). Genotiplerin ve çeşitlerin köklenme başarıları ve IBA dozlarının etkisi farklı olmuştur. Köklenme yüzdesi bakımından genotipler, hormonlar ve genotip X hormon interksiyonu % 1 seviyesinde önemli bulunmuştur. Bazı genotipler (B42, B55, B17, B34, B48, B45 ve B35) hormonsuz ve diğer iki hormon dozunda % 100 köklenme başarısı göstermiştir. Hormon uygulanmayan B8 ve B44 genotipleri hiç kök oluşturmazken, bu genotipler 8000 IBA dozunda % 100 köklenme başarısı göstermiştir. Çalışmada kullanılan Prime-Jim deneme süresinde hiçbir uygulamada kök oluşturmazken, Jumbo çeşidinde kontrolde %40, 4000 ve 8000 ppm IBA dozlarında ise % 80 köklenme başarısı gözlenmiştir. Kökler bazal bölgeden oluştuğu gibi, adventif gözlerden de kök oluşumları gözlemlenmiştir (Şekil4.1).

Şekil 4.1. Kontrol, 4000 ppm, 8000 ppm’de %100 köklenme başarısı gösteren genotipler

(37)

26

4.1.2. Kök Sayısı

Genotiplerin köklenme başarılarında olduğu gibi kök sayılarında da değişkenlik gözlemlenmiştir. % 100 köklenme başarısı olarak kabul edilen genotiplerin bazılarında birkaç kök görülürken bazılarında çelik başına ortalama 10 adet kökün üzerine çıkılmıştır (Şekil4.2). Çeliklerdeki kök sayıları bakımından değerlendirme yapılırken bazen çok fazla miktarda kök olduğu için kök sayılarına göre puanlama yapılmıştır. Çeliklerin kök sayıları 0 – 5 adet arasında ise 1 puan, 5 – 10 adet arasında ise 2 puan, 10 ve üzeri kök sayısına ise 3 puan verilerek gruplandırılmıştır (Çizelge 4.1). Analizler verilen bu puanlar üzerinden yapılmıştır. Kök sayısı bakımından genotipler ve hormonların etkisi %1 seviyesinde, genotip X hormon arası interksiyon ise % 5 seviyesinde önemli bulunmuştur. Tüm uygulamalarda % 100 köklenme gösteren genotiplerde kök sayısı bakımından uygulamalarda farklılıklar görülmüş, hormon dozu arttıkça kök sayısı artmıştır. Jumbo çeşidi ve diğer genotiplerde de aynı durum gözlemlenmiştir.

Şekil 4.2. Kontrol, 4000 ppm, 8000 ppm’ de ortalama kök sayısı bakımından ön plana çıkan genotipler

4.1.3. Kök Kalitesi

Uygulamadaki her bir çeliğin kök uzunluğu dijital kumpas ile ölçülmüştür. Kök uzunluğunun belirlenmesinde ise her bir çelikteki kök uzunluğu ortalamaları hesaplanmış ve istatistiki analizde değerlendirilmiştir (Şekil 4.2). Kök uzunluğu bakımından genotipler ve hormonların etkisi %1 seviyesinde, genotip X hormon interksiyonu ise % 5 seviyesinde önemli bulunmuştur. Kök uzunluğu kontrolde 0 –

(38)

108,8 mm, 4000 ppm’de 0 – 116,8 mm ve 8000 ppm de 0 – 114,2 mm arasında değişkenlik göstermiştir (Çizelge 4.1) .

Çizelge 4.1 Genotiplerin köklenme yüzdesi, ortalama kök sayıları ve ortalama kök uzunlukları

KÖKLENME BAŞARISI (%) KÖK SAYISI KÖK UZUNLUĞU (mm)

0 ppm 4000 ppm 8000 ppm ORT 0 ppm 4000 ppm 8000 ppm ORT 0 ppm 4000 ppm 8000 ppm ORT B2 20 100 60 60 gh 0,6 3,0 1,8 1,8 c-j 16,0 75,0 40,4 43,8 g-m B6 20 80 80 60 gh 0,6 2,2 2,2 1,7 d-j 22,0 44,6 55,6 40,7 h-m B7 100 100 60 87 bc 1,8 3,0 1,8 2,2 a-h 41,8 93,4 59,0 64,7 b-ı B8 0 33,3 100 44 k 0,0 0,2 0,4 0,2 l 0,0 5,0 3,2 2,7 no B9 100 80 80 87 cd 2,4 2,4 1,8 2,2 a-h 40,8 47,8 40,6 43,1 h-m B12 80 80 80 80 ef 1,8 2,4 2,4 2,2 a-h 56,0 64,0 65,4 61,8 c-j B13 100 100 75 92 b 0,8 1,8 1,8 1,5 g-k 18,6 41,6 37,6 32,6 j-m B14 80 100 100 93 b 2,4 3,0 3,0 2,8 ab 66,6 105,4 91,0 87,7 a-c B15 75 80 80 78 f 0,6 2,4 1,6 1,5 f-k 26,2 38,2 49,2 37,9 ı-m B16 80 100 100 93 b 2,2 3,0 3,0 2,7 a-c 46,2 44,8 38,4 43,1 h-m B17 100 100 100 100 a 3,0 3,0 3,0 3,0 a 108,8 84,8 87,8 93,8 ab B18 80 100 60 80 de 2,4 3,0 1,8 2,4 a-g 48,0 72,0 38,0 52,7 e-l B19 75 80 100 85 d 1,6 2,4 3,0 2,3 a-g 33,2 81,6 114,2 76,3 a-f B21 80 100 100 93 b 2,4 3,0 2,4 2,6 a-d 53,2 74,4 56,8 61,5 c-j B23 60 80 100 80 de 1,8 2,4 3,0 2,4 a-g 42,4 68,2 88,0 66,2 b-ı B25 80 100 60 80 de 2,2 2,6 1,8 2,2 a-h 65,8 95,6 67,0 76,1 a-f B28 40 60 75 58 ıj 0,8 0,6 1,8 1,1 jk 17,0 13,2 47,8 26,0 l-o B29 20 60 25 35 l 0,2 1,6 0,4 0,7 kl 2,2 36,6 10,0 16,3 m-o B30 60 100 100 87 bc 1,8 3,0 3,0 2,6 a-d 59,0 79,4 85,4 74,6 a-f B31 20 75 60 52 jk 0,4 1,8 1,6 1,3 ı-k 4,2 34,2 15,6 18,0 m-o B32 100 80 80 87 cd 3,0 2,4 2,4 2,6 a-d 86,2 87,2 83,0 85,5 a-d B33 75 80 80 78 f 0,8 2,4 1,8 1,7 d-j 16,6 56,8 46,6 40,0 h-m B34 100 100 100 100 a 2,2 3,0 3,0 2,7 a-c 58,8 91,6 74,8 75,1 a-f B35 100 100 100 100 a 2,8 3,0 3,0 2,9 ab 57,8 60,0 63,0 60,3 c-j B36 80 100 80 87 cd 2,4 3,0 2,4 2,6 a-d 83,6 106,0 48,6 79,4 a-e B37 60 80 80 73 fg 1,2 2,8 2,4 2,1 a-ı 23,2 72,4 58,4 51,3 e-l B38 20 100 80 67 fg 0,6 3,0 2,4 2,0 b-ı 12,4 94,2 69,0 58,5 c-j B39 80 100 80 87 cd 2,2 3,0 2,4 2,5 a-e 59,8 91,0 77,8 76,2 a-f B40 40 80 100 73 ef 1,2 2,4 3,0 2,2 a-h 33,4 59,4 82,6 58,5 c-j B41 60 100 60 73 ef 1,6 3,0 1,8 2,1 a-ı 41,4 103,2 58,6 67,7 b-ı B42 100 100 100 100 a 2,8 3,0 3,0 2,9 ab 74,2 71,2 60,2 68,5 a-h B43 25 80 100 68 f 0,6 2,4 3,0 2,0 b-ı 13,6 68,8 63,6 48,7 f-l B44 0 60 100 53 ıj 0,0 1,8 3,0 1,6 e-j 0,0 37,4 48,6 28,7 k-n B45 100 100 100 100 a 2,6 3,0 3,0 2,9 ab 75,2 57,8 111,0 81,3 a-e B46 80 100 100 93 b 2,4 3,0 3,0 2,8 ab 60,6 50,6 109,2 73,5 a-g B47 100 80 100 93 b 2,8 2,2 3,0 2,7 a-c 82,8 32,2 66,6 60,5 c-j B48 100 100 100 100 a 3,0 3,0 3,0 3,0 a 99,2 104,6 91,0 98,3 a B49 50 50 80 60 gh 1,2 2,4 1,8 1,8 c-j 38,6 70,6 36,0 48,4 f-l B50 20 100 100 73 de 0,6 3,0 3,0 2,2 a-h 19,0 93,6 56,6 56,4 d-k B51 60 100 60 73 ef 1,8 3,0 2,4 2,4 a-g 46,4 79,6 58,6 61,5 c-j B52 60 100 100 87 bc 1,4 3,0 3,0 2,5 a-f 40,8 92,8 97,4 77,0 a-f B53 100 60 100 87 bc 3,0 1,6 2,6 2,4 a-g 101,4 58,4 99,8 86,5 a-d B54 100 80 100 93 b 3,0 2,4 3,0 2,8 ab 73,0 99,0 86,8 86,3 a-d B55 100 100 100 100 a 3,0 3,0 3,0 3,0 a 95,0 116,8 71,4 94,4 ab Jumbo 40 80 80 60 gh 0,8 1,4 1,8 1,3 h-k 27,4 49,6 38,4 38,5 h-m PrimeJim 0 0 0 0 m 0,0 0,0 0,0 0,0 l 0,0 0,0 0,0 0,0 o ORT 66 b 85 a 84 a 1,7 b 2,5 a 2,3 a 45,4 b 67,5 a 61,9 a LSD0,01(Genotip) =5,8572 LSD0,01 (Hormon)=1,4958 LSD0,01(Genotip X Hormon) =10,140 LSD0,01(Genotip) =0,7455 LSD0,01 (Hormon)=0,1904 LSD0,05(Genotip X Hormon) =1,667 LSD0,01(Genotip) =24,247 LSD0,01 (Hormon)=6,192 LSD0,05(Genotip X Hormon)=54,220

Referanslar

Benzer Belgeler

Radiographic examinations performed approximately one month after the onset of the symptoms demonstrate demineralization of the femoral head and neck without involvement of the

Ayr›ca hem klinik olarak hem de MRG ile beyinsap› tutulu- mu tesbit edilmeyen 4 hastada B‹UP incelemesi ile be- yinsap› tutulumu saptand›.. Yine 1 hastada

- Novotel Istanbul (Zeytinburnu): Tarihi yarımada ile havaalanı arasında, sahil yolu üzerinde yer alan otel 2007 yılı Mart ayında açılmıştır. Kompleksin içerisinde bir adet

Bu konunun seçiminde, Fransız Anayasa Konseyi’nin, Fransız Ceza Kanunu (CP) madde 222-33’de düzenlenen cinsel taciz suçuna ilişkin hükmünü, kanunilik ilke- sine aykırı

tularensis NCTC 10857’in 10 kat dilüsyon sonuçları ile fare dokularından izole edilen DNA sonuçları karĢılaĢtırıldığında Mus macedonicus türüne ait olan

Çalışmada öğrencilerin dijital aşırmacılık durumları ve dijital aşırma yapma sebeplerini belirlemek için Konya ili Selçuklu ilçesinde bulunan iki farklı okulda

Bu çal›flmada, 1999 y›l›nda Cumhuriyet Üniversitesi T›p Fakültesi Hastanesinde yatyrylarak izlenen hastalar›n id- rar ve yara örneklerinden izole edilen patojen

H 4 : Araştırmaya katılan ziyaretçilerin eğitim durumları ile marka sadakatini etkileyen faktörler arasındaki istatistiksel olarak anlamlı bir fark