BİZİM NESİL n YILMAZ GÜNEY
İ
lkokula başlar-başlamazmüthiş bir sinema hasta lığına tutulmuştum. Bur-
sa’ya gelen filmlerin hiçbirini
kaçırmaz ve hemen hemen heır- gün bir başka sinemaya gider dim. Devamlı gittiğim sinema lardan biri de Yeni Sinema’ydı. (Biletlerinde «Yeni Aile Sinema sı» yazmasına rağmen, son yıl larda sürekli seks filmleri oy natarak aileden ziyade seks düş künlerinin ve bekârların müda vimi olduğu bu sinema şimdi yı kılarak tarihe karışmıştır.) Ye
ni Sinema vur-kır cinsinden
filmler getirirdi. Bu vur-kır tü ründen filmlerin seyircisi de ge
nellikle biz çocuklardık. Yine
birgün mahalle arkadaşlarımdan biriyle Yeni Sinema'ya gitmiş tik. O gün «İkisi de Cesurdu» adlı bir film oynuyordu. Filmin
sonu oldukça duygusaldı. Bu
duygusal sonun ardından ben de arkadaşım da şok geçirmiş gi
biydik. Filmin sonunda «Ana,
ana» diyerek ölen mert kabada yının tesirine girmiştik. İlk defa karşılaştığımız o «Mert kabada
yı» rolündeki oyuncuya tutul
muştuk. İlkin adını ezberledik: Yılmaz Güney. Daha sonra ge lecek filmlerini gözledik. Ve bek lediklerimiz geldi. Kamalı Zeybek- Koçero, On Korkusuz Adam, Ka-
sımpaşalı Recep, Üçünüzü de
Mıhlarım, Haracıma Dokunma vs.
Yılmaz Güney'i ilkin biz çocuk
lar sevmiştik. Minicik ellerimiz le bizler alkışlamıştık onu. İlk filmlerinden «Tütün Zamanı»nm iş yapmaması üzerine «Filmi ba
tırdın.» denilerek arkasından
küfredilen Güney, biz çocuklar sayesinde yapımcıların gözbebe
ği, sinema salonu sahiplerinin
de cankurtaran simidi olmuştu. Ki o günlerde hiçbir ciddi eleş tirmeci, hiçbir aydın kesim Gü- ney’e yüz vermemişti. Filmlerin deki kendine özgü silâh tutuşuy la, gülüşüyle, dövüşüyle bir baş kaydı o biz çocuklar için. Tavır larını öylesine benimsemiştik ki, o «Klişe» tipi seyretmeye doya- mıyorduk. O, filmlerince yüz lerce kişiyi pataklasa da haklıy dı. Ama bir de her filmin sonun da ölmeseydi!
Güneyin vurdulu - kırdılı
filmlerle temelini attığı sinema cılığı gün gün gelişmeğe ve o- nun çocuk seyircisi de büyümeğe başlamıştı. Ortaokul sıralarında Güneyin en atetşjlA seyircilerint- den birisi olma durumumu mu hafaza ediyordum. Hattâ bulabil diğim kadarıyla da kartpostalı
nı biriktirmiştim. Bu arada
Güneyin «Hudutların Kanunu» «İnce Cumali», «Kızthrnıak-Ka-
rakoyıın», «Kurbanlık Katil»,
«Seyyit Han», «Aç Kurtlar» ve «Bir Çirkin Adam» gibi benim neslimi altüst eden filmleri gel mişti. Bir kısmında oyunculuğun yanısıra yönetmenlik de yaptığı bu filmlerin her biri bir başka
/i*.
ÇA.MKUŞIJ---güzeldi. «Kurbanlık Katilsin hiç
konuşmasız geçen nefis final
sahneleri, «Seyyit Han»ın yalın anlatımı, basit bir konudan yola çıkmasına rağmen heyecanlı sah nelere malik olan «Bir Çirkin A- dam»m kiralık katili Yılmaz Gü
ney ismini belleğimizde iyice
büyütmüştü. Eskiden Türk film lerine aldırmayanlar da artık Yılmaz Güney filmlerine gelme ye başlamışlardı.
Derken.«Umut» ilkin gazeteler deki yasaklama haberleriyle gel di. Daha sonra serbest bırakılan filmi, yazlık bir sinemada —po
lis nezaretinde— seyrederken
bilincimde müthiş bir uğraş ha sıl olmuştu. Ne demek istiyordu bu film. Bizim büyüttüğümüz ve bizi büyüten Güney, fikrî açıdan tam baharını yaşayan biz genç seyircilerine ne anlatmak, ne ver mek istiyordu. Biz daha bu so ruların cevaplarını araya durur ken yıllardır Güney’i görmeyen
gözler, alkışlamayan eller onu
gördüler ve alkışladılar. Çünkü «Umut» politik mesajıyla belli bir kesime göz kırpmıştı. Ve o kesim, kedine pas verene gere ken ilgiyi gösterdi.
«Umut» un dedikodu dalgala rı dinince «Sevgili Muhafızım», «Son Kızgın Adam», «Şeytan Ka yaları», «Kaçaklar» vb.
filmlerin-(I) Halit Refiğ. Ulusal Sinema Kavgası, (1971) Hareket Yayınla rı. sh: 156.
de oyuncu Yılmaz Güney’den bir şeyler bulabilmiştik. Bu sırada Türkiye’miz toplumsal olaylarla bir kaynaşma içine girmişti. Bu kaynaşma ortamında benim nes lim de yerini tayin etmeğe çalı şıyordu. Okul sıralarında kimi miz banka soyan, yakalanan, vu rulan anarşistlere sempati duyu yor, kimimiz de Deniz Gezmiş gi bilerinin memleket için zararlı olduklarının şuuruna varıyorduk.
Bu arada 1967’de Antalya’da,
1969’da Adana’da almağa başladı ğı ödüllere her yıl yenilerini ek leyen Güney, 1972’de tutuklanın caya kadar hemen hemen en pl- gun filmlerini yapmıştı. «Ağıt», «Acı», «Umutsuzlar», «Baba» vb.
Güney’i alkışlayan minik ellerin sahipleri büyümüştüler fakat a- narşistlere yardım etmek suçun
dan yargılanan eski krallarını
hepsi alkışlamamıştılar. Türk
olmanın sorumluluğunu hisse
den her gençte «Çirkin Kral» sevgisi yavaş yavaş nefrete dö nüşmüştü. Ama benim neslimin zavallı bir bölüğünde de «Çirkin Kral» sevgisi, «Sol sempatisi»ne varmıştı. Zaman durmuyor, yü rüyor ve kamuoyunda durumu merakla takibedilen Güney, Cum huriyetin 50. yılı dolayısıyla çıka rılan afla özgürlüğüne kavuşu yordu. Aslında özgürlüğünü de ğil de esaretini kazanıyordu o. Çünkü artık sinema onun için sa nat olmaktan ziyade, siyasal kav ga için kullanılması gereken bir araç demekti.
Velhasıl, çocuk dünyamızın
«Çirkin Kral»ı, gençliğimizde
«Sosyalist Kral» olarak çıkmış tı karşımıza. Artık devrimciliği ni (!) vurguncu kılığının arkasına saklamıyor, resmen haykırıyor du. Hapisten çıkınca yaptığı «Ar kadaş» filmi materyalist sinema cıları sevinçten kudurtmuştu. Lâ kin sanatçıdan çok bir sokak ka badayısı hüviyetiyle her zaman suç işlemeğe hazır olan Güney, «Endişe» adlı filmin çekimi sıra sında bir cinayet olayma karışı yor ve tutuklanıyordu. Malûm basın ve «Çirkin Kral» sevgisiy le «Sol sempatizanı» olan benim zavallı neslim Güney’in suçlulu
ğuna bir türlü inanmak istemi yordu. Kozmopolit basında «Gü ney konusunda» hergün yeni bir masal hazırlanıyor, benim zaval lı neslim de kanıyordu. Netice: Aldatan bir efsane adamı n(!) so nu, benim aldanan neslimin dra-Güney için çok lâf edilmiştir. Ama kanaatımca onu Halit Re- fiğ kadar gerçekçi tanımlayan, açıklayan çıkmamıştır. Bir sine ma adamının bir başka sinema adamını kıskançça karalayan de ğil, bilgece yargılayan sözleridir aşağıya aldıklarım: «Halk lâfı e- dilirse halkçı, işçi denirse top
lumcu, hümanizmadan söz açı lırsa existantialist, devrim konu şulursa Mao'cu kılıklara giren,
işine geldiği şekilde sinemada
birbirleriyle çatışma halinde bu lunan bütün gruplarla anlaşabi len, sırasına göre vatansever, sı rasına göre anarşist geçinen çir kin kralın tutumu, müptezel hale gelmiş «arrivism» in en tipik gö rüntüsüdür.» (1)
Arrivist! Yarınını düşünmeyen, gününü gün etmeğe çalışan in san müsveddesi. Yılmaz Güney’
in son durumu, Refiğ’in yıllar
önce söylediklerini haklı çıkar mıyor mu?
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi