• Sonuç bulunamadı

Büyük tıp kahramanı Dr. Besim Ömer

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Büyük tıp kahramanı Dr. Besim Ömer"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

2

Ş e h r i n i ç i n d e n

Büyük Tıp kahramanı

--- Dr. Besim Ö m

er---Onun iki büyük düşmanı vard ı: Cehalet ve

taassub! O iki ejderle en gayrimüsaid

şartlar altında senelerce mücadele etti

^ --- Yazan: SALÂHADDİN G Ü N G Ö R

---D oktor Besim Çi­ mer öldü. Bu ölüm,

bize sadece yetmiş

sekiz yıllık bir ömür

kitabının kapanışını

haber vermiyor. Besim Ömer A k ­ alın, çocuk mevzuu­ nu elinde bayrak ya­ pıp diyar diyar d o ­

laştırmış. bir adam­

dı. Onun kitabları

neşredilmeden evvel, Türk çocuğunun ya­

şaması, adeta tesa­

düfe bağlı idi. Be­

sim Ömer, cemiyetin

içine, hem bir (E-

be - H ekim ), hem

de ruhların nabzını

elinde tutan bir psi­ k olog gibi girmiştir. Nüfus artımı davası­ na onun kadar heye­

canla sarılmış, bu

mevzu üzerinde onun

kadar hasbî çalışmış başka bir hekim ha­ tırlamıyoruz. Besim Ömer, bir çok baba­ lardan daha fazla evlâdları üstüne tit - reyen bekâr bir çocuk babası idi.

Bir gün, ona sormuştum:

— Herkes gibi ben de merak ediyo­ rum, neden evlenmediniz Paşam? (O ta­ rihte henüz Paşalık unvanı kaldırılmamış­ tı.)

Besim Ömer, gülümsiyerek:

—— Ben de size sorayım, demişti, ev­ lenmiş olsaydım kaç çocuk yapabilirdim k i?.. İki.. Üç.. Hesabı daha geniş tutar­ sak, nihayet altı çocuk değil mi? Halbuki benim yüzlerce, binlerce çocuğum var!..

Arada bir anlatırdı:

— Bazan sokakta, ansızın biri önüme

çıkar, başımı çeviririm. Tanıdığım bir

kimse değil. O ise, bir taraftan elime sarıl­ mış, öpeceğim diye uğraşır durur.

— Kimsin sen oğlum? diye sorarım. — Beni tanımadınız galiba?..

— Hayır, tanımadım.

O zaman, adını, adresini haber vere­ rek:

— Ben, der, sizin elinize doğmuşum! Bu tanımadığım adamın, aşağı yukarı kırk sene evvelinden bahsetmesi, yüreği­ mi cızlatmaz değil. Fakat, dünyaya gel­ melerine delâlet ettiğim çocuklar arasında bu yaşa erişmiş olanların da bulunması, bana öyle büyük bir haz verir ki, bir an­ da ihtiyarlığımı unuturum. Bir baba um­

mam ki, yetiştirdiği evlâdlarla benden

daha fazla iftihar etsin!..

Bekâr kalmamın bir sebebi de şudur: Başkalarının çocuklarile hayatımda o ka­ dar meşgul oldum ki, değil bir çocuk ba­ bası olmağa, hatta bunu düşünmeğe bile vakit bulamadım.

Besim Ömerin bir cephesi daha vardır ki onu pek az kimseler bilirler: Gazeteci­ lik cephesi... Evet.. Akalın, biraz da bizim mesleğin adamı idi. Gazeteleri, muntaza­ man takib eder, hepimizi hayran bırakan bir gazeteci tecessüsü ve bir gazeteci kav- rayışile günün hâdiseleri üzerinde durur­ du. Besim Ömer, başlıbaşma bir mevzu hâzinesi idi. Ona neler sormazdık ki?.. Evlilik, bekârlık... Nüfus, çocuk bakımı... Evlenmeler, boşanmalar... D oktor Besim Ömer, biribirine pek benziyen bu bahisle­ rin her defasında daima bir orijinal tarafı­ nı keşfederek karileri, tatlı tatlı meşgul etmeğe muvaffak olurdu. Onun en fazla alâkasını tahrik eden şey, çocuk bahsi idi. Arada bir, sözünü yarıda bırakarak yirmi yaşında bir gene gibi yerinden fırlar, kü- tübhane odasına koşar, mukayesesi lehi­ mize netice vermiyen istatistikleri şahid tutarak, bizde çocuk mefhumunun bir tür­ lü anlaşılamamış olmasından acı acı şikâ­ yet ederdi.

Senelerce bu en hassas noktası, müte­ madiyen kanayıp, durmuştu. Son zaman­

larda, bir gün ziyaretine gitmiştim; onu

çok ümidli buldum:

— Dava, artık biliniyor!.. Nasıl kazanı­

lacağı da biliniyor!

Sıra şimdi çocuğu

kurtarmağa geldi. Bu da elbette başarıla -

cak!.. diye sevini -

yordu.

Besim öm erin

meslek hayatında iki büyük düşmanı var - dı: Cehalet ve taas­ sub! O bu iki ejderle en gayrimüsaid şart­ lar altında seneler - ce mücadele etti. Bu mücadele sıralarında başından ne tuhaf vak’ alar geçmemişti!

Bunlardan bir ta­

nesini; kendisinden

dinlediğim gibi yazı­ yorum :

— Geceyarısı u - yandırdılar: «Am an çabuk... Yetişin! Fi­ lân yerde bir ima - mm karısı doğura - mıyormuş. Ölmek üzereymiş.. Çarça -

buk giyindim, yola çıktım. İmamın

evi, düğün evi gibi kalabalık... Vuran tu­ tanı bilmiyor. İçeride zavallı kadının d o ­ ğum sancısı tutmuş, kıyametleri koparı­

yor. Tabiî, hemen müdahale etmek lâ­

zım. bakat tam odanın kapısını açarken imam koluma yapıştı:

— İçeride namahrem var, giremezsi­ niz!

— Ben doktorum.

— Ne olursan ol!.. §eriat müsaade et­ mez.

— O halde beni ne diye buraya çağırt­ tınız?.

Meğerse, çağırıldığımdan imamın ha­

beri yokmuş. Beni, karşısında görünce

heıifin büsbütün yobazlığı tuttu:

— Seni kim davet etti?.. Var, git işi­ ne... Allahın dediği olur., demez mi?

Devir, malûm. Fazla ısrar etmeğe gel­ mez. İmamı karşıma alıp:

— Bak, hocam... dedim, son cevabımı

kesiyorum sana.. Müdahale etmiyecek

olursam karın da, çocuğun da ölecekler!. Ona göre davran...

Fakat imamın ağzından başka söz çık­ tığı yok :

— Allahın dediği olur!

— Hem karını, hem evlâdını kaybede­ ceksin..

— Allahın dediği olur!. — Öyle ise ben gidiyorum.

— Haydi git selâmetle.. Allahın dediği olur!.

O gece, kadını da, karnındaki çocuğu da kurtarmak kabil olamadığını söyleme­ ğe lüzum var m ı?.

İmamı ertesi günü gördüm : — Nasıl? dediğim çıktı m ı?.. Başını salladı:

— Allah öyle istedi...

Dayanamadım artık, cübbesine yapı­

şarak bir iki tartakladım:

— Bre ahmak! Allah öyle istemedi..

Sen öyle istedin!

Besim Ömer, her sene Fransada bir su

şehrine gitmeği âdet edinmişti. Bir gün

kendisine:

—- Faydasını görüyor musunuz bari?., diye sormuştu.

Yüzüme bakarak belirsiz bir iç çekişi arasında:

— Bina, çok yıprandı, dedi, artık eski­ si gibi tamir kabul etmiyor!

Seenlerdenberi göğüs darlığı çekerdi.

V e hastalığından her bahsedişte:

— A h gençliğimde kullandığım o k o ­ caman frenk sigaraları yok m u?., derdi

(ve göğsünü elile tutarak ilâve ederdi) Bu körüğü onların ateşi bozdu!

Büyük tıb kahramanı, büyük insan ve kıymetli memleket çocuğu Besim Ömer (A kalın) m tertemiz şahsiyeti karşısında hürmetle eğilmeği, en sona bırakıyorum.

SALÂHADD1N GÜNGÖR

C

Tarihî bir çeşme tamir ediliyor

J

Azabkaptdaki bu çeşme İstanbulun en güzel tarihî çeşmesidir. Be­

lediye bu metruk çeşmenin tamirine karar vermiştir. Resim şimdiki

vaziyetini gösteriyor.

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bülent Tarcan’ın konuşmasıyla açılacak konser Statzer'in öğrencisi Ayşegül Sarıca, Hülya Tarcan, Ergican Saydam ve Arın Karamürsel’in (piyano) konseri ile

Ortada bir şayia var: «Me safeler»i satın alıyormuş, tabii sonra da bize satacak.İnsan Ticarelten mezun olur­ da ticaretin yolunu bilmez mi?. Havadan para kazanmak

diskolara, «ye ye» müziği ses­ leri arasmda karışan Veysel Şatıroğlu’nun şiirleri, bir gerçeği dile getiriyor: O, İs­ lâmlığın kabulünden sonra kendi

Mustafa Takî, Nevevî’nin (ö.676/1277) mana yönüyle do ru kabul edip sened bakımından zayıf olarak de erlendirdi i, 64 bn Hacer’in (ö.852/1448) ise bütün

Sanatta, hendesede olduğu gibi isbat değil, telkin; hüküm değil, teb­ liğ; yübuset cağii yumuşaklık; hissiz­ lik değil, duygu; durguluk değil, tit­ reyiş ve

Yeni yönetim şöyle: Şeref Başkanı Rahim Koç, Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, Başkan Vekilleri Suna Kıraç ve Temel Atay, Üyeler, Semahat Arsel, Sevgi Gönül,

Çizelge 4.33’de gösterilen varyans analizi sonuçlarına göre yağı azaltılarak yağ ikamesi ilave edilen bisküvi örneklerinin enerji değerleri üzerinde, ikame

Faili meçhul bir cinayet için, vehmedilen fa­ illere karşı bir protesto söz konusu ise, onun da yeri, herhalde bir cenaze töreni değil, başka yer­ lerdir.. Gidenin kişiliğine