H. ÂLİ YÜCEL'İN
İDDİANAMESİ
B. Niyazi Berkes, B. Adnan Cemgil ve
B. Sabahattin Ali ne zaman ve ne
yolda vazifeye alınmışlar ?
Şimdi Ankara'da bulunmıyan Mu zaffer Şerif Başoğlu'nun Amerika’ daki psikoloji profesörü tarafından
ve orıun mensup olduğu üniversite
hesabına yapılmış davete dair
ı evrak her halde Bakanlık dosyasın da vardır. Orada ibzal edilmiş tak dirleri okuyup görmek mümkündür.
Bu sözlerimle sanık, yine bir (k o
münisti) müdafaa ve himaye etti
ğimi iddia edebilir. Fakat yüksek
mahkemeniz şok iyi takdir eder ki, ben sadece olanları olduğu gibi nak
iedi.voruıh ve resmî evrak ve mu
haberata dayanıyorum. D) Niyazi
Berkes-3.2.1934 te Lstanbul Üniversitesi
Eedebiyat Fakültesi Sosyoloji Asis
tanlığına tayin edilmiş ve Ankara
Fakültesinde felsefe kısmının kurul ması üzerine, aynr vazife ile 1939 yı lında Dil ve Tarih - Coğrafya F a kültesi Felsefe Asistanlığına naklo-
ı lunnıuştur. Doçentliğe imtihanım
vermesi üzerine, Fakültenin İnhası
tasdik suretiyle terfi etmiştir. Bu zat veya emsali hakkında on binler ce insanı İdare eden bir Bakan, res mî bir durum hasıl olmadıkça, ne yapabilir ki, ben, böyle bir tayin Ve inhanın tasdikiyle bir komünisti hi- ! maye töhmetine maruz bu akılıyo
rum; bunu bir türlü anlıyamıyorum. Bu zat, gerek Bakanlık müfettiş
lerinin. gerek Ordinaryüs Profesör
Baha Kantar ve Doçent Faruk E-
rem’in huzurunuzda okunan tahki kat fezlekelerinde komünistlik etti-
^ği hakkında bir kayıt bulunmıyan
bir öğretim üyesidir. Mahkemeye sevkettirecek veya inzibati bir ka ran müstelzim bir durum olmuş da ben buna lâkayt mı davranmışım?
Benim. Niyazi Berkes hakkında
yaptığım muamele, Pertev Boratav- da olduğu gibi, siyasi bir neşir or ganı olan (Görüşler) mecmuasına il gisini gördüğüm zaman, Memurlar Kanununun, memurların siyasi faa liyeti hakkmdaki hükmünün ruhuna uyarak Bakanlık emrine almak ol
muştur. Bunun neticesi de yüksek
mahkemenizin malûmudur. Bu hu susa ayrı bir bahiste avdet edip ni
çin başka bir şey yapmadığımı,
daha doğrusu yapmak kudretinde ol madığımı arzedeceğim.
Niyazi Berkes'in eşi olan Mediha
Berkes. 6.11.1939 tarihinde Dil ve
Tarih - Coğrafya Fakültesine llnıi
i yardımcı tayin olunmuştur. Tayini
kanunlara uygundur. Hakkında ya pılmış herhangi bir şikâyetten ha berdar edilmemlşlmdir. 15. 12. 1945
te Bakanlık emrine almışı, bundan
önceki zatlar gibi (Görüşler) meö- mıifıs; sebebiyledir. Duyduğuma gö- re bu öğretmen, vazifesinden istifa
etmiştir ve şimdi Bakanlık kadro
sunda bulunmamaktadır. E ) Adııan Cemgil:
1935 yılında İstanbul Edebiyat
Fakültesinden mezun olduktan son ra 1937 - 1938 yıllarında askerliğini yapıp asteğmen olmuş, kısa bir za man İstanbul'da Devlet Demiryolla rında vazife gördükten sonra 29.3.
1939 yılında Ankara Erkek Sanat
Okuluna öğretmen tayin olunmuş
tur. Mesleğe bu tarihte giren Adnaıı Cemgil’i, Bakanlıkça çıkarılan (T ek nik öğretim) mecmuasına Müsteşar Rüştü Uzel tarafından memur edi-
dikten sonra tanıdım. Ondan önce,
ne şahsen, ne de gıyaben tanımam. Sanat okullarında iken hareketli ve talebeyi tahrik edici sözler söylediği nin Müsteşar tarafından İfadesi ve benim bu durumla ilgilenmem üzeri ne 21.10.1942 tarihinde buradan a-
lınıııış ve liseye öğretmen olarak
nakledilmiştir. Sanat okulunda ikeıı- ki hareketli durumu, dairesinin dik katini daima üzerinde tuttuğu hal de gerek bulunduğu okullardan, ge rek zabıtaca bu şüpheyi tevsik ve kendisini tecrim edici herhangi bir vesika Bakanlıkça elde edilmediği i- çin kanuni takibat yapılamamıştır.
Bundan önceki aıkadaşlariyle be raber ve aynı sebeple Bakanlık em rine alınmış, aynı suretle Danıştay- ın karariyle bu karar iptal olunmuş
ve 21.2.1947 tarihinde gazetecilik
mesleğine gireceğini sebep göstere
rek Devlet memuriyetinden istifa
etmiştir.
Bu zatın Ankara'da 22.2.1947 ta rihinde intişara başlıyan 24 Saat ga
zetesindeki ilk nüshasında yazmış
olduğu şu makale dikkate değer: Mâreşal’e selâm
' ‘Bütün memleket son iki yıldır, demokrasiyi geliştirmek için çırpmı yor. Türk milleti vatan sınırlarından kuş uçıırtnuyan bir hassasiyetle is tiklâline bağlı olduğu kadar, insan lık ve vatandaşlık haklarına da Ana yasanın bağışladığı bütünlüğe sahip olmak istiyor. Bu memleket yüz yıl dır demokratça bir hayata kavuşma yı özlemiş durmuştur. Fakat daima onun adına konuştuklarım söyliyeıı- ler: "sen daha olgunlaşmadın", “ hür riyeti kullanmasını bilmezsin ", ‘‘ca hil bir .millet hürriyeti kutlanmasını
bilmez, halkı önce okutalım, sonra
hürriyet. veririz,, dediler.
Son iki yılın çeşitli hâdiseleri 1- çinde Türk milleti bu sözlerin gerçe ğe uymadığını ispat etti, üzün dur gunluk yıllarından sonra bütün duy
guları uyuşmuş gibi görünen halk.
— hürriyetten korkan yarasalar
müstesna' Bugün büyük blı- heye
canla artık Türkiye'nin tanı mftna- sivle batı ülkelerindeki gibi, demo krasiye kavuşmasını istiyor.
Bu isteği en gür, en içteıı bir sesle haykıran Mareşai Fevzi Çak mak olmuştur. Büyük Kurtuluş Sa vaşımızda Atatürk’ün sağ kolu olan
Fevzi Çakmak bugün de. istiklâl
Harbinin başına geçtiği günlerdeki imaniyle milletin haklarına ve hür riyetlerine sahip olması için ortaya atılmıştır. Nasıl dün vatanın kurtu luşu kavgasında kendini hiç düşün meden, kendi için hiçbir şey isteme den çalışmışsa bugün de gene h iç bir şahsi ihtiras gütmeden ve ken di için hiçbir şey istemeden mi i’.etin medenî ve siyasi haklarını müdafaa yolunda çalışmaktadır. Onu hu
hiir-binde olduğu gibi, sade bir er çjp bisesine bürünen tevazu ve büyi^* lüğü içinde görüyoruz.
Hürriyet dâvasını müdafaa eden
lerin ön safında yer almasını hoş
görmiyenlerkı bütün gayretlerine
rağmen milletin, Mareşali bugün da
ha büyük, daha sıcak bir sevgiyle
sevmesinin sebebi budur.
Fevzi Çakmak, Türkiye’nin tek
Mareşali ve kurtuluş savaşının bü
yük bir kahramanı olduğunu asia
hatırlamadan ve hatırlatmadan, yal nız bir vatandaş olarak halkla omuz omuza demokrasi mücadelesinde yer
alıyor. Onu konuşurken, kendisini
bir sevgi tufanı içinde kucaklıyafı
halka hitabederken kendini milletin
üstünde gören mağrur bir put gil^
değil, cana yakın, özü sözüne' uygun, mert ve mütevazi bir halk adamı d- larak görüyoruz.
Türk Milletinin hürriyet ve de mokrasi dâvasında bu kadar temiz, bu kadar halktan bir müdafaacı bu luşu büyük bir şacfS olduğu kadar,
dâvasının zaferi için en güzel bir
ümit işaretidir.
Memleketimizin demokrasi ge
lişmesine hizmet için matbuat saha sına atıldığımız bugün, milletin hür riyet ve demokrasi dâvasının en sar
dik sözcüsü ve en temiz sembolü
olan Mareşal F evzi Çakmak'ı can dan selâmhyruz.”
Adnan C E M G İ L
Simdi sanıktan soruyorum: Bu makaleyi yaza.ı Adnacı Cem
gil, komünist midir, değil m idir?
Değilse, müdafaa ve ispat için gös terdiği tanıkların sözlerine ne kıy met ve ne mâna veriyor? Komünisi
ise Mareşali bu derece Övmes-cı^
hattâ demokrasinin tek ve en kuv
vetli hâmisi olarak göstermesini,
komünizm fikir ve inm lariyle m sıl
telif edebiliyor? Bu noktaları izah
ederlerse sanığın haklarını müdafaa iddiasında bulunduğu aziz milletimiz de yeni bir hakikat öğrenmiş olmak tan benim kadar memnunluk duya caktır.
F ) Sabahattin AH:
Nihal A dsız’ ıa ve diğer tanıkların
tarafımdan himaye edildiğini ileri
sürdükleri ve komünist dedikleri
Sabahattin A li’nin durumu şudur: Sabahittin Ali, 1.10 .19 27 de Yoz* gat Merkez Gazipaşa İlkokulu mualâ
limi olarak mesleğe girmiş, sonra
imtihan verip usulünce aldığı ehli'1 yetname ile Almanca öğretmeni cA larak 24.9.1930 da Aydın Ortaokulu na, 30.9.1931 de Konya Ortaokulun^
tâyin edilmiştir. Burada öğretmeu
iken Devlet Reisi hakkında yazdığı bir şiirden dolayı Konya A sliye Ce
za Mahkemesince bir sene hapsş
mahkûm olmuş ve 2330 numaçah Aîf Kanunundan istifade ederek tahüyn edilmiştir. O zaman İlk Öğretim
mum Müdürü bulunan Reşat Semi1
settin Sirer’e müracaat etmiş, o cm
Orta Öğretim Umum Müdürü bî&
lunduğum cihetle bu müracaatı baj-
na haber vermişti. Biz de Maarif
ekili Hikmet Bayur’a bu müracaaû söylemiştik. Atatürk’ ün Umumi Kâr tipliğini de etmiş bulunan M aarif Vekili, şahsan Atatürk’ten müsaadp almış olacak ki, öğretmenlikten b a ^ ka bir vazife ile görevlendirilmesin de bir mahzur olmadığını söylem i^ ti. Kendisine bir kaç ay önce telefog ederek bu hususu sorduğum Hikmet Bayur, hâdisenin anlattığım şekildi
cereyan ettiğini ifade etmiş ve fa
kat kendi zamanında tâyinin yapılıp
yapılmadığını iyi hatırlamadığın*
söylemiştir.
Filhakika Sabahattin A li’nin mah kûmiyetinden sonra ille tâyini 30,9, 1934 te Hikmet Bayur’daıı sonra ve* kâiete gelen Abidin Özmen’in Ba kanlığı zamanındadır ve Talim vp
Terbiye Dairesi ikinci sınıf m ®
m eyyizliğidir. Bu seneden sonra
Kültür Bakanlığı Yayın Dairesi Ka'i lembaşılığı ve Ankara I I nci Orta okul Almanca yardımcı öğretmenli ği vazifesi verilmiş ve maaşıı öğret men olarak 10.12.1938 tarihinde vo Saffet Arıkan’ın zamanında Musiki- Öğretmen Okulu Türkçe Öğretmen liğine tâyin olunmuştur. Ben, kendi sini Konservatuvarda vazifeli olarak buldum. Uzman Kari E bert’in yama
da ve Almanca bildiği için onun
derslerini ve tatbikat sahnesindeki
izahlarını tercüme ederekMramaturğ göreviyle çalıştı. Kendisine ne husu si bir vazife verdim, 11e de Bakan lık içerisindeki diğer memurlardan ayrı sayılacak bir muamele yaptım.
Adsız'ın. şahadeti sırasında Saba hattin Ali'den bahsederken mahir® miyetine sebep olan cürmücıü ifadç)
ettiği zaman gösterdiği hassasiyet
Sabahattin A li’nin dinine tân etw nin hangi mezhepte olduğunu açıkçfe, gösterir. Atsız’ın evrakı arasında çık mış vasiyetnamesi okunacak olursa, tanığın fikir ve hareketlerini beğen mediği Sabahattin A li karşısında Ay tatürk ve İnönü için ne ağır ve köui şeyler düşündüğü meydana çıkar.
Atsız, vasiyetnamesinde ikinci Ci han Harbinde yenildiğimiz takdlrdp bunun başlıca mesullerinin Atatürk
ile İnönü olduğunu söylemektedir,
Birini ahlâksızlık, ikinci Devlet B a l kanım korkaklıkla itham ediyor. Sı kıyönetim dosyalarında ve Emniyet evrakı arasında bulunması tabii oian bu vesikada kullandığı ağır sözleri tekrara, bilhassa Büyük Millet Mec lisi hakkmdaki mütecaviz vasıfları söylememe, edep ve hayâ hislerini mânidir.
Atsız, yakınına ve tek evlâdına
yüreğinin derinliklerinden gelen bir
samimiyetle tevdi ettiği bu kalbi his ler ve tevil götürmez kanaatlerden sonra lıangi yüzle başkalarının bu yoldaki suçlarından bahsedebilir? Sa nık, onların avukatı olmasaydı ve bu vesikaların meydana döktüğü çlıkin- Iişleri bilmeseydl onü ve arkadaşla rım şahit göstermekte kısmen mazur olabilirdi. Yoksa Irkçıların Sıkıyöne timdeki muhakemelerinin cereyanın da bu vesaik ortaya çıkarılmadı m ı? (Sonu var) Taha Toros Arşivi