• Sonuç bulunamadı

Sandıklar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sandıklar"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

!

A / , 5 ARALIK 2000 SALI

YAZI ODASI

SELİM İLERİ

Sandıklar

O zamanın evlerinde sandıklar hâlâ vardı. Bun­ ların son sandıklar olduğunu nereden bilebilirdik... Abdülhak Şinasi Hisar Geçmiş Zaman Köşk­

leri adlı eserinde “Sandıklar” \ yazmıştır. Benim ‘o

zamanlar’ımdan yıllar öncesine, hem de çok uzun yıllar öncesine ait bir zamandan konuşmasına kar­ şın, Abdülhak Şinasi sandık töresinin sona erdi­ ğini söyler.

Yaşama koşullarının sereserpe olduğu günler­

de, ikişer üçer katlı evlerde, “yukarı katlarda, mut­

laka bir iki sandık odası” bulunurmuş. Bir değil, bir iki sandık odası.

Sandık odalarında ev sahiplerinin kişisel eşya­ ları, hep kilitli sandıklarda saklı dururmuş.

‘Sandık odası’, çocukluğumda, kırk-kırk beş yıl öncesinin Istanbulu’nda dilden henüz yeni ayrılı­ yordu. Almanya dönüşü Cihangir’de, şurda bur-

da kiralık ev ararken, “Sandık odası var mı?” / İyi

de, sandık odası yok, gibisinden sözler kulağım­ da çınlıyor.

Gerçi apartman dairelerinin sandık odaları her­ halde aynı işlev İçin kullanılmayacaktı. Hatırlanan, anılan sadece bir sözdü. Bu oda kimbilir ne amaç­ la kullanılacaktı.

Abdülhak Şinasi sandıkların zaman zaman açıl­ dığını söyler. Sandıklar açılır açılmaz, geçmiş za­

manın “gönül açan kokulan” sandık odasını lavan­

ta çiçeğine, Bursa sabununa, çiçek suyuna, am­

bere boğarmış. Bunlar hepsi “şark kokuları”ymış.

Bizim Cihangir’de ille sandık odalı bir ev arar­ ken bir türlü öylesini bulamayarak, kiraladığımız, sandık odasız evimizde, kendisi gökmavisi de, üstü goblen kaplı, gobleninde pembe güller ge­ zinen sandığımız dar koridorda dururdu.

Eski ama güzel bir sandıktı. Yalnız açılınca “şark

kokulan” filan ortalığı satmazdı. Kıbrıs’tan, baba­ mın akrabalarının hediye getirdiği, o zamanlar

‘lüks’ sayılan Camay sabunları sandıkta saklı du­ rurdu, ne var ki kokuları çoktan uçup gitmişti...

Abdülhak Şinasi, eşyanın kullanılmadan sönüp gitmesine yas tutuyor. Özellikle hanımların sakla­ dıkları eşya: Kadife bohçalarda ipek mendiller, ye­ meniler, yaldızlı çevreler, sırma işlemeli hamam

takımları... Daha: “(...) birtakım pudra, lavanta ku­

tuları; mineli bir kutu, bağlı anahtan yanında, bir tarafı billur, bir taratalı mineli bir saat ( . . ) ” Gerisi­ ni niye sayayım: Bütün o yaşanmamışlık eşyası! İnsana yalnızca hüzün veren.

Her defasında aklıma Selçuk Baran’ın hariku­

lade hikâyesini, “Konuk Odalan”n\ getirir: Zoraki

evlilikler, gelenek yürüsün diye gerçekleştirilmiş ev­ lilikler ortasında umarsız bir aşkın aranışı ve kapı­ sı ancak öylesi aşkların hissedileceği misafir için açılan, geriye kalan zamanlarda ev halkının uğra­ madığı, evin en büyük, en özentili döşenmiş oda­ sı! Bakın onu yaşadım, o amansız duyguyu tattım. Hayatımızdan geçip gidişine en çok sevindiğim şey­ lerden biri: Konuk odası!

Sandığımızdan da pek hoşlanmazdım. Gramo­

fon Hâlâ Çalıyor3da bir iki satırda geçiştirmişim. Hayır, hoşlanmak şöyle dursun, gecenin karanlı­ ğında ürkerdim sandıktan. Her biri nice yalvarılar- la yakılmış, titrek ışıklı mumların ürkünç gölgele­ re boğduğu sandukalar belirirdi gözümün önün­ de.

Sandıktaki yaşanmamış eşya arasında simli ve kadife çiçekli bir yorgan vardı. Bu yorgan açılır, ha­ valandırılır, sonra naftalin serpilerek yeniden kat­ lanır, sandıktaki köşesine yerleştirilirdi. Eylül ayın­ da, sıcak bir günde, sünnet yatağıma serilmişti. Çok sevdiğim, sanat eserinden ayırt edemediğim yorgan altında hem sünnet acısı, hem yorganın bo­ ğucu ısısı...

Günün birinde altın ışıltılı simleri karardı, kadife çiçekleri epridi.

Abdülhak Şinasi Hisar diyor ki: “ Ve o zamanlar

o kadar kıymetli telâkki ettikleri bütün bu sandık­ lar şimdi ne oldu? Kendileri, içlerindeki eşyalarıy­ la birlikte, şimdi niçin kayboldular?”

Kaybolmamışlar; bir iki belleği daha meşgul et­ mişler.

Bilmem neden, şimdi “Keşke kaybolsaydılar... ”

diyorum.

Takvimde

İz

Bırakan:

“Ben yürümeye başlayınca denizlerin üstünde/Ka­ ralarda koşanlar durup bana baktılar./Ben de git- tim/Sığınacağım adatan birer birer batırdım. ” Öz­

demir Asaf, “Macera”.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Tah a T o ros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

1992 yılı, tiyatro çevre­ leri tarafından Muhsin Ertuğrul yılı olarak özel olarak kutlanacak.. t

“...Abdullah Cevdet Bey’in, bu sözlerini işittik­ ten sonra, Elaziz de bu adama rey değil, selam bile verecek Türk ve müslüman çıkmayacağına şüphe etmiyoruz (...)

Ailesi ve yakınları­ nın yanı sıra çok sayıda müzis-yenin de katı­ lacağı toplantıda bestecinin yapıtlarından örnekler seslendirilecek?. Refik Fersan'm Türk M

Deramliner’›n kendisi kadar ilginç bir baflka uçak da, parçalar›n› Eve- rett’teki montaj fabrikas›na tafl›mak için kullan›lmakta olan özel yap›m kar-

N işantaşı’nda Milli Rea­ sürans Çarşısfnın arka tarafında küçücük, kendi halinde ama rengarenk bir bar var.. Öğlen yemeği ve tabii akşam ye­ meği de

IYazar yine de İstanbul konusun­ da rüya gördüğünü dolaylı yol­ dan itiraf edecek ve musiki din­ lemeyi nihayet rüya görmeye benzetecektir.. ÜŞEN Eşref Bey

BİR ÖLÜNÜN AKŞAM GEZİNTİSİ Derin ve ıslak gölgem suda ölü yaz dalgalarından biraz incelmiş bana kalırsa bir ölünün deniz kenarıyken ayaklarını

İşletme sahibi, Ordu ilinde tavukçuluk sektörünü canlandırmak için özellikle yem alımında küçük işletmelerin belirli oranlarda devlet tarafından