/
't - 1 ■ 'I'O
W
15
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL -r-t, <;q.,
Nâzım'ı Anlamak...
Geçen haftaki “Bir Oyunun Öğrettikleri” başlıklı yazım, beklenmedik diye nitelendirebileceğim ölçü de ve güzellikte yankılar yarattı. Bu yankılar bana çeşitli yollarla ulaştığından, bu haftaki yazı okurla rıma karşılık niteliğini de taşıyor.
Önceki yazımda, önümüzdeki “Nâzım Yılı” nede niyle Stüdyo Drama tiyatro topluluğu için “Ben, Nâ
zım, Yaşarken ve Ölürken” başlıklı, tek perdelik ve
kişilik bir oyun yazdığımı, oyunu Onur Bayraktar’ın yöneteceğini ve Nâzım rolünü de üstleneceğini, yo ruma -sonradan yaptığımız bir değişiklik uyarınca-
Melis Birkan’ın da modern dansla katılacağını an
latmıştım. Ayrıca bu oyunda, Nâzım Hikm et’in kendi yazdıklarından yola çıkılmadığını, herhangi bir kolaja da başvurulmadığını belirtmiştim.
Bu noktada yoğunlaşan sorular olduğundan, ko nuya biraz açıklık getirmek istiyorum. Ben, bu me tinle b irtür belgesel tiyatroyu değil, fakat nesnel bir olgu olan Nâzım’a öznel ve özel, bir bakışı ortaya koymayı amaçladım. Başka deyişle, göndermele rin ağırlık noktasının Nâzım’dan kalanlar, giderek de
herkeste kalmış olabilecekler üzerinde toplanma
sını istedim. Çünkü kişisel kanıma göre bir sanat çı, her birimiz onu artık eserlerinin adlarını her de fasında anımsamamızı gerektirmeyecek kadar bi
zim ya da benim kılabilmişsek eğer, evet, işte an
cak o zamandan başlayarak bizdeki kalıcılığını ya şamaya, bir içselliğin ikliminde kök salmaya baş lar.
“Ben, Nâzım, Yaşarken ve Ölürken” in metninde
bu durum, aynı zamanda bir gereklilik olarak da di le getirildi. Oyunda “Adam ” ve “Nâzım” olmak üze re -aynı oyuncu tarafından canlandırılan-iki karak ter yar. “Adam ”, bir anma toplantısında Nâzım’ı ve
“Nâzım olayı"nı anlatmak üzere çağrılmış olan ki
şi. Ondan beklenen, alışılagelmiş kalıplar içerisin de bir “anma toplantısı”nı gerçekleştirmesi, ve za manla herkesin üzerinde oluşmuş, onaylanması da neredeyse bir göreve dönüşmüş bir Nâzım portre sine sadık kalması. Ne var ki “A dam ”, daha ilk cüm leleriyle beklenenlerden farklı yollara sapacağını belli eder: “Bu anma gününde, ‘Bize sizdeki Nâzım Hikmet’i anlatın!’ dediler... BendekiNâzım Hikmet...
Sîzlerde de var mı? Yani sormak istediğim, bura da bulunan herkesin b ir Nâzım Hikmet’i var mı?.. Şimdi düşünüyorum da, o gerçekten olsaydı her keste, yani baştan beri, yani onca insan manzara larını doldurmuş olan bütün insanlar, hepsi, birer Nâzım varedebilmiş olsalardı kendilerinde... Ne dersiniz, o zaman her şey daha farklı olmaz mıy dı?..”
O anma gününün hiç de alışılagelmiş türden ol mayacağının bir başka göstergesi de, yine
“Adam ”ın şu sözlerinden yansır: “Biliyormusunuz, aslında nefret ederim anma günlerinden! Bana öy le geliyor ki, anma günlerini sanki biraz da yaşat mayı başaramadıklarımızdan özür dilemek için dü zenleriz... Yaşatmak ve öldürmek! Öldürdüklerimi zi sonradan yaşıyor varsaymak!.. ’’
Metinde Nâzım’ın hiçbir şiiri yok. Çünkü amaç lanan, Nâzım’ın alışılagelmiş biçimde anılmasına katkıda bulunmak değil. Asıl amaç, Nâzım’ı izlemek üzere gelecek olan seyirciye, çok sevdiği, belki de yücelttiği bir şairi kendinde ne ölçüde varedebilmiş olduğu konusunda bir sorgulama zemini sağlamak:
“Nâzım yaşıyor!” diyebilme hakkının, ancak onu
kendilerinde de varedebilmiş olanlara ait olabilece ği bilincini aşılamak.
Bunların gerçekleşme ölçüsü, oyunun da doğru luğunun ya da yanlışlığının ölçüsü olacak!
e-posta: ahmetcemal@superonline.com acem20(f' hotmail.com
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi