[ S a y f a 7 « » |
ym an
:
y u s u f
m a r d í n
Fuaf Paja'ya bu
sözü dedirten Kemalin
birbirinden
güzel şiirlerindeki
"Hürriyet" yakarışları
olmuştur.
H Ü R R İYET KASİDESİ
(Bâzı kısaltmalarla)
«Görüp ahkâmı asrı münharif sıtkü selâmetten Çekildik izzetti ikbâl ile Babı Hükümetten. Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten Mürüvvetmend olan mazlûma el çekmez ianetten. Hakir olduysa m illet şanına noksan gelir sanma, Yere düşmekle cevher sakıt olmaz kadrü kıymetten. Muini zalimin dünyada erbabı denaettir,
Köpektir zevk alan sayyâdı biinsafa hizmetten. Felekten intikam almak demektir ehli idrake Edip tezyidi gayret müstefid olmak nedametten. Değildir şiyri derzencire töhmet aczi ikdamı Felekte baht utansın binasip erbabı himmetten. Ziya duur ise evci r if’attan ıstırarîdir Hicap etsin tabiat yerde kalmış kabiliyetten. Biz ol ali himemi erbabı cehdü içtihadız kim Cihangîrâne bir devlet çıkardık bir aşiretten. Ne gam pür ateşi hevl olsa da gavgai hürriyet Kaçar mı merd olan bir can için meydanı gayretten. Felek her türlü esbabı cefasın toplasın gelsin Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azimetten. Vatan bir bîvefa nazendei tannana dönmüş kim Ayırmaz sadıkanı aşkını âlâmı gurbetten.
Müberrayım reca vü havftan, indimde âlidir Vazifem menfaatten, hakkım ağrazı hükümetten. Ne mümkün zulm ile, bîdâd ile imhayı hürriyet Çalış idraki kaldır muktedirsen ademiyetten. Ne efsunkâr imişsin ah! Ey! Didarı hürriyet Esiri aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten. Kilâbı zulme kaldı gezdiğin nazende sahralar. Uyan ey yâreli şiyri jiyan bu hâbı gafletten.
sPİSHBRİ
Kemal, kâh içini eğlendirmek, kâh bu şehri daha iyi anlamak amaciyle yolları birbirine bağlayan gizli geçitlerden de git mesini severdi.
E lli
Z
İY A Bey’in K em al’le birlik te Regent Street 13 numa ralı evde oturan dört Türk ten biri olduğu muhakkaktır; an cak sonradan K em al'in taşındığı ve üç yatak odası bulunan 15 Fitzroy Square’e gidip gitm edi ği belli değildir. H ü rriyet gaze tesinde ince hiciv ve alay dolu makaleler kaleme alan Ziya Bey şiir tarafını da ihm al etmiyor; pek sevdiği Divan tarzmda gazel ler kaleme alıyordu;«Vatan m e'lûf olanlar bisebep terki diyar etmez. Zaruretsiz cihanda kimse gurbet ih tiyar etm ez!» «Olaydı oidugn hale rızası insanın
Hu rütbe olmaz idi belâsı insanın» «A k ıl bir mizam nakıstır hukuka
vezn için Vakt olur kim hak çıkar vaktiyle
batıl sandığın»...
H er ne kadar Sultan A ziz’e gö rünmemek için Brighton sahil ve sayfiye şehrine gitmekle be raber Ziya Beyin vatana döne bilmek em eli ile Sultan Aziz’e 26 sayfalık bir dilekçe sunduğu be lirtilm ektedir. Hattâ vesikalarda Brighton’a gitm iş olması nedeni nin Sultan A ziz’e görünmemek değil tersine Kem al ve diğer hür riyetçilerle b ir arada bulunmak istemeyişinden Heri geldiği anla şılmaktadır. Bu dilekçesinde
«B ir efendi yok ki başka vara yım Sen dururken ben kim e yalva rayım !» dediği de söylenmektedir. Dilek çesinde K ıb rıs Mutasarrıfı iken yakalandığı sıtma vesair hasta lıklar ve çocuğunun ve babasının ölüm sebepleriyle ikinci defa tâ yin edildiği K ıbrıs Mutasarrıflığı vazifesine gitmemek için Avrupa- ya kaçmış olduğunu ifadeye ça lışarak kendini mazur göstermek yolunu tutmuştur.
Ancak Ziya Bey dilekçesine herhangi bir karşılık alamayın ca, şiirlerine, kendine özgü fe l sefesini katarak, devam etmiş tir:
«Bilmez insan kadrini âlemde insan olmivan Anlamaz hali perişanı perişân olmı-
yan. «Bir gün gelecek ben gibi nâlân ola caksın Ettiklerine sen dahi pişmân olacak sın» «Niylcü bed herkes bulur âlemde elbet ettiğin Kendi bulmazsa ceza miras olur ev lâdına...»
HÜRRİYET KASİDESİ
29 haziran 1868’de çıkarmağa başladıkları Hürriyet gazetesi Kem al ve Ziya Beylerde hürriyet uğrunda giriştikleri bir savaşın tatlı heyecanını yaşatıyordu. Hür riyet makalelerinin yanı sıra şi ir yönlerini aynı heyecanla yü rütmeğe devam ettiler. İşte K e mal’in kendi erkek sesine ve çok sevdiği vatan ve m illet kavram larına en uygun bulduğu dört mefailün aruz vezniyle kaleme alıp «Besaleti Osmaniye ve Ha miyeti İnsaniye» başlığını koy duğu meşhur H ürriyet kasidesi bu devrin mahsulüdür.Kemal kuvvetli Divan edebiyatı üslubunu büyük ülküsüyle bir leştirerek en güzel şiirleri olan vatan, m illet ve hürriyet şiirleri ni 15 Fitzroy Square’de kaleme almıştır. «Şu Kem al’i aşmalı, sonra altına gidip ağlamalı» sö zünü Fuat Paşaya dedirten her halde Kem al’in bu H ürriyet ya karışları olmalıdır.
KEMAL TABİATLA
BAŞBAŞA
dolu kadehini bir köşeye bırak mış, kadehlerin kimi havaya, ya da toprağa eğilmiş duruyor, ki- m i henüz yerleşmemiş gâh eğili yor gâh doğruluyor sanırdı.
İn giliz kadın ve çocuklarının büyük havuzdaki kırm ızı balık lara yem verişlerini, beyaz ve kara kuğu kafilelerinin havuzun bir ucundan öbür ucuna süzüiü- şünü seyrederek 1761 yılında in şa edilmiş Çin Pagodası na yü rürdü. Sir William Chambcrs Uzak - Doğuda yaptığı geziler so nucunda getirdiği çeşitli bitki lerle beraber Pagoda fikrini bu on katlı acayip kuleyle gerçekleş tirmek istemişti. Ama kötü bir taklitten ileri gidememişti.
Kem al yürüyüşten yorulduğu zaman Japon Manolyalarının al tında oturmasını severdi. Bura dan belki 300 metre kadar uzak lıkta rüzgârla dalgalanan sarı zerrinlerle m or çiğdem leri sey rederek kendim bir kere daha vatanda hissederdi. Eşi Nesime Hanımı düşünür, onbir yıl bir likte geçen ömürlerinin tatli anı larını yeniden yaşardı. Sonra bir acıma hissiyle gönlü dolardı. Oğ lu Ali Ekrem 'in doğumunda bile yanında bulunamayışım hatırlı- yarak Tanrının eşine sabır ve metanet ihsan etmesini dua eder di. Fakat önünden geçen çocuk ların kahkahalarıyle kendine ge lir, tekrar K ew Gardens’in kala balığına doğru ilerlerdi.
insanlar, sayısız çocuklar— sa hipsiz köpekler. Dickens'in bir mektubunda yazdığı gibi: «B eni Waterloo köprüsü üzerine akşa mın saat sekizinde salıverin; di. lediğim gibi dolaşayım » sözünü belki Kem al etm ezdi ama, Dic kens dünyasının kendini cezbe den yönü İstanbul’a benzeyişiy di.
Buna karşılık, özellikle üzerin- !ek i süslü korent sütunlu bina larına hayran olduğu St. James Park’dan Piccadilly C ireuse ve oradan kıvrılarak Oxford Street’e uzanan Regent Street de ilerde İstanbul’da b ir eşini görm ek is tediği yollardandı.
Dickens’in çağdaşı olan Thac keray ise sosyete Londra'sının, zengin ve üst tabaka Londra'sı nın yazan olarak Londra’nın ser vetini zenginlerinin kaprislerini, iyi ve kötü yönlerini dile getir mişti. «Th e Sketches and Travels in London» adlı eseri W illiam Makepeace Thackeray’yin Lon- drasmı Kem ale gösteriyordu:
«H a lıla rı öylesine kabank ve tüylüydü ki insanın yürürken göl gesi kadar ayaklan ses bırakmı. yordu. Hah üzerinde çiçek açan güller ve lâleler tava büyüklü- ğündeydi. Salonda çeşit çeşit koltuk, iskemle, şezlong vardı.
M arkitri masaları, tarihe mal olmuş devirlerden kalma bir çok memleketlere ait çiniler, oakır, bronz eşya, yaldızlı hançerler, Türk yatağanları, Türk papuçla- n , enfiye kutulan ve Paris bon- bonyerlikleri süslemekteydi. Ne
reye oturursanız oturunuz, he men yanı başınızda ala Drcsden porseleni örneği çobanları, kö pekleri, kazları, ördekleri, horoz ve tavukları bulunuyordu. Sö zün kısası konforun gerektirdiği ve en seçkin gustonun istiyebi- leceği herşey vardı bu tipik Lon dra zengini salonunda.»
Ziyaret etmiş olduğu banka lar, gezmiş olduğu fabrikalardan da bahseden Kem al, Londrada- ki çalışma temposunu şöyle an latıyordu ;
«Ö yle bir sür’at müşahede olu nur ki, İstanbıılda servet vasıta ları bir saatin akrebine, Londra- da ise yelkovanına bağlıdır, de nilse mübalâğa edilmemiş ola cağına besbelli hükmedilir.»
Sonra Kem al, düşüncelerinin akımına kendini kaptırmış, renk li dükkânlar boyunca ilerlerken, m em leketi düşünür, şöyle fik ir ler yürütürdü:
«H ele ülkemiz üç k ıt’a ve dört denizin birleştiği, dünya insanla rının buluştuğu bir yerken hal kımızdan ikişer bin keseye ma lik üç yüz tüccar bulunmadığı düşünülecek olursa, insan üzün tüsünü anlatacak kelime bula maz. Bundan üçyüz yıl önce A v rupa bizim kumaşlarımızı giyer, bizim silâhlarımızı kullanırdı. Onlar Hindistanı bir başka dün. ya sanarak dış denizlerde arar dururken, tüccarlarımız yalnız buralara değil, Buharaya, Kâş- gara, Cezayire, Fasa, Hint malla rını taşırdı. Pusla ile Basının ortaya çıkmasından sonra Batı m em leketleri halkı karadan se yahatte bizden ileri gittiler. Hin. de el attılar. Am erikayı buldu lar, ticaretleri günden güne ge nişlemeğe başladı, sanatta ise teşvik ve revaç ile bize bütün bütün galebe çaldılar.»
Sonra Regent Street üzerinde ki alım lı ve oturaklı binaların önünden evine doğru yol alırken zihninden şunlar geçerdi:
«Onlar da bizim gibi bir dakika sonra yaşıyacağım bilmez ve nihayet yüz yıldan ziyade yaşa- mıyacağım kesin olarak bilir bi rer fâni insan iken, dünyaya ka zık kakacak surette taştan yon tulmuş ve belki demirden dö külmüş saraylarda oturmağa ça ¡ışıyorlar. Biz sırf kendimizi dü şünerek, ancak yüz sene yaşıya- cağız ve her dakika bir olayın kötülüğüne kurban gideceğiz di ye tahta çadırları seçiyoruz.»
YARIN :
---İNGİLİZ SEÇİMLERİ
ve EMPERYALİZM
Namık Kemal, İngiliz kadın ve çocuklarının büyük havuzda ki balıklara yem veı uzun bakardı.
Kem al’in hürriyet aşkıyle çar pan nabzı bu uğurda yazdığı ma kaleler ve şiirlerinden sonra yo rulur, ilhamının kaynağı olan tabiata ve güzelliklerine koşır.ak arzusu gönlünde kanat çırpardı. «S eyir yerleri zevkim değildir» diyen Kemal böyle zamanlarında Londra civarındaki parklara git meyi âdet edinmişti. Bu parklar dan şehre biraz uzak olmakla beraber K ew Gardens en şaha nesiydi. Daha 1730 yılında bahçe mimarları tarafından geliştirilen K ew ancak yüz sene sonra Ca pability Brown tarafından bu günkü görkemli haline getiril- mişti. Kem al’in en sevdiği Crys tal Palace’e örneklik etmiş Dulu- nan 362 kadem uzunluğunda ve 100 kadem eninde ve 66 kadem yüksekliğindeki Palm House ad lı hurma ve palmiye ve sair sı cak iklim bitkilerini kapsayan 25 bin kadem karelik cam serdi. Burada vatan semtinin ormanla rım hatırlatan bir manzara var dı. Sonra bahçede leylâklarla Japon manolyalarının kucaklaştı ğı mis kokan köşeler gönlünü ferahlatırdı.
Kemal baharın en büyük gü zelliğini çimlerde bulur, her yer de bitmeleri ve insanın kendile rine alışık olm aları itibariyle hor görüldüklerine inanırdı. «Dünya- da yeşilden daha tatlı renk mi olur?» diyen Kem al gülleri ya bancı nazarlarından kaçarak ağaç gölgelerine, yaprak araları na saklanmış sevgililere benze- tir, yalnızlıklarına hükmettikleri zaman utanç köşelerinden Ç'ka rak dudak dudağa geldiklerini ve aykırı bir rüzgâr esince de köşelerine çekilerek birbirlerine özlemle bakışarak hafif hafif gü lüştüklerini hayal ederdi. Lâleıa- ri seyrederken çim ler üzerinde geceden bir işret m eclisi kurul muş da sabah meclisten ayrılmış olan kimselerin her biri şarapla
Ama her zaman K ew Gardens’e gitmek zordu. Tabiatla başoasa kalmak ihtiyacım çoğu zaman yarım saatlik yürüyüş mesafesin de bulunan Regents park a git m ekle giderirdi. 1812’de Mimar John Nash tarafından plânı çizi len ve 412 hektarlık bir araziyi kaplıyan bu park cidden çeşitli çiçekleri ve tarhları, içindeki yapma gölü ve havuzlanyle gö rülmeğe değerdi. Y az ortasında özellikle gül bahçesinin nefaset' kendisi gibi bir çok îngilizi de buraya çekerdi.
DİCKENS VE
THACKERAY
Kem al’e, hukuk ve iktisat öğ retmeni Fanton Londra’yı tanı mak istiyorsa Charles Dickens'i okuması gerektiğini söylemişti. Kem al Londra’ya ayak bastığı zaman Dickens 55 yaşında şöh retinin zirvesinde bulunuyordu. Eserlerinin çoğunda «David Cop perfield», «O liver Tw ist», «The Old Curiosity Shop», (Antikacı Dükkânı), «T h e Tale of T w o Ci- ties» (İ k i Şehrin Hikâyesi) gibi Londra’nın bazı bölgeleri can- landırılmıştı. Ama Pickwick ve Sketches by Boz adeta bu şeh rin turist İçin el kitabıydı. K e mal oturduğu Fitzroy Square’e dönerken, gâh içini eğlendirmek gâh bu şehri daha iy i anlamak am açlanyle yolları birbirine bağ lıyan bazı gizli geçitlerden de gitmesini severdi. İk i yanı dizi dizi eski ahşap evler ve çatısı yıldızlar olan bu geçitler garip bir his verirdi gönlüne. Hele o eski hırdavatçı dükkânları, el den düşme, okunmuş, eski kitap satan dükkânlar. Monmouth Street’de rehin eşya alan dük kânların garip hali —çeşit çeşitKişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi