?
Pazar, 17 A ralık 1995
Damad Ferid'in üvey torunu Fethi Sami'nin, 70 yıllık sürgün öyküsü
65 YIL ARAYLA...
Fethi Sami'nin 60 yıl önceki ve bugünkü hali... “ Dinçliğimi spora, içkive sigara içmememe borçluyum” diyor...
F eethi Sami, Sultan Abdülmecid soyundan... 86 yıllık hayatının 70 yılını sürgünde geçirmiş... Sebebi, Serves Antlaşması'nı imzalayan Damad Ferid Paşa'nın üvey torunu olm ası... Bu yazı
hem onun, hem padişah soyundan gelen
pAş A V E QVEy 0 ĞLU...
Damad Ferid Paşa (ortada asalı), sadrazamlığıbir ailenin a c ı öyküsüdür... sırasında Galatasay Lisesi'ni bir ziyareti sırasında... Sol başta, üvey oğlu Sami Bey...
4 4
Hainin torunusun
5 5
deyip kapı dışan ettiler
Onu ilk defa görenler 60’ını biraz geçkin zanneder ama, tam 86 yaşında... İsmi Fethi Sami. Londra’da küçük bir emekli aylığıyla yaşıyor, bu yaşta bu kadar dinç kalmasını hiç bırakmadığı spora bağlıyor ve îngilizler. “En kıdemli squash oyuncumuz” diyorlar onun için...
İstanbul’da, şimdi kemik hastanesi olan bir yerde, o zamanın Baltalimam Sarayı’nda doğmuş ve 15 yaşındayken, ailesiyle beraber mecburi bir sürgüne gitmiş... 70 yıl sonra dönebilmiş o sürgünden...
Sürgünün sebebi, üvey dedesi... OsmanlI Hükümdarı AbûüYmecid’m kızı olan
DAKÇ
babaannesi Mediha Sultan, altı yıl evli kaldığı kocası Ahmed Necib Paşa tifodan can verince, 1886 Nisan’mda Ferid ismindeki genç bir diplomatla evlenmiş... Çocukları olmamış ve evlendiği zaman ilk kocasındanolan altı yaşındaki oğlu Sami’yi,
kendi oğlu saymış yeni damat... Zamanla yükselmiş, sadrazamlığa kadar gelmiş, adının başrna “Damad” sözünü koymuş, sonuna da “Paşa” unvanım üâve etmiş, “Damad Ferid Paşa” olmuş ama hiç de hoş olmayan bir iz bırakmış tarihte...
Fethi Sami’yle son padişah Vahideddin’in sadrazamı ve Sevr Antlaşması’nm altındaki imzanın sahibi Damad Ferid Paşa arasındaki bağlantı, işte böyle...
1922’de Mustafa Kemal Paşa ordularının İstanbul’u yeniden
TIRAŞLAMAYA
u » u *
ru
S O N !
DİZAYN G R O U P k a lo rife r ve s ıc a k su tesisatlarında kullanılm ak üzere, PPRC Tip 3'ten üstün teknoloji ürünü yepyeni bir stabil boru ü r e t t i: OKSİ.
OKSİ, alüm inyum folyolu. Ve alüm inyum fo ly o n u n v e rim lilik a ç ıs ın d a n en d o ğ ru kullanıldığı, Türkiye'nin en güvenli tek stabil b o ru s u . O K S İ d a y a n ık lıd ır , s ıc a k ta n e t k i l e n m e z , e s n e m e z , s a r k m a z .
Alüminyum folyoyu doğru kullanm ak, onu " d e lik s iz ” o la ra k k u lla n m a k tır. Ç ü n k ü "deliksiz" alüm inyum folyo, sistem e oksijen s ı z m a s ı n ı ö n l e r , r i s k i s ı f ı r a i n d i r i r .
U nutm ayın, d e liksiz a lü m in yu m fo lyo lu stabil b orularda siste m in oksijen a lm a ve kazanın paslanm a ihtim a li yoktur. S iz siz o lu n , d o ğ a lg a z lı k a lo rife r te s is a tla rın d a T ü rk iy e 'n in en g ü v e n li ilk "d e lik s iz " ve "risksiz" alüminyum folyolu stabil borusunu, OKSİ'yi kullanın. Riski sıfıra indirin, "deliksiz" uykular uyuyun.
ORTALADIK!
O ksi S tabil borunun ü stü n lü ğ ü s a d e c e d e lik s iz o lm a s ın d a d e ğ il, aynı z a m a n d a ustayı hayatından bezdiren TIRAŞLAMAYADA SON VERİYOR. A lüm inyum fo lyo yu boru et
kalınlığı içinde ortalıyor.
(O
DIZflYfl
G R O U P
OKSİ ITfiBİl BORUDİZAVn
YElilRORU
Hadımköy Yolu San. Bir. 1. Bölge. 4. Cadde. No: 23 Büyükçekmece 34900 İSTANBUL Tel: (0.212) 886 57 41 (PBX) Fax: (0.212) 886 51 93fethetmesinden birkaç gün önce, karışım ve karısının bütün ailesini yanma alıp sarayın rıhtımına yanaşan bir tekneyle, sessiz sadasız Avrupa’ya, Fransa’ya gider Ferid Paşa... Sürgünde sadece bir yıl yaşar, Nice’de 1928’de kanserden öldüğünde, ardında sadece çok kısa bir süre yetecek miktarda para
bırakmıştır... İkinci defa dul kalan karısı Mediha Sultan artık elindeki tek-tük mücevheri satışa çıkartacak ve tam sıkıntı
dönemine girmek üzereyken, 1928’de o da hayatım noktalayacaktır...
Lcı dolu günler
Mediha Sultan ailesinin dramı, işte bu tarihten sonra başlar... Yarım yüzyıldan fazla bir zaman için, sadece sıkıntı, acı ve ızdırap beklemektedir onlan...
Bugün, sultanın oğlu Sami Bey’in, yedi çocuğundan üçü hayatta... Kızı Kanıran Sami, Londra’da... 83 yaşmda ve İngiliz Hükümeti’nin bağladığı “fakir aylığıyla” yaşamaya çalışıyor... Gene Londra’da yaşayan büyük oğlu Bahaeddin Sami’nin ise ne fakir aylığı, ne de geliri var... Tam 89 yaşında...
Ve, hayattaki son kardeş, Fethi Sami, İngiliz okullarında spor hocalığından emekli... Sürgünün neredeyse 70 yılım, “vatansız” geçirmiş... Üç sene önce Türk vatandaşlığına girmiş ve artık her sene en az bir defa geliyor İstanbul’a... Hayatında ilk defa, 83 yaşındayken bir soyadı olmuş... Çocukluğunu geçirdiği sarayın yeri ilham vermiş ona ve “Baltalimanlı” diye yazdırmış soyadını...
Geçenlerde, birkaç günlüğüne İstanbul’a geldi ve Yenibosna taraflarındaki bir apartmanda uzun uzun konuştuk Fethi Sami ile... Üvey dedesi Ferid Paşa’dan “m ahlûk” diye söz ediyordu... Kız kardeşlerinden birinin, Hatice Sami’nin, açlığa ve sefalete dayanamayıp camdan atlayarak nasü intihar ettiğini anlattı... Yarım asırdır, Türk elçiliklerine gidip “Hakkımızda resmen bir yasak yok... Memleketimize dönmek istiyoruz” dediğinde “Siz o hainin, Ferid Paşa’nm torunusunuz” sözüyle kapı dışarı edilmelerinden söz etti...
T a rih e geçmiş hatalar
Bu, padişah soyundan gelen bir ailenin kısa, çoklaşa öyküsü... Birileri Fethi Bey’i hatıralarım yazmaya ikna edip kalemi eline aldıracak olursa, mutlaka daha ızdırapla dolu sahneler çıkar ortaya.
Baltalimam taraflarına yolunuz düşecek olursa, kemik
hastahanesinin duvarlarına bir kulak verin... Mediha Sultan’m, üzerine yemden evlenmesine rağmen, hatırasına hayatı boyunca bağlı kaldığı ilk kocası Necib Paşa’yı her hatırlayışında gözünden süzülen yaşları hissedebilirsiniz...
Belki de, Damad Ferid’in İstanbul'daki son günlerinde, hayatının muhasebesini yaptığı anlarda, tarihe geçmiş hatalarım hatırladığı zamanlardaki derin iç çekişleri çarpar kulağınıza...
Öteki- D ünya
Bu fes başımıza
nasıl geçti?
Aşağıda, bir kitabı uzun uzun methe deceğim: Orhan Koloğlu’nun, bu yıl Se d at Simavi Ödülü’nü alan kitabını, “Türk Çağdaşlaşması”nı...
Şunu peşinen söyleyeyim: Sadece,- son senelerde okuduğum en güzel araştırma lardan biri olduğu için yazıyorum bu ya zıyı... Yoksa, mensubu olduğum gazetenin vakfı tarafından ödüle lâyık görülmüş bir eseri allayıp pullamak gibi alaturka bir davranışla değil...
Orhan Koloğlu’nu tanır mısınız, bil- mÖm... Gazetecidir, Galatasaray Lisesi’ni ve Gazetecilik Okulu’nu bitirip Fransa’ya gitmiş, Strasbourg Üniversitesi’nde dok tora yapmıştır...
Sonra, basın ataşeliği yılları gelir Or han Koloğlu’nun... Senelerce dünyanın dört bir tarafını dolaşır... Dolaşır ama, birçok meslektaşının yaptığı gibi mahalli gazetelerde çıkan haberleri tercüme edip Ankara’ya postalamakla, ev eşyası yahut araba koşuşturmalarıyla geçirmez yılları nı... Arşivleri, kitaplıkları dolaşır, kolek siyonları tarar, belge toplar durur... Der ken Basın-Yayın’m genel müdürlüğünü yapar; Türkiye’de değil ama dışarıdaki üniversitelerde hocalık eder ve en niha yet döner memleketine...
Şimdi, 66 yaşmda... İstanbul’da tepele me belge dolu evinde hiç durmadan yazı yor ve şimdilik 31 kitabı, 100 küsur mület- lerarası makalesi var...
Ne yalan söyleyeyim, her kitabını bi raz gıpta, biraz da hasedle okurum...
Geçen senenin sonunda, “Gazi’nin Çağında İslam DünyasT’nı yayınlamış, hilâfeti 1924’te kaldırmamızdan sonra İs lam dünyasının bize nasıl baktığını gös termişti... Binlerce kupürle belge, kay naklık ediyordu yazdıklarına... Arap yarı madasının en ücra köşelerinde çıkan ga zetelerin hilâfet konusunda neler yazdığı nı, hepimiz o kitaptan öğrenmiştik...
Sedat Simavi Ödülü’nü kazandıran “Türk Çağdaşlaşması”, bu kitabın deva mıydı. Fesin geçmişinden yola çıkıp peçe nin tarihî macerasına şahit oluyordunuz. Milli Mücadele’ye “Bolşevik” damgası vurulmaya çalışılması sanki gözünüzün önünde cereyan ediyor, bugün bile tartış tığımız Türkçe ibadet tartışmasının ilk günlerinde ve tam içinde yaşıyordunuz...
Yapıştıkları kürsünün üzerindeki ka lemleri pas tutup örümcek bağlamış tarih allâmelerimizin, malûm vakıfta bir yan dan hayalî belge, bir yandan da Kültür Bakanlığı’na makbuz yazmakla meşgul zevatın, Orhan Koloğlu’ndan öğrenecek leri çok şey var...
Tarihin
arka
odası
Q
rhan Koloğlu'nunSedat Simavi ödüllü kitabını, 'T ü rk Çağdaşlaşmasın ı
özellikle tarihçilerim izin okuması şart... Hem bilgi veriyor, hem de tarihin vakıflarda hayali belge üretmekle değil, durmak bilmeyen bir araştırmayla yazılacağını öğretiyor Koloğlu...
Eh başta, tarihçiliğin parayla, pulla ve saray müştemilâtına kurulmakla olmaya cağı gibisinden şeyler... Reklamına 60 mil yon harcanırken yazarı O rhan Koloğ- lu’na sadece 15 milyon kazandıran bir ki tabın Sedat Simavi Ödülü almasındaki sırrı çözebilirlerse, bilimselliğe ve tarihçi liğe azıcık daha yaklaşabilirler...
GURUR TABLOSU..
. Orhan Koloğlu (oturanlardan soldan ikinci), Simavi Ödül lerinin bu yıiki sahipleriyle bir arada... Gurur tablosunda Dr. Demir Küpeli, Prof. Dr. Ersin Yurtsever, Doç. Meriç Hızal, Ayşe Buğra, Rasim Kara, Prof. Mina Urgan gibi isimler var.FETHİ SAMİ'DEN
SÜRGÜN MANZARALARI
PREN S SAMI
Sultan Abdülmecid'in torunu Sami Bey, 1904'te... “ Prens” diye anıldı, hayatını
Londra'da yokluk içinde noktaladı...
..Ferid Paşa denince, ' m anikürlü uzun tırnaklarını ve hepim izi açlığa mahkûm edişini h atırlarım ... Babaannemle babamın bütün servetini yedi, b itird i... Ö ldüğü zam an, evrakı arasından Fransız m adm azellere yazdığı çeklerin koçanları çık tı... Bankada sadece birkaç yüz sterlini vardı... 11 kişilik aile, bu kadarcık parayla Avrupa'nın ortasında kalakaldık... Kadın-erkek parklarda yattık, valizlerim izin üzerinde uyuduk... Yem ek zam anları zeytinyağına ekm ek banıp yer, dua edip kalkardık...
i - A ...Paşa için hain diyem em /
* sadece akılsızdı... H ülya içerisinde bir adam dı... N e dünyadan haberi vardı, ne politikadan... İngiliz kralıyla seneler öncesinde kalan ahbaplığının Türkiye'yi kurtaracağını zannediyordu... Sevr'i im zalam ıştı am a büyük dayım Vahideddin,
anlaşmayı hiçbir zam an onaylam adı..
•
...İşgal seneleriydi... Bir gecebabam hepim izi salona topladı ve “ Anneniz sîzlere emanet“ dedi...
“ Biz, yarın sabah dayımla (Sultan
Vahideddin'le) Söğüt yatına binip, Anadolu'ya geçiyoruz... Hepinizin silahı var, saraya girmeye kalkan Rum'u hemen vurun“ ,.. V alizlerini yaparken, geceyarısına doğru, İngiliz elçiliğinin tercüm anı geldi...
"Padişahla beraber, istediğiniz yere gitmekte şerbetsiniz... Ama İstanbul'u terk ettiğiniz anda biz de askerlerimizi çeker, şehri Yunan askerlerine bırakırız" diye tehdit etti... Babam, tercüm anla beraber hemen saraya, padişahın yanına gitti ve Anadolu'ya geçme planını m ecburen iptal etiler... Ingilizlerin nasıl haberdar olduklarını 75 senedir m erak ederim ...
...Bir sabah, Ferid Paşa'nın
* çalışma odasının önünde, ağabeyimle misket oynuyorduk... İçeride telefon çaldı, Paşa birkaç dakika konuştuktan sonra kapıyı açıp telaşla babaannem in odasına koşmaya başladı... “ Sultan Efendi, Sultan Efendi, Yunanlılar İzmir'i işgal etmişler..." diye bağırm aya başladı, sonra salonun ortasında düştü, bayıldı... Taa Arnavutköy'den buzlar getirtip ayılttık...
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi