• Sonuç bulunamadı

Sabahattin Ali ve Oktay Rifat. Onlar yine sevenleriyle birlikte:İnsanın elinden tutan bir şair:Oktay Rifat

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sabahattin Ali ve Oktay Rifat. Onlar yine sevenleriyle birlikte:İnsanın elinden tutan bir şair:Oktay Rifat"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

/?5

Of.

HABER

f )

SABAHATTİN ALI VE OKTAY RIFAT... ONLAR

YİNE SEVENLERİYLE BİRLİKTE

e inden tutan

18 Nisan Oktay Rifat' ın onuncu ölüm yıldönümü. Bu

yıldönümü henüz

Oktay Rifat şiiri ile tanışmamışlar için hoş bir vesile olabilir. B an ş BIÇAKÇI

OKTAY

K

endi kale­ me aldığı hayat hi­ k â y e s in d e şöyle diyor: "Ozanlık dışında her iş bana, ikinci derece bir uğraş gibi göründü." Evet Oktay Rifat bir şair, hem de şiirin zor bir iş olduğunu hissettirecek kadar iyi bir şair. 18 Nisan Oktay Rifat'm onuncu ölüm yıldönümü. Bu yıldönümü henüz Oktay Rifat şiiri ile tanışmamışlar için hoş bir vesi­

le olabilir. Önce biraz ansiklopedik bilgi:

1914 Trabzon doğumlu. Ço­

cukluğu ve ilk gençliği Ankara'da geçiyor. 1936 yılında Ankara Hu­ kuk Fakültesi’ni bitiriyor. İlk şiiri yine aynı yıl Varlık dergisinde ya­ yımlanıyor. Lise ya da gençlik ar­ kadaşı diyebileceğimiz Orhan Veli Kanık ve Melih Cevdet Anday ile birlikte 1941 yılında o ünlü 'Garip' kitabını çıkarıyor. Bazı kamu ku­ ruluşlarında çalışıyor, serbest avu­ katlık yapıyor, 1973'te de Devlet Demiryolları'ndan emekliye ayrılı­ yor.

Oktay Rifat'm 50 yılı aşan şiir serüvenini çeşitli evrelere ayırmak mümkün. Garip şiiri, 1956 yılında yayımlanan ve İkinci Yeni'nin baş­ langıcı saydığı 'Perçemli Sokak' ki­ tabı, toplumsal şürleri, doğaya yö­ nelişi... Ama bütün şiirlerinden or­ tak bir sonuç çıkarmak da müm­ kün; varoluşa bir çeşit saygıdır onun şiirleri. Bu dünya üzerinde, bu ülkede, ölümü, hayatı, kendi­ siyle birlikte başka insanların mut­ suzluğunu duyan, düşünen ve yalnızlaşan insanın yanında yer alır. Onun elinden tutar ve düştü­ ğü yerden kaldırır. Bu dünyanın tek dünya olmadığım anlatır.

YERÇEKİMİNE KARSI

* t

İlhan Berk onun için, "Şiirlerini dilin yerçekimine karşı yazdı," der. Bu yüzden Oktay Rifat'm şiir­ lerini okumak bir törendir. "Dün­ yayı olduğu gibi kâğıda geçirmez, yaradamn rar." Düzy, hemen hi< timinde; ku-gıymış gibi .üzenini dene- a rağ- le başla- ümemiş şiir Aşağıda, fyler var," dedirtir 2la bir dize veya söz- âmmülü yoktur. "Gördü­ ğünün değil görmediğinin resmini yapar." Şiirin en saf ve en kolay kana karışan halidir bu.

'Elifli', 'Bir Cigara İçimi', 'Çoba- ml Şiirler', 'Denize Doğru Konuş­ ma', 'Dilsiz ve Çıplak', Türkçe'nin en güzel şiirleriyle dolu kitapları­ dır. Hepsi de şiirle akraba olma is­ teği duyurur. "Ölmeden önce bir kitap daha yazmak istiyorum," di­ ye söz ettiği son kitabı 'Koca Bir Yaz', çoğu şairin hissettiği, her şeyi şiirleştirebilme güveniyle yazılmış kötü şiirler içerse de, bir olgunluk ve söyleyiş rahatlığı amtıdır. Düz­ yazılarından oluşan 'Şiir Konuş­ ması' içinse bir ders kitabıdır dene­ bilir. Şiirlerinde, 'Zaman' sözcüğü­ nü özel isimmiş gibi büyük harfle yazıyordu Oktay Rifat. Şairle şiiri­ nin aykırı düşmediği başka bir Za­ mandı onunkisi.

r yazar:

SABAHATTİN

Tü rk Edebiyah'nın önemli isimlerinden Sabahattin A li bundan 5 0 yıl önce nisan ayının b e lirsiz b ir gününde öldürüldü. Nerede gömülü olduğu hâlâ belli değil. A li için bu sene de çeşitli anma etkinlikleri düzenlendi.

B

undan 50 yıl önce azmetti­ renleri meçhul bir cinayete kurban giden Sabahattin Ali, Cumhuriyet sonrası Türk hikâyeciliğinin geliş­ mesinde önemli rolü olan bir isim. Edebiyata şiirle başladı, hece vez­ niyle yazdığı ve halk şiirinin izleri görülen ilk eserlerini, 1926 yılında

Ç ağlayan Dergisi’nde yayımladı. 1926-1928 yılları arasında Servet-i

Fünun, Güneş, H ayat, M eşale gibi dergilere yazan Ali'nin ilk hikâyesi olan 'Bir Örman Hikâyesi' 30 Eylül 1930'da R esim li Ay'da yayımlandı. Şiirlerini 'Dağlar ve Rüzgâr' adlı kitapta toplayan (1934) Ali, asıl gü­ cünü hikâye alanında gösterdi. Anadolu köy ve kasaba hayatını ve insanlarını gözlemleyerek çıkardı­ ğı konuları gerçekçi bir üslupla, güçlü doğa tasvirlerine yer vererek işledi. Öyküleri: 'Değirmen' (1935), 'Kağnı' (1936), 'Ses' (1937), 'Yeni Dünya’ (1943), ’Sırça Köşk’ (1947); romanları: 'Kuyucaklı Yusuf

(1937), ’İçimizdeki Şeytan1 (1940), 'Kürk Mantolu Madonna' (1943). Ayrıca, V arlık dergisinde tefrika edilen 'Esirler' (1936) adlı bir oyu­ nu vardır. Daha sonraları eserleri, 1955-1956 yıllarında yedi ciltlik bir külliyat halinde Varlık Yayınları tarafmdan yeniden basıldı. Bu eserler, 1972-1976 yılları arasında ise Bilgi Yayınevi tarafmdan yeni­ den basılmıştır. 1980'li yıllardan beri eserlerin yayımını Cem Yayı­ nevi sürdürmekte. Okuma merakı dillere destan, doğaya tutkun, kuv­ vetli bir gözlem yeteneğine sahip Sabahattin Ali, çektiği fotoğraflarla da yaşadığı dönemin tanıklığını yaptı.

AFFEDİLMEZ SUÇ

Muhalif bir yazar ve aydm olan Sabahattin Ali'nin, "Namuslu ol­ mak ne zor şeymiş meğer. (...) Ka- nunlu, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük. Bugü­ nün itibarlı kişileri gibi, kese dol­ durmadık, makam peşinde koşma­ dık. İç ve dış bankalara para yatır­ madık, han, apartman sahibi ol­ mak, sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık. Bütün kavgamızda kendimiz için bir şey istemedik. Yalmz ve yalnız bu yurdun bütün yükünü omuzlarında taşıyan mil­ yonlarca insanın derdine derman olacak yolları araştırmak istedik. Bu ne affedilmez suçmuş meğer!" diye dile getirdiği isyanını paylaşarak anıyoruz onu; ölümünün üzerinden yarım asır geçmesine rağmen hiçbir şeyin değişmemiş olmasının verdiği acıyla.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

1947’de Yıldız resim seminerinde Şeref Akdik ve İlhami Demirci’nin Gazi Eğitim Enstitüsünde Refik Epikman ve Malik Ak- sel’in öğrencisi oldu.. Altı yıl

Burada 24 yaşında depresyon tanısı ile sertralin tedavisi başlanan ve akneiform dö- küntü gelişen kadın hasta sunuldu.. OLGU

Antalya’da bulunduğu müddet içinde, oradaki öğretmen okulunun üçüncü sı­ nılma kadar okuyan Mustafa Fehmi, okulun kaldırılması üzerine İzmir Öğretmen

Bu nedenle Abdi ipekçi den­ geyi bozmak isteyenlere karşı zaman zaman gözüpek ve yürekli bir tutum içine girerdi, iki ay kadar önce eski bir komitacı ile

Roman gerçekliğinden yaşam gerçekliğine dön­ düğümüzde, Yaşar Kemal’in -yani yazann- kendisi ile Derviş ve Küçük Mustafa kahramanları arasında bir

Sivrac Kontu’nun 1790 yılında ortaya çıkardığı bu ilginç yü­ rüyen oyuncağını aradan yir- miyedi yıl geçtikten sonra bir başka Fransız soylusu Baron

1927’de İstanbul Belediye Başkanı (şehremini) Muhiddin Üstündağ’ın girişimiyle İstanbul Belediyesi'ne bağlandıktan sonra, topluluk birkaç yıl daha Dârül

Şerif Gören'in yö­ netmenliğini yaptığı ve Kadir İna­ nırla oynadığı«Dila Hanım» adlı son filminin dış sahnelerinin çekimi için Niğde’ye giden