î K İ
K
1/1-bul'
R
ahmetli Abdi tpekcl, arkadaşları, dostlan ve yakınlarınca, muvafık - muhalif hükü met adamlarınca, hattâ basındaki azılı düşmanlarınca büyük bir övgü ile anıldı.. O düş manlar ki, son bir yıldan beri İpekçi'yi. haka ret dolu, üstü kapalı bir takım sıfatlarla nite lemeyi alışkanlık haline getirmişlerdi. Onu öven lerden hangisinin içtenlikli, hangisinin içinden pazarlıklı olduğunu kesinlikle bilmek olanaklı değil; gerekli de değil. Herkesin ic yüzünü araş tırmağa ne gerek var zaten. Biz dış duruma bakalım.■ kk-k
Abdi ipekçl’nin bugünkü toplumsal ortam da ve bilinen koşullar altında öldürülmesi, fi kir dağınıklığı içinde bulunan türlü yöndeki kişi ve çevrelerin büyük çoğunluğunu birkaç gün aynı nefret merkezi yöresinde topladı. Bunun nedeni, ipekçi'nin genellikle herkesi memnun etmeye ve huzur ortamı yaratmaya çalışan ılımlı yazıları, sevimli ve hoşgörülü kişiliği, ça lışkanlığı, namusluluğu, bugün şu, yarın o kampta değil, her zaman toplumsal terazinin dengesini korumağa çabalayan orta kampta bulunuşu idi. Bu nedenle ipekçi, günümüzün yazarları ve gazete yönetmenleri arasında ken disine kurşun sıkılacak en son adamdı. Kendi si de düşünmezdi, bir gün kurşunlara hedef olacağını.
Genelleşen üzüntünün bir nedeni budur. Ne var ki. toplumsal terazinin ibresini hep
ortada tutmağa çabalamak zordur, günümü
zün Türkiye'sinde. Bu nedenle Abdi ipekçi den geyi bozmak isteyenlere karşı zaman zaman gözüpek ve yürekli bir tutum içine girerdi, iki ay kadar önce eski bir komitacı ile yeni bir to taliter yönetim ülkücüsünün (şimdi aynı kamp ta bulunan bu iki eski siyasal düşmanın) baş- başa çekilfriş cok anlamlı resimlerini «Tarih sel Yanılgı» başlığı altında ve ayrıca hiçbir söz eklemeden gazetesinde başyazı yerine yayınla ması, bu yürekliliğin en son ve bence basın tarihine geçecek somut örneklerinden biridir.
ipekçl’nin öldürülmesinden doğan yaygın üzüntünün bir nedeni de, savcıların, bilim adam larının, işçi ve öğrencilerin kurşunlanmasına artık alışmış durumda olan kamuoyunun, gaze teci öldürülmesine, henüz alışmamış olmasıdır. Başyazarımız Nadir Nadi’nin. olaydan sonra be lirttiği gibi, «Cumhuriyet tarihinin İlk gazeteci- kurbanı» ve «anarşinin o günkü son aydın kur banadır Abdi ipekçi. Az kalsın sayın dostum Madanoğlu da kurban gidecekti anarşiye.
ittihatçıların, düşünceyi komitacı kurşun larıyla kana boğmak istedikleri Meşrutiyet dö neminde, üc gazeteci öldürülmüştü. 56 yıllık Cumhuriyet tarihinde İse zaman zaman saldırı lar olmuşsa da ölüm olmamıştı. Gazete sahip ve yazarlarının yalnız üzüntüsü değil, şaşırma
sı ve — bir anlamda — bütünleşerek, katilin bulunmasına yardımcı olmak üzere altı trilyon liralık ödül koyması da buradan geliyor. O gü ne değin kendilerini güvence altında gören ga zeteciler şimdi bu güvenceyi görmüyorlar.
Hükümet gazete başyazar ve yazarlarının
Hıfzı Veldet VELİDEDEOĞ LU
korunması. İçin özel güvenlik önlemleri alınma sına karar vermiş. Ne yapacak, nasıl önlem a- lacak? Konutlarının kapısına, bankalarda oldu ğu gibi, mavi berelilor mi konacak? Belli değil. Bu gazetede yazı yazmağa başladığımdan be ri gecen 37 yıl Için'de pek cok tehdit mektubu aldım. Bunlara, yıllar önce şöyle toptan bir ya- t nıt vermiştim: «Biz yazgıya İnanırız. Eğer ölü
mümüz bu yüzden olacaksa yazgıyı kimse de ğiştiremez. 3u nedenle düşündüklerimizi hiç yıl madan yazmayı sürdüreceğiz» (Cumhuriyet 30
Eylül 1967). O tarihten bu yana neredeyse 12 yıl geçti. Bir süre duran tehditler son zaman larda yine çoğaldı. Buna rağmen ben evimin kapısında b ir. mavi berelinin, ya da başka bir görevlinin beklemesini istemem doğrusu... Ka badayılığımdan değil, bunun bir yararı olacağı na inanmadığımdan ve — düşüncelerini açıkça söylemekten başka sucu bulunmayan — aydın bir Türk vatandaşı olarak kendi vatanımın top raklarında böyle özel bir korunmanın, yurttaş lık onurumu ve vatandaşlık duygularımı „zede lemesinden.
27 Mayıs 1960 dsvrirrlnln ilk aylarında İs tanbul Üniversltesi'nde kurulan Anayasa Bilim Komisyonu üyelerini korumak üzere konutları nın kapısına asker nöbetçiler yerleştirilmişti. Benim o zaman oturduğum evin bahçesine de — bana hic sormadan —, silâhlı bir Mehmetçik koyduklarını görünce hemen harekete geçtim ve her türlü tehlike sorumluluğunu kendi üzeri me alarak ertesi günü bu nöbetçiyi kaldırttım. Kimi arkadaşların kapısında haftalarca 'kaldı bu nöbetçiler.
k - k k Öldürmek soyguna benzemez.
Öldürmeyi kafasına koyan kişi bugün de ğilse yarın, bir punduna getirir, yapacağını ya par. Şu halde sorun, bireysel koruma ve korun malarla değil, kamusal ve genel koruma İle çö zümlenmelidir. Bu ise — birçok arkadaşımızın uzun süredir üzerinde durduğu gibi — siyasal ve ideolojik öldürmelerin planlandığı ve herhal de bir kısmının dış örgütlerle ilişkili bulundu ğu odaklan meydana çıkarmakla olanak içine girer. Böyle olağanüstü dönemler cok enerjik davranmayı, sayın dostumuz Burhan, Felek'in deyimiyle, «Kükremeyi» gerektiren dönemlerdir.
Ne var ki bu «Kükreme», bazılarının sandığı veya özlediği gibi, «bireysel veya örgütsel te rör» yerine «devlet terörü»nü getirmek! anlamı
na gelmez. Yazılarından çoğunu — düşünceme uymasa da — ilgiyle İzlediğim sayın Rauf Ta mer, Abdi İpekçi'nin öldürülmesi dolay isiyle, ge cen gün şöyle yazıyordu:
«Sokakta terör esiyor. Mutlaka esecekse, niçin eşkiya estiriyor da devlet estirmiyor. 45 milyon Türk’ün merakı bu... Gönlümüzün kapı sı, Ordu'ya ardına kadar açıktır. Onu çiçekler le, marşlarla, bandolarla karşılamıştık.. Göre vini tamamladıktan sonra O’nu yine öyle yolcu etmek istiyoruz.»
işte bu olmadı, iki. nedenle olmadı:
Birincisi: Bir ülkede «devlet terörünün es
mesi» demek, hukuk, kanun, Anayasa, insan onuru ve insan hakları kavramlarının hepten bir yana itilmesi ve devlet yönetim ini'— hangi yolla olursa olsun •— ele geçirenlerin sorumsuz luğu demektir. Oysa çağdaş devlet, toplum dü zeninin, hukukun, adaletin, yurttaş güvencesi nin simgesi ve koruyucusudur. Kuruluş amacı budur ve bu amaçtan halka karşt sorumludur. «Kükremek» terör estirmekle değil, yasaların gereği gibi, uygulanması için, yürütme ve haber alma mekanizmasındaki paslı öğeleri temizle mek ve bu makanizrrayı yansız ve hızlı işlet mek demektir.
İşte CHP ağırlıklı İktidar bu noktada ağır davranmakta, CHP’nln parlamento gruplarını oluşturan kimi üyeleri de kendi siyasal gele ceklerini sağlama çabasından göz açarak hü kümeti daha enerjik davranmaya Iteliyecek gi rişimlerde bulunmamaktadırlar. Kac kez yazdık,
«Bu gergin, ve olağanüstü dönemde yalnız hü kümete değil, doğrudan doğruya CKP milletve
killerine de cok büyük ödev ve sorumluluklar düşüyor» diye.!
Umarım ki. Sayın Rauf Tamer'in de, dev letçe estirilmesini istediği «terör»den maksadı, «yasalar çerçevesinde, eğer bunlar yetmezse Anayasaya uygun, etkili yasalar koyup uygula mak suretiyle enerjik davranmak»tır. Eğer böy- leyse, bu yolda bir açıklama ve istek, kendisiy le birlikte bizim de ¡cinde bulunduğumuz «45 milyon Türk'ün merakını» gidermeye yeter.
İkincisi: Ordu'nun devlet yönetimine çağrıl
ması, tehlikeli bir özleyiştir. Ordu’ya hepimizin «gönüllerimizin kapısı ardına kadar» acıktır. Ama, devlet yöneticisi olarak değil, vata'h sa vunucusu olarak acıktır. «Ordu gelsin, görevini
tamamladtktan sonra, onu çiçeklerle marşlarla yolcu edelim» demek, «Türk halkı kendisini
bu-fcufca, Anayasaya v s SbOr yasalara bağlı sivil
İdareyle yönetemiyor» demektir.
tlem ordunun yönetime el koyduğu ülke lerden hiçbirinin esenliğe kavuşup kalkındığı görülmemiştir dünya tarihinde. Yasama, yürüt me ye yargı organları ve gerektiğinde — yü rütme organının bir parçası olan — ordu And- yasal kurallar uyarınca, el ve güç birliği ederek ülkedeki bireysel ve örgütsel terörün üstesin den her zaman gelebilirler. Ama ordu terörü nün üstesinden gelmek, ancak uzun vıllar sü recek olan cok kanlı savaşımlarla olanak içine girer; çoğu zaman glrrhiyebilir de. Güney Ame rika örnekleri meydanda,
★ ★★
Eğer rahmetli A bdi'ipekçi olayı olmasaydı bu yazıya «Faşist Zorbalıktan Proletarya Dik tasına» başlığını koyardık. Çünkü Türkiye üze rinde şimdi oynanan asıl oyun budur ve oyun culardan bir bölümünün sol, bir bölümünün de sağ gözlerine perde çekilmiş olduğundan, birin ciler oyunun birinci aşamasını (yani faşist zor balık yönetimini), öbürleri' İse ikinci aşamasını (yani yalnız proletarya diktasını) görüp özle mekte ve bu re|imler uğrundaki silâhlı komi tacılık savaşımlarını kutsal bir ereğe ve amaca ulaşmak ¡cin yaptıkları inancını taşımaktadırlar. Kendileri gibi düşünmeyenleri acımasızca kur şunlayıp öldürmek, bu inancın oluşturduğu cok katı bir fanatizmanın sonucudur.
Üstteki şu birkaç satırla, ellerini bu amaçla kana bulamış gençlik topluluklarını, yani yü reklerinde «Türkiyeyi kurtarmak» gibi gerçek bir idealizm ateşi taşıdıklarını sananların grup larını karşıma alıyorum. Yoksa, Türkiyeyi böl mek, dış düşmanlarla birlik olup parçalamak yoketmek İsteyenlere ve terörü önlemek İçin hü kümetle güç birliği yapmayan sağ partilere sö züm yok; çünkü onların Ecevit hükümetini dü şürme umutlarını- terörün tırmanmasına bağla dıkları ve bundan yakınır göründükleri halde içten ¡ce memnun oldukları, terörü önleme ko
nusundaki uzlaşmaz tutumlarından anlaşıl
maktadır. O gibilere hiçbir söz etkili olmaz.
Az önce değindiğim idealin yolcusu ol dukları sanısında bulunanlar, bugünkü eylem leriyle, Türkiyeyi kurtarmak, ülküsüne değil Tür- klyeyl çökertmek isteyenlerin uğursuz amaçla rına hizmet etmektedirler. v
k k k
Bana tehdit mektupları yazanlar veya ga zetede çıkan yazılarımın dörtbir kıyısına, kendi lerine göre bir takım yorumlar İşleyerek yazıyı bana gönderenler, işaret ettiğim, oyunların far kına varıp elele verirler ve Türkiye’yi bölmek, ya da ülkemizde faşist veya komünist bir dikta rejimi kurmak isteyenlerin karşısına, - gerçek Atatürkçü özgürlük ve bağımsızlık ateşiyle çı karlarsa, yakın gelecekte pek cok şey değişir ve düzelir Türkiye’de.
Bir arkadaşımızın pek yerinde olarak yaz dığı- gibi, Abdi İpekçi'nin öldürülmesi olayının hic değilse bu amaç ¡Cin yararlı olmasını dile yelim!
Değerli insan Abdi İpekçi ışıklar ¡cinde yatsın!.
T