• Sonuç bulunamadı

Abdülaziz Karaçelebi-zâde'nin Tarih-i Ravzatü'l-Ebrar'ı, metin-tahlili / Abdülaziz Karaçelebi-zâde?s Tarih-i Ravzatü?l-Ebrar, tekst-tahlili

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Abdülaziz Karaçelebi-zâde'nin Tarih-i Ravzatü'l-Ebrar'ı, metin-tahlili / Abdülaziz Karaçelebi-zâde?s Tarih-i Ravzatü?l-Ebrar, tekst-tahlili"

Copied!
608
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

ĠSLÂM TARĠHĠ VE SANATLARI ANABĠLĠM DALI ĠSLÂM TARĠHĠ BĠLĠM DALI

ABDÜLAZĠZ KARAÇELEBĠ-ZÂDE’NĠN TARĠH-Ġ RAVZATÜ’L-EBRAR’I METĠN-TAHLĠLĠ

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

DANIġMAN HAZIRLAYAN Yrd. Doç. Dr. Sıddık ÜNALAN Nurdan ÇĠMEN

(2)

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

ĠSLÂM TARĠHĠ VE SANATLARI ANABĠLĠM DALI ĠSLÂM TARĠHĠ BĠLĠM DALI

ABDÜLAZĠZ KARAÇELEBĠ-ZÂDE’NĠN TARĠH-Ġ RAVZATÜ’L-EBRAR’I, METĠN-TAHLĠLĠ

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

DANIġMAN HAZIRLAYAN Yrd. Doç. Dr. Sıddık ÜNALAN Nurdan ÇĠMEN Jürimiz, ……… tarihinde yapılan tez savunma sınavı sonunda bu yüksek lisans / doktora tezini oy birliği / oy çokluğu ile baĢarılı saymıĢtır.

Jüri Üyeleri:

1. Prof. Dr. Adem TUTAR 2. Doç. Dr. Sami KILIÇ

3. Yrd. Doç. Dr. Sıddık ÜNALAN 4. Yrd. Doç. Dr. Enver DEMĠRPOLAT 5.

F. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim Kurulunun ….. tarih ve ……. sayılı kararıyla bu tezin kabulü onaylanmıĢtır.

Prof. Dr. Erdal AÇIKSES Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü

(3)

ÖZET

Yüksek Lisans Tezi

Abdülaziz Karaçelebi-Zâde’nin Tarih-Ġ Ravzatü’l-Ebrar’ı, Metin-Tahlili

Nurdan ÇĠMEN

Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Ġslâm Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı Ġslam Tarihi Bilim Dalı

Elazığ-2011; Sayfa: VII+600

Çalısmamızda Karaçelebi-zâde Abdülaziz Efendi‟nin Tarih-i Ravzatü‟l-Ebrar adlı eserini inceleyerek, farklı nüshalarının tahkikini yaptık. Ravzatü‟l-Ebrar‟ın yurt içi ve yurt dıĢındaki nüshalarını tespit edip bunları degerlendirerek müellif hattına yakın bir metin tesisine çalıĢtık. Çalısmamda Tarih-i Ravzatü‟l-Ebrar adlı eserin transkripsiyonunu ve degerlendirmesini yaparak günümüz tarihçilerinin istifadesine sunmayı amaç edindim.

Abdülaziz Karaçelebizâde‟nin Tarih-i Ravzatü‟l-Ebrar‟ı, Metin-Tahlili adlı çalıĢmamız, giriĢ ve iki bölümden meydana gelmektedir. ÇalıĢmamızda öncelikle bir önsöz daha sonra içindekiler kısmı yer almakta ve devamında çalıĢma süresince kullanılmıĢ kısaltmaların açıklandığı sayfa bulunmaktadır. Daha sonra giriĢ ve bölümler yer almakta, en sonda ise metne, sonuç yazısı, ve kaynaklar yer verilmiĢtir.

Anahtar Kelimeler: Karaçelebi-zade Abdülaziz, Ravzatü‟l-Ebrar, Ġslam Tarih Yazıcılığı

(4)

ABSTRACT

Master’s Thesis

Abdülaziz Karaçelebi-Zâde’s Tarih-i Ravzatü’l-Ebrar, Tekst-Tahlili

Nurdan ÇĠMEN

University of Fırat The Institute of Social Sciences

And Postgraduate Study in History and Art of Islam Main Science Branch of Islamic History

Elazığ-2011; Page: VII+600

In our study, we have studied the work of Karaçelebi-zade Abdülaziz Efendi name Tarih-i Ravzatü‟l-Ebrar. We tried to determine the domestic and foreign copies of Ravzatü‟l-Ebrar and establish a text, which is near to the author‟s writing. My aim is in this study that I did the historical analysis and the transcription of Zafer-nâme which is usefull to modern historians.

This thesis titled „Abdülaziz Karaçelebizâde‟nin Ravzatü‟l-Ebrar‟ı, Metin-Tahlil’ consists of an introduction and two chapters. Primarly a preface and index are presented in our thesis. After that the page which introduces the abbreviations used during the study is located. Following introduction and chapters are based. At the end of the thesis tekst, a conclusion and bibliography and are presented.

Key Words: Karaçelebi-zade Abdülaziz, Ravzatü‟l-Ebrar, Islamic Historiography

(5)

ĠÇĠNDEKĠLER ÖZET ... II ABSTRACT ... III ĠÇĠNDEKĠLER ... IV ÖNSÖZ ... V KISALTMALAR ... VII GĠRĠġ ... 1

1. Ġslâm Dünyasında Tarih Yazıcılığının DoğuĢu ve GeliĢimi ... 1

2. Osmanlı‟da Tarih Yazıcılığı ... 7

BĠRĠNCĠ BÖLÜM 1. BĠR TARĠHÇĠ OLARAK KARAÇELEBĠ-ZÂDE ABDÜLAZĠZ EFENDĠ’NĠN HAYATI VE ESERLERĠ 1.1. Hayatı ... 15

1.2. Eserleri ... 17

1.2.1. Edebiyata Ait Eserleri ... 17

1.2.2. Dine Ait Eserleri ... 17

1.2.3. Tarihe Ait Eserleri ... 18

1.3. Tarih-Ġ Ravzatü‟l-Ebrar ... 19

1.3.1. Eser Hakkında Genel Bilgiler ... 19

1.3.2. Eserin Nüshaları ... 21 1.3.3.Yapılan ÇalıĢmalar ... 21 ĠKĠNCĠ BÖLÜM 2. TÂRÎH-Ġ RAVZATÜ’L-EBRAR’IN TRANSKRĠPSĠYONU FĠHRĠST-Ġ TÂRĠH-Ġ RAVZATÜ’L-EBRÂR SONUÇ ... 580 KAYNAKLAR ... 581 EKLER ... 583

(ELYAZMASINDAKĠ SON 15 VARAĞIN TIPKI BASIMI) ... 583

(6)

ÖNSÖZ

Ġslâm dünyasında tarih yazımı, bir tecrübeler bütünü olarak görülerek geçmiĢ, hatasıyla sevabıyla ele alınarak bir ibret aynası olarak görülmüĢtür. ġahıs ve toplumların geçmiĢteki yaĢantılarının ibretli yönleri araĢtırılıp kayıt altına alınmıĢ ve bu yönde bir hayli eser verilmiĢtir.

Ġslam tarihçileri geçmiĢte yaĢanan insanlık tarihini konu edinmekle beraber yaĢamıĢ oldukları çağa da bir tarihçi gözüyle tanıklık etmiĢ ve vak‟anüvis tavrıyla tarihe kayıt düĢmüĢlerdir. Bu kayıt düĢme konusunda önemli ilkeler belirlemiĢlerdir. Bunun neticesinde zengin bir tarih yazımı ile birlikte; tarih usulü ve felsefesi konusunda kayda değer çalıĢmalar yapılmıĢtır.

Ravzatü‟l-Ebrar‟ı genel tarih olarak düzenleyen Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi yaĢadığı dönemi vakanüvis tavrıyla incelemiĢtir. YaĢadığı dönemin özelliğine uygun olarak süslü bir dil kullanmıĢ ve gerçekçi yaklaĢımlarla yaĢadığı dönemi ele alarak, kendinden sonraki tarihçiler üzerinde etkili olmuĢtur.

Abdülaziz Karaçelebizâde‟nin Tarih-i Ravzatü‟l-Ebrar‟ı, Metin-Tahlili adlı çalıĢmamızda eserin Ġslam tarih yazıcılığındaki yeri ve eserin genel özellikleri giriĢ, iki bölüm ve sonuç halinde verilmeye çalıĢılmıĢtır. GiriĢ bölümünde Ġslam tarihciliği ve Osmanlı‟da tarih yazımına yer verilmiĢ; Birinci bölümde Karaçelebizâde Abdülaziz‟in yaĢadığı dönem, ilmi ve siyasi hayatıyla eserleri üzerinde inceleme yapılmıĢ; özellikle Karaçelebizâde Abdülâziz Efendi‟nin ilgileri ve uğraĢları onun tarihçiliği üzerinde doğrudan etkiye sahip olması nedeniyle biyografisine özel bir önem verilmiĢtir. Ġkinci bölümde ise Ravzatü‟l-Ebrar‟ın transkripsiyonlu metni yer almaktadır.

ÇalıĢmamız iki husus üzerinde durarak Ģekillendirilmeye çalıĢıldı. Birincisi, Ġslam tarih yazıcılığının geliĢimi ve özelliklerini ortaya koyarak Ravzatü‟l-Ebrar adlı eser ve müellifi, Karaçelebizâde Abdülâziz Efendi‟nin tarihçiliğini ele almak; ikinci husus ise doğrudan Ravzatü‟l-Ebrar‟ı usul ve içerik bakımından tanıtmaktır. Ġlk husus Ġslam tarih kaynakları sahası açısından meseleye yaklaĢmayı gerektirir ki; bu yaklaĢım içerisinde birçok güçlüğü barındırmaktadır. Zira Karaçelebizâde Abdülâziz Efendi‟nin tarihçiliği ve eseri geniĢ bir literatürle mukayesesini gerektirdiği için bunun sınırlandırılması icap etmektedir. Bu literatürün yanı sıra mukayesenin yapılacağı birçok farklı açı ve husus da meselenin zorluğunu artıracaktır. Dolayısıyla böyle bir konuyu hakkı ile ele almak uzun soluklu bir çalıĢmaya ve birikime ihtiyaç duymaktadır.

(7)

Ġkinci hususun zor yanları ise Tarih-i Ravzatü‟l-Ebrar‟ın hacimli bir genel tarih eseri olmasından kaynaklanmaktadır. Eserdeki tarih usulünü ortaya koymak baĢlı baĢına bir araĢtırma konusu olma özelliğine sahiptir. Ayrıca içerik bakımından uzun bir tarih ve çok sayıda konuyu içermektedir. Hazırlama sürecinde zorluklarına Ģahit olunan bu iki husus nedeniyle çalıĢma, gerekli ölçüde sınırlandırılmaya çalıĢılmıĢtır.

Osmanlıdaki tarih yazarlarını incelerken Karaçelebizâde Abdülâziz Efendi‟nin hayatı pahasına doğru bildiği yoldan ayrılmayıĢı beni çok etkiledi. DanıĢman hocam Yrd. Doç. Dr. Sıddık ÜNALAN‟ın yönledirmesiyle Tarih-i Ravzatü‟l-Ebrar‟ı çalıĢtım. Hatta o kadar etkilendik ki eseri çalıĢmaya baĢladığım dönemde doğan kızıma da eĢimle birlikte Ebrar ismini verdik. Eserin dili son derece ağır olmasına rağmen, hocamın da destek ve yardımlarıyla Tarih-i Ravzatü‟l-Ebrar‟ı çalıĢmaya baĢladım.

Bu çalıĢmanın ortaya çıkıĢında, gerek kaynakların temininde gerekse yazma aĢamasında yol göstererek çalıĢmanın Ģekillenmesini sağlayan ve fikirleriyle motive edici tavrını hiç eksik etmeyen DanıĢman Hocam Sayın Yrd. Doç. Dr. Sıddık ÜNALAN‟a ve hem maddi hem de manevi yardımlarını esirgemeyen eĢim Kâzım ÇĠMEN‟e Ģükranlarımı bir borç bilirim.

(8)

KISALTMALAR Akt. : Aktaran b. : Bin Çev. : Çeviren h. : Hicri Haz. : Hazırlayan Hz. : Hazreti k.s : Kaddesallah u Sırrıhû KBY : Kültür Bakanlığı Yayını

m. : Miladi

ö. : Ölümü

S. : Sayı

s. : Sayfa

SAV : Sallallahu Aleyhi Vesellem

Y. : Yıl

(9)

1. Ġslâm Dünyasında Tarih Yazıcılığının DoğuĢu ve GeliĢimi

Ġlk Müslümanların tarih yazma amacıyla ilgili temel görüĢü, Allah‟ın rızasını elde etmektir. Fakat Kur‟an, “Yeryüzünde gezip dolaĢmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nasıl olduğunu görsünler? Onlar, kendilerinden daha kuvvetli ve yeryüzünde daha çok eser bırakan kimselerdi. Allah, onları günahlarıyla yakalayıverdi. Allah‟a karĢı onları koruyan yoktur.”1

( 40 Mü‟min 21) diyerek, mümine ahlaki bir teĢvik olarak tarihi bilginin gereğini vurgular. Ġslam müfessirlerine gore “yeryüzünde dolaĢmak” tarihin biçimsel calıĢmasının yerini almaktaydı. Çünkü geçmiĢ milletlerin yaĢamlarının tarihi bilgileri, yaĢadıkları zamanda kaydedilmemiĢtir ve onların tarihleriyle ilgili bilgi vermenin tek yolu, onlardan kalan kalıntıları görmek ve onlar hakkındaki efsaneleri dinlemektir.

Kur‟an, geçmiĢ milletler ve medeniyetlerden kendine özgü bir metotla bahsederken, Ġslami terminolojideki “Allah‟ın iradesi”nin körü körüne ve keyfi bir iĢ olmadığı fikrini sunar ve aynı zamanda Kur‟an‟ın “Sünnetullah” diye isimlendirdiği, her devrim veya değiĢime yol açan, belli tarihi sebepleri ortaya koyar. Kur‟anî metodun, insanlığın atalarına ve ürettikleri medeniyetlerine atıfta bulunması ve insanlara, onların tarihlerinden ibretli bir ders çıkarmalarını teĢvik etmesi açıkça gösteriyor ki, Ġslam, tarih bilincini esas alan bir dindir.

Aynı Ģekilde Peygamber‟in hayatından da, O‟nun kendinden önce geçen Peygamberlerin hayatları ve tebliğleri hakkında en iyi Ģekilde bilgilendirildiği konusunda yeterli delilleri elde etmekteyiz. Örneğin, O, Huneyn‟de ganimet malı paylaĢtırıyorken, Medineli Ensar‟dan biri Peygamber‟in benimsediği dağıtım metoduna karĢı çıktı. Peygamber Ģu kelimelerle memnuniyetsizliğini bildirdi: “Allah, Musa‟ya rahmet etsin, çünkü o bundan daha fazla sıkıntı çekmiĢti.”2

1

-“Bu da Ģuphe yok ki, Allah Teala bir kavme ihsan etmiĢ olduğu bir nimeti değiĢtirici değildir, onlar kendi nefislerinde olanı değiĢtirinceye kadar…” 8 Enfal 53.

(10)

Peygamber, Medine‟ye hicretinin birinci yılında arkadaĢlarına, Medine‟nin tüm Müslüman nufusunun bir sayımının yapılmasını emretmiĢti ve ilk kaynaklar, bu nufus sayımının kayıtlarının korunduğunu bize bildirmektedirler. 3

Ġslam öncesi Arabistan‟da rivayet geleneği geliĢmiĢti. Ġslâmî dönemde ise tarihçiliğin geliĢimi, temel kaynakların yani Kur‟an‟da ve hadislerin kaydıyla baĢlar. Bizzat Kur‟an‟da çeĢitli kavimler, dinler ve peygamberlerle ilgili bilgiler verilirken, aynı zamanda yorumlar da yapılmıĢtır. Hadislerin toplanması iĢi, Hz. Muhammed‟in yaĢadığı devri içine aldığı için, bu çalıĢmalar o zamanki Ġslam tarihinin yazılması da demek oluyordu.4

Müslümanlar arasında Kur‟an ve Sünnetten ilhamını alan imanlarının bir parcası olarak zuhur eden tarih bilinci, Müslüman tarihcilerin ilk baĢlarda cahiliye donemi Arap veya komĢuları olan Ġran ve Bizans tarihine ilgi göstermemeleri gerçeğince desteklenmektedir. Bunların tarihe olan ilgileri Ġslamın geliĢiyle, daha kesin ifadeyle, Ġslam toplum düĢüncesini pratiğe dönüĢtürmek için Medine‟ye yerleĢen Peygamberin hayatının Medine sonrası döneminde baĢlamıĢtır. Bu da Peygamber‟in hayatının Mekke dönemi hakkında ilk ravilerin çok eksik bilgi sağlamalarının ve elde edilen her bilginin Medine döneminde toplanması nedeniyledir. Bu yüzden Müslümanların tarihlerinin hicretin birinci yılı ile baĢladığını rahatca kabul edebiliriz.5

Hz. Muhammed‟in hayatını konu edinen çalıĢmalar, onun yakın çevresini, ilk Müslümanları, arkadaĢlarını, savaĢçıları, yaĢadığı zamanı ve olayları, hatta ReĢid Halifeler dönemini de içine almıĢlardır. Bütün bunlar, hem Ġslâm tarihinin kaynakları hem de ilk Ġslam tarihi yazım baĢlangıçlarıdır.6

Arap tarihciliği hicretin ikinci yüzyılının sonuna kadar hiçbir yabancı etki olmadan kendi öz ruhu ve Ģekliyle geliĢmeye devam etmiĢtir. Bu dönemde Yunan tarihçiliği geliĢmenin olgun dönemine ulaĢmasına rağmen, hicretin ilk iki yüz yılında Yunan ve Ġran tarih metotlarından etkilenen Arap tarihçilerinin izine rastlanmamıĢtır. HiĢam el-Kelbi belki de, eski yazıtlardan ve Hıristiyan arĢivlerinden faydalanan ilk Müslüman tarihçidir. Lakin bu durum temel ilgisinin Arap soy bilimi olması ve bunlarla

3-Farugi, Nisar Ahmet (2006), “İlk Dönem Müslüman Tarih Yazıcılığı Hakkında Bazı Metodolojik

Görüşler” (Çev.: Muhittin KapanĢahin), Bilimname, S.X, s.183,184.

4

- Hizmetli, Sabri (1991), Îslâm Tarihi, Ankara, s.33.

5 - Farugi, a.g.e., s.185. 6 - Hizmetli, a.g.e., s.33.

(11)

ilgili yararlı bilgilerin birçoğunun da kiliselerde muhafaza edilmesi nedeniyledir. Arap-Ġran iliĢkileriyle ilgili yazılarda Arap-Ġran kaynakları da onun tarafından kullanılmıĢtır.7

Beni Ümeyye‟nin son zamanlarında ünlü nesir yazarı Ġbn el-Mukaffa, Hüdaname isimli Farsça kitabı Arapça‟ya cevirdi.8

Bu kitap Ģüphesiz ki, Arap tarihçiliğinin geliĢimi üzerine büyük etkileri olmuĢ fakat faydası olmamıĢtır. Çünkü Müslüman tarihçiler Ġran‟ın tarih bilimi eğilimiyle karĢılaĢtıkları zaman, yarı tarihsel ve mitolojik element onların yazılarında tekrar hakim oluyordu. Hüda-name‟nin kendisi, giriĢinde efsanevi destanlarla ve yarı tarihsel olaylarla doludur. Sasani hükümdarlığı ile ilgili son bölümü ise tam olarak belagattir.

Müslüman devletin dahili soysa-dinsel gereksinimleri, metoda dayalı tarih bilimi geliĢimi icin ihtiyacı vurgulamıĢ ve sadece Peygamber‟in sünnetini değil aynı zamanda Müslümanların fetihleriyle ilgili olayların, soy bilimi, biyografiler, tarihi anekdotlarla birlikte korumayı teĢvik eden ve bunu yöneten devlete yol açmıĢtır. Bu amacla bir otorite zinciri tarafından gerçekliği doğrulanılabilen haber yoluyla, gelecek kuĢaklara, geçmiĢ olayların aktarıldığı genel ilkeyi belirlemiĢlerdir.9

Böylece rivayetçi tarih yazımı yani vakanüvistlik baĢlamıĢtır. Bu tür tarih olayları sebep-illet yönünden incelemeden, olduğu gibi alıp doğrudan doğruya nakletme esasına dayanır. Ġslâm toplumunun ilk üç yüzyılı içerisinde egemen olan tarihçilik budur. Tarihçi Taberi (Ölm. 923 m.), vakanüvist Ġslam tarihçilerinin en çarpıcı örneğini vermiĢtir.10

Ġlk yüzyıllardaki Müslüman tarihçilerin, haberin kiĢisel nakil kurumunun, tarihi materyalleri toplamadaki diğer metotlardan daha güvenilir olduğu görüĢünde oldukları gözükmektedir. Ravi ya da nakledicilerin kendi görüĢlerini katmadan olabildiğince objektif olarak bir haberi naklettikleri varsayılıyordu. Ondan, haberleri yorumlamaktan kaçınması ve herhangi bir çıkarımda bulunmadan bir haberin bütün versiyonlarını toplayıp iletmesi bekleniyordu. Bununla birlikte tarihçi, haberi ileten kiĢinin genel

7 - Örneğin bak. el-Taberi, Tarihu’l-Umem ve’l-Muluk, I: 86. , onun calıĢması icin bak, Kitabu’l-Esnam,

(GiriĢ) ed. Ahmed Zeki PaĢa.

8

- Bak, Ġslam Ansiklopedisi, IV : 180 ve Mecelle el-Mecmau’l-İlmi’l-Iraki, I-II, makale Dr. Cevad Ali, Taberi Tarihinin Kaynakları Uzerine.

9 - Farugi, a.g.e., s.185.

10-Togan, A. Zeki Velidî (1985), Tarihte Usul, Ġstanbul, s.3.(Akt.) Çelik, Ali (2003), Tarih Yazıcılığında

“İsnad”ın Kullanılışı ya da Rivâyetçi Metod, Dinbilimleri Akademik AraĢtırma Dergisi, C.III, S.2, s.5.

(12)

ahlaki karakteriyle ilgili değerlendirme yapabilirdi ve böylece o kiĢinin haberinin doğruluk derecesini gösterirdi. Bu ilke nedeniyledir ki, güvenilir veya değil, bütün ilk dönem haberlerin tüm ceĢitleri düzenli tarih yazıcılarına iletilmiĢ ve onlar tarafından elenerek tarih çalıĢmalarında kullandıkları “ham madde” olarak hizmet sunmuĢlardır.

Ġlk Müslümanların tarihe olan tutumları Takiyuddin Makrizi‟nin (766-845 H.) Kitabu‟l-Mevaiz ve‟l-Ġ‟tibar bi Zikri‟l-Hitat ve‟l-Asar: “Bilgi iki katagoridir -Ma‟kul (rasyonel) ve Menkul (nakil)” ismindeki kitabında yer alan gözlemlerde açıktır. KiĢi, her ikisinden de makul düzeyde elde etmelidir; sonra, zamanını tarih çalıĢmasına vermeli ve kendi düĢüncelerini değerlendirmelidir… Bir kiĢinin, bilgi ve akla sahip olduğunu iddia edip de kendisine Allah‟ın peygamberleri hakkında sorulduğunda ki onlara iman zorunludur, onların hayatları ve kiĢilikleriyle ilgili detayları bilmeksizin sadece onların isimlerini tekrarlaması ne kadar utanç vericidir. Aynı Ģekilde, mübarek Peygamber‟in en mükemmel karakterini, ruhi güzelliklerini ve faziletini bilmeden bir kiĢi medresede ders verse ya da hukuki munakaĢaları çözmek icin dini hüküm verse ne kadar utanç verici olur…”11

Peygamber‟in hayatı ile ilgili olan olayların veya çoğu olayda herhangi önemli bir rol oynayan değiĢik kiĢilerin, detaylı ve gerçek bilgilerini elde etmeleri, Müslüman alimlerin tarih bilimine gerçek ilgisini göstermeye yeterlidir. Diğer taraftan, Ġslamın yayılmasıyla hukukcular yüzlerce yeni problemle karĢılaĢtılar. Kur‟an veya Hadisten birinin ıĢığında çözülmesi için kadı, yönetici veya müftüye daha önce karĢılaĢılmamıĢ hukuki olaylar getirildi. Olayın hadisle uyumlu olarak kararlaĢtırıldığı yerlerde mümkün olduğu kadar onun güvenilirliğinin araĢtırılması gerekliydi. Hadisin hukuki delil olarak kabul edilmesi için onu ilk rivayet edenin Medine‟de yaĢadığının, Peygamber‟in sahabesi olduğunun, böyle bir olayın Peygamber‟in önüne getirildiğine bizzat Ģahit olduğunun ve onun tarafından karar verildiğinin ve bütün temel detaylarıyla yargılamanın bildirildiğinin saptanması zorunludur. Çünkü, hukuki bakıĢ açısından, ne kadar güvenilir ve açık sözlü olursa olsun, tek bir ravi tarafından bildirilen, belirli bir hadis ıĢığında, bir dava hakkında karar vermek “hukuk delili” ilkesi ile çeliĢmektedir. Irak Hukuk Ekolü (Ebu Hanife baĢlıca temsilcisidir) hukuki veya hukuk dıĢı bir sayım açıklamasının temeline hizmet etmek için böyle hadisler için devamlılık (tevatür) Ģartını

11 - es- Sehavi, el-İ’lan bi’t-Tevbih li-men Zemme Ehle’t-Tarih, Urdu, tr. Dr. Muhammed Yusuf, Karaci,

(13)

ortaya koymuĢtur. Ancak çok az sayıda hadis bu katı Ģartı taĢıdığı için “benzer netice çıkarma” (kıyas) yasamanın temel ilkesi olarak kabul edilmiĢtir. Fakat Sünni Müslümanların bir bölümüne göre, Kur‟an ve Peygamberin sözleri ve yaptıkları dıĢındaki kaynakların Ģeriatın oluĢturulmasında kullanılması fikri nadiren kabul gören bir durumdur. Bu özgün ekol, hadisleri araĢtırmaya ve bunun yanında onların sıhhatine karar vermek için daha katı prensipler geliĢtirmeye devam ettiler. Böylece Ehl-i Hadis, tarih biliminin oluĢmasında dolaylı olarak büyük hizmet icra etmiĢtir. Hadis malzemesinin irdelenmesi için sıkı ilkeler benimsemekle kalmamıĢlar aynı zamanda daha önce aynı kabul edilen Hadis, Siyer ve Megazi arasındaki kesin ve açık farkı da ortaya koymuĢlardır. Zamanla, muhaddisin tamamlayıcısı olan tarihçi, Ģüpheli gerçekliğin bildiricisinden daha düĢük bir düzeye indirilirken, Muhaddis daha yüksek dini statü kazandı. Bütün bunların ana kaynağı bir ve benzer olduğu için, örneğin haber, ilk tarihi eserler, hadis eserleriyle beraber isnatlı haberin aynı materyalleri üzerine kurulmuĢtur. Kademeli olarak, her ikisinin yapısıyla birlikte tarzı, bazı değiĢikliklere uğramıĢtır. KarĢılaĢtırıldığında, haber, yaklaĢım olarak daha seküler (laik) ve çalıĢma alanı olarak daha geniĢ kapsamlı olmuĢtur. Materyal kaynağı zenginleĢtiği zaman, onun toplanma ve düzenlenme metoduyla ilgili sorunun ortaya çıkması doğaldır. Tarihçilerin benimseyebilecekleri ve gerçekten de benimsedikleri en iyi yöntem, materyalin kronolojik düzen içinde toplanmasıydı. Hadis literatürü ise konu bilgisi veya ilk ravinin isimlerine göre düzenlenmiĢtir. Böylece, hadis ve tarih arasındaki ilk ayrım noktasına gelinmiĢtir.12

Ġlk Müslüman tarih yazarlarının tarihe yaklaĢımları yerel bir bakıĢ açısından evrensel olana doğru kademeli olarak ilerlemiĢtir. Mesela, Medine Tarih Ekolünün baĢlangıçta vurgusu Siyer, Megazi ve halifeliğin vakayinameleri üzerine kurulmuĢtur. Küfe ve Basra Ekolleri daha çok kabile özelliklerine, silsileye (soy araĢtırmasına), gramere, belagat ilmine v.b. dikkat etmiĢlerdir. (Belli kabilelerin, kanları nedeniyle daha saf (temiz) oldukları ve böylece daha hatip oldukları fikrinden etkilenmiĢlerdir.) Ġslamın yayılmasıyla birlikte grup veya kabile kavramı, terimin modern anlamdaki gibi olmasa da ümmete doğru geniĢletilmiĢtir. Bu ümmet kavramı, daha sonra, yayılmıĢ ve temelde Müslüman toplumun arasında “tarih bilincinin” geliĢmesine ve büyümesine ciddi

12 - ed-Duri, Bahsun fi Neş’eti İlmi’t-Tarih inde’l-Arab, Katolik Baskı, Beyrut, 1960, s. 48 vd. (

(14)

katkıda bulunmuĢtur. Buna rağmen, sınırlı kullanabilirliği ve alanı olan bir konu ile ilgili veri toplanmasıyla meĢgul olan belli bir kabile ve bölgeye ait insanları gördüğümüz zaman, ilk yüzyıllarda yerel ve kabilesel sadakate yönelik yaygın eğilimi gördük. Buna karĢın, bu dar bakıĢın ve ilginin rivayet sahipleri, et-Taberi gibi sonraki tarihçiler tarafından Ġslamın ilk dönem tarihinin daha detaylı toplanmasında kullanıldıkları zaman, bunların kendi dönemlerindeki bölgesel ve kabilevi olaylarla ilgili detayların zenginliğinden dolayı “evrensel” tarih türünün organik bütününü oluĢturmuĢtur. Ġslamın ilk iki yüzyılı boyunca, Müslüman tarihçiliği devamlı olarak sosyal ve politik baskıya maruz kalmıĢtır. Beni Ümeyye, örneğin, kader (Allah‟ın takdiri) fikrini yayarak güç ile ilgili varsayımlarını doğrulamaya çalıĢmıĢtır, bu da uzun dönemde, tarih yazıcılığının genel görünümü üzerine etkili olmuĢtur. Aynı Ģekilde, bölgesel ve kabilevi önyargılar da bu dönem tarih kaynaklarını etkilemiĢ ve bu etki sadece tarih kitapları değil, bu dönemde yazılan soy bilimi ve gramer kitaplarında da açıkça görülmüĢtür. Her bir ravi, tarih olayının kendi rivayetiyle alakalı olan kendi kavminin bakıĢ açısını getirmiĢtir ve Hicretin üçüncü yüzyılının baĢlangıcıyla birlikte her seviyede birbiriyle çatıĢan ve büyük etkiler meydana getiren Müslüman tarih biliminin iki rakip ekolü olan Medine ve Irak Okulları ortaya çıkmıĢtır.13

Îslam tarihinin bir bilim olarak ortaya çıkması, VIII. yy. sonunda yazılan eserlerle baĢlatılır. IX. yy. ise diğer Îslam bilimlerinde olduğu gibi Îslam tarihçiliğinde de bir dönüm noktasıdır. Bu yüzyılda daha önceki mevcut Îslam Tarihi kaynakları bulunup değerlendirilmiĢ, büyük hacimli eserler yazılmıĢtır. Yazılan bu eserler Ġslam Tarihi‟nin köklü bir bilim dalı olması ve geliĢmesi yönünden önemli rolü vardır.14

Bu tarihlerin ilk örnekleri genel tarih niteliği taĢır. X.yy‟dan itibaren yazılan Îslam tarihleri içinde, konuların tenkitçi biçimde ele alındığı örnekler ortaya çıkar. Yakubi, El-Birunî, Ġbn Haldun bu grupta yer alır.

XI-XVII. yüzyıllar arasında Arap tarihçileri yanı sıra diğer Müslüman uluslardan birçok büyük tarihçi yetiĢmiĢtir. Bu ilim adamlarının önemli bir kısmı, olayları oldukça akılcı ve bilinçli olarak yorumlamıĢlardır. Ġslam dünyasının bilim adamları ve tarihçileri Batı dünyasını da etkilemiĢ ve onların ufuklarının açılmasına neden olmuĢlardır. XVII. yy.‟a çeĢitli alanlarda yaptıkları yeniliklerle giren Batı, Ġslam ülkeleriyle daha yoğun

13 - Farugi, a.g.e., s.187-189.

(15)

iliĢkilerde bulunmuĢlardır. Bu iliĢkiler içinde Ġslam Dünyası da Avrupa‟da ortaya çıkan yeniliklerden etkilenmiĢ, bu etkilenme tarih kitapları yazımına da yansımıĢtır.

XVIII. yüzyılın sonları ve XIX. yüzyılın baĢlarında Ġslam Tarihi alanında önemli sayıda araĢtırmalar yapılmıĢtır. Bu araĢtırmalarda Ġslam bilim adamları yanı sıra Müslüman olmayan Batılılar da yer almaktadır.15

2. Osmanlı’da Tarih Yazıcılığı

Bağdat ve Îran tarih yazıcılığı geleneklerinin gölgesi altında geliĢen Selçuklu tarih yazıcılığı, baĢlangıçta, tıpkı bu geleneklerde olduğu gibi Îslam medeniyetini bir bütün olarak değerlendiriyordu. Ġlk insanlardan baĢlayarak genel bir insanlık ve dünya tarihine yer veren tarih eserlerinin asıl Ģeklini son peygamber ve onun halifeleri ile Îslâmî hüviyet taĢıyan hanedanlar ve devletler teĢkil ediyordu. Arapça‟nın din ve bilim, Farsça‟nın ise edebiyat dili olarak geliĢtiği bu dönemde kaleme alınan kroniklerin ekseriyetini Farsça ve Arapça eserler meydana getiriyordu. Türkiye Selçuklu Devleti devrinde de devam eden bu gelenek, tevâif-i mülük adı verilen Türkmen beyliklerinin ortaya çıkması ile kısmen geriledi.

Türkçe‟nin yaygın olarak kullanıldığı tevâif-i mülük devrinde, Arap ve Fars geleneğine bağlı tarih yazıcılığının da gerilediği, sade ve halk diline yakın edebî eserlerin geliĢtiği görülür. Selçuklu tarih yazıcılığı geleneğinden kopuĢun temelini de bu “Türkçe‟ye dönüĢ” hareketi teĢkil eder. Bunun yanında, beylikler devrindeki geniĢ tercüme faaliyetlerinin konu ve içerik bakımından bir bütünlük sağladığı inkar edilemez bir gerçektir. Kıssa-ı Enbiyâ, Kelîle ve Dimne, Kabusnâme ve Taberi tercümeleri gibi eserlerin varlığı, Osmanlı tarih yazıcılığının alt yapısını oluĢturmuĢtur. 16

Türkiye Selçuklu ve Türkmen beyliklerinin saraylarındaki Târih-hânlar (tarih okuyucular) ve menakıbnâme okuyan halk Ģairleri, Osmanlı tarihçileri için ikinci kaynak grubunun devamını sağlamıĢlardır. Gazavatnâme ve menakıbnâme tarzındaki bu tür edebî eserlerin, methiye tarzında ve “sultanın gururunu okĢamak ve edebi zevkini tatmin etmek için yüksek sesle okunmak üzere yazıldıkları görülmektedir.17

15 - Hizmetli, a.g.e., s.43-74. 16

- Köprülü, Mehmet Fuat (1980), Türk Edebiyatı Tarihi, Ötüken NeĢriyat, Ġstanbul, s.338.

17-Ġnalcık, Halil (2000), Osmanlı Tarihçiliğinin DoğuĢu, Söğüt’ten Ġstanbul’a, Ġmge Kitabevi, Ankara,

(16)

Uç toplumlarında gaza ideolojisinin yayılmasında büyük etkisi olan Ebü Müslimnâme, Battalnâme, DaniĢmendnâme, Hamzanâme ve Saltuknâme tarzı eserler propaganda içerikli kaynaklar olarak değerlendirilebilir. Bunun yanında Osmanlı tarih yazıcılığının temelinde bu edebî ürünlerin olduğu inkar edilemez bir gerçektir.18

Îslam Peygamberinin hayatını anlatan “Siyer” tarzı eserlerden mülhem olarak ortaya çıkan Menâkıbnâme geleneğinin Anadolu‟da yayılmasında, Hamzanâme‟ler ilk basamağı teĢkil eder. Hz. Hamza‟nın kahramanlığı, savaĢçılığı ve Ģahsiyet etrafında örülen bu eserler Araplar arasında destanlaĢmaya baĢladı. ġia akidelerine bağlı ve ehl-i beyt sevgisini esas aldığını iddia eden Ġranlılar, Hamzanâme‟ye yeni unsurlar eklediler. Hamzanâme‟ler, Müslüman Türkler arasında da rağbet gördü. XIV. yüzyılın baĢlarında ölen Ġbn Temiyye, Türkmenler arasında Hamzâname‟lerin bolluğuna dikkat çeker.19

XIV. yüzyılın sonlarında Osmanlı tarih yazıcılığında karĢımıza birdenbire kimliği ve hayatı meçhûl bir kiĢilik olan YahĢi Fakih çıkar. YahĢi Fakih‟in, Sultan Orhan‟ın imamı Ġshak Fakih‟in oğlu olduğu ve “Menâkıbnâme-i Âl-i Osman” adlı bir eser yazdığı kaynaklarda kaydedilmiĢtir. Kâtib Çelebi, YahĢi Fakih‟in adını BahĢi, babasının ise Ġlyas olarak kaydeder. ArĢiv kaynaklarında dedesinin adı AliĢar olarak kayıtlıdır. Eldeki mevcut bilgilerden anlaĢıldığı kadarıyla onun Menâkıbnâme‟si, Türkmen veya Rum, muhtelif kökenli halk hikayeleri ile gerçek tarihi bilgileri karıĢtırıp birleĢtiren bir türün, popüler destanî (epik) üslûbun özelliklerini taĢımaktadır. Telif ettiği Menâkıb‟ın 1389 tarihine kadar geçen vakaları (I. Murad‟ın ölümü) içerdiği tahmin olunabilirse de, 1403 den sonraki vakalardan bahsetmediği de muhakkak sayılabilir. Bu eseri Ģimdiye kadar bulunamamıĢtır. YahĢi‟nin eserinin kendisinden sonra gelen tarih yazarları tarafından tamamıyla kopya edildiği kabul edilebilir. YahĢi‟nin Menâkıbnâmesi‟nin metin tenkidi metoduyla bu kopyalardan ayırt edilmesi belki mümkün olabilir. AĢık PaĢazâde mukaddimesinde YahĢi‟nin eserinin Bayezid‟in cülusuna, yani 1389‟a kadar geçen vekayii içerdiğini açıkça söylüyor. Aynı Mukaddime‟den YahĢi‟nin 1413 yılında da henüz hayatta olduğu anlaĢılıyor.20

XIV. yüzyılda yazılmıĢ ve bugün için varlığı bilinen yegane tarih , Ģair Ahmedi‟ye aittir. Ahmedi‟nin manzum eseri Ġskendernâme Anadolu Türkmen beylikleri

18 -TaĢtan, Yahya Kemal, Osmanlı Tarih Yazıcılığının Doğuşu, http://www.tarihportali.net/, 2011 19

- Köprülü, a.g.e., 340.

20-Babinger, Franz (1992), Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri (Çev.: CoĢkun Üçok), Ankara, KBY.,

(17)

devrinin önemli edebi mahsulleri arasında yer alır. Ġskendernâme adlı eseri parmak hesabı ile nazmedilmiĢ 8250 beyit içinde Büyük Ġskender‟e ait efsaneleri tasvir ettikten sonra bir bilim ansiklopedisi halini almaktadır. Önce Germiyanoğlu‟nun, ardından Mir Süleyman‟ın hizmetinde bulunan Ahmedi, Osmanlıların Germiyan topraklarını almasından sonra bu beyliğe intisap etti. “Murad Han Gazi devrinde boy beylerinden Mir Süleyman namına” kaleme almaya baĢladığı eseri, bu hâkimiyet değiĢikliğinden sonra tadil edildi. Ahmedi‟nin eserinin 792 (1390) yılında yazıldığı ve Germiyan beyine sunulduğu ancak pek rağbet görmediği söylenir. Bu eserin sonunda yer alan ve Ġskendernâme‟ye oldukça ilginç bir Ģekilde eklenen Dasitan-ı Tevârih-i Mülük-i Âl-i Osman onun, Osmanlı sarayında Bayezid‟in en büyük oğlu Süleyman‟a sığınmasında sonra o zamana kadar geçen Osmanlı tarihinin eklenmesi ile tamamlanmıĢa benziyor.21

Ahmedi‟den sonraki yaklaĢık yarım asır boyunca herhangi bir kroniğe rastlanmamıĢtır. XV. yüzyılın ilk yarısında tarih yazıcılığının sekteye uğraması, o devirdeki siyasi geliĢmeler ile yakından alakalıdır. Ankara bozgunundan sonra yaĢanan otorite boĢluğu, siyasi ve sosyal buhrana sebep olduğu gibi, ilmi çalıĢmaları da olumsuz etkilemiĢtir. Ancak siyasi otoritenin oluĢması ile tarih yazıcılığı yeniden geliĢmeye baĢlamıĢtır. Bu yüzden, II. Murad devrinin, Osmanlı tarih yazıcılığının baĢlangıcı olduğu Ģeklinde genel bir düĢünce olmuĢtur.

II. Murad döneminde kaleme alınan eserler arasında Anonim Tevârih-i Âl-i Osman‟lar dikkat çekmektedir. Bunlar menkıbe ve destan gibi popüler halk hikayeleri ile takvimlerden derlenmiĢ yazarı belli olmayan eserlerdir. Osmanlı devletinin kuruluĢ dönemi hakkında bilgi veren ilk kronikler bunlardır. XV. yüzyıl Anadolu Türkçesi ile ve sade bir dille yazılmıĢ bu kroniklerin ortak özelliği, hemen hepsinin Osmanlı Devleti‟nin baĢlangıcını, SüleymanĢah‟ın Anadolu‟ya geliĢi ile baĢlatmalarıdır. II. Murad devrine kadar oldukça kısa bilgileri ihtiva eden anonim kronikler , bu dönemden sonra ise ayrıntılı bir anlatım sunarlar. Ġlk dönem kronikçilerinin kaynakları arasında olan bu eserler hiç kuĢkusuz Osmanlı tarih yazıcılığında önemli bir yere sahiptir.

II. Murad döneminde telif eserler yanında, Selçuklular ve Türkmen beylikleri dönemine ait Arapça ve Farsça eserlerin tercümelerinin yapıldığı da görülür. Bu dönemde telif ve tercüme eserlerin yoğunluk kazanmasındaki baĢlıca etken, 1402 bozgununun yarattığı nüfus kaybının telafi edilmesidir. Nitekim Yazıcızâde Ali, Ġbn

(18)

Bibî‟nin el-Evamirü‟l-alâ‟iye fi‟l-Umûri‟l-alâ‟iye isimli Tarîh-i Âl-i Selçuk isimli bu tercümede dikkat çeken özellik, Kayı boyunun üstünlüğünün vurgulanması ve Osmanlı Devleti‟ne Selçuklu kaynaklarından meĢru zemin aranmasıdır. Yine bu dönemde sözlü edebiyatın bir ürünü olarak süregelmiĢ Dede Korkut Destanları derlenmiĢtir. Ancak bu da dönemin siyasî olaylarından bağımsız ele alınamamıĢtır. Oğuzların Ġslamiyet‟e geçiĢ sürecinin iĢlendiği bu eserde, Dede Korkut isimli ozan, kehanette bulunarak âhir zamanda saltanatın Kayılar‟da kalacağının iĢaretini verir.

Bu dini ve siyasi gayretler yanında , kaynaklarını Orta Asya‟da bulunan bir tarihi gelenek de geliĢmiĢtir. Osmanlılar, siyasî kargaĢanın ortadan kalkmasını temin maksadıyla tarihi varlıklarına genel bir bakıĢ sahibi olma ve aynı zamanda gelecek iddiaları için tarihi bir temel arama ihtiyacı hissetmiĢlerdir.22

Ġstanbul‟un fethi Osmanlılara büyük bir imtiyaz kazandırmıĢtı. Bu dönemde yazılan eserlerin sultandan ve devletin ileri gelenlerinden destek gördüğü; bir kısım devlet adamlarının da Osmanlı tarihi kaleme aldıkları görülmektedir. Ġçlerinde bürokrasi kökenli Karamâni Mehmed PaĢadan, ulemâ kökenli ġükrullah‟tan ve mutasavvıf bir aileden gelen AĢık PaĢazâde gibi isimlerin bu ortak kaygıyı taĢıdıkları görülmektedir. Nitekim imparatorluk havasından etkilenen tarihçiler romantik bir eda ile XIII. yüzyılı izah etmeye, meĢruiyeti ispatlanmıĢ bir geçmiĢ kurmaya çalıĢmıĢlardır. Ġlber Ortaylı‟nın haklı olarak dile getirdiği gibi tarih yazıcısı, hem düzeni kurmaya ve hem de süregelen düzeni savunmaya çalıĢan; toplumun siyasal ve yönetsel belleği olan bir siyaset kuramcısı gibi hareket etmiĢtir.23

Bu dönem tarihçilerinden biri de ġükrullâh‟tır. Tam adı ġükrullâh b. Îmâm ġihabeddîn Ahmed b. Îmâm Zeyneddîn Zekî‟dir. Anadoluludur. II. Murad ve II. Mehmed zamanının bilginlerindendir. Bir kere Karamanoğlu Ġbrahim Bey bir baĢka sefer de Mirza CihanĢah yanına hususi vazife ile elçi gönderilmiĢtir. 1457 yılında Fatih Sultan Mehmed‟in sadrazamı Mahmud PaĢa-i Velî için, on üç kısma ayrılmıĢ Behçet-ül-Tevarih adını verdiği mücmel dünya tarihini yazdı. Osmanlı Tarihinin ilk zamanlarına ait olup baĢka bir yerde rastlanmayan özellikleri içeren bu eser, Ahmed ağa adlı bir zatın teĢviki üzerine 1530 tarihinde Fârisi mahlaslı biri tarafından Türkçe‟ye

22

- Ġnalcık, a.g.e., s. 100.

23- Ortaylı, Ġlber (1986), “Osmanlı Tarih Yazıcılığının Evrimi Üstüne Düşünceler” Türkiye’de Sosyal

(19)

çevrilmiĢtir. Mehmed Za‟îm‟in tarihinde ġükrullâh‟ın Behçet-ül Tevarih‟inden istifade olunduğunun izleri açıkça görülür.24

Fatih‟in kurduğu merkeziyetçi imparatorluk ve Osmanlı Devleti‟nin eĢi bir baĢka devlet olmadığı anlayıĢına paralel olarak, tarih yazıcılığında yeni bir tarz geliĢmeye baĢladı. Bu dönemde hanedana dayalı tarih yazıcılığında önemli artıĢlar olmuĢtur.

Karamânî Mehmed PaĢa‟nın Tevârihü‟s Selâtin-i Osmâniye adlı eseri yalnızca Osmanlı tarihini konu alan ilk eserlerdendir. Bundan önceki eserler dikkatlice incelendiğinde Osmanlı tarihinin genel dünya tarihi içinde verildiği görülür.

Lakabından da anlaĢıldığı üzere Karaman‟da ve Ârif Çelebi adlı birinin oğlu ve meĢhur Celâleddin Rûmi‟nin torunlarından biri olarak dünyaya gelen Mehmed PaĢa, Uruç Bey‟in çağdaĢıdır. Talih onu, genç yaĢındayken, yeni fethedilen Ġstanbul‟a gönderdi. Orada 1474‟de idam edilen sadrazam Mahmud PaĢa-i Veli ile tanıĢtırıldı. Onun sevkiyle paĢanın kendi vakf ve tesis ettiği medresede tahsil gördü. 1464‟de vezirlik payesi ve niĢancı unvanı ile devlet müĢaviri olmuĢtur. Ġstanbul‟un fethinden hemen sonra büyük mevkiler iĢgal etmiĢ olmalı ki devlet memuriyetlerinin düzenlenmesi ve devlet idaresine ait esaslı kanunların terkibi hususunda hükümdara müĢavir oldu. Her halde meĢhur kanunnâmenin büyük kısmı onun eseri olmalıdır. 1478 Mayıs‟ında Gedik Ahmet PaĢa‟yı azleden Fatih, Mehmed PaĢa‟yı Sadrazam yaptı. Sadrazam iken Uzun Hasan‟a yazmıĢ olduğu üslûp ve içindekilerden dolayı beğenilen siyasî mektuplar bu makamdaki Ģöhretinin sebebi olmuĢtur. Mehmed PaĢa Ģairliği de tecrübe etmiĢ ve Ģiirleri NiĢânî mahlasıyla yayılmıĢtır. Ancak onun tarih yazarlığı niteliği daha kıymetlidir.25

Onun, Tevârihü‟s-selâtîn-i Osmâniye adlı tarih eseri iki bölümden oluĢmaktadır. Risâle fi-tevârihü‟s-selâtin-i âl-i Osman adını taĢıyan birinci bölümde Osman Gazi‟den Fatih devrine kadar olan olaylar; Risale fi-tarih Sultan Muhammed b. Murad Han min âl-i Osman adlı ikinci bölümde ise Fâtih‟in saltanatının baĢlangıcından 13 Mart 1480 yılına kadar devam eden tarihi konu alır. Bu kısımda yazar, yaĢadığı zamanı ele alır. Mehmed PaĢa eserinde, veraset sistemine uygun ifadeler kullanmıĢtır. O, Osmanlı Devleti‟ndeki kardeĢ katlinden bahseden ve bunu meĢru gösteren ilk yazardır. I.

24 -Babinger, a.g.e., s.20,21. 25 - Babinger, a.g.e., s.27,28.

(20)

Murad‟ın bir Sırplı tarafından öldürülmesi sonrası yerine geçen I. Bâyezid‟in kardeĢi Yakub‟u öldürtmesi, bu kitapta meĢru gösterilir.

XV. yüzyıl Osmanlı tarihçilerinin en önemlilerinden biri de ÂĢık PaĢazâde‟dir. Asıl adı DerviĢ Ahmed olan ÂĢıkpaĢazâde‟nin Doğu Anadolu‟da ailesinin malı mülkü bulunduğu sanılan Elvan Çelebî‟de doğmuĢ olması muhtemeldir. Büyük babasının babası olan meĢhur ÂĢık PaĢa Batı Türkçesinin en eski manzum eseri olan Garibnâme‟nin yazarı ve Yûnân yani Karaman hükümdarı Muhlis Baba ve Horasanlı meĢhur ġiî isyancı Baba Ġlyas‟ın torunlarındandır. ÂĢıkpaĢazâde 1400 yılında doğmuĢtur. 1413 yılında hastalanarak Sakarya boyunda Geyve‟de tarih yazarı YahĢi Fakih‟in evinde misafir kaldığını kendisi söylemektedir. Hayatının bundan sonraki zamanına ait bildiklerimiz bir süre Elvan Çelebi‟de bulunduğundan 1437‟de II. Murad‟ın Sırp Seferine ve 1448‟de de Yohan Hunyadi‟ye karĢı yapılan sefere katıldığından, 1457 yılında da ġehzâde Mustafa ve Bayezid‟in Edirne‟de yapılan sünnet düğününde bulunduğundan ve yine o yıl içinde Üsküb‟e gittiğinden ibarettir. Hayatının diğer zamanını derviĢçe geçirdiği anlaĢılmaktadır. ÂĢıkpaĢazâde‟nin öldüğü yıl tam olarak bilinmiyor.26

ÂĢıkpaĢazâde tarihi adı ile tanınan ve çoğunlukla Menâkıb-ı Âli-Osman veya Tevârîh-i Âl-i Osman olarak bilinen bu eser , mahiyeti itibariyle anonim tarihlerden farklı değildir. Halk ve askerî zümreler arasında okunmak için halk dili ile yazılan ve manzum birkaç parça da serpiĢtiren bu eserler, XV. yüzyılda büyük artıĢ göstermiĢti. Ġlk yazılıĢları daha evvelki zamanlara ait olan ve sonradan meçhul yazıcılar tarafından yapılan ilavelerle, yakın yıllara doğru ilerletilen bu eserlerin, en çok Rumeli‟deki askeri sınıfların ve serhat halkının psikolojisine göre yazıldığı görülür. Sadece bir kronik olarak değerlendirilemeyecek bu eserler, derviĢ-gâzilerin görüĢlerini aksettiren psikolojik bir vesika ve gaza motifini iĢleyen birer propaganda kitabı özelliğine sahiptir. Bu tarz eserler genellikle kısa cümleler içerir. Olayları konuĢma diline çok yakın samimi bir üslupla iĢler. ÂĢıkpaĢazâde Tarihi‟nde de bu özellikler görülür. Bunun yanında onun tarihinde bazı bölümlerin soru-cevap Ģeklinde bitmesi, yazarın eserini, sanki kalabalık bir topluluk önünde okuduğu izlenimini vermektedir. ÂĢıkpaĢazâde‟nin eserinin en önemli özelliklerinden biri de yazarın eserinde dönemine iliĢkin politikaları ve icraatları eleĢtiren konulara yer vermesidir.

(21)

II. Bâyezîd devrinde Türkçe umûmi bir dünya tarihi kaleme alan NeĢri‟nin hayatı hakkında fazla bilgiye sahip değiliz. Mehmed NeĢri‟nin bu isminin Ģiir yazarken kullandığı mahlas olduğu anlaĢılmaktadır. Evliya Çelebi‟ye göre Germiyan- elilidir. Küçük yaĢta Bursa‟ya geldi. Orada sonraları müderrisi olduğu Sultan medresesinde tahsil gördü ve orada öldü. NeĢri, Cihânnümâ adlı sekiz kısımlık Türkçe mensur bir dünya tarihi yazmıĢtır. Bunlardan yalnız Osmanlı hanedanının tarihini içeren altıncı kısmı günümüze kadar muhafaza edilebilmiĢtir. Ġlk kısımların, genel tarihler tarzında olduğunu sanılmaktadır. Altıncı kısım tarih ilminin anlam ve öneminden bahseden bir mukaddime ile baĢlar. Bu kısım üç tabakaya ayrılmıĢtır. Birinci tabakada Evlad-ı Oğuz Han ve Ensab-ı Oğuz Han, ikinci tabakada Mülûk-i Selçûkiyye-i Rumiyye (Türkiye Selçuklu Devleti), üçüncü tabakada ise Osmanlı tarihi anlatılmıĢtır. Cihânnümâ , 1492 yılında tamamlanmıĢ ve devrin padiĢahı II. Bâyezid‟e sunulmuĢtur. Eserin sonunda II. Bâyezid‟i öven bir kaside vardır.27

Târîh-i Ebu‟l-Feth adlı eseriyle Fatih‟in tarihçisi olarak tanınan Tursun Bey‟de eserini II. Bâyezid döneminde tamamlayanlardandır. Asıl adı Tûr-ı Sînâ olup Tursun Bey lakabıyla tanınmıĢtır. Uzun süre devlet hizmetinde çalıĢmıĢ olup gerek Fatih Sultan Mehmet ve gerekse Sadrazam Mahmut PaĢa ile birlikte pek çok kez sefere katılmıĢtır. Bu nedenle yazar, tarihinde çoğunlukla bizzat Ģahit olduğu hadiseleri anlatmıĢtır. GiriĢi bir siyaset-nâme tarzında yazılmıĢ olan eserin, Ġran tarih yazıcılığında görülen methiye türünün Osmanlılardaki ilk örneği olduğu söylenebilir.28

ġimdiye kadar bilinen en eski mensur Osmanlı tarihi müellifi Oruç b. Adil‟in Tevârîh-i Â‟lî Osman adını verdiği kroniğidir. Eser baĢlangıcından Fatih‟e kadar Osmanlı tarihini içerir.29

II. Bâyezid adına tarih kaleme alanlardan biri de Kemâl‟dir. Uzun süre bilim dünyasında Sarıca Kemâl olarak tanınmıĢ olmakla beraber onun Sarıca Kemâl olmadığı sonradan anlaĢılmıĢtır. Kemâl‟in eseri Selâti‟n-nâme veya Tevârîh-i Â‟lî Osman adıyla tanınır.30

Sonuç olarak Osmanlı Devleti‟nin kuruluĢundan yaklaĢık bir asır sonra ilk örneklerine rastlanan tarih yazıcılığı, göçebe hayatı ve edebiyatta Türkçe‟ye dönüĢ

27 - Babinger, a.g.e., s.42,43.

28 - Ġnan, Kenan (1999), Sade Nesirden Süslü Nesire: Fatih’in Tarihçisi Tursun Bey ve Tarih Yazma

Tarzı, Osmanlı C.8, Ankara, s.293.

29 - ġeĢen, Ramazan (1998), Müslümanlarda Tarih- Coğrafya Yazıcılığı, Ġstanbul, s.285. 30 - Kemâl, Selâtin-nâme (1299-1490), Haz.: Necdet Öztürk, (2001) Ankara, s.20.

(22)

hareketinden etkilendi. Selçuklu ile Osmanlı arasındaki tarih yazıcılığı geleneğini bir süre için kesintiye uğratmıĢ görünen bu unsurların açığını Türkmenler arasında anlatılan menkabe, destan ve gazavâtnâme gibi edebi ürünler kapattı. Beylikten devlete geçiĢ sürecinde, merkezileĢmenin kültürel hayatta da etkili olması ile tarih yazıcılığı ilk örneklerini verdi.

Ankara SavaĢı‟ndan sonra merkezi otoritenin sarsılması ve bu ortamın yarattığı siyasî boĢluk tarih yazıcılığını da etkiledi. Bu dönemde kaleme alınan tarihler çok azdır. II. Murad‟ın siyasî istikrarı sağlanmasıyla tarih yazıcılığı da önemli bir geliĢme kaydetti. Bu dönemde kaleme alınan eserlerde Oğuz geleneğine yapılan kuvvetli vurgu, Ankara SavaĢı‟nın da etkisiyle Osmanlı Devleti‟nin meĢruluğunu ispatlamak amacı taĢır.

Ġstanbul‟un fethi ile yaratılan imparatorluk anlayıĢı, tarihçileri de etkiledi. Bu cihânĢümûl anlayıĢın etkisinde kalan tarihçiler, yazdıkları eserde, imparatorluk bilincini iĢlemeye çalıĢtılar. Selçuklulardaki Arapça ve Farsça eserlere değer verme geleneği Osmanlılarda da görülür.

Osmanlı tarihlerindeki önemli özelliklerden biri de, daha ilk örneklerden itibaren üç farklı tarzda yazılmıĢ eserlere rastlanmasıdır. Ġlmiye kökenliler çoğunlukla genel dünya tarihi tarzında eserler kaleme aldılar ve Osmanlıları bu tarihin bir unsuru olarak değerlendirdiler. Bürokrasiye mensup tarihçilerin eserlerinin konusunu, yalnızca Osmanlı hanedanı teĢkil etti. Bunun yanında, sufi çevrelerde yetiĢen yazarlar ise, menkabe geleneğini devam ettirdiler ve adeta menkabe ile tarihi birleĢtirmeye çalıĢtılar.31

(23)

1.BĠR TARĠHÇĠ OLARAK KARAÇELEBĠ-ZÂDE ABDÜLAZĠZ EFENDĠ’NĠN HAYATI VE ESERLERĠ

1.1. Hayatı

Osmanlı Devleti‟nde Ġstanbul Kadılığı, Rûmeli Kazaskerliği (1058 Receb 22 Temmuz 20 Ağustos 1648)32

gibî görevlerde bulunduktan sonra 1651‟de 33. Osmanlı Ģeyhülislâmı33

olmuĢ bir devlet adamı olan Karaçelebî-zâde Abdülazîz Sultân IV. Mehmed devri alimlerindendir.34 1624‟de YeniĢehir, 1627‟de Mekke, 1634‟de Ġstanbul kadısı olmuĢtur.35

Ġstanbul kadısı iken koyduğu ağır bir narh (vergi) nedeniyle Ģehirde yağ kıtlığı baĢ gösterince tahtta bulunan IV. Murad boğdurularak denize atılmasını emretmiĢ. Haberi alan Sadrazam Bayram PaĢa, padiĢâhtan idam cezasının Kıbrıs‟a sürgüne çevrildiğini belirten ikinci bir ferman alarak Abdülazîz Efendi‟yi ölümden kurtarmıĢtır.36

Adada bir buçuk yıl kalan Abdüla‟zîz Efendi,37 1636 yılında padiĢah IV Murad‟ın affetmesiyle tekrar Ġstanbul‟a dönmüĢtür.38

Karaçelebî-zâde, IV. Murad‟ın vefatına kadar resmi mansıplardan uzak bırakılmıĢ, Dimetoka Kazası kendisîne arpalık verilmiĢtir. Bu müddet esnasında evinde inziva hayatı yaĢamıĢ, ilmî tedkiklerde bulunarak eserlerin telifiyle meĢgul olmuĢtur.39

1648‟de padîĢah I. Ġbrahim‟e karĢı baĢlayan isyanda rol aldı. Karaçelebî-zâde Abdülazîz bu karıĢıklıkta bizzat saraya giderek Sultan Ġbrahim‟i tahttan indirenler arasında yer almıĢtır.40

I. Ġbrâhîm yerine IV. Mehmet‟in tahta çıkarılmasını sağlayan bu isyandan sonra Azîz Efendi 22 Temmuz-20 Ağustos 1648‟inde Rûmeli Kazaskerliğine getirilmiĢtir.

32 - Kaya, Nevzat (2003), Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi’nin Ravzatü’l-Ebrar Zeyli 1732, Türk

Tarih Kurumu yayınları, Ankara, s.XIX.

33 - Kazıcı, Ziya, Ġslâm Medeniyet ve Müesseler Tarihi, Kayıhan Yayınları, s.253. 34

-Süreyya, Mehmet ( 1311 ), Sicillî Osmanî, Ġstanbul, s.111.

35 - Kaya, a.g.e., s. XV-XVI.

36 -Na‟îmâ, Mustafa (1280), Ravzatü‟l-Hüseyn fî-hülâsâtı ahbâri‟l-hâfikeyn, C.III-, Ġstanbul, s. 207 37 - Karaçelebî-zâde Abdülazîz Efendi, GülĢen-i Niyâz, Nuruosmaniye Kütüphanesi, nr.4170,47b, s.476 38

- Na‟îmâ, C.VI, s.348.

39 - Ahmet Refik (1924), Alimler ve Sanatkarlar, C.II, Ġstanbul, s.155. 40 - Karaçelebî-zâde Abdülazîz Efendi (1732), Ravzatü’l-Ebrar Zeyli, s.3,4.

(24)

Göreve getiriliĢinden bir müddet sonra Tarih-i Ravzatü‟l-Ebrâr isimli eserini IV. Mehmed‟e takdim etti. 14 Eylül 1649‟da el-Kafi isimli eserini padiĢaha takdim ettiğinde, kendisini memnun edebilmek gayesiyle ġeyhülislâmlık payesi verilmiĢtir.

Ġstanbul‟da esnaf ve hâlk ayaklanmasında halkın zoruyla hadisenin içerisinde yer almıĢ, daha sonraları sarayla ağaların arası açılınca da Ağalar tarafına gitdiği mülahazasıyla 1 Eylül 1651‟de Ģeyhülislâmlıktan azledilmiĢtir.41

Evinde bir müddet ikametten sonra Sakız‟a sürülmüĢtür.42

Sakız‟da sürgün hayatında, PadiĢaha kendisinin yanlıĢ anlaĢıldığına ve Saray‟a her zaman hürmet duyduğuna dair doksan beyitlik bir terkib-i bend yazıp yollaması43 onun padiĢah tarafından affedilmesiyle nitecelenmiĢ ve Bursa‟ya gelmesine izin verimiĢtir.44

Bursa‟da ecdadından kalma evlerine gelerek yerleĢmiĢtir. Son yıllarını Bursa‟da sürgünde geçirmiĢ, ilmi çalıĢmalar ve hayrat iĢleriyle meĢgul olmuĢdur.

Abdülazîz Efendi Bursa‟da bir kısmı kitabeli ve çinilerle süslü kırk kadar çeĢme yaptırmıĢtır.45

Müfti Suyu ismiyle Ģöhret olan Bursa‟ya iki saat mesafede KeĢiĢ Dağı eteğindeki Gümgüm Mesiresinden Ģehre leziz bir su getirtmiĢtir. Buradan mahalleleri dolaĢarak Deveciler kabristanı karĢısına kadar inmiĢtir.46

67 yıllık hayatına çok Ģeyler sığdırmıĢtır.11 Oak 1658‟de Cuma gecesi saat beĢte vefat etmiĢ, vasiyeti üzre Bursa‟da Deveciler mezaristanı kurbunda TimurtaĢ Muallimhanesi civarında defnolunmuĢtur.47

Ġyi bir medrese tahsili gördükten sonra, muhtelif medreselerde müderrislik vazifelerinde bulunmuĢ olan Abdülazîz Efendi devrinin önde gelen alimlerinden biridir. DeğiĢik sahalarda vücuda getirdiği eserlerin çeĢitliliği onun ilmin derinliğini ve kültürünün geniĢliğini gösterir. Fıkha ait olan “el-Kafi” isimli eserini 1059 Râmazanın yedînci günü (14 Eylül 1649)‟da Sultân‟a sunmak suretiyle kendisîne Fetva Payesi tevcih edilen böylece fıkıh ilminde iktidara ispatlayan A‟zîz Efendi‟nin târîhe ait olan eserleri ise kendisinin iyi bir müverrih olduğunu göstermektedir.48

Ulema zümresine mensup olub kazasker ve Ģeyhülislâmlık gibî devletin yüksek makamlarında görev yapan, ayrıca devletin siyasî hayatında önemli rol oynayan

41 - Süreyya, a.g.e., s.339. 42

- Kaya, a.g.e., s. XXIV.

43 - Karaçelebî-zâde (1732), s.133. 44 - Karaçelebî-zâde, a.g.e., s.144-146. 45 - Ahmet Refik (1924), s.41.

46

- Ahmet Refik, a.g.e., s.138.

47 - Kaya, a.g.e., s. XXV. 48 - Na‟îmâ, C.VI, s.348.

(25)

Karaçelebî-zâde Abdülaziz Efendi, çeĢitli konularda gerek telif ve gerekse tercüme olarak on beĢten fazla eser vermiĢtir. Müellifin ilmi hüviyeti içersinde en önemli yanı tarihe ait önemli dört adet eseri mevcuttur. Bunlardan Tarih-i Ravzatü‟l-Ebrâri‟l-mübîn bî-vekâyi-i selefi‟l-maziye ve‟l-ahbâr”

Hazret-i Adem‟den Sultan Ġbrahim‟in saltanatının sonu olan 1058( 1648) yılına kadar geçen vakayı anlatan oldukça mükemmel bir tarihtir.49

Osmanlı Devleti ediplerinin içerisinde sanatlı nesir yazarlarının önde gelen simalarından biridir. Karaçelebi-zâde güçlü ve akıcı bir üslubu vardır.50

A‟zîz Efendi aynı zamanda Ģairdir. “A‟zîzi” mahlasıyla Ģiirler yazmıĢtır. Ne var ki Ģiiri nesri kadar kuvvetli değildir.51

1.2. Eserleri

1.2.1. Edebiyata Ait Eserleri

a-Gülşen-i Niyâz: Mesnevi tarzında yazılmıĢ Türkçe bir eserdir. Kıbrıs‟ta

sürgünde bulunduğu sırada eserini kaleme alan yazar, Ġstanbul‟dan nasıl ayrıldığını, Kıbrıs‟a varıĢını, yolda çektiği elem ve ızdırabı, orada duyduğu gurbet üzüntülerini, affedildiğinde duyduğu sevinci dile getirmektedir.

b-Divan

c-Risâle-i Kalemiyye d-Münâca‟ât

1.2.2. Dine Ait Eserleri

a-Mir’atü’s-Safâ: Hz. Âdem‟den Hz. Muhammed‟e kadar gelen peygamberler

anlatıldıktan sonra, Hz. Peygamberin soyu, doğumu, mi‟râcı ve ölümüne kadar bütün olayların anlatıldığı peygamberler tarihidir.

b-Hilyetü‟l-Enbiyâ

c-Fevâyihu’n-Nebeviyye fi Siyeri’l-Mustafaviyye: Sa‟deddin Muhammed b.

Mes‟ûd el-Kâzerûni‟nin Siyer-i Nebeviye(el-Munfaka fi‟s-Siyer) isimli eserini Farsça aslından Türkçeye tercümesidir.

49

- Kaya, a.g.e., s. XXXIV.

50 - Na‟îmâ, C.VI, s.349. 51 - Kaya, a.g.e., s. XXVII.

(26)

e-Nefhatü’l-Üns fî-Şerhi Ravzati’l-Kuds: Yazar, IV. Mehmed‟in tahta çıkıĢından

sonra, çeĢitli eserlerden faydalanarak kaleme aldığı fıkha ait bir eserdir.

f-Hallü’l-İştibahan Ukadi’l-Eşbâh: GiriĢ bölümünde Abdülaziz Efendi‟nin

verdiği bilgiye göre fıkıh konusunda yazılmıĢ olan bu eserin aslı, Ġbn Nucaym‟ın EĢbah ve‟n-nezâ‟ir isimli eseridir. Aziz Efendi‟nin açıklamalar ekleyip Arapça yazdığı bir eserdir.

g-Kitâbu‟l-Elgâz fî Fıkhı‟l-Hanefî

h-el-Kâfî: Fıkha ait bir eserdir.

ı-Fetevâ: Aziz Efendi‟nin fetvalarının toplandığı bir eserdir.

k-Risâletün fi-Kavli’l-Beyzavî ve lil-Mu’teber Tahsis Hâze’l-Hükm: Tefsire ait Arapça bir eserdir.

l-Ahlâk-ı Muhsini Tercemesi

1.2.3. Tarihe Ait Eserleri

a.Ravzatü’l-Ebrâri’l-Mübîn bi-Vekayi’i Selefeti’l-Mâziyye ve’l-Ahbâr: Hz.

Adem‟den 1058 (1648) yılına kadar geçen olayları içine alan genel bir tarihtir. Eser dört fasıl ve iki tekmile olarak tertip edilmiĢtir. Ġslâm‟dan önceki peygamberlerin kıssa ve menkıbeleri, Hz. Muhammed ve savaĢları, dört halife devri, Ġslâm hükümdarları, Osmanlı tarihinde IV. Mehmed‟in culûsu ile son bulmaktadır. 1248(1832-33) yılında Mısır‟da Bulak Matbaasında basılmıĢtır. Matbu nüshada son 15 varak eksiktir.

b.Ravzatü’l-Ebrâr Zeyli: Ravzatü‟l-ebrâr isimli esere zeyl olarak Bursa‟da

yazılan eser, IV. Mehmed‟in cülûsundan kendi ölüm tarihi olan 1068 yılına kadar geçen on yıllık dönemi içine almaktadır. Bu eser, yaĢasığı dönemde çok önemli olayların Ģahidi olmuĢ bir devlet adamının ağır bir dil kullanarak akıcı ve sanatkarâne üslûpla yazdığı hatırlaralarıdır.

c.Süleyman-nâme: Kanûni Sultan Süleyman‟ın tahta çıkıĢından vefatına kadar

olan fetihlerini ve zamanında yetiĢen alimlerin ve vezirlerin hayatının anlatıldığı bir eserdir. 1248 (1832-33) yılında Mısır‟da Bulak matbaasında bastırılmıĢtır.

d.Zafer-nâme: Ravzatü‟l-ebrâr isimli eserini gören Sadrazam KemankeĢ Kara

Mustafa PaĢa, Abdülaziz Efendi‟den IV. Murad‟ın Revan ve Bağdat seferlerini anlatan bir eser yazmasını ister. Bunun üzerine yazar, Zafer-nâme veya Tarihçe-i Fethi Revan ve Bağdad diye isimlendirilen bu eseri yazar. Eser IV. Murad‟ın Üsküdar‟dan Revan‟a hareket tarihi olan 21 Ramazan 1044(10 Mart 1635) den; Kara Mustafa PaĢa‟nın Ġran ile

(27)

Kasr-ı ġîrîn anlaĢmasını yaptıktan sonra Ġstanbul‟a geliĢi olan 11 Ramazan 1049(5 Ocak 1640) tarihine kadar oluĢan olayları yedi bölümde ele alır. Sekizinci bölümde ise 1052(1642-43) yılına kadar Sadrazam‟ın memlekete yaptırdığı çeĢitli eserlere ve onun yüksek ahlakı anlatılır.

1.3. Tarih-Ġ Ravzatü’l-Ebrar

1.3.1. Eser Hakkında Genel Bilgiler

Karaçelebi-zâde Abdülaziz‟in dillere destan olan bu kıymetli eseri, Hz. Adem a‟leyhisselâmdan, IV. Mehmed‟in culûsuna 1646 (H. 1056) kadar olan olayları içine alan genel bir tarihtir. Aziz Efendi Rumeli kazaskeri olduğu sırada 1059 (1649)‟da Ravzatü‟l-ebrâr‟ı bitirmiĢ ve IV. Mehmed‟e takdim etmiĢtir.

Eser dört bölümden meydana gelir. Sultan Ġbrâhime ithâf ettiği bu eserinde, Ģu bölümler vardır:

a) Peygamberler târihi,

b) Sevgili Peygamberimizin hayâtı ve güzel ahlâkı, c) Ġslâm hükümdârları târihi,

d) Osmanlı sultanları târihi.

Sakız Adasında ve Bursa‟da bulunduğu sırada da IV. Mehmed‟in tahta geçiĢinden, 1648 senesine, yani kendi zamanının son günlerine kadar geçen olayları ele alan, zeylini ise açık bir dille hatıra Ģeklinde yazmıĢtır.

Tarihe ait eserlerinin yanı sıra edebiyat, tefsir, fıkıh ve siyer gibi çeĢitli konularda eser vermiĢ olan Karaçelebi-zâde Abdülaziz Efendi‟nin tarih konusunda ilk yazdığı eser, “Tarih-i Ravzatü‟l-Ebrâr” dır. Matbu nüshası sondan 15 varak noksan olan eser, Hz. Adem‟den baĢlamakta ve 1058 (1648) yılına kadar gelmekte olup uzun cümleler kullanılarak süslü bir dille yazılmıĢtır.

Osmanlı tarih yazıcılığının baĢlangıcında sâde üslûba önem veren sâde, hikâye üslûbu yerine, terkip ve seci‟lerden oluĢan süslü bir dile değer veren Îran tarihçilik ekolünün yeniden ortaya çıktığı görülür. BaĢta Hoca Sa‟deddin Efendi ve Âli olmak üzere meĢhur yazarlarımızın birçoğu, eserlerini bu tarzda kaleme almıĢlardır. Ġran tesirî yanında klasik Arap tarihçilik yolunu tercih eden TaĢköprülü-zâde Cenâbî Kâtib Çelebi ve Müneccim baĢı gibi yazarlar da vardır. Abdülaziz Efendi, ilmî bir tarzda sene baĢlıklarını Arapça yazarak Arap ekolünü, uzun cümlelerle sanatlı bir dil kullanarak da

(28)

Îran tarihçiliğini taklit etmek sûretiyle bu iki eğilimi birleĢtirip yeni bir tarz oluĢturmaya çalıĢmıĢtır.52

Üst düzey devlet görevlerinde bulunan Karaçelebi-zâde Abdülaziz Efendi, kendinin de bizzat içinde bulunduğu olayları anlatmıĢ olmanın yanında, güvenilir bulduğu bazı görgü Ģahitlerinden de olayları aktardığı görülür.

Birçok tarihçi Abdülaziz Efendi‟yi “sözünü kimseden sakınmayan”, “doğruluk söz konusu olduğunda, tedbir amaçlı da olsa, üst düzey yöneticilere iltifat etmeyen”, “sözünü dosdoğru söyleyen” biri olarak nitelemektedir.

Abdülaziz Efendi‟nin, olayları anlatırken kendi fikirlerine de yer vermesi dolayısıyla, tenkitçi bir tarih görüĢüne sahip olduğu söylenebilir.

Sebep sonuç iliĢkisi içerisinde olayların arka planını baĢarılı bir Ģekilde gözler önüne seren Abdülaziz Efendi‟nin, esnafın kendisini önlerine katarak Saray‟a gitmeleri, PadiĢah‟ın huzuruna çıkıp halkın isteklerini yerine getiren bir ferman alması ve bu fermanı dıĢarıda halka okuyunca onların Vezîr-i azam Melek Ahmet PaĢa‟nın da azlini istemeleri hadisesinde PadiĢah ve Valide Sultan‟ı dahi tenkit etmiĢ olduğunu görürüz.

Sık sık görev değiĢtirip bunun için ücret almanın hazineden resmi olarak alınan rüĢvet olduğunu, devletin geliri giderini karĢılayacak duruma getirilmedikçe de hazinenin devamlı açık vereceğini belirten Abdülaziz Efendi‟nin, eserinde devlet düzeninin nasıl oluĢturulabileceğine dair görüĢlerine yer verdiği söylenebilir.

Sondan on beĢ varak noksan olmak üzere 1248 (1832-33) yılında Mısır‟da Bulat Matbaası‟nda basılmıĢ bulunan “Ravzatü‟l-Ebrâr”, uzun cümleler kullanılarak gayet sanatlı bir dille yazılmıĢtır. Yazma nüshalarının bir kısmı Avrupa‟da olmak üzere otuzun üzerinde olması, beğenildiğini ve çok okunulduğunu göstermektedir.

Abdülâziz Efendi eserini uzun cümleler kullanarak akıcı, parlak ve secili bir üslûpla yazmıĢtır.

ÎnĢâ ve belâgata büyük önem vererek kelimeleri cümlede âdeta bir gergef gibi dokuyup büyük bir ustalıkla en güzel Ģekilde yerlerine oturtmuĢ olması; edip ve Ģair olmasından ve Türkçe, Arapça ve Farsça lisanlarına hakimiyetinden kaynaklanmaktadır. Eserinde hadislere, Kur‟an‟dan alınan ayetlere yer vermiĢtir. Abdülâziz Efendi eserinde, büyük bir kısmı kendisine ait olan Arapça ve Farsça Ģiirlerin yanında mısra, beyit, kıt‟a ve deyimlere de sıkça yer vermiĢtir. 53

(29)

1.3.2. Eserin Nüshaları

a. Viyana Millî Ktp. Nu. 865; Flügel ktg.; II, 96. b. Paris Millî Ktp. Nu. 1085

c. Kahire TK, 173,177,205.

d. Ġstanbul Ayasofya Nu. 3047, 3206. e. Nuruosmaniye Nu. 3149/51. f. Bâyezid Ktp. Nu. 2424.

1.3.3.Yapılan ÇalıĢmalar

a. Atatürk Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Asrî Çubukçu yönetiminde, 1988 mezunlarından sekiz öğrenci lisans tezi olarak çalıĢmıĢtır. Bu öğrenciler: Mehmet Atalan, Ġbrahim Kurt, Adnan Kurt, Muzaffer Yalçın, Bünyamin ġimĢek, Bünyamin Yılmaz, Sami Eren ve Cahit Dal‟dır.

b. Ağrı Ġbrahim Çeçen Üniversitesi, Öğretim Görevlisi Ġbrahim Özgül tarafından Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsüne bağlı olarak Prof. Dr. Mehmet ĠnbaĢ yönetiminde, doktora tezi düzeyinde çalıĢılmaktadır. Tezin konu baĢlığı Kara Çelebi

zade Abdülaziz Efendinin Ravzatü’l Ebrar 1299-1648 Osmanlılar Kısmı’dır.

(30)

2. TÂRÎH-Ġ RAVZATÜ’L-EBRAR’IN TRANSKRĠPSĠYONU FĠHRĠST-Ġ TÂRĠH-Ġ RAVZATÜ’L-EBRÂR

Faslu‟l-Derbeyân-ı Kıssas-ı Hâ‟dîgân-ı Sebîl-i Enbiyâ vü Rasûl-ı Selavatullah-ı Ve-selleme A‟leyhim Ecmain ... 4 Hazret-i Âdem Sallallah u A‟leyh-i Vesellem ... 4 Selavat-ı Fecr ve Âhd-i Mîsâk ... 8 Ahvâl-i Kâbil ve Hâbîl ... 9 Hazret-i ġît A‟leyhisselâm ... 10 Hazret-i Ġdrîs A‟leyhisselâm ... 11 Hazret-i Nûh A‟leyhisselâm ve Hârût ve Mârût ... 12 E‟ve bin Ġ‟nak ... 14 Hazret-i Hûd A‟leyhisselâm ... 15 Hazret-i Sâlih A‟leyhisselâm ... 19 Bir Mu‟tala ve Kasr-ı MeĢîd ve Hazret-i Ġbrâhîm A‟liye‟l-Tahiyye Vet-teslîm ... 20 Kıssa-i Zabih ... 28 Hazret-i Lût A‟leyhisselâm ... 31 Hazret-i Ġsmâ‟îl A‟leyhisselam ... 32 Hazret-i Ġshâk A‟leyhisselâm ... 36 Hazret-i Ya‟kûb ve Yûsuf A‟leyhisselâm ... 36 Hazret-i Eyyüb A‟leyhisselâm ... 48 Hazret-i ġu‟ayb A‟leyhisselâm ... 51 Hazret-i Mûsa ve Hârûn A‟leyhisselam ve Ashâb-ı Res ... 52 Fevt-i Mûsa ve Hârûn A‟leyhisselam ve Hızır A‟leyhisselâm ... 66 Hazret-i YûĢa‟ A‟leyhisselâm ... 67 Hazret-i Harkîl A‟leyhisselam ... 68 Hazret-i Ġlyâs A‟leyhisselâm ... 69 Hazret-i Îsa‟ A‟leyhisselâm ... 69 Hazret-i EĢmûyel A‟leyhisselâm ... 69 Ve Tâbût ... 70 Hazret-i Dâud A‟leyhisselâm ... 71

(31)

Lokmân Hekîm ve Ashâb-ı Sebit ve Hazret-i Süleymân A‟leyhisselâm ve Belkîs .. 73 ġu‟yâ ve Ermiyâ A‟leyhimüsselâm ve Dâniyâl A‟leyhisselâm ... 80 Hazret-i Yûnus A‟leyhisselâm ... 81 Ve A‟zîr A‟leyhisselam ... 81 Salût-i Mağrîb ... 89 Sâm bin Nûh A‟leyhisselâm ... 96 Vefât-ı Meryem ve Beyân-ı Ba‟-ı Vakâyı‟ ve A‟vâm û Fetret ve Hâlid bin

Sinân A‟leyhisselâm ve Kıssa-ı Habib Nacâr ... 92 Ashâb-ı Kehf ve Vakı‟a-ı Cercîs ve Vakı‟a-ı Ashâb-ı Ahdûd ... 95 Ġskender-i Zülkarneyn ... 96 /Ġçindekiler s.2/

Ahvat-ı Yûsuf A‟leyhisselâm ... 98 Fasl-ı Sânî Der-beyân-ı Seyr ü Ahbâr-ı Hazret-i Seyyidel‟Ebrâr ... 99 Velâ‟det ü Fâtımatü‟z-Zehrâ ... 101 Hadîcetü‟l-Kübrâ ... 102 Mi‟râc ve Farziyyet-i Salât ... 103 Bî‟at-ı A‟kabe ve Hicret-i Nebevîye ve Bî‟at-ı A‟kabe-i Sâniye ... 104 A‟kt-ı Mevâhât ve Ruhsat-ı Katl u Seriyye-i Hamza ... 105 Seriyye-i U‟beyde Bin el-Hâris ve Seriyye-i Sa‟d bin Ebî Vakkâs ve Ğazve-i Bûvat ... 106 Ğazve-i Zeyyi‟l-A‟Ģîre ve Seriyye-i Abdullah Bin CâhĢ ve Tehvîl-i Kabile ve

Farziyyet-i Siyâm ve Ğazve-i Bedir-i Kebir ... 107 Ğazve-i bBeni Kaynukâ‟ ve Ğazve-i Sevük ... 109 Ğazve-i Karkarate‟l-Keder ve Ğazve-i Anmâr ve Seriyye-i Karde ve Velâ‟det-i Hüsn-i Müctebâ ... 110 Ğazve-i Hamrâ-i „Âlâsed ... 112 Vakı‟a-ı Birr-i Ma‟ûn ve Ğazve-i Benî- Nadîr ve Tahrîm-i Hamr ... 113 Velâ‟det-i Hazret-i Hüseyîn ve Ğazve-i Bedir Mev‟ûd ve Ğazve-i Zâtel-Rikâ‟ ve Selavatü‟l-Havf ve Ğazve-i Devmeti‟l-Cendel ve Ğazve-i Merîsîye‟ ... 114 Ruhsat-ı Temîm ve Kıssa-i Ġfk ve Ğazve-i Hendek ... 115 Ğazve-i Benî Kureyza ... 116 Seriyye-i Muhammed Bin Selleme ve Ğazve-i Benî el-Hayân ve Farziyyet-i

(32)

Seriyye-i Murtazâ ve Seriyye-i A‟bdurrahman ve Kıssa-i A‟rnibe ve Sulh-ı

Hudeybiye ... 118 Ğazve-i Hayber ... 120 U‟mretü‟l-Kazâ ve Seriyye-i Mûte ve Feth-i Mekke-i Mükerreme ... 121 Ğazve-i Hûneyn ve Ğazve-i Tâ‟if ... 122 Farziyyet-i Zekâr ve Ğazve-i Tebük ... 123 Hac-ı Hazret-i Sıddık ... 124 Zikr-i Evlâd-ı Emcâd ... 125 Zikr-i Zevcât-ı Tâhirât ... 126 Fasl-ı Sâlis-i Der-Beyân-ı Ahvâl-i hâlîfe ve Melük-i Ġslâmiyye ... 127 Hazret-i Sıddîk Radiyallah u A‟nh ... 127 Hazret-i Fârûk Radiyallah u A‟nh ve Feth-i Diyâr-ı ġâm ... 131 Feth-i Mısır ... 133 Hazret-i Zünûreyn Radiyallah u A‟nh ... 135 Hazret-i Murtazâ Radiyallah u A‟nh ve Vakı‟a-ı Cemel ... 138 Ve Vakı‟a-ı Sıffîn ve Vakı‟a-ı Nehrivân ... 139 Zikr-i Ahvâl-i Hazret-i Hasan Radiyallah u A‟nh ... 141 Tafsîl-i Vakâyı‟ A‟hd-i Hilâfet-i Benî Ümeyye ... 141 Tafsîl-i Vakâyı‟ A‟hd-i Hilâfete‟l-A‟bbâs ... 158 /Ġçindekiler s.3/

Ġbtidâ-ı Zuhûr-ı Emvîyadır Bağdâd ve Binâ-ı Bağdâd ... 161 Vefât-ı Ġmâm-ı A‟zam Rahmetullah ... 162 Vefât-ı Ġmâm-ı Mâlik ... 165 Ġbtidâ-ı Zuhûr-ı Benî el-Ağleb ... 166 Ġbtidâ-ı Devlet-i Sefâ‟dîye ... 176 Ġbtidâ-ı Devlet-i Selmâniye ... 180 Zuhûr u Hafâ-yı Kevkeb ve Ġstilâ-yı Sâhib-i Zenc ... 181 Ġbtidâ-ı Zuhûr-ı Karâmete ... 182 Ġbtidâ-ı Zuhûr-ı Devlet-i U‟lviye ve Ġfrîkiye ... 186 Ġbtidâ-ı Devlet-i Hemedâniye ve ġâhâ‟det-i Mansûr ... 187 Ġbtidâ-ı Devlet-i Ğazne ... 199 Ġnkırâz-ı Karâmete ... 200 Ġnkırâz-ı Devlet-i Sâmâniye ... 203

(33)

Ġbtidâ-ı Devlet-i Selcukiye ... 208 Ġbtidâ-ı Devlet-i Deyâlime ... 209 Ġnkırâz-ı Devleti‟l- Büveyh ... 210 Vefât-ı A‟zde‟l-Devle ... 214 Feth-i Konyâ Vefât-ı Melik ġâh ... 217 Ġbtidâ-ı Devlet-i Hûrremiye ... 220 Ve Ġstilâ-yı Frenk Bakdis ... 221 ġâhâ‟det-i MüsterĢid ... 227 Ġnkırâz-ı Saltanat-ı U‟lviye ve Ġbtidâ-i Devlet-i Eyyûbiye Der-meser ... 239 Ġnkırâz-ı Devlet-i Ğûriye ... 250 Binâ-ı Sîvâs ve Ġnkırâz-ı Devlet-i Atâbekiye ... 255 Ġnkırâz-ı Devlet-i Havârızmiye ... 259 Ġnkırâz-ı Devlet-i Eyyûbiye Der-meser ... 265 Ġnkırâz-ı hâlîfe-i A‟bbâsiye Der-Bağdâd ... 267 Zuhûr-ı Esrâr ve Zuhûr-ı hâlîfe-i A‟bbâsiye Der-Bağdâd ... 270 Helâk u Hülâgü ... 271 Ġbtidâ-ı Saltanat-ı Âl-i O‟smân ... 275 Ġnkırâz-ı Devlet-i Selcûkiye Der-Rûm ... 277 Ġbtidâ-ı Ġlkâniye ... 282 KeyFîyet-i Zuhûr-ı Karmâniyân ... 284 KeyFîyet-i Zuhûr-ı Tâife-i Zülkadriye ... 287 Ġnkırâz-ı Devlet-i Etrâk ve Zuhûr-ı Devlet-i Çerâkse Der-meserret ... 288 Beyân-ı Zuhûr-ı Serh-ı Serân ve ġâhân-ı KeĢür-i A‟cem ... 307 Ġnkırâz-ı Devlet-i Çerâkse ... 319 Der-Beyân-ı Melük ġekâniyân ... 331 Fasl-ı Râbi‟ Der-Beyân-ı Ahvâl-i Hacsînemâl Selâtîn Âli O‟smân ve Tafsîl-i

Menâkıb-ı A‟hd-i O‟smân Ğâzi ... 338 Feth-i Burûsa ... 341 Tafsîl-i Menâkıb-ı A‟hd-i Orhân Ğâzi ve Feth-i Ġznikemiyyed ve Feth-i Ġznîk ... 342 /Ġçindekiler s.4/

Feth-i Gelibolu ... 345 Tafsîl-i Vakâ-yı‟ A‟hd-i Hüdâvendigâr Ğâzi ... 344 Ve Feth-i Dimetoka ve Ġbtidâ Kâzî‟a‟sker ve Feth-i Edirne ve Vazı‟-ı Hamse-i

Referanslar

Benzer Belgeler

Mimar Uğur Gündeş ortak projesinde, Şam şehrinin gelişmekte olan bir bölgesinde, önemli dairesel bir kavşak alanı üzerinde yer ala- cak olan kütüphane binasının

Amerikanın nüfus başına en çok otomobil isabet eden bir şehri olduğu için müşterilerin yarısının oto- mobille gelecekleri düşünülerek mağazanın önünde büyük

Daha ônce ùzerinde akademik bir çalÙĢma yapÙlmayan “Tahmîs-i DerviĢ Azbî Dîvân-Ù MÙsrî Efendi” incelenecek, Niyâzî-i MÙsrî ve Azbî‟nin Ģiir ôzellikleri

Anadolu’da bilinen en eski insan kalıntılarının yanı sıra mağarada ortaya çıkarılan taşınabilir sanat ürünleri Anadolu sanatının ilk ürünleridir.... binde Buzul

TSPAKB tarafından 10 Mart 2012 tarihinde İstanbul’da düzenlenecek olan Yatırımcı Seferberliği Arama Konferansına SPK Başkanı Vedat Akgiray, İMKB Başkanı İbrahim

Hematologic, biochemical and immune biomarker abnormalities associated with severe illness and mortality in coronavirus disease 2019 (COVID-19): a meta-analysis, Clinical Chemistry

lamalar düzeyinde istatistiksel düzenlilikler gösterir, istatistik, bir ekonomik birimin pazar içerisindeki yaşantısını düzenlemesinde olduğu gibi, daha büyük ölçekte,

Dobutamin çocuklarda da inotropik etki göstermektedir, ancak yetişkinlere kıyasla hemodinamik etkisi biraz daha farklıdır. Çocuklarda kardiyak debi artmasına