• Sonuç bulunamadı

[Mecdi Sadreddin'in "Sevdiklerimiz" adlı kitabının Celal Sahir Bey ile ilgili bölümü]

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "[Mecdi Sadreddin'in "Sevdiklerimiz" adlı kitabının Celal Sahir Bey ile ilgili bölümü]"

Copied!
20
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Celâl Sahir Bey

)/

J*

(2)
(3)

\

I

— Ne güzel kravatınız, Celâl Sahir Bey!

Diğer bir arkadaş ilâve ediyor. • — Güzel, fakat ihtiyar işi. Fazla ciddi, fazla ağır. Celâl Sahir Bey mütebessim, kravatı hakkında ileri sürülen mütalaaları dinliyor. Soruyorum:

— Neden ağabeyinizin kravatını taktınız?

Celâl Sahir Beyin yüzünü siisliyen tebessüm birden büyüyor, ufak mavi gözlerini çerçiveliyen kırışıklar çoğalıyor.

Bir çocuk kadar masum tavrı ile o arkadaşa dönüyor: — Pl'lecdi ne incedir, diyor.

“Serveti fünun„ edebiyatının genç şairi, fecriatinin kıymetli rüknü, yeni cereyanın üstadı Celâl Sahir Bey karşıdaki geniş koltuğa gömülmüş bir sualime cevap •veriyor:

— Yazılarında lüzumlu lüzumsuz benden bahsetmek isteyenlerin umumi ve sari bir merakı vardır, diyor.

(4)

Beni her yeni cereyana kapılmak ve katılmak istiyen şahsiyetsiz bir uysal şeklinde göstermek. Edebiyat cedideden başlıyarak fecri atinin içinde, milli edebiyatın arasında daima görünüşüm, onların, sureti zahirede kuvvetli delilleridir. Fakat bunu bir kusur diye telakki edip katı hükmü vermeden evel ta edebiyatı cedide zamanından, henüz bir müptedı halinde üstümden silkip atamadığım başka muharrirlerin tesirinden ilk kurtulduğum zamandan itibaren benim kanaatlanmda ve yazılarımda sadeliğin hararetli bir taraftan olduğumu ve edebiyat zairelerinin hiç birine güzellik anyan bir gözden başka bir nazarla bakmadığımı hatırlamak icabeder. Bende bediî heyecan her şekil ve kıyafette güzelden ilham alan geniş bir histir. Sekter değilim. Sonra şunu da ilâve edeyim ki değişmiyen insan ya­ şamıyor demektir. Ben edebî hayatımda hiç bir zaman en küçük iddiaya malik olmadım. Yazılarım şöhret tevcih eden bir atebeye verilmiş istidalar değil, sadece düşüncelerimin ve duygularımın taşan damlalarıdır. Onlan kendilerinde salâhiyet tevehhüm edenlerin beğenip beğen­ memesi, ne yazarken, ne yazdıktan sonra beni bir dakika meşgul etmez.

Aşk ve kadın şairi bu sözleri ile birazda İsmail I Iabibe cevap vermiş oluyordu. Teceddüt edebiyatı tarihinde Celâl Sahir Bey için «bir nevi ipekböceği ki istihaleden istihaleye girer, merhaleden merhaleye gömlek değiş­ tirir. Fakat biliriz ki bütün bu tahavvüllere rağmen o, hep ayni böcektir..»

« Beyaz gölgeler » müellifi gözleri ile ayni renkte olan gömleğini süsliyen zarif kravatını düzeltti, kır 2 0 - Sevdiklerimiz

(5)

----düşmüş uzun kumral saçlarını parmakları ile okşadı, sözüne devam etti:

— İlk şiirimi ne zaman yazdım? Bunu öğrenmek istiyorsunuz, öyle mi? Anneme darıldım da ondan yaz­ dım. On dört yaşında idim o zaman. Fakat neşret­ medim tabii. Bu şöyle bir şarkı idi:

Lerzan ediyor çarhı enimi nevhatım Hiç gelmiyecek mi acaba anı memattın En sevdiğim barı giran oldu hayatım. Hiç gelmiyecek mi acaba anı mematıın.

Valdemin de şiirleri, eski usul şarkıları, gazelleri vardı. Şiir yazmak merakı -eğer irsi bir şeyse bu- bana annemden geçmiştir. 314-315 de esaslı olarak yazmağa başladım. Arada bir müddet bırakdım. Sonra tekrar yazdım. İlk yazim “İrtifa,, mecmuasında intişar etti. Bu yazımı posta ile göndermiştim. Neş- redildiğini görünce nekadar sevinmiştim görseniz.

Fakat arkadaş muzipliği buva. Gazeteye bu şiir intihaldir cliye yazmışlar. Mecmua bunu neşretti. Bu­ nun üzerine ben kendimi müdafaa ettim. Uzun mesele oldu idi o zaman... O sıralarda bir çok gazete­ ler daha çıkardı. Malumat, Musavver, Fenniedep, Pul mecmuası vesaire... Bunları çıkaranların çoğu arka­ daşımdı. Bunlardan başka bir aralık bir lisan mecmu­ ası çıkmıştı. Bize vermişlerdi idare için.. Orada da fransızca şiirlerden filan tercümeler neşrettim. “Sa­ bah „ gazetesinde de bir iki hikâyem çıktı.

Mektepte iken asıl hevesim şiirlerimi «Serveti l'ü- nun» da neşretmekti. Fransizcamı ilerlettikçe edebî zevkim artıyor, «Serveti fünun» edebiyatına bende temayül hasıl oluyordu.

(6)

İlk yazılarımı muhtelif imzalarla neşrediyordum. Faraza Ahmet Celâl, Hikmet Celâl, Vilhan, Şarik gibi...

“Serveti fünun„a da bir iki yazı yolladım. Neşr­ olunmadı. Sonra o esnada Faik Âli Beyle tanıştım. O, hapsolmııştu. Hapiste iken yazdığı yazıları “Serveti fünun„da “Zahir,, imzası ile neşretmişti. Bir gün o, Sadi ve ben konuşarak sokakta giderken, bir namı müstear aradığımı söyledim. Birimizin “Sahir,, kelimesi aklımıza geldi. Galiba bunu, bulan Sadi idi. Hepimiz beğendik. Ondan sonra “Yapyalnız,, isminde bir şirimi galiba Dr Bafralı Yanko delaletile «Serveti fiinun» a gönder­ dim ve intişar etti. Yalnız üzerinde Tevfik Fikret bir kaç kelime tashihi yapmıştı. Benim küçükten beri ahlakım biraz yukarıdan bakan hareketler karşısında gayrı memnun olduğu için bu hadise canımı sıktı. «Serveti fünun» da ilk eserimin neşrolunması gibi cok zamandan beri arzu ettiğim bir zevkin tadını bir parça kaçırdı, ikinci defa doğrudan doğruya, mecmu­ anın sermuharriri sıfatile, Tevfik Fikret Beye yolladığım yazıya ilâve ettiğim mektupta yazılarımın neşri takdi­ rinde aynım muhafaza etmesini rica ediyordum.

Bundan sonra hemen daima “Serveti fiinun,, a yazdım. Ta Hüseyin Cahit Beyin bir makalesi üzerine mecmua tatil olununcıya kadar... Bir kaç yazı gönder­ dikten sonra mecmua muharrirlerinden bazı tanıdık­ larımın da teşviki ile birgün “Serveti fünun,, idarehanesini ziyaret ettim. O zaman Vefa İdadisi talebesinden idim.. On altı, on yedi yaşlarında bit talebe...

Bu ilk ziyaretimin kalbimde bir heyecan uyandır­ dığım hatırlıyorum. Edebiyat aleminde yeni bir cereyanı 22 - - ... Sevdiklerimiz

(7)

---vücuda getiren büyük şairlerin ve muharrirlerin arasına ilk girerken çelimsiz halimle ne tesir yapa­ cağımı düşündükçe terliyordum. Oda kalabalıktı. Edebiyat konuşuluyordu. Şimdi hepsinin ayrı ayrı bana karşı aldıkları tavın- ve vaziyeti vüzuh ile tespit edemem.

Fakat daha ilk görüşte Tevfik b'ikretin, bu çocuk da kim manasını izhar eden bakışı, Mehmet Rauf'un sokulgan ve munis hali, Saffeti Ziyanın şık kıyafeti ve çok fransızcalı mükâlemesi, Ahmet Şuaybin sükût içinde tetkiki hafızamda müphem gölgeler halinde duruyor...

“Serveti Fünun„ edebiyatının güzide şairine sordum: — Fecriatiye intisabınız nasıl oldu?

— Onu da anlatayım, diye cevap verdi Fecri atî teşekkül ettiği zaman bana da müracaat ettiler. Ekserisini tanıdığım bu genç şair ve muharrirlerin heyetine dahil oldum. Bütün gençler gibi mesleki hayatlarının başlangıcında biraz müfrit iddialı ve selefleri hakkında insafsız hükümlü olan bu gençler arasında tabiî olarak itidalci bir vaziyetim oldu. “Serveti fünun,, o zaman, eski parlak inkişaf devrini hasretle hatırlatan, durgun bir hayatı sürüklüyordu. İhsan Beyle anlaşarak mecmuayı Fecriatinin organı yaptım. Bininci nüshaya kadar bu şekilde intişar etti. Sonra ayrıldım...

Bundan sonra Celâl Sahil- Beyle bahsimiz lisan meselesine intikal etti. Aziz şair, düşüncelerini şöyle hülasa etti:

— Lisanda ötetedenberi tercihim, mümkün olduğu ^zzızzıızı^z=r= rızzzı= =z= = zz Celâl Sahil- --- 23

(8)

kadar sade yazmak ve dilimizin içine luzumsuz giren ve adeta imtiyazlı ve hakim bir vaziyet alan arapça, acemce kelimelerden kurtarmak idi. Fakat bir zamanlar taraftarları bulunan müfrit tasfiyeciliğin aleyhinde idim. Bence makul tasfiye dilin ifade kabiliyetine zarar ver­ memekle müfit olmak bir zaruretti. Meşrutiyeti müte­ akip Cenap Şahabettin Beyin kardeşi merhum Ali Nusratın «Lisanı müzeyyen ve sanat» iinvanı ile «Ser­ veti fiinun»da neşrettiği makaleler silsilesi fırsatile bu husustaki fikirlerimi gene aynı mecmuada ve «Lisanımız» ünvanı altında neşrettim. Meşrutiyetin akabinda Türk derneği teşekkül etmişti. Memleketi­ mizde türkçülüğün ilk müessisesi olan derneğe, teşek­ külündeki maksat ve gayeyi vazih bir surette bilen ve bilmiyen pek çok kişiler dahil olmuştu.

Bir müddet sonra ben de derneğe girdim, ve ilk tavsiyem lisanın tasfiyesi meselesinde nazariyat ile oğ- raşmaktan ziyade sade türkçe ile, fakat ifratsız yazıl­ mış güzel eserler vücuda getirilmesi idi.

Az müddet sonra «Tiirk yurdu» mecmuası inti­ şara başladı. Onun da hem muharrirleri arasında idim, hem de muahharen heyeti idaresine dahil oldum.

Türk yurdundan sonra Türk ocağı teşekkül etti. Onun da ilk azalarındanım ve sonra da müteakip heyeti idarelerine aza oldum. Harp esnasında evelce faaliyetine durgunluk gelmiş olan Türk derneğini, Türk bilgi derneği ünvanı ile ihya etmek teşebbüsünde bulunduk. Tasavvurumuz yurt ve ocakla beraber derne­ ğin de inzimamile tüıkçülük ceryanının yaşıyan mües- seselerine hudutları muayyen vazifeler ayırmaktı. Yurt 24 ... - Sevdiklerimiz ■- ... ■■

(9)

---iç ve dış Türk aleminde Türk milliyetperverliği fikirlerini neşr ve tamim edecek, Türk mazisi ile alâkadar batış­ lara ait millî ve ecnebi tetebbülere neşr sahası olacak; ocak, bilhassa gençler arasında, milliyet fikir ve aşkını tamim ve takviye edecek, dernek ise ayrıldığı muhtelif şubelerde mütahassıslara tetkikat yaptırarak türkcülüğün her sahada İlmî temellerini atacak, adeta müstakbel bir millî enstitünün nüvesi olacaktı. Türk bilgi derneğinin organı olmak üzre nezaretim altında “Bilgi mecmuası* çıkmağa başladı. Yedi nüsha çıktı.

327de Selâniğe gittim. Orada <c Genç kalemler » mecmuası etrafında ve aziz “Ziya Gök Alpin,, manevi riyaseti altında toplanan milliyetperver edebiyat taraftan gençler vardı. Onlarla muhtelif temaslarımızda lisan ve edebiyat münakaşaları yaptım. Bunlar içinde mühim olarak, sade lisana rağmen aruz veznini muhafaza etmek istiyenlere karşı bu fikirlerinin iki unsuru birleş- miyecek bir tezat teşkil ettiğini iddia ettim. Aruz vez­ ninin kulaklarımıza hakim ahengine rağmen lisanın sadeliği cereyanı karşısında uzun müddet devam ede- miyeceğine kanidim. Bu kanaatim bu gün bir hakikat olmuştur.

Celâl Sahir beye Türkiyenin “Müset„si demek caiz ise öyle diyeceğim. Türkiyanin “Müset„ sine garp edebiyatından beğendiği eserler hakkındaki fikir ve mütalaalarını sordum. Okumayı çok seven, kitap sayfalarının mazlum halinden, insana zevk veren hışırtısından hoşlanan sevimli şair söylemeğe başladı:

— Manzum fransız edebiyatında klasiklerden ...—... Celâl Sahir - 25

(10)

«Racine» in ve « Moliere » in bazı eserlerini çok severim. Fakat bunların benim üzerimde sürekli bir iz bıraktığına kani değilim. Romantiklerden “Vigny„ arasıra hoşuma gider. «Hugo» yu sevmekle beraber tantanası beni yorar. «Lamartine» i okurken' bazan onun kanatlarını kim koparmış da bu kirli insanlar arasına atmış, diye düşünürüm. Fazla safiyeti ile benim üzerimde kendi cinsimden olmiyan bir mahluk tesiri yapar. «Musset» için hislerimi bir cümlede toplıyamam. Onu defalarla okuyacak kadar çok sev­ diğim vakitler olduğu gibi, hayatının düşkünlüklerini gösteren yazıları karşısında kızdığım zamanlar da olmuştur. Parnasiyenler arasında «ThĞauphile Gautier» ve «Iheodore de Banville», «Catulle Mendes» hoşuma gider. Sembolistlerin mübeşşiri olan «Baudelaire» en çok sevdiğim şairlerden biridir. «Verlaine» i, «Albert Samain» i, «Henri de Regnier» ı çok severim. Bu sonuncuyu bir romancı olarak da çok beğenirim. Yeni franstz şirinden ise çok bir şey anlayamıyorum. Fransız romancıları içinde «Balzac» ı çok severim. Bütün eserlerini okudum diyebilirim. Yalnız söz aramızda kalsın, bu eserleri okurken içindeki bazı tarihî ve tasvirî tafsilâtı atlarım. «Balzac» da bazan realist bir muharrirle bir parça «Alexandre Dumas» biraz da tefrika muharriri karışır. İşte bu sonuncuda çok karıştığı sayfalar okumadan geçtiklerimdir. “Zola„yı üslubundan hoşlanarak değil, fakat fayda gördüğüm bir alâka ile okurum.

“Maupassant„ en çok sevdiğim romancılardan biridir. Benim üzerimde büyük tesiri olmuştur. Düşündüğüm 26 r m z z Sevdiklerimiz --- --- ~

(11)

zaman seciyemdeki betbinliğin menbaı biraz da onun eserleridir hükmünü veriyorum. “Gustave Flaubert,, in eserlerinden çok zevk alırım. “Alphonse Daudet,, nin romanları arasında bilhassa “Jak,„ “Pöti Şoz„ “Tartaren de Taraskon„ı severim. “Loti„ kanaatımca, bir romancı olmaktan ziyade bir şair ressamdır. Onun yazılarını okurken hem kaleminin sihri karşısında mestolur, hem de gösterişsizliğine kızarım. “Anatole France,, ince ve keskin istihzası ve nâfiz görüşü ile beni daima hayran etmiştir, ilk fransız edebiyatını okumağa başladığım zamanlar “Paul Bourget,, “Goncourt,, kardeşlerin kitaplarını derin bir lezzetle okumuştum.

Yeni fransız romanlarından az ve müteferrik eserler okudum. “Pierre Benoît„nm çok hayal karışık romanları beni lâkayit biraktı, diyebilirim. Eserlerinden yalnız “Albert„i sevdim. “Dekobra,, sadece hoşuma gidiyor. “Kessel„i çok şayanı dikkat, ve “Mauriac,, ın da tahlil­ lerini cazip buluyorum. Diğer ecnebi edebiyatlarında İngiliz şairleri arasında “Selliyi, Kits„i ve yazılarına derfn bir yakınlık duyduğum “Mort„i severim. Dikensin, Valter skotun eserlerini zevkle okudum. «Schakspeare»in, başta Antuvan, Kleopatra ve Otello olmak üzere, hemen bütün piyesleri ve az şayanı bahs görünmekle beraber çok kıymetli bulduğum şiirlerini pek beğenirim.

Alman edebiyatının iki büyük dahisi olan “Chiller,, ve“Goethe„ ve bilhassa İkincisi bende hayran bir alâka uyandırmıştır. «İlenil Heine» en çok sevdiğim bir kaç şair arasındadır.«Entermezzo» şu fikrimce aşk şiirlerinin en incelerinden dir.

Rus romancıları içinde en çok meclûp olduğum ■ ---- Celâl Sahir --- 27

(12)

“Dostoweski„dir. “Gogol„u çok severim. Fazla nasih bir fazilet hatibi olmadığı ve bir yabancı için çok cazip olmıyan tafsilata girişmediği eserlerinde “Tolstoi,, u beğenirim.

— Deminden tiyatroyu şiir ve romandan ziyade sevdiğinizi söylemiştiniz..

— Evet edebiyat nevileri içinde tiyatro bana daima romandan daha cazibeli görünmüştür. Ve gariptir ki tiyatroyu görmekten ziyade okumayı severim. «Ed- mond Rostant»ın“Sirano de berjörak,, ı manzum tiyatro­ lar arasında en çok zevk aldığım eserdir. Bunu dört beş defa aynı hazla okudum. Üç defa tiyatroda ve iki defa sinama filiminde gördüm. Gene tahassürüm tamamen geçmemiştir. Apdal bir mevcudiyete mah­ faza olan cismanî bir güzelliğin arkasına gizlenerek yalnız aşkının tılsımlı sesini işittirmek zevki ile iktifa eden çirkin «Sirano» nazarımda en sevimli mazlûm- dur. Tiyatro eserleri hakkındaki zevk ve tercihim pek mütebayin eserlere ve muharrirlere şamildir.

Faraza <rBernstein»ı çok sevdiğim gibi “Bataille,, dan da fazla hoşlanırım.

Sonra içinde ince bir zekânın iltimaları bulunan nükteli hafif komedileri de severim.

Celâl Sahir Bey burada sözünü kesti.

— Ve işte bu kadar, dedi. Kâfi değil mi? Böyle ansızın yapılan küçük bir konuşmadan cihan edebiya­ tının sayısız eserleri ve muharrirleri hakkında hiç bir köşesini unutmadan sarih ve kati kanaatlarımı söylemek çok güç olduğunu tastik edersiniz. Söylediklerim, tema­ yüllerim hakkında size ancak kısa bir fikir verir. 28 Savdiklerim

(13)

iz---— Teşekkür ederim, fakat biraz da bizimkilerden bahsetseniz.

Zarif şair güldü:

— Bizimkiler, dedi.. Eski şiirlerimizin hususiyeti malûm. Bunlar ekseriya tam bir vahdet arzeden eserler olmaktan ziyade, güzel, perakende, his, fikir ve hayal­ lerle, bazen tatlı bir ahengin imtizacından husule gelmiş parçalardır. Eski şairlerimiz arasında en çok sevdiğim Fuzuli ve Nedimdir. Bu şairlerde aşk birinde yakıp kavuran bir ateş, birinde gülüp oynıyan bir heves şeklinde görünür. Çok sevdiğim Nedimin tstanbulıı adeta bir aşık mübalâğası ve hayranlığı ile metheden şiirleri beni çok mütehassis eder. Nefînin yazılarını güzel bir fırtına seyreder gibi okurum. Nabinin pek iyi ifade edilmiş düşündürücü fikirleri ihtiva eden yazılarını severim. İnsanın mutlak aczini ve hiçliğini okadar iyi terennüm eden meşhur “Müseddes„i çok hoşuma gider. Şeyh Galibin bilhassa “Hüsnü aşk„ından bazı parçalar bence çok kıymetlidir. “ Baki „ nin yazıları arasında “ Kanunî Süleyman ,,a ait meşhur mersiyesi ile içinde o zamanaki İstanbul çeşnisi fazla bulunan gazellerini beğenirim.

Apdülhak Hamit itikadımca Türk şairlerinin en büyüğüdür. En çok sevdiğim eseri “Makber„dir. Mak- beri otuz kereden fazla okudum. Manzum tiyatrolar arasında en çok “Nestren» hoşuma gider. «Nestren»in ru­ humda mücadele eden iki müttezat hissi gösteren parçalar bir şah eserdir. “Finten,, Hamidin hayalindeki genişliği göstermek itibarile, şayanı dikkattir. Kemal i, şair, romancı ve piyes muharriri olmaktan ziyade, muharrir sıfatiyle ve

4

(14)

büyük vatanperver olarak tepcil ederim. Kemal beyin makateleıini çok beğenirim. Yazıldıkları zamanı düşü­ nerek dikkatle okumak insanı derin hayretlere düşürür. Fikrimce Şinasi büyük Namuk Kemal manzumesinin parladığı devrin en kıymetli miibeşşiri olan bir müced- dittir. Recai Zade Ekrem şair olarak hafızamda bir iz bırakmamıştır. Onun yalnız edebî teceddüdün başında talimi edebiyatı, dersleri ve neşriyatı ile tamim ettiği nazariyelerle hakim bir vaziyette görürüm. Yazıları içinde en çok sevdiğim üstadın kendisince bile evi anlaşılıp taktir edilmemiş hususî bir kudretini gösteren “Araba sevdası,, romanıdır. Sami Paşa zade Sezai çok velut olmakla beraber kıymetli bir muharrirdir. “Küçük şeyleri,,ni pek lezzetle okudum Sergüzeşt roman tarzının bu günkü tekâmülü önünde temamen inhisafa oğramış olmakla beraber onda sarî bir hüzün vardır. Muallim Naci, bence, devrinin şayanı dikkat adamlarından biridir. Eski vadiye fazla kapılmış olmakla beraber şiirlerinde derunî bir ateşin alevi gözüken parçalar az değildir. Ömerin çocukluğu ne tatlı ve munis bir dille yazılmıştır. Öyle sanırım ki eğer Naci başka ahval ve şarait içinde yetişmiş olsaydı, edebiyat tarihinde daha büyük bir mevkii olurdu. Türkçeyi en doğru yazan muharrir odur diyebilirim. Ahmet Mithatı bir edebiyat adamı olarak zikretmek belki münakaşayı davet edebilir. Fakat millette mütalaa zevkini uyandırmak hususundaki büyük hizmetini inkâr mümkün değildir, Zamanında ne kadar adam onun anlaşılması kolay olduğu kadar mütalaası faideli eser­ lerini okuyarak okuma zevki ile istinas peyda etmiştir. 30 .... Sevdiklerimiz - ——...

(15)

Bu vadide Ahtnet Rasimi, onun çok kıymetli bir muakkibi addederim. Edebiyatı cedide şairleri arasında nazma o zamana kadar malik olmadığı bir ifade kabi­ liyetini veren Tevfik Fikreti beğenirim. Tevfik Fikret eğer hislerini terennüm etmeğe serbest bir inkişaf verseydi belki daha büyük şair olurdu. Fakat o daha ziyade bir fikir şairi- böyle şey de olur mu bilmem?- olmaya ehemmiyet verdi. Senbolizm şirinin hususiyet­ lerini turfanda bir mahsul şeklinde lisanımıza nakleden Cenab ın şiirleri arasında pek sevdiklerim var. Cenab ın nesrini de kuvvetli ve kıymetli bulurum. Fakat, manzum ve mensur yazılarında. Cenap ta bulduğum zayiflik da ender fikirler, müstesna hayaller ve mütesanna lafz icatları ile ifade şekillerine olan meclubiyetidir. Onun yazılarının ekserisinde çok özenen bir itina kendisini gösterir. I lalit Ziya, bence türk hikâyesinin temelini atandır. Lisanın mütemadiyen yürüyen tekâmülüne rağmen bugün bile onun eserlerini kâfi bir zevkle okumak mümkündür. Fakat asıl kıymet­ lerini tespit için zamanlarını nazarı itibara almak insafı gösterilmelidir.

Edebiyatı cedide hakkında verilen hükümlerden biri de garp mukallidi olmaktır, ve bu ittihama en çok maruz olan muharrir Halit Ziyadır. Halit Ziya­ nın hikâyeleri ile diğer pek çok romancılarımızın eserleri arasında türk hayatına uygunluk noktai nazarından adil bir mukayese yapılsa bu hükmün ne dereceye kadar tahakkuk edeceğinde çok müte­ reddidim. Mehmet Rauf bence yalnız “Eylül,, ve “Si­ yah inciler„i ile şöhretinin şahikasına çıkmış ve ondan — --- ■ —— Celâl Sahir --- -- 31

(16)

sonra yazdığı yazılarla o tepeden adım adım aşağı inmiştir.

Serveti fiinun şairleri arasında Faik Âli ve Hüseyin Siret şayanı dikkattir. Fâik Âlinin yazılarında eğer zihni yoran fazla hayal bolluğu ve anjamböman ifratının nazmın anlaşılma kabiliyetine verdiği zaf olmasaydı, kıymetleri çok daha eyi bilinirdi. Hüseyin Siret ince bir his şairidir. Hani yeşil yapraklar içinde gizlenen küçük mütevazi çiçekler vardır. Onların güzelliğini görmek için üzerlerine fazla eğilmek lâzımdır. Onun şiirleri öyledir. Süleyman Nazif, kudretinin asıl şaşa­ asını Serveti fünun sayfalarında yazdığı yazılarda değil, daha sonra neşrettiği makalelerde ve eserlerde gös­ termiştir. Onun hakkındaki intibaımı en eyi ifade etmek için -ruhların tenasuhuna kani olsam- Namık Kemal onda tekrar dirilmiş derdim. Fakat o büyüklükte olmak için zamanı ile beraber dirilmek lâzım gelirdi.

Edebiyat âleminde aynı zamanda belirmekle beraber Serveti fünün ceryanı haricinde kalmış muharrirlerden bence en fazla şayanı dikkat olanlar üstat Flüseyin Rahmi ile Saffet Nezihi Beydir. Hüseyin Rahminin milli hayatımızın en mahrem köşelerini bir fotoğraf obejektifi gibi tespit eden romanlarının kıymeti inkâr olunmaz. Fakat hakiki hayatı aksetmekte aynı sadakati muhafaza etmekle beraber, bu eserlerde, bir nevi mah­ sus teşkil eden tefrika romanlarının harici edebiyat teîerrüatını tasfiye etmek; o kıymeti ne kadar çok tezyit ederdi. Saffet Nezihi Beyin hikâyeleri arasında bilhassa “Zavallı Necdet,, ve «Kadın kalbi» kıymet verdiğim eser­ lerdir, Mehmet Emin Beye, Türk şiirine bugün tuttuğu 32 r ı r r z Sevdiklerimiz ■

(17)

yolu gösteren bir rehber diye, hürmet ederim. Rıza Tevfik Beyin konuşmalarını ve nefeslerini severim. İzin verirseniz edebiyat adamlarımız hakkındaki kanaatlanmı tayinde bu tarihten öteye geçmiyeceğim. Çünki artık içinde yaşadığımız devre tamamen girmiş bulunuyoruz, ve bu sahada ifşaat fazla tehlikelidir.

Şiirlerini nerede ve nasıl yazdığını öğrenmek için sorduğum suale cevaben «minder bulursam yere şilte koyar, minderin üzerinde yazarım. Bulamazsam masada yazarım» diyen Celâl Sahir Beyin eski şiirleri içinde en çok sevdiği “ Buhran,, ıdır. Yeni yazıları arasında da Sevr muahedesi imzalandığı zaman yazdığı «Feryat» namındaki manzume ile “Emine nin türküsü* ve en son neşrettiği “ Günün gecesinde düşünceler *dir.

“Beyaz gölgeler* müellifi, şair valdesi ile orduda sevilen bir amir olan babasını şöyle anlatmaktadır:

— Babam İsmail Hakkı Paşadır. Bodgoriçada doğmuş, küçüklüğünde Istanbula gelmiş ve büyük eniştem Sadrıazam Fuat Paşanın himayesinde büyü­ yerek yetişmiştir. İstanbul askerî mekteplerinde tahsilini ikmalden sonra Parise gönderilmiş, orada ikmali tahsil etmiştir. Mektebi harbiye ders nazırlığı, ikinci fırka kumandanlığı, Yemen vali ve kumandanlığı gibi muhtelif vazifelerde bulunmuştur. İkinci fırka kuman­ danı iken Yıldızda vukua gelen Arnavut ve Arap askerleri vakasında tevkif ve muhakeme edilerek Şam a * nefyolunmuş ve orada bir müddet menfi kaldıktan sonra ikinci defa Yemen vali ve kumandanlığına tayin edilmiş ve orada ölmüştür. O zaman fransızca öğre­ nenlere mühim faide temin eden “ Olendorf* usulünü

3 ... ... ... Celâl S a h ir --- 33

(18)

Üsşnimiza nakleden kitabı meşhurdur. Annem Fehim Nüz- het Hanım ise Hacı Davut Han sülalesindendir. Tahsili nakıs olmasına rağmen malik olduğu kuvvetli istidat sayesinde şair olmuştur. Eski vadide gazeller, şarkılar manzumelerden mürekkep olmak üzere küçük bir divan teşkil edecek manzum yazıları ve neşrolun­ muş iki tiyatro piyesi vardır. Yazılarında hazan hassas bir ruhun inikâslan görülür. Bir gazelindeki şu satırlar bakınız ne kadar güzeldir:

Alırım karşıma üç saksı karanfil dizerim, Alemin seyri gülistanı vazifemde değil Bir uzak yerdeki yangın gibi seyreyliyorum, Gönlümün ateşi suzanı vazifemde değil

Şarkılarının pek çoğu zamanının meşhur bestekârları tarafından bestelenmiş ve pek çok rağbet bulmuştur. Ben 1299 senesi eylülünün 17 inci ( 29 Eylül 1883 ) cumartesi günü alaturka saat dört ile beş arasında Aksaray civarında Horhorda bir evde doğmuşum. Ben daha pek çocukken annemle babam, müşterek hayat rabıtalarını kırmışlardı. Babam sonradan saraydan çik- mış bir hanımla evlenmiş ve ondan üç kardeşim dün­ yaya gelmiştir, ikisi kız, birisi erkek. Küçük kız karde­ şim daha küçük yaşlarında ve yegâne erkek kardeşim yedi sene kadar evel ölmüştür. Babamı beş yaşımdan sonra görmedim. Annem babamla ayrıldıktan sonra tekrar evlenmiştir. Daha bir kaç ay evel dünyadan çekilen üvey babam bana bir baba şefkatile bakmış ve kalbimde onun muhabbetine yakın bir sevgi vücüde getirmiştir. Annemi kaybedeli üç seneye yakın bir zaman var. Hayatımda en büyük inhidamın bu oldu­ 34 — ... Sevdiklerimiz

(19)

---ğunu söyliyebitirim. Bizi birbirimize bağlıyan rabıta ana oğul mütekabil hissinden daha fazla, daha kıymetli bir şeydi...

İnce ve hassas şairin sesi teessüre boğuldu. Dar omuzları oturduğu koltuğun içine daha çok gömüldü. Ağlamamağa oğraşan bir tavurla ilâve etti:

— Bunların haricinde hususî hayatımın hikâyesini sormasanız çok eyi olur. Her birini ayrı ayrı taziz •ettiğim üç çocuğum var. Bugün bunlardan ve yegâne kardeşimden başka hayatta hiç bir rabıtası olmıyan bir adamım.

Ayağa kalkmış, gitmeğe hazırlanıyordu. Kadını pek çok eyi anlamış, kadını pek çok sevmiş; ve onu pek çok yazmış olan aşk ve kadın şairine sordum:

— Kadını neden seversiniz?

Güldü. Karşıdaki Ankara kalesine açılan geniş pencereye dayanarak:

— Suallerinizin en çetinini en yorgun dakikaya bıraktınız, dedi. Eğer aşk bir muhakeme ve mantık işi, şuurî bir hareket olsaydı, bunu vazih bir surette tespit etmek mümkün olurdu. Bence niçin sevdiğini bilen adam, kâfi derecede sevmiyor demektir. Yalnız belki sorduğunuz meseleyi biraz aydınlatacak şeyler söyli- yebilirim. Bence aşkı terkip eden unsurlardan en kuvvetlisi şefkattir. İki varlığı birbirine bağlıyan hisler ne kadar şiddetli olursa olsun içinde bu unsur eksikse devamlı olamaz. Aşkların en vefakârı olan annenin evlâda aşkını o kadar emsalsiz surette yüksek yapan bu unsur değil midir? Ben ete ait hevesi daima aşktan ayırmak fikrindeyim. Sükûn bulmak için itminan ... " ~ ... ... Celâl Sahir 35

(20)

istiyen herhangi bir ihtiraz raşesıne aşk adını vermek doğru değildir...

— Kadın sizce nedir? Nasıl tarif edersiniz ? «Leyali sarihiyet» muharriri kumral bıyıklan ile koparırcasına oynıyaıak, hırçın bir çocuk gibi cevap verdi:

— Hemen her muharrir bu müşkül işi bir çok defa yapmağa özenmiştir. Bunların içinde dolgun bir adet teşkil eden okuduklarımı hatırlıyarak içinden bir intihap yapmağa imkân göremiyorum. Onu bizzat kendim tarif etmeğe gelince aczimi açıkça söyliyebilirim. Okadar çok, muhtelif, hatta mütebayin enmuzeçler irae eden bu cinse şamil bir hüviyet vererek bir tarif yapmak bence kabil değildir. Eğer kadının muhtelif vasıfları arasında en kıymetlisini sorarsanız yukanki sözlerimi hülasa ederek “şefkat„ derim. İşte okadar...

Celâl Sahir Bey pençere kenarını terketti. Masanın üzerinde duran paketten bir sigara alıp vakti, yüzüme bakarak:

— Nasıl tarif edilir kadın? dedi. Allah esirgesin. O* asırların halledemediği bir bilmecedir...

10 Temmuz 929

3 6 --- Sevdiklerim iz---- -- —

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Ta h a Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Sonuçları Optics Letters dergisinde yayımlanan bir araştırmada meta- yüzeyler olarak bilinen aşırı ince optik aygıtlar piyasada bulunan kontakt lenslerle birleştirilerek

[r]

Fakat, öyle sanıyorum ki, konuşma sahibine bu dost kayıbından da acı ve ağır gelen şey, tenkitlerinin, bü­ tün ömrünce mücadele ettiği yıkıcı bir

B; Numan Menemenetoğlu 1928 senesinde Hariciye Vekâleti Birin­ ci Daire Umum Müdürlüğüne tayir edilmiş, 1-7-1929 tarihinde Birinci Sınıf Orta Elçi payesiyle

Bu tezde, Hilbert uzayında özeşlenik operatörlerin sürekli fonksiyonları için operatör preinveks,

İ ki yıl önce yitirdi­ ğimiz Abidin Di- no’nun eşi, araştın- cı-yazar Güzin Dino, ta ­ tilini geçirmek üzere geldiği 'İstanbul’dan ayrılmadan önce,

67 kilonun favorisi Servet Meriç Adapazarlı, 34 yaşlarında, kendisi alaturkadan yetişmedir. Kırkpmar- da kilosuna rağmen «başaltı» m kazananlardan. Elemelerde bu

Bu çalışmada, transformatörlerin verimli olması için en önemli parametrelerinden biri olan sargı en sıcak nokta sıcaklığının bulunmasında optimum parametre