• Sonuç bulunamadı

Gerçeküstücü resmin yapılanmasında bilinçdışının rolü

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Gerçeküstücü resmin yapılanmasında bilinçdışının rolü"

Copied!
141
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

GERÇEKÜSTÜCÜ RESMİN YAPILANMASINDA BİLİNÇDIŞININ

ROLÜ

İNAN TANJU BÜYÜKKAYA

Kocaeli Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim Bölümü, 2012

Işık Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Resim Ana Sanat Dalı

Resim Yüksek Lisans Programı, 2014

Bu Tez, Işık Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’ne

Yüksek Lisans (MA) derecesi İçin sunulmuştur.

IŞIK ÜNİVERSİTESİ 2014

(3)
(4)

i

GERÇEKÜSTÜCÜ RESMİN YAPILANMASINDA

BİLİNÇDIŞININ ROLÜ

Özet

Gerçeküstücülük, zihnin tasarladığı görüntüleri aşarak bu görsel imgelerin gerçekteki iş görme yetilerini tanımlamanın ötesine geçme amacındadır. Gerçeküstücülük için gözün fizyolojik işlevinin bir önemi yoktur. Asıl önemli olan imgelem ve iç dünyaya bakabilme becerisidir. Böyle bir iç görüye ancak, mantığın ve realitenin reddi ile ulaşıla bilinir. Gerçeküstücüler, yaratım sürecinde akıl ve mantığa bağlı kalmadan hareket etmeyi arzu ederler, bunun için de düşlerden, içgüdüsel davranışı uyarıcı dürtülerden, özellikle de bilinçdışı dünyasının kolay anlaşılamayan fakat Öz’ü barındıran doğasından coşkulu devinimlerle faydalanmaya çabalarlar. Bilinçdışını incelemeye almak ve bilinçdışı kuram ışığında hareket etmek aklın normal işlevinin dışına çıkmaya ve gerçeküstücülerin karşı çıktığı gelişmiş uygarlık düzeyini çözümleyerek yıkmaya olanak sağlamaktadır. Bu mana da, gerçeküstücülüğün ve özellikle gerçeküstücü resmin edinimleri, akımın teknik buluşlarından daha çok sanatı yeni bir zihinsel anlayışla kavrama açısından önemlidir. Bu yeni kavrama modelini bilinçdışı kuram onlara sunmuştur. Hazırlanmış olan bu tezin temel amacı da gerçeküstücü resmin yapılanmasında bilinçdışı kuramın rolünü, önemini ve fonksiyonunu belirleyebilmektir.

Anahtar Kelimeler:

Bilinçdışı, Sanat, Ekspresyonizm, Sürrealizm, Dadaizm, İnformel, Otomatizm, Oneirik.

(5)

ii

ROLE OF THE UNCONSCIOUS AT THE FORMATION OF

SURREALİSTİC PAİNTİNG

Abstract

Surrealism, by overcoming the images of the mind aims to go beyond to identify the ability of the images. For Surrealism physiological function of the eye is not important. What is important is the ability to look at the imagery and the inner world. Such an insight can only be reached by the denial of logic and reality. Surrealists desire to act without being bound to the logic and reason during creation process, for this reason they struggle to make use of dreams, instinctive behavior of stimulating impulses, and especially the nature of the unconscious world that can not be easily understood but embracing the essence of nature by exuberant movements. Examining the unconscious and acting in the light of the unconscious theory allow to get out of the normal function of the mind and to destruct by analyzing the level of advanced civilization that the surrealists opposed. In this sense, the acquisition of surrealism and especially of the surrealists panting, it is more important than the technical inventions of the movement to understand art in a new understanding of mental perception. The unconscious theory, offered them this new perception model. The main goal for the preparation of this thesis is to determine the role, importance and function of the unconscious theory during the creation of surreal painting.

Key Words:

Unconscious, Art, Expressionism, Surrealism, Dadaism, Informal, Automatism, Oneiric.

(6)

iii

Teşekkür

Bu tezi hazırlama aşamasında bana moral desteğini esirgemeyen manevi ablam Aşye Karaahmetoğlu’na, çevirilerde bana yardımcı olan sevgili arkadaşlarım Bige Gürses ve Rıdvan Kurfanlı’ya, Felsefe ve Psikoloji alanına ait kavramlarda bana yardımcı olup beni aydınlatan saygı değer hocam Doç. Dr. Meriç Bilgiç’e, olumlu yönde yapmış olduğu eleştirilerle bana cesaret veren değerli hocam Prof. Dr. Nilüfer Öndin’e ve son olarak bu tez kapsamında, tezimle ilgili gerekli kaynaklara ulaşmamı sağlayıp yardımcı olmaya çalışan, aynı zamanda tez danışmanım olan Sayın, Doç. Seyyit Bozdoğan hocama verdiği bilgiler doğrultusunda Teşekkürlerimi sunarım.

(7)

iv İçindekiler Öz i Abstract ii Teşekkür iii İçindekiler iv

Resimler Listesi viii

1 Giriş 1

2 Bilinçdışı kuramın gelişiminde tarihsel süreç 4

2.1 Sigmund Freud’un Psikolojisi (bilinçdışı, bilinçaltı, id, ego, süper ego)..6

2.2 Gustav Carl Jung’un psikolojisi ve kolektif bilinçdışı kavramı...9

2.3 Bilinçdışının kitle üzerindeki etkisi………...13

2.4 Modern resim sanatı ve bilinçdışı ………...14

2.5 Yaratıcılığın bilinçdışı zihin ile ilişkisi...20

(8)

v

4 Dada harekatı ………...33

5 Gerçeküstücülük ………...39

5.1 Gerçeküstücü Resmin bilinçdışı kuram ile dayanak bulması...45

5.2 Gerçeküstücü Resim - Bilinçaltının karanlık Dünyası ………...49

5.3 Gerçeküstücü Resimde Düş kurma sanatı (Öneirizm)………...50

5.4 Gerçeküstücülük ve İnformel sanat ………...53

5.5 Gerçeküstücü ressamların uyguladıkları teknikler (Fotomontaj, Frotaj, Kolaj, Kum resimleri, Dekalkomani)...59

5.6 Otomatizm ve bilinçdışı zihnin imgeleri...66

6 Eserleri bilinçdışı kuram ile ilişkili olan ressamlar...74

6.1 Ciorcio de Chiricio………...74

6.2 Max Ernst………....78

6.3 Max Ernst’in “Resim ve Sürrealizm”adlı çalışmasının eser analizi…...82

6.4 Joan Miro………...83

6.5 Paul Delvaux………..85

6.6 Rene margırtte ………....89

6.7 Salvador Dali………...92

6.8 Roberto Matta Echaurren………....97

(9)

vi 6.9 Yves Tanguy...100 6.10 Andre Masson...103 6.11 Jackson Pollock……….108 7 Kendi resimlerim 109 Sonuç 115 Kaynakça 117 Özgeçmiş 120

(10)

vii

Resimler Listesi

Resim 1: Wassily Kandinsky, Düşsel Doğaçlama, 1913, Tuval Üzerine yağlı boya, 130x130 cm, Staatsgalerie, Modern Kunst, Münich

[Richard Lionel, (1999) Ekspresyonizm Sanat Ansiklopedisi, s. 65]...15

Resim 2. Paul Klee, Kartalla Birlikte, 1918, Kağıt üzerine Sulubuya, 17,3x25.6 cm, Kunst Museum, Bern

[Mattew Gale, ( 2004 ) Dada and Surrealism, s. 135]………...16

Resim 3. Vincent Van Gogh, Güneş ve fidanlar, 1888, Tuval üzerine yağlı boya, 80x90 cm, Museum of Modern Art, New York

[Jane Anderson, (1995) The art of the Expressionists, s. 10].………...17

Resim 4. Paul Gauguin, Barbar Kadınlar ( Esrarengiz Sır ), 1902, Tuval Üzerine yağlıboya, 131, 5x90.5 cm, Essen, Museum Folkwang

[Norbert Wolf, ( 2003 ) Expressionism, s. 14]………...18

Resim 5. Pablo Picasso, Kumsalda Oynayan Kadınlar, 1937, Kağıt Üzerine pastel boya, 129, x194 cm, Collezione Peggy Guggenheim, Venezia

[Giovanna Uzzani (2009) Visual Encyslopedia of art, s. 123]………...19

Resim 6. Georges Braque, Gitar, 1909-10, Tuval Üzerine yağlıboya,71,1x55,9 cm, Tate Gallery, London

(11)

viii

Resim 7: Henri Mattise, Bir Okyanusya Anısı, 1953, Kesilip-kağıt üzerine kalem ve guaj, 284x286 cm, Modern Sanat Müzesi, New York

[Norbert Lynton ( 1982 ) Modern Sanatın öyküsü, s.215] …………....24

Resim 8: Oskar Kokoschka, Katil, Kadınların Umudu, 1909Afiş,118x116, Museum of, Modern Art, New York

[Mattew Gale, ( 2004) Dada and Surrelism, s. 22]………...25

Resim 9: Resim 8: Egon Schiele, Kendi portresi, 1910, Beyaz yüzey üzerine Kalem-Sulu boya,55.7x36.8 cm

[Norbety Wolf ( 2003 ) Expressionism, s. 89]...26

Resim 10: Umberto Boccioni, Zihnin Durumları II, 1911, Tuval Üzerine yağlıboya, 70x95 cm, Museum of Modern Art, New York

[Mattew Gale, ( 2004) Dada and Surrelism, s. 22] ……….27

Resim 11: Marc Chagall, Yedi Parmaklı Kendi Portresi, 1911, Tuval Üzerine yağlıboya, 187X126 cm, Stedejilik Museum, Amsterdam

[Lionel Richard (1984) Ekspresyonizm Sanat Anksiklopedisi, s. 47]...28

Resim 12: Paul Klee, Mark’ın Bahçesesinde Lodos, 1915, Kağıt Üzerine Suluboya, 20x15 cm, Stadtische Galerie, Münih

[Lionel Richard (1984) Ekspresyonizm Sanat Anksiklopedisi, s.70]...28

Resim 13: Ernest Barlach, Mülteci, 1920, Meşeağacı yapımı Heykel, 54x57x20.5 cm, Zürich, Kunsthaus Zürich

(12)

ix

Resim 14: Edvard Munch, Çığlık, 1893, Tuval Üzerine yağlıboya, 91x74 cm, Oslo, Nasjonalgalleriet

[Norbety Wolf ( 2003 ) Expressionism, s. 12]……….31

Resim 15: Ernst Ludwig Kirchner, Güzel sanatlar binası Caddesi, 1914, Tuval Üzerine yağlı boya 200x150 cm, Berlin, Staatliche, Museen zu Berlin

[Norbety Wolf ( 2003 ) Expressionism, s. 57]………...31

Resim 16: Marcel Jango, Dada Harekatı, 1918, Kesme yapıştırma Poster, 23x14.7 cm, Kuntshaus, Zürich

[Mattew Gale, ( 2004) Dada and Surrelism, s. 22]...33

Resim 17: Tristan Tzara, Dada Bülteni (Dada dergisi 6 sayısı kapak resmi) 1920 [Mattew Gale, ( 2004) Dada and Surrelism, s. 182]………....34

Resim 18: Hugo Ball, Performans gösteri, Mayıs 1916

[Mattew Gale, ( 2004) Dada and Surrelism, s. 182].………...35

Resim 19: Marcel Duchamp, Merdivenleri İnen Çıplak,1912, Tuval Üzerine yağlıboya, 146x89 cm, Philadelpiha Museum of Art

[Mattew Gale, ( 2004) Dada and Surrelism, s. 182] ………...37

Resim 20: Marcel Duchamp, Bekarları Tarafından Çırılçıplak Soyulan Gelin (Büyük cam) 1915-23, Museum of Modern Art, Philadelpia

[Mattew Gale, ( 2004) Dada and Surrelism, s. 86]….…………...37

Resim 21: Hans Arp, Geometrik Kesim, 1916, Duralet üzerine renkli kâğıtlar, 89x69 cm, Arp and Sophie Taeuber Arp Founation, Rolandseck

(13)

x

[Mattew Gale, ( 2004) Dada and Surrelism, s. 39]………...38

Resim 22: Hieronymous Bosch, Dünya Zevkleri Bahçesi, Üçe katlanan bir lehvanın ortasındaki resim, 1505, Tahta Üzerine Yağlı boya, 220x145cm

[Rene Passeron, (1982 ) Sürrealizm Sanat Ansiklopedisi, s. 96] …...44

Resim 23: Pieter Brugel, Ölümün Zaferi, (ykl. 1528-1569) Tahta Üzerine Yağlıboya, 117x162 cm

[Rene Passeron, (1982 ) Sürrealizm Sanat Ansiklopedisi, s. 96]…...44

Resim 24: Max Beckmann, Gece, 1918-19, Tuval Üzerine yağlıboya, 133x154cm, Düsseldorf, Kunstsammlung Nordrhein-Westfalen

[Norbert Wolf, ( 2003 ) Expressionism, s. 30]…...46

Resim 25: Henry Rousseau, Büyücü Yılan, 1907, Tuval Üzerine yağlıboya, 169x74 cm, Musee d’Orsay, Paris

[Mattew Gale, ( 2004) Dada and Surrelism, s. 39]………...48

Resim 26: Luis Bunuel ve Salvador Dali, Un Chien andalou Filminden bir fotoğraf, 1929

[Mattew Gale, (2004 ) Dada and Surrealism, s. 285].………...51

Resim 27: Luis Bunuel ve Salvador Dali, L’Age d’or Filminden fotoğraf, 1930 [Sarane Allexandrian, (2007) , Sürrelist Art s. 244]…………...52

Resim 28: Antoni Tapiés, 1973,60 x 80 cm...………...55 Resim 29: Hans Hartung, 1938, Karton Üzerine Yaglıboya,14x18 cm...55

(14)

xi

Resim 30: Roul Hausmann, Tatlin Evde, 1920, Fotomontaj, 40.9xx27.7 cm, Moderna Museet, Stockholm

[Mattew Gale, (2004 ) Dada and Surrealism, s. 143]………...59

Resim 31: Max Ernst, Figür, 1927, Frotaj, 27x21cm, Kettle’s Yard, Cambridge [Mattew Gale, (2004 ) Dada and Surrealism, s. 282]...60

Resim 32: Max Ernst, Terketme Alışkanlığı, 1925, Kağıt üzerine Frotaj, 42x26 cm, Private Collection

[Mattew Gale, (2004 ) Dada and Surrealism, s. 240]...61

Resim 33: Max Ernst, Sürrealist Grup üyelerinin tanıtımı, 1931, Fotoğraf Üzerine Kalem, Kolaj ve Frotaj 50x33 cm, Museum Modern art, New york [Mattew Gale, (2004 ) Dada and Surrealism, s. 266]...62

Resim 34: Hannah Höch, Pasta Bıçağı İle Kesim, 1919, Kolaj, 114x89 cm, Staatliche Museen, Berlin

[Mattew Gale, (2004 ) Dada and Surrealism, s. 266]...63

Resim 35: Andre Masson, Figür, 1926, Tuval üzerine Kum ve yağlı boya, 46x26 cm, Museum of Modern Art, New York

[Mattew Gale, (2004 ) Dada and Surrealism, s. 256]...64

Resim 36: Andre Masson, Şişede Balıklar, 1927, Tuval Üzerine Kum ve boya kalemi,x Nework, Museum of Modern Art

[Sarane Allexandrian, (2007) , Sürrelist Art s. 66]...64 Resim 37: Marx Ernts, Yağmur sonrası Avrupa adlı çalışmadan kesit, 1940-2, 55x148 cm, Tuval Üzerine yağlıboya (Decalcomania)

(15)

xii

[Mattew Gale, (2004 ) Dada and Surrealism, s. 394 ]...66 Resim 38: Marx Ernst, Barbarlar, 1937, Tahta Üzerine yağlıboya, 24x34, cm

[Mattew Gale, (2004 ) Dada and Surrealism, s. 394 ]...66

Resim 39: Andre Masson, Öfkeli Günler, 1925, Kağıt Üzerine Mürekkep kalem, 42x31cm, Museum of Modern Art, New York

[Mattew Gale, (2004 ) Dada and Surrealism, s. 244]...67

Resim 40: Andre Masson, Martingiller, 1941, Kağıt Üzerine Pastel ve Guvaj boya, 50x65 cm, Collection Privve

[Giovanna Uzzani, ( 2009 ) Visual Encycloopedia off Art, s: 69]...69

Resim 41: Jean Hans Arp, Otomatik çizim, 1925, Kağıt üzerine mürekkep 25 x 35 cm, Paris, Galerie François Petit

[Sarane Allexandrian, (2007) , Sürrelist Art s. 66]...70

Resim 42: Jackson Pollock, Numara 32, 1950, Tuval Üzerine akıtma boya, 269x475.5 cm, Museum of Fine Arts, Dallas

[Rene Passeron, (1982) Sürrealizm sanat ansiklopedisi, s. 48]...71

Resim 43: Giorcio de Chirico, Bir Sokağın Gizemi ve Melankolisi, 1914, Tuval Üzerine yağlıboya, 55x60 cm, Emmanuel Hoffman Faundation, Kunstmuseum, Basel

[Rene Passeron ( 1982) Sürrealist Sanat Ansiklopedisi, s. 140]...75

Resim 44: G. de Chirico, Aşk Şarkısı, 1914, Tuval Üzerine yağlıboya, ,60x65 cm, Ronald Pensore Koleksiyonu

(16)

xiii

Resim 45: Max Ernst, Kahin, 1935, Tuval üzerine Yağlı boya, 19X24 cm, Özel koleksiyon

[Rene Passeron ( 1982) Sürrealizm Sanat Ansiklopedisi, s. 166]...80

Resim 46: Max Ernst, Küçük Hasta Erkek At, 1920, Kolaj, 14.5x21.5 cm, Museo Civico, Galleriad d’Arte Moderna, Turin

[Mattew Gale, (2004 ) Dada and Surrealism, s. 268]...80

Resim 47: Marx Ernst, Fil Celebes, 1921, Tuval Üzerine yağlıboya, 130x100 cm, Roland Pensore Koleksiyonu

[Rene Passeron ( 1982 ), Sürrealist sanat ansiklopedisi, s. 78]...81

Resim 48: Max Ernst, Sürrealizm ve Resim, 1942, Tuval Üzerine Yağlıboya, 195x233 cm, Willam N. Copley Koleksiyonu, New York

[Rene Passeron ( 1982 ), Sürrealist sanat ansiklopedisi, s. 22]...82

Resim 49. Joan Miro, Gece Yollarını Salyangozların Fosforlu İzlerinden

Yararlanarak Bulan İnsanlar, Tuval Üzerine Yağlıboya, 66x54 cm, 1940-1.

[Rene Passeron ( 1982 ), Sürrealist sanat ansiklopedisi, s. 206]...83

Resim 50. Joan Miro, Sürülmüş Toprak, 1923-4, Tuval Üzerine Yağlı boya, 66x94 cm, Galerie Maeght, Paris

[Rene Passeron ( 1982 ), Sürrealist sanat ansiklopedisi, s. 206]...85

Resim 51: Paul Delvaux, Ölüm ve Genç Kız,1956, Tuval Üzerine Yağlıboya, 120X90 cm, Metropolitan Museum of Art, New York

(17)

xiv

Resim 52. Paul Delvaux, Uyuyan Venüs, 1944, Tuval Üzerine Yağlıboya, Tate Gallery, Londra

[Giovanna Uzzani, ( 2009) Visual Encylopedia of Art, s: 167]...88

Resim 53: Rene Magritte, Tecavvüz, 1934, Tuval Üzerine Yağlıboya, 73x54 cm, Menil Collection, Houston

[Mathewm Gale ( 2004) Dada and Sürrealizm, s.339]...90

Resim 54: Rene Magrıtte, Yatak odasında Felsefe, 1947, Tuval Üzerine Yağlıboya, 81x61 cm, Thomas Claburn Jones Koleksiyonu, New York

[Rene Passeron ( 1982 ), Sürrealist sanat ansiklopedisi, s. 206]...91

Resim 55: Salvador Dali, İç savaşın Önsezisi, 1936, Tuval Üzerine yağlıboya, 100x 100cm, Philadelpia, Museum of Art

[Sarane Alexandrian ( 2007 ) Surrealist Art, s. 104]...93

Resim 56: Salvador Dali, Narsisist, 1936-1937, Tuva Üzerine yağlıboya, 80x100 cm, Poetry of America: The Cosmic Athletes

[Walter Schurian, ( 2004) Fantastic Art, s. 58]...93

Resim 57: Salvador Dali, Büyük Masturbasyoncu,1929, Tuval Üzerine yağlıboya, 90x 120 cm, Private Collection

[Sarane Alexandrian ( 2007 ) Surrealist Art, s. 96]...94

Resim 58: Salvador Dali, Belleğin Dirilişi, 1931, Tuval Üzerine Yağlıboya, 24x33 cm, Museum of Modern Art, New York

(18)

xv

Resim 59: Salvador Dali, Uyuyan Kadın, At ve Aslan, 1930, Tuval Üzerine Yağlıboya, 50x65 cm, Musee National d’Art Moderne, Centre Georgies Pompidou, Paris

[Mattew Gale, (2004 ) Dada and Surrealism, s. 292]...96

Resim 60. Roberto Matta, Psikolojik Morfoloji, 1939, Tuval Üzerine Yağlıboya,

100x81 cm, Galerie Jascques Tronche, Paris

[Rene Passeron ( 1982 ), Sürrealist sanat ansiklopedisi, s. 206]...98

Resim 61. Roberto Matta, Güller Güzel Olduğunda, 1951, Tuval Üzerine Yağlıboya, 110x113.5 cm, Galeri de seine, Paris

[Rene Passeron ( 1982 ), Sürrealist sanat ansiklopedisi, s. 207]...99

Resim 62: Yves Tanguy, Komposizyon, 1940, Tuval Üzerine Yağlı boya 90 x70 cm, Art İnstitue of Chicago

[Mattew Gale, (2004 ) Dada and Surrealism, s. 380]...100

Resim 63: Yves Tanguy, Dış Taraf, 1929, Tuval Üzerine yağlıboya, 118x90 cm, Scottish National Gallery of Modern Art, Edinburg

[Mattew Gale, (2004 ) Dada and Surrealism, s. 268]...101

Resim 64: Andre Masson, Dört Element, Tuval Üzerine yağlıboya, 73x60 cm, Musse National d’Art Moderne, Centre Georges Pomidou, Paris

[Mattew Gale, (2004 ) Dada and Surrealism, s. 242]...102

Resim 65: Andre Masson, Toprak Ana, 1967, Kağıt üzerine Hint Mürekkebi, 20x30 cm, Paris, Galerie Louise Leiris

(19)

xvi

Resim 66: Andre Masson, Bir Kuşun Doğuşu, 1942, Karton Üzerine Pastel ve Sulu boya, 60X70 cm, Private Collection

[Giovanna Uzzani, ( 2009) Visual Encylopedia of Art, s: 75]...105

Resim 67. Jackson Pollock, Numara I, 1948, Tuval Üzerine Yağlıboya, 173x264 cm

[Norbert Lynton (1982) Modern sanatın öyküsü, s. 233]...107

Resim 68. East Hampton, “Pollock Atölyesinde Resim Yaparken” 1950...108

Resim 69: İnan Tanju Büyükkaya, Akademi çıkmazı, 2009, Tuval Üzerine

Karışık teknik, 90x90 cm...110

Resim 70: İnan Tanju Büyükkaya, Bilinçdışında rahatsız bir bölge, 2010

Tuval Üzerine Yağlı boya, 80x100...111

Resim 71. İnan Tanju Büyükkaya, Bilinçdışı Nasıl Yaşar, 2011,

Tuval Üzerine Karışık teknik, 140x90 cm...112

Resim 72: İnan Tanju Büyükkaya, Ego ve İnsanlar, 2011,

Kontrplak Üzerine Yağlı boya, 70x100 cm...112

Resim 73. İnan Tanju Büyükkaya, Reddedildim, 2013,

Tuval ÜzerineYağlı boya 75x100 cm...113

Resim 74: inan Tanju Büyükkaya, 2013, Savaşçı,

(20)

1

1.GİRİŞ

Andre Breton, “Frued’un buluşlarıyla, ancak insan realiteye bağlı olmaktan

kurtulabilir” demiştir.1Gerçeküstücülüğün temel bir önermesi olan, realiteden ve

ona bağlı olan mantıktan kurtulmak, ancak bilinçdışı görüş (kuram) ile olanak kazanmaktadır. Buna göre, felsefenin yanında psikoloji, derinlik psikolojisi, gerçeküstücülüğün varlık kaynağı, gerçeküstü resmin ilgi kuracağı içsel model ise Freud’un bilinçdışı kuramı olur. Bu manada, gerçeküstücülük ve başlangıç ilkesinin kaynağı sayılan Dadaist görüş, yalnız bir sanat stili değil, bir felsefe, aynı zamanda bir psikoloji, bir derinlik psikolojisi olarak görülmektedir. Dadaizm’de, gerçeküstücülük te bir felsefedir, bir kültür felsefesidir. Bu felsefe, geleneksel anlayışa karşı çıkmak ister ve kültür, duygu, mantık kavramlarının dayandığı gerçeklik anlayışını değiştirmek, onu bir “sürrealite”ye, bir “üst gerçekliğe” dönüştürmeyi amaçlar. Bu amaca göre, dünya temellerine kadar yıkılmak zorundadır. Bütün dinsel, ahlaksal değerler, ruhsal yapılar, öncelikle de mantık yok edilmelidir. Böyle bir amaç çeşitli akımlar tarafından uygulanmaya konur. Gerçeküstücülük te bu akımlar arasındaki yerini alır ve Andre Breton, 1924’te bir manifesto ortaya koyar, bunu şöyle ifade eder; ;

“...Hareket noktamız, mutlak akılcılığın, mantığın böldüğü, aynı zamanda

egemen olduğu tüm realite, bu realitenin, gerçeklik olarak sunduğu, aklın tek başına kurduğu böyle bir yaşantılar dünyasına karşı, ondan hiç de daha az gerçek olmayan bir gerçeklik daha vardır: Tasavvur, hayal gücü, sezgi ve bilinçdışı dünyası. Şairler ve sanatçılar şimdi bu gerçekliği görmeli ve ifade etmelidir...”2

1 İsmail Tunalı, (2008) felsefenin ışığında Modern Resim, s.204 2 A.g.e, s.203

(21)

2

Üstüne vurgu yapılarak öne sürülen bu gerçeklik, görünmesi, kavranması ve anlatılması gereken çağın temel buyruğudur. Bu buyruk gereği, çağın bilim anlayışı psikoloji biliminde, Freud’un bilinçdışı teorisiyle çok değerler sisteminde yeni mantık anlayışının doğmasına sebep olur. Sanat bu yeni dünya anlayışıyla yeniden şekillenmeye başlar. Dadaizm ve gerçeküstücülük bu şekillenmenin öncüsüdür. Duchamp’ın, Max Ernst, Joan Miro, Salvador Dali ve Andre Masson’un yapıtları gerçeküstücü bir görüş, gerçeküstücü yeni bir sanat anlayışı ortaya koyar. Bu yeni tablo da sanat, kılıf değiştirir ve akla, mantığa dayalı geleneksel değerler, yerini, salt mantığa karşı, özgürlükçü değerleriyle, yeni bir anlayışa bırakır. Özellikle Edebiyat ve resim en fazla katılım gösteren sanat dallarının başında gelir. Örneğin, Edebiyatta Kafka, Plastik sanatlarda ise Dadaizm ile birlikte Gerçeküstücülük, nihilist ve anarşist anlayışlarıyla çağın genel bilgi kuramı içerisindeki yerini alır ve gerçeküstü resim yapılanmasında en büyük dayanağını bilinçdışı kuramdan alır.

Bu temel noktadan hareket ederek altı ana başlıktan oluşan “Bilinçdışı kuramın gelişiminde tarihsel süreç” konulu ikinci bölümde, bilinçdışı kuramın tarihsel gelişimine genel bir inceleme genişletilmiş, Sigmund Freud’un psikolojisi adı altında, bilinçdışı, bilinçaltı, id, ego ve süper ego gibi kavramlara açıklamalar getirilmiştir. Freud ile birlikte Gustav Carl Jung’un kolektif bilinçdışı kuram ile ilgili yapmış olduğu bilimsel araştırmalar irdelenmiş, bilinçdışının kitle üzerindeki etkisi üzerinde durulmuş ve bilinçdışı kuramın modern resmi nasıl etkilediği üzerine görüşler beyan edilmiş, son olarak yaratıcılığın bilinçdışı zihin ile ilişkisine yer verilmiştir.

Bir ana başlıktan oluşan Üçüncü bölümde, bilinçdışından bilince çıkma girişi olarak tanımlanan dışavurumculuk akımı üzerine fikirler genişletilmiş, Egon Schile, Paul Klee, Ernst Barlach gibi dışavurumcu sanatçılar ve çalışmaları akım içerisine dâhil edilmiştir. Dördüncü ve yedi ana başlıktan oluşan beşinci bölümlerde ise; Dadaizm ile Gerçeküstücülük akımları tarihsel süreç içerisinde değerlendirilmiş, özellikle, gerçeküstücü resmin yapılanmasında bilinçdışı kuramdan dayanak bulması konulu kısım üzerinde titizlikle detaylı bilgilere yer

(22)

3

verilmiştir. Gerçeküstücü resmin oluşturulmasında bir teknik olarak ortaya çıkmış olan onerizim, otomatizm ve informel kavramları üzerinde durulmuş, dadaistlerin ve gerçeküstücülerin kullanmış oldukları teknikler konulara dâhil edilmiştir. Son olarak, tarihsel süreç içerisinde, bilinçdışı kuramın ışığında çalışmalarını ilişkilendirmiş olan, G. de Chirico, Max Ernst, Joan Miro, Paul Delvaux, Andree Masson, Rene magritte, Yves Tanguy, Salvador Dali, Roberto Matta Echaurren, Jackson Pollock gibi gerçeküstücü ressamların sanat anlayışlarına ve çalışmalarının belirleyici unsurlarına yer verilmiştir.

(23)

4

2.BİLİNÇDIŞI KURAMIN GELİŞİMİNDE TARİHSEL SÜREÇ

Bilimsel psikolojinin tarihsel süreci, göz önünde bulundurularak incelendiğinde, ilk dönemlerden başlayarak büyük bölümünün bilinçle ilgilendiğine dikkat edilmiştir. On dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru deneysel psikologlar, insan zihni ile ilgili uygun olabilecek tek çalışma alanının bilincin içeriği olması gerektiğine inanmışlardır. O döneme değin davranışların bilinçdışı belirleyicileri hakkında çok az düşünce söz konusu olmuştur. Bu nedenle de psikoloji bilimi temel olarak çalışmaların odağına bilincin analizini getirmiştir.

Psikoloji alanının en önde gelenlerinden veya bu alanın felsefesini oluşturanlardan hiç kimse çeşitli zihinsel deneyler yaparak, bilinç üzerine özellikle odaklanmamıştır. Bu tarihe kadar insan davranışlarının bilinçdışı nedenlerle oluşumları hakkında çok az düşünce söz konusu olmuştur. Bazı bilim insanları bilinçdışı süreçlerin önemine inanmıştır fakat yine de bilinçdışı süreçlerin etkilerine ilişkin olarak ilk düşünceler Platon’a dek uzamış olmasına rağmen, bilinçdışı hakkındaki düşüncelerin 17. yüzyıldan sonra Descartes tarafından söylenmiş olduğu bilinmektedir.3

Psikoloji bilimi yirminci yüzyıla gelene kadar bilinç olaylarını, psikolojik olgularla bir saymıştır. Bilinç olaylarının tamamıyla ruhsal olguları içerdiği anlayışı 17. yüzyıldan sonra Descartes’e kadar dayanmaktadır. Descartes, “ ruh kökünün” esası olarak düşünceyi ele almış ve düşünmeyi de bu günkü tanısıyla “bilinçdışı” ile aynı şey olarak kabul etmiştir. Descartes’e göre insanın

3 Duane P. Schultz, P.& Sydney Ellen Schultz, (2002) A History Of Modern Psychology (Modern Psikoloji Tarihi), s. 16

(24)

5

bilincinde olmadığı düşüncesi yoktur, tüm düşüncelerin ana kaynağı bilinçdışı zihindir.

Descartes’in batı düşünme sistemi üzerinde büyük etkisi olmuştur. Rönesans ve aydınlanma Çağı’nın düşünsel temeli Descartes’in görüşleri ışığında atılmıştır. Bunun yanında psikoloji bilimi, ruhsal olguları bilinç olaylarına bağlayarak temelini sağlamlaştırma yollarına girmiştir. Bilinçdışı kavramı, her ne kadar Freud ile birlikte anılsa da, Freud’dan önce bazı filozoflar da bilinçdışının varlığına işaret etmişlerdir. Örneğin Spinoza “…özgür irade yanılgısının

eylemlerimizin bilincinde olup da, bizi harekete geçiren nedenleri bilmememizden kaynaklanmaktadır…”4 Demiştir.

Yine Freud ile birlikte aynı dönemde yaşamış olan çağdaşı filozof-Doktor P.Janet’de bilincin insanın kişiliğinin sadece en yüzeyde olan kısmı olduğunu belirtmiştir.

Freud’un bilinçdışı kuramı birkaç cümleyle özetlenecek olursa eğer, şöyle bir açıklama getirilebilmektedir. İnsanın doğumundan itibaren karşı karşıya kaldığı toplumsal baskılar, bazı arzuların bilinçdışına bastırılmasına neden olmaktadır ve bu bilinçdışı arzular kendini dil sürçmeleri, hatalı hareketler, rüyalarda ve nevrozlar da simgesel bir biçim de şekil değiştirerek göstermekte ifade ve tatmin yolları aramaktadırlar. İşte bütün bu tepilerin bulunduğu alan bilinçdışı alandır.

Freud’dan sonra bilinçdışı kavramına ışık tutan bir başka kuramcı ise Gustav Carl Jung olmuştur. Jung’un psikolojisi her şeyden önce, kendisinin, normal, nörotik ve psikosomatik,5

her türlü insanlardan edinmiş olduğu tecrübelere dayanmaktadır.

4

Saffet Murat Tura, (1989), Freud’dan Lacan’a Psikanaliz, s. 27

5 (Psikosomatik:1- Hastaların ruhsal – bedensel sıkıntıları üzerinde duran, genel pratisyen hekimlik metodları ile psikiyatrislerin tekniklerini birleştirerek tanımlamaya ve gidermeye çalışan bir tıp dalı, 2- Ruhsal etmenlerin etkisi altında ortaya çıkan beden hastalıklarının belirtisiyle ilişkisi olan, ruhal kökenli) Ruhşen Alaylıoğlu, A.Ferhan Oğuzkan, (1976) Ansiklopedik eğitim sözlüğü, s. 261

(25)

6

Jung’a göre bilinçdışı, bilinçli zihinden önce var olan ve bilince rağmen işlevini sürdüren bir psişik alandan kaynaklanmaktadır. Jung için ruh, gerçek ve somut bir şeydir. Fiziksel bir varlığı kendine öz yapısı ve boyun eğdiği kendi yasaları vardır. “... Jung’un ruh kavramı, dinamik, sürekli hareket halinde olan ve aynı

zamanda kendi kendini düzenleyen bir sistemdir…”6

Freud’un bilinçdışı görüşü aksine, Jung bilinçdışını olumlu görmektedir. Freud, bilinçdışını her itiraz edilen şey ’in, her unutulmak istenen şeylerin biriktirilmiş olduğu, toplaştığı ambar gibi görmektedir. Jung’a göre bilinçdışı, bilincin var edeni, yani anasıdır ve yeni yaşam olanaklarının tohumları orada bulunmaktadır.

2.1. Sigmund Freud’un Psikolojisi (bilinçdışı, bilinçaltı, id, ego, süper ego)

Psikolojide Sigmund Freud’un en önemli keşfi, aklın denetiminde olmayan düşüncelerin ve duyguların bilinçdışındaki kendilerine has özelliklerinin olduğunu keşfetmesi olmuştur. Konuya biraz daha derinlik getirirsek eğer, Psikoloji bilimi yüzyıllar boyunca bilinç olaylarını araştıran bir bilim olarak kabul edilmiştir. Bir bilim olarak psikoloji bilimi, psikolojik ruhi varlığı, bir bilinç varlığı olarak anlamış ve bilinç olaylarını araştırmıştır. Ancak yirminci yüzyılda insan, ruhsal varlığın sadece bir bilinç varlığı olmadığını, bilinç varlığının altında bir bilinçdışı dünyasının var olduğunu saptamıştır. Freud ‘bilinçli düşünme’ deyimini ele alarak bunu bulunduğu yükseklikten indirmeyi başarmıştır. Öyle ki bilince eleştiri getirerek bilincin değil de aklın ne derece önemli olduğunun yerini belirmeye çalışmıştır. Bu belirleme birçok yanılgının ortadan kaldırılmasına yardımcı olmuştur.

Freud, bilinçdışını bilince çıkarabilme fikrinden yola çıkarak insanlara çözümlenebilmesi zor ruhsal problemlerini çözümleme fırsatı sunan bir yöntem geliştirmiştir. Bu yöntem sorunların kaynağının neler olabileceğini işaret etmekle birlikte, aynı zamanda hür düşünebilme iradesine de yeni bir boyut kazandırmıştır. Böylece insan bilinemeyeni bilmeye ve yüzyıllar boyu süregelen

(26)

7

kendi kendini aldatmaya yönelik yanılgılardan da kurtulabilmiş, bilincin aldatıcı yüzeyinin altına geçerek kendi içindeki gizli gerçeği kavrayabilmiştir.7

“Bilinçaltı” ve “Bilinçdışı” kavramları birbirlerinden ayrı kavramlardır. Bunların kendilerine yönelik anlamlarını açıklamaya çalışırsak eğer; Bilinçaltı zihin, dikkatimizi yoğunlaştırdığımız algılarımızı, bazı otomatik hareketlerimizi, fikir çağrışımlarını, hatta üzerinde bilinçli olarak düşünmediğimiz halde bir anda olgunlaşmış bilinç alanında bulduğumuz fikirlerimizi vs. ilgilendirmektedir. Buna karşılık Bilinçdışı, toplum tarafından kabul edilmeyen, arzuların bastırıldığı, tamamen bilincin alanının dışında tutulan bölümdür. Aynı şekilde çocukluk çağının bütün travmatik anıları da bilinçdışının materyalleri arasındadır. Bu açıklamadan yola çıkarak “bilinçdışı bastırma” toplumsal “Ben” in ilkel arzulara karşı kendini koruduğu “savunma düzeneği” dir diyebiliriz.8

Freud, teorisinin gelişme dönemlerinde “Psişik aygıtı”9

bu gün birinci topik adı verilen şekilde ayırmaktadır; “Bilinç” “Bilinçaltı” ve “Bilinçdışı” gibi.

Freud, teorisindeki bazı kavramları araştırmalarının ilerleyen dönemlerinde değiştirmeye yönelmiştir. “Haz ilkesi”, “Kolektif psikoloji ve Ben’in Analizi”, “Ben ve İd” gibi çalışmalarında psişik olayları üç boyutta ele almıştır.

İkinci topik çerçevesinde ise Psişik aygıtı, “İd”, “Ben”, “Üst ben” diye yorumlamıştır.

“İd” yeni doğan bir bebeğin tüm psişizmasını (ruhsallığını) oluşturmaktadır ve yoğun bilinçdışı isteklerin kökeninde yer almaktadır. İd, haz ilkesine göre çalışmaktadır ve sürekli doğrudan tatmin arayan en arkaik psişizma bölümüdür.

7 Ender Gürol, (2002) Sigmund Freud, s. 44

8 Saffet Murat Tura, (1999) Freud’dan Lacan’a Psikanaliz, s. 29

9 (Pşisizm: Ruhsallık), Ruhşen Alaylıoğlu, A.Ferhan Oğuzkan, (1976) Ansiklopedik eğitim sözlüğü, s. 261

(27)

8

“Ben” ise “ İd” den farklılaşarak oluşan, id’in “gerçeklik ilkesi” çerçevesinde dönüşümüne dayanan ve gücünü bastırmalar sayesinde kaynağındaki seksüel ve saldırgan eğilimlerden sıyrılmış, nötralize bir libido dan ( yaşam enerjisi, ruhsal enerji) alan psişizma bölümüdür. Temel işlevi ise yargı gücü sayesinde gerçekliği değerlendirip, bu değerlendirme ile id’den kaynaklanmakta olan ve devamlı tatmin arayan güçlü istekler arasında uyum sağlayabilmektir.

“Üst ben” “Ben” in bir bölümünün kültürel faktörlerin içselleştirilmesi ile ortaya çıkan ve yine geniş ölçüde bilinçdışı olan psişizma bölümüdür. Ego’nun kişinin kendi kendini gözlemlemesi, kendi kendini eleştirmesi ve diğer düşünme faaliyetlerinin geliştiği kısımdır. İçselleştirilmiş yasaklar, moral ilkeler ve dış dünyanın beklentilerini temsil etmektedir. Yapısal olarak “ego” ile “id” arasındaki çatışma olarak yorumlanmaktadır.10

Sigmund Freud’dan önce gelen bazı düşün adamları da bilinçdışının varlığına değinmiştir fakat ‘bilinçdışı’ adını koyarak bilimsel araştırmalarının konusu yapan Sigmund Freud olmuştur. Böylelikle yalnız bilinç olaylarını inceleyen psikolojinin yanında şimdi de bilinçdışı olaylarını inceleyen yeni bir psikoloji daha kurulmuştur. Bilinçdışı olaylarını inceleyen psikoloji yeni bir isim almıştır ve buna derinlik psikolojisi ya da bir diğer deyimiyle ‘psikanaliz’ denilmektedir.11 Bilinçdışı en başta cinsel güdü olmak üzere, tüm güdülerin, tutkuların, iştahların ve isteklerin alanıdır diye tanımlanmaktadır. 12

Freud bilinçdışını keşfederken, daha önceden anlaşılmaz olduğu düşünülen şeyleri açıklayabileceğini düşünmüştür. Bilinçdışı duygu ve düşüncelerin doğrudan ya da dolaylı olarak insan davranışını etkilediğine inanmıştır. Bunun yanında bir bilim olarak psikanaliz de işin içerisine girmiş ve bütün bu

10 Prof. Dr. İsmail Ersevim, (1997) Freud ve Psikanalizin temel ilkeleri, s. 111,147

11 (Psikanaliz: Olağan ve olağandışı tipleri ve bilinçsiz zihinsel süreçleri inceleme yolu ile ruhsal hayatın derinliklerinde ve karanlıkta kalan yönlerini araştırmayı amaç edinen ve ilkeleri Sigmund Freud tarafından ortaya konmuş ve bu gün ruh hekimliği alanında geniş ölçüde uygulanmakta olan bir metot ve görüş, Ruh çözümlemesi, ruhsal çözümleme) Ruhşen Alaylıoğlu, A.Ferhan Oğuzkan, (1976) Ansiklopedik eğitim sözlüğü, s. 259

(28)

9

çalışmalar bilinçdışı analizlerini beraberinde gündeme getirmiş, bilincin yaratmış olduğu gerçekleri gören insanları bu noktaya çekmeye başlamıştır.

Freud, bilinçdışını ve bilinçdışının tüm eylemlerimize yansıyan etkilerini kanıtlamak için birçok yöntem geliştirmiştir. Psikanaliz, rüyalar, cinsellik teorileri ve bunların sanattaki yansımalarını araştırma konusu yapmış ve bunları bilinçdışıyla ilişkilendirip adlandırmaya çalışmıştır.

Kaynaklarda psikanalizin, bilinçdışının açıklanmasında izlenen yöntemlerden biri olduğu geçmektedir. Psikanalizin amacı insanın kendini anlayabilmesi ve kendini tanımasını sağlamaktır.

Freud, psikanalizde rüyalar ve fantezilerin yorumlanmasını, analiz edilmesini kullanarak bilinçdışındaki var olan gerçeklerin bilinç düzeyine çıkarılmasını sağlamıştır.

2.2 Gustav Carl Jung’un psikolojisi ve kolektif bilinçdışı kavramı

Jung, bireyin bilinçdışını yaşamının ve araştırmalarının temel amacı haline getirmiştir. Jung’un teorisi ise mitoloji,13

din ve felsefe alanlarında “ortak bilinçdışı” kavramını güçlendirmiştir.

Jung, araştırmalarını yaparken, tüm rüyalarını, fantezilerini, hayallerini dikkatlice kaydetmiş; ayrıca onları çizerek, resmederek ve heykellerini oluşturarak da daha iyi algılamaya çalışmıştır.

13 (Mitoloji: Çok tanrılı dinlerde tanrı ve yarı-tanrıların eylemleri ile onların insanlarla ve diğer yaratıklarla ilişkileri konusundaki efsaneler, öyküler, inançlar bütünü. Mitoloji içinde üretildiği toplumun resim ve heykel sanatlarının konu seçiminde başvurduğu ana kaynaktır) Metin Sözen, Uğur tanyeli, (2007)Sanat kavram ve Terimler Sözlüğü, s.163

(29)

10

Jung, rüyaları incelerken, ölüler, ölülerin toprakları ve ölülerin ruhsal dünyaya yükselişleri hakkında ki konulara çok fazla yer vermiştir. Jung’a göre bunlar tamamen bilinçdışını temsil etmektedir. Burası Freud’un üzerinde ısrarla durduğu, ‘küçük’ kişisel bilinçdışı değil, tüm insanlığın kolektif bilinçdışıdır ve tüm ölüleri, kişisel hayaletlerimizi de kapsamaktadır. Jung’a göre eğer insanlar mitolojiyi yeniden anımsayabilirlerse, bu hayaletleri de anlayabilecekler, ölülerden korku ve huzursuzluk duymayacak böylelikle zihinsel hastalıklarını da iyileştirebileceklerdir.

Jung, bilinçdışını bir Ada’ya benzetmiştir. Ada bir zeminde yer almaktadır ve bu zemin yeryüzüdür. Bu yeryüzü zemini, ortak bilinçdışına karşılık gelmektedir. Diğer taraftan adanın suyun altında kalan parçası ise kişisel bilinçdışına denk gelmektedir. Suyun üstüne çıkan ve bilinç dışının kitlesine nispeten çok daha küçük olan parçası ise bilinçaltı egodur, bilen, isteyen “Ben”dir, bilincin merkezidir.

Kişisel bilinçdışı bastırılmış bebeksi iç tepileri, dilekleri, bilinç eşiği algılamaları ve sayısız unutulmuş yaşantıları içermektedir ve yalnızca kişinin kendine aittir. Ortak bilinçdışı kişisel bilinçdışından daha derinde yer alan bir bilinçdışı katıdır. Bilincimiz burada, bu madde de hayat bulmaktadır. Varlığının kanıtı ise içgüdüsel davranışların gözleminden çıkarılabilecektir. İçgüdüler Jung’a göre “…bilinçli içgüdüler olmaksızın bizi eyleme iten yoğun arzulardır…”14

İçgüdüsel eylem kalıtımla geçmektedir ve bilinçdışıdırlar. Beyin insanlığın uzak geçmişteki yaşantıların etkisinde kalmaktadır.

“…Her ne kadar kalıntımız fizyolojik yollardan ibaretse de, o yolları

yaratan, yine de ana-babalarımızın zihin süreçleridir. Bu izler bireyde yeniden bilince gelirse, ancak zihin süreçleri olarak gelebilir; bu süreçler, yalnızca bireysel yaşantıyla bilince geldiğine göre, bireysel iktisaplar gibi görünse de, yine de yalnızca bireysel yaşantıyla doldurulan önceden var olan yollardır. Her “işleyici” yaşantı eski çağlardan kalan, ama bilinçdışı olan bir dere yatağındaki izdir…”15

14 Ender Gürol, (1977) Carl Gustav Jung, s. 11 15

(30)

11

Yaşamı, insanlığın geçmişiyle şartlanmış bir durumda algılayabilmek, kavrayabilmek ve yaşayabilmek eğilimine, bir bakıma da zorunluluğuna, Jung, ‘arketip’16

eğilimi demektedir. Arketipler önceden bilinçten öncede var olan algılama, kavrama biçimleridirler. Arketipler bilinçdışıdır bu yüzdende kanıtlanmaları gerekmeksizin varsayımları gerekmektedir. Arketiplerin varlığı, psişede tekrarlanarak, ortaya çıkmakta olan bazı imgeler yoluyla fark edilmektedir. Jung bunlara “ilksel imgeler” adını vermiştir. Bu ilksel imgeleri, arketiplerin insanoğlunun beyninin ve bilincinin hayvansal durumundan bu yana geçen on binlerce yıl boyunca biçimlenirken oluşabileceğini belirtmiştir. Arketipler yaşamda sık sık yinelenen yaşantıların sonuçlarıdır. Bunlar çağların gerisinden gelen yaşantıların baş örnekleridir.

Arketipler hem imge, hem de duygu olarak belirmekte, etkileri doğum, ölüm, doğal engelleri yenme, ergenlik gibi geçiş dönemleri, büyük tehlike gibi anlamlı insanlık durumlarında belirgin olarak görülmektedir. Auverne mağaralarına resmi çizilen bir arketip imgesi bu gibi durumlarda, bir çok insanların düşlerinde belirebilmektedir. Düşler psişenin doğal ve kendiliğinden ortaya çıkan ürünleridir. Düş dili simgeseldir. Düş dilinde benzetmeler vardır, bu bakımdan karanlıktırlar ve anlamsız gibi görünürler.

Ortak bilinçdışının varlığı, normal insanın düşlerindeki mitolojik imgelerin belirgin izleri ile anlaşılmaktadır. Bu imgeler öyle imgelerdir ki, kendisinin bilinçli olarak önceden bilmiş olması olanaksızdır.

Jung, 1906 yılında bir akıl hastanesinde karşılaştığı bir hastadan söz etmektedir. Cinnet durumundaki bu hastanın zaman zaman durulduğu oluyordur. Durgun

16 (Arketip: Kendinden sonrakileri biçimlendiren orijinal model. Kendi tipinin ideal, tipik örneğini oluşturan form. Psikiyatr ve Psikolog Carl Jung’un teorisine göre bir arketip, insanın atalarından kalıtsal olarak aldığı ve modern insanın da bilinçdışında paylaştığı mitsel motifdir. Arketipler davranışları değiştirir; algıları düzenler, geliştirir. Arketipler mitoloji, sanat din ve düş gibi alanlardaki dışavurumlarda farklı biçimlerde ortaya çıkar.) Nimet Keser, (2005) Sanat sözlüğü, s.46

(31)

12 dönemlerindeyse acayip ‘vizyonlar’17

görüyor, pek garip simgesel imgeler ve düşüncelerden söz ediyormuş. Bu simgelere ancak 1910 da ışık tutabilmiştir. Yeni çözülen bir yunan papirüsü aynı şeylerden söz ediyormuş. Hastanın vizyonu 1906 yılındadır oysa yunanca metin 1910 yılında yayınlanmıştır.18

Jung, kolektif bilinçdışının kişinin doğumuyla birlikte oluşmaya başladığını söylemekte ve bilinçdışını edinmiş olduğumuz tüm deneyimlerimizin depolandığı bölge olarak görmektedir. Her insan var olan bilgiyle doğmaktadır. Fakat yine de hiçbir zaman bunun bilincinde değildir. Bu bahsedilen bölge, insanın tüm deneyimlerini, davranışlarını etkilemektedir. Ama bunun etkilerini dolaylı olarak görmektedir. Ona göre tüm dünyadaki ve gelmiş geçmiş bütün zamanlardaki sanatçı ve müzisyenlerin insanlıkla paylaşmış olduğu bütün deneyimler, tüm savaşlar, dinlerdeki gizemcilerin edinmiş oldukları ruhsal deneyimler ya da rüyalardaki fanteziler, mitolojilerdeki, diğer bütün efsane masallardaki ve edebiyattaki paralellikler kolektif bilinçdışını oluşturmaktadır.19

Bilinç ve bilinçaltının bir bütün olduğunu savunan Jung’a göre çağdaş batı kültürünün oluşturmuş olduğu sosyal örgütlenmenin yazılı ve yazısız bütün yasaları bu bütünlüğü bilinç lehine bozmaktadır. Fakat bunun doğru bir yol olup olmadığı da tartışmaya açık bırakılmıştır. Öyle ki bilinç ya da bilinçdışının herhangi biri, öteki tarafından baskı altına alınırsa bütünlüğünde bozulacağını söylemiştir. Jung’a göre, “...bilinç mantığını savunmalı ve kendini korumalıdır.

Bilinçdışının karmaşık yaşantısına da kendi yolunu izleyebilme fırsatı verilmelidir...”20 Jung, modern savaşları da bilinçdışının birikimlerine bağlamış

ve bilinçdışını bu düşünceyle ilgili olarak şöyle yorumlayarak:”...insanın

yalnızca eskilerini attığı bir bodrum odası değil, bilincin ve insanlığın yaratıcı, yıkıcı ruhunun kaynağıdır...” demiştir.21

Eğer bilinçdışı dünyamız bilincimizin

17 (Vizyon: Görme. Eşyadan göze yansıyan ışık dalgaları aracılığı ile nesnelerin görünüş ve biçimlerini algılamaya yarayan duyu, bize anlık kavramlar vermekte olan görüntü biçimi) Ruhşen Alaylıoğlu, A.Ferhan Oğuzkan, (1976) Ansiklopedik eğitim sözlüğü, s. 115

18 Ender Gürol, (1977) Carl Gustav Jung, s. 12 19 A.g.e, s. 11

20 A.g.e, s. 14

(32)

13

kontrolünde yaratıcı etkilere dönüşmez ise bilinçdışı dünyamız kontrolsüz olacak ve yıkıcı, yok edici etkilere dönüşebilecektir. Bunun için Jung, bilincin duvarlarından kurtularak bilinçdışının olası tehlikelerini daha başlamadan bertaraf etmek, savuşturmak gerektiği önerisini getirmiştir.

Bilinçdışına inebilmek için bilincin kısıtlayıcı kurallarından kurtulmak gerekmektedir. Sınırlamalar kalktığında, bilinçdışının bazılarımızda ne kadar zengin oluşu, bazılarımızda ise hasta yönlerinin olduğu ortaya çıkacaktır. Bu ortaya çıkanlar ise yine bazıları için yaratıcılık yolunda önemli birer kaynak, bazıları içinse tedavi edilmeyi gerektiren durumlara karşılık gelmektedir. Bu noktayı ele alarak düşündüğümüzde, ‘informel sanatçıların’22

kendilerini neden bilinçdışının akışına bıraktıkları anlaşılabilir bir nitelik kazanmaktadır.

2.3 Bilinçdışının kitle üzerindeki etkisi

Bilinçdışı dünyası, 19. yüzyılın sonlarına doğru bilimsel araştırmaların konusu olmuştur. S.Freud ve C.Jung bu alanda önemli çalışmalar yapmıştır. Bilinçdışı araştırmalarına göre bütün ruhsal hastalıkların kökeninde bir aşağılık duygusu gerçeğinin yattığı düşünülmüştür. Bu, psikoloji bilimi için yeni bir ufuk açmıştır. İncelemelerin ana konusu olan aşağılık duygusu, nedeni tam olarak kestirilemese bile gelişigüzel bir nedenden kaynaklanmaktadır. Uzmanlar bu duyguyu, endüstriyel ortamın yarattığına inanmışlardır. Birey, bu duyguyu yansıtırken aktif ya da pasif yansıtıcı rolünü almaktadır. Aktif yansıtıcı rolünü alan birey duygularını yansıtırken daha çok protestolara, kuvvet gösterilerine başvurduğu gözlenmekte, pasif yansıtıcı etki altında olanların ise zayıf bir kimliğe, kendinden emin olamama gibi özgüven eksikliği görülen kişiliğe bürünmektedir.

22 (İnformel Sanat: 1950 sonrasında Avrupa’da beliren bir sanat anlayışı. Kullandığı teknik “ruhsal doğaçlama” olarak nitelenmiştir. Sanatçı bu teknikte çalışırken bir biçim yaratma çabasından tümüyle uzaklaşıp bilinçdışı bir üretime girişir. Çoğunlukla, resim sanatında uygulanan bu yöntemde, sanatçı eylemini özellikle aklın denetiminde tutmaktan kaçınır. En ünlü informel sanatçılar, j.Pollock, Anthony Tapies, Hans Hartung’dur) ) Metin Sözen, Uğur tanyeli, (2007)Sanat kavram ve Terimler Sözlüğü, s. 113

(33)

14

Bilinçdışının keşfi, çağın endüstri ve atom fiziği yanında üçüncü bir devrim olarak kabul edilmiştir. Bilinçdışının varlığı olumlu ya da olumsuz her türlü görüşe rağmen, bütün ruhsal, kültürel ve bilimsel alanlara nüfuz etmiş ve önemli ölçülerde değişiklikler yapmıştır. Bilinçdışı varlığının anlaşılmasıyla, kültürlerin ilk biçimlerini anlamanın ve ilkel kavim kültürlerinin ruhsal yapılarını incelemenin yolları kolaylaşmıştır. Din biliminde ve efsanelerin incelenmesinde de bilinçdışı araştırmalarından yararlanılmaktadır.

Yirminci yüzyılın sosyal-politik gerçeğini, kitleleşmeyi, totalitarizmi, dünya savaşlarını ve kitle psikolojisini uzmanların incelemesiyle, saldırganlık içgüdüsünü tanımlamalarıyla, bu sorunların, insanın fizik yaşantısındaki etkileri ve belirtileri bir nedene bağlanabilmiştir.

“…Bilinçdışı varlığının anlaşılmasıyla, insanın psikolojik resmi değişmiş, tıpla ilgili hastalıkların ruhsal nedenlerini tanımak ve dikkate almak olası olmuştur. Böylece, modern insanın nöronlara ve nörotik hastalıklara olan eğiliminin fizikî hastalıklara neden olduğu, bilinçdışı araştırmalarına dayanılarak açıklanmasına başlanmıştır…” 23

2.4. Modern resim sanatı ve bilinçdışı

20. yüzyıl uygarlığın gelişimde yeni bir çağ olarak şekillenmiştir ve artık insanlığın önünde yeni bir dünya modeli vardır. Yüzyılın sonuna doğru dünya, duyularımızla algılanan, bilenen gerçekliklerden ve tüm dayatmalardan ibaret bir dünya olmaktan çıkmıştır. Bu yenidünya modeli, bütün bunların tersine, tinsel güçlerle yaratılan bir tasarım dünyası, bir dijital dünya halini almıştır. Geride bırakılan yüzyıl yalnızca dünyanın tablosunu değil de, aynı zamanda insanın içinde yer aldığı tabloyu da değiştirmiştir. Bu tablo da insan şimdi ruhsal varlığıyla bilinen bir varlık olmuş, felsefenin ve sanatın doruğuna yerleştirilmiştir.24

23 Adnan Turani, ( 2003 )Çağdaş Sanat Felsefesi, s.60,61

(34)

15

20.yüzyıldaki bilimsel gelişmeler sanatı da önemli ölçüde etkilemiştir. Sigmund Freud’un ‘makrokosmos’dan25

‘mikrokosmos’a26 geçerek bilinçdışımızı psikanaliz kuramıyla gün ışığına çıkarmasıyla geleneksel psikolojinin köklerini etkilemekle birlikte, bu paralellikte resim ve heykel sanatı alanında da etkileri görülmeye başlanmıştır. Özellikle ‘primitif sanatçıların’27

insanlığın ilk çağlarına uzanan bilinçdışının ürünleri kendilerine uzun geçmişin anımsamaları olarak görünmüştür. Kandinsky ve Paul Klee soyut resim alanında ilk örnekleri vermişlerdir.28

Resim 1: Wassily Kandinsky, Düşsel Doğaçlama, 1913, Tuval Üzerine yağlı boya, 130x130 cm, Staatsgalerie, Modern Kunst, Münich

[ Richard Lionel, (1999) Ekspresyonizm Sanat Ansiklopedisi, s. 65 ]

25 (Makro: Birçok kelimenin, sözcüğün önünde ‘Büyük’ anlamı veren önek) Türkçe sözlük, (1983) Genişletilmiş 7 baskı, Türk dil kurumu yayınları - 501/1-Ankara Üniversitesi, s.802

26

(Mikro: Küçük anlamında önek) A.g.e, s. 835

27 (Primitif Sanat: ‘primitif’ ilkel, gelişmemiş anlamına gelen bir terimdir. ‘Primitif Sanat’ ise İlkel sanat anlamında kullanılmaktadır. Okyanusya, Afrika ve Eskimolar gibi Batı Avrupa kültürlerinin etkisinden uzak kalmış halkların sanatı.) Nimet Keser, (2005) Sanat sözlüğü, s. 263

(35)

16

Resim 2: Paul Klee, Kartalla birlikte, 1918, Kağıt üzerine Sulubuya, 17,3x25.6 cm, Kunst Museum, Bern

[ Mattew Gale, (2004) Dada and Surrealism, s. 135 ]

1880 li yıllardan itibaren 1900 yılların ortalarına doğru ‘pozitivist’29

düşünüşün yaratmış olduğu gerçekçi sanat anlayışı itibarını yitirmeye başlamıştır. Freud, bilinçdışı teorisini ortaya koyduğu zaman, resimde Van Gogh, Gauguin, evlerine kapanan ‘Nabi’ler30 ve heykelci Rodin yeni yeni ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu sanatçıların bilimsel bilinçdışı araştırmalarından haberleri bile yoktur. Psikoloji biliminde, bilinçdışının keşfi ruhsal yaşamın imajlar ve semboller dolu dünyasında yalnız yaşanılanın değil, bütün insanlığın bıraktığı, bırakmış olduğu izleri bulabileceklerine inanç ve yöntem sağlamıştır. Bu dönemde, içe kapanıklığın, dış yaşamdan ümidi kesme, iç dünya ile ilgili yansımalar resim sanatında görülmeye başlamıştır.

29 (Pozitivizm: Olguculuk, Araştırmalarını olgulara, deneylere, gerçeklere dayayan, fizikötesi

açıklamaları kuramsal olarak olanaksız ve yararsız gören Augusto Comte’un açtığı felsefe çığırı) Türkçe sözlük, (1983) Genişletilmiş 7 baskı, Türk dil kurumu yayınları - 501/1-Ankara Üniversitesi, s.896 30 (Nabiler: Ressim, uygulamalı sanatlar, dekoratif sanatlar, tiyatro ve grafik sanatlar gibi farklı sanat dallarında çalışan sanatçıların oluşturduğu bir grup. ‘Nabi’ (nebi) terimi kendisine kitap gönderilmeyen peygamber anlamına gelmeketedir. Grup içinde birkaç sanatçı mistisizme doğru eğilim göstermesine karşın, sembolizm grubun birincil tarzı olmuştur; duyguyu renge ve biçime dönüştürmüşlerdir.) Nimet Keser, (2005) Sanat sözlüğü, s. 228

(36)

17

Psikolojik iç dünya ile ilgili anlatım biçimlerinin çocuk resimlerine yansıdığına dair inanç yine bu dönemlerde ortaya çıkmıştır. Bu nedenle modern resim sanatında bilinçdışının anlatılması, bireyin ruhsal iç gerginliklerinin, figür ve nesne biçimi üzerinde yansıması olarak biçimlenmektedir.

Resim 3: Vincent Van Gogh, Güneş ve fidanlar, 1888, Tuval üzerine yağlı boya, 80x90 cm, Museum of Modern Art, New York

[ Jane Anderson, (1995) The art of the Expressionists, s. 10 ]

Özellikle 19. Yüzyılın içinde Mısır, Mezopotamya, Hint, Çin, Japon ve Amerika’nın eski yerli halkları ile Afrika, Avusturalya ve Okyanusya adalarında yaşayan ilkel topluluklar gibi, batı dünyasının yabancı olduğu halkların sanat ve ‘etnoğrafik’31

eşyaları keşfedilmeye, araştırılmaya ve batı sanat merkezlerine taşınmaya başlanmıştır.

Batı dünyası eski ülke kültürleriyle, yani çağdaş sanat endüstri ile ilişkisi olmayan eski uygarlıklarla, primitif halklarla ilgilenmesi, insanoğlunun sanattaki

31 (Etnoğrafik: Etnik Sanat. Farklı kültürlerin sanat ürünlerine, özellikle primitif sanata gönderme yapan bir terim. Bu terim, sanat çevrelerinde 1960’lı yılların sonlarında kullanılmaya başlanmıştır. Sosyal geleneklerin varisi olmaktan dolayı ortak kültürü paylaşan, aynı dili kullanan, belirli bir kabileye, ulusa, etnik gruba mensup olan insanlar, örneğin Afro-Amerikalılar, Eskimolar tarafından üretilen sanatı tanımlamak için kullanmışlardır.) Nimet Keser, (2005) Sanat sözlüğü, s. 122

(37)

18

yeni adımları atmasına neden olmuştur. Bu alandaki ilk düşünce Gauguin’le başlamıştır diyebiliriz.

Resim 4: Paul Gauguin, Barbar Kadınlar ( Esrarengiz Sır ), 1902, Tuval Üzerine yağlıboya, 131, 5x90.5 cm, Essen, Museum Folkwang

[ Norbert Wolf, (2003) Expressionism, s. 14 ]

Yirminci yüzyılın ilk yarısında batılı ressam ve heykelcilerden bazıları, Okyanusya adaları, Afrika, Avustralya, Malinezya vb. gibi hala yaşamakta olan primitif halkların yaptıkları işlerde, ilkel fakat sağlam ‘arkaizmin’32

biçimlemelerini fark etmişlerdir. Bu heykellerdeki dışavurumcu anlatım, post empresyonistler, kübistler ve dışavurumcuları oldukça etkilemiştir. Gauguin, Picasso, Braque, özellikle Kirchner, Müller ve Nolde gibi isimler bunların başta gelenleridir.

32 (Arkaik sanat: 1. Sanata, gelişim dönemlerinin ilki. 2. Zamanına göre eski moda olduğu düşünülen sanat. 3. Yunan sanatının İ.Ö 620 ile İ.Ö 500 yılları arasındaki dönemi.) Nimet Keser, (2005) Sanat sözlüğü, s. 122

(38)

19

Resim 5: Pablo Picasso, Kumsalda oynayan kadınlar, 1937, Kağıt üzerine pastel boya, 129, x194 cm, Collezione Peggy Guggenheim, Venezia

[Giovanna Uzzani (2009) Visual Encyslopedia of art, s. 123]

Resim 6: Georges Braque, Gitar, 1909-10, Tuval Üzerine yağlıboya, 71,1x55,9 cm, Tate Gallery, London

[ Mathewm Gale ( 2004) Dada and Sürrealizm, s.14 ]

Özellikle 19. yüzyılın sonlarına doğru bu etkilenmeler nedeniyle resim sanatında önemli değişiklikler görülmeye başlamıştır. Batılı sanatçılar, biçimlendirmeyi

(39)

20

yetkinleştirme özentisinin sanatsal anlatıma ne denli zarar verdiğini fark etmişler, ilk büyük uygarlıklarla, ilkel kavimlerin, basit, doğal malzemeleri, nasıl değerlendirdiklerini incelemeye başlamışlardır. Bu ilkel yapıtların modern resim sanatı üzerinde yapmış olduğu önemli etki, doğanın ‘optik’33

görüntüsü ile ilgili biçimin, sanatçıya dar biçimleme anlayışı getirdiğini ve sınırlamalar içine soktuğunu anlamaları olmuştur. Böylece optik görüntü ile ilgili geleneksel batı resmi anlayışı temelden sarsılmış, yeni modern resim anlayışına göre sanatçının yaratacağı biçim önem kazanmaya başlamıştır.

Batılı dışavurumcu sanatçılar, ilkel kavimlerin psikolojik tasvirlerini, endüstri ülkelerinin sanatta düştükleri çıkmazın nedenlerini araştırdıkları sırada keşfetmişlerdir. Dışavurumcu sanatçılar, modern batı resim sanatının kendini yenileme çabasının önemli hareket noktası olmuşturlar. Geleneksel optik biçim anlayışının yerini psikolojik anlatım biçimine bırakması da yine ruhbilimcilerin bilinçdışı analizlerinin başladığı zamanlara denk gelmektedir.34

2.6 Yaratıcılığın bilinçdışı zihin ile ilişkisi

20. yüzyıla damgasını vuran düşünür ve bilim adamı S.Freud, yalnızca psikolojiyi değil, eğitim, antropoloji ve sanatları da etkilemiş, psikanaliz kuramıyla geniş tartışmalar yaratmıştır. Geliştirmiş olduğu kuramlar, tedavi yöntemleri, insan ruhunun karanlıkta kalan bilinmeyen yanlarını çözümlemeye yönelik incelemeleri ve sağlığına kavuşturduğu pek çok hastalarıyla psikolojide yeni ufuklar açmıştır. Onun kurmuş olduğu derinlik psikolojisi, insanın iç dünyasını açımlama için ‘psikoterapi’35

ve ‘psikodrama’36 resim ve müzikle

33 (Optik: 1.Görmeye ilgil olan, görsel. 2. Optik terimi görmeye yardımcı olması için tasarlanan ve ışığa duyarlı aletlere de gönderme yapar.) s. Nimet Keser, (2005) Sanat sözlüğü, s. 240

34 Adnan Turani, ( 2003 ) Çağdaş Sanat Felsefesi, s. 65,66

35 (Psikoterapi: Ruhsal hastalıkları tedavi etmekte kullanılan yöntemlerden biri) Ruhşen Alaylıoğlu, A.Ferhan Oğuzkan, (1976) Ansiklopedik eğitim sözlüğü, s. 261

36 (Psikodrama: Hastaların, kendi sağlık sorunlarını, diğer hastalardan ve terapistlerden oluşan katılımcı grubun huzurunda, rol almalarına, olayları dilediği biçimde oynamalarına, olabildiğince içten dramatize etmelerine dayanan ve boşalım göstermelerine imkân sağlayan bir grup psikoterapisi tekniğidir.) A.g.e, s. 260

(40)

21

tedavi gibi pek çok alanın kurulmasına ön ayak olmuştur. Bu anlamda Freud, insan doğasına ilişkin egemen anlayışları değiştiren kuramcı olmuştur.

Freud’un psikanaliz kuramını temel alarak yazın eleştirisi yapan yeni bir eleştiri anlayışı doğmuştur. Bahsedilen eleştiri anlayışına göre, bir yapıt Freud’cu eleştirel yaklaşımla yorumlanmakta ve böylece yazarının bilinen psikolojik çatışmaları hareket noktası olarak alınmaktadır, ya da sanatçının yapıtının bilinçdışı öğelerinden yola yararlanarak yazarın ruhsal yaşamı ortaya çıkarılmaya çalışılır.

Görsel sanatlar tarihi, ruhun evrimini dile getiren uygarlığın bir olgusu olmuştur. Freud’un derinlikler psikolojisi bu olguya yabancı değildir. Algının çözümlenmesi ile sanatçı tarafından oluşturulan plastik yapılar arasındaki bağlantı, tüm sanat kuramlarının güzel sanatlar alanında karşılıklarını bulmaktadır.

Freud, bilinçdışı keşfi ile insan bilimlerinde bir devrim yapmıştır. Bu keşfe göre insan kendi düşüncelerinin efendisi olmayıp, onlar tarafından yönlendirilmektedir. Bilinç, bilinçdışından kaynaklanmaktadır. J.P.Sarte bu gerçekle ilgili, “…Bilinçdışı, bilinçten önce gelir…”37

demiştir.

Freud’a göre ‘psikanalisttik’ açıdan yaratıcılığın aşamaları incelendiğinde, yaratıcılık, sorunlara yeni ve geçerli çözümler bulabilme yeteneği geliştirip, aynı zamanda çekici, ikna edici ve anlamlı özellikler taşıyan imgesel ürünler yaratma becerisidir. İmgelem gerçekte var olmayan nesne ve olayların tasarımlarını kavrama sürecidir. Gerçekdışı, uydurma, kurmaca ya da yapıntı türündeki tasarımları üreten bu süreç yaratıcı bir edim olup, daha önce hiç düşünülmemiş olan sorunlara ve gereksinmelere yanıt vermektedir. Yaratıcı imgelem, bilinçdışı sözsel olmayan fanteziyi içermektedir.

(41)

22

Sanatçı üst bilinçteki baskılardan kurtulmak için yaratmaktadır. Sanatın en ilkel biçimi ise mitolojidir. Toplumsal bir düş olarak görülen mitoloji kolektif bir bilinçdışıdır. Düşler kişinin tarih öncesini yansıtıyorken, mitoslar da bir toplumun tarih öncesini yansıtmaktadır. Fakat asıl kaynak bilinçdışında yer almaktadır ve bilinçdışı bağlantılı üretilen sanat eserleri, birçok bakımdan karanlıkta kalmaktadır. Bunun nedeni ise her bireyin farklı bilinçdışına sahip olmasıdır. Sanatçının bilinçaltı ile onu beğenenin bilinçaltı birbirine yakın olursa eğer, o yapıttan alınan zevk ve heyecan da büyük olmaktadır.

Sanat eseri karşısında insanın psişik, fizyolojik ve zihinsel değişimlere uğradıkları saptanmıştır. Sanatçı yaratım sayesinde bilinçaltındaki yükten kurtulmakta ve yapıtın beğenisini kazanan bireyi de bu sanat yapıtına katmakta, dâhil etmektedir. Diğer taraftan sanatçı ortaya çıkarmış olduğu ve içini yansıttığı sanat yapıtı ile bilinçdışındaki yükten kurtulmaktadır. Bu ağırlığı dışarıya taşıyarak oluşturmuş olduğu sanat yapıtı sanatçının bilinçdışının bir gölgesi konumundadır. Sanat yapıtı konusunu ve yapısını öncelikle sanatçının bilinçdışından aldığı için, onun derinliklerdeki dünyasını yansıtmaktadır.38

Freud, düşlerin yorumundan, sanat yapıtlarının yorumuna geçerken, sanatçının bilinçdışını aktardığını, yapıtın bilinçdışının bir ürünü olduğunu, baskılanmış iç dünyanın yansıması olduğunu vurgulamıştır.

Gustav Carl Jung, psikolojiyi psişik süreçlerin incelenme bilimi olarak tanımlamaktadır. Jung’a göre bu bilim genel olarak sanatın incelenmesi konusuna el atabilecektir. Çünkü insan ruhu bütün bilimlerin ve sanatların kaynağıdır.

Sanatçının yaratışının kaynağı ilk yaşantıdır. Derinliği ölçülememektedir. Bundan ötürü de biçimlendirilebilmesi için mitolojinin imge dünyasının kullanılması gerekmektedir. Jung’a göre sanat yapıtında kendini otaya çıkaran şey, kolektif bilinçdışıdır. Büyük sanat yapıtı gücünü insanlığın gücünden

(42)

23

almaktadır. Bir sanat yapıtı kişisel öğelerden çıkarsamaya çalışılırsa eğer onun anlatımı tamamıyla gözden kaçırılacaktır. Kolektif bilinçdışı, ne zaman canlı bir yaşantı haline gelir ve bir çağın bilinçli görünümü üzerinde etki yaparsa, bu olay aynı çağda yaşayan herkes için önemli yaratıcı bir eylem olacaktır. Bir sanat yapıtı, insan kuşaklarına sunulmuş gerçek bir bildiri denen şeyi içinde taşımaktadır. 39

Jung, sanatçıları bilinçaltını incelemede bir kaynak olarak görmüştür ve sanatçıları kolektif bilinçdışının taşıyıcıları olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca insanlık tarihinin üstün öncelikli insanları olarak görmektedir. Jung, kişisel bilinçdışını ortaklaşa bilinçdışının bir parçası olduğunu belirtmiştir. Burası insan ve hayvan geçmişinden ‘’arketipler’’ içermektedir. Sanat yeteneği olan insanlarda bu arketiplerin canlanışı gerçekleşmekte ve sanat ürünleri ortaya çıkmaktadır. Bir bakıma sanatçı, insanlığın ortak bilinçdışı deneyim ve kültürel özelliklerini çağa, güne taşıyan kişi olmakla birlikte evrensel bir işlev görmektedir. Ortaklaşa bilinçdışı, kişisel değil, evrenseldir; evrenin bireyde yansıyan bölümüdür. Jung’a göre sanatçı toplumun geçmişini bugünden yansıtan sözcüsüdür. Dünyanın acılarını kendine mal etmekte ve yapıtlarıyla bunu dışa vurmaktadır.40

39 A.g.e, s. 181

(43)

24

3. DIŞAVURUMCULUK- BİLİNÇDIŞINDAN BİLİNCE ÇIKIŞ

20. yüzyılın başlarında ortaya çıkan Ekspresyonizm (Dışavurumculuk) terimi başlangıçta belirsiz bir terim olarak görülmüştür. Birbirinden ayrı iki akımın, Gelenekçilik ve Modernizmin çekişmesi yüzünden daha bir kesin anlam kazanmıştır. Dışavurumculuğun ilk ve en önde gelen anlamı ise Empresyonizme( İzlenimcilik) ve daha çok Natüralizme( Doğalcılığa) karşı olan bu başkaldırış yeni estetiğin kilit noktası olmasıdır.

Dışavurumcular başta Cezanne, Van Gogh ve Matisse’den teknikler almışlardır, bu ressamların hepsi de Empresyonizmin etkilerinden uzaklaşmış sanatçılardır.

Resim 7: Henri Mattise, Bir Okyanusya Anısı, 1953, Kesilip-kağıt üzerine kalem ve guaj, 284x286 cm, Modern Sanat Müzesi, New York

(44)

25

Dışavurumculuk izlenimci estetiğe karşı tepki olarak çıkmıştır. Artık yalnızca gerçeği tanımak, tıpkısını, aynısını yapmak istemeyenler Dışavurumculuk akımına dâhil edilmişlerdir. Bu nedenle, Avusturalyalı yazar Hermen Bahr 1914’ de yazdığı bir kitapta Ekspresyonist akımı yaratanlar içine Matisse, Braque, Picasso, Fütüristler ve Fovları, Die Brücke, Der Blau Reister gibi Alman gruplarının üyelerini, Viyanalı Oskar Kokoscha ve Egon Schiele’yi almıştır.

Resim 8: Oskar Kokoschka, Katil, Kadınların Umudu, 1909Afiş,118x116, Museum of, Modern Art, New York

(45)

26

Resim 9: Resim 8: Egon Schiele, Kendi portresi, 1910, Beyaz yüzey üzerine Kalem-Sulu boya,55.7x36.8 cm

[ Norbety Wolf (2003) Expressionism, s. 89 ]

Başlangıçta birkaç ad dışında, dışavurumculuk anlayışı Almanya da geçerli kalmıştır. Der Sturm dergisinin yöneticisi ve akımın yayılmasında önemli etken olan Herworth Walden bir Ekspresyonizm tarihi yazmıştır. Walden’ e göre Dışavurumculuk, kişinin derinliklerinde yatan yaşanmış deneylere biçim veren bir sanattır. Psikolojik iç dünya ile ilgili yaşamın, bireyin dış yaşantımızı etkileyen önemli bir kaynak olduğuna bu sıralarda inanılması, elbette önemli gözlemlere ve bilimsel deneylere dayanmaktadır.

İlk önceleri Kokoscha, daha sonraları Fütüristlerin özellikle Boccioni’nin geldiğini bunu sırayla Rusların, özellikle Kandinsky ile Chagall’ın ve Franz Marc, Agust Macke gibi Almanlarla İsviçreli Paul Klee, Fransız Albert Gleizes, Robert Delaunay ve Ferdinand Leger akıma dâhil olmuşlardır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Freud psikoanalitik kuramını geliştirirken kliniğine gelen hastaları ile yaptığı çalışmalardan yola çıkarak, bu hastaların üzerinde uyguladığı hipnoz,

Yani gelişim boyunca olan şey temel olarak şudur: siz arzularınızı tatmin etmeye ve dünyada yolunuz bulmaya çalışırsınız fakat zaman zaman bunun

myself and my two children be burnt for the sake of your jewel-case.’ We hurried downstairs, and as soon as I was outside I woke up.”... Is there

Gökçe Karaman Benli Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Temel Eğitim.. Bölümü Okul Öncesi Eğitim

• Eğer bu dönem sağlıklı bir şekilde tamamlanırsa çocuğun yetişkinlik döneminde karşı cinsle.. ilişkileri için olumlu bir temel oluşurken; bu dönemdeki

Freud, cinsel içgüdü ile ilişkili psişik enerjiye libido adını verir ama ölüm içgüdüsü ile ilişkili olan enerji için özel bir ad önermemiştir.. Kateksis, bir kişi ya

Bu iki buluş yani, baskı ve gravür, bilginin gelişiminde çok büyük önem taşımaktadır.. Baskı, temel alınabilecek matematiksel ve astronomik tabloların; gravür

Ekmeğin tanesi 220 g, yumurtanın tanesi 40 g olduğuna göre poşetin içindekilerin toplam kütlesi ne kadardır?( 9