I
Sa yfa
7
»
\
m m
m
lW .m
>: 'ita
$'+•? f & l ñ 'm
LONBBA YILLARI
U r i - • .u-1867 -1870
yazan
:
y u s u f
maroíim
Avrupa'ya kaçtığı zaman Bey olan,
dönüşünde iki defa Paşa ünvanını
kazanarak edebiyat tarihimizdeki
yerini alan
Ziya Bey tiyatroyu
Kemal kadar
seviyordu. Londra
yıllarında dünyanın
tiyatro merkezi
sayılan VVestend'deki
tiyatrolara sık sık
beraber giderlerdi.
ŞAİR
ZIYA
PAŞA
... .
ıııııııııııııııııııııı ...ıııııııııı... nnınnını...
Kemal, Ziya Beyin kalemler ruhuna daha çok kendini be
ğendiren müzikholler yerine tiyatrodan hoşlanıyordu. Dev-
rimlere ve ilerlemelere basının her dalından daha fazla
tiyatronun hizmette bulunduğuna inanıyordu.
m
Z
İ Y A Bey do makalelerinin yanısıra kinini, gizli ve ince alay ve taşlama yoluyla İktidara yönetmeğe devam etti. İşte edebiyatım ızın hiciv alanındaki şaheseri «Zafernâm e» bu dönemin ürünüdür.Batı edebiyatını inceleme imkânını elde eden Ziya Bey, Brighton dönüşü, Türk edebiyatında N e f’î ve Sürurî’nin önderliğini ettiği hiciv saha smda en büyük eserini kaleme aldı. B ilârdo oynar ken dikte ettirmek suretiyle bâzı kısım larını yaz, dırdığı «Zafernâm e» gerçekten bir şaheserdi. O za mana kadar hiciv ve mizah denildi mi, buna konu olan kimsenin şahsına, namusuna, küfre kaçar, bir dille sataşmak anlaşılıyordu. Ziya Bey batı anla ramda bunu kullandı. H er ne kadar mübalâğaya kaçmakta bir sakınca görmediyse de klifüre te nezzül etmedi. Zafernâme genç Türklerin aleyhinde bulunanları kapsıyordu. Sadrazam Âli Paşa ve çevresini alan dalkavuk zümreye Ziya Bey hiciv oklarını yöneltmişti. Sadrazam Âli Paşa’nın ve çevresini alan dalkavuk zü m -
1
—I- I
Ali Suavi’nin çıkardı*! Muhbir («zetesinin ilk «ayısı 31 ağustos .867 cumartesi güllü Hamiller, smıth'de George Bertrand Basmeviude ayınlan yayınlanmıştır.
reye Ziya Bey hiciv oklarını yö neltmişti. Sadrazam Âli Paşa'nın Girit adasında bir süredenberi devam eden isyanı bastırmak için yapmış olduğu sefer ve ada ya bir nevi muhtariyet vererek dönüşü ana konuydu. Ama, Ziya Bey bir sivil komutanın askeri zaferi niteliğini vererek Âli Paşa ile ince ince alay ettiği bu kasi deyi kendi ağzından değil, o za man İzm it Mutasarrıfı olan ve Kem al ile Ziya Beyin Avrupa’ya kaçması üzerine yazdığı şiirlerle Âli Paşa’mn teveccühünü kazana- rak bu mutasarrıflığa getirilm iş bulunan BosnalI Fazıl Paşa ağ zından kaleme alıyordu:
«K im seler olmadı bu fethi mü- bine mazhar Ne Skender, ne Hülâgû, ne Se- zar, ne Anibal Yirm ibeş kıt’a sefine idi hük
münde fidel Tuttu bir rıım vapurun bir se ne ikdama bedel Hiç bahrivyeden agâh değilken evvel Vermedi ablukada şanı donan maya halel İngiliz devletine olsa sezadır Am iral-Kahrına uğramadı, uğrasalar
bir kerre N e tavanlarda gezer fare, ne
dağlarda çakal. Gerçi çok hüner ister yoğu var
göstermek Anı düzmekten inandırması
müşküldür pek Eyledi hayli vukuat dahi yar dım gerçek Ne dirayet bu ki yirm i senedir vâd ederek Aldatıp Avrupayı âlemi ettik iğfal.»
Ancak Zafem âm e’sini bu min val üzere yazılmış 66 beyitlik ka side ile bitirm iyor, bunu Karan tina Dairesi memurluğundan emekli ve şair geçinen Hayri efendiye tahmis ettiriyordu. Böy- lece hiciv oklarını daha çok ba tırmak imkânım sağlamış olu yordu. Bu da yetmiyormuş gibi Zaptiye Müşiri Hüsnü Paşa’ya kasidenin ve tahmisin nesir ha linde bir şerhini yaptırıyordu. İşin hoş tarafı, Fazıl olsun, Hay ri olsun ve Hüsnü Paşa olsun, her üçü de şiirle uğraşmış, orta ya bir şeyler koymuştu. Bu ba kımdan Ziya Bey. Genç Türk düşmanlarına savaş açanları bir çırpıda fakat temiz bir üslûpla yerin dibine geçiriyordu.
Ziya Beyin İngiliz mizah ve hicvinden de yararlanarak kale me aldığı «Zafernâm e» edebivat tarihimizde önemli bir aşama hiciv edebiyatımızın bir şaheseri dir. Yalnız Âli Paşayı değil, dev rinin sosyal bozukluklarını şid detle yeren bu Uç buutlu satirik eserin tneiltere eibi hiciv ve m ce alayın memleketi sayılan bıı ülkede yazılmış olması başka bir değer taşır
Kemal Zaternftme’yi okuduktu sonra: «Benim eserini olsavıl onunla da âdeta Riiva kadar ıft har ederdim Bence Galip diva nıııdan da makbuldür. çiinku merhumun eseri eski edebivat mesleğinde berikisi ise yeııi yol
da ve fakirin istifade edebilece ğim surettedir» demiştir.
ZİYA BEY'İN
« R Ü W Y » S I
Sonra bir giin Ziya Bey «D iyarı küfrü gezdim beldeler, kâşane ler gördüm » mısraı dilinde gez meğe gittiği Sekizinci Henry’nin sarayı Hampton Court Palace’in Thames nehrine bakan sıraların dan birinde oturup hayallere da larak Rüya’sını kaleme alm ıştır. Ziya Paşa Rüya’sına şöyle başla maktadır:
«Ham pton Court bahçesine git tim. F ikir ve endişeye gömül düm. Herşeyden önce kendi se rüvenimi yaratan olaylar gözle rimde canlandı. B ir zamanlar Bâbıâli’de bulunarak görmüş ol duğum acaip ve yedi sekiz yıl Mabeyni Hümayun’da hizmetim boyunca tanıklık ettiğim garip likler takım takım hatırımdan geçmeğe başladı. Daha sonra ne tuhaf bir nedenle saraydan çıkı şım ve ne münasebetle gâh Zap tiye Müsteşarı gâh Atina sefiri olduktan sonra rütbei m îrî mirâ- ni ve paşalık ünvaniyle Kıbrısa gidişim , orda altı yedi ay ne
türlü belâlara uğrayıp daha son ra iradei seniye ile Meclisi Vâlâ- va ve sonra paşalık beyliğe çevri lerek Beylikçiliğe memur oluşum ve altı yedi ay geçtikten sonra ne ümitlerle Busna ciheti teftişi ne gönderilip bir buçuk ay geçer geçmez ne tuhaf bir nedenle is tifaya ve dönmeğe zorlanışım, tekrar Meclisi Vâlâ’ya ve biraz vakitten sonra Deavi Nezaretine memur edilişim ve orada üç ay geçince Amasya Mutasarrıflığına tâyin ile hasta yatağına düşü şüm, bütün çabalarıma rağmen oradan da azil ve Samsun’a mu tasarrıf nasb olunuşum, Amasva Mutasarrıflığım sırasındaki olay larda şahsıma vâki isnatların Tahkik Heyetince boşluğu ortaya çıkınca tekrar iradei seniye ile Meclisi Vâlâ’ya memur oluşum ve sonra Kıbrıs Mutasarrıflığına tâyin olunarak kalkıp oraya gi decekken Avrupa’ya gelişim ve o zamandanberi burada cereyan eden özel olaylarla şimdi Londra- da Hampton Court mevkiinde yapayalnız bulunuşum, hatırım dan birer birer geçtiler.»
Y in e Londra’da bulunduğu sı ralarda meşhur Terkibi Bend’i- ni, veraset mektuplarım ortaya koymuştur.
Y en i OsmanlIlar Cemiyeti adı
na Londra’da ilk yayınlanan ga zete ki, ilk sayısı 31 ağustos 1867 cumartesi günü Hammcrs- m ith’de George Bertrand Basını- e v i’nde çıkmıştı, Ali Suavi’nin «M uh bir»i olmakla beraber, K e mal ve Ziya Beyler Ali Suavi’ nin bencil, hırçın ve huysuz hal leriyle bağdaşamıyarak «H ü rri yet»! Yeni OsmanlIlar Cemiyeti adına çıkartmakta fayda görmüş lerdi. Gerçekten Avrupa’da çıka rılan Türk gazetelerinin en de ğerlisi de H ürriyet oldu. Zira Kem al bu gazetede «H ü rriyet», «Yaşasın Yeni OsmanlIlar», «M eş rutiyet M ektupları» gibi ateş do lu makalelerini yayınladı.
ZİYA BEYİN
KENDİSİ
K em al’den onbir yaş büyük olan Ziya Bey, babası ualata Gümrüğünde Kâtip olan, orta halli bir aile çocuğudur. Yaz kış K andilli’de ikamet eden ai lesi Ziya’yı Süleymaniye Camü bitişiğindeki Mektebi Edebiye’ye göndermişler ve Ziya B ey şiire orada başlamıştı. Onyedi yaşla rında Bâbiâliye intisap eden Zi ya Bey yeni kalem arkadaşlariy- le şiirin gerektirdiği kalenderliğe kendini kaptırmış; Gümüş H a l kalı, Servili, Altın Oluk meyha nelerinde şiir dolu neşeli gece lerle zamanım öldürür olmuştu. Derken 1854 yılında K oca Reşit Paşa’mn etkisi ile Sultana Üçün cü Kâtip tayin ediliverdi. K ita betteki kabiliyeti, şiire olan is tidadı sayesinde elde ettiği bu mevkiö yakışır b ir hayat sürme ğe başlıyan Ziya B ey altı ay içer sinde Fransızcayı öyle mükem mel bir şekilde öğrenmişti ki, Viardot’nun Endülüs Tarih i’ni Türkçeye çevirm işti Ancak 1861 haziranında Sultan Abdülaziz’in tahta çıkmasından sonra Sadra zam  li Paşanın hışmına uğrıya- rak Saraydaki vazifesinden uzak laştırılan Ziya B ey Genç Osman lIlara katılm ağı geleceği yönün den en doğru yol olarak gör müştü.
Ziya Bey orta boylu, yakışıklı, esmer tenindeki düzgün sakal ve bıyıklarının çerçevelediği gözle rinde zekâ pırıltıları dolaşan ve ağzını açtığı zaman tatlı konuş- masiyle insanı büyüleyen bir şa irdi. Dile ve edebiyata son dere ce vâkıf, nükte ve istihzanın üs tadıydı. Avrupaya kaçtığı za man Bey olan Ziya, 'dönüşünde iki defa Paşa Unvanını ihraz ederek Şair Ziya Paşa olarak edebiyat tarihindeki verini al mıştır.
Londra yıllarında çok sevdiği bilardosunu oynar ve hattâ ba zen Kem al'i de horoz döğüşlerl- ne götürürdü. Tiyatroyu da K e mal kadar seven Ziya Bey o sı rada 42 tiyatrosuyla dünyanın tiyatro merkezi sayılan Londra’ nın Westend’indeki tiyatrolara birlikte giderlerdi.
ZİYA BEYLE KEMAL
TİYATROLARDA
Bu tiyatrolar arasında bugün dahi ayaifa duran Covent Gar- den, Drury Lana, Garrick,
Glo-be, Haymarket, Lyceum, Pavili- on, Royalty, Sadlers Wells bu lunmaktaydı. Ziya Bey saraya kâtip olmadan önceki kalen derlik günlerini hatırlıyarak K e m al’i müzikhol ve kafeşantanlara da götürmüştü. Londra’da o sı rada bu kabil eğlence yerlerin den 51 tane vardı. Tiyatrolara nazaran daha kalitesiz ve akıl dan çok hisse hitap eden bu yerlerde genç kızların açık sa çık dans etm eleri her ikisini de büyülemişti. «M eselâ onbeş y ir mi kuruş sarfiyle girilen bu ti yatroda yumuşak güzelliğiyle be raber teşekkül etmiş nurlara garkolmuş bir çıplak ruh gibi, elektrik ziyaları, cismi olan ha yaller gezinir. B ir oyuncunun hal ve hareketine bakılırsa söylediği sözlerdeki mânâlar ve hayaller insanın gözü önünde canlanır» diye izlem lerini yazan Kemal, ilerde yaratacağı tiyatro eserleri için kendini hazırlamaktaydı.
Kem al, Ziya Beyin kalender ruhuna daha çok kendini be ğendiren müzikholler yerine ti yatrodan hoşlanmıştı. Tiyatroyu eğlencelerin en faydalısı olarak görmüş; uygar memleketlerde devrim lere ve ilerlem elere bası nın her dalından fazla tiyatro nun hizmette bulunduğuna inan mıştı. Kem al tiyatro konusunda ki fikirlerin i şu satırlarla ortaya seriyordu:
«B u edebiyat türü gayet mas ra flı bir tiyatro binasiyle m illî ahlâkımıza göre pek güç m ey dana gelir bir oyuncu takımına muhtaç olduğumuz halde d ili mizde hikâye kısmından birkaç kat ziyade ilerlem e gösterdiği meydandadır. Sanırım ki, tiyat ro üzerine yazılan eserlerde bu ilerlem eye tiyatronun gerçekten romana üstünlüğüyle beraber İs tanbul’da bir tiyatro binasının varlığı sebep olmuştur. Bir gü zel ovun okumak, oynandığını görmek kadar lezzet vermese bile yine roman okumasından yeğdir. Çünkü oyunda hayat da ha şiddetli canlandırılır. Konu ya ek suretinde gelen tanımla malar ve olaylar ise hikâyeler de olduğu kadar detaylı ve ka rışık olmadığından insanın edin d iği etkiler b ir takım lezzet par. çalayan bölüm lere uğramıyor.»
KEMAL,
SHAKESPEARE1
TANIMLIYOR
Kem al özellikle Shakespeare’in eserlerine hayrandı. Hamlet, Maebeth, Othello ve K ral Lear kadar Rom eo ve Jülyet, As You like it ve Midsummer N iglıt’s Dream’i beğenirdi. B ir vesile ile Shakespeare’e olan hayranlığım şöyle ifade ediyordu:
«Sfıakespeare ise beyninin ma yası güneş özünden yoğurıılmuş sanılacak kadar parlak bir haya le, kalbinin toprağı yanardağın dan alınmış kadar ateşten bir vicdana malik olarak ömür ra hatlığı içinde yaşamak ve adını yaşatmak ümitlerini yalnız mes lek olarak seçtiği tiyatro yazar lığına bağladığından, taşıdığı hikmet fikri ile doğa gücünün bütününü tiyatrolarda canlandır makla uğraşa uğraşa benzeri havai âleminde bile bakışlara ko laylıkla ilgili bulunamıyacak bir edebiyat evreni yarattı.»
«Tasvir ettiği ahlâk, duygular ve düşünceler o derece çeşitli, verdiği hüküm ve gerçekler; dü şünceler ve kurallar o derece de- ğişik, işlediği güzellikler, zevkler, hayaller ve cazibeler o kadar renklidir ki, Avrupa şairlerinden biri «Kudretin T a n n ’dan sonra en çok verim li olan yaratığı Shakespeare’in tabiatıdır» diye rek o yaradılış hârikasının ihsan olunmuş olgunluklarını hayretle över olmuştur.»
«Shakespeare’in tiyatro yaz makta seçtiği kural, seyircilerin eğlencesi neye bağlıysa o neden leri elde etmekten ibarettir ki, bu kuralı yine bir oyun içinde mü nasebet düşürerek, «B eni eğlen d ir» toplu deyimiyle ifade etmiş tir. Şurasmın bilinmesi lâzım dır ki, tiyatro eğlence ise de, edebi yat türü içersinde bir eğlence ol duğundan yazılışında uyulması gereken bir koşu] vardır, o da, oyunun iki anlamiyle edebe uy gun olmasıdır. İşte bizim orta- oyunları bir kaç yüzvıldanberi mevcut iken tiyatroyu yeni icat lardan sayışımız ortaoyununun bu koşula aykırılığı yönünden ti yatro türüne dahil olmadığından dır.»
«Shakespeare konu birliğine riayet etmez, bâzı kere yedi se kiz olayı birbirine karıştırır ve bir sonuca bağlar. Zaman birli ğini gerekli saymaz, otuz kırk yıllık bir hikâyeyi ve hartâ bâzı kere bir zatın bütün ömür serü venini bir oyuna sıkıştırır. Yer birliği ile hiç bağlı değildir. Bir tiyatroda yirmibeş otuz perde de ğiştirir, olayı Rom a’dan Yunan’a, Fransa’dan İn giltere’ye geçirir Faciayı komediden ayırmaz: ter sine bir çok eserlerde en acıklı meclisleri en gülünç lâtifelerle izlendirir.»
YARIN
PETTICOAT
LANE
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi