Onların Puşkin’i
bizim Nâzıın’imiz
Rusların “beyaz kıskançlık” dedikleri bir şey var. içinde hem imrenmeyi, hem hayranlığı, hem de buruk bir hüznü taşıyan, işte bu “beyaz kıskançlık” duygusunu hissediyorum son günlerde. İki yıldönümünün bir araya gelmesi yarattı bende bu duyguyu. Birincisi, bizim şairimizin, Nâzını Hikmet’in 36. ölüm yıldönümü. İkincisi, ünlü Rus şairi
Aleksandr Sergeyeviç Puşkin’in
doğumunun 200. yıldönümü. Puşkin’inki bugün. Nâzım’ınki geçen perşembeydi. Geçen perşembe Moskova’da bir “Nâzım
bayramı” düzenledik. Kendi çapımızda,
mütevazı. Ama fazla mütevazılık iyi değilmiş; bu etkinliğin şimdiye kadar Moskova’daki, hatta Rusya’daki Türk topluluğunun gerçekleştirdiği en kitlesel ve en anlamlı etkinlik olduğunu ekleyeyim. İşin öncülüğünü ve finansörlüğünü işadamları yaptı. (Sanırım pek çok ülkedeki Türk işadamlarına göre çok daha düzeyli buradakiler; “Üstümüze
vazife değil” demek yerine, tutup kültürle
ciddi ciddi uğraşabiliyorlar.) Türkiye’den konuklar getirdik. Sevgili Zülfü
Livaneli hiçbir maddi katkı
beklemeksizin severek kabul etti ve ekibiyle atlayıp geldi. (Gecedeki mini konser, beni ve
buradaki pek çok arkadaşı geçmiş yılların heyecanlı anılarında keyifle gezdirdi.) Nâzım Hikmet Vakfı’ndan Kıymet
Coşkun aramızdaydı. Ve içlerinde bizim Berat Giinçıkan ın da olduğu gazeteci
arkadaşlarımız konuğumuz oldular. Kültür Bakanımız lstemilıan Talay’ın ve hasta olduğu için geceye katılamayan Nâzım’m eşi Vera Tulyakova’nın mesajları toplantıya renk kattı. Kriz şartlarında sayısı iyice azalan Türkler, her şeye karşın salonu doldurdular; işçiler, işadamları, öğrenciler ve Rus dostlarımız, Türkologlar omuz omuza oturdular. Keyifli bir gece geçirdik vesselam!.. Aman şu “beyaz
kıskançlık” yok mu? Bir türlü bırakmıyor
yakamı. Yine aklım Puşkin’e gitti.Oturup Puşkin’le Nâzım’ı kıyasladım. Ruslar aylar öncesinden hazırlandılar bu yıldönümüne. Bu parasızlıkta dünyanın parasını harcadılar. Devlet düzeyinde, toplumsal örgütler olarak, basın ve televizyon kanalları olarak neler
yapılmadı ki!.. Rusya, Puşkin’e sahip çıktı. Kültürüne, sanatına, diline sahip çıktı. Kendine sahip çıktı. Yozlaşmaya, ahlaki ve kültürel çürümeye karşı çıktı böylece. Ve ortaya gerçekten güzel bir şey çıktı. Türkler ve Ruslar!.. Onların kültüre yaklaşımı ve bizimkisi!.. Nâzım ve PuşkinL Onların şairi bugün bayram kahramanı!.. Bizimkisi...
Bizimkisi aslında tam anlamıyla bizim de değil. 1951 ’de TC yurttaşlığından çıkarılmış şair. O zamandan bu yana köprülerin altından çok sular akmış. Hatta köprüler değişmiş. Ama biz “erkek
adam” mertliğinde aynı kalmışız.
Nâzım’a yurttaşlığını iade edememişiz, ondan kitaplarını yasakladığımız, onu 13 yıl hapislerde çürüttüğümüz, bir o kadar da sürgünde tuttuğumuz için bir türlü özür dileyememişiz. Parlamento bir türlü eli değip de sorunu çözememiş. (Ee, gündemdeki konularımız öyle önemli ki!..) 3 Haziran’da Novodeviçye Mezarlığı’nda mezarı başında
Nâzım’ı anarken* kalabalığın, konuşmaların ve şiirlerin coşkusu arasında bir sancı saplandı yüreğime.
Şu halimize bakın! En büyük şairimizi memleketimizden bu kadar uzakta ürkerek ziyaret edip yarı Türk, yarı uzaylı gibi bir şeyler söylüyoruz. Bu dev kültür elçimize yapılan muameleye, bu rezilliğe hâlâ sabırla katlanıyoruz. (Türkiye’deki çok etkili yöntemle düşünürsek: El âlem ne der? Örneğin, Rusİar? Şu Puşkin’i 200 yıl sonra böylesi coşkuyla anan Ruslar?..) Sovyet zamanlarında gizlice anlatılan bir fıkra vardı: 21. yüzyılda bir ilkokulda öğretmen sorar:
- Leonid Brejnev kimdi, bileniniz var mı?
Arka sıralardan bir öğrenci parmak kaldırıp söz alır:
- Ünlü kozmonot Yuriy Gagarin döneminde yaşamış bir politikacıydı. Bizim devlet adamlarımızın da bu fıkradan alacağı ders var herhalde. Nâzım’ı tutuklayan, yasaklayan, vatan haini ilan eden, yurttaşlıktan atan kişilerin adı bile hatırlanmıyor bugün.
Ama Nâzım tarihin ve kültürün sımsıcak bir parçası olarak yaşamaya
devam ediyor. J * ^ t
______________
M O S K O V A
H A K A N A K S A Y