• Sonuç bulunamadı

İstanbul'un plajlar tarihinden bir sayfa: Florya

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İstanbul'un plajlar tarihinden bir sayfa: Florya"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İSTANBUL'UN

PLAJLAR

TARİHİNDEN

y"ikyı” b«*«* 0 *»11171

in d il e r Z yo"< y»Pi

Bu bay da kendisini yarı beline kadar kumlara gdmmüş. Vaziyeti biraz komik ama belli kİ romatizmasını tedavi ile meşgul. sandalının üstünde güncı?.

İt bu eğlencelerden biridir ■'«•nhhı,m

V is Îiitl m i l l e r i a l n ı u l lc.\T h y G Ö K H A N A K Ç U R A D ig ita l C aU if-r N E 7 İ H Ö K T L M

(2)

On dokuzuncu yüzyılın son günlerindeyiz. Yeşil­ köy’ü geçince deniz kıyısında çınarlar altında ha­ vuzlu bir gazino karşımıza çıkıyor. Buraya Florya Mesiresi denilmekte. Bu bölge Kalitarya (Sütçüler) köyüne bağlıdır. 1898 yılında Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yayınlanan bir ilandan, buranın yeni yeni gidilmeye başlanan bir mesire yeri olduğunu anlıyoruz. Bahçede bir büfe kurulmuş ve Bomon- ti Birası satılmaya başlanmıştır. Ayrıca kahve, mastika, şarap, konyak gibi çeşitler de bulunmak­ tadır. Bahçeye geleceklerin kiralayacakları hasır, sandalye, masaların ücretleri de ehvendir. Şimen­ difer kumpanyası da, trenleri tam bahçe önünde durdurmaktadır; üstüne üstlük gidiş dönüş biletle­ rinde özel indirim yapılmıştır. Hemen hemen aynı yıllarda Florya Bahçesini ziyaret eden Sermet Muhtar Alus burayı şöyle anlatır: “Ağaçların altına vardık. Önü meydanmış, ortasında yosunlar için­ de bir havuz, yamacında çerden çöpten yapılmış bir kahve. Gerilerde beş on kişi var. Tertipli

gel-I f you travelled back in time to the last years o f the 19th century, you would see an open air café with an ornamental pool shaded by plane trees on the shore o f the Marmara Sea beyond Istanbul’s west­ ern suburb o f Yeşilköy. This was Florya, near the village o f Kalitarya (today Sütçüler), then newly being discovered as a pleasant spot fo r days out. An advertisement for the garden café published in Tercüm an-ı H a kika t newspaper in 1898 explained that Bomonti beer was sold at a stall in the garden, and that other available beverages were coffee, mastika, wine a nd brandy. Rush mats, chairs and tables could be hired at a moder­ ate fee fo r those visiting the garden. The trains stopped right in front of it, and moreover special reductions on return tickets from Istanbul were available.

The writer Sermet Muhtar Alus visited the café and garden around this time and wrote the following

Ziya Osman Saba, yüzyılın ilk yıllarındaki Florya’yı anlatırken, “ 0 zamanların... Florya’sı, ‘başınıza güneş geçer’ tehdidiy­ le gitmemiz, ilerlememiz menedilen... za­ ten bir iki adımdan sonra ilerleyemez olduğumuz, gözlerimiz kamaşmış, taban­ larımız kızışmış, kendimizi hemen çayır­ ların ‘sahil-i selâmet’ine attığımız, yasak, yalnız yasak mı, yasak olduğu kadar da korkunç b ir bölgeydi” diyor. / Ziya Osman Saba wrote of visiting Florya as a child, ‘Venturing beyond the trees onto the beach was strictly forbidden, with grim warnings that we would get heat stroke... Indeed we ourselves could not advance any further. Our eyes daz­ zled, the soles of our feet burning, we would rapidly retreat into the meadows from that forbidden place which was as terrible as it was forbidden.’

(3)

mişler. Mandolinleri­ ni, kitaralarını çalan, havalara ayak uydu- ra uydura polkaya kalkışan, ‘zito’ları da çınlatan Rumlar; ut zımbırtıları ile gazeli, türküyü tutturan Er- meniler...”

Aradan onbeş küsur

kadar yıl geçer. Florya’yı yeniden ziyaret etmek için Ziya Osman Saba’nın çocukluk anılarına ko­ nuk oluyoruz: “O zamanların Ayastefanos’undan (Yeşilköy) sonra, bir Kağıthane safasına çıkılır gi­ bi uzun uzadıya arabayla varılan Florya, geniş kumsalıyla -plaj kelimesini bilmezdik henüz- el­ bette ki vardı ama oraya, ilk görüşümde, çocuk gözlerime bir çöl tesiri bırakmış kızgın kumlara uzanarak güneşte yanmaya değil, bilâkis, tren yo­ lunun beri tarafındaki yüksek ağaçların gölgesin­ de oturup serinlemeye, ‘kuş dinlemeye’ gidilir, adı da, o kuşun adiyle ‘Fülurya’ telâffuz edilirdi. O zam anların, Arap

harfleriyle Fulurya’sı- nın berisinde uzanan, bugünün Lâtin harfle­ riyle Florya’sı ise, ‘ba­ şınıza g üneş g e ç er’ tehdidiyle gitmemiz, ilerlememiz m enedi­ len, merak veya cesa­ ret edip birkaç adım atacak olsak, süslü is­ karpinlerimizin içine, kabahatim izi ne de

Florya’nın plajlar tarihindeki yeri, Bolşevik devriminden kaçarak İstanbul'u geçici bir süre de olsa mesken tutan Beyaz Rusların bir bölümünün, Florya kıyılarına yerleştiği 1920’lerde yazılmaya başlanır. “ Yüzyılın Başında İstan­ bul” isimli kitabında Willy Sperco, bu yıllarda, biraz sıcaktan, biraz da yolculuk arkadaşları bitlerden kurtulmak amacıyla denize giren Beyaz Rus­ ları görmek için, İstanbulluların akın akın bu kıyılara geldiğinden bah­ sediyor. / Sea bathing at Florya was pioneered by White Russians who had fled the Bolshevik revolution and taken refuge in Istanbul. In his memoirs about Istanbul in the early part of this century, Willy Sperco describes how the people of Istanbul crowded to Florya to watch the curi­ ous spectacle of Russians bathing in the sea, partly as relief from the unaccustomed heat and partly to rid themselves of the lice which they had acquired on their long journey.

account: ‘We stopped beneath the trees. There was a little square in front, in the centre o f which was a pool filled with water weed, and on the slope overlooking it a tumbledown shack serving as a café. Behind were a handful o f people who had come equipped with musical instru­ ments. Some Greeks were attempting to dance the polka to the music o f mandolins and guitars, while some Armenians strummed an ut

and sang gazels and folk songs. ’

Fifteen or so years later another Turkish writer, Ziya Osman Saba, visited Florya as a child: ‘At that time it was a long journey by horse carriage to Florya beyond Ayastefanos [Yeşilköy], quite as fa r as Kağıthane. There was a broad sand beach there o f course, but at that first visit seen through child’s eyes the impression it left was o f a desert, and we went there not to sunbathe on the scorch­ ing sand, but to sit in the cool shade o f the tall

trees on the seaward side o f the railway line and listen to the birds. At that tim e Florya was p r o ­ n ou n ced Fülurya a n d w ritten in the A rabic script as Fulurya. Venturing beyond the trees onto the beach was strictly forbidden, with grim warnings that we would get heat stroke. If, out o f curiosity or daring, we were to take a fe w steps forward our misde­ meanour would

immedi-çabuk meydana çıka­ racak, bizi hemen de elev erecek m iizevir kum tanelerinin dolu- verdiği, zaten bir iki adımdan sonra ilerle­ yem ez o ld u ğ u m u z,

ately be betrayed by the sn ea ky g ra ins o f sa n d which fille d our fa n c y shoes. In deed we

(4)

our-gözlerimiz kamaşmış, tabanlarımız kızışmış, ken­ dimizi hemen çayırların ‘sahil-i selâmet’ine attığı­ mız, yasak, yalnız yasak mı, yasak olduğu kadar da korkunç bir bölgeydi.” (Yaz Gezintileri, Deği­ şen İstanbul, İst. 1959, s.27)

İstanbul Ansiklopedisi ise buranın adının “flürya” şeklinde söylenmesinin yanlış olduğunu belirtip şöyle devam eder: “Asıl adı, Kanuni Sultan Süley­ man’ın ünlü başdefterdarı İskender Çelebi’nin bu­ raya yaptırdığı bir av köşkünün ve bir dinlenme yeri güzel bağçenin adına nisbetle “Florina”dır. Aslen Arnavut olan ve İstanbul’a küçük yaşda kö­ le olarak getirilmiş bulunan İskender Çelebi’nin Arnavutluk’da Florina kasaba halkından olduğu tahmin edilir.”

Adının kaynağı ne olursa olsun, Florya’nın plajlar tarihindeki yeri 1920’lerin başında yazılmaya baş­ lanır. Bu yıllarda Bolşevik devriminden kaçarak İstanbul’u geçici bir süre de olsa mesken tutan Beyaz Rusların bir bölümü, Florya kıyılarına yer­ leştirilmiştir. Biraz sıcaktan, biraz da yolculuk ar­ kadaşları bitlerden kurtulmak amacıyla denize gi­ ren Beyaz Rusları görmek için, İstanbullular akın akın bu kıyılara gelirler. Willy Sperco bu ilk gün­ leri şöyle anlatır: “Başlangıçta boşta kalan subay­ larla kendilerini tatilde

sayan ve güz sonu Rus­ ya’ya döneceklerini ha­ yal eden Petersburg’lu ve Moskova’lı dilberler, yakıcı g ü n e şte , altın kumlarda çıplaklıkları­ nı sergiliyorlardı. Gü­

zel M oskovalIların

kendilerini gösterdik­ leri bu yerlere ‘Cuir de Russie’nin (Rus derisi an lam ın a g e le n bir parfüm adı) sa rh o ş eden kokusunun cazi­ b esine k ap ılan Türk ve yaban cı e rk e k ler akın ak ın gelm ey e b aşladılar. Az son ra b u rala rd a açık hava

selves coulcl not advance any further. Our eyes dazzled, the soles o f our feet burning, we would rapidly retreat into the meadows from that forbid­ den place which was as terrible as it was forbid­ den.’ (Yaz Gezintileri, Değişen Istanbul, Istanbul

1959, p 27).

Istanbul Encyclopaedia explains that the pronun­ ciation Flürya was a corruption o f Fiorina, ‘the name o f a hunting lodge and beautiful gardens established here by İskender Çelebi, Sultan Süleyman the Magnificent’s fam ous minister o f finance. This name in turn is thought to come from the Albanian town o f Fiorina, from which İskender Çelebi was brought to Istanbul as a slave at a young age.'

Whatever the origin o f the name, Florya did not win fam e as a beach until the early 1920s. That was the time when White Russians fleeing from the Bolshevik revolution poured into Istanbul - most fo r a temporary sojourn - and some settled on the coast at Florya. The White Russians used to go sea bathing, partly as relief from the unaccustomed heat and partly to get rid o f the lice which they had acquired on their journey. The people o f Istanbul flocked to see this strange sight. Willy

1930 lu yılların ünlü gazetecilerinden Feridun Kandemir, Florya’nın yıldızının, Anastas ismindeki bir Rum’un, sahi­ le kurduğu küçük barakada bir açıkhava meyhanesi işletmeye koyulmasıyla parladığından söz eder. Anastas’ın meyhanesinde demlenenlerin denize girebilmeleri için, isimleri Uzun Aleksandr ile Küçük Aleksandr olan iki Rum, önce Solaryum, ardından da Haylayf (Highlife) plajını kurarlar. / Feridun Kandemir, a famous journalist of the 1930s, recalled how a tavern run by a Greek named Anastas helped to turn Florya into a beach resort. When the customers sipping their drinks started wanting to go sea bathing, two other Greeks named Tall Alexander and Small Alexander built cabins and other facilities for bathers and called the resort Solaryum. This was followed by a second named Haylayf (Highlife).

(5)

koltuk meyhaneleri ile banyo kabinlerine benzer tahta yapılar belirmeye başladı.” (Yüzyılın Başın­ da İstanbul, İstanbul 1989, s.79)

Sonrasını ise bir dönemin ünlü gazetecisi Feridun Kandemir’in bir röportajından aktaralım: “Anastas ismindeki bir Rum, Solaryum’un olduğu yere kü­ çücük bir baraka kurarak bir açıkhava meyhanesi işletmeye koyuldu. Florya’nın ilk tadını çıkaran iş­ te bu barba Anastas’dır.” Anastas’ın meyhanesin­ de d e m le n e n le r

denize girmeye ni- yetlenseler ne ya­ pacaklar? İşte bu konudaki boşluğu ilk değerlendiren­ ler ise yine iki Rum oldu; Uzun Alek- sa n d r ile Küçük Aleksandr. Bunlar “o p e ra tö r Murat beyden kiraladıkla­ rı y erd e, şim diki Solaryum plajını kurdular. (...) So­ laryum kafi gelme­ yince biraz öteye Haylayf (Highlife) plajı k uruldu. Ve ondan sonrası ma­ lum. Artık Flor­ ya’nın yıldızı parla­ mıştı.” (Kandemir,

“F lo ry a’da bir

G ü n ”, H afta, 27 Ağustos 1949). Artık İstanbul’un o yıllarda pek zengin olan plajlar listesin­ de “Florya” diye de b ir sem t vardır. 1934 yılının Hafta dergisi, Florya böl­ gesine gidecekler için lüzum lu bazı rehber bilgiler veri­ yor (hesaplam alar iki kişi içindir): “Trene -tenzilatlı ta­ rifeden istifade et­ mek şartiyle- gidip

gelm e 166 kuruş

v ere c e k sin iz. Bu bilet sizi banyolar

için duhuliye vermekten de kurtaracaktır.” Ama plajlara girmek yeterli değil, giyinip

soyunacaksı-1936 Haziranı’nın ilk cuması, Atatürk’ ün böl­ geye y a p tığ ı b ir geziyle Florya’nın kaderi değişir. 0 gece Florya’daki bir evde kalan Atatürk, sabah burada bir deniz köşkü yaptırma kararıyla uyanır. Atatürk, Güzel Sanatlar Akademisi profesörlerinden Seyfi Arkan’ ın hazırladığı projeyi beğenerek uygulanmasını ister. Cumhurbaşkanlığı Deniz Köşkü’nün yapımıyla birlikte Florya için yeni bir tarihin yazılmasına başlanmıştır. / On

the first Friday of June in 1936 Atatürk visited Florya and stayed the night in a house there. He was so enamoured of the place that he decided to build a house for himself, and chose a design by Seyfi Arkan, a professor at the Academy of Fine Arts. The construction of the Presidential Marine House marked a turning point in Florya’s history as a resort.

Sperco described those times: ‘The Russian officers who at first had nothing better to do, and the beautiful women from St. Petersburg and Moscow who then still imagined that they would be return­ ing to Russia in the autumn lay naked under the burning sun on the golden sands. Turkish and foreign men began to come here in large numbers,

carried away by the attraction o f the intoxicating fragrance o f Cuir de Russie ( ‘Skin o f Russia’), as

they called this place where the p retty Muscovites displayed themselves. Soon ope- n a ir d rin kin g shops a n d white wooden structures like chang­ ing cabins began to spring u p .’ (Yüzyılın B aşın d a Istanbul, Istanbul 1989, p 79)- O f the next phase in the b ea ch ’s history Feridun Kandemir, a fa m o u s journalist o f

the time, recorded that ‘a Greek nam ed A nastas built a tiny shed near Solaryum a n d ran an openair tavern. But what were the custom ers who sipped their drinks in Anastas’s tavern to do when they fe lt like cooling off in the sea? The first people to meet this need were two Greeks known as Tall Alexander and Small Alexander. They rent­ ed land on the beach m the surgeon Murat Bey and estab­ lished a resort on what later became known as Solaryum Beach... When that began to overflow, they set up the Haylayf (Highlife) beach resort nearby. A n d the rest o f the story is com m on knowledge. F lorya’s star was now shining brightly.’ (Florya’da bir Gün, Hafta, 2 7 August 1949).

126

(6)

nız da elbette. “Solar­ yum veyahut Haylayfı tercih ederseniz, b ü ­ yük kab in ler 5, orta kabinler 3 liradır. Her iki nevi de sabahtan akşama kadar emrini­ ze amadedir. Bundan başka orta kabineleri 4; büyüklerini de 6 ar­ kadaş birleşip kirala­ yabilirsiniz. Bu suretle d en izin m aliyet fiatı asgarisin e indirilm iş olur. Eğer küçük kabi­ neleri tercih ederseniz,

iki kişi için yalnız 70 kuruş öde­

yeceksiniz. Bu küçük kabinelerin fiatı Çekmece ile Büyük Plaj’da iki kişi için 45 kuruşa kadar ine­ bilir.” Ağaç altında içilen bir gazozun en az 15

kuruş olduğunu düşününce, yeme içme için ayı­ racağınız para gözünüzü korkutacaktır, (Hafta, 8 Ağustos 1934)

Florya’nın diğer plaj bölgelerinden farklı bir ko­ numa gelmesi için ise bir yıl daha beklememiz gerekiyor. 1936 Haziranı’nın ilk cuması, Atatürk olağan kent gezilerinden birini yapmaktadır. Bir­ birini izleyen üç otomobil Topkapı’dan çıkmış Edirne şosesi üzerinde hızla gitmektedirler. Yeşil­ köy’ü geçer geçmez Florya sırtlarında arabalar du­ rur. Yol kötüdür, etraf yeşilliğe hasrettir ve ıssızlık manzaraya egemendir... Atatürk sahile bakar

ba-1930’larda İstanbul'un pek zengin olan plajlar listesinde artık “ Florya" diye de bir semt var­ dır. 1934 yılının Hafta dergisi, Florya bölgesi­ ne gidecekler için verdiği lüzumlu bilgilerde, soyunma kabinlerinin fiyatını da belirtmiş: “ Solaryum veyahut Haylayfı tercih ederseniz, büyük kabinler 5, orta kabinler 3 liradır. Her iki nevi de sabahtan akşama kadar emrinize amadedir.” / In the early I930s Florya was just one of numerous beach resorts around Istanbul. In 1934 Hafta magazine listed prices for those spending a day out at the beach at Florya, including the cost of hiring a chang­ ing cabin: 'If you choose the Solaryum or Haylayf resort, large cabins are 5 liras and medium sized ones 3 liras. Both are at your disposal from morning until evening.’

By now sea bathing was the new craze, and there were m an y p riva te beaches a ro u n d Istanbul. In 1934 Hafta magazine published information

jk fo r those intending to

spend the day at Florya, giving the cost o f such a day out fo r two: ‘It will cost you 166 kuruş fo r cheap day returns by train, in c lu ­ sive o f the entrance charge fo r the beach resort. ’ But just getting onto the beach was not enough. You needed somewhere to

undress. ‘If you go to Solaryum or Haylayf large

changing cabins cost 5 liras and medium sized cabins 3 liras. Both are at your disposal from morning until evening. You can share a medium sized cabin am ong fo u r a n d the large ones among six, so minimising the cost. I f you choose a small cabin it will cost 70 kuruş fo r two o f you, and at Çekmece or Büyük Plaj the price is as low as 45 kuruş.’ (Hafta, 8 August 1934) When you reckon that the price o f just a fizz y lemonade at a tree shaded café table was 15 kuruş, the cost including eating and drinking o f your day at the

heacb in those days was phenomenal. It was to be another yea r before Florya gained the special status distinguishing it from other beaches around Istanbul. On the first Friday in June 1936Atatürk was out for a drive. Three cars left the walled city at Topkapi Gate and headed along the main road towards Edirne. Past Yeşilköy they stopped on the hill overlooking Florya. The road was bad, and the surrounding

coun-IpLAJ

yün. mükemmel biçim

(7)

Florya adı, kimilerine göre bölgede sık rastlanan ve “ Flürya" denilen bir kujtan, kimilerine göre de buraya bir av köşkü yaptıran, Kanuni’nin başdefterdarı İskender Çelebinin doğum yerinin Arnavutluk’un Fiorina kasabası olmasından gelmekte. Her ne jekilde olursa olsun, Florya’nın, İstanbul’un plajlar tarihinde özel bir yeri var. / The name Florya is thought to derive from Fiorina, the town in Albania which was the birth­ place of İskender Çelebi, finance minister to Sultan Süleyman the Magnificent. Çelebi had a hunting lodge and pleasure gardens here, and named his country estate Fiorina.

kar ve yanındakilere “Bu deniz bize küskün gö­ rünmüyor mu?” diye sorar.

İşte bu soru Florya’nın kaderinin değişmesinin başlangıcı olacaktır. O gece Florya’daki bir evde kalan Atatürk, sabah burada bir deniz köşkü yap­ tırma kararıyla uyanır. Bunu gerçekleştirmek için hemen işe başlanır. Florya Deniz Köşkü için üç ayrı proje hazırlanır. Atatürk bunlar arasından Gü­ zel Sanatlar Akademisi profesörlerinden Seyfi Ar- kan’ın planlarını beğenerek uygulanmasını ister. İnşaat hemen o gün başlatılır. Rekor denecek bir hızla, tam 43 günde tamamlanır. Projeyi gerçek­ leştiren Seyfi Arkan o günlere ait anılarını şöyle aktarır: “Atatürk milletini çok seven büyük bir in­ sandı. Halkın arasında yaşamakla mesut ve bahti­ yar olduğunu her zaman söylerdi. Florya gibi ta­ biatın bu müstesna yerinde bulunan köşkündeki yatağında yatar ve altındaki bir kaç metrekarelik denizden faydalanırken bile milletinin sağlığını, neşesini düşünürdü.” (Aydabir, Ocak 1953) Florya’nın bu yeniden doğuşunda gerçekleşen yalnızca Cumhurbaşkanlığı Deniz Köşkü’nün ya­ pımı değildir. Onun hemen yanında yaverlik, ka­ tiplik apartmanları ve halk tipi lojmanlar inşa edi­ lir. Plaj, yollar, parklar yeniden düzenlenir. Ardın­ dan Trakya’ya kadar bütün yollar asfaltlanır. Ata­ türk de son yıllarının en güzel günlerini burada geçirmiş ve İngiltere Kralı VII. Edward’i Florya Deniz Köşkü’nde konuk etmiştir. Artık Florya için

yeni bir tarihin yazılmasına başlanmıştır... •

M M M M N t a W M M M M M É n M N M M M N M f lM P

tryside treeless, empty rolling hills. Only Florya was a green oasis o f trees behind the beach, and beyond that the quiet blue sea stretching out beyond. That night Atatürk, stayed in Florya and woke the next morning resolved to build a house there. Three architects produced different designs, and Atatürk chose that o f Seyfi Arkan, a professor at the Academy o f Fine Arts. Construction began immediately, and was completed in the record time o f 43 days. The house was built out over the sea itself, like a great white ship. Seyfi Arkan wrote afterwards, Atatürk was a great man who loved his people. He always said how happy and fortu­ nate he was to live amongst them. While staying at his house at Florya, amidst that beautiful scenery, with the sea beneath him, and while bathing there his mind was constantly occupied with the well­ being of the nation. ’ (Aydabir, January 1953) Together with the Presidential Marine House, as it was called, accommodation was built on the shore fo r Atatürk’s aides and officials. Paths, parks and gardens were landscaped, and the main road from Istanbul through Trakya was asphalted. Here Atatürk spent the happiest months o f the last two years before his death in 1938. The house is also notable as being where Atatürk received King Edward VII of Britain. A new era had begun for

Florya.

* Gökhan Akçura, yazar. * Gökhan Akçura is a freelance writer.

129

S K Y L IF E T E M M U Z J U L Y 1 9 9 9

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

bendindeki “Bir an gözlerime bak ve uzat ellerini / Sen, azizeler gibi başında solgun hâle / (…) Kül olmuş zannedilen ölüler yayılıyor” dizeleri, bu şiirin

In this study, the meanings of the verb dut-/tut- , which has been practical and polysemic from the historic terms of Turkish language to the present, confirmed and made a

Ateş, trombositopeni, peteşi ve akut böbrek yetmezliği ile başvuran hastalarda hantavirüs enfeksiyonu ayırıcı tanıda düşünülmesi gerekir. Nurdan Cavrar,

記者  周文凱/台北報導         

萬芳醫院皮膚科林怡慈醫師談「惱人的冬季癢—乾燥性皮膚炎」

萬芳醫院皮膚科林昱廷醫師淺談「痣」(色素細胞母斑) 「痣」可生長在皮膚的任何部位,多為褐色斑點,且多數在 20

出院後需注意事項: 1.兩個月內勿提重物, 2.勿彎腰用力提重物, 3.若發現解血尿,立刻回醫院檢查。

Dedikoducu ve vırvırcı bu kadın Karagöz’ü hem aldatır hem de ona “Murdar, m usi­ b et” gibi iltifatkar sözcükler kullanmaktan çekinmez, Kanlı Nigar,