T.C.
İSTANBUL KÜLTÜR ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ORHAN PAMUK’UN “KIRMIZI SAÇLI KADIN” ADLI
ROMANINDA NİTELEME SIFATLARI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Nihat BIÇAK
1600000949
Anabilim Dalı : TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI
Programı
: TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI
Tez Danışmanı : Prof. Dr. Hacı Ömer KARPUZ
T.C.
İSTANBUL KÜLTÜR ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ORHAN PAMUK’UN “KIRMIZI SAÇLI KADIN” ADLI
ROMANINDA NİTELEME SIFATLARI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Nihat BIÇAK
1600000949
Tezin Enstitüye Verildiği Tarih : 18.05.2018
Tezin Savunulduğu Tarih : 30.05.2018
Anabilim Dalı : TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI
Programı
: TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI
Tez Danışmanı : Prof. Dr. Hacı Ömer KARPUZ
Diğer Jüri Üyeleri : Prof. Dr. Vahit TÜRK
: Prof. Dr. Yakup ÇELİK
i
ÖN SÖZ
İnsanoğlunu diğer canlılardan ayıran en önemli özelliğin düşünmek olduğunu
hepimiz biliyoruz. Düşüncelerimize ek olarak duygularımızın ve dış dünyaya karşı
algılarımızın dışa vurumu bazen müzik, bazen resim vs. gibi sanatlarla yapılsa da, bu
dışa vurumun temelini oluşturan asıl öğe “sözcük” tür.
Sözcükler, yazılı veya sözlü olarak dışa vurulduğunda genellikle bir hedefe
yöneliktir. Bu hedefin önemine, niyetine, ihtiyaç şiddetine göre uygun sözcükler
seçilir. Seçilen bu sözcüklerin, dilin sunduğu sınırsız imkanlarla ve sınırsız
kombinasyonlarla bir araya getirilmesi ve dışa vurulması, insan duygularının,
düşüncelerinin ve algılarının vücut bulmuş halidir. Yani diyebiliriz ki sözcükler,
uzayda algılanan veya hayal edilen her şeyin tanımında ve tarifinde kullanılan en
yaygın ve en önemli seçenektir. Durum böyle olunca her millet gerek yazılı ve gerek
sözlü olsun kendi dillerine oldukça önem vermiştir, bu konuda araştırmalar ve
aktarmalar yapmıştır. Çünkü dil kültürdür, zenginliktir, toplumsallıktır, dinlerin
anlatılması ve anlaşılmasıdır, siyasettir, sanattır…
Dilin bu derece önemli ve geniş ölçekli olması, onu birçok farklı şekilde ve
bakış açısıyla inceleme alanı yapmıştır. Sözcükler de, bu incelemeler kapsamında
farklı türlere ayrılmıştır ve türler üzerinde çalışmalar yapılmıştır. Bilimsel kriterlere
bağlı kalarak ve Türkçeye hizmet amacını güderek, bizler de bu çalışmamızda Nobel
Edebiyat ödüllü yazarımız Orhan Pamuk’un Kırmızı Saçlı Kadın adlı romanında yer
alan niteleme sıfatlarını ele aldık.
Kitapta yer alan niteleme sıfatlarını; sıfat, birlikte kullanıldığı ad, algı, yapı,
sözcük öbeği, kaynak dil, kullanım ve ek olmak üzere sekiz başlık altında inceledik
ve bunlardan yola çıkarak bir değerlendirme yaptık. Sözü geçen başlıkları da kendi
içinde incelemeye aldık ve buradan çıkan verilere göre de tablolarını, grafiklerini
oluşturduk. Ele aldığımız niteleme sıfatlarının geçtiği cümleyi sayfa numaralarını da
belirttik. Bütün bunlardan sonra da değerlendirmelerde bulunarak, çalışmamızı
sonuca bağladık.
Bu çalışma boyunca bana değerli zamanını ayıran, yol gösteren, beni dilin
gizemli dünyasına davet eden, bu çalışmadan önce de üzerimde emeği olan kıymetli
hocam Prof. Dr. Hacı Ömer KARPUZ’a ve bugüne kadar üzerimde emeği olan bütün
değerli hocalarıma teşekkürü bir borç bilirim.
Nihat Bıçak
İstanbul, Mayıs/2018
ii
İÇİNDEKİLER
ÖN SÖZ……….i
İÇİNDEKİLER ………ii
KISALTMALAR………...iv
TABLO LİSTESİ………v
ŞEKİL LİSTESİ………..v
TÜRKÇE ÖZET………vi
YABANCI DİL ÖZET………..vii
GİRİŞ………...1
BİRİNCİ BÖLÜM
1. SIFATLAR VE NİTELEME SIFATLARI HAKKINDA GENEL BİR
DEĞERLENDİRME……….4
İKİNCİ BÖLÜM
2. ORHAN PAMUK’UN HAYATI VE ESERLERİ
2.1.HAYATI....………...8
2.2.ESERLERİ………...9
2.2.1. “KIRMIZI SAÇLI KADIN”………...11
2.2.1.1.ÖZETİ………...12
2.2.1.2.ROMAN HAKKINDA……….13
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
3. İNCELEME VE DEĞERLENDİRME……….15
3.1. ”KIRMIZI SAÇLI KADIN” ROMANINDA KULLANILAN
NİTELEME SIFATLARI……….15
3.1.1. ”KIRMIZI SAÇLI KADIN” ROMANINDA KULLANILAN
NİTELEME SIFATLARI……….15
3.2.1. GEÇİŞ ORANLARINA VE SIKLIKLARINA GÖRE NİTELEME
SIFATLARI TABLOSU………...…………..258
3.2.2. GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE NİTELEME SIFATLARI
GRAFİĞİ……….………272
3.3.1. GEÇİŞ ORANLARINA VE SIKLIKLARINA GÖRE
NİTELENEN ADLAR TABLOSU………..………..273
3.3.2. GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE NİTELENEN ADLAR
GRAFİĞİ……….……281
iii
3.4.1. GEÇİŞ ORANLARINA VE SIKLIKLARINA GÖRE ALGISAL
TÜRLER TABLOSU………...282
3.4.2. GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE ALGISAL TÜRLER
GRAFİĞİ………...282
3.5.1. GEÇİŞ ORANLARINA VE SIKLIKLARINA GÖRE NİTELEME
SIFATLARININ YAPI TABLOSU………...…………283
3.5.2. GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE NİTELEME SIFATLARININ
YAPI GRAFİĞİ……….…....284
3.6.1. GEÇİŞ ORANLARINA VE SIKLIKLARINA GÖRE NİTELEME
SIFATLARININ SÖZCÜK ÖBEKLERİ TABLOSU………...284
3.6.2. GEÇİŞ ORANLARINA VE SIKLIKLARINA GÖRE NİTELEME
SIFATLARININ SÖZCÜK ÖBEKLERİ GRAFİĞİ………...…285
3.7.1. GEÇİŞ ORANLARINA VE SIKLIKLARINA GÖRE NİTELEME
SIFATLARININ ALDIĞI EKLER TABLOSU…...………....….286
3.7.2. GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE NİTELEME SIFATLARININ
ALDIĞI EKLER GRAFİĞİ………...287
3.8.1. GEÇİŞ ORANLARINA VE SIKLIKLARINA GÖRE NİTELEME
SIFATLARININ KAYNAK DİLLERİ TABLOSU………...288
3.8.2. GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE NİTELEME SIFATLARININ
KAYNAK DİLLERİ GRAFİĞİ………...289
3.9.1. GEÇİŞ ORANLARINA VE SIKLIKLARINA GÖRE NİTELEME
SIFATLARININ KULLANIMLARI TABLOSU………...290
3.9.2. GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE NİTELEME SIFATLARININ
KULLANIMLARI GRAFİĞİ………....291
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
4. GENEL BİR DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
4.1.DEĞERLENDİRME………...292
4.2.SONUÇ………....…292
KAYNAKÇA……….…………..…..294
iv
KISALTMALAR
AEÖ
Ad Eylem Öbeği
Ar.
Arapça
Cc
Cümlecik
Çin.
Çince
Far.
Farsça
Fr.
Fransızca
İng.
İngilizce
İT
İsim Tamlaması
İsp.
İspanyolca
İt.
İtalyanca
KÖ
Kısaltma Öbeği
Rum.
Rumca
s.
Sayfa
SEÖ
Sıfat Eylem Öbeği
ST
Sıfat Tamlaması
SÖ
Sözcük Öbeği
T.
Türkçe
ZÖ
Zarf Öbeği
v
TABLO LİSTESİ
Sayfa No
TABLO
3.2.1.
GEÇİŞ SIKLIKLARI VE ORANLARINA GÖRE
NİTELEME SIFATLARI
258
TABLO
3.3.1.
GEÇİŞ SIKLIKLARINA VE ORANLARINA
GÖRE NİTELENEN ADLAR
273
TABLO
3.4.1.
GEÇİŞ SIKLIKLARI VE ORANLARINA GÖRE
ALGISAL TÜRLER
282
TABLO
3.5.1.
GEÇİŞ SIKLIKLARI VE ORANLARINA GÖRE
NİTELEME SIFATLARININ YAPISI
283
TABLO
3.6.1.
GEÇİŞ SIKLIKLARI VE ORANLARINA GÖRE
NİTELEME SIFATLARININ SÖZCÜK
ÖBEKLERİ
284
TABLO
3.7.1.
GEÇİŞ SIKLIKLARI VE ORANLARINA GÖRE
NİTELEME SIFATLARININ ALDIĞI EKLER
286
TABLO
3.8.1.
GEÇİŞ SIKLIKLARI VE ORANLARINA GÖRE
NİTELEME SIFATLARININ KAYNAK DİLLERİ 288
TABLO
3.9.1.
GEÇİŞ SIKLIKLARI VE ORANLARINA GÖRE
NİTELEME SIFATLARININ KULLANIMLARI
290
ŞEKİL LİSTESİ
Sayfa No
ŞEKİL
3.2.2.
GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE NİTELEME
SIFATLARI
272
ŞEKİL
3.3.2.
GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE NİTELENEN
ADLAR
281
ŞEKİL
3.4.2.
GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE ALGISAL
TÜRLER
282
ŞEKİL
3.5.2.
GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE NİTELEME
SIFATLARININ YAPISI
284
ŞEKİL
3.6.2.
GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE NİTELEME
SIFATLARININ SÖZCÜK ÖBEKLERİ
285
ŞEKİL
3.7.2.
GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE NİTELEME
SIFATLARININ ALDIĞI EKLER
287
ŞEKİL
3.8.2.
GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE NİTELEME
SIFATLARININ KAYNAK DİLLERİ
289
ŞEKİL
3.9.2.
GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE NİTELEME
vi
Enstitü
: Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dalı
: Türk Dili ve Edebiyatı
Programı
: Türk Dili ve Edebiyatı
Tez Danışmanı
: Prof. Dr. Hacı Ömer KARPUZ
Tez Türü ve Tarihi : Yüksek Lisans – Mayıs 2018
ÖZET
ORHAN PAMUK’UN “KIRMIZI SAÇLI KADIN” ADLI ROMANINDA
NİTELME SIFATLARI
Nihat BIÇAK
Bu çalışmamızda, Orhan PAMUK’un “Kırmızı Saçlı Kadın” adlı romanında
niteleme sıfatları incelendi. Bu çalışmanın asıl amacı, Türkiye Türkçesinde
kullanılan niteleme sıfatlarının şekil ve oluşumları hakkında bir sonuç elde etmek ve
değerlendirmede bulunmaktır.
Adı geçen romanda tespit edilen 3896 adet niteleme sıfatı; sıfat, ad, algı, yapı,
sözcük öbeği, ek, kaynak dil ve kullanım (gerçek anlam/üst anlam) bakımından sekiz
başlıkta incelenmiştir. Elde edilen sonuçlar tablolar ve grafiklerle verilerek bir
değerlendirme yapılmıştır. İncelediğimiz 3896 niteleme sıfatı, algı bakımından
görsel olanlar (1686) ve zihinsel olanlar (1662) ile ilk sıradadırlar. Kaynak dil
bakımından incelediğimizde Türkçe (1880) ve Arapça (841) yine ilk sıradadır. Yapı
bakımından incelediğimizde ise, basit (1614) ve türemiş (1639) niteleme sıfatlarını
başta görürüz. Kullanım açısından gerçek anlam ilk sırayı alırken (3644), onu üst
anlam takip etmiştir (252).
Yukarıda sözünü ettiğimiz sıfatların daha detaylı ve kapsamlı şekli inceleme
bölümünde görülecektir.
Anahtar Kelimeler: Niteleme Sıfatları, Sözcük Türleri, Kaynak Diller,
vii
Institute
: Social Sciences
Branch
: Turkısh Language and Literature
Program
: Turkısh Language and Literature
Thesis Advisor
: Prof. Dr. Hacı Ömer KARPUZ
Type of Thesis and Date
: MA – May 2018
ABSTRACT
DESCRIPTIVE ADJECTIVE IN “WOMAN WİTH RED HAİR”
NOVEL OF ORHAN PAMUK
Nihat BIÇAK
In this study, qualifying adjective used in Orhan PAMUK’s novel “Woman
with Red Hair” were examined. The main objective of this study is to obtain a data
about the way how the qualifying adjectives in Turkey Turkish are formed and make
an assessment.
3896 qualificative adjectives identified in the mentioned novel were analyzed
under eight headings in terms of their being adjective, noun, perception, structure,
phrase, suffix, source language and usage (in terms of true meaning/super ordinate).
The results obtained were evaluated with the help of tables and graphs. Among the
3896 qualificative adjectives we analyzed, the visual (1686) and the mental (1662)
were the highest in number in terms of perception. When we examined the data in
terms of source language, we saw that Turkish (1880) and Arabic (841) ones were
the highest in number. When we examined it in terms of structure, we saw that the
simple qualifications (1614) and the derived qualifications (1639) were at the top. In
terms of use, while the real meaning was the highest (3644), it was followed by the
super ordinate (252).
The more detailed and comprehensive picture of the qualifications we have
discussed above will be seen in the analysis section.
Key Words: Qualifying Adjective, Part of Speech, Source Language, Orhan
1
GİRİŞ
İletişim ve ifade konusunda, dilin diğer iletişim türleri ve araçları arasında
kuşkusuz apayrı
bir yeri ve önemi vardır. Çünkü dil; hem en önemli iletişim,
ifade ve anlaşma aracıdır, hem de geçmiş ve gelecek arasında bağlantıyı ve
sürekliliği sağlayan, birçok işlevi olan önemli bir köprü durumundadır.
Tarih sahnesinde yer alan milletlere baktığımızda, çoğunun farklı dilleri ve bu
diller üzerinde çalışmaları olduğunu görürüz. Bunun asıl sebebi dilin; hayatımızın
ayrılmaz bir parçası ve toplumsallığın temeli olmasıdır. Dil olmadan insan olsa bile,
insanlığın tarihi olmaz. Duygu olsa bile, duygunun ifadesi olmaz. Dil olmazsa soyut
olan hiçbir şey olmaz, somut olan da tanımlanamaz veya tarif edilemez. Millet
bilincine ulaşmış toplumların, dilin bu özelliklerini kavraması ile birlikte dilin tarihi,
oluşumu ve gelişimi, farklı dillerle etkileşimi, yapısı, anlam olayları ve değişimi
önemli inceleme alanı olmuştur.
Tarihsel süreç boyunca sürekli bir dönüşüm içinde olan dünya, yuvarlak
olmaktan düz olmaya doğru gitmektedir, yani bir zamanlar sonsuz sanılan dünya
giderek global bir köy halini almıştır. Tarih boyunca insanlığın sürekli hızının
artmasına paralel olarak değişimin hızı da artmıştır. Bu hızlı değişimin merkezinde
yer alan dilin de bundan fazlasıyla etkilenmesi, dilin canlı ve değişken olması
sebebiyle gayet doğal bir durumdur. Değişimler ve etkileşimler sonrasında diller
bazen zenginleşir, bazen değişir, bazen de yok olarak sadece tarih sahnesinde yerini
alırlar.
Eski diller arasında olmasına rağmen, Türkçe de tarihsel süreçler içerisindeki
değişimlerden ve etkileşimlerden oldukça fazla payını almıştır. Böyle bir durumun
meydana gelmesinde şüphesiz farklı birçok neden sayabiliriz, ama bunların asıl
büyük nedenleri arasında geniş bir coğrafyaya, dini inançlara ve farklı dönemlerin
baskın güçlerine ayrı bir parantez açmak gereklidir. Çünkü coğrafya, inançlar ve
küresel baskın güçler toplumların ve onların kültürleri, dilleri üzerinde oldukça
etkilidir.
Türklerin, İslam dinini kabulünden sonra, bu yeni inancın ilk büyük etkileri
kültür alanında meydana gelmiştir. Kültürün en önemli taşıyıcısı olan dilin de
bundan etkilenmesi kaçınılmazdı. İslam dininin doğuş yerinin Arap yarımadası
olması ve dinin kitabı olan Kur’an-ı Kerim dilinin Arapça olması, Arapçanın ruhani
veya duygusal diye tanımlayabileceğimiz bir etkisi olmuştur Türkçenin üzerinde.
Tabi Arapçanın o dönemlerde edebi anlamda güçlü olmasını göz ardı edersek,
Arapçaya da haksızlık etmiş oluruz. Çünkü tarihin farklı dönemlerinde edebi veya
politik, askeri, ekonomi yönünden baskın güç olan millet veya devletlerin dilinin de
daha baskın olması, Türkçe-Arapça ilişkisine has bir durum değildir. Bu kısa
açıklamamızın sebebi de, çalışmamızda Türkçe niteleme sıfatlarının hemen ardından,
2
geçiş sıklığı açısından ikinci sırayı alan niteleme sıfatlarının Arapça kökenli
olmasıdır.
Türkçe ve Arapçanın ardından gelerek üçüncü sırayı alan niteleme sıfatları ise
Farsça olanlardır. Türkler tarihin farklı dönemlerinde, farklı coğrafyalarda, farklı
kültürlerle ve dillerle iç içe yaşamıştır. Öyle ki, Osmanlı Devleti’nin zirvede olduğu
dönem, ülke çok geniş sınırlara ulaşmıştı. Bu coğrafi farklılıklar arasında, coğrafi
yakınlık vesilesiyle en çok etkileşimde bulunduğumuz devlet İran’dır. Türkçenin,
Farsça ile olan ilişkisini de sadece coğrafi iç içelikle anlatmak bizi çıkmaza sokabilir.
Çünkü Türklerin, İran’la teması başladığı dönemlerde, İran da oldukça köklü,
mitolojik yönü güçlü ve devlet geleneği olan bir geçmişe ve kültüre sahipti. Bu vesile
ile Türklerin dili ve kültürü, İran ile bir etkileşim içine girmekten ve bu durumdan
yararlanmaktan kaçınmamış, aksine belli bir dönemde Farsçayı bilip, kullanmak
ayrıcalık bile sayılmıştı. Coğrafi anlamda da uzun bir tarih boyunca devam eden iç
içelik, bu diller arasındaki etkileşimini kaçınılmaz kılmıştır, bu değirmene su
taşımıştır diyebiliriz. Dolayısıyla bu çalışmada da Farsça sıfatlar, hatırı sayılır bir
miktarda karşımıza çıkmıştır.
Yukarıda sözünü ettiğimiz Arapça ve Farsçadan sonra, batı dilleri arasından
Fransızcaya da kısaca değinmekte de fayda var. Kimi tarihçelere göre 1839’daki
Tanzimat Fermanı’yla, kimisine göre de kökleri daha öncesine dayanan, batıyı ve
onun kurumlarını model alan bir evre var tarihsel ve güncel gerçekliğimizde. Ortaçağ
karanlığından sonra bilim ve mantığı ön planda tutan Avrupa her alanda üstünlüğü
ele geçirirken, Osmanlı Devleti içinde bulunduğu buhrandan kurtuluş arayışındaydı.
Arayışın sonucu da, Batı’yı model alma politikası oldu. Artık Arapça ile Farsçanın
yerini, Fransızca ve İngilizce almıştı.
Yüzyıllar boyunca Arapça ve Farsçanın yanı başında, kendi öz kimliğini
onlarla birlikte veya onlara karşı yaşatmaya çalışan Türkçenin etkileşim alanına, 19.
asırdan itibaren Batı dilleri de girmiştir ve bu konuda başı da Fransızca çekmiştir
diyebiliriz. Fransızcanın 19. asırda kelime ihraç ettiği dil sadece Türkçe değildir. O
dönemin gerek fikir çeşitliliği anlamında, gerekse edebiyat ve dil anlamında baskın
olan Fransa’nın, Türkçeyle birlikte çoğu dile kelime verdiğini biliyoruz.
Saydığımız bu diller, Türkçe metinlerde belirgin bir şekilde karşımıza çıkan
dillerdir ve bunun asıl sebeplerine kısaca değindik. Dillerin kültürlerle, inançlarla,
coğrafyayla, baskın güçlerle ne kadar yakın ilişki içinde olduğuna değinmemiz,
aslında dilin ve ona dair incelemelerin önemini vurgulamamıza yöneliktir. Dil;
kapsamı çok geniş olan ve oldukça eskiye dayanan köklere sahip olduğu için, dille
ilgili çalışmalar, doğal olarak farklı alanlarda ve başlıklar altında incelemelere tabi
tutulmuştur. Dille ilgili bu çalışmalar bazen tarihsel anlamda, bazen yapısal anlamda,
bazen de sadece anlam bakımından incelenmiştir. Ama diyebiliriz ki hemen hemen
bütün çalışmaların ortak amacı dili çözümlemeye, geliştirmeye, güzelleştirmeye
yöneliktir. Bizler de bu amaçlar doğrultusunda, Türkçeye olumlu katkılar sunacağını
düşündüğümüz çalışmamızda niteleme sıfatlarını ele aldık.
3
Dillerin metinlerinde yer alan sözcük türlerine baktığımız zaman sıfatlar,
adlar ve fiillerle birlikte zirvede gelir. Sıfatları biraz daha özele indirdiğimizde ise
niteleme sıfatları oldukça geniş bir inceleme alanı oluşturur. Sıfatlar; önüne geldiği
isimle ilgili sınırlı sayıda belirtme özelliğine sahipken, niteleme açısından bu kapsam
çok daha geniştir. Çünkü sınırlı sayıdaki isme, dilin imkanları sayesinde, farklı
kombinasyonlarla sınırsız sayıda niteleme sıfatı getirebiliriz. Dolayısıyla bu
çalışmada genel bir hüküm vermek yerine, yapıcı bir değerlendirmede bulunmayı
daha uygun bulup, dil ile ilgili yapılacak bilimsel çalışmalara yardımcı olmasını
temenni ederim.
İncelediğimiz eserde tespit ettiğimiz sözcük veya sözcük öbeği halindeki
niteleme sıfatları sekiz başlık altında değerlendirilmiştir. Çalışmamızda, kriter olarak
sözlüksel anlamda niteleme sıfatları esas alınsa da, sözlüksel olmadığı halde niteleme
özelliği taşıyan diğer niteleme sıfatlarını da ele aldık. Yapı, anlam ve mantık
bakımından ayırabildiğimiz birleşik sıfatlara ait niteleyici sözcükleri ayrı ayrı ele
alıp, ayıramadıklarımızı da birleşik sıfat halinde aldık.
4
BİRİNCİ BÖLÜM
1. SIFATLAR VE NİTELEME SIFATLARI HAKKINDA GENEL BİR
DEĞERLENDİRME
Yeryüzünde önceden kullanılmış ve hala kullanılan binlerce farklı dil vardır.
Bu diller hakkında daha sağlıklı sonuçlara varmak ve doğru bir değerlendirme
yapabilmek için, dil ile ilgili çalışmalar tek bir koldan değil de, farklı alt başlıklarda,
farklı amaç ve yöntemlerle yapılmıştır. Dille ilgili yapılan çalışmaların arasında yer
alan önemli bir alan da, dillerdeki sözcük türleriyle ilgilidir.
Sözcük türleri arasında yer alan sıfatlar; sadece Türk Dili’nde değil, diğer
dünya dillerinde de oldukça önemli bir yer almaktadır. Çünkü yeryüzünde her ne
kadar ad varsa, o adın işaret ettiği varlık yahut hareketle ilgili çok sayıda niteleyici
veya belirtici özellik vardır. Bu belirtici ve niteleyici özellikleri taşıyan sözcüklere
genel anlamıyla sıfat denilmektedir, diyerek konuya giriş yapıyoruz ve öncelikle bazı
geleneksel gramer kitaplarında sıfatların tanımına ve tasnifine bir göz atıyoruz.
Gramer açısından bir terim olarak sıfat; “İsimleri niteleme, belirtme,
gösterme gibi çeşitli yönlerden bildiren, sınırlayan kelime türü.”
1diye açıklanıyor
Zeynep Korkmaz tarafından. Diğer bir dilbilgisi terimler sözlüğünde Nurettin Koç;
“Önad: Addan önce gelerek onu niteleyen ya da belirten sözcük türü, sıfat.”
2diye
tanımlar. Gramerle ilgili bazen terimler sözlüğünde geçen tanımına baktıktan sonra,
şimdi de gramer kitaplarının kendisinde geçen bazı tanım ve tasniflere bakalım.
Sıfat tanımı için Tahsin Banguoğlu, Türkçenin Grameri adlı eserinde şöyle
der; “Bir varlığı vasıflayan veya belirleyen kelimeye sıfat diyoruz: dar, güzel, mor,
ekşi, yüksek, bu, hangi, kimi, üç gibi. Sıfatlar iki türlü işleyişlerine göre iki takıma
ayrılırlar: vasıflandırma sıfatları, belirtme sıfatları.”
3Burhan Paçacıoğlu;
“Nesnelerin değişik özellikleri ve belirtileri vardır. İşte sıfat adı altında topladığımız
kelimeler, bu özellik ve belirtilerin isimleridir. Bundan da anlaşılıyor ki isimlerin,
nesnelerin adları olmasına karşılık, sıfatlar, nesnelerin özelliklerini ve belirtilerini
karşılayan isimlerdir. Bazı nesnelerin birçok özelliği olmayıp tek özellikleri oldukları
görülmektedir. Bu durumda, tek özelliğe sahip nesnenin ismi aynı zamanda sıfat
olur: kör, topal vb.”
4diyerek, hem sıfatlar için isim terimini, hem de bazı
durumlarda isimler için sıfat terimini kullanarak dikkatimizi başka bir noktaya
çekerken, sözcük türlerinin tasnifi ve tanımı konusunda çalışmalar yapan bir diğer
dilci H. İbrahim Delice’nin tanımı ise şöyledir; “Sıfat, kendinden sonra gelen bir
ismi niteleyen veya çeşitli açılardan belirten isimlerin dil bilgisindeki karşılığıdır.
(…) Sıfat uydu bir sözcüktür. Mutlaka kendinden sonra gelen bir isme bağlanmak ve
sıfat tamlamasını oluşturmak durumundadır. Yani, bir metinde sıfatın var olabilmesi
için bir sıfat tamlamasının bulunması zorunludur; ancak, bazı durumlarda sıfatın
1Zeynep Korkmaz, Gramer Terimleri Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1992, s. 132. 2
Nurettin Koç, Açıklamalı Dil Bilgisi Terimleri Sözlüğü, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1992, s. 203-204. 3 Tahsin Banguoğlu, Türkçenin Grameri, Türk Dil Kurumu, Ankara, 2000, s. 341.
5
nitelediği veya belirttiği isim eksiltilebilir. Bu durumda, sıfat sözcük türü olarak
zamir görevine geçer; ki bu durum, çeşitli çalışmalarda adlaşmış sıfat olarak
değerlendirilir.”
5Sözcük türlerinin tanımı ve tasnifi hakkında yapılan bir diğer çalışmada
Zeynep Korkmaz sıfatları; “Türkiye Türkçesinde çok geniş bir yeri olan sıfatlar,
adlardan önce gelerek onları niteleyen, nasıl olduklarını gösteren veya çeşitli
yönlerden belirten sözlerdir.”
6diye tanımlar.
Dil alanında çalışmalar yapmış bilim adamları, farklılıklar göstermekle
birlikte, bir birine yakın tanımlarda bulunmuştur. Ama baktığımız zaman hepsinde
ortak bir nokta hemen göze çarpar: sıfatlar, niteleme ve belirtme olmak üzere ikiye
ayrılır ve tasnif çalışmaları da bu iki başlık altında yapılır. İnceleme alanımıza dahil
olmadığı için belirtme sıfatlarını bir kenara bırakarak, yolumuza niteleme sıfatları ile
devam edeceğiz.
Niteleme sıfatlarının, belirtme sıfatlarına göre sayıca çok daha fazla olduğuna
daha önce de değindik ve bunun asıl sebebinin, isimlere gelen sıfatların belirtme
yönü sınırlı iken, her isme gelebilecek niteliğin oldukça fazla olmasıdır. Örneğin;
“ağaç” sözcüğünü ele alalım. Ağaç ismine gelebilecek belirtici özellikler oldukça
sınırlıdır; bir ağaç, o ağaç, hangi ağaç vb. özellikler saydığımızda bir süre sonra
duraklayabiliriz, ama yine aynı “ağaç” ismine niteleyici özellikler gelirse liste
uzadıkça uzayabilir; yaşlı ağaç, uzun ağaç, yeşil ağaç, faydalı ağaç, meyve veren
ağaç, odunluk ağaç, kokulu ağaç vb. Bu durum sadece Türkçeye özgü bir durum
değildir. Dilin mantık kuralları çerçevesinde düşündüğümüzde, diğer diller için de
geçerli olan evrensel bir dilin işleyiş kuralıdır. Peki bu kadar çok çeşitlilik barındıran
niteleme sıfatları tam olarak nedir? Bu soruya cevap ararken yine geleneksel gramer
kitaplarına bir göz atarak, genel bir tanımlamaya ulaşma çabasında olacağız.
Niteleme sıfatları konusunda oldukça kapsamlı bir çalışma yapan Engin
Yılmaz’ın tanımı ile başlayalım; “Niteleme işlevli sıfatlar; nesne veya kavramların
tanımlayıcı, ayırıcı, öznelleştirici özelliklerinin/niteliklerinin dile getirilmesini
sağlamaktadır.”
7Dil konusunda farklı birçok çalışma yapan Zeynep Korkmaz da niteleme
sıfatları hakkında oldukça geniş bilgiler sunmuştur. Korkmaz, niteleme sıfatları
hakkında şöyle der; “Nitelik sıfatları, canlı ve cansız varlıkların renk, şekil biçim, tat,
koku, mesafe, huy, alışkanlık, yetenek, beceri gibi türlü iç ve dış özelliklerini bildiren
sıfatlardır.”
8Zeynep Korkmaz’ın bu tanımına değinmişken, onun niteleme
sıfatlarının niteleyici özelliklerini göz önünde bulundurarak, işlev bakımından yaptığı
sınıflamayı oldukça önemli ve açıklayıcı görüyoruz. Korkmaz’ın tasnifini kısaca
özetlersek:
5 H. İbrahim Delice, Sözcük Türleri, Asitan Yay., Sivas, 2012, s. 48. 6
Zeynep Korkmaz, Türkiye Türkçesi Grameri-Şekil Bilgisi, Türk Dil Kurumu Yay., Ankara, 2009, s. 333. 7 Engin Yılmaz, Türkiye Türkçesinde Niteleme Sıfatları, Değişim Yayınları, İstanbul, 2004, s. 45. 8 Zeynep Korkmaz, Türkiye Türkçesi Grameri-Şekil Bilgisi, Türk Dil Kurumu Yay., Ankara, 2009, s. 361.
6
“1. Adlar önünde renk bildiren sıfatlar: (…)
2. Varlıkların iyi, kötü, güzel, çirkin,çalışkan, tembel, kaba, zarif gibi soyut
niteliklerini bildiren sıfatlar: (…)
3. Varlıkların dış görünüşlerini, beden yapılarını veya fiziksel özelliklerini
niteleyen genç, ihtiyar, sağır, kör, şişman, zayıf, alçak, yüksek, durgun, hareketli vb.
sıfatlar: (…)
4. Mekanda ve zamanda mesafe niteliği bildiren, dar, geniş, ırak, yakın, sığ,
derin gibi sıfatlar: (…)
5. Varlıkların duyu organları ile algılanan niteliklerini bildiren acı, tatlı,
buruk, ekşi, ılık, sıcak, soğuk yumuşak, sert vb. sıfatlar: (…)
6. (…) türemiş, birleşik ve kelime grupları biçimindeki sıfatların bir kısmı da
nitelik bildiren sıfatlardır. Varlıklarda yer alan somut ve soyut niteliklere, bu yapım
eklerinin ve birleşme biçimlerinin kattığı işlev incelikleri söz konusu olunca,
yukarıda yapılan genel sınıflandırmaya aşağıdaki ayrıntı bildiren daha dar kapsamlı
türleri de eklemek uygun olur:
7. Ada herhangi bir özelliğe sahip olma, o özelliği taşıma niteliği katan
sıfatlar: akıllı çocuk, debdebeli söz (…)
8. Bir yerli olmayı, bir yere veya bir şeye mensubiyeti gösteren sıfatlar:
Ankaralı iş adamı (…)
9. ”Bir şey için” anlamındaki veya bir şeyin bollukla bulunduğu yeri gösteren
tahsis sıfatları: elbiselik kumaş, kiralık araba, yazlık ev, günlük işler, haftalık gazete,
aylık dergi, ağaçlık bölge (…)
10. Kişilerde alışkanlığı, nesnelerde belirgin özelliği gösteren sıfatlar:
akşamcı adam, bölücü faaliyet (…)
11. Bir varlık ya da nesnede bir niteliğin eksikliğini, yokluğunu gösteren
sıfatlar: anlamsız direniş, balıksız göl (…)
12. Bir nesnenin yapıldığı maddeyi gösteren veya o duyguyu veren sıfatlar:
altın kalem, ceviz dolap (…)
13. Bir niteliğin bir varlıkta yoğun olarak bulunduğunu gösteren sıfatlar:
alıngan, çalışkan (…)
14. Adlara anlamca bir bildirme ve pekiştirme niteliği katan sıfatlar: azgın,
bezgin, coşkun, dalgın (…)
15. Yapılmış bitmiş bir oluş ve kılışı bir varlığa bir nesneye nitelik olarak
veren sıfatlar: açık (kapı), bozuk (yol) (…)
7
16. Asma (tavan), aşırma (mal), basma (kitap) (…) örneklerinde görüldüğü
gibi bir tarzı ve adların yapılış özelliğini bildiren sıfatlar: (…)
17. Nitelikte süreklilik bildiren sıfatlar: bakıcı kadın, bıktırıcı ısrar (…)”
9Zeynep Korkmaz’ın bu değerlendirmesini belirtmemizin asıl sebebi olarak,
incelediğimiz 3896 niteleme sıfatının bu değerlendirmeye uygun olmasıdır. Ayrıca,
niteleme sıfatlarını daha anlaşılır kıldığına da hiç şüphe yoktur.
İncelediğimiz kaynakları göz ardı etmeden, elde ettiğimiz verilerden de
yararlanarak niteleme sıfatları hakkında genel bir tanım yapacak olursak, niteleme
sıfatları: bir ismin önüne gelerek veya bir isme bağlı olarak o ismin işaret ettiği
nesneyi, durumu, hareketi, kavramı veya duyguyu ayırıcı özellikleri bakımından,
sahip olduğu veya olmadığı özellikleri bakımından, özsel, miktar bakımından, bir
yere veya şeye aitlik bakımından zihinde belirgin bir taslak oluşturan sözcük veya
sözcüklerdir.
Çalışmamızda incelediğimiz sıfatları mümkün olabildiği ve şartlar el verdiği
derecede kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tuttuk. Çalışma detaylı incelendiğinde,
niteleme sıfatlarının tanımı ve çeşitli başlıklar altında tasnif edilmesi daha fazla
belirgin ve bilimsel olacaktır.
9 Zeynep Korkmaz, Türkiye Türkçesi Grameri-Şekil Bilgisi, Türk Dil Kurumu Yay., Ankara, 2009, s.362-369.
8
İKİNCİ BÖLÜM
2. ORHAN PAMUK’UN HAYATI ve ESERLERİ
2.1. Hayatı:
“Ferit Orhan Pamuk, 7 Haziran 1952’de İstanbul doğdu. Annesinin adı
Şeküre Hanım, babasının adı da Gündüz’dür. Zengin bir bölge olan Nişantaşı’nda,
kalabalık bir ailede büyüdü. İçinde yaşadığı ev ve kalabalık aile, onun Cevdet Bey ve
Oğulları adlı romanındaki ev ve aileye benzetilir. İstanbul’daki Amerikan lisesi olan
Robert Koleji’nde okudu ve daha sonra da bitirmeden bırakacağı İstanbul Teknik
Üniversitesi’nde mimarlık okur.
Çocukluğundan beri resimle ilgilenen ve ileride ressam olacağını düşüne
Pamuk, ressam olmayacağını anladığı gibi, mimarlık da yapamayacağına kanaat
getirmiş ve üçüncü senede bu bölümü bırakmıştır. Daha sonra İstanbul
Üniversitesi’nde gazetecilik okumuşsa da, Kar romanına hazırlık dönemi hariç
gazetecilik de yapmamıştır. Henüz 23 yaşındayken romancı olmaya karar veren
Orhan Pamuk’un daha sonraki hayat macerası, bu karar doğrultusunda şekillenmiştir.
1974’te gazetecilik okurken, evine kapanıp uzun yıllar sürecek yazı hayatının
temellerini atmaya başlar. 1979’da yazdığı ilk roman olan Karanlık ve Işık ile
katıldığı Milliyet Roman Yarışmasında, Mehmet Eroğlu ile birlikte birincilik
ödülünü paylaştı. Bu kitap daha sonra, 1982’de, Cevdet Bey ve Oğulları adıyla
yayımlanır ve bu kitapla birlikte Orhan Kemal Roman Ödülü’nü alır. Bir sonraki yıl
Sessiz Ev adlı romanını yazan Pamuk, bu eseriyle de Madaralı Roman Ödülü’nü
kazandı. Kitabın Fransızcaya çevirisiyle de, 1991’de Prix de la Découverte
Européenne ödülünü kazandı. Devamı gelecek olan ödüllerine bir yenisini de 1985’te
yayımlanan tarihi romanı, Beyaz Kale ile 1990 yılında Amerika’da Independent
Award for Foreign Fiction’ı ekledi. Bu kitap birçok dile tercüme edilmiş ve Orhan
Pamuk’un gittikçe yayılan ününe öncülük etmiştir. 1985-88 arasında Amerika’da
kalan Pamuk, New York’ta Columbia Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi olarak
bulundu. 1990 yılında yayımladığı Kara Kitap ile de France culture ödüllünü
kazandı. 1992’de yayımladığı Gizli Yüz adlı senaryosu Antalya Altın Portakal
Festivali’nde En İyi Senaryo Ödülü’ne layık görülmüştür. Bu senaryo, Kara Kitap
romanındaki bir bölümden yola çıkılarak yazılmıştır.
1994’te Yeni Hayat adlı şiirsel romanını yazmıştır. Kariyer basamaklarını
hızla atlayan Orhan Pamuk’un ününe ün katan bir diğer romanı Benim Adım
Kırmızı’yı 1998’de yayımladı. Bu kitapla birlikte farklı tarihlerde ve farklı ülkelerde
birçok ödül kazanan sanatçı, bu dönemlerde (90’lar) ve sonrasında Türkiye’ye karşı,
düşünce özgürlüğü ve insan hakları konusunda eleştirel bir tavır almıştır ve bunu
gerek kitaplarında, gerekse çeşitli dillerdeki makalelerinde dile getirmiştir. Ulusal
veya uluslararası gazete ve dergilerde yazdığı makaleleri kendi not defteriyle
9
zenginleştirerek Öteki Renkler adlı kitabını 1999’da okuyucusuna sunmuştur. “İlk ve
son siyasi kitabım” dediği Kar adlı kitabını 2002’de yayımladı ve kitap oldukça ses
getirdi. Daha sonra bu New York Times Book Review tarafından 2004 yılının en iyi
10 kitabından biri seçildi.
Kitapları toplam 63 dile çevrilen Orhan Pamuk’un Türkiye’de iki milyon,
ülke dışında da on bir milyon satmıştır ve yazar pek çok üniversiteden şeref doktorası
almıştır. Alman Kitapçılar Birliği tarafından verilen, Almanya’nın kültür alanındaki
en seçkin ödülü olarak kabul edilen Barış Ödülü’nü 2005’te kazanan Pamuk, ayrıca
Kar adlı romanıyla da Fransa’da her yıl en iyi romana verilen Le Prix Médicis
étranger ödülünü aldı. Pamuk, 8 Mayıs 2006 tarihli Time dergisindeki kapak
yazısında yer aldı ve dünyanın en etkili 100 kişisinden biri olarak görüldü. American
Academy of Art and Letters’ın ve Çin Sosyal Bilimler Akademisi’nin şeref üyesi
olan Pamuk, senede bir dönem de Columbia Üniversitesi’nde ders veriyor.
Genç sayılacak bir yaşta dünya çapında bir üne kavuşan Orhan Pamuk,
yazarlık kariyerinin zirvesine de 12 Ekim 2006’da Nobel Edebiyat Ödülü’nü
kazanarak ulaşmıştır. Bu alanda bu ödülü kazanan ilk Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı
olmuştur. Yazar, bundan önce ve sonra da ulusal ve uluslar arası birçok ödüle layık
görülmüştür.
Orhan Pamuk’un romanlarında üzerinde en çok durduğu konu, Doğu ve Batı
arasındaki kültürel çatışmalar veya yol ayrılıklarıdır. Ülkemizde batılılaşma
hareketlerinin başlamasıyla birlikte birçok güçlü kalem tarafından ele alınan bu
Doğu-Batı çatışması konusunu, Orhan Pamuk da kendi bakış açısıyla, post-modern
olarak kabul edilen bir yaklaşım tarzıyla ele almıştır. Toplumsal, tarihsel ve politik
olaylara yaklaşımı, Türkiye’de tepki çeken Pamuk hakkında, Ermeni olayları ve Kürt
sorunu hakkındaki ifadelerinden dolayı Türklüğe hakaret davası açılmıştır ve dava
daha sonra düşmüştür. Kimilerine göre Orhan Pamuk dünya genelindeki şöhretini
Türk düşmanlığına veya Ermeni hayranlığına borçlu olsa da, bu bizim çalışma
alanımızı ilgilendirmediği için, bu konuyu milletin vicdanına ve tarihin
değerlendirmesine bırakıyoruz.
Orhan Pamuk, 1982 yılında Aylin Türegün ile evlenmiştir. Bu evlilikten Rüya
(Kara Kitap’tan gelen isim) isminde bir kızı olan çift, 2001 yılında boşanmıştır.
2.2.Eserleri:
Roman:
Cevdet Bey ve Oğulları (1982), Sessiz Ev (1983), Beyaz Kale (1985), Kara
Kitap (1990), Yeni Hayat (1994), Benim Adım Kırmızı (1998), Kar (2002),
Masumiyet Müzesi (2008), Kafamda Bir Tuhaflık (2014), Kırmızı Saçlı Kadın
10
Anı:
İstanbul: Hatıralar ve Şehir (2003), Babamın Bavulu (2007), Resimli
İstanbul-Hatıralar ve Şehir (2015).
Diğer:
Gizli Yüz (senaryo, 1992), Öteki Renkler (denemelerinden ve söyleşilerinden
seçmeler, 1999), Manzaradan Parçalar (denemelerinden ve söyleşilerinden seçmeler,
2010), Saf ve Düşünceli Romancı (Harvard Üniversitesi’nde verdiği Norton Dersleri,
2011), Ben Bir Ağacım (öykü, 2013), Hatıraların Masumiyeti (anlatı, 2016).
Ödülleri:
1979 Milliyet Roman Yarışması Ödülü Karanlık ve Işık (iki yazar arasında
paylaşıldı)
1983 Orhan Kemal Roman Ödülü Cevdet Bey ve Oğulları
1984 Madaralı Roman Ödülü Sessiz Ev
1990 Independent Yabancı Roman Ödülü (Birleşik Krallık) Beyaz Kale
1991 Prix de la Decouverte Europeene (Fransa) Sessiz Ev ( Fransızca çevirisi
nedeniyle)
1991 Antalya Altın Portakal film festivali en iyi senaryo Gizli Yüz
2002 Prix du Meilleur Livre Etranger (Fransa) Benim Adım Kırmızı
2003 Premio Rinzane Cavaour ( İtalya) Benim Adım Kırmızı
2003 International Impac-Dublin Literary Award (İrlanda)
2005 Prix Medicis Etranger ( Fransa ) Kar
2005 Alman Yayıncılar Birliği’nin Barış Ödülü ( Almanya )
2005 Richarda Huch Ödülü (Almanya)
2006 Le Prix Mediterranee Etranger Ödülü (Fransa) Kar
2006 Nobel Edebiyat Ödülü
2008 Ovid Ödülü (Romanya)
2010 Norman Mailer Yaşam Boyu Başarı Ödülü (ABD)
2012 Sonning Ödülü"
1011
2.2.1.“KIRMIZI SAÇLI KADIN”
2.2.1.1. ÖZET
Yıl 1985’tir. Cem, orta halli bir ailede, lise öğrencisidir. Babası Akın, eczane
sahibi, bir dönem solcu faaliyetlerde bulunan ve bu solculuk davasıyla bir dönem evi
terk edip kaybolmuş, bir dönem de cezaevinde bulunan, hala siyasi arkadaşlarıyla
görüşen biridir.
Babasının son kayboluşundan sonra Cem, bir dönem Beşiktaş’taki bir
kitapçıda çalıştı. Bu dönemlerinde hep yazar olmayı istiyordu. Lise ikiyi bitirdiği yaz
annesiyle birlikte, eniştelerinin yanına, Gebze’ye taşındılar. Bir gün evlerinin
yakınında su kuyusu kazan usta ve çıraklarını görüp, meraklı bir şekilde onlara
yaklaşır. Kuyudan sorumlu olan Mahmut Usta, Cem’in kuyuya olan bu ilgisini
görüp, yeni işinde çırağı olmasını teklif eder. Üniversite sınavına hazırlık kursu için
paraya ihtiyacı olan Cem, annesini de ikna ederek Mahmut Usta ve çırağı Ali ile
birlikte Öngören kasabasına kuyu kazmaya gider. Çünkü bu işten gelecek para, Cem
için oldukça iyidir ve hele bir de suyu bulup, oraya tekstil fabrikası yapmak isteyen
Hayri Bey’in hediyelerini de ekleyince kurs parasını rahatlıkla çıkarmayı düşünür.
Zor bir arazide günlerce çalışırlar, ama henüz ortada su yoktur. Bu süre
uzadıkça arazi sahibi Hayri Bey, ustaya başka yeri kazmayı öğütlese de Mahmut
Usta suyu bulacağından emindir. Bir dönem sonra arazi sahibi, çıraklardan Ali’yi
diğer işleri için götürünce, Mahmut Usta ve Cem birlikte devam eder. Bu süre
boyunca usta ve çırak, baba-oğul çerçevesinde yakınlaşır ve Cem, babasından
göremediği yakınlığı ustasından görür. Bu durum doğal olarak onu üzer.
Çalıştıkları süre boyunca çadırda birlikte kalırlar. Bazı akşamlar kasaba
merkezine inerek zaman geçirirler. Cem, bir gün aklını başından alacak kırmızı saçlı
bir kadın görür. Bu kadın ve yanındakiler, Cem’in daha önce kasabada ilgisini çeken
sarı çadır tiyatrosunun oyuncularıdır. Oyunculardan biri de Turgay’dır ve Turgay,
kırmızı saçlı kadının kocasıdır. Turgay karısından gençtir, kardeşi gibi. Kadın da
otuz üç yaşındaydı.
Cem, bu kadını gördükten sonra artık aklı tamamıyla ondadır. Her fırsatta o
kadını görebilme çabasındadır. Uğraşlarından sonra da onlarla bir şekilde tanışmıştır,
ama hala aşık olduğu kadının, Turgay’ın karısı olduğunu bilmiyor. Kadının ise
çocuğun üzerinde esrarengiz bakışları vardır, sanki birine benzetiyormuş gibi!
Cem bir gün tiyatroda onların oyununu izler ve bu oyun esnasında da kırmızı
saçlı kadına daima artan hayranlığı artmaya devam eder. Oynadıkları oyun,
Firdevsi’nin hikayesinden, Rüstem’in oğlu Sührab’ı öldürmesinden alınma bir
bölümdü. O ana kadar bu hikayeyi bilmeyen Cem, bu hikayenin bir noktada tezadı
olan, Oidipus’un babasını öldürerek, annesiyle evlenip, kral olması hikayesine
biliyordu, ama kendi kaderinin bu iki döngü arasında şekilleneceğini henüz
12
bilmiyordu. Bu iki hikaye arasında düşünen Cem, kendini babasından ve bir babanın
sevgisi ve ilgisinden mahrum büyüyen Sührab’a daha yakın hissediyordu.
Cem, her ne kadar ustasının tiyatrodan nefret eden, şark kültürüne ait biri
olduğunu düşünse de, Mahmut Usta, Cem’den önce tanışmıştır oyuncularla. Ama
Cem bunu bilmediği için ve ustasını tanıdığı için, onunla tiyatro hakkında
konuşmaya cesaret edemez. Ustasıyla yoğun çalıştığı bir günün akşamında kırmızı
saçlı kadınla sohbet ederler. Cem, kendi hayatını anlatır. Kadın da eski bir solcu
olduğu için Cem’in babası Akın’ın hikayesine ilgi duyar. Kocasının da evde
olmadığı o akşam Cem ve kadın birlikte içip, yatarlar.
Birkaç gün daha kazmaya devam eden usta ve çırağı, hala suyu bulamamıştır.
Cem’in aşkı giderek dayanılmaz bir hal almıştır ki, kocası Turgay’la konuşmayı bile
düşünmektedir. Ama o günler, tiyatro ekibinin artık kasabayı terk etmeye
hazırlandığı günlerdir. Kuyu kazdıkları sırada, aşağıya Mahmut Usta inecekken ip
kopar. Cem’in tüm seslenmelerine rağmen aşağıdan ses gelmez. Kasabaya yardım
için koşar, ama kimseye söylemez ve kırmızı saçlı kadından yardım istemeye karar
verir. Evlerine gittiğinde, onların da kasabayı terk ettiğini öğrenir. Daha sonra tekrar
kuyunun başına dönen Cem, ustasından tekrar ses alamayınca telaş içinde bavulunu
toplayarak, ilk trenle annesinin yanına kaçar.
Üniversite sınavına giren Cem, İstanbul Teknik Üniversitesi jeoloji
mühendisliği bölümünü kazanır ve burada okuduğu sırada daha öncede çalıştığı
kitabevinde çalışmaya devam eder. Sürekli bir vicdan muhasebesi içindedir. Bazen
ustasının ölmediğini düşünür, bazen de bir polisin veya telefonun kendisini arayacağı
hissine kapılır. Kitapçıda çalıştığı dönem boyunca da karşısına çıkan Oidipus
hikayelerini inceler.
Üniversiteden mezun olan Cem, üniversiteden sevgilisi ve muhafazakar bir
gelenekten gelen Ayşe ile evlenir. Her ne kadar kırmızı saçlı kadını unutamasa da,
Ayşe ile mutludur ve onu sevmektedir. Evliliklerindeki tek sorun, her ne yaptılarsa
Ayşe’nin çocuğunun olmayışıdır. Fakat zamanla bunu da kabullenerek günlük mutlu
hayatlarına devam ederler.
Cem, mühendis olarak çalışmaya başladıktan bir süre sonra müteahhitliğe
başlar ve zaman içinde giderek zenginleşir. Eşi Ayşe ile birlikte sahip oldukları
inşaat şirketi büyüdükçe büyür. Bu büyük işler arasında İran’da karşılaştığı,
Rüstem’in Sührab’ı öldürdüğü tablo, Cem’i bu hikayenin peşine sürükler. Sanki
hayatının, Oidipus ve Sührab hikayelerindeki döngü tarafından belirleneceğini
sezmiş gibi.
Yaptıkları bir inşaatın reklamında Cem kendisi oynayınca, yüzü ve kimliği de
ekranlara çıkmış oldu. Sonrasında da bir arkadaşının önerisiyle, Mahmut Usta’yı
kuyunun olduğu Öngören’ inşaatlar yapmaya başlar. Bu süreç içinde hem Mahmut
Usta’nın o gün, o kazada ölmediğini, omzundan sakatlanarak kurtulduğunu, hem de
kırmızı saçlı kadından bir oğlu olduğunu öğrenir. Bu olay basından gizli tutulsa da,
13
mahkeme kararıyla kesinleşmiştir. Mahmut Usta da beş yıl önce ölmüş olsa da,
kasabada suyu bulan adam olarak gönüllerde hala saygın bir şekilde yaşamaktadır.
Ama bütün bu olaylara rağmen Cem’in öğrendiği daha sarsıcı olay da, kırmızı saçlı
kadının, Cem’in ölmüş olan babasının eski sevgilisi olmasıdır.
Cem, Öngören’e bir reklam kampanyası için gider ve o toplantıda kırmızı
saçlı kadınla tekrar karşılaşır. Bir süre sohbet ederler, ama oğulları babasını görmek
istemediği için orda olmaz. Cem, Mahmut Usta’nın tiyatrocu ekip tarafından
kurtarıldığını da öğrenir. Suyu bulan adam olarak kasabanın azizi sayılan Mahmut
Usta’ya yaptıklarından dolayı, Öngörenliler Cem’i çok da sevmezler. Bunlardan biri
de Mahmut Usta’nın yanında büyüyen, Cem’in oğlu Enver’dir.
Cem, Mahmut Usta’yı bıraktığı kuyuyu görmek için kırmızı saçlı kadından
bir rehber ister. Kadın da ona, kurduğu tiyatronun en yetenekli genci olarak tanıttığı
Serhat’ı rehber olarak verir. Serhat aslında Cem’in oğlu Enver’dir, ama Cem bunu
anlayamaz. Cem’in karısı Ayşe telefonda her ne kadar o gencin, aslında oğlu
olduğunu ve öldüreceğini söylese de, biraz alkollü olan Cem, bunu çok da ciddiye
almaz, cebindeki silaha da güvenerek.
Yıllarca babası bildiği Turgay’ın ilgisizliğinden dolayı hırçın olarak büyüyen
Enver, Turgay’ın ölümünden sonra babasının aslında ünlü iş adamı Cem olduğunu
öğrenir. Milliyetçi duyguları ve ülkü sevdası kabarık olan Enver’in, babası bile olsa,
Cem’in o zamanlar evli bir kadın olan annesiyle yatmasını utanç kaynağı olarak
görüyordu. İş adamı Cem ve ona kuyuyu gösterecek olan rehber Serhat’ın sohbeti,
daha sonra doğulu bir oğul ile batılı bir babanın sert tartışmasına dönüyor ve babanın
çektiği silahın, oğul tarafından alınmasıyla babanın ölümü ile sonuçlanıyor. Hem de
gözünden vurulan Cem’in cesedinin, Mahmut Usta’yı bıraktığı kuyuya düşerek
sonuçlanan bir ölüm.
Bu olay basında her ne kadar servet avcısı bir düşkün kadınla oğlunun, planlı
bir miras alma cinayeti gibi gösterilse de, oraya silah götüren kişinin ve o silahı ilk
çeken kişinin Cem olması, davayı anne ve oğlunun lehine çevirir.
2.2.1.2. Roman Hakkında:
Doğu ve Batı kültürlerinin sentezini veya zıtlıklarını farklı diğer eserlerinde
de kullanan Orhan Pamuk, bu eserinde de olay örgüsünün merkezine bu konuyu
koymuştur.
“Kırmızı Saçlı Kadın” toplumsallık açısından bireyin ve bireysellik açısından
toplumun ele alındığı bir eserdir. Bu iki kavram, romanın başından sonuna kadar
bazen aşk ile, bazen mitolojik unsurlar ile, bazen gelenek ve tarih ile, bazen de
aile-çevre ile yoğun bir şekilde işlenir. Zaten olay örgüsü, Doğu kültürüne ait
Rüstem-Sührab ve Batı kültürüne ait Oidipus hikayelerinin karşılaştırmalarıyla süslenir,
zenginleşir. Romanların olmazsa olmazlarından aşk da bu iki zıtlık üzerinde işlenir.
14
Çünkü Cem’in ilk aşkı olan kırmızı saçlı kadın, tiyatroda erkeklerin önünde her türlü
hareketi sergileyen ve evli olduğu halde başka biriyle yatabilen, doğu kültürüne çok
da uyuşmayan biridir. Ama aynı zamanda güzelliğiyle, ona ters bakan doğu
kültürünü savunan erkeklerin aklını da alabilendir. Öte yandan Cem’in evlendiği
Ayşe ise, muhafazakar bir aileden gelen temiz bir kızdır. Bir yanda Cem’e oğlu gibi
yaklaşan gelenekçi Mahmut Usta varken, öbür tarafta kendi ailesini ikinci planda
tutan, Cem’e babalık yapamayan, solculuk davasına ve dalgasına gitmiş bir öz baba
vardır.
Yazar, eserinde Doğu ve Batı ayrışması-kesişmesi bağlamında iki üst konuyu,
aile, birey-toplum ve gelenek-görenek açısından ele almıştır. Bu konuların
karşılaştırmalı haliyle altı tane farklı değerlendirme şansını yaratan Pamuk,
anlatımını da kendine has diliyle ve mitolojik öğelerle zenginleştirmiştir.
15
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
3. İNCELEME VE DEĞERLENDİRME
3.1. “KIRMIZI SAÇLI KADIN” ROMANINDA KULLANILAN
NİTELEME SIFATLARI
Orhan Pamuk’un Kırmızı Saçlı Kadın adlı romanında tespit ettiğimiz,
niteleme sıfatı özelliği taşıyan 3896 tane sözcük veya bu bağlamda kullanılan sözcük
öbeği tespit edilmiştir. Ele aldığımız bu 3896 adet niteleme sıfatının kullanımını;
sıfat, ad, algı, yapı, sözcük öbeği, ek, kaynak dil, kullanım olmak üzere, toplam sekiz
ana başlık altında değerlendirmeye tabi tuttuk. Bununla birlikte, niteleme sıfatlarının
kullanıldığı cümlenin sayfa numaralarını ve cümleyi de belirttik. Eserde geçen
niteleyici özellikteki sıfatlar, alfabetik olarak sıralanmıştır.
3.1.1. “Kırmızı Saçlı Kadın” Romanında Kullanılan Niteleme Sıfatları:
SIFAT AD ALGI YAPI SÖZ-CÜK ÖBEĞİ EK KAY-NAK DİL KUL-LANIM SAY FA GEÇTİĞİ CÜMLE abartılıhareket-ler Görsel Türemiş +lI T. Gerçek 66
"Bir yanlışlık olduğunu gösteren abartılı hareketler yaptı."
(fazla)
abartılı şekil Görsel Türemiş +lI T. Gerçek 141
"(…) Avrupai bir zengin hayatını fazla abartılı bir şekilde taklit ettik."
acemi kuyucu Görsel Basit Ø Ar. Gerçek 49
"(…) oraya kuyu vuran acemi kuyucu o sert tabakanın sonu hiç gelmeyecek sanırdı."
acemi (kişi) Zihinsel/Görsel Basit Ø Ar. Gerçek 91 "Rakıyı acemiler gibi bir dikişte içip (…)"
acı kehanet Zihinsel Basit Ø T. Üst 38
"(…) müneccime onun geleceğini sormuşlar ve acı bir kehanetle
karşılaşmışlardı (…)"
acı çığlık İşitsel Basit Ø T. Üst 82 "Aşağıdan derin bir acı çığlığı geldi."
acımasız çar Zihinsel Türemiş +sIz T. Gerçek 122
"(…) Rus devletinin kurucusu, acımasız ve baskıcı Çar İvan idi oğlunu öldüren."
acımasız güç Zihinsel Türemiş +sIz T. Gerçek 122
"(…) tuhaf bir şekilde bana devletin acımasız gücünü hissettirdi."
16
acımasız güç Zihinsel Türemiş +sIz T. Gerçek 132
"Ama asıl anlamı, Sultan’ın acımasız gücünü vurgulamak."
acımasız devlet Sezgisel Türemiş +sIz T. Gerçek 141
"Rusya'nın, İran’ın, Çin'in zenginleri, acımasız devletten korktukları için (…)"
acımasız otopsi Görsel Türemiş +sIz T. Gerçek 190
"Oğlumun babasının iç organlarının tek tek çıkarılıp parçalandığı acımasız bir otopsi yapıldı."
açık görüş Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 193
"(…) şu veya bu nedenle ceza olsun diye açık görüş ertelenince üzülür (…)"
açık gök Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 15
"İlerlerde bir yerde şimşek çakıyordu ama arkamızda gök açıktı ve (…)"
açık yeşil Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 16
"Daha aşağılarda uzaktan açık yeşil ve sarımsı gözüken (…)"
açık nalbur Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 21
"(…) geç saatlere kadar açık nalbur gibi, arada bir uğramayı alışkanlık edindi."
açık kapı Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 22
"Benimle atın şimdi önüne geldiğimiz açık kapıda önce benden beş altı yaş büyük bir genç erkek (…)"
açık pencere Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 32
"Yukarıdaki katta ise perdeler yarı aralık olur, bazan bir pencere de açık dururdu."
açık
televiz-yon Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 40
"Önce gözlüklü tütüncüden ya da televizyonu açık bakkaldan Ustamın sigarasını alırdık."
açık nalbur Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 40
"Sonra hâlâ açık nalbura ya da marangozun dükkânına uğrardık."
açık bakkallar Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 41
"(…) Öngören'in bütün sokaklarından geçmiş olduğumu, hâlâ açık bakkalları (…)"
açık postane Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 42
"Annemi, akşamları dokuza kadar açık olan postaneden ihbarlı ödemeli arıyordum."
açık renk Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 45
"(…) su bulunması zor, kötü bir noktada (fazla kayalık, fazla kumlu, kuru yerler, açık renkli topraklar
17
gibi (…)"
açık boyun,
kol Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 64
"(…) boynu, kolları açıktı: Sahnede çok sihirli, sarsıcıydı."
açık kumral Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 97
"Ayşe açık kumraldı ama Kırmızı Saçlı Kadın'a biraz benziyordu."
açık boz Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 102
"Hâlâ açık boz renkli, kıraç topraklarla çevriliydi (…)"
açık artırma Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 126
"(…) açık artırma ilanlarını okuyor, Hürriyet’in emlak sayfasını ve diğer siteleri izliyordu."
açık artırma Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 126
"Bir gün Ayşe çok uygun gördüğü bir açık artırma ilanını önüme koydu."
açık görüşler Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 193
"Ayda bir yapılan açık görüşlerde, tutuklu ve ziyaretçilerin (…)"
açık görüş Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 193
"(…) şu veya bu nedenle ceza olsun diye açık görüş ertelenince üzülür (…)"
açık görüş Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 194
"Ama açık görüşlerde gardiyanlara (…)"
açık görüş Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 194
"(…) bu fikri açık görüşlerde sık sık işledim."
açık görüşler Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 194
"Bu açık görüşlerde her zaman oğlumun kollarını, omzunu, sırtını, boynunu okşar, ellerini tutardım."
açık görüş Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 195
"Silivri
Cezaevi’ndeki en son Kurban
Bayramı'ndaki açık görüşte gene yan yana oturduk (…)"
açık boz renk Görsel Türemiş -Ik T./T. Gerçek 102
"Hâlâ açık boz renkli, kıraç topraklarla çevriliydi (…)"
açık boz
renkli topraklar Görsel SÖ ST +lI T./T./T Gerçek 102
"Hâlâ açık boz renkli, kıraç topraklarla çevriliydi (…)"
açık
renkli toprak Görsel SÖ ST +lI T./T. Gerçek 45
"(…) su bulunması zor, kötü bir noktada (fazla kayalık, fazla kumlu, kuru yerler, açık renkli topraklar gibi (…)"
18
açık
seçik görüntü Görsel SÖ İkileme -Ik T. Gerçek 30
"Şimdi aküden elektrik alıyor, çalışıyordu ama, ekranda açık seçik bir görüntü bulmak için (…)"
açık
seçik görüntü Görsel SÖ İkileme -Ik T. Gerçek 31
"(…) açık seçik görüntüymüşler gibi dikkatle bakardık."
açık yeşil tarla Görsel SÖ ST -Ik T./T. Gerçek 16
"Daha aşağılarda uzaktan açık yeşil ve sarımsı gözüken bir iki mısır tarlası (…)"
(bu kadar) açık
şekil Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 66
"Bu duygunun sinemada, resimli romanlarda bu kadar açık bir şekilde ifade edildiğini hiç görmemiştim."
açıksözlü sanat Zihinsel Birleşik +lI T. Üst 180
"Belki taşra açıksözlü sanata henüz hazır değil, diye düşünüyorduk ki (…)"
adi tutuklular Zihinsel Basit Ø Ar. Üst 194
"Adi tutuklular kısmındaki
kaçakçılar, çeşit çeşit katiller (…)"
adil (kişi) Zihinsel Basit Ø Ar. Üst 35
“Bir baba adil olmalıdır, diye de eklemişti sonra (…)"
adil (kişi) Zihinsel Basit Ø Ar. Üst 170 "Gerçek bir baba adil olmalı."
adli tıp Zihinsel Türemiş +İ Ar. Gerçek 190
"Ertesi gün adli tıp raporunu birinci sayfalarına taşıyan gazeteler (…)"
ağa (kişi) Zihinsel Basit Ø T. Gerçek 61
"(…) hikâyesini iki çırağa yeniden yeniden anlattıran eski tarz bir ağa vardı."
ağa (kişi) Zihinsel Basit Ø T. Gerçek 61 "Şimdi ne öyle ağa, ne de bey kalmıştı."
ağabey (kişi) Zihinsel Birleşik Ø T.+T. Gerçek 138
"Kızda gözü olan ağabey onunla evlenmiş (…)"
ağaçlı park Görsel Türemiş +lI T. Gerçek 21
"(…) onunla sokaklarda yürümeyi, servi ve çam ağaçlı küçük parkın bir bankında (…)"
ağaçlı park Görsel Türemiş +lI T. Gerçek 21
"(…) onunla sokaklarda yürümeyi, servi ve çam ağaçlı küçük parkın bir bankında (…)"
ağaçsız araziler Görsel Türemiş +sIz T. Gerçek 15
"(…) sonsuz kıraç topraklar, insansız, ağaçsız araziler görüyor (…)"
ağır bez Zihinsel/Görsel Basit Ø T. Gerçek 15
"Rutubet kokan ağır çadır bezi, üzerimize gece gibi kapanıyor, yerinde