• Sonuç bulunamadı

Orhan Pamuk'un "Kırmızı Saçlı Kadın" Adlı Romanında Niteleme Sıfatları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Orhan Pamuk'un "Kırmızı Saçlı Kadın" Adlı Romanında Niteleme Sıfatları"

Copied!
303
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

İSTANBUL KÜLTÜR ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ORHAN PAMUK’UN “KIRMIZI SAÇLI KADIN” ADLI

ROMANINDA NİTELEME SIFATLARI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Nihat BIÇAK

1600000949

Anabilim Dalı : TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI

Programı

: TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI

Tez Danışmanı : Prof. Dr. Hacı Ömer KARPUZ

(2)

T.C.

İSTANBUL KÜLTÜR ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ORHAN PAMUK’UN “KIRMIZI SAÇLI KADIN” ADLI

ROMANINDA NİTELEME SIFATLARI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Nihat BIÇAK

1600000949

Tezin Enstitüye Verildiği Tarih : 18.05.2018

Tezin Savunulduğu Tarih : 30.05.2018

Anabilim Dalı : TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI

Programı

: TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI

Tez Danışmanı : Prof. Dr. Hacı Ömer KARPUZ

Diğer Jüri Üyeleri : Prof. Dr. Vahit TÜRK

: Prof. Dr. Yakup ÇELİK

(3)

i

ÖN SÖZ

İnsanoğlunu diğer canlılardan ayıran en önemli özelliğin düşünmek olduğunu

hepimiz biliyoruz. Düşüncelerimize ek olarak duygularımızın ve dış dünyaya karşı

algılarımızın dışa vurumu bazen müzik, bazen resim vs. gibi sanatlarla yapılsa da, bu

dışa vurumun temelini oluşturan asıl öğe “sözcük” tür.

Sözcükler, yazılı veya sözlü olarak dışa vurulduğunda genellikle bir hedefe

yöneliktir. Bu hedefin önemine, niyetine, ihtiyaç şiddetine göre uygun sözcükler

seçilir. Seçilen bu sözcüklerin, dilin sunduğu sınırsız imkanlarla ve sınırsız

kombinasyonlarla bir araya getirilmesi ve dışa vurulması, insan duygularının,

düşüncelerinin ve algılarının vücut bulmuş halidir. Yani diyebiliriz ki sözcükler,

uzayda algılanan veya hayal edilen her şeyin tanımında ve tarifinde kullanılan en

yaygın ve en önemli seçenektir. Durum böyle olunca her millet gerek yazılı ve gerek

sözlü olsun kendi dillerine oldukça önem vermiştir, bu konuda araştırmalar ve

aktarmalar yapmıştır. Çünkü dil kültürdür, zenginliktir, toplumsallıktır, dinlerin

anlatılması ve anlaşılmasıdır, siyasettir, sanattır…

Dilin bu derece önemli ve geniş ölçekli olması, onu birçok farklı şekilde ve

bakış açısıyla inceleme alanı yapmıştır. Sözcükler de, bu incelemeler kapsamında

farklı türlere ayrılmıştır ve türler üzerinde çalışmalar yapılmıştır. Bilimsel kriterlere

bağlı kalarak ve Türkçeye hizmet amacını güderek, bizler de bu çalışmamızda Nobel

Edebiyat ödüllü yazarımız Orhan Pamuk’un Kırmızı Saçlı Kadın adlı romanında yer

alan niteleme sıfatlarını ele aldık.

Kitapta yer alan niteleme sıfatlarını; sıfat, birlikte kullanıldığı ad, algı, yapı,

sözcük öbeği, kaynak dil, kullanım ve ek olmak üzere sekiz başlık altında inceledik

ve bunlardan yola çıkarak bir değerlendirme yaptık. Sözü geçen başlıkları da kendi

içinde incelemeye aldık ve buradan çıkan verilere göre de tablolarını, grafiklerini

oluşturduk. Ele aldığımız niteleme sıfatlarının geçtiği cümleyi sayfa numaralarını da

belirttik. Bütün bunlardan sonra da değerlendirmelerde bulunarak, çalışmamızı

sonuca bağladık.

Bu çalışma boyunca bana değerli zamanını ayıran, yol gösteren, beni dilin

gizemli dünyasına davet eden, bu çalışmadan önce de üzerimde emeği olan kıymetli

hocam Prof. Dr. Hacı Ömer KARPUZ’a ve bugüne kadar üzerimde emeği olan bütün

değerli hocalarıma teşekkürü bir borç bilirim.

Nihat Bıçak

İstanbul, Mayıs/2018

(4)

ii

İÇİNDEKİLER

ÖN SÖZ……….i

İÇİNDEKİLER ………ii

KISALTMALAR………...iv

TABLO LİSTESİ………v

ŞEKİL LİSTESİ………..v

TÜRKÇE ÖZET………vi

YABANCI DİL ÖZET………..vii

GİRİŞ………...1

BİRİNCİ BÖLÜM

1. SIFATLAR VE NİTELEME SIFATLARI HAKKINDA GENEL BİR

DEĞERLENDİRME……….4

İKİNCİ BÖLÜM

2. ORHAN PAMUK’UN HAYATI VE ESERLERİ

2.1.HAYATI....………...8

2.2.ESERLERİ………...9

2.2.1. “KIRMIZI SAÇLI KADIN”………...11

2.2.1.1.ÖZETİ………...12

2.2.1.2.ROMAN HAKKINDA……….13

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3. İNCELEME VE DEĞERLENDİRME……….15

3.1. ”KIRMIZI SAÇLI KADIN” ROMANINDA KULLANILAN

NİTELEME SIFATLARI……….15

3.1.1. ”KIRMIZI SAÇLI KADIN” ROMANINDA KULLANILAN

NİTELEME SIFATLARI……….15

3.2.1. GEÇİŞ ORANLARINA VE SIKLIKLARINA GÖRE NİTELEME

SIFATLARI TABLOSU………...…………..258

3.2.2. GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE NİTELEME SIFATLARI

GRAFİĞİ……….………272

3.3.1. GEÇİŞ ORANLARINA VE SIKLIKLARINA GÖRE

NİTELENEN ADLAR TABLOSU………..………..273

3.3.2. GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE NİTELENEN ADLAR

GRAFİĞİ……….……281

(5)

iii

3.4.1. GEÇİŞ ORANLARINA VE SIKLIKLARINA GÖRE ALGISAL

TÜRLER TABLOSU………...282

3.4.2. GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE ALGISAL TÜRLER

GRAFİĞİ………...282

3.5.1. GEÇİŞ ORANLARINA VE SIKLIKLARINA GÖRE NİTELEME

SIFATLARININ YAPI TABLOSU………...…………283

3.5.2. GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE NİTELEME SIFATLARININ

YAPI GRAFİĞİ……….…....284

3.6.1. GEÇİŞ ORANLARINA VE SIKLIKLARINA GÖRE NİTELEME

SIFATLARININ SÖZCÜK ÖBEKLERİ TABLOSU………...284

3.6.2. GEÇİŞ ORANLARINA VE SIKLIKLARINA GÖRE NİTELEME

SIFATLARININ SÖZCÜK ÖBEKLERİ GRAFİĞİ………...…285

3.7.1. GEÇİŞ ORANLARINA VE SIKLIKLARINA GÖRE NİTELEME

SIFATLARININ ALDIĞI EKLER TABLOSU…...………....….286

3.7.2. GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE NİTELEME SIFATLARININ

ALDIĞI EKLER GRAFİĞİ………...287

3.8.1. GEÇİŞ ORANLARINA VE SIKLIKLARINA GÖRE NİTELEME

SIFATLARININ KAYNAK DİLLERİ TABLOSU………...288

3.8.2. GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE NİTELEME SIFATLARININ

KAYNAK DİLLERİ GRAFİĞİ………...289

3.9.1. GEÇİŞ ORANLARINA VE SIKLIKLARINA GÖRE NİTELEME

SIFATLARININ KULLANIMLARI TABLOSU………...290

3.9.2. GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE NİTELEME SIFATLARININ

KULLANIMLARI GRAFİĞİ………....291

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

4. GENEL BİR DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

4.1.DEĞERLENDİRME………...292

4.2.SONUÇ………....…292

KAYNAKÇA……….…………..…..294

(6)

iv

KISALTMALAR

AEÖ

Ad Eylem Öbeği

Ar.

Arapça

Cc

Cümlecik

Çin.

Çince

Far.

Farsça

Fr.

Fransızca

İng.

İngilizce

İT

İsim Tamlaması

İsp.

İspanyolca

İt.

İtalyanca

Kısaltma Öbeği

Rum.

Rumca

s.

Sayfa

SEÖ

Sıfat Eylem Öbeği

ST

Sıfat Tamlaması

Sözcük Öbeği

T.

Türkçe

Zarf Öbeği

(7)

v

TABLO LİSTESİ

Sayfa No

TABLO

3.2.1.

GEÇİŞ SIKLIKLARI VE ORANLARINA GÖRE

NİTELEME SIFATLARI

258

TABLO

3.3.1.

GEÇİŞ SIKLIKLARINA VE ORANLARINA

GÖRE NİTELENEN ADLAR

273

TABLO

3.4.1.

GEÇİŞ SIKLIKLARI VE ORANLARINA GÖRE

ALGISAL TÜRLER

282

TABLO

3.5.1.

GEÇİŞ SIKLIKLARI VE ORANLARINA GÖRE

NİTELEME SIFATLARININ YAPISI

283

TABLO

3.6.1.

GEÇİŞ SIKLIKLARI VE ORANLARINA GÖRE

NİTELEME SIFATLARININ SÖZCÜK

ÖBEKLERİ

284

TABLO

3.7.1.

GEÇİŞ SIKLIKLARI VE ORANLARINA GÖRE

NİTELEME SIFATLARININ ALDIĞI EKLER

286

TABLO

3.8.1.

GEÇİŞ SIKLIKLARI VE ORANLARINA GÖRE

NİTELEME SIFATLARININ KAYNAK DİLLERİ 288

TABLO

3.9.1.

GEÇİŞ SIKLIKLARI VE ORANLARINA GÖRE

NİTELEME SIFATLARININ KULLANIMLARI

290

ŞEKİL LİSTESİ

Sayfa No

ŞEKİL

3.2.2.

GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE NİTELEME

SIFATLARI

272

ŞEKİL

3.3.2.

GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE NİTELENEN

ADLAR

281

ŞEKİL

3.4.2.

GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE ALGISAL

TÜRLER

282

ŞEKİL

3.5.2.

GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE NİTELEME

SIFATLARININ YAPISI

284

ŞEKİL

3.6.2.

GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE NİTELEME

SIFATLARININ SÖZCÜK ÖBEKLERİ

285

ŞEKİL

3.7.2.

GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE NİTELEME

SIFATLARININ ALDIĞI EKLER

287

ŞEKİL

3.8.2.

GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE NİTELEME

SIFATLARININ KAYNAK DİLLERİ

289

ŞEKİL

3.9.2.

GEÇİŞ ORANLARINA GÖRE NİTELEME

(8)

vi

Enstitü

: Sosyal Bilimler Enstitüsü

Dalı

: Türk Dili ve Edebiyatı

Programı

: Türk Dili ve Edebiyatı

Tez Danışmanı

: Prof. Dr. Hacı Ömer KARPUZ

Tez Türü ve Tarihi : Yüksek Lisans – Mayıs 2018

ÖZET

ORHAN PAMUK’UN “KIRMIZI SAÇLI KADIN” ADLI ROMANINDA

NİTELME SIFATLARI

Nihat BIÇAK

Bu çalışmamızda, Orhan PAMUK’un “Kırmızı Saçlı Kadın” adlı romanında

niteleme sıfatları incelendi. Bu çalışmanın asıl amacı, Türkiye Türkçesinde

kullanılan niteleme sıfatlarının şekil ve oluşumları hakkında bir sonuç elde etmek ve

değerlendirmede bulunmaktır.

Adı geçen romanda tespit edilen 3896 adet niteleme sıfatı; sıfat, ad, algı, yapı,

sözcük öbeği, ek, kaynak dil ve kullanım (gerçek anlam/üst anlam) bakımından sekiz

başlıkta incelenmiştir. Elde edilen sonuçlar tablolar ve grafiklerle verilerek bir

değerlendirme yapılmıştır. İncelediğimiz 3896 niteleme sıfatı, algı bakımından

görsel olanlar (1686) ve zihinsel olanlar (1662) ile ilk sıradadırlar. Kaynak dil

bakımından incelediğimizde Türkçe (1880) ve Arapça (841) yine ilk sıradadır. Yapı

bakımından incelediğimizde ise, basit (1614) ve türemiş (1639) niteleme sıfatlarını

başta görürüz. Kullanım açısından gerçek anlam ilk sırayı alırken (3644), onu üst

anlam takip etmiştir (252).

Yukarıda sözünü ettiğimiz sıfatların daha detaylı ve kapsamlı şekli inceleme

bölümünde görülecektir.

Anahtar Kelimeler: Niteleme Sıfatları, Sözcük Türleri, Kaynak Diller,

(9)

vii

Institute

: Social Sciences

Branch

: Turkısh Language and Literature

Program

: Turkısh Language and Literature

Thesis Advisor

: Prof. Dr. Hacı Ömer KARPUZ

Type of Thesis and Date

: MA – May 2018

ABSTRACT

DESCRIPTIVE ADJECTIVE IN “WOMAN WİTH RED HAİR”

NOVEL OF ORHAN PAMUK

Nihat BIÇAK

In this study, qualifying adjective used in Orhan PAMUK’s novel “Woman

with Red Hair” were examined. The main objective of this study is to obtain a data

about the way how the qualifying adjectives in Turkey Turkish are formed and make

an assessment.

3896 qualificative adjectives identified in the mentioned novel were analyzed

under eight headings in terms of their being adjective, noun, perception, structure,

phrase, suffix, source language and usage (in terms of true meaning/super ordinate).

The results obtained were evaluated with the help of tables and graphs. Among the

3896 qualificative adjectives we analyzed, the visual (1686) and the mental (1662)

were the highest in number in terms of perception. When we examined the data in

terms of source language, we saw that Turkish (1880) and Arabic (841) ones were

the highest in number. When we examined it in terms of structure, we saw that the

simple qualifications (1614) and the derived qualifications (1639) were at the top. In

terms of use, while the real meaning was the highest (3644), it was followed by the

super ordinate (252).

The more detailed and comprehensive picture of the qualifications we have

discussed above will be seen in the analysis section.

Key Words: Qualifying Adjective, Part of Speech, Source Language, Orhan

(10)

1

GİRİŞ

İletişim ve ifade konusunda, dilin diğer iletişim türleri ve araçları arasında

kuşkusuz apayrı

bir yeri ve önemi vardır. Çünkü dil; hem en önemli iletişim,

ifade ve anlaşma aracıdır, hem de geçmiş ve gelecek arasında bağlantıyı ve

sürekliliği sağlayan, birçok işlevi olan önemli bir köprü durumundadır.

Tarih sahnesinde yer alan milletlere baktığımızda, çoğunun farklı dilleri ve bu

diller üzerinde çalışmaları olduğunu görürüz. Bunun asıl sebebi dilin; hayatımızın

ayrılmaz bir parçası ve toplumsallığın temeli olmasıdır. Dil olmadan insan olsa bile,

insanlığın tarihi olmaz. Duygu olsa bile, duygunun ifadesi olmaz. Dil olmazsa soyut

olan hiçbir şey olmaz, somut olan da tanımlanamaz veya tarif edilemez. Millet

bilincine ulaşmış toplumların, dilin bu özelliklerini kavraması ile birlikte dilin tarihi,

oluşumu ve gelişimi, farklı dillerle etkileşimi, yapısı, anlam olayları ve değişimi

önemli inceleme alanı olmuştur.

Tarihsel süreç boyunca sürekli bir dönüşüm içinde olan dünya, yuvarlak

olmaktan düz olmaya doğru gitmektedir, yani bir zamanlar sonsuz sanılan dünya

giderek global bir köy halini almıştır. Tarih boyunca insanlığın sürekli hızının

artmasına paralel olarak değişimin hızı da artmıştır. Bu hızlı değişimin merkezinde

yer alan dilin de bundan fazlasıyla etkilenmesi, dilin canlı ve değişken olması

sebebiyle gayet doğal bir durumdur. Değişimler ve etkileşimler sonrasında diller

bazen zenginleşir, bazen değişir, bazen de yok olarak sadece tarih sahnesinde yerini

alırlar.

Eski diller arasında olmasına rağmen, Türkçe de tarihsel süreçler içerisindeki

değişimlerden ve etkileşimlerden oldukça fazla payını almıştır. Böyle bir durumun

meydana gelmesinde şüphesiz farklı birçok neden sayabiliriz, ama bunların asıl

büyük nedenleri arasında geniş bir coğrafyaya, dini inançlara ve farklı dönemlerin

baskın güçlerine ayrı bir parantez açmak gereklidir. Çünkü coğrafya, inançlar ve

küresel baskın güçler toplumların ve onların kültürleri, dilleri üzerinde oldukça

etkilidir.

Türklerin, İslam dinini kabulünden sonra, bu yeni inancın ilk büyük etkileri

kültür alanında meydana gelmiştir. Kültürün en önemli taşıyıcısı olan dilin de

bundan etkilenmesi kaçınılmazdı. İslam dininin doğuş yerinin Arap yarımadası

olması ve dinin kitabı olan Kur’an-ı Kerim dilinin Arapça olması, Arapçanın ruhani

veya duygusal diye tanımlayabileceğimiz bir etkisi olmuştur Türkçenin üzerinde.

Tabi Arapçanın o dönemlerde edebi anlamda güçlü olmasını göz ardı edersek,

Arapçaya da haksızlık etmiş oluruz. Çünkü tarihin farklı dönemlerinde edebi veya

politik, askeri, ekonomi yönünden baskın güç olan millet veya devletlerin dilinin de

daha baskın olması, Türkçe-Arapça ilişkisine has bir durum değildir. Bu kısa

açıklamamızın sebebi de, çalışmamızda Türkçe niteleme sıfatlarının hemen ardından,

(11)

2

geçiş sıklığı açısından ikinci sırayı alan niteleme sıfatlarının Arapça kökenli

olmasıdır.

Türkçe ve Arapçanın ardından gelerek üçüncü sırayı alan niteleme sıfatları ise

Farsça olanlardır. Türkler tarihin farklı dönemlerinde, farklı coğrafyalarda, farklı

kültürlerle ve dillerle iç içe yaşamıştır. Öyle ki, Osmanlı Devleti’nin zirvede olduğu

dönem, ülke çok geniş sınırlara ulaşmıştı. Bu coğrafi farklılıklar arasında, coğrafi

yakınlık vesilesiyle en çok etkileşimde bulunduğumuz devlet İran’dır. Türkçenin,

Farsça ile olan ilişkisini de sadece coğrafi iç içelikle anlatmak bizi çıkmaza sokabilir.

Çünkü Türklerin, İran’la teması başladığı dönemlerde, İran da oldukça köklü,

mitolojik yönü güçlü ve devlet geleneği olan bir geçmişe ve kültüre sahipti. Bu vesile

ile Türklerin dili ve kültürü, İran ile bir etkileşim içine girmekten ve bu durumdan

yararlanmaktan kaçınmamış, aksine belli bir dönemde Farsçayı bilip, kullanmak

ayrıcalık bile sayılmıştı. Coğrafi anlamda da uzun bir tarih boyunca devam eden iç

içelik, bu diller arasındaki etkileşimini kaçınılmaz kılmıştır, bu değirmene su

taşımıştır diyebiliriz. Dolayısıyla bu çalışmada da Farsça sıfatlar, hatırı sayılır bir

miktarda karşımıza çıkmıştır.

Yukarıda sözünü ettiğimiz Arapça ve Farsçadan sonra, batı dilleri arasından

Fransızcaya da kısaca değinmekte de fayda var. Kimi tarihçelere göre 1839’daki

Tanzimat Fermanı’yla, kimisine göre de kökleri daha öncesine dayanan, batıyı ve

onun kurumlarını model alan bir evre var tarihsel ve güncel gerçekliğimizde. Ortaçağ

karanlığından sonra bilim ve mantığı ön planda tutan Avrupa her alanda üstünlüğü

ele geçirirken, Osmanlı Devleti içinde bulunduğu buhrandan kurtuluş arayışındaydı.

Arayışın sonucu da, Batı’yı model alma politikası oldu. Artık Arapça ile Farsçanın

yerini, Fransızca ve İngilizce almıştı.

Yüzyıllar boyunca Arapça ve Farsçanın yanı başında, kendi öz kimliğini

onlarla birlikte veya onlara karşı yaşatmaya çalışan Türkçenin etkileşim alanına, 19.

asırdan itibaren Batı dilleri de girmiştir ve bu konuda başı da Fransızca çekmiştir

diyebiliriz. Fransızcanın 19. asırda kelime ihraç ettiği dil sadece Türkçe değildir. O

dönemin gerek fikir çeşitliliği anlamında, gerekse edebiyat ve dil anlamında baskın

olan Fransa’nın, Türkçeyle birlikte çoğu dile kelime verdiğini biliyoruz.

Saydığımız bu diller, Türkçe metinlerde belirgin bir şekilde karşımıza çıkan

dillerdir ve bunun asıl sebeplerine kısaca değindik. Dillerin kültürlerle, inançlarla,

coğrafyayla, baskın güçlerle ne kadar yakın ilişki içinde olduğuna değinmemiz,

aslında dilin ve ona dair incelemelerin önemini vurgulamamıza yöneliktir. Dil;

kapsamı çok geniş olan ve oldukça eskiye dayanan köklere sahip olduğu için, dille

ilgili çalışmalar, doğal olarak farklı alanlarda ve başlıklar altında incelemelere tabi

tutulmuştur. Dille ilgili bu çalışmalar bazen tarihsel anlamda, bazen yapısal anlamda,

bazen de sadece anlam bakımından incelenmiştir. Ama diyebiliriz ki hemen hemen

bütün çalışmaların ortak amacı dili çözümlemeye, geliştirmeye, güzelleştirmeye

yöneliktir. Bizler de bu amaçlar doğrultusunda, Türkçeye olumlu katkılar sunacağını

düşündüğümüz çalışmamızda niteleme sıfatlarını ele aldık.

(12)

3

Dillerin metinlerinde yer alan sözcük türlerine baktığımız zaman sıfatlar,

adlar ve fiillerle birlikte zirvede gelir. Sıfatları biraz daha özele indirdiğimizde ise

niteleme sıfatları oldukça geniş bir inceleme alanı oluşturur. Sıfatlar; önüne geldiği

isimle ilgili sınırlı sayıda belirtme özelliğine sahipken, niteleme açısından bu kapsam

çok daha geniştir. Çünkü sınırlı sayıdaki isme, dilin imkanları sayesinde, farklı

kombinasyonlarla sınırsız sayıda niteleme sıfatı getirebiliriz. Dolayısıyla bu

çalışmada genel bir hüküm vermek yerine, yapıcı bir değerlendirmede bulunmayı

daha uygun bulup, dil ile ilgili yapılacak bilimsel çalışmalara yardımcı olmasını

temenni ederim.

İncelediğimiz eserde tespit ettiğimiz sözcük veya sözcük öbeği halindeki

niteleme sıfatları sekiz başlık altında değerlendirilmiştir. Çalışmamızda, kriter olarak

sözlüksel anlamda niteleme sıfatları esas alınsa da, sözlüksel olmadığı halde niteleme

özelliği taşıyan diğer niteleme sıfatlarını da ele aldık. Yapı, anlam ve mantık

bakımından ayırabildiğimiz birleşik sıfatlara ait niteleyici sözcükleri ayrı ayrı ele

alıp, ayıramadıklarımızı da birleşik sıfat halinde aldık.

(13)

4

BİRİNCİ BÖLÜM

1. SIFATLAR VE NİTELEME SIFATLARI HAKKINDA GENEL BİR

DEĞERLENDİRME

Yeryüzünde önceden kullanılmış ve hala kullanılan binlerce farklı dil vardır.

Bu diller hakkında daha sağlıklı sonuçlara varmak ve doğru bir değerlendirme

yapabilmek için, dil ile ilgili çalışmalar tek bir koldan değil de, farklı alt başlıklarda,

farklı amaç ve yöntemlerle yapılmıştır. Dille ilgili yapılan çalışmaların arasında yer

alan önemli bir alan da, dillerdeki sözcük türleriyle ilgilidir.

Sözcük türleri arasında yer alan sıfatlar; sadece Türk Dili’nde değil, diğer

dünya dillerinde de oldukça önemli bir yer almaktadır. Çünkü yeryüzünde her ne

kadar ad varsa, o adın işaret ettiği varlık yahut hareketle ilgili çok sayıda niteleyici

veya belirtici özellik vardır. Bu belirtici ve niteleyici özellikleri taşıyan sözcüklere

genel anlamıyla sıfat denilmektedir, diyerek konuya giriş yapıyoruz ve öncelikle bazı

geleneksel gramer kitaplarında sıfatların tanımına ve tasnifine bir göz atıyoruz.

Gramer açısından bir terim olarak sıfat; “İsimleri niteleme, belirtme,

gösterme gibi çeşitli yönlerden bildiren, sınırlayan kelime türü.”

1

diye açıklanıyor

Zeynep Korkmaz tarafından. Diğer bir dilbilgisi terimler sözlüğünde Nurettin Koç;

“Önad: Addan önce gelerek onu niteleyen ya da belirten sözcük türü, sıfat.”

2

diye

tanımlar. Gramerle ilgili bazen terimler sözlüğünde geçen tanımına baktıktan sonra,

şimdi de gramer kitaplarının kendisinde geçen bazı tanım ve tasniflere bakalım.

Sıfat tanımı için Tahsin Banguoğlu, Türkçenin Grameri adlı eserinde şöyle

der; “Bir varlığı vasıflayan veya belirleyen kelimeye sıfat diyoruz: dar, güzel, mor,

ekşi, yüksek, bu, hangi, kimi, üç gibi. Sıfatlar iki türlü işleyişlerine göre iki takıma

ayrılırlar: vasıflandırma sıfatları, belirtme sıfatları.”

3

Burhan Paçacıoğlu;

“Nesnelerin değişik özellikleri ve belirtileri vardır. İşte sıfat adı altında topladığımız

kelimeler, bu özellik ve belirtilerin isimleridir. Bundan da anlaşılıyor ki isimlerin,

nesnelerin adları olmasına karşılık, sıfatlar, nesnelerin özelliklerini ve belirtilerini

karşılayan isimlerdir. Bazı nesnelerin birçok özelliği olmayıp tek özellikleri oldukları

görülmektedir. Bu durumda, tek özelliğe sahip nesnenin ismi aynı zamanda sıfat

olur: kör, topal vb.”

4

diyerek, hem sıfatlar için isim terimini, hem de bazı

durumlarda isimler için sıfat terimini kullanarak dikkatimizi başka bir noktaya

çekerken, sözcük türlerinin tasnifi ve tanımı konusunda çalışmalar yapan bir diğer

dilci H. İbrahim Delice’nin tanımı ise şöyledir; “Sıfat, kendinden sonra gelen bir

ismi niteleyen veya çeşitli açılardan belirten isimlerin dil bilgisindeki karşılığıdır.

(…) Sıfat uydu bir sözcüktür. Mutlaka kendinden sonra gelen bir isme bağlanmak ve

sıfat tamlamasını oluşturmak durumundadır. Yani, bir metinde sıfatın var olabilmesi

için bir sıfat tamlamasının bulunması zorunludur; ancak, bazı durumlarda sıfatın

1Zeynep Korkmaz, Gramer Terimleri Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1992, s. 132. 2

Nurettin Koç, Açıklamalı Dil Bilgisi Terimleri Sözlüğü, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1992, s. 203-204. 3 Tahsin Banguoğlu, Türkçenin Grameri, Türk Dil Kurumu, Ankara, 2000, s. 341.

(14)

5

nitelediği veya belirttiği isim eksiltilebilir. Bu durumda, sıfat sözcük türü olarak

zamir görevine geçer; ki bu durum, çeşitli çalışmalarda adlaşmış sıfat olarak

değerlendirilir.”

5

Sözcük türlerinin tanımı ve tasnifi hakkında yapılan bir diğer çalışmada

Zeynep Korkmaz sıfatları; “Türkiye Türkçesinde çok geniş bir yeri olan sıfatlar,

adlardan önce gelerek onları niteleyen, nasıl olduklarını gösteren veya çeşitli

yönlerden belirten sözlerdir.”

6

diye tanımlar.

Dil alanında çalışmalar yapmış bilim adamları, farklılıklar göstermekle

birlikte, bir birine yakın tanımlarda bulunmuştur. Ama baktığımız zaman hepsinde

ortak bir nokta hemen göze çarpar: sıfatlar, niteleme ve belirtme olmak üzere ikiye

ayrılır ve tasnif çalışmaları da bu iki başlık altında yapılır. İnceleme alanımıza dahil

olmadığı için belirtme sıfatlarını bir kenara bırakarak, yolumuza niteleme sıfatları ile

devam edeceğiz.

Niteleme sıfatlarının, belirtme sıfatlarına göre sayıca çok daha fazla olduğuna

daha önce de değindik ve bunun asıl sebebinin, isimlere gelen sıfatların belirtme

yönü sınırlı iken, her isme gelebilecek niteliğin oldukça fazla olmasıdır. Örneğin;

“ağaç” sözcüğünü ele alalım. Ağaç ismine gelebilecek belirtici özellikler oldukça

sınırlıdır; bir ağaç, o ağaç, hangi ağaç vb. özellikler saydığımızda bir süre sonra

duraklayabiliriz, ama yine aynı “ağaç” ismine niteleyici özellikler gelirse liste

uzadıkça uzayabilir; yaşlı ağaç, uzun ağaç, yeşil ağaç, faydalı ağaç, meyve veren

ağaç, odunluk ağaç, kokulu ağaç vb. Bu durum sadece Türkçeye özgü bir durum

değildir. Dilin mantık kuralları çerçevesinde düşündüğümüzde, diğer diller için de

geçerli olan evrensel bir dilin işleyiş kuralıdır. Peki bu kadar çok çeşitlilik barındıran

niteleme sıfatları tam olarak nedir? Bu soruya cevap ararken yine geleneksel gramer

kitaplarına bir göz atarak, genel bir tanımlamaya ulaşma çabasında olacağız.

Niteleme sıfatları konusunda oldukça kapsamlı bir çalışma yapan Engin

Yılmaz’ın tanımı ile başlayalım; “Niteleme işlevli sıfatlar; nesne veya kavramların

tanımlayıcı, ayırıcı, öznelleştirici özelliklerinin/niteliklerinin dile getirilmesini

sağlamaktadır.”

7

Dil konusunda farklı birçok çalışma yapan Zeynep Korkmaz da niteleme

sıfatları hakkında oldukça geniş bilgiler sunmuştur. Korkmaz, niteleme sıfatları

hakkında şöyle der; “Nitelik sıfatları, canlı ve cansız varlıkların renk, şekil biçim, tat,

koku, mesafe, huy, alışkanlık, yetenek, beceri gibi türlü iç ve dış özelliklerini bildiren

sıfatlardır.”

8

Zeynep Korkmaz’ın bu tanımına değinmişken, onun niteleme

sıfatlarının niteleyici özelliklerini göz önünde bulundurarak, işlev bakımından yaptığı

sınıflamayı oldukça önemli ve açıklayıcı görüyoruz. Korkmaz’ın tasnifini kısaca

özetlersek:

5 H. İbrahim Delice, Sözcük Türleri, Asitan Yay., Sivas, 2012, s. 48. 6

Zeynep Korkmaz, Türkiye Türkçesi Grameri-Şekil Bilgisi, Türk Dil Kurumu Yay., Ankara, 2009, s. 333. 7 Engin Yılmaz, Türkiye Türkçesinde Niteleme Sıfatları, Değişim Yayınları, İstanbul, 2004, s. 45. 8 Zeynep Korkmaz, Türkiye Türkçesi Grameri-Şekil Bilgisi, Türk Dil Kurumu Yay., Ankara, 2009, s. 361.

(15)

6

“1. Adlar önünde renk bildiren sıfatlar: (…)

2. Varlıkların iyi, kötü, güzel, çirkin,çalışkan, tembel, kaba, zarif gibi soyut

niteliklerini bildiren sıfatlar: (…)

3. Varlıkların dış görünüşlerini, beden yapılarını veya fiziksel özelliklerini

niteleyen genç, ihtiyar, sağır, kör, şişman, zayıf, alçak, yüksek, durgun, hareketli vb.

sıfatlar: (…)

4. Mekanda ve zamanda mesafe niteliği bildiren, dar, geniş, ırak, yakın, sığ,

derin gibi sıfatlar: (…)

5. Varlıkların duyu organları ile algılanan niteliklerini bildiren acı, tatlı,

buruk, ekşi, ılık, sıcak, soğuk yumuşak, sert vb. sıfatlar: (…)

6. (…) türemiş, birleşik ve kelime grupları biçimindeki sıfatların bir kısmı da

nitelik bildiren sıfatlardır. Varlıklarda yer alan somut ve soyut niteliklere, bu yapım

eklerinin ve birleşme biçimlerinin kattığı işlev incelikleri söz konusu olunca,

yukarıda yapılan genel sınıflandırmaya aşağıdaki ayrıntı bildiren daha dar kapsamlı

türleri de eklemek uygun olur:

7. Ada herhangi bir özelliğe sahip olma, o özelliği taşıma niteliği katan

sıfatlar: akıllı çocuk, debdebeli söz (…)

8. Bir yerli olmayı, bir yere veya bir şeye mensubiyeti gösteren sıfatlar:

Ankaralı iş adamı (…)

9. ”Bir şey için” anlamındaki veya bir şeyin bollukla bulunduğu yeri gösteren

tahsis sıfatları: elbiselik kumaş, kiralık araba, yazlık ev, günlük işler, haftalık gazete,

aylık dergi, ağaçlık bölge (…)

10. Kişilerde alışkanlığı, nesnelerde belirgin özelliği gösteren sıfatlar:

akşamcı adam, bölücü faaliyet (…)

11. Bir varlık ya da nesnede bir niteliğin eksikliğini, yokluğunu gösteren

sıfatlar: anlamsız direniş, balıksız göl (…)

12. Bir nesnenin yapıldığı maddeyi gösteren veya o duyguyu veren sıfatlar:

altın kalem, ceviz dolap (…)

13. Bir niteliğin bir varlıkta yoğun olarak bulunduğunu gösteren sıfatlar:

alıngan, çalışkan (…)

14. Adlara anlamca bir bildirme ve pekiştirme niteliği katan sıfatlar: azgın,

bezgin, coşkun, dalgın (…)

15. Yapılmış bitmiş bir oluş ve kılışı bir varlığa bir nesneye nitelik olarak

veren sıfatlar: açık (kapı), bozuk (yol) (…)

(16)

7

16. Asma (tavan), aşırma (mal), basma (kitap) (…) örneklerinde görüldüğü

gibi bir tarzı ve adların yapılış özelliğini bildiren sıfatlar: (…)

17. Nitelikte süreklilik bildiren sıfatlar: bakıcı kadın, bıktırıcı ısrar (…)”

9

Zeynep Korkmaz’ın bu değerlendirmesini belirtmemizin asıl sebebi olarak,

incelediğimiz 3896 niteleme sıfatının bu değerlendirmeye uygun olmasıdır. Ayrıca,

niteleme sıfatlarını daha anlaşılır kıldığına da hiç şüphe yoktur.

İncelediğimiz kaynakları göz ardı etmeden, elde ettiğimiz verilerden de

yararlanarak niteleme sıfatları hakkında genel bir tanım yapacak olursak, niteleme

sıfatları: bir ismin önüne gelerek veya bir isme bağlı olarak o ismin işaret ettiği

nesneyi, durumu, hareketi, kavramı veya duyguyu ayırıcı özellikleri bakımından,

sahip olduğu veya olmadığı özellikleri bakımından, özsel, miktar bakımından, bir

yere veya şeye aitlik bakımından zihinde belirgin bir taslak oluşturan sözcük veya

sözcüklerdir.

Çalışmamızda incelediğimiz sıfatları mümkün olabildiği ve şartlar el verdiği

derecede kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tuttuk. Çalışma detaylı incelendiğinde,

niteleme sıfatlarının tanımı ve çeşitli başlıklar altında tasnif edilmesi daha fazla

belirgin ve bilimsel olacaktır.

9 Zeynep Korkmaz, Türkiye Türkçesi Grameri-Şekil Bilgisi, Türk Dil Kurumu Yay., Ankara, 2009, s.362-369.

(17)

8

İKİNCİ BÖLÜM

2. ORHAN PAMUK’UN HAYATI ve ESERLERİ

2.1. Hayatı:

“Ferit Orhan Pamuk, 7 Haziran 1952’de İstanbul doğdu. Annesinin adı

Şeküre Hanım, babasının adı da Gündüz’dür. Zengin bir bölge olan Nişantaşı’nda,

kalabalık bir ailede büyüdü. İçinde yaşadığı ev ve kalabalık aile, onun Cevdet Bey ve

Oğulları adlı romanındaki ev ve aileye benzetilir. İstanbul’daki Amerikan lisesi olan

Robert Koleji’nde okudu ve daha sonra da bitirmeden bırakacağı İstanbul Teknik

Üniversitesi’nde mimarlık okur.

Çocukluğundan beri resimle ilgilenen ve ileride ressam olacağını düşüne

Pamuk, ressam olmayacağını anladığı gibi, mimarlık da yapamayacağına kanaat

getirmiş ve üçüncü senede bu bölümü bırakmıştır. Daha sonra İstanbul

Üniversitesi’nde gazetecilik okumuşsa da, Kar romanına hazırlık dönemi hariç

gazetecilik de yapmamıştır. Henüz 23 yaşındayken romancı olmaya karar veren

Orhan Pamuk’un daha sonraki hayat macerası, bu karar doğrultusunda şekillenmiştir.

1974’te gazetecilik okurken, evine kapanıp uzun yıllar sürecek yazı hayatının

temellerini atmaya başlar. 1979’da yazdığı ilk roman olan Karanlık ve Işık ile

katıldığı Milliyet Roman Yarışmasında, Mehmet Eroğlu ile birlikte birincilik

ödülünü paylaştı. Bu kitap daha sonra, 1982’de, Cevdet Bey ve Oğulları adıyla

yayımlanır ve bu kitapla birlikte Orhan Kemal Roman Ödülü’nü alır. Bir sonraki yıl

Sessiz Ev adlı romanını yazan Pamuk, bu eseriyle de Madaralı Roman Ödülü’nü

kazandı. Kitabın Fransızcaya çevirisiyle de, 1991’de Prix de la Découverte

Européenne ödülünü kazandı. Devamı gelecek olan ödüllerine bir yenisini de 1985’te

yayımlanan tarihi romanı, Beyaz Kale ile 1990 yılında Amerika’da Independent

Award for Foreign Fiction’ı ekledi. Bu kitap birçok dile tercüme edilmiş ve Orhan

Pamuk’un gittikçe yayılan ününe öncülük etmiştir. 1985-88 arasında Amerika’da

kalan Pamuk, New York’ta Columbia Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi olarak

bulundu. 1990 yılında yayımladığı Kara Kitap ile de France culture ödüllünü

kazandı. 1992’de yayımladığı Gizli Yüz adlı senaryosu Antalya Altın Portakal

Festivali’nde En İyi Senaryo Ödülü’ne layık görülmüştür. Bu senaryo, Kara Kitap

romanındaki bir bölümden yola çıkılarak yazılmıştır.

1994’te Yeni Hayat adlı şiirsel romanını yazmıştır. Kariyer basamaklarını

hızla atlayan Orhan Pamuk’un ününe ün katan bir diğer romanı Benim Adım

Kırmızı’yı 1998’de yayımladı. Bu kitapla birlikte farklı tarihlerde ve farklı ülkelerde

birçok ödül kazanan sanatçı, bu dönemlerde (90’lar) ve sonrasında Türkiye’ye karşı,

düşünce özgürlüğü ve insan hakları konusunda eleştirel bir tavır almıştır ve bunu

gerek kitaplarında, gerekse çeşitli dillerdeki makalelerinde dile getirmiştir. Ulusal

veya uluslararası gazete ve dergilerde yazdığı makaleleri kendi not defteriyle

(18)

9

zenginleştirerek Öteki Renkler adlı kitabını 1999’da okuyucusuna sunmuştur. “İlk ve

son siyasi kitabım” dediği Kar adlı kitabını 2002’de yayımladı ve kitap oldukça ses

getirdi. Daha sonra bu New York Times Book Review tarafından 2004 yılının en iyi

10 kitabından biri seçildi.

Kitapları toplam 63 dile çevrilen Orhan Pamuk’un Türkiye’de iki milyon,

ülke dışında da on bir milyon satmıştır ve yazar pek çok üniversiteden şeref doktorası

almıştır. Alman Kitapçılar Birliği tarafından verilen, Almanya’nın kültür alanındaki

en seçkin ödülü olarak kabul edilen Barış Ödülü’nü 2005’te kazanan Pamuk, ayrıca

Kar adlı romanıyla da Fransa’da her yıl en iyi romana verilen Le Prix Médicis

étranger ödülünü aldı. Pamuk, 8 Mayıs 2006 tarihli Time dergisindeki kapak

yazısında yer aldı ve dünyanın en etkili 100 kişisinden biri olarak görüldü. American

Academy of Art and Letters’ın ve Çin Sosyal Bilimler Akademisi’nin şeref üyesi

olan Pamuk, senede bir dönem de Columbia Üniversitesi’nde ders veriyor.

Genç sayılacak bir yaşta dünya çapında bir üne kavuşan Orhan Pamuk,

yazarlık kariyerinin zirvesine de 12 Ekim 2006’da Nobel Edebiyat Ödülü’nü

kazanarak ulaşmıştır. Bu alanda bu ödülü kazanan ilk Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı

olmuştur. Yazar, bundan önce ve sonra da ulusal ve uluslar arası birçok ödüle layık

görülmüştür.

Orhan Pamuk’un romanlarında üzerinde en çok durduğu konu, Doğu ve Batı

arasındaki kültürel çatışmalar veya yol ayrılıklarıdır. Ülkemizde batılılaşma

hareketlerinin başlamasıyla birlikte birçok güçlü kalem tarafından ele alınan bu

Doğu-Batı çatışması konusunu, Orhan Pamuk da kendi bakış açısıyla, post-modern

olarak kabul edilen bir yaklaşım tarzıyla ele almıştır. Toplumsal, tarihsel ve politik

olaylara yaklaşımı, Türkiye’de tepki çeken Pamuk hakkında, Ermeni olayları ve Kürt

sorunu hakkındaki ifadelerinden dolayı Türklüğe hakaret davası açılmıştır ve dava

daha sonra düşmüştür. Kimilerine göre Orhan Pamuk dünya genelindeki şöhretini

Türk düşmanlığına veya Ermeni hayranlığına borçlu olsa da, bu bizim çalışma

alanımızı ilgilendirmediği için, bu konuyu milletin vicdanına ve tarihin

değerlendirmesine bırakıyoruz.

Orhan Pamuk, 1982 yılında Aylin Türegün ile evlenmiştir. Bu evlilikten Rüya

(Kara Kitap’tan gelen isim) isminde bir kızı olan çift, 2001 yılında boşanmıştır.

2.2.Eserleri:

Roman:

Cevdet Bey ve Oğulları (1982), Sessiz Ev (1983), Beyaz Kale (1985), Kara

Kitap (1990), Yeni Hayat (1994), Benim Adım Kırmızı (1998), Kar (2002),

Masumiyet Müzesi (2008), Kafamda Bir Tuhaflık (2014), Kırmızı Saçlı Kadın

(19)

10

Anı:

İstanbul: Hatıralar ve Şehir (2003), Babamın Bavulu (2007), Resimli

İstanbul-Hatıralar ve Şehir (2015).

Diğer:

Gizli Yüz (senaryo, 1992), Öteki Renkler (denemelerinden ve söyleşilerinden

seçmeler, 1999), Manzaradan Parçalar (denemelerinden ve söyleşilerinden seçmeler,

2010), Saf ve Düşünceli Romancı (Harvard Üniversitesi’nde verdiği Norton Dersleri,

2011), Ben Bir Ağacım (öykü, 2013), Hatıraların Masumiyeti (anlatı, 2016).

Ödülleri:

1979 Milliyet Roman Yarışması Ödülü Karanlık ve Işık (iki yazar arasında

paylaşıldı)

1983 Orhan Kemal Roman Ödülü Cevdet Bey ve Oğulları

1984 Madaralı Roman Ödülü Sessiz Ev

1990 Independent Yabancı Roman Ödülü (Birleşik Krallık) Beyaz Kale

1991 Prix de la Decouverte Europeene (Fransa) Sessiz Ev ( Fransızca çevirisi

nedeniyle)

1991 Antalya Altın Portakal film festivali en iyi senaryo Gizli Yüz

2002 Prix du Meilleur Livre Etranger (Fransa) Benim Adım Kırmızı

2003 Premio Rinzane Cavaour ( İtalya) Benim Adım Kırmızı

2003 International Impac-Dublin Literary Award (İrlanda)

2005 Prix Medicis Etranger ( Fransa ) Kar

2005 Alman Yayıncılar Birliği’nin Barış Ödülü ( Almanya )

2005 Richarda Huch Ödülü (Almanya)

2006 Le Prix Mediterranee Etranger Ödülü (Fransa) Kar

2006 Nobel Edebiyat Ödülü

2008 Ovid Ödülü (Romanya)

2010 Norman Mailer Yaşam Boyu Başarı Ödülü (ABD)

2012 Sonning Ödülü"

10

(20)

11

2.2.1.“KIRMIZI SAÇLI KADIN”

2.2.1.1. ÖZET

Yıl 1985’tir. Cem, orta halli bir ailede, lise öğrencisidir. Babası Akın, eczane

sahibi, bir dönem solcu faaliyetlerde bulunan ve bu solculuk davasıyla bir dönem evi

terk edip kaybolmuş, bir dönem de cezaevinde bulunan, hala siyasi arkadaşlarıyla

görüşen biridir.

Babasının son kayboluşundan sonra Cem, bir dönem Beşiktaş’taki bir

kitapçıda çalıştı. Bu dönemlerinde hep yazar olmayı istiyordu. Lise ikiyi bitirdiği yaz

annesiyle birlikte, eniştelerinin yanına, Gebze’ye taşındılar. Bir gün evlerinin

yakınında su kuyusu kazan usta ve çıraklarını görüp, meraklı bir şekilde onlara

yaklaşır. Kuyudan sorumlu olan Mahmut Usta, Cem’in kuyuya olan bu ilgisini

görüp, yeni işinde çırağı olmasını teklif eder. Üniversite sınavına hazırlık kursu için

paraya ihtiyacı olan Cem, annesini de ikna ederek Mahmut Usta ve çırağı Ali ile

birlikte Öngören kasabasına kuyu kazmaya gider. Çünkü bu işten gelecek para, Cem

için oldukça iyidir ve hele bir de suyu bulup, oraya tekstil fabrikası yapmak isteyen

Hayri Bey’in hediyelerini de ekleyince kurs parasını rahatlıkla çıkarmayı düşünür.

Zor bir arazide günlerce çalışırlar, ama henüz ortada su yoktur. Bu süre

uzadıkça arazi sahibi Hayri Bey, ustaya başka yeri kazmayı öğütlese de Mahmut

Usta suyu bulacağından emindir. Bir dönem sonra arazi sahibi, çıraklardan Ali’yi

diğer işleri için götürünce, Mahmut Usta ve Cem birlikte devam eder. Bu süre

boyunca usta ve çırak, baba-oğul çerçevesinde yakınlaşır ve Cem, babasından

göremediği yakınlığı ustasından görür. Bu durum doğal olarak onu üzer.

Çalıştıkları süre boyunca çadırda birlikte kalırlar. Bazı akşamlar kasaba

merkezine inerek zaman geçirirler. Cem, bir gün aklını başından alacak kırmızı saçlı

bir kadın görür. Bu kadın ve yanındakiler, Cem’in daha önce kasabada ilgisini çeken

sarı çadır tiyatrosunun oyuncularıdır. Oyunculardan biri de Turgay’dır ve Turgay,

kırmızı saçlı kadının kocasıdır. Turgay karısından gençtir, kardeşi gibi. Kadın da

otuz üç yaşındaydı.

Cem, bu kadını gördükten sonra artık aklı tamamıyla ondadır. Her fırsatta o

kadını görebilme çabasındadır. Uğraşlarından sonra da onlarla bir şekilde tanışmıştır,

ama hala aşık olduğu kadının, Turgay’ın karısı olduğunu bilmiyor. Kadının ise

çocuğun üzerinde esrarengiz bakışları vardır, sanki birine benzetiyormuş gibi!

Cem bir gün tiyatroda onların oyununu izler ve bu oyun esnasında da kırmızı

saçlı kadına daima artan hayranlığı artmaya devam eder. Oynadıkları oyun,

Firdevsi’nin hikayesinden, Rüstem’in oğlu Sührab’ı öldürmesinden alınma bir

bölümdü. O ana kadar bu hikayeyi bilmeyen Cem, bu hikayenin bir noktada tezadı

olan, Oidipus’un babasını öldürerek, annesiyle evlenip, kral olması hikayesine

biliyordu, ama kendi kaderinin bu iki döngü arasında şekilleneceğini henüz

(21)

12

bilmiyordu. Bu iki hikaye arasında düşünen Cem, kendini babasından ve bir babanın

sevgisi ve ilgisinden mahrum büyüyen Sührab’a daha yakın hissediyordu.

Cem, her ne kadar ustasının tiyatrodan nefret eden, şark kültürüne ait biri

olduğunu düşünse de, Mahmut Usta, Cem’den önce tanışmıştır oyuncularla. Ama

Cem bunu bilmediği için ve ustasını tanıdığı için, onunla tiyatro hakkında

konuşmaya cesaret edemez. Ustasıyla yoğun çalıştığı bir günün akşamında kırmızı

saçlı kadınla sohbet ederler. Cem, kendi hayatını anlatır. Kadın da eski bir solcu

olduğu için Cem’in babası Akın’ın hikayesine ilgi duyar. Kocasının da evde

olmadığı o akşam Cem ve kadın birlikte içip, yatarlar.

Birkaç gün daha kazmaya devam eden usta ve çırağı, hala suyu bulamamıştır.

Cem’in aşkı giderek dayanılmaz bir hal almıştır ki, kocası Turgay’la konuşmayı bile

düşünmektedir. Ama o günler, tiyatro ekibinin artık kasabayı terk etmeye

hazırlandığı günlerdir. Kuyu kazdıkları sırada, aşağıya Mahmut Usta inecekken ip

kopar. Cem’in tüm seslenmelerine rağmen aşağıdan ses gelmez. Kasabaya yardım

için koşar, ama kimseye söylemez ve kırmızı saçlı kadından yardım istemeye karar

verir. Evlerine gittiğinde, onların da kasabayı terk ettiğini öğrenir. Daha sonra tekrar

kuyunun başına dönen Cem, ustasından tekrar ses alamayınca telaş içinde bavulunu

toplayarak, ilk trenle annesinin yanına kaçar.

Üniversite sınavına giren Cem, İstanbul Teknik Üniversitesi jeoloji

mühendisliği bölümünü kazanır ve burada okuduğu sırada daha öncede çalıştığı

kitabevinde çalışmaya devam eder. Sürekli bir vicdan muhasebesi içindedir. Bazen

ustasının ölmediğini düşünür, bazen de bir polisin veya telefonun kendisini arayacağı

hissine kapılır. Kitapçıda çalıştığı dönem boyunca da karşısına çıkan Oidipus

hikayelerini inceler.

Üniversiteden mezun olan Cem, üniversiteden sevgilisi ve muhafazakar bir

gelenekten gelen Ayşe ile evlenir. Her ne kadar kırmızı saçlı kadını unutamasa da,

Ayşe ile mutludur ve onu sevmektedir. Evliliklerindeki tek sorun, her ne yaptılarsa

Ayşe’nin çocuğunun olmayışıdır. Fakat zamanla bunu da kabullenerek günlük mutlu

hayatlarına devam ederler.

Cem, mühendis olarak çalışmaya başladıktan bir süre sonra müteahhitliğe

başlar ve zaman içinde giderek zenginleşir. Eşi Ayşe ile birlikte sahip oldukları

inşaat şirketi büyüdükçe büyür. Bu büyük işler arasında İran’da karşılaştığı,

Rüstem’in Sührab’ı öldürdüğü tablo, Cem’i bu hikayenin peşine sürükler. Sanki

hayatının, Oidipus ve Sührab hikayelerindeki döngü tarafından belirleneceğini

sezmiş gibi.

Yaptıkları bir inşaatın reklamında Cem kendisi oynayınca, yüzü ve kimliği de

ekranlara çıkmış oldu. Sonrasında da bir arkadaşının önerisiyle, Mahmut Usta’yı

kuyunun olduğu Öngören’ inşaatlar yapmaya başlar. Bu süreç içinde hem Mahmut

Usta’nın o gün, o kazada ölmediğini, omzundan sakatlanarak kurtulduğunu, hem de

kırmızı saçlı kadından bir oğlu olduğunu öğrenir. Bu olay basından gizli tutulsa da,

(22)

13

mahkeme kararıyla kesinleşmiştir. Mahmut Usta da beş yıl önce ölmüş olsa da,

kasabada suyu bulan adam olarak gönüllerde hala saygın bir şekilde yaşamaktadır.

Ama bütün bu olaylara rağmen Cem’in öğrendiği daha sarsıcı olay da, kırmızı saçlı

kadının, Cem’in ölmüş olan babasının eski sevgilisi olmasıdır.

Cem, Öngören’e bir reklam kampanyası için gider ve o toplantıda kırmızı

saçlı kadınla tekrar karşılaşır. Bir süre sohbet ederler, ama oğulları babasını görmek

istemediği için orda olmaz. Cem, Mahmut Usta’nın tiyatrocu ekip tarafından

kurtarıldığını da öğrenir. Suyu bulan adam olarak kasabanın azizi sayılan Mahmut

Usta’ya yaptıklarından dolayı, Öngörenliler Cem’i çok da sevmezler. Bunlardan biri

de Mahmut Usta’nın yanında büyüyen, Cem’in oğlu Enver’dir.

Cem, Mahmut Usta’yı bıraktığı kuyuyu görmek için kırmızı saçlı kadından

bir rehber ister. Kadın da ona, kurduğu tiyatronun en yetenekli genci olarak tanıttığı

Serhat’ı rehber olarak verir. Serhat aslında Cem’in oğlu Enver’dir, ama Cem bunu

anlayamaz. Cem’in karısı Ayşe telefonda her ne kadar o gencin, aslında oğlu

olduğunu ve öldüreceğini söylese de, biraz alkollü olan Cem, bunu çok da ciddiye

almaz, cebindeki silaha da güvenerek.

Yıllarca babası bildiği Turgay’ın ilgisizliğinden dolayı hırçın olarak büyüyen

Enver, Turgay’ın ölümünden sonra babasının aslında ünlü iş adamı Cem olduğunu

öğrenir. Milliyetçi duyguları ve ülkü sevdası kabarık olan Enver’in, babası bile olsa,

Cem’in o zamanlar evli bir kadın olan annesiyle yatmasını utanç kaynağı olarak

görüyordu. İş adamı Cem ve ona kuyuyu gösterecek olan rehber Serhat’ın sohbeti,

daha sonra doğulu bir oğul ile batılı bir babanın sert tartışmasına dönüyor ve babanın

çektiği silahın, oğul tarafından alınmasıyla babanın ölümü ile sonuçlanıyor. Hem de

gözünden vurulan Cem’in cesedinin, Mahmut Usta’yı bıraktığı kuyuya düşerek

sonuçlanan bir ölüm.

Bu olay basında her ne kadar servet avcısı bir düşkün kadınla oğlunun, planlı

bir miras alma cinayeti gibi gösterilse de, oraya silah götüren kişinin ve o silahı ilk

çeken kişinin Cem olması, davayı anne ve oğlunun lehine çevirir.

2.2.1.2. Roman Hakkında:

Doğu ve Batı kültürlerinin sentezini veya zıtlıklarını farklı diğer eserlerinde

de kullanan Orhan Pamuk, bu eserinde de olay örgüsünün merkezine bu konuyu

koymuştur.

“Kırmızı Saçlı Kadın” toplumsallık açısından bireyin ve bireysellik açısından

toplumun ele alındığı bir eserdir. Bu iki kavram, romanın başından sonuna kadar

bazen aşk ile, bazen mitolojik unsurlar ile, bazen gelenek ve tarih ile, bazen de

aile-çevre ile yoğun bir şekilde işlenir. Zaten olay örgüsü, Doğu kültürüne ait

Rüstem-Sührab ve Batı kültürüne ait Oidipus hikayelerinin karşılaştırmalarıyla süslenir,

zenginleşir. Romanların olmazsa olmazlarından aşk da bu iki zıtlık üzerinde işlenir.

(23)

14

Çünkü Cem’in ilk aşkı olan kırmızı saçlı kadın, tiyatroda erkeklerin önünde her türlü

hareketi sergileyen ve evli olduğu halde başka biriyle yatabilen, doğu kültürüne çok

da uyuşmayan biridir. Ama aynı zamanda güzelliğiyle, ona ters bakan doğu

kültürünü savunan erkeklerin aklını da alabilendir. Öte yandan Cem’in evlendiği

Ayşe ise, muhafazakar bir aileden gelen temiz bir kızdır. Bir yanda Cem’e oğlu gibi

yaklaşan gelenekçi Mahmut Usta varken, öbür tarafta kendi ailesini ikinci planda

tutan, Cem’e babalık yapamayan, solculuk davasına ve dalgasına gitmiş bir öz baba

vardır.

Yazar, eserinde Doğu ve Batı ayrışması-kesişmesi bağlamında iki üst konuyu,

aile, birey-toplum ve gelenek-görenek açısından ele almıştır. Bu konuların

karşılaştırmalı haliyle altı tane farklı değerlendirme şansını yaratan Pamuk,

anlatımını da kendine has diliyle ve mitolojik öğelerle zenginleştirmiştir.

(24)

15

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3. İNCELEME VE DEĞERLENDİRME

3.1. “KIRMIZI SAÇLI KADIN” ROMANINDA KULLANILAN

NİTELEME SIFATLARI

Orhan Pamuk’un Kırmızı Saçlı Kadın adlı romanında tespit ettiğimiz,

niteleme sıfatı özelliği taşıyan 3896 tane sözcük veya bu bağlamda kullanılan sözcük

öbeği tespit edilmiştir. Ele aldığımız bu 3896 adet niteleme sıfatının kullanımını;

sıfat, ad, algı, yapı, sözcük öbeği, ek, kaynak dil, kullanım olmak üzere, toplam sekiz

ana başlık altında değerlendirmeye tabi tuttuk. Bununla birlikte, niteleme sıfatlarının

kullanıldığı cümlenin sayfa numaralarını ve cümleyi de belirttik. Eserde geçen

niteleyici özellikteki sıfatlar, alfabetik olarak sıralanmıştır.

3.1.1. “Kırmızı Saçlı Kadın” Romanında Kullanılan Niteleme Sıfatları:

SIFAT AD ALGI YAPI SÖZ-CÜK ÖBEĞİ EK KAY-NAK DİL KUL-LANIM SAY FA GEÇTİĞİ CÜMLE abartılı

hareket-ler Görsel Türemiş +lI T. Gerçek 66

"Bir yanlışlık olduğunu gösteren abartılı hareketler yaptı."

(fazla)

abartılı şekil Görsel Türemiş +lI T. Gerçek 141

"(…) Avrupai bir zengin hayatını fazla abartılı bir şekilde taklit ettik."

acemi kuyucu Görsel Basit Ø Ar. Gerçek 49

"(…) oraya kuyu vuran acemi kuyucu o sert tabakanın sonu hiç gelmeyecek sanırdı."

acemi (kişi) Zihinsel/Görsel Basit Ø Ar. Gerçek 91 "Rakıyı acemiler gibi bir dikişte içip (…)"

acı kehanet Zihinsel Basit Ø T. Üst 38

"(…) müneccime onun geleceğini sormuşlar ve acı bir kehanetle

karşılaşmışlardı (…)"

acı çığlık İşitsel Basit Ø T. Üst 82 "Aşağıdan derin bir acı çığlığı geldi."

acımasız çar Zihinsel Türemiş +sIz T. Gerçek 122

"(…) Rus devletinin kurucusu, acımasız ve baskıcı Çar İvan idi oğlunu öldüren."

acımasız güç Zihinsel Türemiş +sIz T. Gerçek 122

"(…) tuhaf bir şekilde bana devletin acımasız gücünü hissettirdi."

(25)

16

acımasız güç Zihinsel Türemiş +sIz T. Gerçek 132

"Ama asıl anlamı, Sultan’ın acımasız gücünü vurgulamak."

acımasız devlet Sezgisel Türemiş +sIz T. Gerçek 141

"Rusya'nın, İran’ın, Çin'in zenginleri, acımasız devletten korktukları için (…)"

acımasız otopsi Görsel Türemiş +sIz T. Gerçek 190

"Oğlumun babasının iç organlarının tek tek çıkarılıp parçalandığı acımasız bir otopsi yapıldı."

açık görüş Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 193

"(…) şu veya bu nedenle ceza olsun diye açık görüş ertelenince üzülür (…)"

açık gök Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 15

"İlerlerde bir yerde şimşek çakıyordu ama arkamızda gök açıktı ve (…)"

açık yeşil Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 16

"Daha aşağılarda uzaktan açık yeşil ve sarımsı gözüken (…)"

açık nalbur Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 21

"(…) geç saatlere kadar açık nalbur gibi, arada bir uğramayı alışkanlık edindi."

açık kapı Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 22

"Benimle atın şimdi önüne geldiğimiz açık kapıda önce benden beş altı yaş büyük bir genç erkek (…)"

açık pencere Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 32

"Yukarıdaki katta ise perdeler yarı aralık olur, bazan bir pencere de açık dururdu."

açık

televiz-yon Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 40

"Önce gözlüklü tütüncüden ya da televizyonu açık bakkaldan Ustamın sigarasını alırdık."

açık nalbur Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 40

"Sonra hâlâ açık nalbura ya da marangozun dükkânına uğrardık."

açık bakkallar Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 41

"(…) Öngören'in bütün sokaklarından geçmiş olduğumu, hâlâ açık bakkalları (…)"

açık postane Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 42

"Annemi, akşamları dokuza kadar açık olan postaneden ihbarlı ödemeli arıyordum."

açık renk Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 45

"(…) su bulunması zor, kötü bir noktada (fazla kayalık, fazla kumlu, kuru yerler, açık renkli topraklar

(26)

17

gibi (…)"

açık boyun,

kol Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 64

"(…) boynu, kolları açıktı: Sahnede çok sihirli, sarsıcıydı."

açık kumral Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 97

"Ayşe açık kumraldı ama Kırmızı Saçlı Kadın'a biraz benziyordu."

açık boz Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 102

"Hâlâ açık boz renkli, kıraç topraklarla çevriliydi (…)"

açık artırma Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 126

"(…) açık artırma ilanlarını okuyor, Hürriyet’in emlak sayfasını ve diğer siteleri izliyordu."

açık artırma Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 126

"Bir gün Ayşe çok uygun gördüğü bir açık artırma ilanını önüme koydu."

açık görüşler Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 193

"Ayda bir yapılan açık görüşlerde, tutuklu ve ziyaretçilerin (…)"

açık görüş Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 193

"(…) şu veya bu nedenle ceza olsun diye açık görüş ertelenince üzülür (…)"

açık görüş Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 194

"Ama açık görüşlerde gardiyanlara (…)"

açık görüş Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 194

"(…) bu fikri açık görüşlerde sık sık işledim."

açık görüşler Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 194

"Bu açık görüşlerde her zaman oğlumun kollarını, omzunu, sırtını, boynunu okşar, ellerini tutardım."

açık görüş Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 195

"Silivri

Cezaevi’ndeki en son Kurban

Bayramı'ndaki açık görüşte gene yan yana oturduk (…)"

açık boz renk Görsel Türemiş -Ik T./T. Gerçek 102

"Hâlâ açık boz renkli, kıraç topraklarla çevriliydi (…)"

açık boz

renkli topraklar Görsel SÖ ST +lI T./T./T Gerçek 102

"Hâlâ açık boz renkli, kıraç topraklarla çevriliydi (…)"

açık

renkli toprak Görsel SÖ ST +lI T./T. Gerçek 45

"(…) su bulunması zor, kötü bir noktada (fazla kayalık, fazla kumlu, kuru yerler, açık renkli topraklar gibi (…)"

(27)

18

açık

seçik görüntü Görsel SÖ İkileme -Ik T. Gerçek 30

"Şimdi aküden elektrik alıyor, çalışıyordu ama, ekranda açık seçik bir görüntü bulmak için (…)"

açık

seçik görüntü Görsel SÖ İkileme -Ik T. Gerçek 31

"(…) açık seçik görüntüymüşler gibi dikkatle bakardık."

açık yeşil tarla Görsel SÖ ST -Ik T./T. Gerçek 16

"Daha aşağılarda uzaktan açık yeşil ve sarımsı gözüken bir iki mısır tarlası (…)"

(bu kadar) açık

şekil Görsel Türemiş -Ik T. Gerçek 66

"Bu duygunun sinemada, resimli romanlarda bu kadar açık bir şekilde ifade edildiğini hiç görmemiştim."

açıksözlü sanat Zihinsel Birleşik +lI T. Üst 180

"Belki taşra açıksözlü sanata henüz hazır değil, diye düşünüyorduk ki (…)"

adi tutuklular Zihinsel Basit Ø Ar. Üst 194

"Adi tutuklular kısmındaki

kaçakçılar, çeşit çeşit katiller (…)"

adil (kişi) Zihinsel Basit Ø Ar. Üst 35

“Bir baba adil olmalıdır, diye de eklemişti sonra (…)"

adil (kişi) Zihinsel Basit Ø Ar. Üst 170 "Gerçek bir baba adil olmalı."

adli tıp Zihinsel Türemiş +İ Ar. Gerçek 190

"Ertesi gün adli tıp raporunu birinci sayfalarına taşıyan gazeteler (…)"

ağa (kişi) Zihinsel Basit Ø T. Gerçek 61

"(…) hikâyesini iki çırağa yeniden yeniden anlattıran eski tarz bir ağa vardı."

ağa (kişi) Zihinsel Basit Ø T. Gerçek 61 "Şimdi ne öyle ağa, ne de bey kalmıştı."

ağabey (kişi) Zihinsel Birleşik Ø T.+T. Gerçek 138

"Kızda gözü olan ağabey onunla evlenmiş (…)"

ağaçlı park Görsel Türemiş +lI T. Gerçek 21

"(…) onunla sokaklarda yürümeyi, servi ve çam ağaçlı küçük parkın bir bankında (…)"

ağaçlı park Görsel Türemiş +lI T. Gerçek 21

"(…) onunla sokaklarda yürümeyi, servi ve çam ağaçlı küçük parkın bir bankında (…)"

ağaçsız araziler Görsel Türemiş +sIz T. Gerçek 15

"(…) sonsuz kıraç topraklar, insansız, ağaçsız araziler görüyor (…)"

ağır bez Zihinsel/Görsel Basit Ø T. Gerçek 15

"Rutubet kokan ağır çadır bezi, üzerimize gece gibi kapanıyor, yerinde

Şekil

şekil  Görsel  Türemiş      -Ik  T.  Gerçek  66

Referanslar

Benzer Belgeler

Yazınsal türünü görm ez oldum, kim ne reye katarsa katsın dedim, böj le dedim de rahatladım sonun da.. Taha

G eçen yüzyılın başında Türkçe kelime ve eklere yönelen, onları öne çıkarmaya çalışan yazarlar; artık sehap yerine bulut, gendum yerine buğday, bahr yerine deniz,

Bu işte standart langstroth kovan çerçevelerinin koyulduğu 24 çerçeve alan özel dizayn edilmiş genişliği 52 cm, uzunluğu 98 cm olan ve üç bölmeden oluşan bir kovan ve

Tamimdari’nin Kandili’nde“Akşam, yatsı, sabah” üç bendin ilk ikisinde, Personal’da “Ben hür insan” ilk ve son bentlerde; Dünya Gülüyor Bize’deki

"Kendisi, rahmetli hocalarımızdan ve Yüksek Mühendis Mektebi'nin temel direklerinden biri olan merhum Fikri Santur Bey'den devir aldığı ağır emaneti, genç yaşına rağmen

The most successful approach identifying and predicting the symptoms and indications of having an cancer is SVM(Support vector machine) and with robust and high

Nobel ödülü alarak tarihe geçen ilk Türk yazarı olan Orhan Pamuk onuncu romanı olan Kırmızı Saçlı Kadın romanında Alexie’nin eserinde olduğu gibi baba-oğul

McNaught, Günefl’e en yak›n konumundan geçtik- ten sonra, güney yar›küre- de yaflayanlar için uygun konuma geldi.. Ne var ki, bu tarihten sonra