• Sonuç bulunamadı

Dokun- sal/ Görsel Basit Ø T. Gerçek 62 "Kuru ve gevrek toprağın saman gibi hafif olduğunu kovayı yukarı çekerken anlıyordum."

gezici tiyatro Zihinsel Türemiş +CI T. Gerçek 63

"(…) gezici tiyatro kumpanyalarının geleneğini sürdürmeye çalışıyordu."

gıcırtılı çıkrık İşitsel Türemiş +lI T. Gerçek 45

"(…) gıcırtılı çıkrığı yavaş yavaş çevirerek yukarı çıkarır, arabaya boşaltırdık."

giriş kat Görsel Türemiş -Iş T. Gerçek 69

"Bizi Öngören’e çağıran eski bir Maocunun giriş katında kalıyoruz."

giriş kat Görsel Türemiş -Iş T. Gerçek 83

"Giriş katının arka dairesinin kapısını (…)"

gizli ilişki Zihinsel Türemiş +lI T. Gerçek 175

"Üç yıllık gizli ilişkimizin sonunda (…)" gizli randevu- evleri Zihinsel/

Görsel Türemiş +lI T. Gerçek 22

"Bunların bazılarının yarı gizli

randevuevlerine dönüştüğünü (…)"

gizli görev Zihinsel Türemiş +lI T. Gerçek 105

"(…) belki de gizli bir görevi olduğunu hissettim."

gizli hayat Zihinsel Türemiş +lI T. Gerçek 140

"Onu hiç aldatmayacağımı, ondan gizli manevi bir hayatım, bir kaçamağım, (…)"

gizli

kendini beğen- mişlik

Sezgisel Türemiş +lI T. Gerçek 140

"Bu yakınlığın verdiği özgüven ve bir çeşit gizli kendini beğenmişlik (…)"

gizli aşk Zihinsel/

Sezgisel Türemiş +lI T. Gerçek 175

"(…) çünkü gizli aşkımız ortaya çıkmış, (…)"

gizli ikinci kişi Zihinsel/

Sezgisel Türemiş +lI T. Gerçek 52

"Kimse sizi gözlemiyorsa, içinizdeki gizli ikinci kişi dışarı çıkıp dilediği şeyleri yapabilir."

göbek

danslı tiyatro Görsel SÖ İT +lI T./Fr. Gerçek 92

"(…) askerler için göbek danslı çadır tiyatroları, pavyon kadınlarının şarkı söylediği gazinolar, (…)"

göçebe (kişi) Zihinsel Türemiş -ebe T. Gerçek 73

"Zaten erlere göbek atan, edepsiz hikâyeler anlatan (…)"

göçmen kuşlar Zihinsel Türemiş -

mAn T. Gerçek 101

"(…) sürülerle geçen göçmen kuşlar gibi, burunlarını batıya doğru çevirince, aşağıda Öngören

90

kasabasını görürdüm. " gök gürültü-

günler İşitsel SÖ İT +lI T./T. Gerçek 128

"(…) gök gürültülü, yıldırımlı, fırtınalı günler geldi."

gök

laciverdi kıyafet Görsel SÖ İT Ø T./Far. Gerçek 153

"(…) giydiği uzun eteklikle aynı gök laciverdi bir kıyafet giymesi (…)"

gök

laciverdi etek Görsel SÖ İT Ø T./Far. Gerçek 67

"Üzerinde gök laciverdi uzun bir etek vardı."

gölgeli yer Zihinsel Türemiş +lI T. Gerçek 18

"Arazinin alçak yerini, taşlı, kayalı, inişli çıkışlı, gölgeli yerini görecek, (…)"

gölgeli koridor-

lar Görsel Türemiş +lI T. Gerçek 122

"Müze

kütüphanelerinin gölgeli

koridorlarından (…)"

gölgeli avlu Görsel Türemiş +lI T. Gerçek 119

"Topkapı Sarayı'nın sarı kestane ve çınar yapraklarıyla kaplı gölgeli avlularından (…)"

gönüllü (kişi) Zihinsel Türemiş +lI T. Gerçek 105

"(…) İran- Türkiye ilişkilerini

geliştirmeye gönüllü olmaktan öte (…)"

Gördesli akraba Zihinsel Türemiş +lI Özel ad Gerçek 97

"(…) eniştemin Gördesli bir akrabasının kızının (…)"

Gördesli kız Zihinsel Türemiş +lI Özel ad Gerçek 98

"(…) 'Gördesli kızı' güzel bulmaları hoşuma giderdi."

gösteriş-

çi usta Görsel Türemiş +CI T. Gerçek 18

"(…) gösterişçi kimi eski ustaların yaptıklarını ciddiye almıyordu." gösteriş- çi (kişi) Zihinsel/

Görsel Türemiş +CI T. Gerçek 18

"Bu yüzden mesleği konusunda gösterişçi değil, alçakgönüllüydü." gösteriş- çi reklam Zihinsel/

Görsel Türemiş +CI T. Gerçek 141

"Biz de bu işleri yapan gösterişçi reklam şirketlerinden (…)"

gözlüklü tütüncü Görsel Türemiş +lI T. Gerçek 21

"(…) gözlüklü tütüncü ve geç saatlere kadar açık nalbur gibi, (…)"

gözlüklü tütüncü Görsel Türemiş +lI T. Gerçek 36

"Gözlüklü tütüncüye gidip ustamın sigarasını aldım."

gözlüklü tütüncü Görsel Türemiş +lI T. Gerçek 40

"Önce gözlüklü tütüncüden ya da televizyonu açık bakkaldan Ustamın sigarasını alırdık."

91

gözü pek (kişi) Zihinsel SÖ İT Ø T./T. Üst 161

"Bunu oğlumun gözü pek olduğu anlamına alıp gururlanmalı mıydım?"

gözü

yaşlı karı Görsel SÖ İT +lI T./T. Gerçek 135

"Önlerde, gözü yaşlı karısı, biz ve (…)"

gözü

yaşlı kadın Zihinsel SÖ İT +lI T./T. Gerçek 178

"(…) hikâyesinden uyarladığım gözü yaşlı kadının monologu ile elde ettik."

gururlu bakış Zihinsel/Görsel Türemiş +lI Ar. Gerçek 106 "(…) diyen gururlu bir bakış vardı."

gururlu (kişi) Zihinsel Türemiş +lI Ar. Gerçek 153

"(…) ama gururlu, hassas ve çok yaratıcı biridir."

güçlü gövde Görsel Türemiş +lI T. Gerçek 29

"Onun gövdesi kaslı, sert ve güçlüydü (…)"

güçlü anne Görsel Türemiş +lI T. Gerçek 57 "Şişman, güçlü ve güleç anne (…)"

güçlü far Görsel Türemiş +lI T. Gerçek 70

"Meydanı ağır ağır dönen askeri jipin güçlü ön farları (…)"

güçlü ifade Görsel Türemiş +lI T. Gerçek 71

"(…) yüzünde gördüğüm güçlü ve iyimser ifadeyle bana tatlılıkla, şefkatle güıümsedi."

güçlü (kişi) Sezgisel Türemiş +lI T. Gerçek 76

"(…) kendimi daha güçlü

hissediyordum."

güçlü makina-

lar Görsel Türemiş +lI T. Gerçek 102

"(…) motorla çalışan güçlü makinalar çıkmıştı."

güçlü savaşçı Görsel Türemiş +lI T. Gerçek 112

"(…) genç ve güçlü savaşçı bu laflara fazla kulak asmamıştı."

güçlü kollar Görsel Türemiş +lI T. Gerçek 134

"Çok bağırıp, telaşlandığımı görünce babam gülümsüyor, güçlü kollarıyla beni bir kedi gibi (…)"

güçlü kişi Zihinsel/Görsel Türemiş +lI T. Gerçek 168

"(…) hayatının sonuna kadar koruyup sahiplenen, güçlü, şefkatli kişidir baba."

güçlü (kişi) Zihinsel/Görsel Türemiş +lI T. Gerçek 179

"Taşralı, genç, öfkeli kalabalığın çoğunun kendini güçlü, buyurgan Rüstem'in değil (…)"

güçlü kadın Zihinsel Türemiş +lI T. Gerçek 140

"Ona bağlılığımın güçlü, akıllı bir kadına (…)" (çok daha) güçlü

(kişi) Görsel Türemiş +lI T. Gerçek 79

"Benden çok daha güçlü olan Mahmut Usta (…)"

güçsüz (kişi) Görsel Türemiş +sIz T. Gerçek 29

"Adalelerimin yeterince

92

kuvvetsiz olduğumu mu kast etmişti?"

güleç anne Görsel Türemiş -eç T. Gerçek 57

"Şişman, güçlü ve güleç anne sigara içerek (…)"

güler-

yüzlü (kişi) Görsel Birleşik +lI T./T. Gerçek 13

"Ama babam gibi sakin, güleryüzlü değil, öfkeliydi."

gülüm-

ser (kişi) Görsel Türemiş

-Im-

sAr T. Gerçek 151

"Kuyucu çırağı Ali ile el sıkıştık, gülümser ve dostaneydi."

gümüş paralar Görsel Basit Ø T. Gerçek 50 "Gümüş paralar da bulmuştu."

günah (şey) Zihinsel Basit Ø Far. Gerçek 115

"(…) neyin ise günah ve yanlış olduğuna karar vermek zor olduğu için mi?"

günah-

kâr (kişi) Zihinsel Birleşik +kâr Far. Gerçek 115

"Yoksa suçlu ve günahkâr olmadığımızı (…)"

güneşli gök Görsel Türemiş +lI T. Gerçek 195

"Yukarıda güneşli bir sonbahar göğü vardı."

güneşli cennet Zihinsel Türemiş +lI T. Gerçek 90

"Rüyamda suçtan ve cezadan arınmış, güneşli, sıcak bir cennetteydim."

güngör- müş (kişi)

Zihinsel/

Görsel Birleşik -mIş T.+T. Üst 106

"Takvime uzun uzun baktığımı gören yaşlı, güngörmüş ev sahibi yanıma geldi"

günlük siyaset Zihinsel Türemiş +lIk T. Gerçek 119

"Günlük siyasetle hiç ilgilenmeyen Fikriye Hanım'ın (…)"

günlük işler Zihinsel Türemiş +lIk T. Gerçek 135

"Ancak iki hafta sonra günlük işlerimize dönünce karta bakabildim."

gür saçlar Görsel Basit Ø T. Gerçek 28

"Yer yer beyazlaşan gür saçlarının içinde (…)"

gür saçlar Görsel Basit Ø T. Gerçek 28

"Yer yer beyazlaşan gür saçlarının içinde (…)"

gürültü-

kargalar İşitsel Türemiş +CI T. Gerçek 23

"(…) mısır tarlalarının içinden gürültücü kara kargalar (…)" gürültü- makina-

lar İşitsel Türemiş +CI T. Gerçek 102

"(…) petrol kulelerine benzeyen gürültücü sondaj makinaları (…)"

gürültü-

kalabalık İşitsel Türemiş +CI T. Gerçek 150

"(…) gürültücü, neşeli, meraklı bir kalabalık ve onların yeni apartmanları gelmişti."

gürültü-

kargalar İşitsel Türemiş +CI T. Gerçek 12

"Kiraz mevsimiydi, gürültücü, arsız kargalar sürüler halinde (…)"

93

gürültü-

soluma İşitsel Türemiş +lI T. Gerçek 84

"Kuyuya hızla yaklaşırken gürültülü solumamı

hafiflettim."

gürültü-

konuşma İşitsel Türemiş +lI T. Gerçek 105

"(…) akrabalar ve işadamlarının gürültülü konuşmaları, kahkahaları arasındaydım." güven verici söz Zihinsel/

İşitsel SÖ İT IcI T./T. Gerçek 47

"Mahmut Usta'nın sözleri ise hep teselli edici ve güven vericiydi."

güvenilir doktorlar Zihinsel Türemiş -Ir T. Gerçek 101

"(…) İstanbul'da tanıdık, güvenilir doktorlara gitmeye karar vermiştik."

güvenilir şirketler Zihinsel Türemiş -Ir T. Gerçek 141

"Bu, eskiden yüksek binaların güvenilir şirketlerce inşa edildiğini hissettirmek için yapılırdı:" güvenil-

mez (kişi) Zihinsel Türemiş

-

mAz T. Gerçek 73

"Kötü, güvenilmez biri olmadığımı kendi kendime kanıtlamak için dumanlı kafamla suçuma (…)"

güzel Şehna-

meler Zihinsel Basit Ø T. Gerçek 117

"(…) Gelsin de ona resimli, eski güzel Şehnameleri göstereyim (…)"

güzel hal Zihinsel/Görsel Basit Ø T. Gerçek 118

"(…) İstanbul'un eski güzel halini görüp (…)"

güzel dul Görsel Basit Ø T. Gerçek 181

"(…) tek çocuklu güzel bir dulla evlendirdiler."

güzel dudaklar Görsel Basit Ø T. Gerçek 23

"(…) kadının güzel, yusyuvarlak dudaklarında kederli bir gülümseme gördüm."

güzel şey Görsel Basit Ø T. Gerçek 23

"(…) titrek kavaklar, kıvrılan tren yolu, her şey güzeldi ve (…)"

güzel dudak Görsel Basit Ø T. Gerçek 25

"(…) güzel dudaklı Kırmızı Saçlı Kadın'ın kim olduğunu (…)"

güzel sessizlik Zihinsel/ İşitsel Basit Ø T. Üst 30

"Güneş batana kadarki güzel sessizlikte Mahmut Usta (…)"

güzel (kişi) Görsel Basit Ø T. Gerçek 35

"Evet, Yusuf güzel ve çok akıllıydı, ama bir babanın oğulları (…)"

güzel biçim Görsel Basit Ø T. Gerçek 48

"(…) yuvarlak dudaklarının aldığı güzel biçim sürekli gözümün önünde canlanıyordu."

94

güzel kafa Görsel Basit Ø T. Gerçek 184

"(…) arkası kavun misali güzel kafasını, fasulye tanesi büyüklüğündeki pipisini (…)"

güzel dudak Görsel Basit Ø T. Gerçek 53

"Ama yuvarlak, güzel dudaklarında, bakışında (…)"

güzel ifade Görsel Basit Ø T. Gerçek 53 "O güzel, iyi ifade hâlâ yüzündeydi."

güzel bacak Görsel Basit Ø T. Gerçek 64

"Mini etekliydi; bacakları uzun ve güzeldi; (…)"

güzel dudaklar Görsel Basit Ø T. Gerçek 64

"Gözlerine kalın çizgiler çekmiş, güzel, yuvarlak dudaklarına kırmızılar sürmüştü."

güzel (kişi) Görsel Basit Ø T. Gerçek 68

"Şimdi Kırmızı Saçlı Kadın'ı hem güzel hem de zeki buluyordum."

güzel dudaklar Görsel Basit Ø T. Gerçek 69

"Yuvarlak, güzel dudakları çok çekiciydi."

güzel duygu Zihinsel/

Sezgisel Basit Ø T. Gerçek 73

"Bu güzel bir duyguydu."

güzel dudak Görsel Basit Ø T. Gerçek 73

"(…) güzel dudaklarıyla öpüşlerini, vücudumun her noktasına dokunuşunu (…)"

güzel karı Görsel Basit Ø T. Gerçek 73

"(…) arkadaşımın güzel karısıyla yatarak ona ihanet etmiştim."

güzel gövde Görsel Basit Ø T. Gerçek 76

"Sık sık Kırmızı Saçlı Kadın'ı tatlı gülüşünü, güzel gövdesini, (…)" güzel dünya Zihinsel/ Görsel/

İşitsel Basit Ø T. Gerçek 89

"Dünya güzeldi, içim de güzel olsun istedim."

güzel saç Görsel Basit Ø T. Gerçek 109

"Şah'ın kızı yay kaşlı, güzel saçlı, servi boylu, küçük ağızlıymış."

güzel saçlar Görsel Basit Ø T. Gerçek 109

"(Güzel saçları gözümün önünde kırmızı olarak canlanmıştı.)"

güzel (kişi) Zihinsel/Görsel Basit Ø T. Gerçek 110

"Rüstem odasına kadar gelen bu akıllı, duyarlı, tatlı dilli güzele hayır diyememiş; sevişmişler. "

güzel alın Görsel Basit Ø T. Gerçek 112

"(…) Ayşe’nin güzel alnına, anlamlı dudaklarına vurur, çocuğumuz olmamasına rağmen karımla ne kadar mutlu olduğumu

95

hissederdim."

güzel gelin Görsel Basit Ø T. Gerçek 114

"(…) genç ve güzel geliniyle yatması, olayı fark eden oğulun babayı öldürmesiydi."

güzel saç Görsel Basit Ø T. Gerçek 124

"O güzel ve hoş Anna Magnani’nin saçları bile kırmızıydı (…)"

güzel halılar Görsel Basit Ø T. Gerçek 125

"(…) fermanlar, güzel halılar, İtalya'dan getirilmiş mobilyalar aldık (…)"

güzel (kişi) Görsel Basit Ø T. Gerçek 144 "Hâlâ öyle, hâlâ güzel."

güzel köşe Görsel Basit Ø T. Gerçek 152

"İstanbul'un bu güzel köşesine, ta otuz yıl önce ustamla kuyu kazmak için geldiğimi söyledim."

güzel şiirler Zihinsel Basit Ø T. Gerçek 153 "Güzel şiirler."

güzel şey Zihinsel Basit Ø T. Gerçek 170 "Babanın bakışı güzel bir şey olmalı."

güzel resim Görsel Basit Ø T. Gerçek 183

"Kırmızı saçlı kadının güzel resmi altında, (…)"

güzel gözler Görsel Basit Ø T. Gerçek 184

"(…) güzel gözlerinin içine dikkatle bakarak anlattım."

güzel gövde Görsel Basit Ø T. Gerçek 184

"(…)narin ve güzel gövdesini ılık sularla ovuşturur (…)"

güzel dudak Görsel Basit Ø T. Gerçek 186

"Hoş bakışlı, güzel dudaklı modeline aşık olup evlenmiş."

güzel şiirler Zihinsel Basit Ø T. Gerçek 194

"Evladımın güzel şiirlerini bütün içtenliğimle övdükten sonra, (…)"

güzel ana Görsel Basit Ø T. Gerçek 195

"Bitince kapağına bu resmi koyar, biraz da güzel ananın gençliğini anlatırsın."

güzel

dudaklı kadın Görsel SÖ ST +lI T./T. Gerçek 25

"(…) kederli bakışlı, güzel dudaklı Kırmızı Saçlı Kadın'ın (…)"

güzel

dudaklı model Görsel SÖ ST +lI T./T. Gerçek 186

"Hoş bakışlı, güzel dudaklı modeline aşık olup evlenmiş."

güzel

saçlı (kişi) Görsel SÖ ST +lI T./T. Gerçek 109

"Şah'ın kızı yay kaşlı, güzel saçlı, servi boylu, küçük ağızlıymış. "

(çok)

güzel kuyu Görsel Basit Ø T. Gerçek 181

"Arka bahçesinde çok güzel bir kuyu olan evine birlikte

96

ziyarete giderdik."

(çok)

güzel oyun Görsel Basit Ø T. Gerçek 69

"Çok güzel bir oyundu."

(çok)

güzel anne Görsel Basit Ø T. Gerçek 124

"(…) çok güzel annesi Anna Magnani'ye sarılıyor, (…)"

(çok)

güzel kız Görsel Basit Ø T. Gerçek 138

" Kız çok güzeldi, ama (…)"

(çok)

güzel babalık

Zihinsel/

Görsel Basit Ø T. Gerçek 181

"Mahmut Usta bu çocuğu benimsedi; ona çok güzel babalık etti."

(en) güzel

yiyecek-

ler Tatsal Basit Ø T. Gerçek 30

"Önüne dünyanın en güzel yiyeceklerini koymuşlardı (…)" (ne kadar) güzel

yer Zihinsel Basit Ø T. Gerçek 52

"(…) bu dünyanın ne kadar güzel bir yer olduğunu

öğretecekti."

güzel kafa Görsel Basit Ø T. Gerçek 184

"(…) arkası kavun misali güzel kafasını, (…)"

güzelce kız Görsel Türemiş +CA T. Gerçek 97

"Makul ve güzelce bir kızla bazı arkadaşlarımın dediği gibi (…)"

haber

spikeri (kişi) Zihinsel SÖ İT Ø Ar./Fr. Gerçek 30

"(…) haber spikerinin hâlâ duyulabilen sesiyle(…)" haber-

dar (kişi) Zihinsel Birleşik +dar

Ar.+

Far. Gerçek 144

"(…) geçerli olmadığından da haberdar olmalı…"

hafif rüzgar Dokun-

sal Basit Ø Ar. Gerçek 16

"Yürüdükleri taraftan hafif bir rüzgâr esiyordu (…)"

hafif rüzgar Dokun-

sal Basit Ø Ar. Gerçek 51

"O akşam

Öngören'de hafif bir rüzgâr altında (…)"

hafif rüzgar Dokun-

sal Basit Ø Ar. Gerçek 57

"(…) hafif bir rüzgâr gazetenin kenarlarını hışırdatıyordu." hafif uykusuz- luk Zihinsel/

Sezgisel Basit Ø Ar. Gerçek 116

"(…) geceleri hafif bir uykusuzluk çekmeye başladım."

hafif umut Zihinsel Basit Ø Ar. Gerçek 121

"Bu ziyaretler bize önce hafif bir umut verir, sonra da (…)"

hafif vuruş Sezgisel Basit Ø Ar. Gerçek 160 "Kalbim birkaç tuhaf ve hafif vuruşla attı."

hafif (toprak)

Dokun- sal/ Görsel

Basit Ø Ar. Gerçek 62

"Kuru ve gevrek toprağın saman gibi hafif olduğunu kovayı yukarı çekerken anlıyordum."

97

(suda yüzecek kadar) hafif parçalar Dokun- sal/ Görsel

Basit Ø Ar. Gerçek 62

"(…) ponza taşı misali bıraksan suda yüzecek kadar hafif taş parçalar vardı."

hain (kişi) Zihinsel Basit Ø Ar. Gerçek 120

"(…) ülkelerinin düşmanları

tarafından kullanılan birer hain durumuna düşüyorlardı."

hâkim (kişi) Zihinsel Basit Ø Ar. Gerçek 143

"Böyle durumlarda eskiden hâkimler davacı anne veya çocuğu dinlemezlerdi bile."

hâkim (kişi) Zihinsel Basit Ø Ar. Gerçek 146

"Hastanenin mahkemeye yazdığı raporu hâkim açıklamadan önce (…)."

hâkim (kişi) Zihinsel Basit Ø Ar. Gerçek 146

"Bir hafta sonra hâkim, Enver'in bütün yasal sonuçlarıyla (…)"

hâkim (kişi) Zihinsel Basit Ø Ar. Gerçek 146

"Bütün bu mahkeme, kan aldırma, hâkimin kararı (…)"

hâkim (kişi) Zihinsel Basit Ø Ar. Gerçek 188

"Tabancanın Cem'in ruhsatlı silahı olmasını hâkim oğlumun iyi niyetinin(…)"

hâkim (kişi) Zihinsel Basit Ø Ar. Gerçek 188 "Hâkimin kitabı okuyunca onu (…)"

hâkim (kişi) Zihinsel Basit Ø Ar. Gerçek 190

"Ama hâkim, dalgıcı çamurlu kuyuya bir daha daldırdı."

hâkim (kişi) Zihinsel Basit Ø Ar. Gerçek 190

"Hâkimin oğlumun bir cinayet işlemediğine (…)"

hâkim (kişi) Zihinsel Basit Ø Ar. Gerçek 194

"O kitabı yalnızca hâkime kendini savunmak için değil, (…)"

hâkim (kişi) Zihinsel Basit Ø Ar. Gerçek 195

"O zaman yalnız hâkim değil herkes anlar seni."

haklı (kişi) Zihinsel Türemiş +lI Ar. Gerçek 67 "Haklı, Yunan oyunu Türkiye'de tutmaz."

haklı (kişi) Zihinsel Türemiş +lI Ar. Gerçek 104

"Belki haklıydı, ama ben Batı'nın ambargosunu (…)"

haklı (kişi) Zihinsel Türemiş +lI Ar. Gerçek 138

"(…) gibi bir şeyler eklerdi ve haklı da olurdu."

haklı (kişi) Zihinsel Türemiş +lI Ar. Gerçek 144

"(…) bu konuda haklı olduğuna inanmadığı bir davayı asla almaz."

haklı (kişi) Zihinsel Türemiş +lI Ar. Gerçek 144

"Kimin haklı olduğunu kim bilebilir dedim."

98

haklı (kişi) Zihinsel Türemiş +lI Ar. Gerçek 170 "Haklısın."

haklı (kişi) Zihinsel Türemiş +lI Ar. Gerçek 190 "Ama Ayşe Hanım haklı olarak (…)"

haksız (karar) Zihinsel Türemiş +sIz Ar. Gerçek 180

"(…) savcının kararını haksız bulmadım."

haksız ceza Zihinsel Türemiş +sIz Ar. Gerçek 193

"(…) haksız bir cezaya karşı hiçbir işe yaramayan (…)"

halkayla

takılı kapak Görsel SÖ İT +lI Ar./T. Gerçek 165

"(…) bir halkayla takılı kapağın kilidini kurcalamaya başladı."

ham (kişi) Zihinsel Basit Ø Far. Üst 81 "Ustacığım, ben o ilk gün ham idim."

hamasi nutuk Zihinsel/İşitsel Türemiş +i Ar. Gerçek 115

"(…) hamasi nutuklu törenlerine katılıp işlerini yürüten (…)" Hamlet'- ten çıkma sahne Zihinsel/ Görsel/ İşitsel

Cc AEÖ -mA Özel

ad/T. Gerçek 64

"Hamlet'ten çıkma kuru kafalı, kitaplı ve “olmak ya da olmamak”lı bir sahneden (…)"

hapis (kişi) Zihinsel Basit Ø Ar. Gerçek 192

"(…) içinde hapis olmasının anlamını sorardım kendime." hapisha- ne kaçkını

(kişi) Zihinsel/Görsel SÖ İT Ø Ar./T. Üst 185

"Saçını hapishane kaçkınları gibi kısacık kestiğinde, (…)"

hareketli alışveriş

merkezi Zihinsel Türemiş +lI Ar. Üst 150

"(…) genç bir kalabalıkla dolduran hareketli bir alışveriş merkezi yapılmıştı."

haremli diziler Görsel Türemiş +lI Ar. Gerçek 131

"(…) haremli dizilerde padişahın yeni genç aşkına haremde çevirmenin (…)"

harika kadın Görsel Basit Ø Ar. Gerçek 92

"Yaşı benimkinin iki katı tiyatrocu, harika bir kadına âşık oldum orada."

harika kız Zihinsel/Görsel Basit Ø Ar. Gerçek 100

"Çok talihlisin, seni çok harika bir kıza emanet ediyorum (…)"

harika anlar Zihinsel Basit Ø Ar. Gerçek 179

"(…) seslenmeyi başardığımı gördüğüm harika anlardı ama çok sık da yaşamazdım onları."

(çok)

harika (duygu)

Zihinsel/

Sezgisel Basit Ø Ar. Gerçek 72

"O gece hayatımda ilk defa bir kadınla yattım. Çok sarsıcı ve çok harikaydı."

(ne)

harika şey

Zihinsel/

Sezgisel Basit Ø Ar. Gerçek 72

"Alem, her şey ne harika, işte fark etmiştim."

(ne)

harika mavi Görsel Basit Ø Ar. Gerçek 79

"Ne harika bir maviydi!"

99

hassas (kişi) Zihinsel Basit Ø Ar. Gerçek 153

"Oğlumuz Enver henüz hayatında başarılı olamadı, ama gururlu, hassas ve çok yaratıcı biridir."

hassas ruh Zihinsel Basit Ø Ar. Üst 183

"Onun değişik hallerini, hassas ruhunun ve (…)"

hasta bebek Görsel Basit Ø Far. Gerçek 18

"(…) hasta bebeğin göğsünü dinleyen doktor gibi saygı duyduklarını da görmüştüm."

hatıra- lardan çıkma

sessizlik Zihinsel/ İşitsel Cc AEÖ -mA Ar./T. Üst 16

"Bir ara sanki bütün dünya hatıralardan çıkma derin bir sessizliğe büründü."

havadan

sudan konular

Zihinsel/

İşitsel SÖ İkileme +dan/ +dan Ar./T. Üst 186 "(…) hemen havadan sudan, en tehlikesiz konulardan söz etmeye başlardık."

havalı lobi Görsel Türemiş +lI Ar. Üst 147

"(…) İngilizlerin karargâh kurduğu otelin havalı lobisinde (…)" hayale- timsi görüntü-

ler Görsel Türemiş +Ims

I

Ar. Gerçek 31

"Hayaletimsi görüntüler içinde karşılıklı bakışan iki dağı ben de bir an fark ederdim."

hayale- timsi kale

Zihinsel/

Görsel Türemiş +Ims I

Ar. Gerçek 124

"(…) kırmızımsı toprağı, hayaletimsi eski kırmızı bir kaleyi kullanmıştı."

hayali güneş Zihinsel Türemiş +i Ar. Gerçek 93

"(…) hayali bir güneş gibi sımsıcak, içimde açar, teninin rengini, karnını, göğüslerini, bakışını düşünürdüm."

haydut (kişi) Zihinsel/Görsel Basit Ø Ar. Gerçek 193

"(…) gerçek bir haydut gibi

görünmeye başlayan oğluma bakıp gözyaşı dökmemek için kendimi zor tutardım."

haydut (kişi) Zihinsel/Görsel Basit Ø Ar. Gerçek 184

"(…) diyen bu haydutlardan uzak durmasını (…)" hazırce- vap (kişi) Zihinsel/

İşitsel Birleşik Ø Ar.+ Ar. Gerçek 159 "(…) dedi hazırcevap Serhat."

hazırce-

vap (kişi) Zihinsel Birleşik Ø

Ar.+

Ar. Gerçek 175

"Her zaman böyle hazırcevap değilimdir (…)"

Hazreti Allah Zihinsel Türemiş +i Ar. Gerçek 43

"Üç gün önce Hazreti Allah bana İran'a git (…)"

Hazreti İbrahim Zihinsel Türemiş +i Ar. Gerçek 65

"(…) bir tek Hazreti İbrahim’in hikâyesini seyrederken anladım (…)"

Hazreti İbrahim Zihinsel Türemiş +i Ar. Gerçek 65

"Oğlu olmayan Hazreti İbrahim’i (…)"

100

Hazreti İbrahim Zihinsel Türemiş +i Ar. Gerçek 65

"Derken oğlu büyüdü ve Hazreti İbrahim çocuk yaşta (…)"

Hazreti İbrahim Zihinsel Türemiş +i Ar. Gerçek 179

"Hazreti İbrahim, Allah'a itaatini kanıtlamak için (…)"

Hazreti İbrahim Zihinsel Türemiş +i Ar. Gerçek 187

"(…) Hazreti İbrahim ile oğlunu anlattığım için hiç pişman değilim."

hergele arkadaş Zihinsel Basit Ø Far. Gerçek 98

"(…) Beşiktaşlı hergele bir arkadaşımın aklına uyup (…)" heyecan- (kişi) Zihinsel/

Sezgisel Türemiş +lI Ar. Gerçek 90

"Anneciğimi göreceğim için aşırı heyecanlıydım:(…)"

hırçın (kişi) Görsel Türemiş +çın T. Gerçek 167

"Oğlumun kişilik sahibi hırçın biri olması sevindirirdi beni."

hırsız (kişi) Zihinsel Türemiş +sIz T. Gerçek 63

"(…) ağzına kadar da rakıyla doldurup hırsız gibi hemen dibine kadar hızla içtim."

hırsız (kişi) Zihinsel Türemiş +sIz T. Gerçek 160

"Gece sokaklara çıktığı zaman da ışıklarını açık bırakır ki hem hırsızlar ve kötü niyetliler (…)"

hırsız (kişi) Zihinsel Türemiş +sIz T. Gerçek 194

"(…) çeşit çeşit katiller, hırsızlar, dolandırıcılar, gaspçılar (…)"

hızlı hareket-

ler Görsel Türemiş +lI T. Gerçek 32

"Evinin kapısındayken gördüğüm hızlı hareketleri, küçük elleri (…)"

hızlı büyüme Görsel Türemiş +lI T. Gerçek 126

"(…) şehrin hızlı büyümesinden etkilenir, (…)"

hisseli hikaye Zihinsel Türemiş +lI Ar. Gerçek 42

"Dün anlattığın şehzadenin hisseli hikâyesi var ya? (…)"

Horasani sıva Zihinsel Türemiş +i Özel ad Gerçek 34

"(…) ve Horasanı sıva kullanıldığını anlatmıştı."

hoş etek Zihinsel Basit Ø Far. Gerçek 69

"(…) makyajlı, lacivert hoş etekli ve otuz küsur yaşlarında (…)"

hoş ses İşitsel Basit Ø Far. Gerçek 10

"(…) parayı çekmecesi hoş bir zil sesi çıkararak açılan eski kasaya koydum."

hoş inilti İşitsel Basit Ø Far. Gerçek 12

"Çıraklar hoş bir inilti çıkaran bir tahta çıkrığı iki kolundan (…)"

hoş duygu Zihinsel/

Sezgisel Basit Ø Far. Gerçek 23

"(…) her şey güzeldi ve bu hoş duyguya evinin kapısında az

101

önce gördüğüm (…)"

hoş kadın Görsel Basit Ø Far. Gerçek 27

"Evlerinin önünde gördüğümüz kırmızı saçlı hoş kadın (…)"

hoş koku Kokusal Basit Ø Far. Gerçek 28

"(…) burnuma Mahmut Usta’nın yaktığı sigaranın hoş kokusu gelir (…)"

hoş duygu Zihinsel/

Sezgisel Basit Ø Far. Gerçek 89

"İnsanlarla birlikte bir mekânda olmanın verdiği hoş duyguyu tamamen

unutmuştum."

hoş saç Görsel Basit Ø Far. Gerçek 124

"O güzel ve hoş Anna Magnani’nin saçları bile kırmızıydı (…)"

hoş bakış Görsel Basit Ø Far. Gerçek 186

"Hoş bakışlı, güzel dudaklı modeline aşık olup evlenmiş."

hoş

bakışlı model Görsel SÖ ST +lI Far./T. Gerçek 186

Benzer Belgeler