10 TEMMUZ 2003 PERŞEMBE CUMHURİYET
KULTUR
kultur@cumhuriyet.com.trUYGARLIKLARIN İZİNDE
OKTAY EKİNCİ
Yüreğinde yanan ‘mum’
İstanbul’du
Çelik G ülersoy’un anıtını
~~
girişine dikm eli ve susmalıyız
Geçen seçimler miydi; yoksa bir önceki mi?..
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adayları arasında Çelik
Gülersoy’un da adı geçiyordu... Da
ha doğrusu, hem İstanbul’u hem de Gülersoy’u sevenler bunu yakıştır mışlardı...
Sordular; “Ne diyorsun?” Ne denebilirdi ki!..
Keşke İstanbul gerçekten “İstan
bul” olarak kalabilseydi de onu tu
tup oybirliğiyle “baş tacı” edebil- seydi...
Keşke “politika” da Çelik Güler- soy kadar zarif ve uygar kalabilsey di de onu tutup en hak ettiği yerlerin en yücesine taşıyabilseydi...
Ancak, ne İstanbul’u Gülersoy’un o her çabasında sevgiyle yaşatmak istediği duygulan, tarihi ve kültü rüyle bıraktılar; ne de bu güzellikler le bütünleşen bir politikayı...
İstanbul’u kim bu duruma getir diyse politikayı da onlar kirlettiler.
Çelik Gülersoy’un aday olması durumunda; “İstanbul’dan seçile
meyeceği” bir İstanbul’u yaratanlar
da onlar oldular...
Şimdi eğer ölümünden ötürü de
“üzüldük” diyorlarsa inanmayın.
Gidin Gülersoy’un elinden aldıklan köşklerde, kasırlarda, tarihi bahçe lerde ve “kuytu yeşillerde” neler yaptıklanna bakın.
İstanbul zarafeti yerine en kaba
“arabeski” ; İstanbul sevgisi yerine “kente karşı kitlesel suçlan” ; İs
tanbul’u koruyarak İstanbullu olmak yerine “doğayı ve ormanları işgal
ciliği”; İstanbul için şiir yazmak, öy
kü düşlemek, şarkı söylemek yerine kuşlan bile kaçırtan mangallı, du manlı, et kokulu bağnşmalan ve İs tanbul’la kucaklaşmak yerine onu ta lan ederek “ bitirmeyi” gördüğü nüzde, Çelik Giilersoy için eminim ki siz de aynı şeyi düşüneceksiniz:
“Daha fazla yaşasaydı, her gün biraz daha fazla ölecekti...” 'Ruhundaki mimarlık'
1990’lı yıllann ortalanndaydık... Yaptığı restorasyonlann; “yok edi
len İstanbul’daki en anlamlı dire niş” olduğunu yeterince önemse
meyen kimi mimarlar, bu uygulama lardaki bazı “mesleki hataları” hep öne çıkarmaya başlamışlardı...
İşte bu “duygusuzluğa” karşı da bir mesaj olacak şekilde, Mimarlar Odası’nın İstanbul’dan sorumlu şu besi olarak ve İstanbullu mimarlar adına, Çelik Gülersoy’a “mimarlı
ğa katkı ve İstanbul duyarlılığı
ödülü” vermiştik.
Bu uygarlık mesleğini, öncelikle bir “sanat” ve daha da ötesi bir
“kent aşkı” olarak sanki “ruhun da” taşıdığını işte o zaman daha açık
olarak fark ettim... Teşekkür mesa jında; “Bu benim için yaşamımda
ki en anlamlı ödül” demesi, sıradan
bir söz değildi...
Çünkü ilerleyen yıllardaki hemen her görüşmemizde, her “mimarlık”
sözünün ardından gözlerinin içinde ki “özlem yüklü parıltıları” gör düm...
'Vefasızların' son darbesi
Yine bu meslekten olmadığı hal de, mimarlık mirasının yaşatılması ve toplumda bu zenginliğimizi koru ma bilincinin yükselmesi konusun da kim bilir kaç mimardan çok daha
“içten” çaba ve eylemlerinde de yi
ne hep aynı özlemin “özverili dire
nişini” izledim...
Örneğin, siyasi iktidarlarını bu di renişe destek olması gerekirken tu tup “Turing’in gelirlerini yok ede
rek” adeta engel olmaları karşısın
daki tek üzüntüsü; “yarım kalan
restorasyon ve koruma projeleri”
içindi...
1970’lerden sonra İstanbul’a yeni den armağan ettiği tarihi köşk ve ka sırların; 1990’larda “sözleşmemiz
bitti” denilerek Turing’den geri alın
masında da tek kaygısı, yine bu kül türel değerlerin başına gelebilecek
“kültür yoksunu müdahaleler” ol
muştu...
Böylesi bir “vefasızlık”, şu son zamanlarındaki hasta günlerinde bi le yakasını bırakmadı.
Ölümüne sadece birkaç ay kalmış tı... Boğaziçi’ndeki o “sonradan
görme” ve durmadan gürültü üreten “medya şımarığı” kimi popüler eğ
lence yerlerine karşı, yine aynı kıyı larda “İstanbul kültürünü” savun mak için gerçekleştirdiği “ Bebek
Kahvesi”ne ruhsat vermediler...
Boğaziçi’nin güzelliğini hem sö mürüp hem de o eşsiz dingin gece lerini “paparazzi borazanlarıyla” parçalayanlar el üstünde tutulurken İstanbul şarkılarını ve en tılsımlı sev da parçalarını aynı gecelerle buluş turmak isteyen gerçek bir Boğaziçi âşığına, “Camiye yakın yerde bu
olmaz” diyerek sözde “kültüre say- gı”(!) dersi vermeye kalkıştılar...
Çelik Gülersoy’un narin kalbinde sadece İstanbul için yanan o tek ve nazlı “mum”u da belki böylece sön dürmüş oldular...
Benim şimdi tek dileğim, Soğuk- çeşme Sokağı’mn Ayasofya ile Top- kapı Sarayı arasındaki girişine bir
“anıtının” yapılması... Altına da şu
nun yazılıp karşısında saygıyla du rulması:
“İstanbul’u, sözde İstanbullula ra karşı kahramanca savundu ve bir İstanbul beyefendisi olabilme nin son örneğini kanıtlayarak yü reğindeki kentiyle sonsuza dek ku caklaştı...”
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi