• Sonuç bulunamadı

Osmanlı Modernleşmesi Gazetecilik ve Edebiyat

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Osmanlı Modernleşmesi Gazetecilik ve Edebiyat"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

[Ali Budak, Osmanlı Modernleşmesi Gazetecilik ve Edebiyat, İstanbul: Bilge Kültür Sanat, 2014, 464 s.]

Bir düşünce sistemi olarak her anlamda deği-şim ve dönüşümü ifade eden modernleşmenin imparatorluk topraklarına girişinden günümü-ze kadar geçirdiği süreç pek çok çalışmaya konu olmuştur. XIX. yüzyıl Osmanlı kültür ve edebiyatına yönelik araştırma ve incele-melerini sürdüren, özellikle Batılılaşma

Sü-recinde Çok Yönlü Bir Osmanlı Aydını: Münif Paşa ve Batılılaşma ve Türk Edebiyatı: Lale Devri’nden Tanzimat’a Yenileşme isimli

çalış-malarıyla dikkati çeken Ali Budak, bu eserinde de Batılılaşma sürecimizin siyasi, sosyal ve kültürel alanlara etkisi üzerinde durmaktadır. Daha önce çeşitli yerlerde yayımlanan maka-lelerin bir bütünlük içerisinde bir araya getiril-mesinden oluşan eser, toplumun modernleşme seyrine ışık tutmaya çalışmaktadır.

Eserin “İmparatorluktan Cumhuriyete Bir Ge-çiş Süreci Analizi” başlıklı giriş bölümünde Batılılaşma olarak da ifade edebileceğimiz yenileşme sürecimizin imparatorluktaki

zor-lu yolcuzor-luğu ve bir miras gibi Cumhu-riyet dönemine in-tikali üzerinde kı-saca durulmuştur. “Osmanlı Modern-leşmesi” başlıklı birinci bölümde Osmanlı’daki ilk sosyal hareketlen-melere, edebiyat ve kadın

hakla-rına dair bazı adımlara değinilir. Bölümün “Osmanlı Modernleşmesi ve Edebiyat” alt başlığında moderniteyi “insana ve aklına gü-vene dayanan aydınlanmanın bir çocuğu” (s. 21) olarak tanımlayan Budak, modernitenin Avrupa’nın kendi iç dinamiklerinden ortaya çıktığını; Osmanlı’da ise farklı aşamalardan geçip Avrupa’nın etkisi ve sürekli müdaha-lesi ile meydana geldiğini ifade eder. Moder-nitenin Avrupa’da geçirdiği süreçleri de göz önünde bulundurarak bilimsel, siyasal, kültü-rel ve endüstriyel devrimin Osmanlı toplum yapısına nasıl nüfuz ettiğini anlatır. Osmanlı

Yeni Türk Edebiyatı, Sayı 15, Nisan 2017, s. 154-158.

Taner Tunç

*

THE OTTOMAN MODERNIZATION, JOURNALISM AND LITERATURE

* Arş. Gör., Afyon Kocatepe Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, (ta-nertunc87@gmail.com). Yazı geliş tarihi: 27.04.2017. Kabul tarihi: 02.05.2017.

(2)

Devleti’nde modernitenin XVIII. yüzyıl baş-larından başlayarak Cumhuriyet dönemine ge-linceye kadar dört aşamadan geçip yerleştiğini açıklar. Özellikle “Lale Devri”nin “yeni bir anlayışının yansıması” (s. 40) ve bir uyanışın belirtisi olduğunu ifade eden Budak, sarayın da bir zihniyet değişimi içerisine girdiğini söylemektedir. Bu değişimin etkisiyle XVIII. yüzyıl başlarında edebiyat geleneğinde başta Nedim olmak üzere şiirin konusu, içeriği ve dilinde de bir başkalaşmanın görüldüğünün altı çizilir. “Osmanlı İmparatorluğu’na Batı Düşüncesinin Girişi” alt başlığında öncelikle dönemin Reisü’l- Küttabı Âtıf Efendi’nin “bir fitne ve fesat ateşi” (s. 56) olarak tanımladı-ğı Fransız İhtilali ile Voltaire ve Rousseau arasında bağlantı kurduğunu ve bu isimler hakkında olumsuz görüşlerinin olduğunu görmekteyiz. Buradan hareketle Voltaire’in İslâmiyet ve Türkler hakkındaki görüşlerine değinen araştırmacı, dikkat çeken bir tespite yer verir. Budak, Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı’ya açılan kapısı olarak bilinen, döne-min yenileşme hareketlerinin merkezi olan Fransız kültürüne karşı Alman etkisini dile getirerek şöyle tespitte bulunur: “Osmanlı Devleti’ne Batı düşüncesinin kapılarını Al-manya açmıştır.”(s. 61) Bu bağlamda Münif ve Edhem Pertev Efendilerin Alman etkisinin ülkeye taşınmasındaki rollerine değinmiştir. Bu iki ismin Voltaire ve Rousseau’yu Berlin’de tanıyarak bu filozoflardan yaptıkları çevirile-re dair bilgiler veçevirile-ren Ali Budak, Aydınlanma düşüncesinin Türkiye’ye Berlin üzerinden bir Alman filtresinden geçtikten sonra giriş yaptığını ileri sürmektedir. Yazar, bölümün “Osmanlı Toplumuna Çağdaş Kadın Hakları Düşüncesinin Girişi” alt başlığında medeniyet değişimine eğitim meselesi üzerinden yaklaştı-ğını ortaya koyacak açıklamalar yapar. “Kadın özgürlüğü”, “kadın eğitimi”, “kadın hakları” gibi modernleşmenin farklı meselelerinin Mü-nif Efendi’nin Batı dillerinden edebi ve felsefi tercümelerini içeren Muhaverat-ı Hikemiye

(1859) isimli eseriyle yurda taşındığı ifade edilir. Bu eserde Voltaire’in iki diyalogunu be-lirtilen meseleler etrafında ele alan araştırmacı, Münif Efendi’nin “Tanzimat sonrası düşünce hayatının yol açıcı” (s. 96) isimlerinden olduğu fikrini paylaşır. “Osmanlı Modernleşmesi ve Kadın Hareketleri” alt başlığında Batılılaşma sürecinde teknik arayışlardan kültürel dönü-şüme geçilmeye başlandığına değinen Budak, süreçle birlikte ortaya çıkan “ikilik” olgusunu ulema-bürokrat örneği üzerinden değerlendirir. Yazara göre, geleneksel Osmanlı kültürün-de kadının belirleyici bir ağırlığı ve etkinliği vardır. Modernleşmenin ise tamamıyla Batılı erkeğin çabalarının bir ürünü olması ve Os-manlı modernleşmesinin “elitist” karakteri ka-dının bu etkinliğine izin vermemiştir. Batı’da kadın meselesine ilişkin çağdaş düşüncelerin Münif Efendi’nin yukarıdaki eseriyle Osmanlı toplumuna girdiğine değinen yazar, 1860’dan sonra gazeteler, romanlar ve piyeslerle ede-biyatta kadın meselesinin ele alındığını ifade etmiştir. 1868 yılında Terakki gazetesi ile bir-likte kadın eğitiminin ve haklarının bilinçle ve ısrarla toplum gündemine taşındığını daha sonra ilk kadın yayınlarının ortaya çıkmaya başladığını belirtir. “İlk Sivil Bilim Örgüt-lenmesi Cemiyyet-i İlmiyye-i Osmâniyye ve Türk Kültür Tarihindeki Yeri” alt başlığında 1861 yılında Batı bilim ve fenninin yayıl-ması ve yaygınlaştırılyayıl-ması amacıyla kurulan Cemiyyet-i İlmiyye-i Osmâniyye’nin kurulu-şundan dağılışına kadar geçen süredeki faali-yetleri üzerinde durulur. Mecmua-ı Fünun’un yayın organlığını yaptığı bu cemiyetin Os-manlı Devleti’ne modern bilimin girişindeki rolüne, işleyişine, “medeniyet ve medeniyet-çilik” düşüncesi etrafında pozitif bilime ve düşünceye katkısına değinilmiştir. Bölümün “Tanzimatçıların Paris Rüyası ve Çağdaş Şe-hir Hayatına Dair Bir İlk Makale: Tanzim-i İstanbul” son alt başlığında İstanbul’un Galata ve Beyoğlu semtleri üzerinden şehir hayatı ve belediyecilik hizmetleri hakkında Münif

(3)

Paşa’nın Mecmua-ı Fünun’da yayımlanan ya-zısı ele alınmıştır. “Tanzim-i İstanbul” başlıklı yazının kent hayatı ve belediyeciliğe dair ilk yazı olduğu bilgisi de verilir.

Eserin “Osmanlı Gazeteciliği” başlıklı ikinci bölümünde gazete ve gazeteciliğin Batılılaş-ma sürecinde üstlendiği işlevler ile sosyal ve kültürel hayatta yarattığı etkiler üzerinde durulmuştur. Bölümün “Fransız Devrimi’nin Osmanlı’ya Armağanı: Gazete/Türk Basınının Doğuşu” alt başlığında gazeteciliğin Osmanlı İmparatorluğu’nda doğuşu anlatılmıştır. “Ha-zırlık Safhası” olarak nitelendirilen kısmın ilk aşamasında 1795’ten itibaren çıkmaya başlayan Fransızca elçilik bültenleri yer alır. Fransızca yayın yapan bu bültenlerin Fransız İhtilali fikirlerinden özellikle milliyetçiliğin imparatorluğun Hıristiyan cemaati arasında etkili olduğu tespiti yapılır. İmparatorluğun gazete gibi “etkili silaha” niçin sahip olama-dığına cevaplar arayan Budak, ikinci aşamada Fransızlar tarafından Fransızca yayımlanan İzmir gazetelerine değinmiştir. Bu gazeteler arasında Le Spectateur Oriental’i yöneten ve “ilkeli bir gazeteci” olarak tanımladığı Ale-xendre Blacque üzerinde “Osmanlı çıkarları lehindeki tutumu” (s. 185) münasebetiyle ay-rıca durulmuştur. Ayay-rıca İzmir gazetelerinin Avrupa ile Osmanlı Devleti arasında bir köprü vazifesi gördüğü ve İstanbul’da gerçek manada bir Türk basınının doğuşuna zemin hazırladığı vurgulanır. Hazırlık safhasından sonra “Türkçe Gazeteler”in ilk aşaması olarak 1831 yılında

Takvîm-i Vekâyi yayına başlar. Takvîm-i Vekâyi

ile birlikte gazetenin etkili bir modernleşme ve yönetim aracı olduğu anlaşılır. Devlet, kendi görüş ve düşüncelerini büyük ölçüde memurlara ve az sayıdaki okuryazara bu res-mi gazete ile anlatmaya çalışırken, Avrupa’ya sesini duyurmayı ise Le Moniteur Ottoman ile gerçekleştirir. Tanzimat’ın ilanından sonra ilk özel gazete olarak Cerîde-i Havâdis’le karşı-laşırız. Yarı resmi bir nitelik de taşıdığı ifade edilen bu gazete devlet desteği de alarak yayın

hayatını sürdürür. Halka yakın bir anlayış or-taya koyan Ceride-i Havâdis’le birlikte Türk gazetecilik üslubunun doğduğu ve “ilk gaze-teci eliti”nin burada yetiştiği vurgulanır. 1860 yılında Tercümân-ı Ahvâl, 1862’de Tasvîr-i

Efkâr’la bağımsız fikir gazeteciliğinin

başla-dığı ifade edilir. “Osmanlı İmparatorluğu’nda Bir Modernleşme Aracı Olarak Gazete” alt başlığında özellikle Fransızlar ve Rusların Osmanlı Devleti aleyhinde gazeteyi bir pro-paganda vasıtası olarak kullandığına değinen araştırmacı, bu şekilde bir kamuoyu oluştur-mayı başardıklarını ifade eder. Osmanlı Dev-leti ise Takvîm-i Vekâyi ile birlikte gazetenin bu işlevinin farkına varmıştır. Yenileşmeye dair halkın nabzını tutmak için bir araç ola-rak kullanılan gazeteler, halkın yeni bir kültür dairesine açılmasında büyük öneme sahiptir. Ayrıca Osmanlı’da -Avrupa’nın aksine- gazete kültürünün kitap kültüründen önce ve bir dö-nem onu içine alacak şekilde bir gelişim gös-terdiğine dikkat çekilir ve bu durumun yarattığı etki ile gazete-kitap kültürlerinin farklılıkları üzerinde durulur. “Popüler birer öğretmen” olarak nitelendirilen gazeteler sayesinde “Os-manlılar okumaya kitaplarla değil, gazeteler ve dergilerle başlamıştır.” (s. 214) Ali Budak, Os-manlı İmparatorluğu’nda gazeteciliğin belirgin iki işlevi üzerinde durmaktadır: “Bunlardan birincisi, devleti yönetenlerin kamuoyu oluş-turma organı, ikincisi; toplumun kitapsız geçen yüzyıllarının bilgi açığını kapatma vasıtası olmasıdır.” (s. 217) Bu iki işleve zamanla si-yasal modernleşmenin bir unsuru olmak işlevi de eklenir. 1860’tan sonra gazetenin edebiyatı “hem şekil hem muhteva olarak bir değişim ve dönüşüm sürecine” (s. 227) soktuğuna işaret eden yazar, Tanzimat’ın ilk neslinin gazeteyi kamuoyu oluşturmak için araç olarak kullan-dığını belirtir. Kamuoyunun desteğini alma ve halka hitap etme amacıyla Takvîm-i Vekâyi’den başlayarak Tasvir-i Efkâr’a gelinceye kadar “gazeteci lisanı” adı verilen bir gazetecilik dilinin oluştuğu vurgulanır. Ayrıca gazetenin

(4)

çağdaş edebi türlerin (tiyatro, roman, makale, tenkit, deneme) ülkeye girmesinde ve yayılma-sında bir kanal işlevi gördüğü de ifade edilir. Bölümün “XIX. Yüzyılda Osmanlı Ermeni Basını ve Rejim Üzerine Çarpıcı Bir Pole-mik” son alt başlığında Tanzimat’tan sonra İstanbul’da Ermeni harfleriyle Türkçe birçok gazete ve derginin yayımlandığını ifade eden araştırmacı, 1860 yılında Ermenilerin kim-lik sorununu gündeme getiren bir tartışma-nın cereyan ettiğini belirtir. Münif Paşa’tartışma-nın

Ruznâme-i Cerîde-i Havadis’te “Cerideci ile

Bazı Müşterisi beyninde Vuku Bulan Muha-vere” başlıklı bir yazısında geçen “millet-i hâkime” ve “millel-i mahkûme” tabirlerine Vartan Paşa Mecmûa-ı Havâdis’ten karşılık vermiştir.

Çalışmanın “Edebiyat” başlıklı son bölü-münde modern Türk edebiyatından birtakım örneklerin incelendiğini görmekteyiz. Bölü-mün “Osmanlı Sınırları Dışında İlk Türkçe Tercümeler” ilk alt başlığında Hasan Anamur tarafından yakın zaman önce Paris’te Bibli-otheque Nationale’de bulunmuş Türkçe bir fabllar seçkisi üzerinde durulmuştur. Tercü-mesi “Konstantinopollü Bir Efendi” tarafından 1826 yılında yapılan eserin “Türkçedeki edebi çeviri tarihini 1826’lara kadar götürdüğü” ifa-de edilmektedir. (s. 266) Ayrıca Pietro Antonio Metastasio’nun Ermeni harfleriyle Fransızca-dan Türkçeye tercüme ettiği ve 1831 yılında Venedik’te basılan dört melodram hakkında bilgi veren Budak, bu tercümelerin şaşılacak derecede bir sadeliğe ve berraklığa sahip olma-larının altını çizer. “Ermenilerin XIX. Yüzyılda Yeni Bir Hayatın ve Edebiyatın Oluşum Süre-cine Katkıları” alt başlığında öncelikle tiyat-ronun gelişmesinde ve yayılmasında Ermeni sanatçıların birinci derecede rol oynadıkları belirtilmektedir. İlk Türkçe oyunlardan tiyatro sahnelerinin kurulmasına -özellikle Osmanlı tiyatrosu- oyunculardan telif/tercüme eserlere kadar Ermenilerin imparatorluk sınırları içe-risinde tiyatronun gelişimine olan katkılarına

değinilir. Tiyatronun dışında Ermeni harfle-riyle özellikle 1850-1890 arasında yüz kadar süreli yayın çıktığını ifade eden yazar, 1851 yılında yine Ermeni harfleriyle Vartan Paşa tarafından kaleme alınan Akabi Hikâyesi ile “Batı menşeli bir edebi tür olan romanın Os-manlı İmparatorluğu sınırları içerisinde ilk kez denendiğini” ifade eder (s. 291) ve esere dair açıklamalarda bulunur. Bu edebi hizmetlerinin dışında çağdaş politikaların ve liberal ekono-mik sistemlerin ülkeye girişinde de Ermenile-rin etkisi olduğuna değinir. “Gölgede Kalmış Antropolojik Bir İlk Eser: Âdât-ı Ümem” alt başlığında Münif Paşa’nın çeşitli ülke halkla-rının evleri, yaşantıları, yiyecek ve içecekleri, giyim, kuşam ve tezyinatlarını tanıttığı bu ese-rinin Ruzname-i Cerîde-i Havâdis’te yayımla-nan üç makalesinin bir araya getirilmesinden oluştuğu belirtilmektedir. Eserin Türk kültür tarihi açısından “antropolojik bir ilk eser” (s. 301) olma önemi taşıdığı ifade edilmiştir. Ali Budak, “Gülme, Komik, Mizah (Humor) ve Edebiyatımızda Zafernâme” alt başlığında Ziya Paşa’nın Sadrazam Ali Paşa’yı över gibi görünüp yerdiği Zafernâme isimli eserinin kur-gu, içerik ve yapı bakımından özel ve özgün bir eser olduğunun altını çizmektedir. “Londra’da Bir Cuma Sabahı Rüyası” alt başlığında Ziya Paşa’nın Avrupa’ya gittikten sonra eserlerinin içerik bakımından değişikliğe uğradığından bahseden araştırmacı, bu kez dikkatini yazarın Londra’da iken Hürriyet gazetesinde yayım-ladığı “Rüya” isimli yazıya çevirir. Ziya Paşa, Londra Hampton Court Sarayı’nın bahçesinde Thames Nehri’ne bakarken bir “İstanbul rü-yası” görür. Memleketin ahvâline dair derin düşüncelere dalan yazarın hedefinde yine Ali Paşa’nın olduğu ifade edilir. “Rüya”nın anali-zinde ise Doğu edebiyatlarının “vakıa-nâme” ve “hab-nâme” adını verdiği ve sosyal içerikler taşıyan rüya metinlerin olduğuna değinilir. Ali Budak, “canlı bir siyasi tenkit metni” (s. 333) olarak nitelendirdiği eserin bireysel ve sosyal yansımalarının olduğunu, edebiyatımız

(5)

için yeni bir tecrübeyi barındırıp “fantastik edebiyat türünün bizdeki nadir örneklerinden biri olarak” okunabileceğini belirtir. (s. 333) “Münif Paşa’nın Bilinmeyen Bir Eseri: İlm-i Belâgat-La Rhétorique” alt başlığında Paşa’nın bu isimle Mekteb-i Hukuk’ta verdiği derslerin notlarından meydana gelen yazma bir çalış-ması olduğundan bahsedilir. Eserin tanıtım ve takdimini yapan araştırmacı, büyük ölçüde Batı kaynaklarından yararlanılarak yazıldığı ifade edilen eserin edebiyatımızın nazariyat sahası için önemine ve yeniliğine değinir. Bölümün “Ahmet Haşim, Din Duygusu ve Huzursuz Hayaller” alt başlığında “dindar ol-mayan” Ahmet Haşim’in şiir anlayışına ilişkin açıklamalarında dini göndermeleri kullanarak kendisini ve şairliğini “kutsallaştırmak” iste-diğini ifade eden Budak, şairin “sembolizm yoluyla kendine göre ve özel bir mistisizm yarattığı” fikrini ileri sürmektedir. (s. 358) “Karanlık Çökerken Neredeydiniz Romanın-da ‘Kimlik Sorunları’ ve Kimlik Yapıcı Bir Mekân Olarak İstanbul” alt başlığında Mario Levi’nin geçmişe ve hatıralara doğru bir yolcu-luğun hikâyesini anlattığı Karanlık Çökerken

Neredeydiniz romanında kimlik sorunlarına

eğilen araştırmacı, romanın bir Yahudi olan başkarakteri İzak’ın kimlik arayışlarının izini sürmektedir. Budak, karakterin kimlik belirle-me sürecinde İstanbul üzerinden belirle-mekân-kimlik ilişkisinin önemini ortaya koyarken meseleye dair psikoloji, sosyoloji, tarih ve kültür alanla-rında yapılan çalışmalara da başvurmaktadır. “Psikanalitik Edebiyat Eleştirisi ve Bir Uygu-lama Denemesi” alt başlığında ise bu psikana-litik kuram çerçevesinde bir okumaya girişen yazar, öncelikle bu kuramın rüya, önbilinç, bilinçdışı, savunma mekanizmaları (yoğunlaş-tırma, yer değiştirme, sembolizm ve drama-tizasyon) gibi birbirleriyle ilişkili olan temel kavramları üzerine açıklamalar yapmıştır. Bu kavramlardan savunma mekanizmalarının ese-rin form ve anlamına sanatçının ise üslubuna

doğrudan etki ettiğini ifade eden araştırmacı, Sefa Kaplan’ın “Derviş Meselesi” şiirini psika-nalitik eleştirinin yukarıdaki kavramlarını göz önünde bulundurarak çözümlemeye çalışır. Bölümün “Mario Levi’nin ‘Yeni Roman’ı Size Pandispanya Yaptım Yapısal Bir Çözümleme Denemesi” son alt başlığında Alain Robbe-Grillet’nin öncüsü olduğu “yeni roman” an-layışına dayanılarak ilgili roman yapısalcılık (structuralism) akımının ilkeleri çerçevesinde ele alınmaktadır. Bu okuma denemesinde ön-celikle “yapı” ve “yapısalcılık” kavramlarının farklı kuramcılar tarafından yapılmış tanım-larına yer veren Ali Budak, romanın temel yapı unsurları olarak nitelediği vaka-hikâye-olay örgüsü, anlatıcı, bakış açısı üzerinden eseri değerlendirmektedir. Romanda anlatıcı oyunlarıyla geleneksel romanın parodisinin de yapıldığı ifade edilirken psikanalitik eleştiri yöntemi ile eserin dil ve üslubuna ilişkin tes-pitler ortaya konulmuştur. Ali Budak, anlatım biçimi ve anlattıklarıyla geleneksel çizgiden ayrıldığını düşündüğü Size Pandispanya

Yap-tım romanının “işlenişi, biçimi ve içeriğiyle

gerçekten bir ‘Yeni Roman’” olduğunu ifade etmiştir. (s. 457)

Eserin sonunda “Kısaltmalar” ile şahıs ve eser isimlerinden oluşan bir “Dizin” de bu-lunmaktadır.

Ali Budak’ın, muhtelif makalelerini bir bütün-lük içerisinde bir araya getirdiği bu eserinde edebiyatı modernleşme sürecimizin bir parçası olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Yenileşme hareketlerinin hangi düşünceler etrafında ge-liştiği, gazeteciliğin bir modernleşme aracı olarak rolü ve modern Türk edebiyatından bazı örnekler üzerine objektif değerlendir-meleri eserin bilimsel bir nitelik taşıdığını göstermektedir. Her makalenin sonunda yer alan zengin kaynakça ile araştırmacının özgün ve tutarlı tespitleri eserin yeni Türk edebiyatı sahası için dikkate değer bir kaynak olduğunu ortaya koymaktadır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Göç etmede, göçmenlerin üretim sürecine dâhil olma amacıyla hareket etmede çok duyarlı olmadıklarını destekleyen bir diğer önemli bulgu ise, iş amacıyla göç edenlerin

asr ın d iğer şa ir ve yazar lar ın ın , top lumun iç inde bu lunduğu duruma da ir e leşt ire l yak laş ım lar ına benzer n ite l iktek i bu e leşt ir i ler in dozu bazen

1921 yılında, Selanik’te Yunanistan vatandaşı olan Müslümanlar için çok önemli bir eser yayınlandı.. Yeni asır matbaasında basılan bu eserde, Yunanistan’da

Araştırmanın bulgularına dayanarak, öğretmen adaylarının akademik öz-yeterliklerinin öğretmen öz-yeterliklerini pozitif olarak etkilediği söylenebilir. Bu sonuca

gençliğe vatan muhabbeti, ana şefka­ ti ve millî haysiyet gibi en büyük fa­ ziletleri aşılamak hizmetini fabn-.cn gördü ve buna binaendir ki, Saffeti Ziya,

Ve bugünlerde Babı-Ali’nin can damarlarından biri kopu­ yor, Semih Lütfü Kitabevi göz göre göre tarihe karışıyor. Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği

Çeşitli gruplar altında toplamaya çalıştığımız tenkit unsurlarının ekseriyetini, evlilik müessesesiyle ilgili olanlar teşkil eder. Bunun sebebi, hfkayelerımızın

27 Bütün bu gelişmeler gösteriyor ki 1885’ten sonra Osmanlı Ermeni cemaati ve Ermeni eğitim düzeni kendi içinde giderek parçalanır olmuş,