Geçnıîg) zanian'
olur k*
Zaten bizimkiler de işin farkına varmışlardı. Validem merhumeye:
— Anneciğim ! Bu iş gitmeyecek. Baksana, ben peşrevin bir hanesini altı ayda öğrendim. Gerisini öğrenmeye ömrüm yetmeyecek! dedim.
BURHAN FELEK
Haklısın evlâdım, ben de farkın dayım. V oı verelim Saraylı Hanım ’a! dedi ve bizim keman hocası Saraylı Hanım ’a yol verdik.
Heden
Musikişinas
Olamadım?
E L Î N İ Z , hep beraber tarihe w doğru geri gidelim ve bundan 80 ^ y ıl evvellerinde duraklayalım. O devir, m utlakiyet dediğim iz padişahlık devriydi. N e meşrutiyet, ne demokrasi. Sadece milletin yarısı, öteki yansım padişaha jurnal etmekle geçinirdi. Bu günkünün bir başka türlüsü.Neyse, toplumdaki bu kötü alışkan lığı bırakalım da, biz kendimize dönelim. O devirde orta halli memur ailelerine kadar her aile çocuklarına bir çalgı veya musikî öğretirdi. Kızların ekserisi p iya no çalardı. Benim hemşirem de öyle olmuştu. Piyano o devirde de pek ucuz
değilai ama, bugünkü gibi bir
apartman parasına da alınmazdı .Bana gelince, erkek olarak piyano çalamaz- dım. Doğrusunu isterseniz, bu çalgıyı pek sevmem. Hele kuyruklu dediğim iz ejderha gibi ağzım dinleyiciye açan çeşidini asla. Teganni, yani ses musi kisine gelince, sesim iy i değildir. Bazı makamları mesela Mâhur, Rast, Segah, Nihavent, Isfahan g ib i makamları okuyabilirsem de, geri kalan makamları beceremez, mutlaka yanlış ses çıkarır dım. Onun için teganni dersi de alamazdım.
Ailem iz düşünmüş taşınmış, bana da sordular. Ben keman çalmaya karar verdim. E vet, keman çalmaya. O tarih lerde komşumuz Hastalar A ğ a sı dedi ğim iz Hacı R aşit B ey isminde bir
komşumuzun oğlu ticaret mektebi
mezunu A li Nizam i Bey, Üsküdar Çarşısı’nda bir öteberi dükkânı açmıştı. Keman da satıyordu. E vet, Üsküdar Çarşısı’nda bir yüksek m ektep mezunu aile çocuğu dükkân açmış ve mahalleli onları ayıplamıştı. Bizim kemanı A li Nizam i B ey ’in dükkânından aldık. Kaça? 25 gümüş kuruşa. E vet, seksen sene evvel keman bu fiyata satılırdı. Kemanı aldık. A m a keman kendi kendine öğrenilmez ki. Bunun üzerine peder merhum bana bir keman hocası aramaya başladı. Bu işe mahalleli .dostlar da katıldı. Burhanettin’e bir keman hocası nerede bulunur? Unut mayın ki, ben hocaya gidecek değilim. Sabi sübyan yabancı birinin evine gönderilir mi? O zaman hoca bize gelecek. B öyle olunca bunun bir kadın olması lâzım. Zira o vakitler kaç-göç var. Erkek hoca eve girem ez. Girse de zor olur.
Efendim bu noktadan hareket ederek, aradılar, aradılar, aradılar ve bana Saraylı Hanım adında bir kadın keman hocası buldular. Saraylı Hanım ’m adı, Saraylı Hanım. Zaten bütün saraylıla rın adı, Saraylı Hanım ’dır. Saraylı ne demektir? Onu da anlatayım. Saraylı: demek, Padişah’ın harem dairesindeki cariy eleridir. Bunların hemen hepsi Çerkeş kızlarıydı. Bunlardan güzellerini padişah beğenirse, kadınefendiliğe kadar (padişahın karısı) çıkarırdı. Bu, kadmefendilerm oğullarından padişah olursa kadınefendi, valide sultan olur
du. Şimdi Çerkeslerin kızlarını
saraya neden verdiklerinin hikmetini anladınız mı?
iş te ben, bu hadiseden sonra bir musikişinas olmak şansını kaybettim, iştahım kaçtı, ümidim kırıldı. Halbuki bizim Üsküdar, musiki çalışmaları bakı mından çok zengin bir semtti. Postacı A ta B ey ’in kurduğu Üsküdar Musiki Cem iyeti, (galiba Emin Ongan Bey devam ediyor) ve daha başka topluluk lar hep musiki meşkederlerdi. Ben ondan sonra musikide güdük, belki bir istidat, belki bir heves olarak her musiki meşkedilen yere gider, fakat çalışmalara iştirak etmezdim.
Bunlardan en mühimi merhum Foto Ferit İbrahim ’in önünde, Leon Hanci- yan Efendi’nin dersleriydi. Bu derslere İyi arkadaşlar, ezcümle Kaptan Paşa Camii im am ı ve huzur hocalarından muhterem ve merhum H afız N a z if Efendi’nin çocukları H afız Nasuhî ve H afız M acit Efendi devam ederlerdi. Leon Hanciyan Efendi’nin 170 parça eser m eşkettirdiğini işitirdim.
H âlâ arasıra musikiden söz edersem, işte bu darım kalmış ampirik bir musiki öğreniminin menfi neticesi olarak kırıl mış bir hevesin parçalandır. Benimle beraber çalışan öteki arkadaşlarım ne oldular? Doğrusunu söylemek lâzım gelirse, bunların çoğu bir enstrüman çalmadığı için meydana çıkamadılar ama, ses musikisinin bütün inceliklerini ustalanndan öğrendiler. Bugün radyo ve televizyonda genç genç çocuklar, görüyorum. Klasik Sanat Musikisi dediğim iz alaturkaya ne kadar yatkın istidatları var. Ancak maalesef hocala rımızın birkaçı müstesna, eski eserleri bilen ve geçenler pek azaldı. Hâlâ hatırımdadır. Sanırım 1965 senelerinde Tunus’dan dönüyordum. Uçaktan in dim ve doğru Necm i R ıza’nm Melek Sinem asındaki konserine yetiştim . O zamanla’r billur g ibi sesi olan bu sanatkâr çocuk beni karşısmda görm ez se okuyamazdı. Neyse, yetiştik, ö n şurada Sayın Profesör Ekrem Ş erifin yanında bir yere oturdum. N ecm i’nin menfaatine tertip edilmiş olan konserde, çok meşhur hanım okuyucular vardı. Bunlardan hiri benden hangi espri okumasını istediğim i sormak nezaketin de bulundu. Ben de pek sevdiğim bir şarkı olan “ T e ’lif edebilsem feleği âh, em elim le...” şarkısını istedim. O büyük okuyucu bana:
— O şarkı bende yok! cevabım Verdi. Doğrusu onun namına hayâl kırıklı ğına uğram ıştım .
A z iz okuyucularım! O gün bugündür sesim kötü olduğu için şarkı okuya mam. Saraylı H am m ’dan keman dersi aldığım halde keman çalamam. Sadece, bilhassa radyoda eski hocaların v e bizim N evzat A tlığ ve onun gibi şeflerin idare ettiği fasılları dinlemekle yetiniyorum. Arada bir de sesime uygun makamdan olan şarkıları birlikte ve kimse duyma dan mırıldanıyorum.
E vet, ben işte böyle, bir musikişinas olmak fırsatını kaçırmış oldum.
N eyse, uzatmalayım. Bize bir saraylı hanım keman hocası buldular. O zaman öğrendiğim kadarıyla benim hocam saraylı hanım Sultan Ham it devrinin Merkez Kumandam Sadettin Paşa’nm fasıl' heyetinde keman çalarmış. İşe bakın siz! M erkez Kumandam’nm fasıl heyeti varmış. Bu Sadettin Paşa’nm konağı A tik a li Paşa Camii’nin karşı sındaki yokuşta sonradan Vakıflar N e zareti olan binaydı. Ben orada yıllarca memur olarak çalıştım. Saray gibi
büyük bir binaydı. Uzun müddet
Vakıflar hizmetinde kaldı. Şim di ne oldu bilmem. Y ıllar var ki, oralardan geçmedim.
Saraylı Hanım eve geldi. O rta yaşlı bir Çerkeş hanımı. Okuma-yazma bilm i
yor ama, nota, solfej falan gibi şeyler de bilmiyor. N e yapalım! Başa gelen çekilir. O aldı kemanım eline, bana da önce kemanı nasıl tutacağım ı öğretti. Sol çeneme sıkıştırmak için günlerce uğraştıktan sonra yayı tellere nasıl çekeceğimi öğretm eye çalıştı. Bilseniz, acemi çocuğun y a yı kemanın tellerine sürerken çıkardığı sesi hiç işittiniz mi? A llah ’ ım bunun kadar iç gıcıklayım ses olamaz. Cama tebeşir çekerseniz nasıl gıcırdarsa öyle oluyor. Bu ses beni çok rahatsız etti. A m a ne çare, acemilik geçinceye kadar bu işi becermeye çalıştık. Belki bir ayda kemana yay nasıl çekilir, onu, öğrendik ve asıl işimiz ondan sonra başladı. Bizim keman hocamız Saraylı Hanım bana, ilk ders olarak B ayatı Peşrevi’nden başladı. Ben evvela Peşrev’in adını beğenmedim. Gerçi B ayatı P eşrevi’yle bayatlık veya tazeliğin bir münasebeti yok ama, çocukluk bu ya, parçanın adını beğen medim.
Neyse, biz B ayatı Peşrev i ’nin birinci hanesinden çalışmaya başladık. H a tı rımda kaldığına göre, peşrevler dört haneli olur. Ben, bu B aya tı Peşrevi’nin birinci hanesini bizim Saraylı Hanım hocamızın gayretiyle tam altı ayda çıkardım. Yani, altı ay keman dersi aldıktan sonra yalnız B aya tı P eşrevi’nin birinci hanesini çalabiliyordum. Başka bir eserin en ufak parçasını çalamı- yordum. Çünki, ben musikiyi kalıp olarak öğreniyordum. Şimdi düşünü yorum. Ben, B ayatı Peşrevi’nin bir hanesini altı ayda çıkarırsam, alaturka musikinin değil şarkılarım, bestelerini, yalnız peşrevlerini öğrenmeye ömrüm kifayet etmeyecek.
Taha Toras Arşivi