• Sonuç bulunamadı

Kentleşmenin bir sonucu olarak gecekondu ve gecekonduya alternatif çözümler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kentleşmenin bir sonucu olarak gecekondu ve gecekonduya alternatif çözümler"

Copied!
107
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TC.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI

KENTLEŞMENİN BİR SONUCU OLARAK GECEKONDU

VE GECEKONDUYA ALTERNATİF ÇÖZÜMLER

Ercan DEMİRCİ

YÜKSEKLİSANS TEZİ

DANIŞMAN

Doç. Dr. Ramazan YELKEN

(2)
(3)

TC.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI

KENTLEŞMENİN BİR SONUCU OLARAK GECEKONDU

VE GECEKONDUYA ALTERNATİF ÇÖZÜMLER

Ercan DEMİRCİ

YÜKSEKLİSANS TEZİ

DANIŞMAN

Doç. Dr. Ramazan YELKEN

(4)

TEZ BİLDİRİMİ

Bu tezdeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edildiğini ve tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada bana ait olmayan her türlü ifade ve bilginin kaynağına eksiksiz atıf yapıldığını bildiririm.

DECLARATION PAGE

I hereby declare that all information in this document has been obtained and presented in accordance with academic rules and ethical conduct. I also declare that, as required by these rules and conduct, I have fully cited and referenced all material and results that are not original to this work.

(5)

Ercan DEMİRCİ tarafından hazırlanan “Kentleşmenin Bir Sonucu Olarak Gecekondu Ve Gecekonduya Alternatif Çözümler” adlı tez çalışması …/…/… tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Jüri Üyeleri İmza

Başkan

Unvanı Adı SOYADI ………..

Üye

Unvanı Adı SOYADI ………..

Üye

(6)

ÖNSÖZ

Ülkemizde sanayi kuruluşlarının dar bir alanda toplanması; eğitim, sağlık ve iş imkanlarının büyük şehirlerde daha gelişmiş olması sebebiyle köyden kente göç kaçınılmaz bir hal almıştır. Bu nedenledir ki ülke nüfusunun yarısından fazlası kentlerde yaşamaktadır. Bu durum birçok sorunu beraberinde getirmiştir. Bu sorunlardan en önemlisi barınma sorunudur. Bu nedenle köyden göç eden birçok kişi ailesinin, hemşerisinin yanındaki arazilere gecekondu yapmışlardır. Esnek olan kanunlar nedeniyle de bu araziler gecekonduluya verilmiş ve gecekondulaşma meşru bir hal almıştır. Biz bu çalışmada yapılmış olan gecekondulaşmaya alternatif çözümler belirlemeye çalıştık.

Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde genel itibariyle gecekondu, kentleşme ve bağlantılı kavramlar ele alınmış, tanımları yapılmıştır. Bunun yanında Türkiye’de kentleşmenin sonuçları ve ortaya çıkardığı sorunlar ele alınmıştır. İkinci bölümde göç kentleşme gecekondu ilişkisi ve Türkiye’de gecekondulaşma sürecinden bahsedilmiştir. Üçüncü ve son bölümde ise Türkiye’de gecekondu olgusuna çözüm önerileri sunulmaktadır.

Bunun yanında sonuç ve özet bölümlerinde kısaca tezde anlatılmak istenen vurgulanmıştır. Seçilen yazıların orijinallerine bağlı kalınmış ve okuyucuyu zorlamamak için kısaltmalara yer verilmiştir. Sayfa sonlarında dipnotlarda alıntı yapılmış eserler tanıtılmış olup orijinalleri bozulmamıştır. Ayrıca çalışmada yararlandığımız kitap ve makaleler kaynakçada gösterilmiştir. Tüm bunların yanında yaptığımız bu çalışma ilgili akademik çevrelerin ve okuyucuların eleştiri ve önerilerine açıktır.

Tez çalışmamamda benden yardımlarını esirgemeyen Prof. Dr. Yasin Aktay, Doç. Dr. Ramazan Yelken ve üniversitedeki bütün hocalarıma teşekkürü bir borç bilirim..

Ercan DEMİRCİ KONYA-2013

(7)

Ö

ğre

ncini

n Adı Soyadı Ercan Demirci Numarası 084205001009

Ana Bilim/Bilim Dalı Sosyoloji Anabilim Dalı

Danışman Doç. Dr. Ramazan YELKEN

Tezin Adı Kentleşmenin Bir Sonucu Olarak Gecekondu Ve

Gecekonduya Alternatif Çözümler

ÖZET

Bu çalışmada, Türkiye’de kentleşmenin bir sonucu olarak ortaya çıkan gecekondu sorunu ve bu soruna alternatif çözümler ele alınmıştır.

Nüfusu imkanlarından daha hızlı artan kentler, göçlerle kente gelen nüfusun barınma gereksinimlerini meşru yollarla karşılayamayınca “gecekondulaşma” kentsel mekanda boy göstermektedir. Dolayısıyla; göç, kentleşme ve gecekondulaşma arasında yakın bir ilişki vardır. Gecekondu aynı zamanda toplumsal anlamda, kırsal niteliklerden kentsel niteliklere geçişi simgeleyen bir geçiş kültürüdür. Bunun yanı sıra, gecekondulular, kentle bütünleşme çabasında tampon mekanizma işlevi gören, kendilerine özgü dayanışma ağları (aile, akrabalık, hemşehrilik ilişkileri) içine girerler. Bu ilişkilerin ekonomik, kültürel ve siyasi işlevleri vardır. Dolayısıyla, gecekondu olgusu, sadece mekansal boyutuyla değil; toplumsal ve kültürel niteliğiyle de anlaşılması gereken önemli bir konudur.

Gecekondulaşma tarihine baktığımızda, kentleşme tarihimiz kadar eskilere dayanmakta olduğu görülmektedir. Bu süreç içinde, gecekondu ve gecekondulunun sorunları çözümden uzak, etkin olmayan politikalarla ve yasal düzenlemelerle halledilmeye çalışılmış; ancak, gecekondu yapımının önüne geçilememiştir. Özellikle 1980 lerden sonra gecekondulaşma daha da artmış ve esnek olan kanunlar nedeniyle gecekondu yapılan arazi insanların özel mülk alanı olmuş ve bu da birçok insanı gecekondu yapmaya itmiştir.

Günümüzde, kentsel toprakların sınırına ulaşmasıyla gecekondu sorununun bittiği, sorunun adının artık gecekondu dönüşümü olduğu vurgulanmaktadır. Gecekondu sorununa güncel bir çözüm önerisi olarak getirilen kentsel dönüşüm projeleri, kentlerimizin gecekondu ve çöküntü alanlarının yeniden üretilerek kente

(8)

kazandırılmasını amaçlamaktadır. Kentsel dönüşüm projeleri, aslında, dönüşüm alanlarının ekonomik, sosyal, fiziksel ve çevresel yapısının uzun vadeli olarak iyileştirilmesini hedefler. Ancak bu projeler, yerel yönetimler ve farklı çıkar grupları için bir gelir kaynağına dönüşmeye başlamıştır. Dolayısıyla asıl hedeften bir sapma söz konusudur. Ayrıca, kentsel dönüşüm projelerinin uzun vadedeki uygulama sonuçlarının, kentte farklı sorunlara yol açacağı söylenmektedir.

Çalışmamızda kentsel dönüşümden ziyade var olan gecekondu semtlerine alt yapı ve modern yaşanılabilir imkanlar sunulması gerektiği vurgulanmıştır. Çünkü yapılan kentsel dönüşüm zaten çoğu köy yaşamını sürdürmekte olan gecekondu insanı için kendine yabancılaşma olacaktır. Bahçesini ekemeyecek, birbirleriyle olan sosyal yaşamları kısıtlanacak ve karşı komşularının bile kim olduğunu bilmeden yaşayacak olmanın verdiği yabancılaşma gecekonduluyu kendi kabuğuna çekilmeye itecek ve sosyal hayatını bitirecektir. Bu nedenle gecekondulaşmayı önlemek yerine köylere, kasabalara yakın yerlerde sanayileşmenin yapılması insanların göç etme zorunluluğunu yok edecektir ve alıştıkları hayattan kopmayacak olan köy ve kasabalı halkı kendine yabancılaşmayarak alıştıkları hayatı devam ettirecektir. Yine kadınlar toplanıp yufka ekmeklerini yapmaya devam edecek, birlikte halılar yıkanacak, düğünlerde imece usulü herkes üzerine düşeni yapacak…. Yani insanlar arasındaki birincil ilişkiler devam edecek.

Kısacası; gecekondulaşma sanayileşmiş şehirlerin kaçınılmaz bir yönüdür. Bunları engellemek sanayi kaynaklarının yerlerini çoğaltmakla olabilir. Zaten var olan gecekonduları da yıkmak yerine bakımları yaptırılıp daha yaşanılır bir hale büründürmektir. Çünkü bunları yıkıp yerlerine toplu konut yapmak yıllardır gecekondu kültüründe yetişmiş birincil ilişkilere hakim insanlar için büyük bir yıkımdır. Bu insanların yaşam tarzını değiştirmek yerine bahsettiğimiz çözümleri sunmak daha akli bir karar olacaktır.

(9)

Ö

ğre

ncini

n Adı Soyadı Ercan Demirci Numarası 084205001009

Ana Bilim/Bilim Dalı Sosyoloji Anabilim Dalı

Danışman Doç. Dr. Ramazan YELKEN

Tezin Adı Kentleşmenin Bir Sonucu Olarak Gecekondu Ve

Gecekonduya Alternatif Çözümler

SUMMARY

In this study, the shanty problem which has arisen as a result of the urbanization in Turkey and alternative solutions for this problem have been dwelled on.

When the towns of which the population rises faster than its opportunities are not able to meet the accommodation necessity of the population which immigrated to those towns; “squatting” begins to appear in the urban area. Therefore ; there exists a close relation between immigration, urbanization and squatting. Shanty ; at the same time, in social means, is a transition culture symbolizing the transition from rural qualifications towards urban features. Besides, shanties enter into specific solidarity nets ( family, affinity, citizenship relations) which functions as a buffer action within the effort for integration with the town. These relations’ have economic, cultural and political functions. Therefore, fact of shanty is an important issue which is not only required to be comprehended with its spatial dimension but with its social and cultural natures as well.

When we observe the squatting history, it is seen that it dates back to old times just like our urbanization history. Within this process , problems of shanty and squatters have been tried to resolved by policies and legal regulations which are beyond the solution and ineffective; but , the construction of shanties could not be prevented. Particularly after 1980s, squatting has increased more, and due to flexible laws the land in which shanties were constructed have become people’s private property and this has driven a lot of people to construct shanties.

Today, upon the urban lands’ reaching to their limits, it is emphasized that the problem of shanty has expired and the name of the challenge is now defined as ; the shanty conversion. Urban transformation projects which have been introduced as an

(10)

updated solution proposal for the problem of shanty aims that our towns’ shanty and debris/ collapse areas should be re-produced thus shall be regained into the town. Urban transformation projects, indeed, aims to provide the long term improvement of the economic, social, physical and environmental structure of the transformation areas. However, these projects have begun to convert into a source of income for local administrations and different interest groups. Therefore, a deviation from the original objective exists herein. Besides, application results of the urban transformation projects within the long term period are said to create different problems in the city.

In our study, rather than urban transformation, it is emphasized that existing shanties should be provided infrastructure and modern life opportunities. Because the

executed urban transformation shall be self-alienation for the shanty people who are already living a village- life. He shall not be able to plant his own garden, their

social relation with each other shall be restricted, and self- alienation caused by living without knowing their opposite neighbors shall push the squatters to go into their shell and their social life shall be terminated. For this reason, instead of preventing the squatting, bringing the industrialization to the places nearby villages and small towns shall remove people’s immigration necessity and the village and small town people who are not required to abandon their general life style shall not be self- alienated and shall maintain to live their accustomed life style. Women shall meet again and continue to make their pastry bread, carpets shall be washed together, and everybody shall do their part in the manner of collective work in weddings.. That’s to say; primary relations between people shall continue.

In short ; squatting is the inevitable aspect of industrialized cities. This may be prevented by increasing the places of the industrial sources and to provide the maintenance of the shanties which already exists and bring them into a more convenient places for living, instead of demolishing them. Because demolishing these shanties and replacing them with mass housings is big collapse for the people who raised in shanty culture and who are dominant to primary relations To present above mentioned solutions instead of changing these peoples ‘ life style shall be a more logical decision.

(11)

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ ... ivii

ÖZET ... iHata! Yer işareti tanımlanmamış. SUMMARY ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.i İÇİNDEKİLER………..vii

KISALTMALAR………...…….xi

GİRİŞ………1

BİRİNCİ BÖLÜM

KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE KENTLEŞMENİN SONUÇLARI…………...……5

A. Kavramsal Çerçeve……….………...5

1. Toplumsal değişim……….……….…………...5

2. Kent……….………....6

2.1. Kentin Genel Özellikleri……….………7

3. Kentleşme………...………8

4. Çarpık Kentleşme………..11

5. Göç………...12

5.1. Göçlerin niteliği ve sebepleri………...14

6. Gecekondu………...………...17

B. Türkiye’de Kentleşmenin Sonuçları ve Ortaya Çıkardığı Sorunlar...….19

1. İşsizlik Sorunu………..….…….24

2. Sektörler Arası Dengesizlik………..……….24

3. Konut ve Barınma………..……….25

(12)

5. Kente Uyum Sorunu……….……….28

5.1. Kente Göçle Gelenlerin sosyo-kültürel yapısı………28

5.2. Kırsal alanda mevcut olan kültürlerin kentle çatışması…...29

5.3. Ekonomik Yetersizlik………...29

5.4. Eğitim Düzeyinin Düşüklüğü………..….30

6. Göç edenlerin kentte duyduğu eziklik duygusu………..30

6.1. Mevcut kurallar……….…....31

6.2. Kentin Kültürel Yapısı……….………31

İKİNCİ BÖLÜM

GÖÇ KENTLEŞME GECEKONDU İLİŞKİSİ VE TÜRKİYE’DE GECEKONDULAŞMA SÜRECİ……..………..………35

1. Göç Kentleşme-Gecekondu İlişkisi ve Gecekondu Kültürü……...35

1.1. Gecekondu Kültürü……….………..38

1.2. Gecekondu Sürecinde İnsanların Dayanışması………...……42

2. Türkiye’de Gecekondulaşma süreci: Yasal Boyut ve sosyo kültürel boyut………...………..44

2.1. Yasal Boyut………...44

2.2. Sosyo-Kültürel Boyut………..……….51

2.3. Gecekondu Olgusunun Yasal Çerçevesi……….55

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

TÜRKİYE’DE GECEKONDU OLGUSUNA ÇÖZÜM ÖNERİLERİ…………...57

(13)

1. Kentsel Dönüşüm………...…..57

1.1. Türkiye’de Kentsel dönüşüm süreci………...60

2. Diğer Alternatif Çözümler……….………...72

2.1. Ekonomik sorunlara Yinelik Çözümler………...…………...72

2.2. Fiziki Yerleşme ve kent Planlaması ile ilgili tedbirler………73

2.2.1. Konut Sorunuyla İlgili Alınması gereken tedbirler…..………73

2.2.2. Gecekondu Sorunu İle İlgili Alınması Gereken Tedbirler……….………..…….74

2.2.3. Mekan Anlayışımız Ve Fiziki Planlama İçin Genel öneriler………..……….……….…………76

2.3. Sosyo-Kültürel Yapı İle İlgili Tedbirler………...77

2.4. Yönetim Sorununa İlişkin Tedbirler………...….78

SONUÇ……….……….…….84

KAYNAKÇA………...88

(14)

KISALTMALAR LİSTESİ

a.g.e. : Adı Geçen Eser a.g.m. : Adı Geçen Makale çev. : Çeviren

A.Ü : Ankara Üniversitesi S.B.F : Sosyal Bilimler Fakültesi Ünv. : Üniversite

D.İ.E. : Devlet İstatistik Enstitüsü

TODAİE : Türkiye Ortadoğu Amme İdaresi

TMMOB : Türkiye Mimarlar Ve Mühendisler Odası Birliği Yay. : Yayınları

(15)

GİRİŞ

Günümüzde kentleşme ve göç özellikle gelişmekte olan ülkelerin en önemli

sosyal politika sorunlarındandır. Kente göçle gelen insanların uyum sağlayamamaları değişik problemleri de beraberinde getirmektedir.

Sosyologların büyük kısmı kentleşmeyi, kentlerin oluşmasını ve büyümesini sağlayan kırsal alan kökenli bir nüfus hareketi ve nüfus yoğunlaşması, kentlerin coğrafi olarak genişlemesi olarak tanımlanır. Bu haliyle kentleşme süreci, büyük ölçüde tamamlanmış ve dünya kentselleşmiştir. İnsanlar da “kentsel toplum”da yaşamaktadır. Sosyal bilimciler bundan sonra, kentleşme olgusu ve kentleşme sorunlarıyla birlikte, “kentsel toplum”, “kent toplulukları”, “kent olgusu” ve “kent sorunları” üzerinde çalışmalarını yürütmek durumundadır.

Kentleşme sürecinin büyük ölçüde tamamlanmış olması, kırdan kente yönelik ya da kasabalardan ve küçük kentlerden büyük kentlere yönelik nüfus hareketlerinin sona erdiği anlamına gelmez. Her iki kaynaktan da büyük kentlere doğru göç devam etmektedir. Kentsel toplum, kentleşme sürecinin başarılı ve sorunsuz bir biçimde tamamlandığı anlamına da gelemez. Bu kavram, dünyada yaşayanların büyük çoğunluğunun, çeşitli fırsatları ve sorunları bir arada sunan kentlerde yaşadığını ve burada yaşamaya devam edeceğini ifade eder.

Kentleşme sürecinin başlangıcı, genellikle uygarlığın da başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Buna göre kentleşme belli ve somut bir tarihle belirlenecek bir başlangıca sahip değildir. Buna rağmen araştırmacılar, kentleşmenin başlangıcı konusundaki belirsizliği ortadan kaldırabilmek amacıyla, insanların avcılık ve çobanlıktan tarımsal faaliyet nedeniyle yerleşik hayata geçmesini, hem uygarlığın hem de kentleşmenin başlangıcı olarak kabul etmektedirler. Burada kentleşme sürecinde temel kriter, iktisadi faaliyetin nitelik itibariyle değişmesidir. Böylece bu kriter bir bakıma zamanımıza kadar kentleşme sürecinin incelenmesinde geleneksel olarak kullanıla gelmiştir.

(16)

İlkçağlarda yerleşimde önemli etkenler “verimli toprak” ve “uygun doğal koşullar” idi. Aslında bu döneme ait çok şey bilinmemektedir. Eski Yunan ve Roma’da köylerdeki yaşantının ekonomik gelişmeye bağlı olarak iyileşmesi, toprak sahipleri ve tüccarların zenginleşerek ülkenin kontrolünü ellerine geçirmesi sonucunda, yerleşimler güvenliği sağlamak amacıyla duvar ile çevrelenmiş ve kale (akropolis) haline gelmiştir. Böylece ‘‘bir kent hudutları dahilindeki ortak hayat içinde teşkilatlanmış hukuken hür insanlardan kurulu bir devlet topluluğu1” anlamında ‘‘polis’’ler ve ‘‘civitas’’lar ortaya çıkmıştır.

19. yüzyılda başlayan batıdaki sanayileşme süreci, bugünkü anlamdaki kentleşme sürecini meydana çıkarmıştır. Modernleşme sürecinde feodal ilişkilerin çözülmesi; tarımın makineleşmesi; eğitimin kurumsallaşması, zorunlu hale gelmesi ve süresinin uzaması; kitlesel üretim ve kitlesel tüketimin yaygınlaşması, üretimin evden ayrılarak atölye ve fabrikalarda yapılması; pazarın genişlemesi/uluslararasılaşması; siyasetin ve işletmelerin bürokratikleşmesi; kent koşullarının sağlıklı ve hijyenik hale getirilmesi; iletişim ve ulaşım teknolojisindeki gelişmeler gibi çeşitli faktörler insanların kırsal alanlardan kentsel alanlara doğru göç etmesine neden olmuştur. Modernliğin yaygınlaşmasıyla kentlilik modern bir süreç haline gelmiş, Üçüncü dünya ülkeleri de bu sürecin içine girmiştir. Dünya nüfusu büyük oranda kentlileşmiş, kırsal alanda yaşayanlar ise her geçen gün kentle daha sıkı ilişki içine girer hale gelmiştir. Köylüler bugün pazara (dolayısıyla kente) daha bağımlı hale gelmiştir. Köylülerin sağlık sorunlarını çözeceği yer, çocuklarını okutacağı yer kentlerdir. Kitle iletişim araçları kentin eğlence ve kültürünü ülkelerin en ücra köylerine kadar ulaştırmaktadır. Artık modern kent yasamı, sadece kentte yasayanları değil, herkesi ilgilendirmektedir.2

Bu nedenlerledir ki cazip yaşam koşulları sağladığı düşünülen kent insanlarda merak uyandırmakta ve göç olgusu gerçekleşmektedir.

Göçler ülkelerin ve toplumların özellikle sosyo-kültürel, ekonomik ve mekansal yapısını biçimlendiren en önemli olgulardan biridir. Günümüzde gelişmekte olan ülkelerin en önemli sorunlarından biri, kırsal veya kentsel kökenli kitlelerin göç yoluyla kentlere gelmesiyle karşılaşılan ‘hızlı kentleşme’ sürecidir. Bu süreçte birçok kentsel hizmet aksamakta, gecikmekte ve dolayısıyla ihtiyaç sahiplerinin istek ve

1 Ziya Umur; Roma hukuku; İ.Ü.H.F Yayını; No:441;İstanbul:1974; s. 5. 2

(17)

gereksinimlerine yeterince cevap verilememektedir. İhtiyaçları gerektiği ölçüde karşılanamayan göçmen kitleler de kendilerine özgü çözüm yolları türetmektedir. Kente gelen göçmen kitlelere bakıldığında, öncelikle istihdam sorununa çözüm aramakta oldukları gözlenmektedir. Kentsel işgücü piyasasında güvenceli, örgütlü ve uzmanlık gerektiren işlerde bu insanların istihdam edilemedikleri kabul gören bir gerçektir.

İkinci ve en önemli konulardan biri de göçmen kitlenin barınma sorunudur. Bu sorunu kendi yöntemiyle çözmeye çalışan göçenler, kamunun veya gerçek kişilerin toprakları üzerinde, izinsiz yapılar üreterek “gecekondulaşma” olgusunu kentsel mekâna taşımıştır. Gelişmekte olan ülke kentlerinde karşılaşılan gecekondulaşma olgusu, sadece mekânsal boyutuyla değil; toplumsal, kültürel ve çevresel niteliğiyle de anlaşılması gereken önemli bir konudur. Gecekondulaşma tarihine baktığımızda, kentleşme tarihimiz kadar eskilere dayanmakta olduğu görülmektedir. Bu süreç içinde, gecekondu ve gecekondulunun sorunları çözümden uzak, etkin olmayan politikalarla halledilmeye çalışılmış; fakat, gecekondu yapımının önüne geçilememiştir.

Türkiye İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra büyük bir değişme sürecine girmiştir.1940’lı yıllardan sonra kent ve kentlileşme problemleri sürekli olarak Türkiye’nin gündeminde önemli bir yer işgal etmiştir. Kaynağını kırsal nüfusun beslediği içgöçlerden alan kentleşme hareketi, sadece demografik bir olay değil, aynı zamanda bir toplumsal değişme sürecidir. Geleneksel kesimin henüz etkinliğini koruduğu Türk toplumsal yapısında, karmaşık ilişkilerin egemen olduğu kent topluluğunun giderek etkinlik kazanması anlamına gelen kentleşme bu yapıdaki haklı değişmenin taşıyıcısı olduğu kadar ana göstergesidir.

Türkiye’de, tarımda makineleşme ve kentte iş imkanlarının artması sonucu kentlere göçün hızlanması büyük kitlelerin kentlerde yaşaması sonucunu doğurmuştur. Bu durum, başta büyük kentlerde olmak üzere ekonomik, sosyal ve fiziksel problemleri de beraberinde getirmiştir. Türkiye’nin ekonomik ve sosyal yapısı bu göçü kaldıramadığı için bu kentleşme süreci “aşırı kentleşme”, “sağlıksız kentleşme”, “çarpık kentleşme” gibi isimlerle ifade edilir hale gelmiştir. Göçle gelen insanlar da kent merkezlerinin etraflarında gecekondu mahalleleri oluşturmuşlar ve bu gecekondularda

(18)

ekonomik, konut, sağlık, eğitim, sosyal refah gibi konularda önemli sorunlarla yaşamaya başlamışlardır.

(19)

BİRİNCİ BÖLÜM

KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE KENTLEŞMENİN SONUÇLARI A.KAVRAMSAL ÇERÇEVE

1.Toplumsal Yapı ve Toplumsal Değişme

Toplumsal yapı; “bir topluluğun toplumsal düzeni, kuruluşu, kuruluşun işleyişi ve bir takım görevleri yerine getirilme yoludur”3. İnsanlar arasındaki, ilişkilerin bir düzene oturtulması ve bu düzenin işleyebilmesi, ancak, sağlam temellere oturmuş toplumsal yapıyla mümkündür. Toplum içerisinde yaşayan insanlar arasında çok çeşitli ilişkiler bulunmaktadır. Bu ilişkilerin tümü toplumun yapısını meydana getirmektedir. Toplumsal ilişkilerin tümü temel ilişki olan ekonomik ilişkilerde belirlenmektedir. Bu ekonomik ilişkilere ekonomi dilinde üretim ilişkileri denir. Bu ilişkilerdeki değişiklikler, toplumun yapısını da değiştirir 4

.

Toplumsal yapı, belirli bir mekânda yerleşmiş insan topluluklarının dokusunu ortaya koymaktadır. Belirli bir toplumun fiziki ve kültürel yapı özelliklerini yere ve zamana bağlı olarak ortaya koyar. Bu bakımdan, sosyal yapı bir toplumun belirli yer ve zamana göre çekilmiş bir fotoğrafıdır.

Toplumsal değişme genel anlamıyla, toplumsal yapıyı oluşturan öğelerdeki değişmeleri anlatan bir kavramdır. Toplumsal değişme; “ ilişkilerin değişmesidir yani, dengesi öğreti olan sürekliliği göreli olan ilişkilerin değişmesi” dir.5

Böyle bir tanıma göre, toplumsal değişme; toplumsal dengenin yeni bir toplumsal durum karşısında bozulması olarak görülmektedir. Toplumsal değişme, “ekonomik, sosyal ve kültürel yapıda sanayileşmenin neden olduğu bir değişme olarak görülmektedir”.6

3

İbrahim Yasa; Türkiye’nin Toplumsal Yapısı ve Temel Sorunları; TODAİE, No:119, Ankara; 1970, s.3

4 Orhan Hançerlioğlu; Toplum Bilim Sözlüğü; Remzi Kitapevi, İstanbul:1986, s.427 5 Doğan Ergün; 100 Soruda Sosyoloji El Kitabı; Gerçek Yayınevi, İstanbul:1984, s.99 6

(20)

Toplumsal değişme genel olarak, uygulanan ekonomi politikasında ve bu alanlardaki değişmelerle ekonomik yapıda, üretim teknolojisinden değişmelerle teknolojik yapıda, göç, kentleşme, doğum ve ölüm oranındaki artış gibi nedenlerle demografik yapıda ortaya çıktığı gibi eğitim, sağlık ve aile yapısındaki değişmelerle de kavramsal yapıda ortaya çıkmaktadır.

Özel olarak da, bireylerin psikolojik yapıları düşünme ve algılama biçimleri, tutum ve davranışları; değer ve inançlarında toplumsal ilişkilere ve örgütlenmelere de yansıyan siyasal davranış ve tercihlerinde toplumsal değişmenin bir unsuru olarak ortaya çıkmaktadır. Ahlaksal, dinsel, siyasal vb. davranışlarındaki değişmeler özel ölçütleri verirler.7

2. Kent

Kent, genel anlamda kentsel yerleşmelerin yaygın adıdır. Kırsal olmayan şeklinde dile getirilen kent tanımına geçmeden önce kırsaldan neyi kastettiğimizi açıklamak gerekir. Kırsal kesim, kentin karşıtı olarak nüfusun büyük kısmının tarımla uğraştığı, daha çok cemaat karakteri gösteren yerleşim birimleridir. Kırsal kesim/köy sosyo-ekonomik ve kültürel özellikleri, yönetim durumu ve demografik açıdan kentten ayırt edilen, genellikle tarımsal alanda çalışmak gibi işlevlerle belirlenen, konutları, öteki yapıları ve toplumsal ilişkileri kırsal yaşamı yansıtan yerleşme birimidir.8

Kent sosyo-ekonomik ve kültürel özellikleri, yönetim durumu ve nüfusu bakımından kırsal alandan ayırt edilen, genellikle tarımsal olmayan üretimin yapıldığı, daha da önemlisi hem tarımsal hem tarım dışı üretim, dağıtım ve denetim işlevlerinin toplandığı, teknolojik gelişme derecelerine göre belirli bir büyüklük, heterojenlik ve bütünleşme düzeyine varmış, ikincil toplum ilişkilerinin, toplumsal farklılaşma, uzmanlaşma ve hareketliliğin yaygın olduğu yerleşim alanıdır.9

7 Doğan Ergün: a.g.e. s. 101-102

8 Sezgin Kızılçelik; Sosyoloji Yazıları;Anı Yayınları; Ankara;2000; s.114 9

(21)

Bunun yanı sıra kentler doğurganlık oranının kırsal kesime göre düşük olduğu, çekirdek aile tipi yaygın olan, eğitim öğretimin yaygın olarak yapıldığı yerleşim birimleridir.

Sosyologlar, genellikle kent denilen sosyal grubu köy topluluğunun karşıtı olarak görmüşler ve bu anlamda tanımlamışlardır. Bu yaklaşımın temelinde Ferdinand Toennies’in kavramsallaştırdığı ‘cemaat’ ( gemeinschaft ) ve ‘cemiyet’ ( gesellshaft ) ideal tipleri gelir.

Toennies’e göre cemaatler, ırk, etnik menşe ve kültür bakımından farklılaşmamış fertlerden meydana gelen ve fertler arasındaki şahsi, sıcak, samimi veya içli dışlı bağlantılar üzerine kurulmuş olan küçük, homojen ve mahrem topluluklardır. Cemiyetler ise ırk, etnik menşe, sosyo-ekonomik statü ve kültür sistemleri bakımından farklılaşmış, geniş ve heterojen topluluklardır.10

Bu kavramlaşma da cemaat köyü, cemiyet ise kenti karşılamaktadır.

Kent, insan ilişkilerini açısından ancak belirli bir nüfusa sahip toplumlarda karşılanması mümkün olan fizyolojik, ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçların belirli düzeylerde karşılandığı; her ülkenin kendi özelliklerine göre kriterlerini belirlediği fiziki yerleşme alanıdır.11

2.1. Kentin Genel Özellikleri

1. Şehir heterojen bir sosyal gruptur. (Çeşitli etnik gruplar, meslek ve kültür grupları, sosyo-ekonomik sınıflar)

2. Büyük nüfusuna rağmen yerleşim alanının sınırlılığı sonucu nüfus yoğunluğu vardır.

3. İnsanlar mekan bakımından yakın olmalarına rağmen sosyal mesafe bakımından birbirinden uzaktırlar.

4. Şehir şahsiyetin, ferdiyetin ve hürlüğün gelişmiş olduğu bir çevredir.

10 Ayda Yörükan; Şehir Sosyolojisinin Teorik Temelleri; İmar ve İskan Bakanlığı Yayınları;

Ankara:1968; s.9

11

(22)

5. Şehirde insanlar arasındaki ilişkiler geleneklerin hakim olduğu informel yollarla değil, formel ve rasyonel kanunlarla düzenlenir. ( Aile, akraba ve hemşeri gibi gruplarda informel ilişkiler varlığını sürdürür. Ancak genelde belirleyici olan hukuksal resmi düzenlemelerdir.)

6. Uzmanlaşmaya dayalı, farklılaşmış formel iş organizasyonları yaygınlaşmıştır.

7. Yol ve ulaşım imkanları ile sosyal unsurların mekansal hareketliliği ve sınıflar arasında sosyal hareketlilik üst düzeydedir.

8. Şehir kültürü dinamik bir yapıya sahiptir. Şehirler, sosyal ilişkilere açık, sosyal ve kültürel değişimin yoğun yaşandığı yerlerdir.

9. Şehir, ekonomik imkanlar, sağlık, eğitim, bilim, sanat v.b bakımdan gelişmiş yerlerdir.

10. Diğer taraftan kazalar, suç işleme, 12alkol, uyuşturucu bağımlılığı, sefalet, anomi (kuralsızlık), yabancılaşma v.b bakımdan sorunları da üretmektedir.

3. Kentleşme

Sosyolojide kentleşme, kentlerin oluşmasını ve büyümesini sağlayan kırsal alan kökenli bir nüfus hareketi ve nüfus yoğunlaşması, kentlerin coğrafi olarak genişlemesi olarak tanımlanır. Bu haliyle kentleşme süreci, büyük ölçüde tamamlanmış ve dünya kentselleşmiştir. Ama bu kentleşme sürecinin bittiği anlamına gelmez.

Kentleşme toplumsal değişme sürecinin bir boyutudur. Batı da sanayi devrimiyle başlayan bu değişim günümüz az gelişmiş ülkelerinde farklı bir biçimde gelişmiş ve en dinamik toplumsal gerçeklerin başında yer almıştır.

Toplumsal değişme süreci içerisinde hem bağımlı hem de bağımsız değişken olan kentleşme, neden ve sonuçları bakımından oldukça karmaşık bir özellik göstermektedir. “Üretimin, ticaretlerin ve hizmetlerin süratle büyümesini sağlayan sanayileşmenin etkisiyle dağılım oranının fazla olması ve bu fazlalığın kentin dışı da yerleşme yerlerinde iskan edilmeleri nedeniyle nüfusun kentlerde birikmesine ve kent

12

(23)

sayısının artmasına neden olan aynı zamanda da buralarda yaşayanların özel hayatlarında, ekonomik, sosyal ve siyasal davranış açısından etkileyen ve devletin de belirli bir takım faaliyetlerini gerektiren değişiklikler.13” olarak tanımlanan kentleşme, nedenleri ve sonuçları açısından, pek çok toplumsal soruna kaynaklık ettiği için, planlı ve programlı müdahaleyi gerektiren bir değişme sürecinin, toplumsal boyutu olarak ortaya çıkmaktadır.

Kentleşme, dar anlamıyla kent sayısının ve kentte yaşayan nüfustaki niceliksel artışlardır. Geniş anlamıyla, “Kentli diyebileceğimiz bir yaşama şeklini oluşturan beraberinde, nüfusun ölçüsü, nüfusun yoğunluğu ve nüfusun heterojenliği (farklılığı) sosyal münasebetin mahiyetin, derecesini ve sıklığını, dolayısıyla da sosyalleşmeyi ve insan tabiatını tayin eder. Yani sosyal yapıyı”14. Kentleşme olgusunun önemi, onun şu iki özelliğinden kaynaklanmaktadır:

• Birtakım ekonomik ve toplumsal süreçlerin işlemesi ile ortaya çıkan “Bir sonuç” olması

• Toplumsal değişme sürecini “Etkileyen Bir Öğe” olması15 .

Hızlı nüfus artışı hızlı kentleşmeyi getirmektedir. Bu da az gelişmiş ülkelerde önemli bir soruna yol açmaktadır. Az gelişmiş ülkelerde; yıllık ortalama nüfus artışı %2-3 olarak gerçekleşir. Kentsel nüfuslarda %6-7 artmaktadır. Gelişmiş ülkelerde ise; yıllık ortalama nüfus artış hızı %0-1 olurken, kentsel nüfusları ise %1-2 arasında artmaktadır. Bu ülkelerde nüfustaki yıllık artış oldukça yavaş seyrettiği için, kentleşmede yavaş olmaktadır.

“Az gelişmiş ülkelerle gelişmiş ülkeler arsındaki ilişkiler çerçevesinde, gelişmiş ülkenin az gelişmiş ülke üzerinde sömürücü ticaret kapitalizmine dayanan bir üstünlük kurması sonucunda bu ülkelerinde büyük iç, ticaret ve yönetim bölgelerinin oluşmasını ve gelişmesini körükleyen bir kentleşme biçimidir.”16. Diye tarif edilen bağımlı kentleşme azgelişmiş ülkelerdeki kentleşme biçimini açıklamak içinde kullanılabilir.

13Eyüp İşbir; Kentleşme Metropolitan Alan ve Yönetimi; AİTİA yayını; Ankara :1982; s. 8-9.

14İhsan Sezal; Kentleşme; Ağaç Yayınları; Alternatif Üniversite Serisi; İstanbul; s. 23

15

G. Kemal Kartal; Kentleşme ve İnsan; TODAİE Yayını No: 175; Ankara:1978; s. 4-5.

16Ruşen Keleş; Kentleşme ve Konut Politikası; İmge Kitabevi; Ankara:1993; s. 62-63.

(24)

Az gelişmiş ülkelerde bir ya da iki kentin aşırı derecede büyümesinin, hem kendi işlevlerinin gereği gibi yerine getirmesi bakımından, hem de bölgesel dengesizlikleri sürdürmesi yönünden önemli sakıncaları vardır. Bu ülkelerde kentleşmenin belli başlı özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:

• Kentleşmenin, demografik bir süreç olarak sanayileşmiş ülkelerle oranla, hızla artan bir yol izlemesi.

• Büyük kentlerin orta büyüklükteki ve küçük kentlere oranla daha hızlı büyümesi. • Kentleşme hareketlerinin kimi coğrafi bölgelerdeki kentlere yönelmiş olması

nedeniyle kimi bölgelerin kentleşme oranının düşük düzeyde kalması.

• Kentleşen nüfusun kent ve kamu hizmetleri gereksinimlerinin karşılanmasında yetersizlikler.

• Kentleşen, nüfusun çalıştırılmasında olanak verecek temel sanayi yatırımlarının yapılamaması yüzünden, iş gücünün marjinal mesleklerde ve türlü hizmet dallarında yığılması. 17

Gelişmiş ülkelerde sanayinin verimi tarımsal işgücünü, büyük kentlerde sanayide çalışmak üzere harekete geçirmiştir. Ekonomik gelişmeyle birlikte nüfusun çoğunluğu hizmetlerde toplanmıştır. Kentleşme, nüfusun tarımdan tarım dışı, kentsel kesimlere karışmasına karşın gelişmiş ülkelerin kentleşmeleri, haklı olarak kalkınma ile özdeş sayılmıştır.

Gelişmekte olan ülkelerdeki kentleşmeyi açıklamakta bu kavramlar yetersiz kalmaktadır. Çünkü az gelişmiş ülkelerde kentleşme sanayileşmeden önce olmakta kesim değiştiren faal nüfus, tarımdan doğruca hizmet dallarına aktarılmaktadır.

Kentleşme son iki yüzyılın önemli olgularından birisidir. Kentlerin nüfusları ve sayıları da giderek artmaktadır. Teknolojik gelişmeler, üretim biçimindeki değişmeler; büyük miktarlardaki nüfusun topraktan kopmasına ve kırsal alandan ayrılmasına neden olmaktadır. Kentleşme önümüzdeki yıllarda da ülkelerin toplumsal yapılarını belirleyecek bir gerçek olacaktır.

17Ruşen Keleş; a. g. e., s. 29.

(25)

4. Çarpık Kentleşme

Ülkemizin en önemli sorunlarından biri olan ve uzun yıllardır üzerinde çok kapsamlı çalışmalar yapılmaya çalışılmasına rağmen aşılamayan çarpık kentleşme en yalın anlatımla, şehirlerin herhangi bir denetim olmaksızın rast gele biçimde büyümesidir. Denetim gücünün aktif bir biçimde çalışmaması veya hiç bulunmaması halinde ortaya çıkan çarpık kentleşme sorunu kısa vadede şehir sakinleri açısından bir sorun olarak algılanmasa da, uzun vadede çözülmesi daha da zor hale gelen devasa bir problem haline dönüşebilir. Çarpık kentleşme sorununun uzun vadede çok büyük etkilere neden olması, ileri görüşten yoksun bir bakış açısı ile bu problemin aşılamamasına sebep olmuştur. Uzun yıllar önce şehrin gelişiminin tahmin edilmesi ve bu yönde çalışmaların yapılması gerekirken yüz binlerce hatta milyonlarca insanın yaşam alanı haline gelen bir kentin yeniden yapılandırılması çok daha zor bir süreç haline dönüşmektedir.

Çarpık kentleşmenin en büyük nedeni, şehir planlamacılığını ileri görüşün hakim olduğu bir perspektiften değerlendirememektedir. Günümüzde dünya genelinde çarpık kentleşme sorunu yaşanan birçok yaşam alanındaki insan sayısı milyonlara ulaştığından, bu kadar çok insanın yaşadığı bir bölgede uzun süreli yapılandırma çalışmalarının yapılması imkansız hale gelmiştir. Şehirler planlanırken estetik görünüm kadar şehir içinde yaşayan insanların ihtiyaçlarının da düşünülmesi gerekir. Ancak bu planlamanın mevcut şehir nüfusuna ve yapısına göre değil, şehrin gelecekteki nüfusu ve gelişen teknolojilerin şehri nasıl etkileyeceği düşünülerek yapılması gerekir. Onlarca yıl öncesinden gelecek düşünülerek planlanması gereken altyapı, ulaşım, tarihi doku, doğal çevre, barınma ihtiyacı ve daha pek çok konunun birden bire şehirde yaşayan insanları etkilemeden değiştirilmesi çok zor, çoğu zaman da imkansızdır.

İnsanların günümüzde ve gelecekte oluşacak doğal ihtiyaçları düşünülerek yapılması gereken şehir planlamacılığı, tarihsel dokunun korunmasını da gözetmek zorundadır. İçinde yaşadığımız ülkenin binlerce yıldır medeniyetler beşiği olduğu düşünüldüğünde, her ilimizin kendine özgü tarihsel bir dokusu olduğu aşikardır. Tarihi eserlerin korunmasını hedefleyen bir şehir planlamacılığı ile gelecek nesillerin de bu tarihsel dokudan yararlanması sağlanır. Doğal kaynakların korunmasına yönelik

(26)

politikaların geliştirilmemesi de, çarpık kentleşme sorunun dallanarak daha da karmaşık bir problem haline dönüşmesine neden olur. Şehir bünyesinde yaşayan insan sayısının gelecek yıllarda ne kadar artacağını doğru şekilde hesaplamak, bugünden itibaren geleceğe yönelik altyapı çalışmalarının yapılmasını sağlayacaktır. Ülkemizin pek çok ilinde yaşana çarpık kentleşme sorunu, gelişen çağın ihtiyaçları düşünülmeden yalnızca “günü kurtarmak” için yapılan çalışmaların eseridir.

Çarpık kentleşme sorunu yaşanan büyük şehirlerin düzenlenmesi şüphesiz kısa vadede gerçekleştirilebilecek bir çalışma değildir. Bunun için şehir bölgesel olarak incelenmeli ve aşamalı olarak tüm şehir sakinleri yapılan çalışmalardan etkilenmeden düzenlemeler yapılmalıdır. Günümüzde dünyanın tüm gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerinde hala otomobil satışlarının dur durak bilmeden artış göstermesi, metropol olarak tanımlanan tüm büyük şehirlerde trafik sorunun yaşanmasına neden olmaktadır. Çarpık kentleşmenin en büyük göstergelerinden biri olan trafik problemi ancak geleceğin teknolojileri ve ihtiyaçları düşünülerek geliştirilen projeler ile ortadan kaldırabilir. İçinde yaşadığımız dünyanın sahip olduğu ve bizim de yaşamak için muhtaç olduğumuz doğal kaynakları korumaya yönelik planlamalar ile gelişen şehirler, insan ihtiyaçlarının da daha kolay bir biçimde karşılanmasını sağlayacaktır.18

5. Göç

Göç, çok yönlü karaktere sahiptir. Toplumun toplumsal kültürel ve ekonomik yapısıyla yakından ilişkilidir. Göç, özellikle ülkelerin nüfus yapısında ve nüfuslarının nitel ve nicel yapısında önemli bir etkiye sahiptir. Göç, ülkelerin veya kentlerin nüfuslarının gelişmesini sağlayabileceği gibi, azalmasına da sebep olacak gücü kendinde bulundurmaktadır.

Göç olgusu iş olanakları açısından da önemli bir etkinliğe sahiptir. Göç olayı ile mevcut imkanlardan daha fazla nüfusun yararlanmasına olanak sağlanabileceği gibi, bazı imkansızlıklar da giderilebilir. Örneğin, iş imkanın az veya olmadığı bir bölgeden imkanların fazla ve eleman sıkıntısı çekilen diğer bir bölgeye doğru hareketler sonunda

18

(27)

mevcut imkanlardan daha fazla kişinin yararlanması sağlanacak, aynı zamanda eleman sıkıntısı çekilen bölgenin bu konudaki derdine de çare bulunmuş olacaktır.19

Bununla birlikte, göç olayının önemli olumsuz etkinliği de söz konusudur. Göçler sonucunda, kentlerde çıkan konut, gecekondu problemleri, göçün hacmiyle orantılı olarak gerçekleştirilemeyen mahalli hizmetler, bunlara bağlı olarak ortaya çıkan sorunlar, iş imkanlarındaki gelişme ile oransız bir artış gösteren göçlere bağlı olarak ortaya çıkan eksik istihdam, gizli ve açık işsizlik sorunları, göçün olumsuz sonuçlarından belli başlılarıdır denilebilir.

Göç, ‘kent, kır gibi bir yerleşme biriminden diğerine yerleşmek amacıyla yapılan nüfus hareketi’ dir.Göç temelde bir yer değiştirme olayıdır. Bu yer değiştirme ise kır ve kent gibi yerleşim birimleri arasında gerçekleşmektedir. Mahalle ya da semtler arasındaki yer değiştirmeler, göç olarak algılanmamaktadır. Ayrıca yer değiştirme de sürede önemli bir etkendir. Hangi sürede değişmelerin göç sayılabileceği görece bir durum olmakla birlikte, yer değiştirmelerde amaç yerleşmek olduğunda göç gerçekleşiyor anlamına gelmektedir. Yerleşme anlamı taşımayan kısa süreli göçler, seyahatler göç olarak kabul edilmemektedir.

Günümüz Türkiye’sinde iç göçler önemli bir olgudur. İç göçler içerisinde kırsal alandan kente göç, kültürel, toplumsal ve ekonomik anlamda değişmeyi süratlendiren ve sonuçları itibariyle olumlu ve olumsuz sonuçlara neden olan bir olgudur. Ve bu göç serbest iradeyle gerçekleşen göçten ziyade güdümlü göçtür. Çünkü güdümlü göçü devletin çeşitli sosyal, ekonomik, güvenlik vb. konularda aldıkları kararların tatbikatı sonucunda nüfusta meydana getirdikleri mobilite oluşturmaktadır.20

Göç, coğrafi mekan değiştirme sürecinin sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi boyutlarıyla toplum yapısını değiştiren nüfus hareketleridir. Göçler iç ve dış göçler şeklinde iki şekilde ele alınmaktadır. İç göç bir ülkenin kendi sınırlan içerisinde belirli bir bölgeden bir başka bölgeye gerçekleştirilen göç hareketidir. Dış göçten ise bir ülkeden bir başka ülkeye yapılan göç anlaşılmalıdır.

19

Taylan Akkayan; Göç ve Değişim; İst. Üniv. Edebiyat Fak Yay; No: 2573; İstanbul:1979; s. 20-21

20

(28)

Göç her şeyden önce bir mekan değiştirme durumudur. Kişiler muhtelif sebeplerle bulundukları bölgeden bir başka bölgeye gitmektedirler. Bu daimi surette yerleşme amaçlı olabildiği gibi, geçici de olabilmektedir. Yahut bu yer değiştirme olayı her yıl düzenli aralıklarla sürdürülebilmektedir. Buna mevsimlik göç denilmektedir. Bu durumda kişiler yılın belirli zamanlarında iki veya daha fazla mekanda yer değiştirmektedirler. Mevsimlik göç yaşayan gruplar birden fazla sosyal ve kültürel yapıyı iç içe yaşamaktadırlar. Mevsimlik göçlerin dışında göçün süresi göçün niteliğini belirten bir ölçüdür. Kısa süreli, eğitim veya çalışma amaçlı ve bu sürenin sonunda geri dönülebilen mekan değiştirme hareketlerinin göç sayılıp sayılmayacağı, tartışmalı bir konudur. Göçe ilişkin diğer bir ayırım da mekan ve mesafe ile ilgilidir. Bazı göçler çok kısa mesafelerdeki bölgelere olurken, bazıları daha uzak bölgelere doğru gerçekleşmektedir. Mesela aynı şehir dahilindeki taşınmaların göç sayılıp, sayılmayacağı da ciddi bir konudur. Bu durumda da sadece fiziki mesafeyi değil de sosyal ve kültürel mesafeyi ölçü aldığımız takdirde göç sayılıp sayılmayacağı konusunda bir ölçü elde etmiş olabiliriz.

Mesela, şehirdeki bir gecekondu veya sefalet mahallesinden, sosyo ekonomik seviyesi daha yüksek bir semte daimi surette taşınmak kültürel boyutu ile bir göç olarak ele alınabilir. Bu daha çok büyük şehirler veya metropoller için geçerli sayılabilir. Fakat göç her şeyden önce bir nüfus hareketidir.

5.1. Göçleri Niteliği ve Sebepleri

Göçler kırdan kente, kentten kıra, kırdan kıra, kentten kente doğru gerçekleştirilebilmektedir. Göç dünyanın bütün toplumlarında daima rastlanılan bir olgudur ve belirli oranlarla her zaman yaşanmaktadır. Ancak bazı ülkelerde çok hızlı ve yoğun bir kentleşme ve göç yaşanırken, bazı ülkelerde bu durum nispeten daha yavaştır.

Göçün dört değişik şekli bulunmaktadır: Bunlar;

1. İlkel Göç: Burardaki ilkellik, insanlığın ilkel dönemleri ile ilişkilendirilmektedir. Daha çok insanlığın doğal afetler karşısındaki çaresizliğinden kaynaklanan göçler konu edilmektedir.

(29)

2. Zorlama ile Yapılan Göçler: ilkel göçlerde itici faktör doğal yapı iken, zorlama göçlerde daha çok sosyal yapıdır. Bu göç tipi iki gruba ayrılabilir: Birincisinde, göçe tabii topluluk göç etme konusunda az çok kontrolü elinde tutabilirken, ikinci grupta bu kontrol tamamen topluluğun elinden alınmıştır.

3. Serbest Göç: Bu göç tipinde bireyler göç etme kararını kendileri vermektedirler. 19. Yüzyıl Avrupa'sından dışa göç hareketleri, bu göç türüne verilecek örneklerden sadece bir tanesidir. Burada söz konusu olan şey, daha çok bireysel arayışlardan kaynaklanan göçlerdir.

4. Kitlesel Göçler: Kitlesel göçler serbest göçlerin sonuçlandır. Serbest göçte az sayıda öncü bireyin başka bir yere göçerek ülkeleriyle bir çeşit bağ kurmaları sonucunda o ülkeden göç edenlerin sayısı hızla artar ve kısa sürede çekici etmenler nedeniyle göç kitlesel bir niteliğe bürünür.

Kişilerin bir ülkeden diğerine, bir bölgeden diğerine göçme sebepleri sayısız denecek kadar çok ve karmaşıktır. Geleneksel olarak ekonomik faktör temel etkileyici olmuştur. Örneğin, göçebelerin daha iyi yiyecek, işçilerin daha iyi iş, ailelerin maddi yaşama standartlarını geliştirmek için göçtükleri söylenebilir. Tarım işçisine duyulan gereksinimlerin azalması, kişileri kırdan iter. Öte yandan artan sanayileşme de bu kişileri geniş nüfuslu merkezlerdeki iş bulabilme fırsatlarına doğru çeker. Daha iyi yaşama koşullarına sahip olma isteği de kişileri kentlere çekmektedir.

Köyden veya kırdan kentlere olan göçlerin sebepleri açıklanırken, ilk olarak şehrin cazibesi, ikinci olarak ta kırın iticiliği, ifadeleri kullanılmaktadır. Şehrin cazibesi, şehir hayatının ekonomi, eğitim, sağlık ve refah gibi kişiye sağlayacağı imkan ve fırsatlarla ilgilidir. Şehir göç edenlere uzun vadede fırsat ve umut sunabilmektedir. Kırın iticiliği ise, tarımda makineleşme sonucu açığa çıkan işgücü, toprağın aşın parçalanması, kan davaları gibi olumsuzlukların kişileri göç etmek zorunda bırakmasıdır.

6. Gecekondu

Günümüzde gelişmekte olan ülkelerin hemen hemen hepsinde “gecekondu” olgusu karşımıza çıkmaktadır. Sanayileşmekte olan ülkelerin kentleşme düzeyleri, göç

(30)

yoluyla kente akın eden nüfusun gereksinimlerini karşılayamamakta, dolayısıyla sanayileşmiş ülke kentlerinden farklı olarak ‘çarpık kentleşme’ ortaya çıkmaktadır. Nüfusu imkanlarından daha hızlı artan kentler, göçlerle kente gelen nüfusun barınma gereksinimlerini meşru yollarla karşılayamayınca “gecekondulaşma” kentsel mekanda boy göstermektedir.

Meksika’da jakale, Panama’da rancho, Brezilya’da macambo, Arjantin’de

favela, Tunus’ta gourbeville, Cezayir’de casbah, Fas’ta bidonville, Hindistan’da bustee

gibi çeşitli adlar alan gecekondu, bu ülke kentlerinde % 20 ile % 70 arasında bir nüfusu barındırmaktadır.21

Gecekondunun çeşitli adlar almasının yanında kavramın birçok düşünür tarafından da tanımlandığını görüyoruz. Kıray’a göre gecekondular, tarımda pazara yönelik üretime geçişin ve kentlere nüfus yığılmalarının hızlanmasına rağmen, sanayileşmesini çok yavaş gerçekleştiren toplumlarda ortaya çıkmaktadır.22

Kongar ise gecekonduyu şöyle açıklamıştır: “Tarımda makineleşme, toprağın küçük birimlere bölünmesi ve sonra da tekellerde konsantrasyonu sonunda açığa çıkan işgücü, kentsel alanlardaki hizmetler ve ücretler tarafından kentlere cezp edildikleri fakat mevcut sanayi ve hizmetler yapısı içinde emilmediklerinde, önce konut gereksinmelerinin karşılanması için, başkasının arsası üzerinde ve sağlık koşullarına uygun olmayan bir biçimde inşa edilmiş konutlar, bunların zamanla oluşturduğu egemen yaşam biçimidir.”23

Ülkemizde 1966 yılında kabul edilmiş olan 775 sayılı Gecekondu Kanunu’nun 2. maddesinde ise gecekondu şöyle açıklanmıştır: “Gecekondu deyimiyle imar ve yapı işlerini düzenleyen mevzuata ve genel hükümlere bağlı kalınmaksızın, kendisine ait

21Ruşen Keleş; a.g.e.; s.545.

22

Mübeccel Kıray; Gecekondu, Az Gelişmiş Ülkelerde Hızlı Topraktan Kopma ve Kentle Bütünleşememe; Toplumbilim Araştırma Merkezi Yayınları; Ankara:1982; s.339.

23

Emre Kongar; Kentleşen Gecekondular ya da Gecekondulaşan Kentler Kentsel Bütünleşme; Türk Sosyal Bilimler Derneği Türkiye Gelişme Araştırmaları Vakfı Yayın No: 4; Ankara:1982; s.23-54 .

(31)

olmayan arazi veya arsalar üzerinde, sahibinin rızası alınmadan izinsiz yapılar kastedilmektedir”24

Gecekondu, kent kenar semtlerinde kurulan fakat sosyal ve ekonomik bakımdan kent hayatına (merkezine) bağlı bir yerleşme şeklidir. Sözlük manasıyla izinsiz olarak bir gecede kurulu verilen yapıdır. Genellikle bu evler izinsiz, gayri kanuni olarak yapılır. 1945’ten sonra kentleşmenin çok hızlı boyutlara ulaşmasına paralel olarak “gecekondu” olayı da sürat kazanmış ve sosyal yapı bakımından çözülmesi zorlaşan ağır problemlere yol açmıştır. Gecekondu artık bir kenar-semt yerleşme şekli olmaktan çıkmış, kalkınmanın sosyal ve ekonomik yönden ayrılmaz bir parçası olmuştur.

Gecekondular da, değişik bölgelerden gelen insanlar yerleşmekte, dolayısıyla bu bölgelerde kozmopolitik bir kültür yapısı oluşmaktadır. Belli bir yörenin insanlarının oluşturduğu bazı gecekondu mahalleleri olabilmektedir. Gecekondu halkının gelir düzeyi tam olarak bilinmemekle beraber, bu bölgelerde yaşayan insanların gelirleri kır göre yüksek fakat kente göre düşüktür.

Gecekondulaşma beraberinde bazı sorunlarda oluşturmaktadır. Bu sorunları; “Ekonomik ve kentleşmeyle ilgili sorunlar” ve “Sosyo-Kültürel Sorunlar” olmak üzere iki ana başlık altında toplanabilir. Gecekondulaşmanın ekonomik anlamda meydana getirdiği sorunları iki açıdan ele almakta fayda vardır. Birincisi, kırdan kente göçen insanların, kentte iş bulma konusunda çektikleri güçlükler; ikincisi ise bu gecekonduların yıkımında karşılanan güçlükler ve yıkımlardan doğan ekonomik kayıp.

Kırdan kente göçün en büyük nedeni iki kesim arasındaki gelir farklılığıdır. Göç eden insanlar kentleri iş imkanlarının fazlalığından dolayı tercih etmektedirler. Kente geldiklerinde konut olarak gecekondu bölgelerine yerleşmektedirler. Vasıfları düşük olduğundan modern sanayide değil, daha çok geleneksel sanatlarda, küçük sanatlarda ve enformel işlerde çalıştıklarını görmekteyiz. İşsiz kalanların kente uyumu gecikmekte ve gayri meşru yollardan para kazanma yolları artmaktadır.

24

Nevzad Odyakmaz; Son Değişiklikleriyle Açıklamalı- İçtihatlı “İmar Kanunu ve İlgili Mevzuat; Alfa Yayınları;

(32)

Gecekondulaşmanın meydana getirdiği bir diğer sorun da bunların yıkılması sonucu milli ekonomi açısından uğranılan zarardır. Ayrıca bu durum ekonomik olduğu kadar sosyal birtakım problemlere de neden olmaktadır. Gecekonduların imar mevzuatına aykırı yapılması dolayısıyla kentin görünümü açısından da olumsuz bir manzara arz etmektedir. Kentin etrafını yeşil bir kuşak yerine bu gecekondular sarmıştır. Bu bölgelerde yaşayan nüfus kent nüfusu içinde önemli bir siyasi güç haline gelmesine neden olmuştur. Ortaya çıkan uyumsuzluk kentlileşememe sorunları bu sebepten dolayı daha büyük boyutlara ulaşmaktadır.

Bir toplumu, bir arada tutan ortak birtakım kültürel ve sosyal değerler vardır. Ancak bu ortak değerler dışında, aynı ülkede ama farklı yörelerde yaşayan insanların davranış kalıpları, adet ve görenekleri başta olmak üzere farklı kültürel değerleri de vardır. Kentte yaşayan bir kişinin değerleriyle, kırsal alanda yaşayan bir kişinin değerleri birbirinden farklı özellikler gösterir. İşte kırsal kesim insanı, kente göç ettiğinde bu farklı değerlerini de beraberinde getirir. Dolayısıyla kendi sahip olduğu değerleriyle kentin değerlerini bazen uzlaştırmakta, çoğu zaman da uzlaştıramamaktadır. Bunun sonucunda kendilerine özgü bir kültür oluşturmaları toplumumuzun sahip olduğu değerleri de yozlaştırmaktadır. Böylece hem kır hem de kent değerlerini reddeden bir kimliksiz kültür insan toplulukları oluşmaktadır.

Gecekondu sorunu bir diğer ifadeyle kentlileşme sorunu ile ilgili tedbirler düşünülürken bu olayın sosyal ve kültürel boyutu hep ihmal edilmiştir. Bu soruna hep bir fiziki anlamda kentçilik sorunu, barınma sorunu olarak bakılmıştır. Sosyal-kültürel ve ekonomik problemler dönemin siyasal ortamıyla birleşince 1980 öncesinde gecekondu bölgelerinin kurtarılmış bölgeler olmasına sebep olmuştur. Günümüzde de aynı gelişmeler tekrar yaşanmaya başlamıştır. Geçmişte ve günümüzde gecekondu gençliğinin yasadışı örgütlerce anarşik olaylarda kullanılan önemli bir insan potansiyeli haline gelmesinde bu kimliksiz ve kendi öz değerlerinden yoksun kültürün de rolü olduğunu unutmamak gerekir.25

25

(33)

B. TÜRKİYE’DE KENTLEŞMENİN SONUÇLARI VE ORTAYA ÇIKARDIĞI SORUNLAR

Ülkemizdeki şehirleşme, sanayileşmenin sonucu olan düzenli bir kentleşme olmadığından 1950'lerden itibaren konut ciddi bir sorun olmuştur. Bu sorun kentlere akan yığınlar tarafından hukuk dışı şekilde çözülmeye çalışılmıştır. Bu yıllardan itibaren kentlerin etrafı gecekondularla kuşatılmaktadır.

Türkiye'nin şu an büyük kentlerinin sadece etrafında değil, merkezinde dahi gecekondu semtleri vardır. Ancak, bu semtlerin tümünü sefalet mahalleleri şeklinde algılamak yanlıştır. Bu bölgelerin önemli bir kısmı zaman içerisinde kentle bütünleşmiş durumdadır. 1950 yılında Türkiye'de 50 000 gecekondu varken, gecekonduda oturan nüfus 250 000 kişi civarındadır. 1965'te gecekondu sayısı 430.000, gecekondulu nüfus 2.150.000'dir. 1980'de 1.150.000 gecekondu ve 5.750.000 gecekondulu nüfus bulunmaktadır. 1995'teki rakamlar ise, 2.000.000 gecekondu ve 10.000.000 gecekondulu nüfus şeklindedir. Bu rakam yaklaşık olarak kent nüfusunun % 35'ine tekabül etmektedir.26

Ülkemizde kentleşme hızının ortaya çıkardığı bir diğer sorun da, mülkiyete ilişkindir. Bu sorun çok ciddi ve çözülmesi zor bir konu olma özelliğini taşırken, uzun dönemde toplumda büyük boyutlu toplumsal çatışmalara yol açmamış olmasını sağlayan şart ve imkanlara da sahip bulunmaktaydık. Tarihi ve toplumsal yapımızın bir özelliği, kentlerin etrafındaki arazilerin çok büyük bir kısmının devlete veya belediyelere ait olması hususudur. Ülkemiz için büyük bir talih olan bu durum yüzünden hızlı kentleşme ve köyden şehre göç sürecinde pek çok ülkenin aksine büyük toplumsal çatışmalar yaşanmamıştır. Yahut toplumsal çatışmalar çok daha büyük boyutlara taşınmamıştır. Ancak, büyük şehirlerimizde ciddi bir mülkiyet sorunu olduğu da bir vakıadır. Devlet ve belediye arazileri bir rant alanı olurken, göçmenler tarafından işgal edilerek gecekondu yapılan araziler ve konutlar sık sık çıkarılan imar aftan ve tapu dağıtılarak meşrulaştırılmakta ve resmileştirilmektedir.

26

(34)

Ülkemizde İstanbul ve Ankara başta olmak üzere ilk metropollerde bir zamanlar gecekondu semti olarak bilinen bölgelerin yerlerini hızla, alt yapısı bulunan ve daha düzenli binalara terk etmeleri sürecini de yaşamaktayız. Bu süreçte gecekondu sahipleri gecekondu arazilerini kat karşılığı müteahhide verirken, bu sayede modem, sağlıklı ve kentle bütünleşen yeni semtler doğmaktadır.

Fakat bunun yanında, metropollerde ve büyük kentlerimizde hukuken imara açık olmayan arazi, yeşil alan ve orman arazisi gibi görünen birçok boş alan kaçak yapı ve gecekondularla, hatta kaçak villalarla istila edilmiştir ve edilmektedir. Hukuken, kağıt üzerinde var olmayan bu gibi bölgelere alt yapı hizmetleri, belediye imkanları, siyasi parti binaları, işyerleri ve büyük marketler gibi pek çok kuruluş hızla ulaşmaktadır.

Bazı bölgelerde şehirler hızla büyürken, halen, hukuken de köy kapsamında bulunan bir çok yerleşim birimini içine dahil etmektedir. Hukuken köy kapsamında bulunan birçok birim şehrin sınırlan içerisinde kalabilmektedir.

Aşağıdaki tablo 1990-2000 yılları arasında yüzde olarak en fazla göç alan illeri vermektedir. Bu iller bu süreler arasında aynı zamanda kendi unsurlarından da dışarıya göç vermeye devam etmişlerdir. Bu husus dikkate alındığında göçle gelen nüfusun söz konusu oranlardan daha fazla olduğu tahmin edilebilir.

(35)

Sayım Yılı Yıllık Nüfus Artış Hızı (Binde) 1900 2000 Şırnak 25.059 52.743 74.40 Van 155.623 284.464 60.30 Adıyaman 100.045 178.538 57.90 Batman 147.347 284.406 52.21 Bingöl 41.590 68.876 50.43 Antalya 378.208 606.447 47.20 Muş 44.590 67.927 43.37 Diyarbakır 373.810 551.046 38.80 (http://www.die.gov.tr/nufussayimi/2000NufusKesin1.htm).

Bu tabloya göre, Şırnak'ın söz konusu tarihler arasında 30.000'e yakın bir nüfus kadar göç aldığı görülmektedir ki, bu rakamlar da binde 74.40'a tekabül etmektedir. Aynı nüfus Adana'ya göç ettiğinde yüzde olarak bu kadar yoğun gözükmeyecekti. Zaten sınai bir altyapıya sahip olmayan bu illerin ekonomik sıkıntılarının göç yüzünden daha da artmış bulunduğu rakamlardan anlaşılmaktadır.

Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinin kır ve köylerinden Batı ve Akdeniz sahil bölgelerine ve Güney Doğu illerine göç edenlerin şehirlerde tutunabilecek eğitim ve niteliklere haiz olmadıkları aşikardır. Bu sebepten daha çok vasıfsız ve beden gücüne dayanan işlerde çalışmaktadırlar. 1990'lı yıllara kadar Ege, Marmara ve Akdeniz gibi Türkiye'nin gelişmiş Batı bölgelerine doğru olan göç bu tarihten sonra farklı bir seyir

(36)

takip etmiştir. Daha çok ekonomik sebeplere dayanan göç o tarihlerden itibaren "terör odaklı" hale gelmeye başlamıştır. Terörden kaçarak köyünü, kasabasını terk eden kitlelerin bir kısmı Batı bölgelerine, Akdeniz ve Ege sahillerine doğru göç ederken bir kısmı da Doğu ve Güney Doğu illerine yerleşmişlerdir.

Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinden Türkiye'nin muhtelif yerlerine doğru sürdürülen göç hareketleri belirli bir oranda devam etmekteydi. Göçlerin son yıllarda yoğunlaşması etnik bir karakterde algılanmasına veya adlandırılmasına vesile oldu. Kentleşmenin, göçün ve farklı bir mekanda tutunabilmenin problemlerinin etnik kimliklerin ön plana çıktığı bir süreci hazırlamakta olduğuna dair belirtilere de rastlanmaktadır.

Özer'e göre, Doğu ve Güney Doğu Anadolu'nun büyük kentlerine göç edenler arasında yapılan karşılaştırma "etnik kimlik" üzerine vurgunun Batıya göç edenlerde daha yaygın olduğunu ortaya koymaktadır. Her ne kadar bu durum eski kentlilerle, yeni gelenler arasında sosyo-ekonomik statü farklılığından kaynaklanıyorsa da önümüzdeki dönemde dikkat edilmesi gereken olgulardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır.27

Kır ve Kent ikilemi sosyolojisinin kuruluş yıllarından beri merkezi bir rol oynamaktadır. Bu ikileme dayanan yaklaşım köy ve kentin hem mekan, hem dayanışma, nüfus, eğitim vs. açılarından birbirlerinin zıddı olarak algılanması ekseninde düşünce üretilmesine imkan tanımaktadır. Tönnies'te "cemaat ve cemiyet" Durkheim'de "mekanik" ve "organik" dayanışma kavramları ilk örneklerdendir. Bunlara göre, cemaat yüz yüze, birincil ilişkilerin ve biz duygusunun hakim bulunduğu, üyeleri arasında kan bağı olan, katı bir cemaat hissine dayalı yapıdır ve bu yapı kırsal bir topluma karşılık gelmektedir. Cemiyet ise, ikincil ve resmi ilişkilerin bulunduğu, uzmanlaşmanın arttığı, bireyciliğin hakim bulunduğu bir yapıya dayanır ve

"şehre" ilişkindir.

Kırsal kesimden gelen ve cemaat yapısının hakim olduğu bir kültürden şehre göç eden yığınlar "cemaat" yapısını devam ettirmektedirler.

27

(37)

Kırsal toplum içerisinde aynı "cemaat" tarzına ait toplumsal alt yapı bulunmadığından "yeni cemaat" yapılarını oluşmaktadırlar. Bu durum "Yeniden kabileleşme" kavramı ile açıklanmaktadır. Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgesinden göç edenler için "yeni cemaat" etnik ve kısmen de dini karakterli olabilmektedir. Ayrıca, "gettolaşma" denilen, belirli mahallelere topluca yerleşmeler ve bu bölgelerin nispeten içine kapalı, alt kültür oluşturması durumuna da rastlanmaktadır.

Büyük şehir ve metropollerde köy, kasaba ve şehirlerde var olan, geleneksel bağlar ve insanların birbirleri ile yüz yüze ilişkileri ile oluşturulmuş bulunan "sosyal denetim" mekanizmaları ortadan kalkmakta insanları suça sevk eden şartlar oluşmaktadır. Aşırı kentleşme ve metropollerin artması bilhassa gecekondu bölgelerinde suç oranlarını artırmaktadır. Göç eden insanları suça sevk eden sebeplerin başında onların eğitim ve uzmanlık açısından gerekli donanıma sahip olmamaları kadar "kabile ve cemaat" algılamaları da etkilidir. Onların kendilerinden olan "biz", şehre kendilerinden daha önce yerleşmiş olanları da "öteki" şeklinde algılamaları, suç işlemeye yönelik kültürel dayanakları sağlamaktadır. Yani bir anlamda bir suçlu alt kültürü oluşmaktadır. Suç konusunda yapılan pek çok çalışmada darp, hırsızlık gibi adi suçların daha çok "sefalet mahallelerinde" yaygınlaştığı görülmektedir. 28

Yukarıda saydıklarımızı toparlayacak olursak kentleşmenin ortaya çıkardığı sorunları iki ana başlık altında inceleyebiliriz. 1. Ekonomik sorunlar ve 2. sosyal sorunlar.

Ekonomik Sorunlar; İşsizlik, sektörler arası dengesizlik, bölgeler arası kentleşme dengesizliği, altyapı hizmetlerinde tıkanma, konut problemi.

Sosyal Sorunlar; Çevrenin tahribi, fiziki plansızlık ve yerleşme düzensizliği, gelir dağılımındaki eşitsizlik, sosyal tabakalaşmanın veya sınıflaşmanın artması, kültür değişmesi ve boşluğu, toplum hayatındaki çözülme ve intibaksızlık. Bunlara bir de planlama ve yönetim sorunları eklenebilir.29

28 Serdar Sağlam; Türkiye’de İç Göç Olgusu ve Kentleşme; Türkiyat Araştırmaları; Ankara:2006;

s.42-43

29

(38)

1. İşsizlik Sorunu

Kentleşme, temelde sektörler arası işgücü transferidir. Sanayi sektörü devamlı bir büyüme ve gelişme içerisindedir ve ihtiyaç duyduğu işgücünü ise tarımdan alacaktır. Yani sanayi belli merkezlere yığılırsa, kırdan kentlere göç kaçınılmaz olacaktır. 1950’ler sonrasındaki dönemlerde diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de kentleri ve sanayinin otomatik olarak istihdam kapasitesini sağlayacağı beklenmişti. Ne var ki, bu beklenti gerçekleşmemiş, Türkiye’deki kentleşme, her yıl gittikçe artan bir işsizlik meselesine yol açmıştır. Türkiye’de ki kentleşmenin sanayiye bağlı olarak gelişmemesi, kent istihdam yapısının açık ve gizli işsizlikle malul olmasına yol açmış bulunmaktadır.

Nitekim, Türkiye’de kentleşme, kalkınmanın bir manivelası olacak yerde açık kent işsizliğinin fazlalaşmasına sebebiyet vermiştir. Dolayısıyla, işsiz kesim “marjinal sektör” dediğimiz bir istihdam türü oluşturmuştur. Bu da göçle gelen insanların kentleşememelerinin faktörlerinden biridir. Ve birçok sosyal probleme de kaynaklık etmektedir.30

2. Sektörler Arası Dengesizlik

Bu başlık altında iki tür dengesizlikten bahsedilebilir.

Tarım ve tarım-dışı sektörler arasındaki dengesizlik; Türkiye’nin bir “sanayi kentleşme” sürecine girememesi ve bunun sonucu olarak işgücünün büyük bir kısmının hala tarım sektöründe bulunmasıdır.

Tarım-dışı sektörlerin iç dengesizlikleri; Türkiye’de ki “kentleşme” bir sanayi temeline oturtulamadığı için sektörler arası dengesizlikler problemi ortaya çıkmıştır. Bu dengesizlikleri kentte istihdamda sanayi-dışı sektörlerin ağırlık kazanmaları ve bilhassa enformal sektörün büyük bir istihdam sektörü haline gelmesi şeklinde yorumlayabiliriz. Enformal sektör prodüktif olmayan bütün serbest iş halkalarını kapsamaktadır. Enformal sektörle ilgili en tutarlı bilgileri gecekondu araştırmalarından almaktayız. Gecekondu bölgelerinde yaşayanların yaklaşık %25’i uzun bir süre marjinal sektörde bulunmaktadırlar. Dolayısıyla göçle gelen insanlar kentin istihdam alanlarının dışında

30

Referanslar

Benzer Belgeler

Çiçek döllendikte sonra koza gelişmeye başlar ve 24 gün sonra gelişmesini tamamlar.. Tomurcukların görünmesinden 75-85 gün sonra

“Belediye, belediye meclisi kararıyla; konut alanları, sanayi alanları, ticaret alanları, teknoloji parkları, kamu hizmeti alanları, rekreasyon alanları ve her

Bu bölgenin güneybatısında belediyeye ait kamusal bir alan bulunmaktadır. Bu alan çevredeki farklı yerleşimler- den insanların kullanabileceği spor alanlarını, peyzaj

2015 yılı verilerine göre, Bayburt, TRA1 Bölgesi ve Türkiye için nüfus piramitleri incelendiğinde, TRA1 Bölgesi ve Bayburt’un Türkiye’ye göre daha genç

Türkiye ve Erzincan Teknoloji Düzey Puanı açısından karşılaştırıldığında, Erzincan imalat sanayi ihracatının Türkiye geneline göre daha düşük, ithalatının

Konya ihracatında ülkelere göre yoğunlaşma oranları ve bu oranlardan hareketle türetilen endeks değerleri incelendiğinde, ülkelere göre ihracat yoğunlaşma

“MADDE 73 – Belediye, belediye meclisi kararıyla; konut alanları, sanayi alanları, ticaret alanları, teknoloji parkları, kamu hizmeti alanları, rekreasyon alanları ve her

13 Temmuz 1998 Kıbrıs Gazetesinde belirtildiği gibi konutta doyuma ulaşılmış olması 1997 yılı sonrası sert düşüş yaşanmasına neden olmuştur. Gönyeli