• Sonuç bulunamadı

Osmanlı kâğıt paralarındaki yazılar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Osmanlı kâğıt paralarındaki yazılar"

Copied!
159
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

GELENEKSEL TÜRK SANATLARI ANASANAT DALI

GELENEKSEL TÜRK SANATLARI SANAT DALI

OSMANLI KÂĞIT PARALARINDAKĠ YAZILAR

Aynur KAYA

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

DanıĢman

Doç. Dr. Fatih ÖZKAFA

(2)

i

(3)
(4)

iii

ÖNSÖZ

Tarihi bir mirasa sahip olmak, millet olabilmek kültürel ortaklığın doğal sonucudur. Her millet kendine has birçok tarihi mirasa sahiptir. Özellikle Osmanlı Devleti‟nin kâdim izlerini günümüze taşıyan muazzam miras, çoğu zaman mimaride, musîkide, hat, tezhib, minyatür gibi kitap sanatlarında tezâhür eder. Arşivlerde kütüphanelerde, müzelerde bazen koleksiyonerlerde muhafaza edilen yazmalar, fermanlar, beratlar, sikkeler, paralar, kıyafetler ait oldukları milletlerin geçmişini, kültürünü yansıtan en canlı şahitlerdir.

Para, her ne kadar bir mübadele aracı olarak görülse de dönemin ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve hatta sanatsal özelliklerini yansıtması bakımından değerlidir. Hat sanatı tarihi açısından bakıldığında kāimeler, üzerinde kullanılan yazı çeşitleri, bu yazı çeşitleriyle yapılan istifler bu istiflerin kâğıt üzerindeki konumları, harf özellikleri hakkında bilgi verdiği gibi dönemin tezhip ve süsleme unsurları, ayrıca padişaha ait tuğralar hakkında da bilgi vermektedir. Bu çalışmada “Osmanlı Kâğıt Paralarındaki Yazılar” üzerinde araştırma yapılarak, kāimelerin birbirleriyle mukayesesi sonucu dönemler arasındaki farklılıklarını ve benzerliklerini tespit etmek, gelişim süreci içerisinde geldiği noktayı ortaya koymak hedeflenmektedir.

Araştırmalarım ve tez hazırlığım sürecinde bana yardımlarını esirgemeyen, başta kıymetli hocam Sayın Doç. Dr. Fatih ÖZKAFA‟ya, tez savunma jürimde bulunan, görüşlerinden istifade ettiğim hocalarım Sayın Doç. Dr. Zuhal TÜRKTAŞ‟a ve Sayın Kaya ÜÇER‟e, koleksiyonunun büyük bir kısmını istifademe sunan Sayın Mehmet S. TEZÇAKIN Bey‟e, kaynaklarını dâima bizimle paylaşan Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Kitap Şifahanesi ve Arşiv Dairesi Başkanı Sayın Nil BAYDAR‟a, Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi çalışanlarına, T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı çalışanlarına, İSAM personeline, çalışmam boyunca büyük fedâkarlık ve sabır gösteren aileme, arkadaşlarıma müteşekkirim.

Aynur KAYA 2019

(5)

ÖZET

Para her ne kadar bir mübadele aracı olarak görülse de, dönemin sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel ve hatta sanatsal özelliklerini yansıtması bakımından değerlidir. Hat sanatı açısından bakıldığında kāimeler üzerinde kullanılan yazı çeşitleri, bu yazı çeşitleriyle yapılan istifler, bu istiflerin kâğıt üzerindeki konumları, harf özellikleri hakkında bilgi verdiği gibi, dönemin tezhip ve süsleme unsurları, ayrıca padişaha ait tuğralar hakkında da bilgi vermektedir. “XIX. ve XX. yüzyıl Osmanlı Kâğıt Paraları üzerindeki Celî Divâni Yazılar” başlıklı tez çalışmamızda, tarihten günümüze Türk milletinin, medeniyeti, kültürü ve sanatı yönünden birer belge niteliği taşıyan paralar üzerindeki yazıların tasarımına ilişkin yorumlar yapılmıştır. Örneğin, üzerindeki mevcut yazı çeşitleri tespit edilmiş, bu yazıların hattatı araştırılıp tanıtılmış ve yazılar hat estetiği açısından değerlendirilmiştir. Birbirleriyle mukayese edilen kāimelerin benzerlikleri ve farklılıkları tespit edilmiş, gelişim süreci içinde geldiği noktaya dikkat çekilmiştir.

Anahtar kelimeler: Tarih, Osmanlı, yazı, para, kâğıt paralar, hat, tezhip, sanat, tezyinat, tasarım.

(6)

v

SUMMARY

Although money is seen as a tool for exchange, it is valuable in terms of reflecting the social, political, economic, cultural and even gives information about the artistic characteristics of the period. In terms of calligraphy, paper money gives information about the types of writing used on the paper money stacks made with these types of writing, the positions of these stacks on paper, characteristics of the letter, as well as data about the elements of illumination and ornamentation of the period, and the monuments belonging to the sultan. In our thesis titled “Celî Divânî Writings on Ottoman Paper Money from XIX. and XX. Centuries”, comments have been made on the design of the writings on the money of the Turkish nation, civilization, culture and art. For example, the existing types of writings have been identified, the calligraphers of these articles have been researched and introduced, and the texts have been evaluated in terms of calligraphy aesthetics. The similarities and differences of the money compared to each other were determined and attention was drawn to the point where they came from within the development process.

Keywords: History, Ottoman, writing, money, paper money, calligraphy, illumination, art, ornament, design.

(7)

ĠÇĠNDEKĠLER

BĠLĠMSEL ETĠK SAYFASI... i

TEZ KABUL FORMU ... ii

ÖNSÖZ ... iii ÖZET ... iv SUMMARY ... v ĠÇĠNDEKĠLER ... vi KISALTMALAR ... viii FOTOĞRAF LĠSTESĠ ... ix 1. GİRİŞ ... 1

1.1 Konunun Tanımı, Önemi ve Sınırları ... 1

1.2. Konuyla İlgili Kaynaklar ve Araştırmalar ... 3

1.3. Kullanılan Yöntem ... 4

2. HAT SANATI ... 5

2.1. Hat Sanatının Tarihçesi ... 5

2.1.1. Arap Yazısının Kökeni ... 5

2.1.2. Asr-ı Saâdet‟te Yazı ... 5

2.1.3. Dört Halife Döneminde Yazı ... 6

2.1.4. Emevîler Döneminde Yazı ... 7

2.1.5. Abbâsîler Döneminde Yazı ... 8

2.1.6. Osmanlı Döneminde Hat Sanatı ... 9

2.2. Yazı Çeşitleri ... 13

2.3. Celî Yazılar ... 15

2.3.1. Celî Sülüs Yazının Ortaya Çıkışı ve Gelişmesi ... 15

(8)

vii

2.3.3. Celî Ta‟lik Yazının Ortaya Çıkması ve Gelişmesi ... 17

2.4. Hat Sanatında Malzemeler ... 19

2.5. Hat Sanatında Estetik Kriterler ... 21

2.6. Kāimeler (Kâğıt Paralar) ... 22

2.6.1. Kāimenin Tanımı ... 22

2.6.2. Kāimenin Ortaya Çıkışı ... 22

2.6.3. Kāimenin Gelişimi: ... 23

3. KATALOG: Osmanlı Kâğıt Paralarındaki Yazılar ... 25

3.1. Abdülmecid Devri (Sl. 1839-1861) ... 27

3.2. Abdülaziz Devri (Sl. 1861-1876) ... 38

3.3. V. Murad Devri (Sl. 1876-1876) ... 43

3.4. II. Abdülhamid Devri (Sl. 1876-1909) ... 52

3.5. V. Mehmed Reşad Devri (Sl. 1909-1918) ... 69

3.6. VI. Mehmed Vahdeddin Devri (Sl. 1918-1922) ... 129

4. GENEL DEĞERLENDĠRME VE SONUÇ ... 136

5. BĠBLĠYOGRAFYA ... 140

(9)

KISALTMALAR

cm: santimetre çev: çeviren

DİA: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi İSAM: İslam Araştırmaları Merkezi

M. : Miladî n.r. : numara ö. : ölümü

sl. : saltanat dönemi TDK. : Türk Dil Kurumu t.y. : tarih yok

(10)

ix

FOTOĞRAF LĠSTESĠ

Fotoğraf 1: Çinliler tarafından bastırılan ilk kâğıt paralardan (1189)

http://turukbil.blogspot.com/2011/09/eski-turklerde-odeme-araclar-kagt- para.html

Fotoğraf 2: 1876 tarihli 50 kuruşluk kāimenin filigran görüntüsü (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan)

Fotoğraf 3: 1886‟da Mekke‟de istinsah edilen bir yazma eserin filigran görüntüsü (http://www.islamicmanuscripts.info/files/Witkam-2018

Copy%20on%20Demand%20Abu%20Subbak%20in%20Mecca%201303 %201886.pdf)

Fotoğraf 4: Sultan Abdülmecid dönemine ait el yazması 100 kuruş kāime (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan)

Fotoğraf 5: Sultan Abdülmecid dönemine ait 20 kuruş kāime (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan).

Fotoğraf 6: Sultan Abdülmecid dönemine ait 20 kuruş kāime (1277/1861) (Osmanlı Devlet Arşivleri‟nden TŞH. 622/4)

Fotoğraf 7: Sultan Abdülmecid dönemine ait 50 kuruş kāime (1277/1861) (Osmanlı Devlet Arşivleri‟nden TŞH. 622/3)

Fotoğraf 8: Sultan Abdülmecid dönemine ait 100 kuruşluk kāime (1277/1861) (Osmanlı Devlet Arşivleri‟nden TŞH. 622/5)

Fotoğraf 9: Sultan Abdülaziz dönemine ait 50 kuruşluk kāime (1277/1861) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan)

Fotoğraf 10: Sultan Abdülaziz dönemine ait 50 kuruşluk kāime (1277/1861) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan)

Fotoğraf 11: Sultan V. Murad dönemine ait 10 kuruşluk kāime (1293/1876) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan)

Fotoğraf 12: Sultan V. Murad dönemine ait 20 kuruşluk kāime (1293/1876) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan)

Fotoğraf 13: Sultan V. Murad dönemine ait 50 kuruşluk kāime (1293/1876) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan)

Fotoğraf 14: Sultan V. Murad dönemine ait 100 kuruşluk kāime (1293/1876) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan)

(11)

Fotoğraf 15: Sultan II. Abdülhamid dönemine ait 5 kuruşluk kāime (1293/1876) (Mehmet Tezçakın koleksiyonundan).

Fotoğraf 16: Sultan II. Abdülhamid dönemine ait 10 kuruşluk kāime (1293/1876) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan).

Fotoğraf 17: Sultan II. Abdülhamid dönemine ait 20 kuruşluk kāime (1293/1876) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan).

Fotoğraf 18: Sultan II. Abdülhamid dönemine ait 50 kuruşluk kāime (1293/1876) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan).

Fotoğraf 19: Sultan II. Abdülhamid dönemine ait 50 kuruşluk kāime (1293/1876) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan).

Fotoğraf 20: Sultan II. Abdülhamid dönemine ait 100 kuruşluk kāime (1293/1876) (Osmanlı Devlet Arşivleri‟nden TŞH. 622/6)

Fotoğraf 21: Sultan V. Mehmed Reşad dönemine ait 1 liralık kāime (1331/1915) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan)

Fotoğraf 22: Sultan V. Mehmed Reşad dönemine ait 5 liralık kāime (1331/1915) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan)

Fotoğraf 23: Sultan V. Mehmed Reşad dönemine ait 1/4 liralık kāime (1331/1915) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan)

Fotoğraf 24: Sultan V. Mehmed Reşad dönemine ait 1/2 liralık kāime (1331/1915) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan)

Fotoğraf 25: Sultan V. Mehmed Reşad dönemine ait 1/2 liralık kāime (1331/1915) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan)

Fotoğraf 26: Sultan V. Mehmed Reşad dönemine ait 1 liralık kāime (1331/1915) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan)

Fotoğraf 27: Sultan V. Mehmed Reşad dönemine ait 5 liralık kāime (1331/1915) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan)

Fotoğraf 28: Sultan V. Mehmed Reşad dönemine ait 5 kuruşluk kāime (1331/1915) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan)

Fotoğraf 29: Sultan V. Mehmed Reşad dönemine ait 20 kuruşluk kāime (1331/1915) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan)

Fotoğraf 30: Sultan V. Mehmed Reşad dönemine ait 1 kuruşluk kāime (1332/1916) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan)

(12)

xi Fotoğraf 31: Sultan V. Mehmed Reşad dönemine ait 2,5 kuruşluk kāime

(1332/1916) (Mehmet Tezçakın koleksiyonundan)

Fotoğraf 32: Sultan V. Mehmed Reşad dönemine ait 5 kuruşluk kāime (1332/1916) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan)

Fotoğraf 33: Sultan V. Mehmed Reşad dönemine ait 20 kuruşluk kāime (1332/1916) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan)

Fotoğraf 34: Sultan V. Mehmed Reşad dönemine ait 10 liralık kāime (1332/1916) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan)

Fotoğraf 35: Sultan V. Mehmed Reşad dönemine ait 50 liralık kāime (1332/1916) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan)

Fotoğraf 36: Mehmed Muzaffer‟e ait 100 liralık taklit kāime (1916) (Emniyet Genel Müdürlüğü‟nden)

Fotoğraf 37: Sultan V. Mehmed Reşad dönemine ait 500 liralık kāime (1332/1916) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan)

Fotoğraf 38: Sultan V. Mehmed Reşad dönemine ait 50.000 liralık kāime (1332/1916) (Mehmet Tezçakın koleksiyonundan)

Fotoğraf 39: Sultan V. Mehmed Reşad dönemine ait 25 liralık kāime (1332/1917) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan)

Fotoğraf 40: Sultan V. Mehmed Reşad dönemine ait 100 liralık kāime (1332/1917) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan)

Fotoğraf 41: Sultan V. Mehmed Reşad dönemine ait 1000 liralık kāime (1333/1917) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan)

Fotoğraf 42: Sultan Mehmed Vahdeddin dönemine ait 2,5 liralık kāime (1334/1918) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan)

Fotoğraf 43: Sultan Mehmed Vahdeddin dönemine ait 500 liralık kāime (1334/1918) (Mehmet S. Tezçakın koleksiyonundan)

(13)

1. GĠRĠġ

1.1 Konunun Tanımı, Önemi ve Sınırları

Yazı, düşüncenin belli işaretlerle tespit edilmesi olarak tanımlanmaktadır (TDK, 2019). Yani yazı düşüncenin şekillendirilmesidir denilebilir. Tarihçiler, Sümerler‟in M.Ö. 3200‟lerde yazıyı kullandıklarını, en eski yerleşim yeri olan Mezopotamya‟da insanların Tanrıları için bıraktıkları armağanları ve bırakan kimseleri bazı sembollerle kil tabletlerine kaydettiklerini söylemektedir (Kınal, 1969: 5).

Yazının icadı yoğun bilgiyi, zaman ve mekân aşarak, daha doğru biçimde insanlara ulaştırma imkânı sağlamış ve insan toplumunu dönüştürmüştür (Bloom, 2003: 34). Geçmişten günümüze gelen sözlü kültürün, yazılı kültüre yerini bırakmasının sebepleri arasında kalıcılığı ancak yazının güvence altına alacağı düşüncesiydi. Yazıyla güvence altına alınan bilgi böylece kuşaktan kuşağa aktarılmış oldu. Yeryüzündeki bütün icatlar ihtiyaçtan doğmuşken yazı bu keşiflerin içerisinde belki de en önemlisidir. Sümerleri yazıya götüren nedenler, göç ettikleri coğrafyada tarımla uğraşmaları sonucu elde edilen ürünlerin hesaplarının tutulması ihtiyacı idi.

İhtiyaçları doğrultusunda buldukları yazı insanlık tarihine büyük bir miras olmuştur. Hayatın her alanında kullanılmaya başlanan yazı insanlar arasındaki iletişimi ve ticareti kolaylaştırmıştır. Yazı Anadolu‟ya M.Ö. 18. yüzyılda “Karum” denilen ticaret şehirlerinin Asurlu tüccarlarla yaptıkları alışveriş sonucunda geçmiştir. Kayseri Kültepe‟de bulunan tabletler ticari birer belge niteliği taşır (Yiğit, 2005: 80).

Tarih boyunca insanlar ihtiyaçlarını karşılarken, alışveriş esnasında çeşitli vasıtalar kullanmışlardır. İlk zamanlar takas usulü uygulanmış çeşitli malzemeler mübadele aracı olarak kullanılmıştır. Bunlara kurutulmuş balık, deniz kabuğu, tütün, şeker, tuz, at, çivi v.s. örnek gösterilebilir (Broudel, 1993: 388-393-397). Daha sonra değerli madenler kullanılmaya başlanmıştır. Dünyanın hemen hemen her yerinde ve İslam âleminde de para olarak altın ve gümüş kabul görmüştür.

Sözlükte “parça, gümüş parçası” anlamındaki Farsça pâreden gelen kelime, ödeme araçlarını ifade eden bir genişlik kazanmıştır (Akyıldız, 2001: 212-215). “Bir

(14)

2

edilen servet birikimi ve h f z n kolayl r n bir nesne, bir r r”

(Akyıldız, 2003: 21).

Tarihi kayıtlara göre, kâğıt para M.Ö. 140 yılında Çinliler tarafından kullanılıyordu. Askerlerin maaşı Çav adı verilen bu parayla ödenmekteydi. XI. yüzyılda ise Uygurlar kumaş parçalarını para yerine kullanmışlardı. İdil Bulgarları ve Hazarların paraları ise deridendi (Turan, 1965: 279).

Batıda kâğıt paraların basılması ve kullanılması XVII. yüzyılın sonlarına rastlamaktadır. İlk kâğıt paranın 1690'lı yıllarda Amer ka B rleş k Devletler 'nde Massachusetts Hükümet , İng ltere'de se kuyumcular tarafından basıldığı ve dolaşıma çıkarıldığı, 1694 yılında İng l z Merkez Bankası ve daha sonra d ğer ülke merkez bankalarının kurulması ile de yaygınlaştığı görülmektedir (Akyıldız, 1996: 19).

Başka bir görüşe göre Avrupa‟da ilk kâğıt para İsveç‟teki Stokholm Bankası‟nca 1661‟de basılmıştır. Kâğıt para XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Avrupa‟da kullanılmaya başlandıktan sonra XIX. yüzyılın ortalarına doğru Osmanlı Devleti‟nde kullanılmaya başlanmıştır (Kazgan, 1999: 83).

1840 yılında Kāime-i Nakdiyye-i Mutebere isminde ilk kâğıt para tedavüle çıkarılmıştır. Bu ilk kāimeler el yazısı ile yazılmış üzerinde resmi mühür bulunan paralardı. Kısa zamanda taklitlerinin piyasaya sürülmesinin önüne geçmek için 1842 yılında matbaada basılmasına karar verilmiştir (Şanda, 1967: 81).

“Osmanlı Kâğıt Paralarındaki Yazılar” başlıklı tez konumuzu seçmemizin amacı, tarihten günümüze Türk milletinin, medeniyeti, kültürü ve sanatı yönünden birer belge niteliği taşıyan paralar üzerindeki yazıların tasarımına ilişkin yorumlar yapmak, örneğin üzerindeki mevcut yazıları tespit etmek, bu yazıların hattatını araştırıp tanıtmak, ve yazıları hat estetiği açısından değerlendirmektir.

(15)

1.2. Konuyla Ġlgili Kaynaklar ve AraĢtırmalar

Paranın ve Osmanlı kâimelerinin daha önce mâlî ve iktisâdi tarihi araştırılmış, siyâsi ve idâri yönlerine dikkat çekilmiş, sosyal boyutu incelenmiş fakat tasarımı hakkında, mesela üzerindeki yazıların çeşitleri, kâğıt üzerindeki konumları, tezyini unsurları gibi sanatsal yönlerine değinilmemiştir.

Bu çalışma hazırlanırken araştırma esnasında kitap, dergi, makale, sergi katalogları, özel koleksiyon ve arşivlerden istifâde edilmiştir.

Bunlar klâsik kaynaklar: Gelibolulu Mustafa Âli‟nin “Menâ - H ner erân”, Nefeszâde İbrahim‟in “Gülzâr-ı Savâb”, Müstakîmzâde Süleyman Sadeddin‟in “T hfe-i H â în”, İbnülemin Mahmud Kemal İnal‟ın “S n H r”, Mahmud Bedreddin Yazır‟ın “Medeniye  e inde Y z ve İ â Medeniyetinde Kalem G ze i” gibi eserleridir.

Genel anlamda paranın ve Osmanlı kâimesinin tarihi araştırılırken başvurulan kaynaklar: Mine Erol‟un “O n İ r r ğ nd Kâğ Para (Kāi e)”, Ali Akyıldız‟ın, “O n Finans Sisteminde D n N K ğ Para ve Sosyo-Ekonomik Etkileri” ve “P r Pul oldu O n ’d Kâğ Para Maliye ve T ”, Catherine Egleton&Jonathan Williams‟ın “P r n n T rihi”, Mehmet Tezçakın‟ın “O n İ r r ğ Kâğ P r r ”, Ethem Eldem‟in “O n B n n r ” ve “İ r torluktan Cumhuriyete Kâğ P r n n Öy ” ve “135 Y Bir H zine”, Şevket Pamuk‟un “O n İ r r ğ nd P r n n T rihi”.

Ali Haydar Bayat‟ın “A H n-i Hat Bi iy gr fy ”, Ali Alparslan‟ın “O n Hat S n T rihi”, Şevket Rado‟nun “T r H r ”, Muhiddin Serin‟in “H S n ve Me h r H r”, Ekrem Hakkı Ayverdi‟nin “F ih Devri H r ve Hat S n ”, Muammer Ülker‟in “B ng c nd n G n ze T r Hat S n ”, M. Nihat Çetin‟in “İ Hat S n n n D ğ ”, İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu‟nun “T r erde Y z S n ”, Öztürk S., “O n Ar i Belgelerinde Siyâ Y z ve Tarihi Ge i i i”, Fatih Özkafa‟nın “İ n Selâ in Camilerinin K Y z r ”, Fevzi Günüç‟ün “XV.-XX. Y zy Dini Mimarisinde Ce î S H Uygulama ve Te ni eri” hat sanatıyla bağlantılı istifade edilen diğer kaynaklar arasındadır.

(16)

4

1.3. Kullanılan Yöntem

Çalışmalara literatür taramasıyla başlanmıştır. Son Dönem Osmanlı Padişahları araştırılmış, saltanat dönemlerinde tedâvüle çıkartılan kāimeler tespit edilmiştir. Bazı müze ve kütüphanelerde kaynak taraması yapılmıştır. Beyazıt Yazma Eserler Kütüphanesi‟ndeki araştırmada Cumhuriyet Dönemi Kâğıt Paraları dışında kāimelere rastlanmamıştır. Osmanlı Bankası Müzesi‟ne gidilmiştir sergilenen paraların dijitaline ulaşılamamıştır. Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü‟ne gidilmiş, madeni paralar haricinde kâğıt paraya rastlanmamıştır. T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı‟nda sergilenen bazı kāimelerin dijitaline ulaşılmıştır. Koleksiyoner Mehmet S. TEZÇAKIN Bey‟le irtibata geçilerek para koleksiyonu hakkında bilgi alınmış, Sultan Reşad dönemi kâimelerinin görüntülerinin büyük bir kısmına ulaşılmıştır. Mehmet S. TEZÇAKIN Bey‟in koleksiyonundaki paralarla oluşturulan, Moda Deniz Kulübü‟nde gerçekleşen “Tarihimizde Kâğıt Paralar Sergisi” gezilmiş, buradaki kāimelere dokunma şansı bulunmuştur ve kāimelerin fotoğrafları çekilmiştir. Diğer kāimelerin kaynak kitaplardan ve kataloglardan dijital ortamlarda taraması yapılmıştır. Değerlendirilmesi yapılan ayrıntılar çizilmiştir.

(17)

2. HAT SANATI

2.1. Hat Sanatının Tarihçesi 2.1.1. Arap Yazısının Kökeni

Tarihin yazının bulunuşuyla başlaması, yazının ne derece önemli olduğunu göstermek için yeterlidir. Yunan alfabesinin ilk harfleri olan alfa ve betadan türeyen alfabe M.Ö. 1700-1500 yıllarında sözcüklerin şekilleri terk edip sembolleşmesiyle oluşmuştur. Bugün bildiğimiz Latin, Yunan, Kiril, Arap, Tibet ve İbrani gibi alfabelerin ana kaynağı Fenikelilerin 22 harfli alfabesine dayanmaktadır (Güneş, 2013: 286).

Fenikeliler ticari ilişkileri neticesinde yazılarını Batıda Latin alfabesi, Doğuda İbranî ve Ârâmî yazıları olarak yaymışlardır. Arap yazısı Ârâmi yazının gelişmiş bir safhasıdır. Arap yazısının nasıl ortaya çıktığına dair çeşitli görüşler vardır. Bazı filozoflar bu yazının Nabatîler‟in kullandıkları yuvarlak karakterli Nabat yazısından türediğini söylemişlerdir. Hz. Peygamber‟den önceki Arapça kitabeler incelendiğinde bu kitabelerin Nabatîler‟in M.Ö. VI. yüzyıla ait kitabelerindeki yazıyla benzerlik göstermesi Arap yazısının Nabatî yazısından zuhur ettiğini göstermektedir (Çetin, 1989: 276-280).

Bazı müellifler ise yazının vahye dayandığını savunurlar. Yazının ilk insan Âdem‟e kadar gittiğini onun tuğla çamuru üzerine yazıp pişirerek kullanılır kıldığını ifade ederek yazıyı öğreten k ş n n Hz. Âdem olduğunu belirtir. Konuyla ilgili olarak, el-Câmiu‟s-Sagîr‟de şu hadis geçmektedir: “Peygamberlerin ilki Âdem, sonuncusu Muhammed‟dir. Kalemle ilk yazı yazan İdris Peygamber; Arapça olarak ilk yazan da İsmail Peygamber‟dir” (Kalkaşendî 1910-1920: 6-7-10).

2.1.2. Asr-ı Saâdet’te Yazı

İslam‟ın gelişi Arap yazısının gelişmesinde büyük rol oynamıştır. Kur‟an-ı Kerîm, okuyup yazmaya dikkat çekerdi. Allah‟ın insanlığa ilk hitabı “oku” emridir. Okumak beraberinde yazmayı da getirdi ve yazı vasıtası olan kalem de okumak gibi yüce görülmüş ve övülmüştür. Kur‟an‟da Alâk sûresinin [96] 1-5 âyetlerinde şöyle buyuruyor: “Yaratan Allah‟ın adıyla oku. O insanı kan pıhtısından yarattı. Kalemle

(18)

6 yazmayı öğreten; insana bilmediğini öğreten, keremi erişilmez mertebe olan Allah‟ın adıyla oku.”

Hz. Peygamberin Bed r Savaşı‟nda es r alınan ve yazı b len müşr kler n, on Müslüman çocuğuna okuma yazma öğretmeleri karşılığında serbest bırakılmalarını istemesi bu konuya ne kadar önem verdiğini gösterir. Bütün işlerin güzel ve kusursuz yapılmasını emreden Hz. Muhammed‟in yazının güzel yazılması konusunda da kâtibine “Mürekkebi ıslah et kalemi yont, bâyı uzat, sîni farkettir, mimi köreltme, Allah kelimesini güzel yaz, er-rahmânı uzat, er-rahîmi güzel yaz.” gibi tavsiyelerde bulunduğu rivayet edilir. Yazı, Kur‟an-ı Kerîm‟in kayıt altına alınmasını ve hatasız muhafaza edilmesini ve gayr müsl m devlet başkanlarına gönderilen nebevî mektuplararacılığıyla İslâm yet‟ n yayılmasını sağlamıştır (Kettânî, 1990: 211).

Hz. Muhammed devrinde kâğıt henüz yoktu. Hicret öncesi müslümanlar kendi imkânlarına göre yazı için terbiye edilmiş, inceltilmiş deri, tahtadan yapılmış tabletler, develerin kürek kemikleri, hurma ağacı yapraklarının üzerine yazıyorlardı. Hz. Muhammed ekseriya Kur‟an‟ın; mektup ve önemli yazışmalarının, uzun süre dayanması sebebiyle parşömen üzerine yazılmasını isterdi (Serin, 2010: 58).

“Asr-ı Saâdet‟te, resmî olmayan işlerde yuvarlak karakterli “n â î” yazı kullanılmaktaydı; resmî yazışmalarda, köşel karaktere sahip “ ’ î” yazı kullanılıyordu. Kur‟an-ı Kerîm ayetlerinin yazılmasında ilk kullanılan yazı yine ’ î yazı olmuştur. Bu yazının düz ve köşel hatlara sahip olması, birtakım zorluklar meydana getirince yazıda kolaylık ve yen l k arayışına g d lm şt r. Yuvarlak ve düz hatlara sahip yeni bir yazı geliştirilmiş buna “ en û ” adı verilmiştir. Vahiy kâtipleri ilk ayetleri önce ’ î daha sonra en û hatla yazmışlardır (Yazır, 1981: 54). Kûfe şehr fethedildikten sonra Kur‟an-ı Kerim yazımı burada devam edince bu yazıya “ ûfî” den lmeye başlandı. Kûfe şehr , özellikle Hz. Ali döneminde gelişerek (656-661 M.) siyasi, askeri ve ilmi bir merkez haline geldi” (Alparslan, 1999: 20).

2.1.3. Dört Halife Döneminde Yazı

Kur‟an-ı Kerim, Hz. Peygamber vefât etmeden tamamen yazılmış ve ayetler bugünkü şekl yle düzenlenmiştir. Hz. Ebû Bekir zamanında Kur‟an-ı Kerim tek bir cilt haline getirilmiştir. Hz. Osman, kıraat konusundak farklılıkları ortadan

(19)

kaldırmak ç n b r st nsah heyet oluşturmuştur. Böylece, Mushaf‟ların imlâsında uyulacak kâ deler konmuş oldu. Daha sonra bu usullere “Re -i O nî” veya “Re -i M h f” denildi (Özkafa, 2008: 14).

İslâm‟dan önceki dönemde en fazla işlendiği bölgeye nisbetle Enbârî, Hîrî, İslâm‟ın doğuşunda Mekkî, hicretten sonra Medenî isimlerini alan geometrik, dik ve köşeli cezm tarzı Arap hattıyla kitap haline getirilmiş ilk metin olan Kur‟an, deri (parşömen) üstüne siyah mürekkeple, noktasız ve harekesiz biçimde yazılmıştır. Süratli yazılabilen meşk tarzı ise günlük yazılarda kullanılmış, yuvarlak ve yumuşak karakterinden dolayı sanat icrasına uygun bir hal almıştır (Derman, 1997: 428).

2.1.4. Emevîler Döneminde Yazı

Emevîler zamanında (661-750 M.) ekonomik ve medenî seviyenin yükselmesiyle beraber, ilim ve sanat alanlarında da önemli gelişmeler oldu. Kur‟an ve kitap istinsah, telif ve tercüme faaliyetlerine önem verildi. Bu faaliyetlere Kûfe‟den sonra Şam‟ın merkez olmasıyla, kûfi hat çeşitlerinden celîlüşşâmî denilen bir yazı geliştirildi (Serin, 2010: 50). Emevîler döneminde yetişen ilk büyük yazı ıslahatçısı Kutbe el-Muharrir‟dir (ö. 154/771). Kutbe‟nin kûfî yazıdan türeyen dört çeş t yazı gel şt rd ğ ne da r çeş tl rivayetler vardır (Alparslan, 1993: 459).

Şam‟da gelişmesi ve yazılması hızlanan yazıdan zamanla yeni hat çeşitleri doğmaya başlamış, kalem ağızlarının hangi ölçüde olması gerektiği tespit edilmiştir. Yeni hat çeşitleri arasında büyük boy yazılar celî ve resmî yazılarda kullanılan standart büyük boy tomar ilk bilinenlerdir. Tomar kaleminin üçte ikisi “sülüseyn” ve üçte biri “sülüs” ismiyle iki ayrı yazı cinsi olarak geliştirilmiştir (Derman, 1997: 428).

Emevîler devrinde Hz. Ali‟nin dostu Hâlid b. Ebü‟l-Heyyâc‟ın Mescid-i Nebevî‟nin kıble duvarına Şems sûresinden Kur‟an‟ın sonuna kadar altınla ilk âbidevî yazı yazan hattat olduğu nakledilir (Serin, 2010: 65).

Arap olmayan milletler, harekesiz ve noktasız yazının okunmasında zorluk çekiyor, hataya düşüyorlardı. Bu zorluğu ortadan kaldırmak için nokta ve kısa sesleri gösteren işaretlerin konma zorunluluğu doğdu. Bu konuda Abdülmelik b. Mervan‟ın emriyle ilk ciddi çalışmayı yapan Ebü‟l- Esved ed-Düelî‟dir (ö. 69/688). Okumayı kolaylaştırmak için harekeleme usulünü ortaya koyarak yazı sisteminde en önemli

(20)

8 ıslahatı yapan Halil b. Ahmed‟dir (ö. 175-791). Bu usulde fetha harfin üstüne, kesre harfin altına konulan yatay çizgi; zamme ise harfin üstüne konulan küçük bir vav, tenvin kendi cinsinden bir ilave ile yazılmıştır (Serin, 2010: 69).

Kur‟an yazısını güzelleştirmek ve okumayı kolaylaştırmak için sûre başına sûrenin ismini yazmak, âyetleri birbirinden ayıran durak işaretleri koymak, Kur‟an‟ı cüzlere, hizib ve rubu‟lara ayıran özel süslemeler yapmak, hoş karşılanmıştır (Serin, 2010: 70).

2.1.5. Abbâsîler Döneminde Yazı

Abbâsîler devrinde (750-1258 M.) zamanla Bağdat‟ta artan ilim, bilim ve sanat hareketleri kitaba karşı ilgiyi arttırmış hattatların yetişmesi için uygun ortam hazırlamıştır. Hat sanatı, mimaride Emeviler dönemine nazaran Abbasiler döneminde daha çok kullanılmıştır. Yazıyı sanat olarak yazan kimselere önce “muharrir” daha sonra “hattat” denilmiştir. Bu dönemin meşhur hattatları İbn Mukle (886-940 M.), İbn‟l Bevvâb (ö. 1022) ve Yâkut el-Musta‟sımî (ö. 1298)‟dir. Bu hattatlar hat sanatına yön veren çok önemli isimlerdir (Çetin, 1992: 28).

Hat sanatkârlarının güzel yazma gayretinin sonucu ölçülü olarak şekillenmeye başlayan yazılar “aslî” ve “mevzun hat” ismiyle anılmıştır. İbn Mukle‟nin (ö. 328/940) nizam ve âhengini kâidelere bağladığı bu yazılara “nisbetli yazı” mânasına “mensûb hat” da denilmiştir. Bilhassa mushaf yazımında parlak devrini sürdüren kûfî hattı, Kuzey Afrika ülkelerinde daha yuvarlaklaşarak özellikle Endülüs ve Mağrib‟de Mağribî adıyla tanınmış, İran‟da “Meşrık kûfîsi” adını alarak aklâm-ı sittenin yayılışına kadar kullanılmaya devam etmiştir. Mensûb hattın genellikle kitap çoğaltırken kullanılan ve “neshî” denilen şeklinden XI. yüzyılın başlarında muhakkak, reyhânî ve nesih hatları meydana gelmiştir. Bu devrin önemli ismi olan İbnü‟l-Bevvâb (ö. 413/1022), İbn Mukle yolunu değiştirmiş ve bu üslûp XIII. yüzyılın ortalarına kadar devam etmiştir (Derman, 1997: 428).

Nihayet XIII. yüzyılda Amasyalı olduğu söylenen Yâkūt el-Müsta„sımî (ö. 698/1298), İbn Mukle ve İbn‟ül Bevvâb‟ın yazılarını titizlikle inceledikten sonra aklâm-ı sitte denilen sülüs, nesih, muhakkak, reyhânî, tevki, rikâ„ hatlarını en gelişmiş şekliyle oluşturmuştur. Yâkut‟un kamış kalemin ağzını eğri kesmesiyle yaptığı yenilik sayesinde yazı daha lât f b r görünüm kazanmıştır. Onun yazıda

(21)

yaptığı bu yenilikler sayesinde yazı monotonluktan kurtulmuş, harfler n yazılışıyla ilgili olarak, zhâr (açığa çıkarma), hfâ (gizleme), tam kalem, yarım kalem gibi ıstılahlar meydana gelmiştir. Yâkut üslûbunun benimsenip örnek alınmasıyla kendisine “kıbletü‟l küttâb” (hattatların kıblesi) lakabı verilmiştir (Müstakîmzâde, 1928: 575). Altı talebesine aklâm-ı sittenin her birini öğrettiği için kendisiyle beraber “esâtîze-i seb‟a” (yedi üstat) diye anılmışlardır. Yâkût üslûbunu İslâm ülkelerinde yayan talebeleri: Ergûn b. Abdullah, Ahmed b. Sühreverdî, Mübarekşah Süyûfî, Mübarekşah b. Kutb, Abdullah b. Sayrafî ve Nasrullah Tabîb‟tir (Günüç, 1991: 17).

2.1.6. Osmanlı Döneminde Hat Sanatı

Türkler, her dönemde fethettikleri yerlerdeki medeniyetlerin izlerini alarak Anadolu‟da İslam medeniyeti çerçevesinde sanatlarını oluşturmuşlardır. Günümüze kadar ulaşan Göktürk kitâbeleri, asırlarca kültür ve sanat yazısı olarak Orta Asya‟da yaşayan Uygur yazısı, Türklerin yazıda ve sanatta ne kadar gelişmiş bir medeniyete sahip olduklarının göstergesidir (Serin, 2010: 113).

İlk Müslüman Türk devletlerinden Karahanlılar‟da (840/1212 M.) ve Gazneliler‟de yazı süratle gelişmiş, bilhassa mimari eserlerde, tezyinatla birlikte, renkli, sırlı tuğlalar ile kûfi yazı sanatının en eski örnekleri verilmiştir (Serin, 2010: 114).

Onbirinci yüzyılın ortalarına doğru Büyük Selçuklu dönemiyle birlikte, mimaride istife elverişli olması hasebiyle ce î daha fazla kullanılmaya başlamıştır. Büyük Selçuklular‟ın kitabî yazıları hakkında fazla bilgi yoktur.

Anadolu Selçukluları döneminde mimaride bir tezyin unsuru olan ce î yanında kitabî sanatlarda nesih ile birlikte muhakkak ve reyhânî yazının da kullanıldığını görmekteyiz. “Se ce î ” ve kûfî yazı, bu dönem m mar s nde en çok karşılaşılan yazı çeş tler d r (Günüç, 1995: 185-193). Özellikle çini üzerindeki tezyinî kûfî örnekleri en çok Anadolu Selçuklu m mar s nde karşımıza çıkar. Konya‟daki İnce Minareli Medrese, Karatay Medresesi, Sırçalı Medrese, Sahip Ata Camii, Alâaddin Camii gibi önemli eserlerde, dönem özelliklerini yansıtan kûfî ve celî sülüs yazı örnekler zeng nd r. Bu dönem n taş şç l ğ n n en güzel örneklerine abidelerdeki celî sülüs yazılarında rastlasak da, yazı bakımından henüz olgunluk seviyesine ulaşılamamıştır. Harfler estet k ölçüler n

(22)

10 bulmamış, birbirleriyle aynı biçimde ve birb rler ne orantılı olarak yazılmamış, terk p bakımından bell b r st krara kavuşmamış ve st flerde denge sağlanamamıştır. D key harflerde gruplaşmalar meydana gelm ş ve teşr fat ka deler tam yerleşmem şt r. Hareke ve mühmel şaretlere çok az yer ver lm ş; ayrıca bu şaretler de harfler g b , estet k b rer şekle kavuşamamıştır. Celî yazılar genell kle helezonî ve b tk sel mot flerle tezy n ed lm ş zem nlere yazılmıştır. Zemini tezyinatsız olan yazıların istifleri çok girifttir (Günüç, 1991: 74-76).

Beylikler döneminde kûfi yazı yerini celî sülüs yazıya bırakmaya başlamıştır. Osmanlı Beyliği‟nin sadece siyasi anlamda değil sanatsal açıdan da diğer beylikler arasında ayrı bir yeri vardır. Erken Osmanlı camileri örneğin İznik, Bursa ve Edirne‟deki cami yazıları erken dönem Osmanlı celîsi hakkında önemli ipuçları verir. İstanbul‟un fethinden sonra Osmanlı‟nın hızla büyümesi ve gelişmesiyle burası kültür ve medeniyetin başşehri olma özelliğini kazanmıştır. İşte bundan sonra Türklerin ismi hat sanatıyla anılmaya başlamıştır (Derman, 1999: 20).

Arap yazısını sa‟nat haline getirmekte başarı kazananların başında Türkler gelir. Zira aslını unutturup Türk yazısı dedirtecek kadar emek ve eser vermişlerdir. Bir başka tabirle, Türkler olmasaydı, hat bu kadar gelişip tekâmül gösteremezdi. İslam topluluğunun, minyatür haricinde, tasvire karşı ilgisiz davranmasıyla, resim zevkinin de yazıda tecellisinden, hüsnühat adeta mücerret bir resim anlayışına sahiptir. Türklerin İslâmî san‟atlar arasında en ziyâde ileri götürdükleri san‟at nev‟i olan hüsnühatta mevcut ruhanî hendese mimarîdeki başarımıza da belki sebep teşkil eder (Derman, 1971: 49).

Fatih‟in İstanbul‟u fethinden sonra (1453) hat sanatı açısından yeni bir dönem başlamıştır. Edirne‟de yetişip İstanbul‟a gelen ve başta Fatih Camii‟nde (1470) yazıları dikkat çeken baba Yahya Sofi ve Topkapı Sarayı Bâb-ı Hûmayun yazılarının hattatı oğul Ali b. Yahya Sofi dönemin önemli isimleridir.

Fatih devrinde hat sanatının beşiği aslında Amasya olarak bilinirdi. Ancak XV. asrın sonlarına doğru sanatkârların başşehre göç etmesiyle hat sanatı burada inkişâf etmeye başlamıştır (Ayverdi, 1953: 28). II. Beyazıd‟ın Amasya‟da şehzadeliği sırasında hat hocası olan ve hat sanatında Türk ekolünün kurucusu Şeyh Hamdullah da padişahın davetiyle İstanbul‟a gelir. Daha sonra Yakut‟un yazıları üzerinde çalışarak yeni bir üslûb geliştirmeye başlamıştır. Sülüs ve nesih yazılarına ayrı bir

(23)

güzellik getiren Şeyh Hamdullah yazıya akıcılık, canlılık ve kıvraklık kazandırarak harfleri düzeltmiş, harflerin bir satıra oturmasını sağlamıştır. Daha çok sülüs ve nesih yazılara ağırlık veren Şeyh Hamdullah 47 adet Ku‟an-ı Kerim çok sayıda en‟am, evrad, ezkar ve kıt‟a yazmıştır. O dönemde celî yazıda fazla gelişim gösterilememiştir. Yine de onun celî sülüs kitâbeleri dönemin yazı özelliklerini taşıdığı için önemlidir. Örneğ n İstanbul Bayez d Cam , F ruz Ağa Cam , Davut Paşa Camii ve Edirne Bayezid Camii kitabeleri ona aittir (Müstakîmzâde, 1928: 186). Şeyh Hamdullah‟ın cenaze namazı Ayasofya‟da Şeyhülislam Zenbilli Ali Efendi tarafından kıldırılmıştır. Karacaahmet mezarlığında medfundur. Şeyh Hamdullah‟ın birçok talebesi olmuştur. Bunlardan 43‟ü tespit edilebilmiştir. Oğlu Mustafa Dede, damadı Şükrullah Halife, Ali b. Mustafa, Behram b. Abdullah, Ebu‟l-Fazl Mehmed Çelebi sadece birkaçıdır (Serin, 1992: 51-87).

Aklâm-ı sittenin gelişmesinde rol oynayan diğer ekol Ahmed Karahisarî ekolüdür. Ahmed Karahisarî‟nin (ö./1556) doğum tarihi bilinmemekle birlikte imzalarından Afyonlu olduğu anlaşılmaktadır. Şeyh Hamdullah‟tan sonra Karahisarî Yâkut tarzında yazılar yazdığı için Yâkut ekolüne bir dönüş yaşanmıştır. Bunun nedeni Karahisarî‟nin hocasının Yâkut ekolüne bağlı Esedullah-ı Kirmânî (ö./1488) olmasıdır denilebilir. Kanunî Sultan Süleyman döneminin en meşhur hattatlarındandır. Padişah için 62/42 cm ebatlarında bir Kur‟an-ı Kerîm yazmıştır. Çocuğu olmadığı için kendinden sonra yolunu devam ettiren Hasan Çelebi‟yi evlatlık edinmiştir (Ünver, 1964: 13).

Ahmed Karahisarî Yâkut ekolünü kat kat güzelleştiren ve yaşatan yegâne sanatkâr olmuştur. Aklam-ı sittede üstün olan, celî sülüs yazıda terkib ve istif yönünden Şeyh Hamdullah‟tan ileride bir sanatkârdır. Muhakkak yazılarında âbidevi bir görünüm hâkimdir. Süleymaniye Camii‟nin büyük tâk yazısı, Mimar Sinan‟ın sebil ve türbe kitâbesi, Piyâle Paşa Camii‟nin “Selamün aleyküm tıptüm” âyeti diğer eserleri arasındadır. 1556‟da doksan yaşlarında vefât etmiştir kabri Sütlüce‟de Câferâbâd Tekkesi‟ndedir. Kendisinden sonraki en önemli temsilcisi Hasan Çelebi‟dir (ö./1594) (Rado, t.y.: 72).

Hasan Çelebi, İstanbul Süleymâniye Câmii, Edirne Selimiye Câmii kitabelerini ve çini üzerindeki yazılarını yazmıştır. Hasan Çelebi dışında bu ekole bağlı kalan

(24)

12

hattatlar Ferhat Paşa (ö./1574), Derviş Mehmed (ö./1591) ve Demircikulu Yusuf‟tur (1514/1611) (Rado, t.y.: 82).

Daha sonra Şeyh Hamdullah ekolünün takipçilerinden Şeyh-i Sâni (İkinci Şeyh) lakabıyla da anılan Derviş Ali (ö./1673) ve Suyolcuzâde Mustafa Eyyûbi (ö./1686) gibi hattatlar Hafız Osman‟ın yetişmesinde rol oynamışlar Şeyh Hamdullah ekolünü yeniden canlandırmışlardır.

Hâfız Osman 1642 yılında İstanbul‟da doğmuştur. Hâfız olduğu için bu lâkabı alır. Şeyh Hamdullah‟ın yazılarını tetkik ederek onun üslubunda eserler vermiştir. Hilye-i saadeti ilk o tasarlamıştır. Celî sülüs yazı ile pek eser vermemiştir. Yalnız Râkım onun sülüslerini taklit ederek celî sülüse tatbik etmiş böylelikle celî sülüste zirve olmuştur. Bununla ilgili olarak Sâmi Efendi “Râkım‟ın celîlerini küçültürseniz Hâfız Osman‟ın sülüslerini elde edersiniz” demiştir (Ünver, 1953: 1).

Hafız Osman üslûbu sonraki hattatlar için bir model olarak kaldı. Tâki İsmail Zühdî‟nin (ö./1806) ve onun kardeşi aynı zamanda talebesi olan Mustafa Rakım‟ın isimlerinin (1757-1826) XVIII. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmasına kadar. Hafız Osman üslûbunu benimseyen ve onun üslûbunu kemâl derecesine ulaştıran bu iki kardeşten Mustafa Râkım, estetik kompozisyon hususunda yeni atılımlar yaptı. Harflerin bir araya gelmesiyle oluşan ibarelerin belli bir formda tertibi olan istif konusunda zirveye ulaştı (Derman, 1982: 16-23).

Râkım‟ın estetik kompozisyondaki başarısı padişah tuğralarına da yansıdı. Sultan Süleyman‟ın ve IV. Mustafa‟nın tuğralarının planlanmasında ortaya koyduğu değişiklikle istif şaheseri tuğralar meydana getirdi. Râkım‟ın celî yazıya kazandırdığı güzellikler onun yazılarının sanki mahfazası olan Nakşıdil Sultan Türbesi‟nde ve Tophane Nusretiye Camii‟nde saklıdır (Günüç, 2007: 242-254).

XIX. yüzyıl hattatlarından Ömer Vasfi (ö./1824), sert ve farklı tavrıyla dikkat çeken Mahmud Celâleddin (ö./1829), bu çalışmada ayrıntılı olarak ele alacağımız XIX. yüzyıl Osmanlı kâğıt paraları üzerindeki yazıların hattatı Şevket Vahdetî (1833-1871), Ayasofya‟daki çehar yâr levhalarının hattatı Kazasker Mustafa İzzet (1801-1876), Mehmed Şefik (1820-1880), Mehmed Şevkî (1829-1887), Sami Efendi (1838- 1912) gibi üstadlar hat sanatını icra ederken teknik detaylar ve incelikler ilave ederek Türk hat sanatını ileriye götürdüler.

(25)

XX. yüzyıl hattatları Hasan Rıza Efendi (1849-1920), Mehmed Aziz Efendi (1871-1934) Reisü‟l-Hattatîn Kâmil Akdik(1861-1941), İsma l Hakkı Altunbezer(ö. 1946), Hacı Nuri Korman (1868-1951), Macid Ayral (1891-1961), Halim Özyazıcı (1898- 1964), Hâmid Aytaç(1891-1982) ve Emin Barın(1913-1987)‟dır.

İslam dünyasında ta‟lik yazının en meşhur ismi İranlı Mîr İmad‟ın tesirinde gelişen Derviş Abdi (ö./1647), Siyâhî Ahmed Efendi (ö./1687), Yesârî Mehmed Es‟ad‟ın hocası Dedezâde (ö./1759), Şeyhül slâm Veliyyüddîn Efendi (ö./1768), Hek mbaşı Kâtibzâde Mehmed Refî‟î Efendi (ö./1769) ve Yesârî Mehmed Es‟ad Efendi(ö./1798)‟den sonra oğlu Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi(ö./1849) le ta‟l k yazıda Türk ekolü gel şm şt r. Daha sonra bu ekol, Ali Haydar Bey (1802-1870), Hulûsi Yazgan (1869-1940), Necmeddin Okyay (1883-1976) ve Kemal Batanay (1893-1981) gibi isimler tarafından devam ettirilmiştir (Alparslan, 1992: 64).

2.2. Yazı ÇeĢitleri

Kur‟an-ı Kerim‟in yazıldığı ilk yazı çeşidi Ma‟kılî‟dir. Ma‟kılî kelimesi “ e gi i” manasına gelir. İsminden de anlaşılacağı gibi sertlik ifade eden harfler, düz, köşeli ve durağandır. Bazı harfler dört hareketle yazıldığı için “h - r nc î”, genellikle âbide yazısı olarak kullanıldığı için ise “ ûfî-i ennâî” de denilmiştir. Hz. Ali bu yazıyı güzelleştirdiği için kendisine “ ûfi’nin âz ” lâkabı verilmiştir (Yazır, 1972: 78-79).

Kûfî yazı, ismini ortaya çıktığı Kûfe şehrinden alır. IX. yüzyıldan XV. yüzyılın sonuna kadar çeşitli değişikliklere uğrayarak kullanılmıştır. Düz ve köşeli harflerden oluşan ibarelere geometrik bir şekil verilmiştir. Özellikle Kur‟an-ı Kerim yazmakta kullanılan yazıya Türkler fazla rağbet etmemiştir. Selçuklu mimarisinde ve Osmanlının ilk paralarında kûfi yazıya rastlanır. Kûfî iki başlık altında incelenebilir. “Y z Kûfi” olarak kabul edilen ve mushaf yazımında kullanılan “ i (sade) ûfî”, bir diğeri “y ûfî” de denilen “ ezyinî ûfî”. Kalemle yazmadan, çizilerek ve resmedilerek oluşturulur. Çeşitleri vardır; “(h rf erinin r ) r dal ûfî”, “ze ini bitkisel motifli ûfî” ve “ rg ûfî” (Alparslan, 1984: 16-19).

(26)

14

Hat sanatında kûfiden doğan, Yâkut Musta‟sımî ile klasik şeklini alan, aklam- sitte ( e kalem) olarak da bilinen altı çeşit yazı vardır. Bunlar, muhakkak, reyhânî, sülüs, nesih, tevkî, rikâa yazılarıdır.

Muhakkak yazı, sülüs kaleminin ölçülerinde bir kalemle yazılır. Harfler sülüs harflerine göre daha büyüktür ve yayılma söz konusudur. Harflerin kâseler düz ve geniştir. Büyük boy Kuran-ı Kerimlerin yazımında ve XI. yüzyıla kadar mimaride kullanılmıştır.

Reyhâni yazı, muhakkak yazıya benzer, onun üçte biri kadar kalınlıkta bir kalemle yazılır. Yani daha ince ve küçük bir yazıdır yalnız nesih yazıya göre bazı harfler büyük ve geniştir. Mushaf yazımında kullanılmıştır. Bazı Kur‟an-ı Kerimler de muhakkak ve reyhâni birarada görülür (Rado, t.y.: 17).

S , ümmü‟l hutût (yazıların anası) olarak bilinir. Kelime manası “ e bir” demek olup harflerin üçte ikisi düz, üçte biri müdevverdir. Kalem kalınlığı genellikle 3 mm‟dir. Muhakkak yazıya göre harfler daha küçük ve hareketlidir.

Ne îh, sülüse tâbi bir yazıdır ve kalem kalınlığı sülüsün üçte biri (1mm) kadardır. Daha çok Kur‟an-ı Kerim yazımında kullanılmıştır (Alparslan, 1999:21).

Te î, Padişaha ait örneğin tuğra, ferman, berat gibi belgelerde kullanılan bir yazı çeşitidir. Harflerin yarısı düz yarısı müdevverdir. Kalem kalınlığı sülüse yakın olup harfler sülüse göre daha küçük ve daha kıvraktır.

Ri â , tevki kaleminin daha ince bir kalemle yazılanıdır. Hatt-ı icâze de denilen bu yazı icâzetnamelerde ve imzalarda kullanılır (Alparslan, 1985: 35-43).

Bu yazıların dışında Türklerin meşgul olduğu başka yazılar da vardır. Bunların başında ta‟lik, divânî, siyâkat, rık‟a gibi yazılar gelmektedir.

T ’ i yazıda düz harf yoktur, bütün harfler müdevverdir. Hareke kullanılmaz sadedir. Genellikle mezar taşlarında, kitâbelerde ve edebi metinlerde görülür (Alparslan, 1985: 3-8).

Di ânî yazı Osmanlı Devletinin resmi yazısıdır. Fermanlar, beratlar, menşurlar kısacası devletin resmi kararları bu hat çeşiti ile yazılmıştır.

Siyâ yazısı arşiv belgelerinde kullanılan, sanatlı bir yazı olmayıp anlaşılması ve okunması zor, resmî ve şifreli bir yazıdır (Öztürk, 1996: 18).

R ’ yazısı Osmanlılar tarafından icat edilip günlük yazışmalarda kullanılan sade bir yazıdır. Yazı kolay ve sür‟atlı yazılabilsin diye farklı bir şekle sokulmuştur.

(27)

Harflerin gözleri kapalı, dişler uzun çizgi şeklinde yazılmıştır (Alparslan, 1999: 198-199).

T ğr , Osmanlı belgelerinde kullanılan bazı özel işaret şeklinde yazılar

vardır. Bunların başında gelen ğr bir belgenin padişaha âid olduğunu gösterir. Oğuz hakanlarından başlayarak Osmanlı padişahlarına kadar Türk hükümdarlarının “işaret” ve “yazılı alâmet”leri olmuştur. Tuğra menşe itibariyle Türkçe bir kelime olup Farsça ve Arapçaya Türkçeden geçmiştir (Kütükoğlu, 1994: 71-182).

“M h r” ise padişahtan başlayarak halktan bir şahsa kadar herkesin sahip olduğu ve yazışmalarda imza yerine kullanılan bir damgadır (Kütükoğlu, 1994: 83-97).

2.3. Celî Yazılar

Ce î “ , â i r, iri” anlamına gelir. Bir yazı çeşiti olmayıp yazıların boyutuyla ilgili özelliklerini ifade eder. Sülüs, divânî ve ta‟lik yazıların celîsi vardır. Yalnız celî divânî, divânî yazının irisi değil farklı bir yazı çeşitidir. Hususiyeti ve kuralları farklıdır (Alparslan, 1993: 265-267).

Hattatlar celî kalem ölçüsünü en az 3-4 mm yani serçe parmak ölçüsünde kabul etmişlerdir. Celî tek başına kullanıldığında ilk sülüs akla gelir. Celî yazılar genellikle kitâbelerde, câmi yazılarında ve levhalarda kullanılır. Celî divânî bu gibi yerlerde kullanılmamıştır. Ayasofya‟daki Kazasker Mustafa İzzet Efendiye ait levhalardaki celî yazıların harf kalınlığı 35 cm olup bu levhalar hat sanatının ihtişam ve azametini yansıtan gerçek birer âbidedir (Rado, t.y.: 17).

2.3.1. Celî Sülüs Yazının Ortaya ÇıkıĢı ve GeliĢmesi

Celî yazı denince akla ilk celî sülüs yazı gelir. Bunun nedeni celî sülüs yazıya diğer yazılardan daha çok rastlanıyor olmasıdır. Celî sülüs üç döneme ayrılarak incelenmiştir: Hazırlık dönemi, Selçuklu celîsi (1071- 1300) ve Selçuklu celîsi etkisinde gelişen erken Osmanlı celîsi (1300-1453) dönemi. Gelişme dönemi ve Osmanlı celîsinin doğuşu, İstanbul‟un fethinden Osmanlı‟nın geç dönemine kadarki dönem (1453-1800). Olgunluk Dönemi, XIX. yüzyılın başından günümüze kadar olan dönem zirve dönem olarak da kabul edilir. Celî sülüsü zirveye taşıyanlar arasında, Şeyh Hamdullah, Yahya Sofi, Ali b. Yahya Sofi, Ahmed Karahisarî, Hasan

(28)

16 Çelebi, Râkım Efendi, Kazasker Mustafa İzzet Efendi, Sami Efendi, İsmail Hakkı Altunbezer, Halim Özyazıcı, Hamit Aytaç gibi önemli hattatlar yer alır (Özkafa, 2008: 29-30).

2.3.2. Celî Divâni Yazının Ortaya ÇıkıĢı ve GeliĢmesi

Savaşlar, siyâsi olaylar sosyal ve kültürel etkileşimlere sebep olmuştur. XV. yüzyılda Osmanlılar ve Akkoyunlular (1467-1501) arasındaki Otlukbeli savaşından (1473) sonra İranlıların resmî yazışmalarında kullandıkları ta‟lik hattı Türk sanatkârların ilgisini çekmiştir. Şekil değişikliğine uğrayarak Divân-ı Hümayûn‟da resmî yazışmalarda, (fermanlar, beratlar, nâmeler, menşurlar ve mühimme defterleri v.s.) kullanılmaya başlanmıştır. Ta‟lik hattından meydana getirilen bu yazıya dîvândan geldiği için sanatkârlar “divânî” “divâna mensup” adını vermişlerdir. Dolayısıyla kitap, kıta ve levha gibi sanat eserlerinde kullanılmamıştır (Tüfekçioğlu, 1996: 47).

Divânî yazıyı ilk defa İstanbul‟un fethinden sonra İbrahim Münif adında birinin yazdığı söylense de, elimizde hayat hikâyesi ve eseri olmadığı için bunun ne kadar doğru olduğunu bilemiyoruz. Mustafa Âli‟nin Menâkıb-ı Hünerverân‟ında XVI. yüzyılda yaşamış olan Matrakçı Nasuh, Tâc Beğ (Tâceddin) ve oğullarının isimlerini vermektedir. Resmî evraklara imza atılmadığından yazının kime ait olduğu bilinmiyordu. Ancak son dönemlerde kâğıdın arkasında yazanların ve mukabele edenlerin imzaları bulunmaktadır. Bu imzalı evraklar pek azdır bunlardan biri de Tâceddin‟e aittir (Alparslan, 1986: 36-43).

Di âni yazı 15. ve 16. yüzyıllarda kendini bulma çabası içinde basit ve istikrarsızdır. 17. yüzyılda olgunlaşmaya devam eden divânî yazı, 18. yüzyılda karakteristik özelliklerine kavuşmuştur. Ve Osmanlı devletinin yıkılışına kadar bu karakterinde önemli bir değişiklik olmamıştır. Divânî yazısının üç çeşiti vardır, divâni, celî divânî, divânî kırması.

Ce î Di ânî yazının da, ilk ne zaman ve kimin tarafından yazıldığı bilinmemektedir. Yalnız XVI. yüzyılda yaşamış olan Tâceddin adındaki bir hattatın bu yazının gelişmesinde rolü olduğu bilinmektedir. Devletin üst seviyedeki yazışmalarında kullanılmıştır.

(29)

Her ne kadar divânî yazıya benzese de aralarında mühim farklar vardır. Kalem ağzı daha geniştir bu yüzden harfler kalın ve büyüktür. İstifli bir yazı olup gösterişlidir. Harfler birbirini keser ve daha giriftir. Kadîm ta‟likde olduğu gibi satır sonları yukarıya doğru yükselir. Hareke kullanılmıştır ve harfler arası boşluk kalmayacak şekilde nokta ve süs işaretleriyle doldurulmuştur. Her iki yazıda da araya herhangi bir harfin ve kelimenin girmesi mümkün olmadığından ve âhersiz kâğıda yazıldığından devletin resmî yazışmalarına tahsis edilerek devlet sırlarının mahfuz edilmesi amaçlanmış aynı zamanda değiştirilmesine de mâni olunmuştur (Aktan, 1990: 361-373).

İsmail Hakkı Baltacıoğlu ce î di ânîyi “kuvvet, âmiriyyet, hüküm ve irâde, vekar ve azamet, ihtişam, debdebe, servet, asâlet, ulviyyet, sehâ, büyüklük ve yükseklik, fikirlerinin vuzûh ve şiddetli ifadesi için, havâss-ı şekliyyesi mübâlağa edilmiş divânî yazıdır.” diye tarif etmektedir (Baltacıoğlu, 1328: 112).

XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar yaşayan divânî hattatları, Abdülfettah Efendi, Bahâüddin Bey, Hakkı Bey, Mehmed Ekrem Bey, Mustafa Ferid Bey, Nasih Efendi, Nazif Efendi, Ömer Efendi, Sâmi Efendi, Sü‟ud Bey, Şefik Bey, Şevket Paşa, Vahdetî Efendi (İbnülemin, 1955: 434-441).

Kaynaklarda Vahdetî Efendi‟nin, Osmanlı kâğıt paralarının hazırlanması esnasında Londra ve Paris‟te bulunduğu ve kāimeler üzerindeki bazı ince yazıları onun yazdığı geçtiği için hayatına geniş yer verdik.

2.3.3. Celî Ta’lik Yazının Ortaya ÇıkıĢı ve GeliĢmesi

Sözlükte “asılmak, askıya alınmak” anlamına gelen ta‟lik yazı İran‟da tevki ve rika‟ yazılarından doğmuş ve geliştirilmiş bir yazı çeşididir. İran kaynaklarına göre Ta‟lik hattını ilk ortaya çıkaran Hâce Tâc Selmân-ı İsfehanî (ö. 897/1491) veya Hâce Ebu‟l-Al‟dir. Araştırmacılar İhtiyârüddin Münşî‟nin (ö. 990/ 1582) ta‟lik yazıyı zirveye ulaştıran hattat olduğununda birleşmektedir. Fatih Sultan Mehmed‟in Otlukbeli Savaşı‟ndaki galibiyetiyle Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan‟ın sarayında bulunan sanatkârları İstanbul‟a getirmesiyle Osmanlı ülkesine de girmiştir. İstanbul‟da bu yazıyla eser veren ilk hattat Seyyidî Muhammed Münşî‟dir. Yesâri ve oğlu Yesârizâde Mustafa İzzet‟in gayreti ile yeni bir üslup kazanan ta‟lik yazıda bütün harfler müdevverdir. Hareke kullanılmaz genellikle mezar taşlarında,

(30)

18

kitabelerde görülür. Günümüzde de hattatlar ta‟lik yazıyı, bilhassa celî kalemle kıta ve levhalarda kullanmaktadır (Alparslan, 1985: 3-8).

Vahdetî Efendi (1833-1871)

1823‟te İstanbul‟da doğdu. Babası Hacı Nuri Efendi Tekfûr Dağı‟nda Sancak beyi olarak vefât edince on üç yaşında yetim kaldı. Salih Ferdi Efendi‟den sülüs nesih yazılarını meşkederek icâzet aldı. Kazasker Mustafa İzzet Efendinin de derslerine katılarak kısa zamanda gözde talebeleri arasına girdi. On dört yaşında iken Dîvan-ı Hümayûna daha sonra Mühimme Kalemi‟ne alındı. Burada Nâsih Efendi‟den divânî ve celî divânîyi meşkedip icâzet aldı. Sonra kâtip ve menşurnüvis olarak görev yaptı.

30 Nisan 1851 tarihinde yazdığı divanî meşk satırlarının altında hocası çıkartmalar yaptıktan sonra şu öğütleri yazmış: “Artık tâlim yapmaya hâcet kalmamış olduğundan hodbehod çokça tâlim üzere ferman yazmaya gayret edin. Meşkim yok diye karalama yapmaktan feragat eylemeyin. Fî mâ ba„d kendinize fütur vermeyerek, kalbe gurur getirmeyerek çok ferman yazmaya sa„y ve gayret edin. Mevlâ terakkiler ihsan eylesin, âmin!” (Süleymaniye Ktp., Süheyl Ünver, Dosya, nr. 40) Mühimme Kalemîn‟de fermanları çok güzel bir tarzda yazdığı için Süleyman Şevket Paşanın dikkatini çeker. Şevket paşa Vahdetî‟yi sadrazam Mustafa Reşit Paşa‟ya övgüyle tanıtır. Sadrazam da Vahdetî‟nin görevini Divân-ı Hümayûn Nişan Kalemi‟ne yükseltir ve onu ödüllendirir.

Vahdetî Efendi hattatlıktan başka ressamlık, tuğrakeşlik ve hakkâklık sanatında da yetenekliydi. Sultan Abdülaziz‟in gönderdiği büyük bir zümrüt taşın üstüne “el-Müstenid bi-tevfîkâtı rabbâniyye” ibaresini hilâl şeklinde yazdı, ortasına da tuğra-yı hümâyunu hakketti.

İki defa Londra‟ya ve Paris‟e gönderildi. Posta pullarının, banka kâimelerinin (kâğıt para) hazine bonolarının, nakışlarının, yazılarının ve tasarımlarının basımı esnasında kontrolünü ve denetimini yaptı. Bu eserler içinde özellikle banknotlar dikkate şayandır. Kāimenin üstte iki tarafındaki Fransızca rakamların altına ancak büyüteçle okunabilecek şekilde yirmi defa “beş adet mecidiye yüzlük altunu” yazmıştır, bu yazıları ne kadar yetenekli ve titiz olduğunu göstermektedir.

(31)

Kâğıt kesme (katı‟) sanatında ve mûsikide de mâhir olduğu kanun icrâ ettiği bilinir. Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi soyundan Îsâzâde Sâdeddin Efendi‟nin kızı Şerife Âişe Sıddîka Hanım‟la evlenmiş, bu evlilikten Fatma İnâyet ve Rızâ Saffet adında iki çocuğu olmuştur. 13 Nisan 1871 tarihinde çok genç yaşta (38) vefât eden Vahdetî Efendi, Eyüp‟te Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi‟nin türbesi hazîresinde defnedildi.

Vahdetî Efendi‟nin bazı celî sülüs eserleri bilinmektedir. Nuruosmaniye Camii‟nde ve Bâbıâli‟deki Nallı Mescid‟de Bilâl-i Habeşî levhaları, Ayasofya Camii‟nde 1853‟te yazdığı “innâ cealnâ...” âyetiyle “accilû bi‟s-salâti” hadis levhaları, Bursa Ulu Camii‟nde büyük bir levha, Merkez Efendi Türbesi kubbe yazısı, Zeyneb Kâmil‟in Vezneciler‟deki konağının üst kısmında yer alan, konağın geçirdiği yangından sonra İbnülemin Mahmud Kemal tarafından Türk ve İslâm Eserleri Müzesi‟ne kaldırılan celî sülüs “fa‟llâhü hayrün hâfizan” levhası onun güzel eserlerindendir. Ayasofya‟daki celî sülüs levhalarını gören Sultan Abdülaziz, Vahdetî Efendi‟ye bolca ihsanda bulunmuştur. Emîr Buhârî Dergâhı hazîresinde bulunan, Abdülkerim Efendi‟nin kızı Hasnâ Hanım‟ın kabir taşı kitâbesiyle Cerrahpaşa‟da Keçecizâde Mezarlığı‟ndaki çeşme kitâbesi de Vahdetî Efendi‟nin hattıyladır (Serin, 2016: 235-236; İnal, 1955: 438-444).

2.4. Hat Sanatında Malzemeler

Hat sanatında kullanılan üç temel malzeme vardır. Bunlar kamış kalem, kâğıt ve mürekkeptir. Bunun dışındaki malzemeler bu üç temel malzemenin hazırlanmasında kullanılan malzemelerdir.

Kalem ilk ilâhi hitapta yer alan, “Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir ki kalemle yazmayı öğreten odur” ayetiyle şerefi yüceltilen yazı vasıtalarının başında gelir. Yine başka bir ayette “Hokka, kalem ve ehl-i kalemin satıra dizdikleri ve dizecekleri hakkı için” ibaresi kalemin hikmetine işaret eder. Hikmetinin büyüklüğü sebebiyle sûrenin ismi olmuş, ilk ayette üzerine yemin edilerek insanlar uyarılmıştır. Allah her nasıl kalem olursa olsun ilme ve sanata vasıta olacağı için kalemi övmüştür. Hat sanatı geleneğinde kalem kamıştandır. Kamış kalemin çeşitleri vardır. Bunların bazıları bambu, cava, menevişli kalemdir.

(32)

20

Kalemin yontulması ve açılması için e r olarak bilinen bir bıçak kullanılır. Bu bıçağın sapı farklı olarak bağa, fildişi, kemik, ahşap veya değerli bir taş olabilir. Kesici kısım yapılış şekline göre hattâtî, katîbî, söğüt yaprağı, cam kırığı gibi çeşitli isimler almıştır. Bıçağın ağzının açılması itinâ ve ustalık isteyen bir iştir. Harflerin keskin ve güzel yazılabilmesi için kamış kalemin iyi açılmış olması gerekir (Derman, 1967a: 161-176).

Makta, kalem ucunu düzeltmeye yarayan, bıçağın ağzı bozulmasın diye fildişi ya da kemikten yapılan bir âlettir. Ayrıca maktanın üzerinde kesim esnasında kalemin kaymaması için oturtulduğu bir yuva vardır.

M re e in ana maddesi is ve Arap zamkıdır. Bezir yağı, bal mumu, neft yağı, çıra ve gaz yağı gibi çeşitli maddelerden elde edilen is, Arap zamkı ile iyice karıştırılıp dövülür. Gerekli miktarda su ilavesiyle inceltilerek mürekkep elde edilmiş olur (Nefeszâde, 1939: 73-119).

Hokka olarak bilinen bir kabın içine, ham ipek “lika” konur üzerine mürekkep doldurulur. İpek, hokkanın içinde sünger vazifesi görerek, kalemin ucunun fazla mürekkeb almasını önler ayrıca mürekkebin bir anda dökülmesine de engel olur. Eskiden hattatların kuşağında taşıdığı, hokkanın ve kalemlerin bir arada bulunduğu özel kalem kutusuna divit adı verilir (Derman, 1967b: 97-112).

Osmanlılar âğ d Çin, Hindistan, Semerkand ve Avrupa‟dan ithal etmişlerdir. Ham kâğıt hattatlar tarafından kullanılmadan önce renklendirilip, nişasta ve yumurta ile hâr n r. Âh r kalemin kâğıt üzerinde kolay hareket etmesini sağlar ayrıca yazının tashihine de imkân verir (Derman, 1968: 338; Günüç, 2004: 11-14).

M hre, kâğıt üzerindeki âharın parlatılması ve pürüzlerin giderilmesi için kullanılan akiktaşı, cam veya çakmaktaşından yapılan bir alettir. Kolay ve kusursuz yazı için ahardan sonra mühreleme mutlaka yapılmalıdır (Yazır, 1981: 135).

Bunların dışında kullanılan mıstar, yazı altlığı, kirpi oku gibi daha pek çok malzeme hat sanatında bulunur. Bütün bu malzemenin mükemmeliyeti, sanatkârın da mükemmel eserler ortaya koyması için mutlak şartıdır. Zirâ “Kem âlât ile kemâlât olmaz.”

(33)

2.5. Hat Sanatında Estetik Kriterler

İslam‟ın kabulünden sonra Kur‟an‟ın yazılması, tahrifatının önlenmesi ve yayılmasını sağlamak için yazıya ihtiyaç duyulmuştur. Allah‟ın kelâmı Kur‟an-ı Kerim‟i güzel yazma heyecanı ve gayreti “güzel şeyler güzel kaplara konur” inanışı yazının sanat yazısı seviyesine yükselmesinde etken olmuştur (Serin, 2010: 20).

Bilindiği gibi güzelliği sağlayan bir takım unsurlar mevcuttur. Bu unsurların başında âhenk gelir. Estetikçiler ahengi çoklukta birlik nizamı, parçayla bütün arasındaki denge, şekiller arasında uygunluk diye târif etmişlerdir. Bunun yanında renk uyumu, leke dengesi, ritim, simetri, asimetri ve orantı da güzelliği sağlayan diğer unsurlardır (Boydaş, 1988: 299).

Her harfin kendine mahsus anatomik yapısı, ölçüsü, harflerin başta, ortada sonda yazılış şekillerinin farklılık göstermesi hat sanatı içindeki estetik kaidelerdir. Bunlara paralel olarak hat sanatının diğer hususiyetleri terkib, eyyâliyet, me âne , i dâ, tahrik, olma, gibi özelliklerdir.

Ter î , birleştirmek manasında olan bu özellik harflerin ve kelimelerin estetik kaygılarla bir araya getirilmesi ve bir yöne sevk edilmesidir.

Seyyaliyet, bir yazıyı meydana getirirken harflerin terkibi esnasında yerine göre bünye değişimlerine uğraması, kalemin kâğıt üzerinde hiçbir pürüz ve engelle karşılaşmadan sanki bir suyun kendi doğal seyrinde akması gibi bir hissin uyanmasıdır.

Me âne , harflerin zayıf ve gösterişsiz değil, sağlıklı, kuvvetli ve dimdik ayakta görünmesi demektir. “Güzel yazı halâvetli olan yazıdır. Halâvetli yazı da metânetli olandır” (Yazır, 1981: 104).

İ dâ, yeni, orijinal ve özgün olmak demektir. Sanatkâr daha önce yapılmamış olanı yapan kişidir. Hattat yeni ve özgün tasarımlar yapmalıdır fakat bunun yanında üstadları taklit etmek hat sanatında zor olduğundan maharet sayılır ve bu teşvik edilen bir durumdur.

Ö , yazıdaki her harfin nokta ölçüsüne riayet edilerek yapılması ve aynı zamanda birbiriyle de orantılı olmasıdır. Tabiattaki her şeyin bir altın oranı vardır. Güzelliğin şartlarından biri ölçülülüktür.

(34)

22

Tahrî , kalemin hareket ettirilmesidir. Yazı yazarken bazen kalemin bastırılması bazen serbest bırakılması gerekir. Kalem ile el arasında bir ahenk söz konusudur böylece güzel yazı meydana gelir (Yazır, 1981: 103-108).

Bu çalışmada ele alınan ve incelenen Osmanlı kāimeleri üzerindeki yazılar, bahsedilen bütün güzellik unsurları göz önünde bulundurularak değerlendirilecektir.

2.6. Kāimeler (Kâğıt Paralar) 2.6.1. Kāimenin Tanımı

Osmanlılar zamanında çıkarılan kâğıt paralara āi e denilmiştir. Kāi e sözlükte “ayakta duran, bir şeyin yerine geçen”, anlamındaki kâimin müennes hâli kāime (çoğulu kâvâim) altın ve gümüş sikkeyi temsilen piyasada dolaştığı için bu adla anılmıştır. Aynı zamanda “geniş ve uzun kâğıtlara yazılan ferman buyruk” anlamını da taşır. Bu belgeler Osmanlı diplomatiğinde büyük makamdan küçük makama gönderilen belgelerdir. Belgelerde evrâk-ı nakdiyye, kavâim-i nakdiyye, kavâim-i mu‟tebere, eshâm kavâim-i gibi çeşitli adlarla da kullanılmıştır (Akyıldız, 2001: 212-215).

2.6.2. Kāimenin Ortaya ÇıkıĢı

Geçmişten bugüne insanlar her devirde ihtiyaçlarını gidermek için birbirleriyle bir şeyler alıp vermişler yani takas yoluna gitmişlerdir. Bunun için çeşitli vasıtalar kullanmışlar mesela kurutulmuş balık, kürk, tütün, şeker, kakao, pirinç, deniz kabuğu, dut kabuğu, kumaş parçası, tuz, at, çivi, tahıl v.s. gibi pek çok unsur para vazifesi görmüştür. O zaman paranın tanımı için toplumda herkes tarafından kabul gören ve alış veriş aracı olarak kabul edilen, servet birikimi ve muhafazasını kolaylaştıran bir değişim aracıdır diyebiliriz.

Para genel olarak mal-para ve îtibarî para olarak iki kısma ayrılabilir. Mal-para, evrensel para birimi olan altın ve gümüş sikke gibi tedavüldeki değeri kadar, madenî değeri de olanlardır. Îtibarî para ise kâğıt para ve banknotlar gibi üzerinde yazı olan, altın ve gümüş parayı temsilen piyasada dolaşan aynî bir kıymeti olmayan paralardır (Akyıldız, 2008: 15).

İlk kâğıt paranın Mısır‟da M.Ö. 1600‟lü yıllarda kullanıldığına dair görüşler olsa da, genel olarak kabul gören fikir 12. yüzyılda Song hanedanı zamanında

(35)

(960-1279) Çinliler tarafından kullanıldığıdır. Yani günümüzde bilinen ve kullanılan anlamda (resmi olarak basılan ve geçerlilik tarihi taşımayan) ilk kâğıt para 1189‟da Jin tarafından bastırıldı (Fotoğraf-1).

Mîlâdi 1330‟da Çin‟i ziyaret eden seyyah İbn Batuda Çin‟de kullanılan parayı şöyle anlatır: “Alış-veriş dinar ve dirhem ile değil bu kâğıt parçası ile vukubulur; her biri avuç içi kadar olup üzerlerinde hükümdarın damgası basılırdı. Bunların yirmi beşine bir bâliş denilip bizim dinara tekâbül eder. Bir kimsenin kâğıt paraları yırtıldığı vakit bunları Darphâneye benzer bir yere götürüp yenisiyle değiştirirdi.” Bir başka seyyah Marco Polo da Çin kâğıt parası hakkında şunları anlatmıştır: “Bu kâğıtlar uzun süre dolaşımda kaldığı için yıpranıp eskidiklerinde darphaneye götürülüyor, yüzde üç eksiğine yenileriyle değiştiriliyor” (Akyıldız, 1996: 17-19; Turan, 1965: 279).

Avrupa‟da ilk kâğıt para İsveç‟teki Stockholm Bankası‟nca 1661‟de basılmıştır (Eagleton, Williams 2011: 255). Osmanlı Devleti‟nde ise para denince akla madenî paralar altın, gümüş ve bakır sikkeler gelirdi. Osmanlı resmî para birimi akçeydi. İlk Osmanlı sikkesi Osman Bey zamanında basılmış üzerinde “Osman bin Ertuğrul” yazısı bulunmaktadır. XVII. yüzyıla kadar para birimi olma özelliğini korumuştur. Kâğıt para 17. ve 18. yüzyıllardan sonra 19. yüzyıl ortasına yakın tarihlerde Osmanlı Devleti‟nde kullanılmaya başlanmıştır (Kazgan, 1999: 83).

2.6.3. Kāimenin GeliĢimi:

Osmanlı Devleti Döneminde kāime her zaman ihtiyaçlar ve maddi sıkıntılar neticesinde çıkarılmış fakat mahsurları görülerek kaldırılma çareleri aranmıştır. Bu zaruretler ilk olarak tanzimatın icab ettirdiği yenilikleri yapmak için çıkarıldığı doğrultusundadır. İlk kāimenin çıkarılış tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte Sultan Abdülmecid‟in tahta çıkışının ikinci senesine rastlar yani Haziran 1840 olma ihtimali yüksektir. Dönemin maliye nazırı Hacı Saib Paşadır. K âi -i nakdiyye-i ’tebere adıyla faizlerinin toplamı 4.000 kese olan 32.000 keselik esham çıkarıldı. Tedavüle çıkarılan kāimeler el yazısıyla yazılmıştı, %8 faizliydiler ve sekiz sene içerisinde tedavülden kaldırılacaklardı. Bu kāimelerle memleket içinde ve dışında alış verişlerde kullanılabilecekti. Yalnız el yazısıyla yazılmış olduğu için taklitleri çok kolay yapılmıştı. Çıkarılan kāime hazinenin ihiyacını karşılamadığı için ikinci

Referanslar

Benzer Belgeler

Adından da anlaşılacağı üzere harfler çıkarılırken kalem üçte ikilik kısımda aynı şekilde devam ederken kalan üçte birlik kısımda tam tersi hareket

MNL , PMNL ve plazma vitamin C analizlcri spektrolotometrik olarak, plazma glikoz, kolesterol, toplam protein ve albumin anal izleri isa otoana lizor'de yaplldl.. SonuC

Bunlar, vergiler ve harçlar (indirimler, muafiyetler, istisnalar, atık gömme vergisi gibi), fonlar ve sübvansiyonlar, ticareti yapılabilir kirlilik izinleri, ileri düzey

祝您健康愉快! 北醫健康諮詢專線 (02)2738-7416 ☎ 總之,治療 Endometriosis如果有懷孕的需求時, 方向應該是積極治療( active

Görüldüğü gibi mobil iletiĢimde yaĢanan geliĢmeler, yapılan GSM operatörü yatırımları ve beraberinde getirdiği diğer iĢ olanakları sonucunda ortaya

Galloway, Engstrom ve Sommer (2015) romantik film izleme davranışı ile akılcı olmayan inançlar arasındaki ilişkiyi anlamaya yönelik olarak, 228 üniversite öğrencisiyle

Osmanlı Devleti, 1517 yılında Hicâz bölgesinin yönetimini Memlükler’den almakla İslâm dünyasında büyük bir üne kavuşmakla beraber İslâm dünyasında önemli bir

Bunun ardından İtalya ile Osmanlı Devleti arasında gerçekleşen diplomatik yazışmalara kapsamlı bir şekilde değinen yazar daha sonra da sadece Trablusgarp