• Sonuç bulunamadı

LİSE ÖĞRENCİLERİNİN SALDIRGANLIK DÜZEYLERİ VE SPORTİF AKTİVİTELERE KATILIMLA İLİŞKİSİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "LİSE ÖĞRENCİLERİNİN SALDIRGANLIK DÜZEYLERİ VE SPORTİF AKTİVİTELERE KATILIMLA İLİŞKİSİ"

Copied!
102
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

BEDEN EĞİTİMİ VE SPOR ÖĞRETMENLİĞİ ANA BİLİM DALI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

LİSE ÖĞRENCİLERİNİN SALDIRGANLIK

DÜZEYLERİ VE SPORTİF AKTİVİTELERE KATILIMLA İLİŞKİSİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan Fatih DERVENT

Tez Danışmanı Prof. Dr. Ömer ŞENEL

(2)

JÜRİ ÜYELERİNİN İMZA VE ONAY SAYFASI

Eğitim Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü’ ne

Fatih DERVENT’ e ait “Lise Öğrencilerinin Saldırganlık Düzeyleri Ve Sportif Aktivitelere Katılımla İlişkisi” adlı çalışma Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir.

Başkan

Prof. Dr. Ömer ŞENEL

Üye

Doç. Dr. Emin KURU

Üye

(3)

i

ÖZET

Bu araştırmanın öncelikli amacı belirli sınırlılıklar içerisinde spor ve saldırganlık ilişkisini tüm boyutlarıyla ortaya koyabilmektir. Araştırmada, geçerlilik ve güvenirlik çalışması araştırmacı tarafından yapılmış, İpek İlter (Kiper) tarafından geliştirilmiş ve 30 maddeden oluşan “Saldırganlık Envanteri” (Kiper, 1984) ve araştırmacı tarafından yanıt formunun başına yerleştirilmiş, deneklerin demografik özelliklerini (cinsiyetleri, spor yapıp yapmadıkları, branşları, velisinin mesleki ve öğrenim durumu) gösteren soru kağıdı kullanılmıştır. Elde edilen verilerin istatistiksel analizinde betimsel istatistikler (ortalama, standart sapma, minimum – maksimum değerler vb.), ilişkisiz t-test ve tek yönlü varyans analizi (anova) istatistiksel teknikleri uygulanmış ve SPSS paket programı kullanılmıştır.

Araştırmada elde edilen sonuçlar şu şekilde sıralanabilir; spor yapan denekler spor yapmayanlardan daha atılgandırlar. Yıkıcı, edilgen ve genel saldırganlık özellikleri açısından spor yapmayan ve spor yapan denekler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanamamıştır. Cinsiyetlerine göre tüm deneklerde saldırganlık özellikleri açısından da anlamlı bir fark bulunamamıştır.

Spor yapan kız deneklerin yapmayan kızlardan daha atılgan oldukları saptanmış ancak diğer saldırganlık özelliklerinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark tespit edilememiştir.

Spor yapan kız ve erkek deneklerin atılganlık özelliklerinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark belirlenmiş, kızların erkeklerden daha atılgan oldukları anlaşılmıştır. Spor yapan kız ve erkeklerin diğer saldırganlık özelliklerinin ise birbirlerine yakın olduğu belirlenmiştir. Spor yapmayan erkek ve kız deneklerin saldırganlık özelliklerinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark tespit edilememiştir.

(4)

ii

Bireysel ve takım sporlarına ve branşlarına göre spor yapan deneklerin saldırganlık özellikleri arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır.

Babalarının eğitim düzeyi incelendiğinde spor yapan deneklerin yıkıcı saldırganlık envanter alt ölçeğinde anlamlı bir fark bulunmuş, babasının eğitim düzeyi ortaokul olan deneklerin daha fazla yıkıcı saldırganlık özelliğine sahip oldukları tespit edilmiştir. Diğer saldırganlık özelliklerinde ise anlamlı bir fark bulunamamıştır. Babalarının eğitim durumlarına göre spor yapmayan deneklerden babalarının eğitim düzeyi lise olanların edilgen saldırganlık özelliklerinin diğer deneklerden daha yüksek olduğu saptanmıştır.

(5)

iii

ABSTRACT

This research intends to determine the agressivity levels of the high school students and relation with their participation to sport activities.

“İpek İlter Agressivity Inventory” which has three sub-scales that named ranious agressivity, passive agressivity and assertiveness, was applied in this research and the data obtained at the end of the research was evaluated by “t” test and one way anova statistical analysis methods. SPSS package program was used for evaluations.

The results of this research can be explained as followings; there is no significant difference among the subjects that do not participate in sport activities and the subjects that participate in sport activities at ruinous, passive and general agressivity levels. But it is determinated that the subjects who participate in sport activities have more assertivensess characteristic than the subjects who do not participate in sport activities. According to the sexuality of the subjects that attended the research work, no significant difference was found at agressivity levels.

It was determined that the girls who participate in sport activities have more assertiveness characteristic than the girls who do not participate in sport activities and than the men who participate in sport activities, too.

It was pointed that there is no difference among the girls and men who do not participate in sport activities at the ruinous agressivity, general agressivity, passive agressivity and the assertiveness levels.

(6)

iv

No signifance level was determined among the subjects that participate in individual sports and team sports and among their branches.

After the analysis of the subjects that participate sport activities according to their father’ s education level, a signifance level was found. The subjects whose father’s education level is intermediate school have more ruinous agressivity than the others. The subjects whose father’s education level is high school, do not participate in sport activities have more passive characteristic than the others according to the father’ s education level.

(7)

v

ÖNSÖZ

Saldırganlık, sosyal hayatın her kademesinde, sokakta, okulda, aile içinde artan bir oranda yaşanan önemli bir sorundur. Toplumda saldırganlık ve şiddet içeren olayların artması, bu artışın okul çağı çocuk ve gençleri de içine alır şekilde yaygınlaşması ilgili ve uzman birimlerin, kişilerin bilimsel gerçekler ışığında kalıcı stratejiler ve eylem planları belirlemelerini zorunlu kılmaktadır.

Ekonomik ve sosyal gelişimin temel unsuru olan insanın, moral ve fiziki açıdan geliştirilmesinde önemli bir araç olan beden eğitimi ve sporun, eğitim ortamlarında saldırganlık ve şiddetin önlenmesi ve azaltılmasında önemli bir rolü olduğu kabul edilmektedir. Beden eğitimi dersleri ve okulun sportif aktiviteleri, fiziksel gelişimin yanında sağlıklı yaşam bilincine kavuşan, sosyalleşme süreçleri hızlanan, haklarının bilincinde, çevresindekilerin özgürlüklerine saygılı, kendine güven duygusu kazanmış, boş zamanlarını olumlu etkinliklerle değerlendiren, dolayısıyla saldırganlık ve şiddet içeren olumsuz ortam ve olaylardan kendini soyutlamış nesiller yetişmesini sağlamaktadır.

Bu nedenle beden eğitimi dersi ve sportif ders dışı etkinliklerinin geliştirilmesi için uygun şartlar oluşturulmalı, beden eğitimi ders saatleri azaltılmak yerine arttırılarak öğrencilerin izleyici değil katılımcı olmaları sağlanmalıdır.

Çalışmam esnasında engin fikirleriyle bana yol gösteren değerli tez danışmanım Prof. Dr. Ömer ŞENEL’ e sonsuz şükranlarımı sunarım. Sevgi, demokrasi ve bilimin hakim olduğu çağdaş eğitim ortamlarının oluşmasına katkı sağlaması dileğiyle.

Fatih DERVENT Ankara, 2007

(8)

vi İÇİNDEKİLER Sayfa ÖZET………... i ABSTRACT………. iii ÖNSÖZ……… v vi ix İÇİNDEKİLER………. KISALTMALAR LİSTESİ……….. TABLOLAR LİSTESİ………. x GİRİŞ………... 1 I.KURAMSAL ÇERÇEVE………...……….. 2

I. 1. SALDIRGANLIKLA İLGİLİ TEMEL OLGULAR……… 2

. 1. 1. Saldırganlık………... 2 4 I. 1.2. Şiddet……… I. 1.3. Baskı………... 5 I. 1.4. Güç Ve Başatlık………...……….. 5 I. 1.5. İzlenim Yaratma……… 5 I. 2. SALDIRGANLIK TÜRLERİ…...……… 6 I. 2.1. Araçsal Saldırganlık………... 6

I. 2.1.1. Amaçlı Saldırganlığın Yerine Getirilmesinde Araçsal Saldırganlık Örnekleri………...……… 7

I. 2.1.1.1. Amaç Yönelimli Saldırganlık………...…... 7

I. 2.1.1.2. Sosyal Ödül Ve Onay Amacıyla Saldırganlık…...………... 8

8 I. 2.1.1.3. Sosyal Rol Olarak Saldırganlık………... I. 2.1.1.4. Emir Altında Saldırganlık……… 9

I. 2.1.1.5. Saldırganlığa Yöneltici Karmaşık Dürtüler………. 9

I. 2.2. Düşmanlık İçeren Saldırganlık………... 9

I. 2.3. Atılganlık………... 10

I. 3. SALDIRGANLIĞIN KAYNAĞI VE OLUŞUMU………...………... 12

I. 3.1. Saldırganlık Kuramları………... 12

I. 3.1.1. İçgüdü Kuramı……… 12

(9)

vii

I. 3.1.2. Biyolojik Kuram……… 17

I. 3.1.3. Sosyal Öğrenme Kuramı………... 19

I. 3.1.3.1. Sosyal Değişim Kuramı……….. 22

I. 3.1.3.1.1. Model Alma………... 24

I. 3.1.4. Engellenme – Saldırganlık Kuramı………... 25

I. 3.1.4.1. İpucu – Uyarılmışlık Kuramı………... 29

I. 3.1.4.2. Engellenmenin Keyfiliği………... 32

I. 3.1.4.3. Engellenmenin Tahrik Biçimi Ve Şiddeti………..………... 33

I. 4. SALDIRGANLIĞIN PSİKOLOJİK NEDENLERİ……… 34

I. 4.1. Mensubiyet Duygusu (Irk Ayrılığı)………... 35

I. 4.2. Engellenme………... 35 I. 4.3. Cinsiyet Faktörü………... 36 I. 4.4. Erotizm………... 37 I. 4.5. Algılar………... 37 I. 4.6. Kitle Faktörü………... 38 I. 4.7. Kişilik………... 40

I. 5. SALDIRGANLIĞIN SPORSAL ALANDAKİ YANSIMASI………... 41

I. 5.1. Saldırganlık – Spor İlişkisi……… 42

I. 5.2. Saldırganlık Ve Performans ……...……...………... 44

I. 5.3. Seyirci Saldırganlığı………. 47

I. 5.3.1. Seyirci Saldırganlığının Çeşitleri……….. 49

I. 5.3.1.1. Bireysel Saldırganlık……….. 49

I. 5.3.1.2. Kitlesel Saldırganlık………... 50

I. 5.3.1.3. Tamamen Şiddet İçeren Saldırganlık……….…… 50

I. 5.4. Sporda Saldırganlığın Ve Şiddetin Önlenmesi...……….. 51

II. MATERYAL VE YÖNTEM..………... 53

II. 1. Araştırmanın Yöntemi……… 53

II. 2. Evren Ve Örneklem……….... 53

II. 3. Veri Toplama Araçları………... 54

II. 4. Araştırmanın Sınırlılıkları……….. 54

(10)

viii

III. BULGULAR………..… 56

III. 1. Saldırganlık Açısından Örneklemin Betimsel Özellikleri………...………... 56

III. 2. İlişkisiz T – Test Ve Varyans Analizi Sonuçları……… 66

IV. TARTIŞMA VE SONUÇ………..……… 73

IV. 1. Öneriler……….. 77

KAYNAKÇA………... 78

(11)

ix KISALTMALAR LİSTESİ P : Anlamlılık düzeyi SD : Serbestlik derecesi SS : Standart sapma OK : Ortalama kare KT : Kareler toplamı X : Ortalama puan E : Erkek K : Kız

(12)

x

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo Sayfa Tablo 1 : Spor yapan ve yapmayan deneklerin envanter alt ölçeklerinden almış oldukları puanlara ilişkin betimsel istatistik sonuçları………... 56 Tablo 2 : Deneklerin spor yapıp yapmamaları ve cinsiyetlerine göre envanter alt ölçeklerinden almış oldukları puanlara ilişkin betimsel istatistik sonuçları..…..…... 57 Tablo 3 : Deneklerin cinsiyetleri göz önüne alındığında envanter alt ölçeklerinden elde edilen sonuçlar………...……….……….………... 58 Tablo 4 : Spor yapan deneklerin cinsiyetleri göz önünde bulundurulmadan spor branşlarına göre envanter alt ölçeklerinden elde ettikleri puanlara ilişkin betimsel istatistik sonuçları………... 59 Tablo 5 : Spor branşlarında, cinsiyet göz önünde bulundurulduğunda deneklerin, alt ölçeklere ilişkin ortalama puanları ve standart sapmaları………... 60 Tablo 6 : Cinsiyet göz önünde bulundurulmadan takım ve bireysel spor yapanların yıkıcı saldırganlık ve atılganlık alt ölçeklerine ilişkin betimsel istatistik sonuçları…... 61 Tablo 7 : Cinsiyet göz önünde bulundurulmadan takım ve bireysel spor yapanların edilgen ve genel saldırganlık alt ölçeklerine ilişkin betimsel istatistik sonuçları……….. 62 Tablo 8 : Bireysel ve takım sporu yapanların cinsiyetleri göz önüne alındığında yıkıcı

saldırganlık ve atılganlık alt ölçeklerine ilişkin betimsel istatistik sonuçları……... 62 Tablo 9 : Bireysel ve takım sporu yapanların cinsiyetleri göz önüne alındığında edilgen ve genel saldırganlık alt ölçeklerine ilişkin betimsel istatistik sonuçları……….. 63 Tablo 10 : Spor yapan deneklerin babalarının eğitim düzeyine göre envanter alt ölçeklerinden almış oldukları puanlara ilişkin betimsel istatistik tablosu………. 63 Tablo 11 : Spor yapmayan deneklerin babalarının eğitim düzeyine göre envanter alt ölçeklerinden almış oldukları puanlara ilişkin betimsel istatistik tablosu………. 64 Tablo 12 : Spor yapan deneklerin annelerinin eğitim düzeyine göre envanter alt ölçeklerinden almış oldukları puanlara ilişkin betimsel istatistik sonuçları…………... 64

Tablo 13 : Spor yapmayan deneklerin annelerinin eğitim düzeyine göre envanter alt ölçeklerinden almış oldukları puanlara ilişkin betimsel istatistik tablosu... 65 Tablo 14 : Spor yapan ve yapmayan deneklerin envanter alt ölçeklerine ilişkin, ilişkisiz t-test analiz tablosu……….. 66

(13)

xi

Tablo 15 : Spor yapan ve yapmayan deneklerin atılganlık alt ölçeğine ilişkin varyans analizi tablosu………... 66 Tablo 16 : Spor yapan ve yapmayan deneklerin yıkıcı saldırganlık alt ölçeğine ilişkin varyans analizi tablosu……….. 67 Tablo 17 : Cinsiyetlerine göre tüm deneklerin envanter alt ölçeklerine ilişkin, ilişkisiz t-test analiz tablosu………... 67 Tablo 18 : Spor yapan ve yapmayan kız deneklerin envanter alt ölçeklerine ilişkin, ilişkisiz t-test analiz tablosu……….. 68 Tablo 19 : Spor yapan ve yapmayan erkek deneklerin envanter alt ölçeklerine ilişkin, ilişkisiz t-test analiz tablosu……….. 68 Tablo 20 : Cinsiyetlerine göre spor yapan deneklerin envanter alt ölçeklerine ilişkin, ilişkisiz t-test analiz tablosu……….. 69 Tablo 21 : Cinsiyetlerine göre spor yapmayan deneklerin envanter alt ölçeklerine ilişkin, ilişkisiz t-test analiz tablosu……….. 69 Tablo 22 : Bireysel ve takım sporu yapan deneklerin envanter alt ölçeklerine ilişkin, ilişkisiz t-test analiz tablosu……….. 70 Tablo 23 : Spor yapan deneklerin babalarının eğitim düzeyine göre yıkıcı saldırganlık alt ölçeğine ilişkin varyans analizi tablosu………... 71 Tablo 24 : Spor yapmayan deneklerin babalarının eğitim düzeyine göre edilgen saldırganlık alt ölçeğine ilişkin varyans analizi tablosu………... 71 Tablo 25 : Spor yapmayan deneklerin babalarının eğitim düzeyine göre genel saldırganlık alt ölçeğine ilişkin varyans analizi tablosu………... 72

(14)

GİRİŞ

Bu tezin konusu, lise öğrencilerinin saldırganlık düzeyleri ve sportif aktivitelerle ilişkisinin belirlenmesidir. Amacı ise sportif aktivitelere katılan öğrencilerle, katılmayan öğrencilerin saldırganlık düzeylerinin karşılaştırılıp, sporun saldırganlık üzerindeki etkisi ve önlenmesindeki rolünün saptanmasıdır.

Son yıllarda, eğitim ortamlarında çocuk ve gençlerin zararlı alışkanlıklar ve saldırgan davranışlardan korunmasına yönelik yayınlanan yönerge ve yönetmeliklerde beden eğitimi ve sporun önemi ortaya konmuştur ancak müfredatlarda ağırlığın fen ve sosyal bilimlere verilmiş olması, beden eğitimi ve spor konusunun ihmal edilmesi sonucunu doğurmuştur

Türkiye’ de okullardaki şiddetin boyutlarını ortaya koymaya çalışan çeşitli araştırmalar yapılmaktadır. Mayıs 2006 sonu itibariyle yapılan basın taraması sonuçlarına göre son beş ayda okullarda meydana gelen fiziksel olaylarda 14 öğrenci öldürülmüş, 104 öğrenci ve 3 öğretmen de yaralanmıştır (MEB, Strateji Ve Eylem Planı, 2006). Beden eğitimi alanında her geçen gün artan çalışmalar beden eğitimi ve sporun fiziksel, zihinsel, sosyal ve duyuşsal gelişim üzerindeki olumlu etkisini ortaya koymakta, istendik davranışlar kazandırma sürecinde ne denli önemli olduğunu göstermektedir.

Bu çalışmanın amacı spor ve saldırganlık ilişkisini tüm boyutlarıyla ortaya koyabilmenin yanında öğrencilerin saldırganlık öğeleri içeren davranışlara yönelmelerinin sportif aktivitelere katılımla önlenmesine, her geçen gün daha fazla öğrencinin katıldığı sportif aktivitelerin yer aldığı, bilişsel, zihinsel ve sosyal yönden gelişmiş nesillerin yetiştiği eğitim ortamlarının oluşmasına katkıda bulunmaktır.

(15)

I. KURAMSAL ÇERÇEVE

“Lise Öğrencilerinin Saldırganlık Düzeyleri ve Sportif Aktivitelere Katılımla İlişkisi” ni ortaya koymak amacıyla yapılmış bu çalışmanın ilk bölümünde saldırganlık ile ilgili temel olgular tanımlanmaya çalışılacaktır.

I. 1. SALDIRGANLIKLA İLGİLİ TEMEL OLGULAR

I. 1. 1. Saldırganlık

Farklı psikolojik ekoller tarafından çeşitli şekillerde tanımlanmış olsa da tüm ekollerin birleştiği nokta, insan doğasında saldırganlık güdüsünün varolduğudur. Saldırganlık, hoş olmayan bir uyaranın ortaya çıkma olasılığının sıfırdan daha büyük olması durumunda canlı bir hedefe yöneltilen davranıştır (Kaufmann, 1970). Başka bir tanım, saldırganlığı canlı bir organizmaya dolaylı veya dolaysız olarak zarar vermeyi amaçlayan davranış olarak tanımlamaktadır (Beyer ve Peter 1997). Baron ve Richardson’ a (1994) göre saldırganlık “canlı bir varlığa zarar verme ya da incitme amacıyla yöneltilen, canlının da bundan kaçındığı davranış şekli” dir. Tiryaki (2000) ise saldırganlığı, “karşısındakine üstün gelmek, onu yönetmek; bir işi bozmak, boşa çıkarmak için düşmanca, incitici, hırpalayıcı, acı/ağrı verici davranış biçimi” olarak tanımlamakta ve saldırgan davranışların amaca yönelik davranışlar olduklarını ve bir kişiye, gruba ya da topluma yönelik olabileceğini belirterek, bu tür davranışlarla karşılaşan kişilerde ya kaçınma davranışı ya da benzer davranışlarla karşı koyma davranışı görüleceğini vurgulamaktadır.

Şu ana kadar ki tanımlar, saldırganlığın salt fiziksel davranışı içerdiğini düşündürebilir. Fiziksel saldırganlığın yanı sıra sözel ve duygusal saldırganlık da

(16)

vardır. Duygusal saldırganlık karşısındakini duygusal olarak yaralayan, onu sıkıntıya sokan, ruhsal yönden örseleyen, güvenini azaltan amaçlar içerir. Sözel saldırganlık ise karşısındakine zarar vermek, onu incitmek, aşağılamak gibi amaçlar taşır. Küfretmek, hakaret etmek, alay etmek amacıyla söylenen sözler bu niteliktedir. (Doğan, 2005). Gergen ve Gergen (1986) de saldırganlığın salt davranışsal olmadığını, davranışa öfke, düşmanlık, patlama gibi duygusal öğelerin de eşlik ettiğini belirtmektedirler.

Cox (1985), saldırganlıkta genel olarak beklenen birkaç davranışın olduğunu belirtmekte, bunları; saldırganlık olarak tanımlanan davranışın canlı bir hedefe yöneltilmesi gerekliliği, gerçekleştirilen davranışın saldırganlık olarak nitelendirilebilmesi için hedefin zarar görmesinin istenmesi, saldırganlığın başarılı olması ve hedefin zarar görmesi yönünde mantıksal bir beklentinin bulunması, olarak sıralamaktadır.

Spor dalına özgü kurallar çerçevesinde belirli bir engellenme söz konusudur ve bu sporcular tarafından karşılıklı olarak beklenir. Kuralların ihlal edildiği noktadan itibaren gerçek saldırgan davranışa geçiş gerçekleşir. Genel kabul gören kuralların dışına çıkarak rakibe zarar verme niyetiyle hareket edilmesi durumunda, saldırgan davranıştan söz edilebilir (Baumann, 1994).

Niyetlilik, saldırganlığın önemli bir belirleyicisidir. Buna rağmen Buss saldırganlığı tanımlarken niyet gibi subjektif kavramları kullanmamaya çalışmaktadır. Çünkü ona göre niyet gibi subjektif bir kavram objektif olarak değerlendirilemez ve saldırıda bulunanın gerçek niyeti her zaman bilinemez. Buss saldırganlığı, “saldırganın birisine hoş olmayan uyaranlar göndermesi” şeklinde düşünmektedir (Aktaran: Tiryaki, 1996). Berkowitz (1993), bu tanımın belirgin sorunlar yaratacağını ve kazara birine yanlış bir uyaran göndermenin, bilerek birisine zarar vermekle aynı anlama gelmeyeceğini belirtmektedir. Fromm (1984), saldırganlığın tanımında kasıt unsurunu ön plana çıkarmaktadır ve karşısındakine

(17)

zarar veren ama aslında böyle bir amaç taşımayan davranışları kaza niteliğindeki saldırganlık olarak tanımlamaktadır.

Toplumlarda acı vermenin, incitmenin yasal ya da normatif yollarla meşrulaştırılması söz konusu olabilmektedir. Örneğin, bir doktorun tedavi sırasında acı veriyor olması meşru olarak nitelendirilmektedir. Toplumsal bakımdan, saldırganlık içeren davranış, sosyal normları ihlal etmek olarak da tanımlanmaktadır. Böylece saldırganlık, toplumun normlarını çiğneyen, ihlal eden davranış olarak görülebilmektedir (Tiryaki, 1996).

Sonuç olarak; saldırganlık, “kişinin bilinçli ve kasıtlı şekilde, sosyal çevresine zarar vermek, onları kontrol etmek, üzerlerinde egemenlik kurmak gibi fiziksel ve duygusal hedefler içeren, düzenlenmiş, sürekliliği olan eğilim” olarak tanımlanabilir.

I. 1.2. Şiddet

Şiddet ve saldırganlık terimleri karışıklığa yol açan, çoğu zaman da birbirinin yerine kullanılan tanımlardır. Şiddet; bir kişiye güç ve baskı uygulayarak, isteği dışında bir şey yapmak ya da yaptırmak; şiddet uygulama işlemi ise, zorlama, saldırı, kaba kuvvet, bedensel ya da psikolojik olarak acı çektirme ya da işkence, vurma, yaralama olarak tanımlanmaktadır (Başoğlu, 1998). Şiddet, saldırganlığın bir çeşitidir ve saldırgan davranışın uç noktasıdır. Yani her saldırgan davranış, şiddet içermeyebilir (Kılcıgil, 2003).

Şiddet; genel anlamda, aşırı duygu durumunu, bir olgunun yoğunluğunu, sertliğini, kaba ve sert davranışı, eylemi nitelendirmektedir. Şiddet, özel olarak saldırgan davranışları, kaba kuvveti, beden gücünün kullanılmasını, yakan, yıkan, yok eden eylemleri, taşlı, sopalı, silahlı, bıçaklı saldırıları, ferde ve topluma zarar veren eylemleri kapsamaktadır (Yetim, 2000).

(18)

I. 1.3. Baskı

Baskı, hak ve özgürlükleri kısıtlayarak zor altında bulundurma durumu olarak tanımlanmaktadır. Tedeschi (1983), saldırganlığı, “baskı durumundaki bireyin kaba bir girişimi” olarak görmektedir.

I. 1.4. Güç Ve Başatlık

Birçok araştırmacıya göre başat olma güdüsü, tek ve egemen güdüdür (Aktaran: Çobanoğlu, 1993). Finkelhor ve arkadaşları (1990) da saldırganlığın baskıdan daha fazla şeyleri içermekte olduğunu belirtmişlerdir. Saldırgan davranışta bulunan birey gücünü ve egemenliğini arttırmayı hedeflemektedir. Saldırganlıkta ulaşılmak istenen hedef, diğer kişileri etkileme, onlar üzerinde güç gösterme veya uygun bir kimlik oluşturma isteğidir (Berkowitz, 1993).

I. 1.5. İzlenim Yaratma

Aslında saldırganlar diğer insanların kendileri hakkında ne düşündüklerini merak ederler. Genç çeteler ve şiddet suçluları ile ilgili çalışmalar, bu insanların daha çok kendi şöhretleri ile ilgilendikleri sonucunu ortaya koymuşlardır (Tiryaki, 1996). Gençlerin çoğu saldırgan davranışları salt adını duyurma, arkadaşlık çevresi üzerinde statü sağlamak için yapmaktadır (Berkowitz, 1993).

(19)

I. 2.SALDIRGANLIK TÜRLERİ

Saldırganlık üzerine yapılan çalışmalarda, araştırmacılar, saldırganlığı çeşitli türlere ayırarak incelemişlerdir. Gergen ve Gergen (1986) saldırganlığı pasif ve aktif saldırganlık olarak iki başlıkta ele almışlardır. Aktif saldırganlıkta somut bir eylem söz konusudur. Pasif saldırganlık, aktivite içermemesine karşın zarar verme niyeti taşıyan hareketsizliği içine alır. Yardıma ihtiyacı olan biriyle ilgilenmeme durumu, pasif saldırganlığa örnek olarak gösterilebilir. Cox (1985) ise saldırganlığı araçsal ve düşmanlık içeren saldırganlık olarak iki türe ayırmıştır. Düşmanlık içeren saldırganlık, saldırganın hedefi sevmemesi ya da nefret etmesinden kaynaklanan ve temel amacı hedefe zarar vermek olan saldırganlık türüdür (Çobanoğlu, 1990). Araçsal saldırganlık da ise hedefe zarar vermek ana amaç değildir, ana amaç kendini koruma ya da herhangi bir amaç olabilir, saldırgan ise zarar verme niyeti taşımamaktadır.

I. 2.1. Araçsal Saldırganlık

Öğrenilmiş saldırgan eylemler, araçsal saldırı olarak tanımlanır. Bir hedefe ulaşmak için bu saldırı türü planlı olarak uygulanır. Araçlı saldırılar kurallara uygun olarak geliştirilebileceği gibi, kuralların dışını da çıkabilir (Baumann, 1994).

Araçsal saldırganlıklar, sportif bir amaç için belli bir düzeyi yakalama, karşısındakini yenme aracı veya kaybetmekten kaçınma davranışı biçiminde ortaya çıkar. Bu tür saldırganlığa, özel duygusal uyanma belirtileri eşlik etmez ve bunlar öğrenilmiş davranışlardır (Beyer ve Peter, 1997). Leonard’ a (1988) göre araçsal saldırganlık, duygusal bir temele sahip olmayıp tamamen göreve ve amaca yönelik bir saldırganlık şeklidir. Örneğin; bir futbol maçında gole giden rakibini formasında çekerek, ayağına vurarak ya da sarılarak vb. engellemeye çalışan futbolcunun amacı,

(20)

rakibine zarar vermek değil, onun gol atmasını engellemektir. Bu tür bir davranışta bulunan sporcu, oyun kurallarının belirlediği ölçülerde cezalandırılır.

Sporcuların, ceza alacaklarını bilerek böylesine saldırgan davranışlarda bulunmasını, Terry ve Jackson (1985), “herkes, karşılaştığı bir durumda kazanacaklarını bilebilir ya da öngörebilir” diyerek açıklamaktadırlar. Doğal olarak bir sporcu kazanmayı isteyecek, kaybetmeyi istemeyecektir. Bu nedenle bilerek ya da bilmeyerek saldırgan davranışta bulunabilir. Bu davranışın sonunda sporcu, kırmızı kart görerek sonraki hafta için ceza alabilir; fakat bu davranışı sonuçta takımın kazanmasını sağlamış olabilir. Bu ceza dikkate alınmadan kazanan takımın sporcularına prim verilebilir ve saldırgan davranışlar dolaylı olarak desteklenmiş, pekiştirilmiş olur (Doğan, 2005). Sporda varılan ya da ulaşılmak istenen hedefler para, başarı, prestij, adını duyurma, şöhret olma olabilir. Saldırgan davranışta bulunan sporcu saldırganlığı bu amaçlarına erişmede bir araç olarak görebilir. Eğer bir şekilde bir kez saldırganlıkla amacına erişmişse, saldırgan davranış pekişir. Bu pekiştirme kişide, saldırganlıkla amaca ulaşılabileceği izlenimi yaratır (Cox, 1985).

I. 2.1.1. Amaçlı Saldırganlığın Yerine Getirilmesinde Araçsal Saldırganlık Örnekleri

Bilgin (1991), araçsal saldırganlığı farklı başlıklar altında gruplayarak daha ayrıntılı olarak incelemiştir.

I. 2.1.1.1. Amaç Yönelimli Saldırganlık

Basketbolde sayı yapmayı amaçlayan rakibinin eline vurma, su topunda gol atmayı amaçlayan rakibini suyun içine çekme ya da karatede rakibine üstünlük

(21)

sağlamak için tekme atma davranışları düşmanlık niyeti içermeyen sadece bir amaca erişmek için gerçekleştirilen davranışlardır. Bu tür saldırgan davranışlar çoğunlukla, daha iyi bir derece elde etmek, rakibini yenmek, rekor kırmak, madalya kazanmak amacıyla ya da yüksek bir ödül veya primin kaybedilme riskinin arttığı durumlarda görülmektedir.

I. 2.1.1.2. Sosyal Ödül ve Onay Amacıyla Saldırganlık

Bir futbolcu, skor avantajı takımındayken, gol atma şansı yakalamış rakip takım oyuncusunu, tekme atarak durdurur böylece rakibinin gol atmasını engeller. Burada amaç koçunun onay ve beğenisini kazanarak, takımdaki yerini sağlamlaştırmaktır. Sporcu, yarışma sırasında kendisinin ya da takımının başarılı olmasını sağlayan davranış gösterdiğinde, bu davranışı için cezalandırılmış olsa bile yakın spor ve toplumsal çevresi tarafından ödüllendirilebilir, desteklenir. Bu durum sporcuda saldırganlığın pekişmesine neden olur (Doğan, 2005).

I. 2.1.1.3. Sosyal Rol Olarak Saldırganlık

Çocuk ve genç sporcularda gözlem, taklit ve koşullanma yöntemleriyle öğrenmeye sıklıkla rastlanmaktadır. Sporcular, kendilerine örnek aldıkları, özdeşleştikleri popüler sporcunun davranışlarını gözler ve taklit ederler. Saldırganlık eğilimi içeren davranışlar sergileyen popüler bir sporcuyu izleyen çocuk ve genç sporcular, başarıyı yakalamak ve popüler olmak için saldırgan davranışlarda bulunmak gerektiği kanısına vararak saldırgan davranışlar gösterebilirler.

(22)

I. 2.1.1.4. Emir Altında Saldırganlık

Sporcular, çalışma ve sosyal çevresinin başarıyı salt kazanmak olarak algıladıkları durumlarda, kendisinin ya da takımının mutlak kazanmak zorunda oldukları müsabakalarda, koçları tarafından daha sert oynamaları konusunda yönlendirilirler. Koçunun emri altındaki sporcular, istenenleri yerine getirmek dolayısıyla kazanmak için sınırsız saldırgan davranışlarda bulunabilmektedirler.

I. 2.1.1.5. Saldırganlığa Yöneltici Karmaşık Dürtüler

Bir futbol maçında sporcu dışsal bir ödül alabilmek için araçsal saldırganlık ile maça başlar fakat kısa bir süre sonra rakibinin davranışlarını düşmanca saldırganlık olarak yorumlayarak, karşılığında düşmanlık içeren saldırganlık türü tepkilere yönelebilir. Bu tür saldırganlık durumunda çok çeşitli dürtüler saldırgan davranışın gerçekleşmesinde rol oynayabilir ve saldırgan eylemini gerçekleştirirken bu dürtülerin hangilerinden etkilendiğini ayırt edemeyebilir (Tiryaki, 1996). Müsabaka esnasındaki araçsal saldırganlığın, düşmanlık içeren saldırganlığa yönelmesinin başlıca nedeni duygusal yüklenmelerdir. Sporcunun, hakemin yanlı bir tutum gösterdiğine inanması, seyirci baskısı, performansını tam olarak sergileyememesi saldırgan davranışın araçsallıktan, düşmanlık içeren saldırganlığa dönüşmesine neden olabilmektedir.

I. 2.2. Düşmanlık İçeren Saldırganlık

Bu saldırganlık türü, düşmanlık duygusu içermektedir; asıl amaç, diğer bir kişiye zarar vermek, onu incitmektir. Bir başka deyişle düşmanlık içeren saldırganlık kendi içinde bir sonuçtur (Smith ve Mackie, 1995). Berkowitz (1993), bu

(23)

saldırganlık türünü, duygusal ya da öfke saldırganlığı olarak düşünür, ona göre; saldırıda bulunan kişi, diğerine hoş olmayan uyaranlar gönderir ve onlara zarar vermeye çalışır.

Peter ve Beyer’ e (1997) göre bu saldırganlık türü; hoşnutsuzluk, kin veya nefret nitelikli uyartılara ait bir tepkidir. Acıya neden olan olaylar, önceden belirli bir amaca yöneltilmiş tepkilerin gerçekleşmesini engelleyen engellerin birdenbire ortaya çıkması sonucu başarı gereklilikleri, önceki deneyimler yüzünden beklenen güzel olayların gerçekleşmemesi, sona ermesi sonucu ortaya çıkabilir. Psikolojik etkinleşme düzeyinin hoşnutsuzluk veya kin niteliğinin artması ve aşırı öfke veya gücenme, öfke duyguları düşmanlık içeren saldırganlığa eşlik eder. Düşmanlık içeren saldırganlığın kaynağında duygusal nedenler olup amacı tamamen hedefe zarar vermektir (Leonard, 1988).

I. 2.3. Atılganlık

Araştırmacılar, araçsal ve düşmanlık içeren saldırganlığın dışında üçüncü bir davranış şekli olan atılganlık kavramını ortaya koymaktadırlar. Atılganlık, kişinin düşünce, inanç ve isteklerini, karşısındakilerin haklarını çiğnemeden ifade edebilmesidir.

Kiper (1984), bireyin kendi çıkarlarını koruması için kaygıya kapılmadan duygularını açıkça anlatabilmesi ve başkalarının haklarını kabul ederek, kendi hakkını kullanmasını sağlayan her davranışı atılganlık olarak tanımlamıştır. Atılganlıkta birey kendi haklarını, duygu ve düşüncelerini ifade ederken karşısındaki kişinin hakkını göz ardı etmez, saldırganlık ise karşıdakinin haklarının yüzeye çıkmasına izin vermez, fiziksel ve ruhsal olarak zorlamayı içerir. Kısaca atılgan olmak saldırgan olmak değildir. Alberti ve Emmons (1998), atılganlığı “kişinin kaygı

(24)

göstermeden, kendi haklarını koruması ve aynı zamanda diğerlerinin haklarına saygı göstermesi” olarak açıklar.

Kısacası, atılganlık, bireylerin kendilerini olduğu gibi anlatabilme, olumlu ve olumsuz duygularını iletebilme, kendilerine ters gelen isteklere karşı direnebilme ve karşısındakinden bir istekte bulunabilme becerisidir (Voltan, 1980).

Cox (1985), araçsal saldırganlık, düşmanlık içeren saldırganlık ve atılganlık arasında tartışmalı bir alanın olduğunu ve sözü edilen ilk iki saldırganlıkla, atılgan davranışın birbirinden ayırt edilmesi gerektiğini ifade etmektedir.

Şekil 1: Düşmanlık içeren saldırganlık, araçsal saldırganlık ve atılganlık davranışı arasında ayırım yapmada güçlükler. Koyu bölge bu kısmı göstermektir (Cox, 1985).

(25)

Ayrıca Tiryaki (1996), koçların, sporcularını daha saldırgan olmaları yönünde güdülemesinin aslında onların daha atılgan olmalarını istemesi anlamını taşıyacağını ve bu tür davranışlarda karşıdaki kişiye zarar verme niyeti olmadığını fakat kazara zarar verilirse bunun rastlantısal bir durum olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.

I. 3. SALDIRGANLIĞIN KAYNAĞI VE OLUŞUMU

Birey, günlük yaşadığı olaylar karşısında çeşitli davranışlar gösterir. Bu davranışların saldırganlık eğilimi içerip içermediğini belirleyen birçok etken vardır: Toplumsal çevresi, alkol ve ilaçlar gibi maddeler, gürültü ve toplumsal baskı gibi çevresel etkenler, yorgunluk, uykusuzluk ve açlık gibi fizyolojik etkenler, bazı ruhsal bozukluklar saldırganlığı ortaya çıkaran etkenlerdir (Doğan, 2005).

I. 3.1. Saldırganlık Kuramları

Saldırganlığa, tarih boyunca, tüm insanlarda ve tüm toplumlarda rastlanmıştır. Bu nedenle; saldırganlık içeren davranışın, nereden kaynaklandığını ve nasıl oluştuğunu açıklamak için çok çeşitli görüşler ve kuramlar ortaya konmuştur. Araştırmanın bu bölümünde, bu kuramların en önemlileri açıklanmaya çalışılacaktır.

I. 3.1.1. İçgüdü Kuramı

İnsan, yaşamı boyunca her canlı gibi yaşamını sürdürmek için çeşitli davranışlarda bulunur. Davranışların amacı bir eksikliğin ya da fazlalığın yarattığı

(26)

sıkıntı ve rahatsızlığın giderilmesidir. İnsan davranışlarının çoğu sonradan kazanılmıştır. Bu davranışların arkasında doğal ya da sonradan kazanılmış gereksinmelerden söz edilebilir. Bu gereksinmeleri gidermek için insan bir takım amaçlara yönelecektir. Bireyi belli bir amaca yönelten iç uyarılara güdü adı verilir (Baymur, 1973). İçgüdü ise doğuştan var olan, sonradan kazanılmamış, öğrenilmemiş, kalıplaşmış davranışları ortaya çıkaran iç güçlerdir. Bu kuram, saldırganlığın doğuştan gelen bir güdü olduğunu ileri sürmektedir. İçgüdü kuramının önde gelen temsilcisi Freud’ a göre yaşam (eros) ve ölüm (thanatos) insandaki iki temel içgüdüdür. Eros, yaşamı devam ettirici bütün olumlu dürtüleri, Thanatos ise organizmanın, kendini yok etmeye yönelen ölüm isteğinin var olduğunu açıklamaktadır. Yaşam içgüdüsünün en önemli türevi cinsellik, ölüm içgüdüsünün en önemli türevi ise yıkıcılık ve saldırganlıktır (Doğan, 2005). Saldırganlık, ölüme giden dolaylı yol, insanın yıkıcı eğilimlerini dış dünyadaki nesnelere çevirmesidir (Çobanoğlu, 1993). Freud’ a göre insan yapısının derinliklerinde, sosyalleşmemiş ve kendi çevresindekiler için saldırgan eğilimler vardır (Brenner, 1977).

Freud, içgüdünün temel fonksiyonunun, gereksinmelerin yarattığı gerginliği azaltmak olduğunu belirtmiştir. İnsanda ölüm içgüdüsünün neden olduğu yıkıcılık, saldırgan eylemlerle azalmakta, saldırgan eylemde bulunduktan sonraki zaman aralığında ise yıkıcılık yeniden oluşmaktadır. Bu nedenle insan saldırganlığı kaçınılmazdır (İkizler, 1995). İnsan, çevresini ya da kendisini yıkıma uğratmaya yönelen bu güdünün kesintisiz olarak etkisi altındadır. Freedman, Sears ve Carlsmith’ e (1989) göre bu kuramı kanıtlamanın en iyi yolu, “saldırganlık duygularına yol açabilecek tüm uyaranların ortadan kaldırılmasına özen gösterilerek, bireyin, tam bir yalıtılmışlık içinde yetiştirilmesi” dir. Bu durumda birey, uygun ortam bulduğunda saldırgan davranışta bulunursa saldırganlığın hiç değilse, kısmen içgüdüsel olduğu söylenebilir. Eğer saldırganlık, bir içgüdü ise belirli şartlarda tepki olmaksızın kendi kendini üreten bir durumdur. Saldırganlık yönündeki baskı, bir çıkış yolu buluncaya kadar içsel olarak oluşmaktadır.

(27)

Hayvanların davranışlarını doğal ortamlarında gözlemleyen etologların çoğu, saldırganlığı, doğuştan gelen ve hayvanın yaşamını sürdürmesinde önemli rolü olan bir davranış olarak görürler. Onlara göre, hayvanın çevresindeki tehlikeleri önlemesinde, en kuvvetli erkeğin dişileri döllemesi sonucunda kuvvetli bir neslin doğmasında ve yiyeceğin kolaylıkla temininde, saldırganlık davranışı önemli bir işlevi yerine getirmektedir (Cüceloğlu, 2005). Havyan davranışları üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan Lorenz, hayvanlarda gözlemlediği saldırgan davranışları insanlara da genelleyerek, canlılardaki saldırganlığın bir içgüdü olduğunu savunmuştur. Lorenz (1968), filler, kemiriciler, kertenkeleler, balıklar, kazlar, köpekler ve maymunlardaki saldırgan davranışları araştırmıştır. Bu çalışmalarında, çeşitli türler arasındaki tutarlılığı bir içgüdüsel davranış olarak görerek, onu kendi kendini üreten bir durum olarak yorumlamaktadır. Saldırganlık yönündeki baskı, bir çıkış yolu buluncaya kadar içsel olarak oluşur ve bir diğer yaratığın varlığını özellikle de bunun bir diğer türden olması, bu çıkışı sağlar. Lorenz, bu içgüdünün saldıran hayvanlar için hayati bir değeri olduğunu ve kaynakların daha etkili kullanımını sağlama açısından hayvanların yaşam alanlarını ayırma görevi gördüğünü savunur. Diğer bir cinsten hayvanın bulunmadığı ortamlarda, hayvanlar kendi türlerindeki hayvanlara saldırgan davranışlar içerisinde yaklaşırlar. Saldırganlık ve karşı saldırganlık sonucu bazı hayvan türlerinin ortadan kalktığını savunan Lorenz, galip hayvanın mücadeleyi bırakmasına neden olan teslim olma işaretleri geliştirdiğini ifade etmekte fakat insanların bu tarz kontrol yöntemi geliştiremediklerini de belirtmektedir (Aktaran: Tiryaki, 1996).

Lorenz’ e göre saldırganlık doğuştan gelmektedir. Lorenz’ in, Freud’ dan ayrıldığı nokta, saldırganlığın türlere hizmet eden bir fonksiyonunun bulunmasıdır. Lorenz’ e göre saldırganlık, hayatta kalmayı ve türlerin korunma şartını arttırır. Saldırganlık sayesinde, türün en sağlıklı ve en güçlü liderleri seçilir, gelecek jenerasyona çok daha fazla kaynak bırakılır, türün yaşadığı sosyal ünitede hiyerarşi belirlenir, en iyiler basamağın en üstünde yer alır. Ayrıca Lorenz, saldırganlığı, kabul edilebilir ve kabul edilemez olarak iki şekilde değerlendirmiştir. Savaş insanın

(28)

saldırganlığını göstermek için kabul edilemez bir eylemken spor, kabul edilebilir bir eylemdir (Tiryaki, 2000).

Lorenz, saldırganlığın tüm diğer organizmalarda da bulunan kavga etme içgüdüsünden kaynaklandığını belirtmiştir. Bu içgüdüyle ilgili enerji, değişen oranlarda her insanda üretilmektedir. Saldırganlığın ortaya çıkması biriken bu enerjiye ve saldırganlık doğurucu uyaranın varlığına ve gücüne bağlıdır. Ayrıca düşmanlık ve saldırganlık eğilimlerinin dengelenip, bunların zararsız faaliyetlere dönüştürülebilmesi için saldırganlığın yaşanmasının doğru ve gerekli olduğunu belirtmiştir. Saldırganlık, kaçınılmaz bir şeydir ve zaman zaman kendiliğinden boşalabilir (İkizler, 1993).

I. 3.1.1.1. Katarsis

Ruhun arındırılması, Aristo’ nun klasik Yunan Trajedisinden verdiği tanıma gönderme yapılarak katarsis olarak tanımlanmaktadır (Peter ve Beyer, 1997). Bu yatıştırıcı tepki, daha sonra klinik psikoloji alanında, önce hipnoz sırasında duygu ve heyecanların boşaltılması anlamında kullanılmış ardından psikanaliz ve çeşitli psikoterapilerde, sosyal olguların analizinde de az çok benzer bir şekilde tanımlanmıştır. Genel olarak, belirli bir arınmayı, temizlenmeyi ifade eden katarsis kavramı, çok çeşitli türden gerilimi sona erdirme, rahatlama, boşalma süreçlerini işaret etmektedir. Sosyal psikolojide, katarsis kavramı, saldırganlığın önceden ifade edilmesinin saldırgan duyguları azaltması hatta silmesi olarak tanımlanmaktadır.

Freud, insanlarda bulunan bu yıkıcı saldırganlık enerjisinin bir şekilde boşaltılmaması durumunda kişinin, kendisine ve çevresine karşı tahrip edici (saldırgan) davranışlar içerisine girebileceğini belirtmiş ve artmış cinsel enerjinin, cinsel aktiviteyle azalması gibi yıkıcı enerjinin de saldırgan davranışlarla azalacağını ileri sürmüştür (Tiryaki, 2000).

(29)

Katarsis kavramı, teorik ve yaygın açıklamasını, Alman etologların hidrolik modelinde bulmaktadır. Bu anlayışta, saldırganlık, kaba konmuş bir sıvıya benzetilmektedir. Suyun, kabın duvarlarına uyguladığı basınç, kaptaki su miktarına bağlıdır ve kaptan dışarı bir delik veya bir boruyla su akıtıldığında suyla birlikte basınç da azalmaktadır. Aynı şekilde, bir kişinin belirli bir anda saldırgan davranış ortaya koymasının, saldırganlık enerjisini boşaltacağı ve kişiyi daha az saldırgan yapacağı varsayılmaktadır.

Saldırganlığın katarsis hipotezine göre, ilk olarak duygusal katarsis yaşanır. Yani uyarılmışlık ve öfkede azalma olur. İkincisi, saldırgan olmaya karşı azalan eğilim yaşanır ve buna da davranışsal katarsis denir. Katarsisin çeşitli formları vardır. Bunlardan bir tanesi, eziyet eden kişiden farklı birine saldırma (dolaylı katarsis), diğeri ise başkasının yaptıklarını gözleyerek boşalma yani hayali (fantezi) katarsisdir (Tiryaki, 1996). Fakat bu durumun sakıncalarını Cüceloğlu (2005), şu şekilde ifade etmektedir; “birey hayal dünyasına kaçışı sık sık kullanmaya başladığı zaman, gerçekle ilgisini kesmeye, hayal dünyasıyla gerçek dünyayı birbirine karıştırmaya başlar. Böyle bir durumda hayal dünyasına kaçış bireyin günlük yaşamına uyumunu zorlaştırmaya başlar.”

Yaptıkları araştırmalar sonrasında Perlman ve Cozby (1983), katarsisin saldırganlıkla ilgili sonuçlarını şu şekilde açıklamışlardır;

ƒ Kızgın kişilerin fizyolojik rahatlaması, saldırgan davranışla azalırken, gevşeme saldırgan olmayan eylemle ortaya çıkabilir.

ƒ Saldırgan duygularla yüklü bir bireyin gerçekleştirmek istediği davranış, başka bir birey tarafından gerçekleştirilirse saldırganlıkta azalma olur.

ƒ Saldırganca eylemleri izlemek, kızgın kişilerde saldırganlığın artmasına neden olur.

(30)

I. 3.1.2. Biyolojik Kuram

Biyolojik kuram, tüm davranışlarımızın kökeninin beyin ve dolayısıyla merkezi sinir sistemi olduğu bilgisinden yola çıkarak, saldırganlığın kaynağını ve oluşumunu beyindeki bazı yapılar ya da bazı maddelerle açıklamaya çalışmaktadır. Bu alandaki çalışmalar bir nörotransmitter olan seratoninde, bir hormon olan androjende, erkeklerde olan Y kromozomunda, hipotalamus, mesansafalon, amigdala gibi beyin yapılarında ve genetik etkenlerde yoğunlaşmıştır.

Bazı kuramcılar, kişiliğin belirli çizgi ya da yetilerinin beynin özel bölümleriyle ilişkili olduğuna, saldırganlığa ilişkin yetinin, beynin, kulağın hemen üstünde kalan bölümü ile ilgili olduğuna inanmaktadırlar böylece yıkıcı bir eğilimin teşhisi için kafatasının bu bölgesinde bir çıkıntı arama çabası içine girmişlerdir (Çobanoğlu, 1993). Maymunlar ve diğer hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar, beynin bir bölgesinin elektriksel uyarımının, belirgin biçimde şiddet davranışına yol açmasına karşın, başka bölgelerin uyarımının daha pasif ve uysal davranışları ortaya çıkardığını belirlemiştir. Hayvanlarda beynin uyarımına ilişkin çalışmalar ve bunların insan davranışları ile ilişkilerini ele alan dokümanlardan yola çıkarak, bazı otoriter, şiddet içeren patlamaların nörolojik bozukluklarla açıklanabileceği öne sürülmektedir (Freedman, Sears, Carlsmith, 1989).

Birçok araştırmacı, saldırganlık konusundaki çalışmalarında, beynin değişik sinir bölgelerince denetlendiğini ima etmektedirler. Örneğin; etkili öfke tepkisinin ve buna uygun saldırgan davranış kalıbının amigdala, yan hipotalamus, mesensafalonun bazı kısımları ve merkezdeki gri madde gibi çeşitli bölgelerin doğrudan elektrikle uyarılmasıyla harekete geçirilebileceği, septum, singulumun katları ve kuyruksu çekirdek gibi başka yapıların uyarılmasıyla da engellenebileceğini ortaya koymaktadır (Tiryaki, 1996). Fromm’ göre (1993), beyin iç ya da dış ikili sistem olarak örgütlenmiştir. Özgül uyaranlar olmadıkça saldırganlık denge durumunda bulunur çünkü harekete geçirici ve engelleyici bölgeler birbirini nispeten kararlı bir

(31)

denge durumunda tutar. Bazı hayvanlarda amigdalanın yok edilmesi en güçlü kışkırtmalar altında bile saldırgan, şiddetli tepki yeteneklerini yitirmelerine neden olur. Diğer taraftan, hipotalamusun ventromedyal çekirdeğinin küçük bölgeleri gibi, saldırganlığı önleyici bölgelerin yok edilmesi kedileri ve sıçanları saldırgan duruma sokmaktadır.

Ayrıca erkekliği belirleyici Y kromozomunun saldırganlığa yol açtığı görüşünden hareket eden araştırmacılar, fazla bir Y kromozomunun şiddet eğilimine neden olup olmadığını belirlemeye çalışmaktadırlar. Yeni doğan bebekler üzerinde yapılan araştırmalar, her 500 erkek bebekten birinin bir fazla Y kromozomu (XYY) ile doğduğunu göstermektedir. XYY anormalliği konusuna duyulan ilgi, çeşitli suçlardan dolayı akıl hastanelerine yatırılmış erkek suçlular arasında yapılan araştırmalardan sonra arttırılmıştır. Bu araştırmalarda söz konusu kurumlardaki erkeklerde, normal nüfusa oranla XYY anormalliğine daha sık rastlandığı sonucuna varılmıştır (Tiryaki, 1996). Bunun yanında saldırganlık ve kromozomlar ilişkisi incelendiğinde erkeklerdeki fazladan bir Y kromozomunun saldırgan davranışlara neden olduğu yönünde bulgular elde edilmiştir. Bununla birlikte Y kromozomu ile ilgili farklı bulguların olduğu da unutulmamalıdır (Tiryaki, 2000).

Bazı bulgular, erkeklik hormon salgısı olan androjen salgıları ile saldırganlık arasında bir ilişki bulunduğunu işaret etmektedir. Erkeklik hormonlarının etkileri, iğdiş edilen erkeklerin daha az saldırgan olmalarına ilişkin bulgularla da desteklenmektedir. Bu türden iğdiş edilme olayları, ilk kez Amerika Birleşik Devletlerinin çeşitli hapishanelerinde, bazı mahkumlar üzerinde gerçekleştirilmiştir. İğdiş edilme olaylarının, genel bir uysallaşma ve suç işleme oranlarında düşüşe yol açtığı rapor edilmiştir (Freedman, Sears, Carlsmith, 1989). Farklı bir araştırmada ise Amerikan deniz piyadelerinden aşırı şiddet nedeniyle ihraç edilenler ile Finlandiya’ da çok şiddetli ve anlamsız cinayetler işlemiş olanlarda serotonin azlığı görülmüştür. Serotonin azlığının şiddet üzerinde doğrudan bir etkisi bulunmaktadır (Erten ve Ardalı, 1996).

(32)

Gergen ve Gergen (1986), bu kuramla ilgili yapılan araştırmaların ışığında, erkek ya da dişi çeşitli hayvanlara androjen enjekte edilmesinin saldırganlığı arttırdığını ve konsantrasyonun saldırganlığı çoğunlukla azalttığını belirtirken, bunun yanında bazı çalışmalarda uygulanan, insanlarda erkek seks hormonlarının uyarılması ya da enjeksiyonu ile saldırganlığın çok az doğrudan ilişkide olduğunu ve insanlarda saldırganlıkla hormonsal etkinlik arasındaki ilişkinin düşük düzeyde olduğunu ortaya koymaktadırlar.

Fischer (1986), tüm bunların dışında saldırganlığı, farklı bir boyutta ele alarak, ne sadece biyolojik ne de çevresel olarak tanımlamaktadır. Ona göre doğuştan beynin hipotolamusunda bulunan sinirsel mekanizmalar, kışkırtıcı etkenler karşısında saldırganlığın oluşmasını düzenler. Bunun anlaşılmasını kolaylaştıran, sinir sistemiyle çevre arasındaki iletişimdir.

I. 3.1.3. Sosyal Öğrenme Kuramı

Psikologların birçoğu, insanlarda saldırganlığın yalnızca doğuştan gelen faktörlere indirgenemeyeceğini, öğrenmenin saldırgan davranışın türü ve miktarı üzerinde etkisi olduğunu savunmaktadırlar.

Sosyal öğrenme kuramına göre saldırganlık da diğer davranışlar gibi öğrenmeyle kazanılır. Bandura (1973) saldırganlığın, doğuştan gelen veya içgüdüsel bir özellik olmayıp, edimsel koşullanma ve gözlemsel öğrenmeyle kazanılan bir özellik olduğunu belirtmektedir. Edimsel koşullanmada istenilen davranışlar pekiştirilirken, istenmeyenler pekiştirilmemektedir. Pekiştirilen davranışın, ortaya çıkma sıklığı artarken, pekiştirilmeyen davranışların görülme sıklığı azalmaktadır (İkizler, 1995)

(33)

Bandura ve Walters’ e (1963) göre taklit, saldırgan davranışların gösterilmesinde büyük önem taşıyan bir öğedir. Sosyal öğrenme kuramının, önceleri dış etkenlere daha büyük önem verdiği görüşü ön plana çıkmıştır. Gerçekte ise kuram, bireyleri yalnızca çevresel etkenlere (ödüller, cezalar) göre davranan güçsüz organizmalar olarak görmez. Bu kurama göre, çevre ile kişi arasında çift yönlü bir etkileşim söz konusudur. Çevre, hem etkenleri, davranışları şekillendirip etkiler, hem de davranışlar tarafından etkilenir (Tiryaki, 1996).

Bandura (1973) saldırganlığı, üç aşamada ele alarak tanımlamaktadır. Bunlardan birincisi saldırganlığın kökeni, nasıl geliştiği ve nasıl öğrenildiği; ikincisi saldırganlığı ortaya çıkaran etkenler ve üçüncüsü de saldırganlığın ortaya çıkışından sonra nasıl süreklilik kazandığıdır. Bandura, bu konulara açıklama getirebilmek için pekiştirmeye önem vermiştir. İnsanlar ve hayvanlar, ödüle ulaşmak ve cezadan kaçmak için davranış değişikliği gösterirler. Saldırganlık davranışında da durum aynıdır. İnsanlar, saldırganlık için ödüllendirilir ve olmadığı için cezalandırılırlarsa, önyargının öğrenilmesinde olduğu gibi saldırganlığı da öğrenirler. Atkinson ve arkadaşları (1999) saldırganlığın, gözlem ya da taklit yoluyla öğrenilebilir olduğunu, ne kadar sık pekiştirilirse o kadar sık gerçekleşeceğini belirterek, pekiştirmenin önemini vurgulamışlardır.

Bandura (1973) üç grup çocuk üzerinde yapılan bir denemenin sonuçlarını değerlendirdiğinde, öğrenmenin etkisini belirlemiştir. I. Grup, içi doldurulmuş oldukça büyük bir oyuncak bebeğe diğer çocukların saldırgan davranışlarını gösteren bir film seyretmişlerdir. II. Grup’ taki çocuklar, yetişkinlerin bebeğe yaptığı saldırgan davranışları seyretmişlerdir. III Grup’ taki çocuklar ya saldırgan davranışın bulunmadığı bir film seyretmişler ya da saldırgan davranışta bulunmayan yetişkinleri gözlemişlerdir. Çocuklar, daha sonra bebekle baş başa bırakılmış ve davranışları gözlemlenmiştir. Saldırgan davranışı gözleyen gruptaki çocuklar, bebeğe tekme tokat atarak saldırgan davranışlarda bulunmuşlardır. Çocukların çevrelerinde gördükleri davranışları model olarak aldıkları ve model çerçevesinde hareket ettikleri bu tip

(34)

deneylerde açıkça gözlenmiştir. Çocuğun çevresinde gördüğü davranışları taklit etmesi sosyal öğrenmenin temelinde yatmaktadır (Cüceloğlu, 2005).

Canlı ya da filme alınmış saldırgan modellerin gözlemlenmesi, izleyende saldırganlığı arttırmaktadır. Anne ve babalarının şiddetli bir biçimde cezalandırdığı çocukların, neden ortalamadan daha fazla saldırgan davranış gösterdiklerini de bu durum kısmen açıklayabilir (Eron, 1987). Saldırganlık ve şiddet konusunda ailede ve toplumda saldırganlıkla ilgili değer yargılarının, saldırganlığa karşı gösterilen tutumların önemi de unutulmamalıdır. Küçük yaşlardan başlayarak saldırganlığı ve şiddeti öğrenen çocuklar genellikle bu tür davranışları yaşam boyu sürdürürler (Doğan, 2005).

Sosyal öğrenme kuramı, saldırganlık konusunda cinsiyetler arasındaki farklılıklara da değinmiştir. Araştırmalarda bebeklikten erken çocukluk dönemine kadar, saldırganlık konusunda bir cinsiyet farkına rastlanmadığını ancak erkek çocukların biraz büyümeye başladıktan sonra daha saldırgan ve iş bölümüne kapalı oldukları, kız çocukların ise toplumsal ve bilişsel olarak daha gelişmiş oldukları görülmüştür. Erken yaşlarda bu konuda cinsiyet farkının görülmemesi, ileri yaşlardaki davranış farklılıklarının kökeninin biyolojik olmadığını, bu davranışların öğrenildiği tezini desteklemektedir. Başka bir araştırmada ise saldırganlık konusunda cinsiyetler arasında görülen farkın, saldırganlığın dozu değil, dışa vuruş biçiminde olduğu görülmüştür. Kendilerine gösterilen davranış modellerine bağlı olarak erkek çocukların saldırganlıklarını fiziksel ve sözel olarak, kız çocukların da ilişkilerinde geçimsizlik biçiminde sergiledikleri tespit edilmiştir (Zülal, 2001).

Sosyal öğrenme kuramı diğer kuramlardan ayıran özelliklerden biri, saldırganlığı düşmanca ve incitme amacıyla yapılan bir davranış olarak değil, amaca yönelik araçsal davranış olarak görmesidir. Bu kuramın önemli özelliklerinden bir diğeri ise saldırganlıkla ilgili olarak diğer kuramlarla kıyaslandığında davranışların kazanılmasında bireyin daha aktif bir rol oynadığını kabul etmesidir. Bu kuram

(35)

yoğun duygular sonucu meydana gelen saldırgan davranışların çevresel pekiştirmelere bağlı olarak değiştirilip kontrol altına alınabileceğine dikkat çeker. Bireyler yoğun duyguların sonucu saldırganlık yerine daha olumlu davranışlar da öğrenebilirler. Bu kuram, bireyin sorunlar karşısında saldırgan davranışlar yerine daha olumlu başa çıkma yollarının öğrenilebileceğini savunmaktadır. Böylece sosyal öğrenme kuramının, temelde saldırganlığı, pekiştirme ve model alma süreçlerine dayalı olan öğrenilmiş davranış olarak gördüğü açığa çıkmaktadır (Tiryaki, 1996).

Sosyal öğrenme kuramının sportif alandaki görünümü, Terry ve Jackson’ ın (1985) sosyal değişim kuramı ile açıklanabilir.

I. 3.1.3.1. Sosyal Değişim Kuramı

Sportif ortamda verilen cezalar, saldırganlığın ölçülmesinde kullanılabilir. Sporda normal olarak kabul edilen davranışların, günlük yaşamda kabul edilmesi imkansızdır. Günlük yaşamda kabul edilmeyen, onaylanmayan saldırgan davranışların sporda onaylanması, psikologlar tarafından oyunun mantığı olarak tanımlanmaktadır (Şahin, 2003).

Her ne kadar sporun felsefesi barış olsa da, çağımızda her şey kazanmaya endekslenmiştir. Belirlenen kurallar yarışmaların sürmesine, sporcuların zevk almalarına, izleyenleri sıkmamaya yöneliktir; bunlara uyulmaması belirli yaptırımların uygulanmasını gerektirir. Her şeye rağmen sporcular bu yaptırımları göze alarak saldırgan davranışlarda bulunmaktadırlar. Özellikle mücadele gerektiren sporlarda, hakemlerin oyunu devam ettirmek adına müsabakayı durdurmamalarının, dolaylı olarak saldırganlığı pekiştirdiği söylenebilir. Sporcuların yaptırım göreceklerini bilerek neden saldırgan davranışlarda bulunduklarını Terry ve Jackson (1985), sosyal değişim kuramıyla açıklamaktadırlar. Bu kuram, her bireyin herhangi bir etkileşimindeki avantajlarını ve dezavantajlarını hesaplayabildikleri varsayımına

(36)

dayanır. Kişi, doğal olarak olabildiğince kazanmak, olabildiğince az kaybetmek isteyecektir. Diğer bir ifadeyle sporcu, kuralları çiğnemekle karşılaşacağı potansiyel yararlara karşı, kuralları çiğnemekle karşılaşacağı potansiyel cezaları hesaplayacaktır. Eğer potansiyel yarar, potansiyel cezadan ağır basacak olursa, saldırgan davranış pekişecektir. Yani gole giden rakibine, bilerek tekme atan oyuncunun cezası oyundan atılmak ve bir maç ceza almak olursa, diğer taraftan da takımı buna bağlı bir galibiyetten ötürü futbolcularına ödül veriyorsa bu davranış pekiştirilmiş olur (Tiryaki, 2000).

Terry ve Jackson’a (1985) göre spordaki pekiştirmeler üç grupta ele alınmaktadır. Bunlardan ilki antrenörler, sporcunun takım arkadaşları ve ailelerden oluşan referans grupları, ikincisi sporun yapısı ve kuralları uygulamadan sorumlu kişiler ve hakemler, üçüncüsü de taraftarlar, medya, mahkemeler ve toplumdur (Zülal, 2001).

Birçok antrenör, sportif ortamlarda uygun bulunan saldırgan davranışların yerine getirilmesi için oyuncularına baskı uygular. Smith (1979a), yaptığı bir araştırmada, buz hokeyi sporcularının %52’ sinin, koçlarını saldırgan davranışları onaylayan birey olarak gördüklerini belirlemiştir. Bu araştırmada, sporcuların bir çoğunun koçu onayladığı için saldırganca davranışlar sergiledikleri sonucuna ulaşılmaktadır.

Sporcunun takımını bir sosyal grup olarak gördüğü, takımına ilişkin bizlik duygusu geliştirdiği bilinen bir olgudur (Tiryaki, 1996). Smith (1979a), araştırmasında buz hokeycilerin %54’ ün takım arkadaşlarının saldırganlığını onayladığını belirtmektedir. Takımda saldırganlığın bir norm olarak benimsenmesi durumunda, her üyenin saldırganca davranış göstermesi beklenir. Böylesi bir durumda takımın üyesi, saldırganlığı bir norm olarak kabul ederek, içselleştirir (Smith, 1979b - Vaz, 1979).

(37)

Saldırganlığı pekiştiren ikinci kaynak, kuralların uygulanma biçimidir. Bazı takım sporlarında saldırganca davranışa yeteri kadar ceza verilmediği bilinmektedir. Örneğin; hentbolde gole giden rakibine faul yapmanın cezası sadece iki dakika süre ile oyundan uzak kalmaktır. Bu ise çoğu kez ödül olarak algılanmaktadır. Kuralların katı olmamasını sağlayan bir diğer etmen, tutarsız, standart dışı yönetimdir. Spordaki yönetim organlarının, kuralları belirleme, kurallarda sapma ile ilgili doğru saptamalarda bulunma özellikleri, spor alanındaki saldırganlığın azaltılmasında önem taşımaktadır (Tiryaki, 1996).

I. 3.1.3.1.1. Model Alma

Çocuklarda ve gençlerde gözlem, taklit ve koşullanma yöntemleriyle öğrenme daha sık görülür. Bu durum sporcular için de geçerlidir. Sporcular kendilerine model aldıkları sporcuların davranışlarını gözler ve taklit ederler. Taklit edilecek örnekler gerçek ilişkilerde, yazılı ve görsel medyada yer alabilir. Model alma, başarı olarak algılanan davranışın taklit edilmesini içermektedir. Çocuk, model olarak aldığı kişinin davranışlarını değerlendirebilecek durumdadır. Model alınacak, özdeşleşilen kişi sadece taklit edilmez bu durum davranış benzerliği olarak da değerlendirilir. Çocuk çevresindeki kişiler arasından sadece birini veya birkaçını model olarak seçer bu durumda seçilmiş modeller üzerinde taklit denenecektir. Çocuk herhangi bir kişiyi taklit etme durumunda olmayıp çevresindeki kişiler arasından sadece model olarak seçtiğini taklit etme durumundadır (Aydın, 1997).

Bandura ve asistanları, etkileyici bir dizi araştırma ile taklide dayanan saldırganlığı şu şekilde açıklamaya çalışmışlardır. Denekler, basit bir görevle ilgili olarak engellenmeye uğratılan anaokulu çocuklarıdır. Engellenmeden sonra çocukları, bir yetişkinin büyük plastik Bobo bebeğini (Hacıyatmaz tipi palyaço bebek) ittiğini, vurduğunu, tekmelediğini, havaya fırlattığını gözlemişlerdir. Bunları yaparken yetişkin aynı zamanda, “burnuna bir yumruk indir, yere it, havaya fırlat,

(38)

tekmele…” türü ifadeler kullanmıştır. Daha sonra yetişkin odayı terk etmiştir. Odayı kullanmalarına izin verilen çocukların, yetişkini taklit ettikleri, bazılarının tüfeği alıp Bobo’ ya ateş etmek gibi birkaç yenilik eklediği görülmüştür. Yetişkinin Bobo bebeğine vurmak yerine, farklı oyuncaklarla oynadığı kontrol koşulunda, çocuklarda saldırganlık davranışına ilişkin belirli bir bulguya rastlanmamıştır. Taklidin, model alınan kişinin aynı cinsiyetten olması durumunda daha fazla olduğu gözlenmiştir (Aktaran : Çobanoğlu, 1993).

Çeşitli çalışmalar medyadaki şiddet içeren haberleri, programları, filmleri izleyen çocuklarda saldırganlık davranışlarının daha sık görüldüğü ortaya çıkmıştır. Bu durum spor için de söz konusudur. Saldırgan davranışlarda bulunan bir sporcuyu izleyen çocuk ya da genç sporcular, başarıya ulaşmak için saldırgan olmak gerektiği düşüncesine kapılabilirler.

Russell (1979), Kanadalı lise buz hokeyi oyuncularının NHL’ deki (Ulusal Hokey Ligi) aşırı sert oynamayan oyunculardan çok, saldırganlıkla ilgili katı cezalar alan oyuncuları kendilerine model aldıklarını saptamıştır. Bu sonuç, elit ve popüler sporcuların, saldırganlığın önlenmesi konusunda önemli sorumlulukları olduğunun altını çizmektedir.

I. 3.1.4. Engellenme – Saldırganlık Kuramı

Saldırganlık dürtüsünü ortaya çıkış nedenlerini belirlemek için ortaya konan diğer bir kuram da engellenme – saldırganlık kuramıdır. Psikanalitik görüşlerden esinlenen, Dollard ve arkadaşları (1939) tarafından ortaya atılan bu kuram, saldırgan davranışların temelinde bir engellenmenin bulunduğunu öne sürmektedir. Engellenme – saldırganlık kuramının bu ilk versiyonunda, araçsal saldırganlık değil, düşmanca saldırganlık söz konusudur.

(39)

Bu kuramın, ortaya koyduğu iki önerme bulunmaktadır. Bunlar; “saldırganlık her zaman için engellemenin bir ürünüdür” ve “engellemenin olduğu her durumda, herhangi bir biçimde ve derecede bir saldırganlık kaçınılmaz olarak ortaya çıkacaktır.” Engellenme, belirli bir amaca erişmekten alıkoyulma olarak tanımlanmıştır. O halde saldırganlık dürtüsü, herhangi bir başka dürtünün doyurulmasının engellenmesi sonucu ortaya çıkar (Çobanoğlu, 1993).

Engellenme, psikanalitik açıdan istek, gereksinim ya da bir davranışın amacına ulaşmasının önlenmesi olarak tanımlanmıştır (Köknel, 1982). Psikanalitik yaklaşıma göre engellenme, bilinçli bir süreç değildir, bilinçdışı birçok etkenlerle engellenme ortaya çıkabilir. Ruhsal bozuklukların birçoğu çocukluktan beri bilinçdışında işleyen engellenme durumlarından ortaya çıkmaktadır. Saldırganlık, engellenmenin şiddetiyle orantılıdır. Engellenmenin tolerans eşiği, engellenme yaşantılarının birikimine bağlı olarak değişir. Kişilerin, engellenmeye gösterdiği tepkilerin, kişilik yapısı ve geçmiş deneyimlerinden de etkilendiği görülmüştür. Farklı kişilerin farklı öğrenme deneyimleri, benzer engellenme durumlarında, farklı saldırganlık eğilimlerine yol açabilir. Öte yandan, saldırganlık dışa vurulup ifade edildiğinde, yani saldırgan bir davranış yapıldığında, katartik bir etki uyandırabilir ve yeni saldırganlık eğilimine ket vurulması, saldırganlığın bastırılması sonucunu doğurabilir.

Kişi doğduğu günden itibaren engellerle karşılaşır ve bu engellere karşı bir dayanıklılık göstererek çeşitli tepki yolları öğrenir. Gereksinimlerini doyurmak için beklemeyi, ertelemeyi, kimi gereksinimlerini bırakmayı, kimilerinin nesnelerini değiştirmeyi, kimileri için de saldırıya geçmeyi öğrenirler. Bu nedenle engellenmenin, öğrenmeyle ilintili olduğu söylenebilir. Bu öğrenme süreci toplumdan topluma, aileden aileye değişiklik gösterebilir (Öztürk, 1983).

Freedman ve arkadaşları (1989), çalışmalarında engellenmenin saldırganlığa yol açacağı önermesini ele alan birçok deneysel araştırmaya değinmişlerdir. Bunlardan birinde, çocuklara bir oda dolusu çekici oyuncaklar gösterilmiş fakat

(40)

içeriye girmelerine izin verilmemiştir. Çocuklar, dışarıdan oyuncaklara bakmışlar, oynamak istemişler fakat oyuncaklara ulaşamamışlardır. Bir süre bekletildikten sonra çocuklar, oyuncak dolusu odaya alınmışlar ve onların oyuncaklarla oynamalarına izin verilmiştir. Diğer bir grup çocuk, böyle bir engellenmeyle karşılaşmadan doğrudan oyuncaklarla oynamaya başlamışlardır. Engellenen birinci gruptaki çocuklar oyuncakları yere vurmuş, duvarlara çarpmış ve yıkıcı davranmışlardır. Engellenmeden oyuncaklara ulaşan ikinci gruptaki çocukların ise daha sessiz ve daha az yıkıcı oldukları gözlenmiştir.

Engellenme sonucunda ortaya çıkan öfke ve “bozum olma” duygusu bazen ifade edilememektedir. Örneğin; kişi, bazen kendinden daha kuvvetli olan kimseye, ya da otorite durumunda bulunan bireye olan kızgınlığını ifade edemez. Bu durumlarda, kendinden daha zayıf, aciz kimse veya hayvanlardan kızgınlığını çıkartır. Öfkenin, esas kaynağına değil de, öfkeyle gerçekte hiç ilgisi olmayan zayıf ve aciz kimselere yöneltilmesine, yer değiştirmiş saldırganlık adı verilir (Cüceloğlu, 2005). Yer değiştirilmiş saldırganlık, engellenmenin şiddetinden, ket vurmanın gücünden, eski ve yeni hedefler arası benzerlikten etkilenir.

Holmes (1972) tarafından yapılan bir deneyde bazı engellenmiş deneklerin, engellenmelerine neden olan kişiye karşı saldırgan davranmalarına izin verilmiş, diğer deneklere ise bu olanak tanınmamış fakat bunun yerine engellenme ile hiçbir ilgisi bulunmayan birine saldırmalarına izin verilmiştir. Engellenmenin, tıpkı suçlu kişiye karşı saldırganlığı arttırdığı gibi, suçsuz kişiye karşı da arttırdığı bu deney sonucunda saptanmıştır.

Holmes’ un (1972) bir başka deneyinde ise engellenme, sahte deneğin geç kalması ve diğer deneklerin uzun süre bekletilmesi şeklinde uygulanmıştır. Geç kalan sahte denek, diğer deneklere davranışı için hiçbir açıklamada bulunmamıştır. Başka bir durumda denekler hiç bekletilmeden içeriye alınmaktadırlar. Daha sonra bütün deneklere geç gelen kişiye ya da grubun masum bir üyesine karşı saldırgan davranışta bulunma olanağı tanınmaktadır. Bekletilerek engellenen deneklerin, hem

(41)

geç kalan sahte deneğe hem de grubun masum bir üyesine karşı daha saldırgan davrandıkları gözlenmiştir.

Saldırganlığın yer değiştirilmesi durumunda, sevilmeyen diğer başka hedeflerin seçilmesi ve bunların sevilmeme dereceleri ile orantılı olarak cezalandırılması yoluna gidilmektedir. Yapılan bir araştırmada, denekler üzerinde engellenme uygulanmış ve daha sonra deneklere iki ayrı bireye yönelik olarak saldırganlıklarını boşaltma olanağı verilmiştir, sonuç olarak; deneklerin, sevmedikleri bireye saldırganlık davranışında bulunmaya yöneldikleri ortaya çıkmıştır (Bilgin, 1986).

Yer değiştirmenin temel ilkesi, “çevredeki kişilerden biri engellenmenin gerçek kaynağına ne kadar çok benzerse, engellenen kişinin ona karşı saldırgan iç tepkileri o kadar güçlü olacaktır” şeklinde ifade edilebilir. Saldırganlıkta olduğu gibi saygıda da kişi kaynağa ne kadar benzerse, ona karşı duyulan saygı da o kadar yüksek olacaktır. Saygı, saldırganlık iç tepkisinden güçlü olduğu sürece birey kendisini tutacaktır. Saldırma eğilimi, saygıdan daha güçlü duruma geldiğinde birey, saldırganlığı açığa vuracaktır (Tiryaki, 1996).

Freedman ve arkadaşları (1989) ayrıca engellenmenin toplumun genelinde de görülebileceğini, işsizlik, alım güçlüğü gibi ekonomik olumsuzlukların tüm toplumu etkileyen engellenmelere neden olabileceğini belirtmişlerdir. Yapılan bir araştırmada A.B.D.’ nin güney eyaletlerinde pamuk fiyatları ile linç olayları arasında güçlü bir ilişki bulunmuştur. Pamuk fiyatlarının yüksek olduğu dönemlerde birkaç linç olayı görülürken, fiyatların düşük olduğu dönemlerde linç olaylarında göreli bir artış olduğu belirlenmiştir. Burada, pamuk fiyatlarındaki düşüş, ekonomik olarak bir çöküntü dönemini işaret etmiş ve engellenmeye neden olmuştur ve engellenme daha fazla saldırganlığı açığa çıkarmıştır.

(42)

Buraya kadar değinilen araştırma sonuçlarının, engellenme – saldırganlık kuramının temel önermeleri olan “saldırganlık her zaman için engellemenin bir ürünüdür” ve “engellemenin olduğu her durumda, herhangi bir biçimde ve derecede bir saldırganlık kaçınılmaz olarak ortaya çıkacaktır” ifadelerini destekler nitelikte olmasına rağmen engellenme – saldırganlık kuramına bazı psikologlar tarafından çeşitli eleştiriler yapılmıştır. Bu eleştirilerin birinde Miller (1941), engellenmenin değişik tipte birçok tepkilere yol açabileceğini ve bunlardan yalnızca birinin saldırganlık olduğunu ortaya koymuştur. Ona göre engellenme, her zaman saldırgan davranışa neden olmamaktadır. Eğer engelleyen güçlü bir kişiyse, bu kişiye karşı saldırgan davranışta bulunulmayabilir, başka bir davranışta bulunabilir veya saldırganlık bastırılabilir (Aktaran: Tiryaki, 1996). Bu görüşten etkilenen Berkowitz engellenme - saldırganlık kuramına yeni bir yorum getirmiştir.

I. 3.1.4.1. İpucu – Uyarılmışlık Kuramı

Berkowitz (1969) engellenme – saldırganlık kuramına iki değişiklik önermektedir. Bunlar; her saldırgan davranışın nedeni engellenme değildir ve saldırgan davranışlar diğer davranışlar gibi engellenmeye tepki olarak öğrenilmektedir. Berkowitz (1969), saldırgan davranışlara yol açan çeşitli engellenmeler üzerinde durmuştur. Güçlü dürtüleri doyurmaya yönelik eylemlerin katı bir biçimde engellenmesinin, saldırgan davranışlara yol açabileceği gibi, kaçış davranışına neden olabilecek korku duygusunu da yaratabileceğini belirtmiştir. Bireyin, kendisini güçsüz olarak algılaması ve olayların yaratabileceği sonuçlardan çekinmesinden dolayı, engellenmenin doğuracağı sonucun öfke değil, korku olabileceğini öne sürmüştür. Kısacası, engellenme - saldırganlık kuramını değiştirerek, engellenme ile saldırganlık arasına duygusal tepkiler yerleştirmiştir.

Şekil

Şekil 1: Düşmanlık içeren saldırganlık, araçsal saldırganlık ve atılganlık davranışı  arasında ayırım yapmada güçlükler
Şekil 2: Yeniden gözden geçirilmiş engellenme – saldırganlık kuramı (Weinberg ve  Gould, 1995)
Şekil 3: Engellenme – saldırganlık kuramının yeniden ele alınışı (Tiryaki, 2000).
Şekil 4: Saldırgan davranışın saldırganlık eğilimi üzerine etkisi (Cox, 1985).
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Dolayısıyla bu bağımsız değişkenlerin diğer bağımsız değişkenlere göre f değerlerinin, standartlaşmış katsayıların, yapı matris katsayılarının, kanonik

Bireylerin ilaç temininde yardım alma durumları incelenmiş; yardım alan bireylerin genel iyilik hali alt boyutundan (45.1±12.8) düşük puan aldıkları,

Bireylerin maddi destek alma durumlarından aldıkları puan ortalamaları istatistiksel olarak incelendiğinde, fiziksel, genel yaşam kalitesi ve toplam

Çalışmamızda, alt solunum yolu enfeksiyonu ve üst üriner sistem enfeksiyonunda tanı anında görülen reaktif trombositoz ile hastalık şiddeti karşılaştırılmış,

Kolorektal cerrahi girişimler sırasında eldivenlerin düzenli olarak değiştirilmesi (özellikle pelvik cerrahide, dominant olmayan el için, bir saatten kısa aralıklarla)

Öğrencilerin cinsel ve üreme sağlıklarına iliş- kin özelliklerine göre cinsel sağlığına ilişkin bilgi düzeyleri ve cinsel sağlığa bakış açıları

Spor yapan ve yapmayan öğrencilerin ‘baba eğitim seviyesi’ durumuna göre saldırganlık ve iyimserlik puanlarına bakıldığında, baba eğitim seviyesi düşük

Spor yapan ve yapmayan görme engelli öğrencileri göz önünde bulundurulduğunda saldırganlık ölçeğinin alt boyutlarından edilgenlik düzeyleri arasında anlamlı bir