• Sonuç bulunamadı

[Celal Bayar]

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "[Celal Bayar]"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

\

\ J\2-

w *

— C

tJJ

*

j

vr uO

’ffZ Tt& S

II

Celâl bey Bursaya avdet ederek işlerini tasfiye etti. Banka ile alâkasını kesti. Ve kendisini büyük bir muhab­ betle seven arkadaşlarından göz yaşlarile ayrılarak İzmire gitti.

Celâl beyin İzmire vasıl olduğu zaman İzmirin, Istan- bulun, ve hattâ bütün Anadolunun ticarî ve İktisadî vaziyeti son derecede fecaat kesbetmişti.

Istanbulda, açlıktan ve mahrumiyetten bunalan halkın feryadı, göklere çıkıyordu. Anadoludaki müstahsiller ve doğru iş gören tüccarlar, mahv-ü perişan oluyordu. Bu vaziyetten en ziyade zarar görenler, İzmirin Türk ve Müslüman tüccarları idi. Bunlar, diğer unsurlara mensup olan tüccarlar gibi becerikli değillerdi- Ve bu beceriksizlik­ leri yüzünden de vagon dalaverelerinden istifade edememiş­ lerdi. Malları depolarda çürüyüp duruyordu. Hükümetin resmî makamlarına müracaat ederek:

— Mahvoluyoruz. Bize, vagon veriniz. Hem bizi vikaye ediniz. Hem de İstanbul halkına açlık ve mahrumiyet sıkıntısı çektirmeyiniz.

diye feryad ediyorlardı. Fakat, müracaat ettikleri resmî makamlardan:

— Vagon, sıra ile veriliyor. Siz de sıranızı bekleyiniz. cevabını alıyorlardı.

Celâl bey İzmire yeni gittiği için henüz vaziyete hâkim olamamıştı. Ve kendisine müracaat eden İzmir

(2)

tüccarlarının derdlerini ayrı ayrı dinledikten sonra, bu derde deva aramaya başlamıştı.

İşte o sırada İzrnire, Levazım Müdürü Umumîsi İsmail Hakkı Paşa gelmişti. Bu zatın ismi de. suiistimallere karı­ şanların en başında söyleniyordu. Ve kendisine, Nafıa Nezareti Müsteşarı Muhtar bey refakat ediyordu.

İzmir tüccarları derhal toplanmışlar; vagon işlerinde en yüksek salâhiyet sahibi olan bu zatlara müracaat ederek | vagon istemeyi kararlaştırmışlardı- Bu maksadla da, kendi­

lerini huzuruna kabul etmesi için, İsmail Hakkı Paşaya üç kişiden mürekkep bir heyet yollamışlardı.

İsmail Hakkı Paşa, İzmir tüccarlarının derdlerini dinle­ mek şu tarafa dursun; onların namına giden heyeti bile kabul etmemişti. Ve. en yüksek salâhiyet sahibi olan Paşanın bu muamelesi. İzmir tüccarlarının son derecede gücüne gitm iş; İzmirli gençleri de heyecana getirmişti.

Ertesi gün İzmir gazetelerinin birinde, biri hükümete ve diğeri de İsmail Hakkı Paşaya hitaben. -ıek acı bir lisanla yazılmış iki açık mektup intişar etti. Mektupların miinderecatı, çok mühimdi. Ve bütün İzmir gençliğinin heyecanlarını büsbütün arttırmaya kâfi gelmişti.

Halkın ve tüccarların haklarını müdafaa eden bir tek şahıs vardı ki o da. Celâl beydi. Ve bu mektupların yazıl­ ması da, ona atfedilmişti.

Açık mektupları ihtiva eden gazetenin intişarı üzerin­ den henüz yarım saat geçmişti k i : Vali Rahmi bey tarafından Celâl beye bir adam geldi.

— Vali bey, teşrifinizi rica ediyor. dedi.

Celâl bey, valinin bu davetindeki maksadı derhal hissetti. Kalkıp hükümete gitti. Ve mutadı olan sükûnetle, valinin odasına girdi.

Rahmi bey. pek öfkeli idi. Bununla beraber Celâl bevi nezaketle karşılayıp hal hatır sorduktan sonra:

(3)

— Açık mektupları gördünüz mü?-. dedi.

Celâl bey, mutadı olan sükûnetle; — Evet...

diye cevap verdi. Bunun üzerine, Celâl bey ile Rahmi bey arasında, aynen şu muhavere cereyan etti.

Rahmi bey — Bu mektupların, sizin tarafınızdan yazdı­ rılmış olduğu rivayet ediliyor. Bu hususta izahat verir- misiniz ?..

Celâl bey — Bu hususta, fazla izahat vermeye lüzum görmüyorum. Yalnız, halkın pek büyük zararına olarak ortada dönen yolsuzlukların, zatıâliııiz tarafından hatırlan­ masını söylemekle iktifa ediyorum.

— Şu halde, o mektupları yazanlarla berabersiniz. — Yalnız, beraber değilim. Hattâ o mektupları, bizzat yazdığımı da açıkça sövliyebilirim. Ve, her 11e pahasına olursa olsun, halk ile beraber yürümekten geri durmaya­ cağıma da kanaat buyurmanızı rica ederim.

Celâl beyin cevabı, sert ve bıçak gibi keskindi. Bahusus son cümle vali Rahmi beyin üzerinde öyle bir tesir husule getirmişti ki; çehresinin rengi, sapsarı kesilmişti.

Celâl bey, sözü uzatmaya lüzum görmediği için kalkıp Cemiyetin idare merkezine geldi. Orada kendisini, iki İzmirli genç beklemekte idi- Celâl bey bunlara:

— Bir şey mi görüşmek istiyorsunuz?.. dedi.

Bu gençlerden biri, İzmir şimendifer hattı memurların­ dan (Nalband Ali pehlivanın küçük kardeşi Hüseyin) di. Hüseyin, gözleri yaşlarla dolu olduğu halde:

— Biliyorsunuz ki, İsmail Hakkı Paşa ile Nafıa Nezareti Müsteşarı Muhtar bey gelmişti. Muhtar bey, memurları kâmilen yabancılardan mürekkep olan İzmir - Kasaba - Aydın hattı lehine bir cephe aldı. Ve Türk işçilerini tehdide

(4)

başladı... Biz, bu hale tahammül edemiyeceğiz. Kendisine karşı acı bir mukabeleye geçeceğiz.

diye cevap verdi.

Muhtar bey gibi, Devletin en yüksek memurlarından olan bir şahsın yabancılar lehine bir cephe kurarak, ancak bir kaç işçiden mürekkep olan Türk şimendifercilerini ayak­ lar altında ezdirmeye teşebbüs etmesi, Celâl beyi son derecede müteessir etti. Gözleri dolu dolu olarak şikâyet eden gence, kendisinin de gözleri dolarak acı acı tebessüm etti. Büyük bir sükûnetle:

— Hakkınızı aramak, hakkınızdır. diye cevap verdi.

Onun bu cevabı, gençleri derhal harekete geçirmeye kâfi geldi. O günden itibaren Muhtar bey, o gençler tara­ fından takip edildi. Bunların maksadları, şimendiferin Türk işçilerine yabancı işçileri tercih eden Muhtar beyi kalabalık bir perde alenen tahkir ve tezyif ederek ona bir ibret dersi

vermekti-Aradan, bir kaç gün geçti. Muhtar bey, bir iş için gittiği (Kasaba) dan Basmahaneye avdet etmişti. O gün, soğuk ve yağmurlu bir gündü. İstasyon, çok kalabalıktı. Muhtar bey, bir kaç dakika sonra maruz kalacağı halden bihaber olarak tirenden iniyordu. Birdenbire karşısına (Hüseyin) dikildi. Bu genç evvelâ onun, Türk şimendifer işçilerde yabancı işçiler arasında oynadığı feci rolleri birer birer yüzüne çarptı. Ve sonra, kolunun içinden bir kırbaç çıkardı. Nafıa Müsteşarı Muhtar beyi, bütün şiddeti ile kırbaçlamaya başladı.

Muhtar bey, evvelâ şaşırdı. Ellerini iki tarafa açarak: — Ne yapıyorsun?..

diye bağırmaya başladı.

Muhtar bey kırbaçlanırken, bir hayli seyirci toplanmıştı. Bunların bazısı Muhtar beyi kurtarmaya teşebbüs ederken, bir kısmı da (Hüseyin) i tutmak için uğraşıyorlardı. 40

(5)

Hüseyin, ele geçeceğini anlamıştı- Hemen arka cebindeki rüvelveri çıkardı. Yere sıkmaya ve:

— Açılın., yakarım !.. diye bağırmaya başladı.

Bu gürültülü tehdid, derhal tesirini gösterdi. Hüseyin’i tutmak isteyenler, birbirlerine sokularak geri çekildi. O da bu karışıklıktan istifade etti. Halkın arasından sıyrılarak, Celâl beyin kendisini beklemekte olduğu kulübe geldi.

Hüseyin, Celâl beyin karşısına çıktığı zaman, büyük bir heyecan içinde idi. Celâl bey ise, son derecede sakindi. Ve o sükûnet içinde, Hüseyin’i istiçvap e tti:

— Ne oldu. Hüseyin?.. — Onu, iyice kırbaçladım. — Sonra?-.

— Sonra da. kurtulmak için yere, bir kaç el silâh attım.

— O halde, durma!.. Derhal, kaç... — Nereye gideyim?..

— Doğruca Nif’e git., şu adrese müracaat et...

Celâl bey Hüseyin’e, Nif’de bir adres verdi. Hava soğuk ve yağmurlu olduğu için paltosunu da o fakir Türk işçisinin sırtına giydirdi. Nafıa Müsteşarından Türk şimendifercileri- nin intikamını almış olduğuna kanaat getiren Hüseyin, çıkıp gitti.

Dayak hâdisesi, bir anda İzmirin her tarafına akset­ mişti. Herkes, heyecan içinde idi. Vali Rahmi bey, vak’ayı duyar duymaz son derecede hiddetlenmiş; Nafıa Müsteşarını kırbaçlamak cür’etini gösteren mütecasirin, derhal ele geçirilmesi için kat’î emirler vererek bütün polis ve jandar­ mayı seferber etmişti. Ve sonra, bu hususta görüşmek için, Celâl beye haber göndermişti.

Celâl bey, mutadı olan sükûneti ile hükümet dairesine gitti. Rahmi beyin odasına girdi- Öfkesinden köpüren vali ile, aralarında şu muhavere cereyan etti:

(6)

— Basmahane istasyonunda cereyan eden hâdiseden haberiniz varmı?..

—• Evet.

Mütecasirin, nerede olduğunu biliyormusunuz ?.. — Evet.

— Onu, derhal bana teslim ediniz. — Bir şartla teslim ederim. —■ Şartınız nedir?..

— Türk şimendifercilerinin haklarını kırbaçla aramaya mecbur kalan bu adamı, mahkemeye vermiyeceksiniz. Divanı Harbe göndereceksiniz.

Hüseyin’in, Basmahane istasyonunda şakırdayan kırbacı yalnız Nafıa Müsteşarını hırpalamakla kalmamış; ayni zamanda vali Rahmi beyin otoritesine de bir darbe indirmiş; ve onun vaziyetini müşkülleştirmişti. Vali, her ne pahasına olursa olsun, Celâl bey ile bir pazarlığa girişmişti. Ve onun bu teklifine derhal:

— Siz, mütecasiri teslim ediniz- Onu mahkemeye göndermem. Divanı Harbe veririm.

demek mecburiyetini hissetmişti.

Fakat pazarlık henüz bitmemişti. Celâl bey, şartlarını söylemekte devam etti:

— Çok fazla ceza görmiyecek. — iki ay...

— Çok... — Bir ay...

— O da çok... Nihayet, on beş gün...

Pazarlık bitmişti. Nafıa Müsteşarı gibi, Devlet ricalin­ den addolunan bir şahsiyeti kırbaçladıktan sonra ortadan kaybolan mütecasiri elde edebilmek için vali Rahmi bey, Celâl beyin bu şartını da kabul etmişti.

Bu hâdise öyle bir zamanda vuku buluyordu k i ; Celâl bey, hükümetin otoritesini ihlâl etmekle itham edilemezdi. Çünkü, yabancı unsurlara mensup şimendifer işçilerini hima­ 42

(7)

ye etmek suretiyle Türk şimendifer işçilerine cephe almış olan Nafıa Müsteşarı, uğradığı hakaret ve cezayı hak etmişti. Celâl beyin vazifesinin esası ise, (Gâvur İzmir) i, (Türk İzmir) haline getirmekti. Hükümet otoritesinin muhtelif şekillerde haleldar edilmiş olduğu bir muhitte, başka suretle hareket edilemezdi.

Kırbaç şakırtıları ve silâh sadalarile başlayıp nihayet Divanı Harbe intikal eden bu hâdise, çok hayırlı bir netice verdi. Türk işçilerini daima bütün kuvveti ile koruyan Celâl bey, hiç kimse tarafından himaye görmeyen Türk şimendi-

ferciliğini ihyaya karar vermişti.

ilk asker şimendifercilerinden olup, Türklerden şimen- diferci yetiştirmek için bütün gayretini sarfeden mülâzim İskender bey isminde bir zat, o sırada Izmirde bulunmakta idi [1],

Celâl bey bunu işitir işitmez derhal onu davet etti. Türk şimendiferci yetiştirmek için ne yapılabileceğini müzakereye

girişti-Bu müzakere bir kaç gün devam etti. Ve nihayet, îzmir- de bir şimendiferci mektebi açılmasına karar verildi.

Bu karar üzerine Celâl bey, derhal harekete geçti. (Müdafaai Milliye Cemiyeti) Reisi Müftü Cevherîzâdenin yardımına müracaat etti.

Bu zat da, hayırlı işleri sevenlerdendi. Celâl beyin yardım teklifini büyük bir memnuniyetle karşılayarak o da teşeb­ büse geçti.

Bu teşebbüs, çok büyük bir ehemmiyeti haizdi. Çünkü o tarihte, koca İzmir - Kasaba hattında, yalnız üç kişiden

[1] Bu zat, sonraları Harbiye Fen Tatbikat mektebinde Şimendi- fercilik Şubesi Müdürü olan Kaymakam İskender beydir.

(8)

başka Türk şimendiferci mevcut değildi. Bütün hat, yaban­ cıların elinde idi. Bu üç kişiden biri, Ahmed Kaptan denilen eski bir makinistti. İkincisi, Mehmed efendi isminde bir istasyon memuru ; üçüncüsü de, Mustafa efendi isminde bir memur muavini idi.

Celâl bey, bu teşebbüse pek büyük alâka gösterdi. Bütün gayretini sarfetti. Evvelâ vilâyetten bir bina istedi. Vilâyet tarafından, Basmahane civarında, Amerika Koileji- nin terkettiği binalardan biri gösterildi. Mektep, bu binada vücude

getirildi-Üç yüz talebenin kabulü için hazırlıklar yapıldı. Ve derhal o miktarda talebe toplandı. Leylî kısımlar için gece dersleri ve kurslar açıldı. Her tarafta propagandalar yapıl­ dı. Celâl bey ile Müftü efendinin himmet sahiplerine müracaatları üzerine, mektebin ihtiyaçlarına sarfolunmak için teberrular başladı. Talebenin bütün ihtiyaçları temin olunduktan sonra, hepsine bir örnek elbise bile yaptırıldı.

Tedrisat için de çok isabetli bir program hazırlanmış; sınıflar cer, hareket ve tamir namlarile üçe ayrılmıştı. Az zaman zarfında yetişen Türk şimendifercilerinin adedi, arttıkça artm ış; artık diğer unsurlar, ekalliyette kalmıştı.

Bu mektep. Celâl beyin kurduğu müesseselerin birincisi ve en hayırlılarından olanıydı. Buradan sür’atle yetişti­ rilen talebelerden, umumî harbin son senelerinde, pek çok istifadeler temin edilmişti. Fakat Celâl beyin bu eseri, en büyük muvaffakiyetini, Millî Mücadele ve istiklâl Harbinde göstermişti. Eğer, hemen hemen kâmilen yabancılardan mürekkep olan makinistler, ateşçiler vesair şimendifer işçileri, posta posta bu mektepten yetiştirilen Türk talebe­ lerle değiştirilmemiş olsaydı, memleketin hayat ve istikbali namına açılan o mücadele ve harbde, bir hayli güçlükler çekilecekti.

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Sonuçları Optics Letters dergisinde yayımlanan bir araştırmada meta- yüzeyler olarak bilinen aşırı ince optik aygıtlar piyasada bulunan kontakt lenslerle birleştirilerek

Çocuğunun daha cep telefonu kullanamayacak kadar küçük olduğunu düşünen anne babalar için geliştirilen telefon ve uygulaması sayesinde anne babalar çocuklarını her

Beş ana bölümden teşekkül eden kitabın birinci ana bölümünde, Esendal'm hayatı fikirleri ve mizacı üzerinde durulup hikâye kitapları, romanları ve sanat

Bu dört sene sonraki ikinci karşılaşmamdan sonra, son hastalı­ ğına kadar Atatürk’ün huzuruna sık sık çıkarıldım ve şarkı okudum.».. Atatürk’ün

Giyilebilir akıllı cihazlar, nesnelerin interneti, 3D baskı, basılı elektronikler, bulut bilişim, mobil çalışma ve akıllı belgeler yeni yılın ses getirecek

Çalışmamızda, AKH olan hastalarda OTH değerini, kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksek bulduk.. Nazal obstrüksiyonun en yaygın sebeplerinden biri

Bel­ ki de Sabahattin AH’nin üzerinde daha sonra çalışmayı düşündüğü için yayım­ lamadığı hikâye, yazı ve şürler bunlar.. Bu nedenle, bunların estetik

Anahtar sözcükler: Bronfliyolit, respiratuar, akci¤er hastal›klar›, interstisyel, sigara Key words: Bronchiolitis, respiratory, lung diseases, interstitial,