• Sonuç bulunamadı

Disparate cultures and a shared life:Mualla & Robert Anhegger

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Disparate cultures and a shared life:Mualla & Robert Anhegger"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

M

ualla ve Robert Anhegger ile Galata’da yüz yıllık bir geçmişi olan ünlü Doğan Apartma- nı’nın en üst katındaki dairelerinde konuşu­ yoruz. Karşıda Sarayburnu, sol tarafta Kadı­ köy, çok uzaklarda Hayırsız Ada, Yassıada ve doyumsuz bir İstanbul ikindisi...

Anhegger’ler İstanbul’da yaşayan farklı iki kültürün insanları. Mualla Anhegger-Eyüboğlu tanınmış bir aileden, Eyüboğulları’ndan geliyor. Kardeşleri Türk kültür hayatının ö n d e ge len isim leri; denem eci, eleştirmen Sabahattin Eyüboğlu ile ressam ve şair Bedri Rahmi Eyüboğlu. Kendisi mimar ve restoras­ yon uzmanı. Robert Anhegger ise 40’lı yıllardan bu yana İstanbul’da yaşayan, kendi tanımıyla Türkleş­

rı’nın son kuşağı. Trab zon ’a yerleşmişler, Mualla Eyüboğlu-Anhegger, 1919’da doğmuş. Bir süre son­ ra bütün aile İstanbul’a yerleşmiş. Mualla Hanım, o günleri şö yle anlatıyor: “ 1942’de G ü zel Sanatlar Akadem isi Mimarlık Bölümü’nden mezun oldum. Bütün amacım Anadolu’da çalışmaktı. Ama Anado­ lu’da mimarlık yapmak sözkonusu değildi. A ğabe­ yim Sabahattin Eyüboğlu vasıtasıyla tanıdığım Ton- guç bana ‘gel seni K ö y Enstitüsü’nde Yapı Kolu Başkanı yapayım’ deyince, hemen kabul ettim. Ens­ titülerin tümünü gezdim. Benim için çok iyi bir de­ ney oldu. Daha sonra A kadem i’ye asistan olarak girdim. Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu’nda Celal Esat Arseven ve Prof. Albert Gabriel ile çalış­ tım.”

Robert Anhegger’le bu yıllarda tanışmışlar; tanıştıran

I

.talked to Mualla and Robert Anhegger in their apartment on the upper flo o r o f the famous centu­ ry-old Doğan Building in Galata. The view from the w indow was m a g n ifice n t, with Topkapi Palace facing us across the Golden Horn, Kadıköy to the left, and f a r in the distance the islands o f Hayırsız and Yassıada. The Anheggers are people o f two disparate cultures livin g in Istanbul. M ualla Anhegger-Eyüboğlu comes o f a well known Turkish family, the Eyüboğlus, both her brothers being noted names in Turkish cultural life: the essayist and critic Sabahattin Eyüboğlu and the painter Bedri Rahmi Eyüboğlu. She herself is an architect and restoration expert. Robert Anhegger is, as he expresses it, a “Turkified German” who has lived in Istanbul since the 1940s.

Mualla Hamm is the last generation o f a fam ily which migrated from their native town o f Silvan to Trabzon, where she was born in 1919. Some years afterwards the entire fam ily set­

tled in Istanbul. Mualla Hamm took up the story. "In 1942 I graduated in architecture from the Academy o f Fine Arts. M y d ream was to w ork in Anatolia, but there were no openings f o r architects in the provinces. My brother Sabahattin Eyüboğlu in tro­ duced me to Tonguç, who offered me a jo b as director o f construction at the Rural Institute. I accepted immediate­ ly, and went around every one o f the instititutes. It was a marvellous experi­ ence f o r me. After the institutes were closed down I entered the Academy o f Fine Arts as a research assistant, and w orked on the B o a rd o f H is to ric Buildings and Monuments with Celal Esat Arseven a n d P ro f. A lb e rt Gabriel. ”

It was at this p e rio d in her life that Prof. Halet Çembel introduced her to Robert Anhegger. “I was doing architectural drawings o f Turkish historic buildings in Yugoslavia. We did a study o f namaz- gahs ( openair prayer terraces) together. It was our shared love o f folk culture and songs which cemented our relationship. ”

Robert Anhegger was bom in Vienna in 1911, the son o f a Swiss mother and German father. His child­ hood was spent in Rotterdam, then Lindau and Z u r ic h . In both H o lla n d a n d S w itze rla n d his German nationality caused difficulties f o r him as a child. When I asked why, he explained, "In Holland I c o u ld n o t make frie n d s with the c h ild re n o f R otterd a m because I was G erm an, a n d in Switzerland I was shunned by the other children miş bir Alman.

Mualla Hanım’ın ailesi Silvan’dan gelen

Eyüboğulla-Anhegger'ler, em eklilik günlerinin tadını çıkardıkları şim diki evlerine 1964’ te taşınmış./ The Anheggers m oved to this apartm ent in 1964 to savour their retirem ent.

48

(3)

da Prof. Halet Çembel. “Ben Makedonya’daki Türk eserle­ rinin planlan üzerinde çalışı­ yordum . Sonra b irlikte na- m a zgâ h la rı in c e le d ik . B izi b irbirim ize bağlayan şeyler halk kültürü ve türküler o l­ du.”

Robert Anhegger 191 l ’de İs­ viçreli bir anne ile Alman bir babanın çocuğu olarak Viya- na’da dünyaya gelmiş. Sonra çocukluk yılları. Ö n ce H o l­ landa’da Rotterdam, sonra A l­ m an ya’da Lindau v e İs v iç ­ r e ’d e Zürich. “ H o lla n d a ’da Alman olduğum için Rotter-

damlı çocuklarla anlaşamıyordum. İsviçre’de ise bu­ rada konuşulan Alm anca’nın şivesine uzak oldu ­ ğumdan dolayı dışlandım.” Zürich Üniversitesi’nde sosyal tarih okuduktan

sonra T ü r k o lo ji’y e v e Slav dillerine ilgi duyu­ yor. “Üniversiteyi bitir­ dikten sonra Balkan ta­ rihi ile ilgilendim. Ama Balkan tarihini Türkçe b ilm e d e n araştırm ak m üm kün d e ğ ild i. 1935’te ilk k e z T ü rk i­ y e ’y e g e ld im . G e d ik - paşa’da bir e v tutmuş­ tum. Türkçe ö ğre n m e­ nin tek yolu halkın ara­ sına karışmaktı. Bu ara­

da bir sözlük alıp, ezberledim. Vaktimi İstanbul’da halkın, esnafın gittiği kahvelerde geçiriyordum. Bir y ıl sonra T ü r k o lo g A n d rea s T ie tz e ile b irlik te E ge’den başlayarak A n ado-

lu’yu gezdik, ilginç bir yolcu­ luktu. ikimiz de Türkçe’yi iyi konuşamıyorduk. Fazla para­ mız da yoktu. Her ilde, ilçe­ de, her jandarma karakolun­ da adlarımızı kaydedip, gide­ ceğimiz yerlere ‘ecnebiler g e ­ liyor diye telgraf çekiyorlardı. Bir yıl sonra ikinci bir g e zi yaptık. Malatya’ya kadar git­ tik, zaten ötesine izin yoktu. Halk bizi defineci veya aktör sanıyordu.” Savaşın ilk yılla- nnda tekrar Zürich’e dönmüş olan Robert Anhegger, bura­ da fazla duramaz. Çünkü Na- ziler tarafından mimlenmiştir.

because my accent was so dif­ f e r e n t f r o m th a t o f Swiss

German speakers”. Anhegger went on to study social history at Zurich University, and then became interested in turcology and Slavic languages. “A fter obtaining my university degree I tu rn e d my a tte n tio n to B a lk a n history, bu t it was impossible to study this fie ld w ith o u t a know ledge o f Turkish, so I came to Turkey in 1935- I rented a house in Gedikpaşa. The only way to learn Turkish thoroughly was to m ix with the local people, so that is what I did. I spent my time in coffee houses frequented by the local inhabitants and tradespeople. I fo u n d a dictionary and memorised it. In 1936 I

tra v e lle d a ro u n d

A n a to lia w ith the

fa m o u s tu rc o lo g is t A nd reas Tietze. We began at the Aegean and travelled extensive­ ly. It was a challenging jou rn ey in those days. N e ith e r o f us spoke Turkish well, a n d we had little m oney. In every p r o v in c e a n d town they recorded our names and telegraphed ahead w a rn in g the authorities that foreigners were coming. A year later we made a second journey, this time form Divriği to Malatya. We cou ld not proceed fu rth e r anyway because we had no permits. The people we met thought we were treasure hu n ters o r actors. ”

Robert A n h egger returned to Z u rich in the early yea rs o f

W orld W ar II, but was soon o b lig e d to m o ve on, h a vin g been branded by the Nazis as a dissident. Anhegger decided to return to Turkey.

“I a rriv e d in Is ta n b u l an d began to work at the German Institute o f Archaelogy, which published my firs t book. But the Nazis hounded me here a n d soon I was f o r c e d to resign. I was without a job, but

(4)

“Yeniden İstanbul’a gel­ dim. Önce Alman Arke­ oloji Enstitüsü’nde çalış­ maya başladım. İlk yayı­ nım burada çıktı. Ancak Naziler burada da peşi­ mi bırakmadı, bir süre sonra ayrılmak zorunda kaldım. Artık işsizdim. Matbaalarda çalıştım. Bu arada tanıştığım İbrahim G üzelce bana çok yar­ d ım cı oldu . Sonra A l­ manca hocalığı yaptım. Ç e v re m g e n iş le m iş ti.

Tahir Alangu ve Behçet Necatigil ile dostluk kur­ dum. Prof. Cavit Baysun beni bilimsel araştırmalar için teşvik etti.”

“Peki, siz Mualla Hanım?” diye soruyorum. Yin e ta­ nıştıkları günlere dönüyor. “Robert bana inşaat te­ rimlerinin Almancasını öğretecekti, böylece tanıştık. Sonra çalışmalarımızda hep birbirimizi destekledik. Evlilik ikimizin de yaratıcılığını geliştirdi.” 196l’den 1971’e kadar süren Topkapı Sarayı Harem Daire- si’nin restorasyonu. O güne kadar bilinmeyen III. Murat’ın Havuzlu Köşkü’ndeki havuzun ortaya çıka­ rılması, Harem Dairesi’ndeki esrarlı odalar, sofalar, duvarların ardında yüzyılların gizi... Cariyeler Hasta­ nesi, G özdeler Taşlığı’ndaki düzenlemeler... Bunla­ rın tümü Mualla Anhegger-Eyüboğlu’nun çabalarıy­ la günışığına kavuşuyor.

Robert A nhegger ise 1956’da konsolosluğun girişi­ m iyle açılan Almanca kurslarını yönetiyor. Daha sonra Adalet Cifncoz ve diğer arkadaşlarıyla Türk- Alman Türk D em eği’ni kuruyor. Alyon Sokağı’nda tuttukları daire İstanbul’un sanat çevrelerinde “Ga­ leri” diye tanınıyor. Bu arada 1959’da Münih’te Türk Kadın Ressamları Sergisi’ni düzenliyor. Artık bir kül­ tür elçisi gibi görev yapmaktadır. 1962’de Tünel’de- ki Müeyyet Işhanı’ndaki Türk-Alman Kültür Merke- zi’nin direktörlüğü. Buradaki sanat galerisinde Bedri Rahmi’den Ömer Uluç’a,

Yüksel Arslan’dan Aliye B e rg e r’e kadar b irço k tanınmış sanatçının eseri s e r g ile n e c e k , “ G a le ri “ise aydınların buluştu­ ğu bir yer haline g e le ­ cektir. “Bunda rahmetli dostum Prof. Macit Gök- berk’in katkılarını ö z e l­ likle vurgulamak istiyo­ rum” d iyor Robert A n ­ hegger.

“ 1968’de Amsterdam’da- ki G oeth e Enstitüsü’nü

la te r began to teach G erm an. A ro u n d that tim e I m et Ib ra h im G ü zelce, who was o f great assistance. My cir­

cle o f a cq u a in ta n ce s widened. I made close fr ie n d s with T a h ir A la n g u a n d B eh çet Necatigil. Cavit Baysun encouraged my research work. ”

“A n d what a b o u t y o u Mualla Hanım?” I asked. She returned to the days o f their meeting. “Robert was supposed to teach me German civil engineering terminology. That is how we met, ” she reminisced. “We supported each other in o u r work. M arriage enhanced o u r creativity. ” Mualla Eyüboğlu-Anhegger worked on the restora­ tion o f Topkapı Palace Harem between 1961 and 1971. The discovery o f the pool, whose existence had previously been unsuspected, in the Havuzlu Köşkü (Pool Pavilion) o f Murat III, and the restoration o f the mysterious rooms and halls o f the Harem, the hospital f o r cariyes and the Terrace o f Favourites... All were brought to light through the efforts o f Mualla Eyüboğlu-Anhegger.

Robert Anhegger became director o f German courses launched by the German Consulate in 1956, and a year later fo u n d e d the Turkish-German Cultural A s s ocia tio n with B ehçet N e c a tig il a n d A d a let Cim coz. In 1959, he organised an exhibition o f works by Turkish women artists in Munich. By now he was wrapped up in his mission as a cultu ral envoy. In 1962 he became director o f the Turkish- German Cultural Centre, at whose gallery the works o f many famous artists were to be exhibited, includ­ ing Ömer Uluç, Yüksel Arslan and Aliye Berger. The gallery became a meeting place f o r the intellectu­ als o f that era. “I wish to mention particularly the c o n trib u tio n s o f my friend the late Prof. Macit Gökberk, ” said Anhegger. In 1968 A nhegger was approached to re-found the Goethe In stitute in Amsterdam. A t fir s t he hesitated due to D utch

a n tip a th y towards

German culture. “Despite the passage o f twenty years, mem ories o f the

w ar years s till

rem a in ed , ” said

Anhegger. “B ut I m

an-5 0

(5)

Anhegger’ler, İstanbul'da yajayan, farklı iki kültürün insanları. / The Anheggers are people of two disparate cultures living in İstanbul.

yeniden kurma önerisi aldım. Önce tereddüt ettim.

Sonra işe giriştim. Aradan yirmi yıl geçmesine rağ­ men savaş yıllarının etkisi sürüyordu. Ama kısa sü­ rede başardım. Enstitü canlı bir kurum oldu. Bu so­ nucun alınmasında International Poetry’nin müdü­ rü, dostum Martin M ooij’in büyük çabalarını unut­ muyorum.” Bu süre içinde Fazıl Hüsnü Dağlarca, Gül ten Akın, Ülker Tamer, Cahit Külebi gibi Türk şairlerini Hollanda’ya davet eden Robert Anhegger, 1973’te İstanbul’a geri dönüyor.

Anhegger’ler, emeklilik günlerinin tadını çıkardıkla­ rı şimdiki evlerine 1964’te taşınmış. O günden beri evin dört bir yanı tablolarla, hatlarla, hilyelerle halk sanatının en güzel örnekleriyle dolmuş. Salonun bir köşesinde asılı Bedri Rahmi’nin Akadem i’deki ö ğ­ rencilik yıllarından kalma Gauguin çalışmasına ba­ karken, Robert Anhegger “koleksiyoncu olmadığı­ mızı mutlaka belirt” diyor.

Uzun süren evlilikleri üzerine fazla konuşmuyoruz. Mualla Hanım gülümseyerek, “Çok kavga ederiz. Bazen de küseriz. Ama bu, bizi birbirimize daha çok yaklaştırır. Aramızda hiç kültür anlaşmazlığı ol­ madı.” Nasıl olsun ki? Yaşamını paylaştığı kişi Türk­ leşen bir Alman. İki kültürlü, ancak ikisini de çok iyi özümsemiş bir bilge gibi. Veda edip, ayrılırken kapının üstünde yeni açılmış kocaman deliğe takılı­ yor gözüm. “Doğalgaz” diyorlar...

Düşünüyorum da, önce Helbig, sonra Nahit Bey, ardından Botton ve Victoria adlarını almış, bugün de Doğan Apartmanı olarak bilinen bu yaşlı bina­ nın mimari duvarlarda açılan bu deliklere ne derdi

acaba? •

aged, and before long the institute bacame a lively venue f o r cultural events. Much o f the credit goes to my frien d Martin Mooij, the director o f International Poetry, f o r its success. ” During this period Anhegger invited a number o f Turkish poets to Istanbul, among them F a z ıl Hüsnü D ağlarca, G ülten Akın, Ülkü Tamer, and Cahit Kulebi. In 1973 he returned to İstanbul. ’’

The Anheggers moved to this apartment in 1964 to savour their retirement. Since then the house has filled with paintings, calligraphy, hilyes (illuminated descriptions o f the Prophet), and the finest examples o f folk art. Glancing at a painting after Gauguin dat­ ing from Bedri Rahmi Eyüboğlu’s student years which hung in a com er o f the sitting room, Robert Anhegger asked me particularly to tell my readers that he is not a collector.

We spoke little about the long m arried life o f the Anheggers. Smiling, Mualla Hamm said, “We fig h t a lot, and sometimes we are not on speaking terms, but that brings us closer together. We have never experi­ enced a cultural misunderstanding. ” That hardly seemed surprising considering that she shares her life with a German who is barely distinguishable from a native bom Turk. He is steeped in two cultures, both o f which he understands profoundly. As 1 departed I noticed a large hole newly bored over the fro n t door.

“N atural gas, ’’ explained Robert Anhegger. What would the architect say i f he could see the cavities in the walls o f this venerable building, known originally as Helbig, then as Nahit Bey, Botton Han, Victoria

Han, and now as Doğan Apartmanı?

5 2

S K Y L IF E O C A K J A N U A R Y 1 9 9 4

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu çalışmada; odun kompozitlerine koruyucu maddelerin nasıl ilave edileceğinin incelenmesi, bu emprenye maddelerin tutkallamaya olan etkisinin araştırılması ve

Amanda Miller bu doğaçlama pratiğini kendi atölyelerinde, performansta hareketin araştırılması ve dansçılara mekân içerisinde net ve belirli bir hareket kurmak

Sonuç olarak LAP pek çok hastalıkta görülebilen ortak bulgu olduğu için hastanın anamnezi, klinik bulguları ayrıntılı şekilde incelenmeli ve lenf nodu tutulumu nadir

SNO deneyi yüklü ve yüksüz akım nötrino-madde etkileşimlerini ölçerek Güneş’ten gelen elektron nötrino sayısının beklenen- den az olduğunu doğrularken, toplam

Parçac›k ailesi- nin üç leptonuyla olan akrabal›klar›n- dan dolay›, bilinen üç nötrino türü (ya da çeflnisi) elektron nötrinosu, müon nötrinosu ve tau nötrinosu

Halk Partisinin temel amaçları Ģu temel ilkelere dayanmaktadır: 1- Bu Parti ulusal bir parti olup, hiçbir kavim, kabile, mezhep ve dini ayrılığı gözetmeksizin

Ama kendimizi bu efsane rüzgârı ile onun h ay ali­ ne öylesine veririz ki, im p arato rlu ğ u n içine düştüğü korkunç yenilginin ve hepimizi sa ­ ran

OMY sistemine ilişkin öğretmenlerin çalıştıkları okulun finans türüne göre okulun dış ve iç süreçleriyle bağlantılı stratejik yönetim yaklaşımına ilişkin;