entellektüel bakı:
4 İ -
■ ) , 4 c
Şahin ALPAY - Nilüfer KUYAŞ Fax: (212) 505 62 55
Yaşar Kemal’e
verffen Bordeaux Kitap Fuarı Ödülü için Gallimard da İstanbul’daydı
Türkçe onunla m odem
3. GÖZ
Neşeli seçim
ŞAHIN ALPAY
„ , STOCKHOLM - “Ülke tarihinin en sıkıcı ve en ruhsuz seçim le- ri!..” Yerli yabancı birçok yorum-
cu, İsveç'te geçen pazar günü ya pılan oylamayla sona eren seçim ler hakkında bunu söylüyordu.
Stockholm 'de 1972’den 1981’e
yaklaşık 9 yıl oturdum; 1973’ten bu yana yapılan 9 seçimin çoğu nu yerinde, yakından izledim. Bu seçimlerin neden ötekilerden da ha “sıkıcı ve ruhsuz” olduğunu, doğrusu anlayamadım. Evet, her zamanki gibi sokaklarda seçim yapıldığını hissettirecek pek az şey vardı. Propaganda afişleri yal nızca belediyelerin gösterdiği yer-... lere asılıydı. Kilometrelerce yol katedip tek bir afişe rastlamamak mümkündü. Mi tingler gayet düzenli ve serinkanlı bir şekilde, genel likle 10 -1 5 kişinin katılımıyla yapılıyordu. Vesaire...
Ama 1998 seçimleri, geçen yazımda değindiğim birçok “tarihi” sonuç verdiği gibi, dünyanın başka yerlerinde görülmeyecek kadar “neşeli” geçti. Mese la Sosyal Demokrat İşçi Partisi seçmenlerinin yaş ortalam asının hızla yükseldiğinin ve oylarının büyük bir bölümünü "son kez oy kullanan” seçmenlerden aldığının bilinci ve endişesiyle olacak, “ilk kez oy kul
lanan” seçmenlerin oylarını cezbetmek üzere hiç de
nenmemiş bir propaganda yöntemi uyguladı, “ilk
kez” oy kullanacak 385 bin genç kız ve erkeğin ad
reslerine birer video kaseti gönderdi. Video ilk kez cinsel ilişkide bulunan bir genç kız ve erkeğin aşk ge cesini gösteriyordu. “Pornografik” bulunarak eleştiri len videonun dağıtımı durduruldu. Ama, seçimden birkaç gün önce popüler bir derginin arka kapağında, iki delikanlının bir havuzda birbirlerine ilk kez yakın laşmalarını gösteren koca bir fotoğraf yayımlandı. Al tında Sosyal Demokrat Gençlik Örgütü imzası ve
“İlk kez!” sloganı yer alıyordu.
İsveç’te 1998 seçimleri, bütün partilerin internet ten yoğun olarak yararlandıkları ilk seçim olarak tari he geçti. Siyasi afişlerin hepsinin altında partilerin in ternet adresleri veriliyordu. Bazı gençler, seçimden bir gün önce Muhafazakar P a rti’nin internetteki say fasına el koydular. Öyle ki, parti başkanı ve eski baş bakanlardan Cari B ildt’in fotoğrafını tıkladığınızda karşınıza pornografik bir film ya da Sol Parti’nin (es ki komünistlerin) propaganda sayfası çıkıyordu.
Seçim kampanyası müthiş bir “skandal”a da sah ne oldu: Kadınların sömürülmesine şiddetle karşı ci lan Sol Parti başkanı, büyük fem inist Gudrun
Schym an’ın, 16 yaşındaki bir genç kızı vergi dairesi
ne bildirmeksizin evinde tem izlikçi olarak çalıştırdığı ortaya çıktı. 1994 seçimlerinden hemen sonra Schyman'ın alkol iptilasından kurtulmak için tedavi gördüğü ortaya çıkanlm ış; hanımefendi, haber yayın lanmadan televizyona çıkıp olayı doğrulayınca yan- daşlannın büyük takdirini kazanıp koltuğunu sağlam laştırm ıştı (!)
İsveç’teki seçimleri “s ık ıc ı” bulanlann Türkiye’de ki seçimlerden hiç haberi olmadığı besbelliydi! Başta Sosyal Demokratlar olmak üzere partilerin çoğu bu seçime yeni liderlerle katıldı. Stockholm’de yaşadı ğım günlerden geriye bir tek Hnstiyan Demokratların lideri (dostlarımın, aksaçlan hariç bana çok benzet tikleri) A lf Svensson kalmıştı.
Sonuçlan seçimlerin hemen öncesinde açıklanan bilimsel bir araştırmaya göre, isveçli seçmenlerin yüzde 52’si iktidarda sadece sosyal demokratlardan oluşan bir hükümetin bulunduğunu; yüzde 45'i de parlamentonun esas görevinin kanunları yapmak ol duğunu bilmiyordu!
İsveç'te son seçimlerin öncekilere göre çok daha eğlenceli geçtiğine kuşku yo k Başkent Stockholm de eskisiyle karşılaştırıldığında artık olağanüstü ne şeli bir şehir. 22 bin küçük ve küçücük adadan olu şan bir arşipelago üzerine kurulu olduğu için “Ku-
ze y’in Vened ik!” de denilen, tarif edilmez doğal gü
zelliklerin şehrinde son yıllarda açılan restoran, kafe, eğlence yerinin çokluğuna benim gibi eski hemşerile- rin inanmaları çok güç.
E m a il: sa lp a y@ su p eron lin e.com
TÜRKÇENİN
modern bir
edebiyat dili
olarak
kendini
kabul
ettirmesinde
Yaşar
Kemal’in
büyük
katkısı var.
Fransa’daki ünlü Gallim ard Yayınevi sahibi Antoine Gallim ard, Yaşar K em al'le b irlikte.
Y
Pazartesi gününü sevgiyle aşar Kemal geçtiğimiz geçirdi, sevgiyle kuşatıldı, sevgiyle kucaldandı. Türklerin değil, Fransızların sevgisiyle. Bugüne kadar hiçbir toplanüda, Yaşar Kemal’e o gün Fransızların gösterdiği kadar sevgi ve saygı gösterildiğine tanık olmamıştım.Yaşar Kemal’in de üyesi olduğu Evrensel Kültür Akademisi’nin Genel Sekreteri oradaydı, Fransa Milli Eğitim Bakam’mn özel danışmanı oradaydı, Yaşar Kemal’in Fransız yayıncısı, Gallimard Yayınevi’nin sahibi Antoine Gallimard oradaydı ve son iki yıl içinde aldığı onuncu uluslararası ödülü ayağına kadar getiren Bordeaux kentinin aydınlan ve temsilcileri oradaydı.
‘Yaşar Kemal’in yapıtlan Fransız okurunu çok etkiliyor çünkü Fransa’da güçlü bir epik geleneği yok. Bu jan r Fransızlan çok heyecanlandınyor.
Fransa'da çok popüler ve sevilen bir yazar.
Kütüphanecilerle konuştuğunuz zaman, hepsi aynı şeyi söylüyor,
Yaşar Kemal'in kitaplan en çok ödünç almanlar arasında...”
Bu sözlerin sahibi Jean Marie Planes, Bordeaux Kitap Fuan’nın Başkam; Fuarın “Ecureuil” Yabancı Edebiyat Ödülü’nü Yaşar Kemal'e sunduğu törenden sonra sohbet ettik.
Ödülü oy birliği ile kazandı
Paris’ten sonra Fransa'nın ikinci en büyük kitap etkinliği olan ve ortalama yüzbin ziyaretçinin gezdiği Bordeaux Kitap Fuan on ikinci yılında; dokuz yıldır verilen bu ödüle daha önce İspanyol şair Rafael Alberti, Rus yazar Andrei Bikov, Portekizli Miguel Torgas ve Alman Christa Wolf gibi isimler layık görülmüş; Planes’e “Neden bu yıl Yaşar Kemal?” diye sordum.
“Yaşar Kemal önceki yıllarda da hep gündemdeydi ve bu yıl jürinin oy birliğiyle kabul edildi. Başka Türk yazarları da ele aldık, ama Türk edebiyatının bizce bugün en büyük ismi Yaşar Kemal. Onun hem yapıtlarım, hem de kişiliğini
selamlıyoruz.”
Ödül töreninden sonra Fransızlar Yaşar Kemal’in onuruna bir öğle yemeği verdiler ve Pafuli’deki nefis ziyafette sofra komşum Antoine Gallimard’la sohbete koyuldum. Ödül gerekçesinde vurgulanan “Yereli
evrensele taşıma” teması Gallimard’ı pek tatmin etmemişti. Kibarlığından klişe demedi ama, tanımlamayı biraz boş bulduğu belliydi, hele Yaşar Kemal sözkonusu olunca.
Herkesi buluşturan romanlar
“Bu yerel - evrensel tartışması bana aşın akademik geliyor. Bence deha açıklanamaz. Yaşar Kemal de bir dahi, çünkü geleneksel malzemeden çok modern bir şey çıkartıyor. İnce Memed gibi bir karakteri zamana meydan okuyan gerçek bir kişilik olarak yaratabilmesi de bunu gösteriyor. Bence önemli olan yerelin sınırlanm aşıp aşmamak değil, insan gerçeğine boyut kazandıran karakterler yaratmak. Evrensellik, tıpkı küreselleşme gibi, boş bir kavram haline geldi.”
Gallimard’a, babası ve Yaşar Kemal’in büyük dostu müteveffa Claude Gaİlimard’dan olağanüstü bir yayıncılık geleneği miras kalmış. Ödül töreninde Yaşar Kemal'in ve başka Türk yazarlarının
unutulmaz çevirmeni Münevver Andaç’ın anısını saygıyla anması, güzel bir vefa örneğiydi ve Türk yazarlarından en içten alkışı aldı.
Yaşar Kemal sayesinde Fransa’da birçok eğitimci Türkiye’yi daha çok tanımaya ve tanıtmaya yönelmiştir; Türkçe sadece
1920’lerden beri modern bir dil olarak yeniden doğdu ve bugün Fransa’da lise bitirme sınavlarında resmi yabancı dil kabul ediliyor ve bence Türkçe'nin modem bir edebiyat dili olarak kendini kabul ettirmesinde Yaşar Kemal’in büyük katkısı var.”
Antoine Gallimard yazarda aradığı en büyük özelliklerin önce dil ve üslup, sonra da sıradan gerçekliği sarsmak olduğunu söylüyor; ona göre Yaşar Kemal’de her iki özellik de çok güçlü.
Fransız aydınlarından bu değerlendirmeleri dinledikçe, Adam Yayınlan’ndan son olarak çıkan Yaşar Kemal’i Okumak adlı derlemenin ne kadar yerinde bir çalışma olduğunu düşündüm. Altan Gökalp’in önsözde yazdığı gibi, bu “dünya yazan”nı
başkalarının nasıl okuduğunu anlamak, bize hem aşina hem de şaşırtıcı bir aynada kendimizi görme olanağı tanıyor. Jean - Pierre Deleage, Daniel Rondeau, Timour Muhidine, Carole Gündoğar ve Rhilippe Adam gibi araştırmacıların gözüyle Yaşar Kemal’e bakmak, Türk edebiyatının gücünü bir başka lezzetle tattınyor insana.
Altan Gökalp soruyor: “Fransa'nın üoıra köşesindeki ilkokul öğretmeni, İsveç'teki öğrenci, Başkan Mitterand, Brötanyalı balıkçı gemisi kaptanı neden ve nasıl Yaşar Kemal’in bir romanında buluşurlar?”
Bunun en güzel cevabım Jean Marie Planes, törendeki konuşmasında verdi. Madagascar’da dinlediği bir halk öyküsünü, Yaşar Kemal’in Zilli Kurt adlı anlatısını hatırlayınca
ı anlamlandırabildiğini anlattı. “İşte büyük: yazarlan büyük yapan budur, hayatı yorumlamakta bize yardım ederler. Tıpkı arzuhalciler gibi, düşlerimizi dillendirirler. Türkiye’nin en büyük anıtı mı bilemem, ama Türkiye’nin en büyük arzuhalcisinin önünde, saygıyla eğiliyorum.”
Ödül bir ‘şükran borcu’
Yaşar Kemal ise bütün bu sevgi ve övgü seline karşılık verirken, insanı her seferinde etkileyen o hem çocuksu, hem babacan heybetiyle konuştu: “Bu ödül benim için önemli çünkü Montaigne’nin hemşehrileri veriyor” dedikten sonra, Montaigne ile paylaştığı bir inancı, bana kalırsa ona asıl güç veren inancı yineledi: “Benim her romanda yeni bir dil
yaratmam lazım. Bizim edebiyatımız çok kitabi oldu, oysa halk dilini her gün yeniden yaratır. Yazarlar halkın arasından ayrılmamalı, onun dilinde eser
yaratabilmek için. Halkın dilinden faydalanmak zorundayız. Ben hep faydalanmaya çalıştım. Becerdim mi, beceremedim mi, onu allah bilir: yahut da halk bilir.”
Yaşar Kemal’e verilen ödülün ve Bordeaux Kitap Fuan’nm ana sponsoru Caisse D’epargne yani “emekli sandığı” diyebileceğimiz çok eski bir banka ve ödülün adı “ecureuil” tasarrufun simgesi “sincap” anlamına geliyor. Bankanın temsilcisi Jean Louis Duqueroix “Kitaplarınızın bize tattırdığı acının ve hazzın şükran borcudur” diyerek sundu bu ödülü.
Yaşar Kemal şimdi evinde, Bir Ada Hikayesi’nin ikinci cildini yazarken, belki kedisi Blondy ayaklarına sürüyordur başım; belki de bahçede palamut toplayan bir sincap durmuş ona bakıyordun
Ödül töreninde Nazar Büyüm’ün söylediği gibi, ‘Türkiye neye sevinip neye yerineceği, kiminle gurur kiminle utanç
duyacağım, kimi yerin dibine batınp kimi baştacı edeceğini bilemediği günlerden geçiyor.”
Fransızlar bize kiminle gurur duymamız gerektiğini hatırlattı bu hafta.