2 1 M A Y I S 1 9 9 8
□ G. Emre, A tilla Dorsay’ın “Süm bül Soka ğın TutsakKadını” nı değerlendirdi. 3. sayfada
□ Enver Ercan, M etin Celâl’le bu yıl içinde ya yımladığı iki şiir antolojisi üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi...7.sayfada
□ Sennur Sezer, iki rom andan hareketle fa şizm ve çocuk üzerinde duruyor' .9.sayfada
□ Enver Topaloğlu ile şairliği ve şiirleri üzeri ne konuştuk... ...U.sayfada
Cumhuriyet
KİTAP
MEMET FUAT
N
âzım’in, 1933 ’ten 1950’ye kadar, on yedi yıl boyı ca, çeşitli cezaevlerinden kendisine yazdığı mektı lan, Piraye bir tahta bavulda saklardı. Ceviz ağaç dan yapılmış, 41x26x14 cm boyutlarında küçük bir ta bavul. Küçükolduğu için belki “çanta” demek daha d' ru. Bu ceviz çantayı ona Nâzım sanırım Çankırı Ce evi’ndeyken yapmıştı.Î9 7 5 ’te Nâzım ile Piraye adlı kitabı hazırlarken o çar nın içindeki mektuplardan yararlanmıştım.
Annem kendisiyle ilgili yayın yapmamı istemezdi. Kul tan dolma bilgilerle yalan yanlış şeyler yazanlara yanıt v memi de engellerdi.
“Kim ne derse desin, önemli değil, sen karışma!” Bayağı baskı yapardı...
Nâzım ile Piraye’yi ondan gizli hazırlamıştım. Kitap ya yımlandıktan sonra pek bir şey dememiş, kızı gibi sevdiği gelini Izgen’e okutup dinlemiş, bir yerde bir yanlışımı sap tamıştı:
Pendik yöresindeki gözlerden uzak bir evlendirme da iresinde, oradan buldukları tanıklarla değil, Kadıköy Ev lendirme D airesinde Orhan Ezine ile Vedat Başar’m tanık lığıyla nikâhlanmışlar Nâzım’la. Benim anlattığım gene ai lemiz çevresindeki başka bir nikâhlanma imiş.
ikinci basımda düzeltmiştim bu yanlışı.
Nâzım ile Piraye’yi hazırlarken amacım özellikle Nâ- zım’ın şiiri ile yaşamı arasındaki iç ¡çeliği vurgulamak, aşk gibi yoğun duyguların çarşı pazar mantığıyla değerlendiri lemeyeceğini göstermekti.
insanların Nâzım’a boşu boşuna çektirdikleri acıların derinliğini anlamalarını, oynanan küçük oyunların ne bü yük yıkımlara yol açtığını görmelerini istiyordum.
Büyük bir aşkı deyimleyen şiirlerle, o şiirlerin arkasında ki yaşam gerçekleriyle, basımevinde çalışanlardan başlayıp okuyan herkesi çok etkilemişti Nâzım ile Piraye.
Bu arada bir eleştirmen arkadaşım ne yapmak istediğimi anlamamış,
“Mektuplar az gelince, şiirleri doldurmuşsun kitaba” de mişti.
Mektuplar az olur m u !.. Mektuplar bir çanta dolusu!..
Piraye ölünce hepsi nasıl olsa yayımlanacaktı...
“Ben öldükten sonra ne isterseniz yapın, yaşarken ol maz” diyordu...
Öldüğünde, onun için bir şeyler yapma isteğini yeğinlik le duyduğum günlerde, mektup çantasını önüme almış, ye niden okumaya başlamıştım. Çoğu tarihsizdi, ama zarfla
rında tarihler vardı. Yıllara göre ayrılıp bağlanmıştı büyük çoğunluğu.
Bu işi annemin günü gününe yaptığını sanmıyorum. Herhalde sonradan oturup okuyarak, içindekilere göre sı ralamıştı mektuplarını.
Yer yer güvensizlik duyuyordum. Birtakım karışıklıklar var gibiydi. Mektupların zarflan değişmiş de olabilirdi. _
Hepsini baştan sona okuyup, notlar alıp, kullanılan kâ ğıtlara, kalemlere, daktilolara, daktilo şeritlerine bakarak daha sağlıklı sıralamak gerekiyordu.
Çok güç bir iş... Ne zaman yapabilirim? Bir başkası yapabilir mi?
Mektupları dışarı veremem... Bugüne kadar kime ne verdimse geri gelmedi. Bu yüzden çok sevdiğim insanlar la aram açıldı. H iç düşünmeden şu anda, dört saygın sa nat adamının adlarını verebilirim: Aldıkları fotoğrafları geri getirmeyen, getirmeye de niyeti olmayan, arayıp sor duğumda mırın kırın eden dostlar...
Ayrıca arada el yazıları var, okuyabilirler mi? Sonra ya zım kuralları ne ölçüde bugüne uydurulacak? Bir sürü şey...
Bu işi ben yapmalıyım...
Derken 1996’nın son günü bir solunum yetersizliği... Kendimden geçtiğimde hastanede olmasam, hemen yo ğun bakıma almasalar, “gülmek, ağlamak bitti çocuğum...” O n beş gün sonra burnumdan oksijene bağlı eve dön düğümde iki şey vardı kafamda. Sonuna çok yaklaştığım çocukluk, gençlik anılarımı, Gölgede Kalan Yıllar’ı bitir mek, bir de çantadaki mektupları derleyip toparlamak...
iyi kötü çalışmaya başlayınca, fazla zorlanmadan birin cisini kotarabileceğime inanıyordum, az kalmıştı, ama İkin cisini yapabilecek gücü görmüyordum kendimde.
Ne yapsak diye yayınevindekilerle birlikte kara kara dü şünürken Semih Gümüş’ün bir arkadaşı, Belgin Sunal, bu gözümde büyüdükçe büyüyen işi üsdenebileceğini, mek tupları gelip bizim evde, benim denetimimde yazacağını söyledi.
Okuyamadığı yerleri ben okudum, sormak istediği şey ler olursa yanıtladım, o ise bilgisayarın başında günlerce yazdı, yazdı, yazdı...
Piraye’nin yaptığı sıralamaya, kuşkuya düşsek de, pek dokunmadık, yeri belirtilmemiş, dışarda bırakılmış bazı mektupların yerini bulmaya çalıştık o kadar.
Yer yer sıralamada birtakım yanlışlar olduğunu düşüne bilirsiniz. Bize de öyle geliyor.
Bazı bölümlerde çok tedirgin olduk. Ama bunları içe rikteki ipuçlarına bakarak düzeltmeye çalışırken her şeyi büsbütün karıştırmaktan da korktuk. .
Elinizdeki mektupların birçoğu başlı başına bir çığlık... Yoğun bir duygusallık içeriyorlar...
Varsın sıralamaları biraz bozuk olsun...
Bu iki kitaptakiler, Nâzım’ın Piraye’ye yazdığı mektup ların hepsi mi?
Çantadakilerin hepsi...
Belki bir gün başka yerlerden de bir şeyler çıkar, bile mem.
Kimi dostlarının, sanatçı mektuplarını, anı olarak sakla mak üzere, yürüttükleri çok görülmüştür.
Başkalarının elinde de Nâzım’m Piraye’ye yazdığı birkaç mektup olabilir.
Ben, bildiğimiz gibi, yıllardır, annemin koruduğu, sak ladığı Nâzım H ikm etle ilgili her şeyi okurlara ulaştırma ya çalıştım. De Yayınevi’nde başlayan bu özel görev, Adam Yayınları’nda sonuna yaklaştı gibi...
f lerkese sevgiler...
İlk kez tümü
yayımlanıyor
Piraye'y
Mektupl;
Nâzım Hikmet’in 1933’ten 1950 yılına k
dar, on yedi yıl boyunca, çeşitli cezaevle
rinden eşi Piraye’ye yazdığı mektupların
tamamı Memet Fuat’ın, uzun zaman alaı
titiz çalışmasıyla yayımlandı. İki insan ar
sındaki ilişkinin ilginç seyrini yansıtıyor,
iki ciltlik kitapta yer alan mektuplar.
C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 4 3 1 Devamı 4. sayfada.
Kişıseı Mrşıvıerae ısıanuuı Beııegı Taha Toros Arşivi