o □ o
Çengelköyünde oturdukları
tek odayı nasıl buldum?
Çengelköyünde bir berberin tarifi — Yol gösteren delikanlı*
nın anlattıkları — Evde kızı ile karşılaşma — Bahçeye taşman
iskemleler — Ankaraya m üracaat, haksızlık ve bugünkü hayat!..
Evinin bahçesinde, prensin refikası Tabiııâk ve kızı Fethiye ile konuşurken 8 Eylül tarihli gazetemizde
doktor Bedi Şehsuvaroğlunun «Büyük Türk sosyoloğu prens Sabahaddin bey» hakkında bir makalesi çıktı. Prens Sabahad- dinin şahsiyetini, bütün ömrünü hürriyet mücadelesi ve vatana faydalı olmakla geçirdiğini be lirten bu yazıdan sonra da, merhum prensin yakın arkadaş larından Ahmet Bedevi’nin yine Akşam’da bir makalesi intişar etti.
Ahmet Bedevi’nin makalesi ni (*) okuyan her hürriyet se verin, içinin derinden sızlama mış olmasına ihtimal veremem. Prensin bütün ömrünü, servet ve saadetini vatanı uğruna har cadığını belirten Ahmet Bedevi bu yazısında, prensin refikası ile kızının Çengelköyünde ufak bir evin daracık bir odasında ömürlerinin bakiyesini gün den güne ağırlaşan sefalet iç in -' de geçirdiklerine işaret ediyor!..!
Şöyle bir düşünelim: Büyük Türk sosyoloğu... Hürriyet mü cadelesi ve vatanı uğruna bü-j tün servet ve saadetini harcıyan insan... Bu büyük insanın geri de bıraktığı refikası ile kızının sefalet içinde çırpındıklarına inanmak kolay değildir. Mu harririn şahsına da, yazılarına da itimadım tam olmakla bera ber, Çengelköyüne kadar gide rek prensin refikası ile kızını bulmak, konuşmak, uğradıkları! haksızlıkları kendilerinden d in -1 lemek ve hayatlarını yakından görmek arzumu bir türlü yene medim.
Çengelköyüne
giderken
Evvelki gün köprüden hareket eden vapurda Çengelköyüne gi derken Ahmet Bedevi’nin, prens Sabahaddin hakkmdaki maka lesini bir kere daha gözden ge çirdim:
« O faziletli mağdur, vatan ve vatandaşları için tahditsiz israf ettiği maddî ve manevî benliğine mukabil insanlık mef- j
humunun ve beşer havsalasının kavnyamıyacağı kadar haksız-
j
lıklara ve takdirsizliklere u ğra-1 mıştır »«Bilmem. Hükümeti hâzıra, ! memleket namına kurban edi len bedbahtlara hidemati vata niye tertibinden tahsisat ayır- '
mağı düşünüyor mu?»
Vatanı uğruna çalışmaktan başka gayesi olmayan bu hürri- yetpever insanın, çıkarıldığı yurt dışında, vatanının, refika sının ve kızının hasretiyle yan a1 yana gözlerini hayata kapadığı nı bilmeyen yoktur sanırım. Fakat ne yazık ki, bugün Çen gelköyünde daracık bir odada sefalet içinde çırpındıklarına! işaret edilen refikası ve kızı iç in ! hidameti vataniye tertibinden şimdiye kadar tahsisat da ayrıl mamış olduğunu Ahmet Bedevi’ nin yazısından öğrenmiş bulu nuyoruz.
Çengelköyünde
Çengelköyünde vapurdan çık tıktan sonra oranın eskilerinden olduğunu bildiğim bir berbere:
— Prens Sabahaddin beyi ta nır mısınız? diye sordum.
— Tanımaz olurmuyum a be-<*) Bu yazı 12 Eyiûl 1950 tarihli gazetede intişar etmiştir.
yim! dedi. Merhumun refikası ile kızı köyümüzde oturuyor lar...
— Bana adreslerini verebilir misiniz?,
— Adres olarak veremem. Fa- akt oturdukları evi size güzelce tarif edebilirim. Kolaylıkla bu lursunuz...
Muhatabımın yüzünde bir sevinç belirmişti.
— Onlara yardım mı edecek siniz? diye sordu.
— Demek yardıma muhtaç vaziyetteler öyle mi?
— Gider, evi bulur, kendile rde konuşursanız, göreceksiniz ki yardıma son derece ihtiyaç ları olan bir ana kız...
tskelden birini çağmarak: — Evlâdım! dedi. Bu beyi ha nımefendilere götür.
Delikanlı, «hanımefendi» de nir denmez nereye götürüleceği mi anlamıştı.
— Hay hay... Götüreyim bey amca...
İskeleden caddeye çıktık, Ha- vuzbaşı’na doğru yürümeğe baş ladık... Bu yolculuğumuzda de likanlı:
— Allah insanı düşürmesin! diyordu. Fevkalâde günler ya-, şa... Mal mülk sahibi iken bü-1 tün bunlar elden alınsın, sonra bir oda kirası dahi verecek pa ran olmasın... Çok acı bir şey...
Bilmemezlikten gelerek: — Kimden bahsediyorsun? dedim.
— Prensin refikası ile kızın dan! cevabını verdi.
Evde...
Havuzbaşı meydanlığına gel dikten sonra bir köprü geçtik. Yokuş çıktık, sağda bir bahçe kapısı önünde durduk:
— İşte! dedi. Hanımefendi burada oturuyor...
— Kimin evidir burası? — İhtiyar bir dul kadının... — Prensin refikası ve kızı bu evin tamamında mı oturuyor lar.
— Hayır! Tek bir odasında oturuyorlar...
Bahçe kapısından girdik. Bi raz ilerledik, yedi sekiz basa mak taş merdivenle çıkılan ah şap bir evle karşılaştık. Kapıda bir posta müvezzii vardı. Kum ral saçlı, 40-45 yaşlarında tah min edilen bir kadınla konuşu yor.
— Prens Sabahaddin beyin refikası burada mı oturuyor?
Posta müvezzii ile konuşmakta olan kadın derhal kapı dışına çıkarak:
— Evet! dedi. Burada oturu yor. Bendeniz de kızıyım...
— Valdeniz hanımefendi de buradalar mı?
Posta müvezziinin uzattığı bir makbuzu imzaladıktan sonra merdivenlerden aşağıya indi ve:
— Hayırdır inşallah efendim! diyerek ilâve etti: Ankaraya bir müracaatta bulunmuştuk. Aca ba onun için mi geldiniz?..
— Hayır efendim! Istanbul- dan geliyorum. Gazeteciyim. Valideniz hanımla konuşmağa geldim...
— Fakat annem ralıatsızca- dır, yatıyor...
— Yattığı yere kadar çıksam da kendisini rahatsız etmeden konuşsam. Nafcıl olur acaba?
Yüzünde teessür ergileri be
lirdi, rengi sarardı. Ne diyeceği ni kestirememenin heyecanı içinde idi. Bir müddet sustuktan sonra:
— Hakikati söylemeğe mec burum maalesef! dedi. Bu evin tek bir odasında oturuyoruz. Sizi oturtacak yerimiz yok da...
Hemen içeriye girdi. Ev sahi besinden bir iskemle aiarak bahçeye indirdi:
— Buyurunuz! dedi. Burada oturunuz da bir iskelme daha bulayım ve anneme haber vere yim...
Az sonra elinde bir iskemle, kırık dökük bir koltukla geldi. Birisine ben, diğerine prens Sa- bahaddinin kızı Bayan Fethiye oturdu. Koltuk da annesi için boş duruyordu.
— Anneme haber verdim! de di. Biraz sonra inecek. Pek me rak ettim. Annemle ne konuşa caksınız?...
— Uğradığınız haksızlıkları, bugünkü hayatınızı, Ankaraya ne gibi bir müracaatta bulun duğunuzu kendisinden dinlemek
istiyorum. >
Gözleri dolmuştu... Yaşlar damlalar halinde yanaklarının üstünden aşağıya doğru yuvar lanırken:
— Haksızlık! dedi. Bunun hangi birini anlatsak acaba... Bugünkü hayatımız! Bir sefalet olduğu müşahede ediliyordur sanırım... Ankaraya müracaatı mız! Varakı mihri vefayı kim okur kim dinler...
Biraz sonra prensin refikası Tabinâk hanım, merdivenden ağır ağır inerek yanımıza geldi ve uzun boylu konuştuk. Neler konuştuğumuzu da yarın yaza rım.
Cemaleddin BİLDİK
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi