___________________ C S Î1 M J _ _ _ __________________ ÖTEKİ DÜNYA
, Sultan Vahideddin’in
kaleminden savunması
» 'm m
Sultan Vahideddin (önde, o rtad a) ile M u stafa Kemal Paşa'yi '(soldan üçüncü) birlikte gösteren te k fo to ğ ra f Resim, Vahideddin'in 19 17 'd e veliahd olarak yaptığı
Almanya ziyareti sırasında çekilmiş.
Ben, bir gazetecinin köşesinde kendi kitabının reklamını yapmasını hiçbir zaman etik bir davra nış olarak kabul etmedim ama sözünü edeceğim
eser artık piyasada hiçbir şekilde bulunmadığı için, bahsinde bir mahzur görmüyorum: Sultan Vahideddin'i konu alan ve onun özel evrakına dayanılarak yazılmış olan tek belgesel kitap, bendenize ait bulunan ve şimdi "nâd ir kita p " sayılan "Şahbaba"dır. Vahideddin'in sürgünde yaşadığı İtalya'nın Sanremo kasabasında 1925 yılında kaleme aldığı ve gündemimizi işgal eden
"hain miydi, değil miydi?" tartışmalarına cevap teşkil eden hatıralarının bazı bölümlerini
Şahbaba'dan burada günümüz Türkçesi'ne aktarırken, konunun bir başka boyutuna da te mas etmeden geçemeyeceğim: " Şahbaba "nın bir nüshasını o zaman Cumhurbaşkanı olan Süleyman Demirel'e de göndermiş ve
Demirel'den "Bu değerli kitabınızdan dolayı sizi tebrik ederim " meâlinde bir teşekkür mektubu almıştım. Ama ben, Şahbaba kitabımda
Vahideddin'in "hain olmadığını" söylüyordum!
B
ÜLENT Ecevit’in başlattığı ve günlerdir devam eden“Vahideddin hain miydi, değil miydi?” tartışmasına Sultan Vahideddin bu hafta bu sayfada
bizzat katılıyor ve hakkmdaki suçlamalara kendisi cevap veriyor.
önce, açıkça ifade edeyim:
Sultan Vahideddin’in okuyacağınız
sözleri, kendimden intihaldir! Benim söylemem belki biraz tuhaf kaçacak ama, Sultan
Vahideddin hakkında şimdiye kadar
yazılmış olan ve padişahın özel evrakına dayanan tek belgesel kitap, bendenize ait olan ve bundan yıllarca önce yayınladığım
“Şahbaba”dır.
T EK KİTAP BUDUR
Kitabın temelini, hükümdarın ailesinin 70 küsur yıl boyunca itinayla muhafaza ettikten sonra yaymlamam için verdikleri
Vahideddin’e ait hatıralar,
mektuplar ve belgeler, yani birinci elden kaynaklar oluşturuyordu.
“Şahbaba” dışmda kalan Vahideddin ile ilgili diğer bütün
kitaplar ise -Damad Ferid Paşa’nın yaveri Tank Mümtaz Göztepe’nin
yazdıkları hariç olmak üzere- ya hayal mahsulüydüler, yahut ikinci derece kaynaklardan derlenmişlerdi. Ben, bir gazetecinin köşesinde kendi kitabının reklamını yapmasını hiçbir zaman etik bir davranış olarak kabul etmedim. Ama bu sayfada bugüne kadar sözünü hiç etmediğim eserim artık piyasada hiçbir şekilde
bulunmadığı için, bahsinde bir mahzur
Sultan Vahideddin'in sürgün yıllarında çekilmiş son fotoğraflarından biri. görmüyorum.
Padişaha ait belgelerin şimdi nerede diye senelerden beri soranlara da, kısaca cevap vereyim: Şahbaba'nın yayınlanmasından sonra her belgenin birkaç kopyasını çıkarttım ve bütün evrakı, padişahın kanuni vârislerinin de istekleri doğrultusunda, mühürlü bir torba içerisinde ve “50 sene boyunca
açılmaması” şartıyla, resmi bir
kuruluşa verdim.
Şimdi, Vahideddin hakkmdaki
tek belgesel çalışmayı yapmış kişi olarak, onunla ilgili
kanaatimi açıkça söyleyeyim: Herşeyin
bittiği bir anda tahta çıkmış ve iktidarı
Bebek ile Aksaray ; ,, arasında kalan birkaç
semte sıkışmış çaresiz bir padişahtır. Hain değildir, hattâ ben memleketini
sevdiğinden şüphe bile etmem. Ama, birşeyler yapmaya çalışırken büyük
hataları da olmuştur fakat bu hataların ihanet çizgisine getirilmemesi lâzımdır. Nutuk’ta geçen
Vahideddin ile ilgili ifadelerin ise o
günlerin şartları ve yeni kurulmuş olan bir devletin meşruiyet çabası dahilinde yorumlanması gerekir.
“İhanet” ifadesi devlet adamları
için kullanılabilir fakat hükümdarlara böyle bir yafta yapıştırılamaz; zira hükümdarlar, hükmettikleri toprağın çocuğu iseler, başlarında bulundukları devletin kendilerine Allah’ın bir lutfu, bir inayeti olduğuna inanır ve devleti
hususi mülkleri olarak görürler. Dolayısıyla, bir hükümdarın devletine, yani kendi mülküne ihaneti, aklı başında bir aile reisinin durup dururken evini yakması yahut esnaftan birinin, meselâ bir bakkalın hiçbir sebep yokken dükkânını ateşe vermesi gibidir ve mantık dışıdır.
D
eMİREL'İN
m e k t u b uBu sayfada Sultan Vahideddin’in sürgünde bulunduğu İtalya’nın Sanremo kasabasında 1925 yılında kaleme aldığı ve bugünkü tartışma lara cevap teşkil eden hatıralarının bazı bölümlerini günümüz Türkçe si'ne naklederek veriyorum. Ama, konunun yazıp yazmama hususunda günlerden beri düşündüğüm ve çok kısa bahsetmeye karar verdiğim bir başka boyutu daha var:
“Şahbaba”nm bir nüshasını o
zaman Cumhurbaşkanı olan
Süleyman Demirel’e de göndermiş
ve Demirel’den “Bu değerli
kitabınızdan dolayı sizi tebrik ederim” meâlinde bir teşekkür
mektubu almıştım.
İşin ilginç tarafı ise şuydu: Ben, Şahbaba’da Vahideddin’in “hain
olmadığını” söylüyordum!
BULMACA
Soldan sağa
1. Yemek karıştırm aya mahsus iri tahta kaşık... Mektup, 2. Toplu geziler için yapılmış büyük oto büs... Artırma İle satış, 3. Bir şeyin üzerine laka sü rerek onu parlatmak... Bir bağlaç, 4. Dolaylı anlat ma... Akinezlye yakalanmış hastaların sıfatı, 5. Dö şeme, divan gibi yerlere serilen, genellikle desen li, havsız, kalın kıl veya yün dokuma... Küçük kitap, broşür, 6. Bir sayı... Kalın biçilmiş uzun tahta... Ko runmaya alınmış alan ya da eser,
7. Mecazi anlamda gücendirmek, İncitmek, kırmak, 8. Kuran’da bir sure adı... Eski Mısır’da güneş tan rısı... Tümör, 9. Yalıyar... Ürünü mal sahibi ile yarı yarıya bölüşe rek çalışan işçi, 10. Cüzamlı, ab raş... Eski Mısır'da insanoğlunun hayati dayanağı olan üretici güç... Öğütülmüş tahıl, 11. Mikroskop ca mı... Bir tür bıçak, 12. Öğüt... Doğu Anadolu İle Azerbaycan’da çalı nan bir çalgı türü.
Yukarıdan aşağı
1. Uzun kafalı, 2. B ir tü r seyrek dokunm uş de likli kumaş... Ağlayan, İnleyen, 3. Dernek evi... Fırça izleri belli etm eden yapılan resim , 4. Yap ma, etme... B ir yerde oturm a, eğleşm e, 5. Mü- rekkepbalığının b ir türü... A nlam a ve kavram a yeteneği olan, zekâsı olan, 6. Uzak... B ir çoğul eki... K ıym etli kum aşlardan yapılm ış b ir çeşit halı, kilim , 7. Albay... Nazi Hücum Kıtası, 8. Me- s ir m acunu ve la le s i ile ünlü kentimiz... Aşık ve bilye oyunla rında kullanılan boyalı kemik, 9. Eli sıkı, cim ri... istek, dilek, 10. Çok karşıtı... Yapılması istenen b ir şeyin zih in d e aldığı biçim , p ro je ... K la s ik T ü rk M ü ziğ i a ra ç la rın d a n b iri, 11. M aki yetişen yer... Tezene ile çalınan iki v e y a üç te lli h a lk sazı, 12. Fiyat yaftası... Gövdesi kalın, 30 m.’ye k a d a r u za y a b ile n , uzun öm ürlü, geniş yapraklı ağaç.
Dünkü çözüm
i • •
VAHİDEDDİN CEVAP VERİYOR:
Sultan Vahideddin, cuma selâmlığında.
Paratoner görevi
yaptım, musibetleri
üzeri me çekti m
MEMLEKETE PARATONER
OLDUM:
“Karşınızda köklerinden koparılmış, bir girdapla sahile fırlatılıp atılmış bir kazazede var. Ben bu kargaşa içerisinde önümde daha ne kadar yol kaldığından habersizim ve bu işin neticesini de sadece Allah biliyor. ...Ne yapabiliriz ki? Kader, bu konudadüşündüğümden farklı bir yol çizdi. Ben, dindar bir insanım. ...Vazifemi çok karmaşık bir dönemde, bir insanın yapabileceği en iyi biçimde tamamladığıma bütün yüreğimle ve kat’iyetle inanıyorum.
İnsanın zaafları da söz konusu... ‘Beşer şaşar’ ifadesinin doğru olduğunu çok iyi biliyorum ama, aşılması zaten imkânsız olan savaş zamanının engellerini ve daha sonra mütareke ile ortaya çıkan güçlükleri yenemediysem de, memleketimin iyiliği için yapmam gereken herşeyi yaptığımı iddia ediyorum.
Mütareke yıllarında ortaya çıkan bütün fâcialara ve olaylara karşı gerçi kalkan olamadım ama paratoner vazifesi gördüm ve öyle zannediyorum ki, bütün musibetleri de üzerime çektim. Kendimi feda ederek vatanı kurtarmaya çalıştım. Ama gelin görün ki, bugün yaşayan kurban benim; daha doğrusu fedakârlığın kurbanı!”
KAÇMADIM, HİCRET ETTİM:
“Her tarafı istilâ eden inkılap ve ihtiras içerisinde bunaldım. Bana teklif edilen şekildeki hilâfete ne karşı koyma, ne de başeğme imkânı görmeyerek kamuoyun da sükûn ve durumda açıklık belirinceye kadar tehlikeli bölgeden geçici olarak ay rılmaya karar verdim. Gitmekle, vekili ol duğum şâm yüce peygamberin yaptığını yaptım, kaçmadım, hicret ettim.”İHANET ETMEDİM:
“Talih ve kader bizi vatanımızdan ayırdı ve nihayet gurbetlere attı. Allah’ın takdiri ve kısmetimiz böyleymiş. ...Gerçi mâlum sebepler yüzünden dinime, vatanıma ve milletime arzu ettiğim kadar hizmete vakit ve imkân bulamadım ise de, asla ihanet etmedim. Şimdi burada zelil ve sefil bir halde kalmaktansa, Anadolu’da at sırtında olmalıydık. Ecdâdımm sarıkları, aynı zamanda kefenleriydi. ...Anadolu’ya gidip ordunun başına geçmem konusunu dünürüm Sadrazam Tevfik Paşa’ya açtığım zaman, büyük bir muhalefete uğradım. ‘Böyle bir avantüre giremezsiniz. Biz, Mustafa Kemal Paşa ile haberleştik. Zaferden sonra, size bağlılığını bildirecek. Onun istemediği, sadece Damad Ferid Paşa’dır. Galip gelirse zafer sizin, Allah göstermesin yenilirse de bu yenilgi onun hesabına olacaktır. Vaktiyle Enver ve Talât yenilmişlerdi ve onların hatalarını düzeltmek için galip devletlerle şimdi siz mücadele içerisindesiniz. Anadolu’ya gidip mağlup olursanız vaziyeti kim kurtarır?’ deyip Anadolu’ya gitmeme mâni oldu.”ÜÇ BÜYÜK HATA YAPTIM:
“Ben de insanım, hata etmediğim iddiasında bulunamam ve başlıca üç hatamı itiraf ederim: Birincisi, rahmetli biraderim Sultan Reşad'dan sonra saltanat makamını kabul etmem. İkincisi,r-'Jjk ^ ^ s ^ * f '" ~ i ^ U* »¿¿¿C ¿¿¿i; ' ' -uAıi. ■ f'Â ' c* U» ¿ j i jû . <Sjjyy r
-Sultan Vahideddin'in hatıralarının kendi elyazısıyla olan ilk sayfası, mütareke hükümetlerine, başta Ferid Paşa olmak üzere Tevfik, İzzet, Ali Rıza ve Salih Paşalar gibi milletin ve devletin kalbur üstü isimlerine talihimi
bağlayarak aldanmam. Üçüncüsü; devleti kuran ve halis muhlis Türk olan
Osmanoğulları’nm memleketten sürgün edilip Hilâfetin ortadan kaldırılacağına asla inanmak istememem. ...Böyle bir tecrübeden sonra insanın vicdanının nasıl temizlendiğini, inancının ve tevekkülünün yeniden nasıl doğduğunu bilemezsiniz.”
PAŞA'YI BEN GÖNDERDİM:
“Bugün içinde bulunduğum ve hak etmediğim düşmanlıktan rahatlık ve mutluluk duyuyorum. ...Bu, bana huzur da getiriyor. Eğer yaşarsam ve
mücadeleden muzaffer çıkarsam, ‘bir kötülüğe batıp çıkmıştım’ diye teselli bulacağım. Düşmanlığa karşı mücadelenin yoğun, acı verici ama dayanılmaz olmadığına inandığım için kendimi feda ederek çok sevdiğim memleketimi kurtarmış olmaktan mutluluk duyacağım.
Memleket sevgim bana, İstanbul düşman süngüleri altındayken Mustafa Kemal Paşa’yı Yunanlıların üzerine göndermek gibi ağır bir kararı aldırarak İlâhi bir mutluluğun da zevkini tattırdı.”
SEVR'İ İMZALAMAYACAKTIM:
“O Sevr Andlaşması ki, elime ilk aldığımda keskin bir acı ve korkulu bir ürperti hissettim. ...Sevr bana göre ne bir andlaşmaydı ne de bir pakttı; kötülüğün baştan aşağı ta kendisiydi.
Bana gelince; mecburi ve geçici imza taktiğiyle biraz zaman kazanmaya çalıştım. Saltanat Şûrası’nı da zaten her türlü mes’uliyeti üzerime alarak galipleri ve zaferlerinden sonra Türkiye’ye karşı aşırı düşmanca bir tavır içine giren bu memleketlerin kamuoyunu biraz sakinleştirmek için teşkil etmiştim. Gelişmeleri bu şekilde beklerken biraz zaman kazanmaya çalıştım, zira olayların gidişatını normale sadece zaman
çevirebilirdi.
...Eğer işler kötü gider ve bu oyalamakta muvaffak olamazsam, andlaşmayı imzalamaktansa tahttan feragat etmeye kararlıydım.”
HÂZİNEYİ ALMADIM:
“İstanbul’u terkederken Osmanoğulları’na ait bulunan ve benim için çok büyük kıymet taşıyan eşyaları yanıma almayıdüşünmedim. Bu sebeple, yabancı bir memlekette şimdi beş parasız, yüzüstü ve ızdırap içinde kaldık.”
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi