• Sonuç bulunamadı

Sanat dünyasını karıştıran kitap

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sanat dünyasını karıştıran kitap"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Dizi

/ I t ó t -

» a

m

— t ‘■

‘•“Tfinn ■

iinlTiffS 1

CUMA 28 Nisan 2000

Sadıın Aksüt'ün “Alkışlarla Geçen Yıllar”ı ünlü sanatçıların sahne arkası yüzünü anlatıyor

Sanat dünyasını

karıştıran kita

S

ADUN Aksüt, Türk Sanat Müziği'nin 50 yılının tarihi olan 'Alkışlarla Geçen Yıllar'ı “Müzisyen olmak isteyen veya müzisyen olanlar, aydınlatıcı, uyarıcı olan konuları çok dikkatle ve içlerine sindirerek okumalılar ki yaşanmış hoş olmayan olayları onlar da

yaşamasınlar; olumsuz hiçbir olay yinelenmesin“ diyerek sunuyor.

Yalnız radyo, televizyon ya da gazino dünyasına saplanıp kalmıyor Sadun Aksüt, sanatçıların aşk hayatını da anlatıyor, kişisel ilişkilerini, kimlik değişmelerini de ihmal etmiyor.

“Hatırat'ı yazarken gerçeklerden hiç sapmadım. Doğruları yazmak ve söylemekten bütün ömrümce hiç çekinmedim. Bu yüzden de çok şey kaybetmişimdir... Ammaaa..: Huylu huyundan vazgeçer mi” sözleriyle başlayan kitaptan bazı bölümler aldık...

Sadun Aksüt'ün anıları çok patırtı çıkaracak gibi gözüküyor...

P a t r o n u n y a r a t t iğ i s o ü s t

1970-1971 'li yıllar...

Taksim Belediye Gazinosu'nda genç bir kız Hafif Batı Müziği okuyor. Adı: Serpil Durmaz. Bu kız 1994'de Amerika'dan çarşaf giyerek Türkiye'ye döneceğini söyleyen Serpil Barlas'tan başkası değildir. Annesi Aysel Belkıs adında bir hanımdır. Gazinonun patronu Kazım Polat'la

T,

ürk Sanat Müziği’ne gerek besteci gerekse icracı olarak uzun yıllar emek veren Sadun

Aksüt’ün anıları ’Alkışlarla Geçen Yıllar’ adıyla

Aksoy Yayıncılık tarafından yayımlandı. 1952 yılından başlayarak birçok

sanatçıya tamburu ile eşlik eden Sadun Aksüt, ünlü sanatçıların sahnede görmediğimiz yüzünü anlatıyor, ’Hatırat’ında. Kimler yok ki bu isimler arasında: Şükran Özer, Zeki Müren, Safiye Ayla, Bülent Ersoy, Emel Sayın, Sevim Tuna, Gönül Yazar ve bugün unuttuğumuz nice ses ve saz sanatçısı. Çoğunu unuttuğumuz bu isimler, kitabı okurken sesleriyle hafızamızda canlanıyorlar. Yaptığı radyo ve televizyon programlarıyla sanatçıları tanıtan Sadun Aksüt, o programlarda anlatılan bazı anılardan da kitabında söz ediyor.

gittikçe daha samimi olan bu hanımın sesi de güzelmiş. Patron Bir gün rica ederek Aysel Hanım'la şarkı meşk etmemi istedi. Nota ve usul

bilmiyordu Aysel Hanım. Üstelik kabiliyetli de değildi. Hele ritm bakımından son derecede zayıftı. Aysel Hanım iyi sayılabilecek bir terziydi. Bana derse geldiğinde eşim kendisine bazı şeyler diktirdi. Kazım Bey, Aysel Hanım'a bir de sansasyonel bir soyadı buldu: Ipar. Solistin okuyacağı şarkıları da Kazım Bey seçiyor. Hiç musiki bilmeyen nasıl olur da şarkıları saptar, program hazırlar? Cahilliğin verdiği cesaret. Bu cehalet gösterisi bazen öyle boyutlara ulaşıyor ki, şarkıları nasıl okuması gerektiğini de Kazım

Gönül Yazar’m Seçil Heper’e

taktığı isim: Sıçıl Geber

Taşlık gazinosunda Seçil Heper'in işi bırakmasından sonra Behiye Aksoy başladı. Gerçek olan, Behiye Aksoy'un son derece hırslı, haris, kaprisli oluşu. Yıllar önce, o yine assolist iken üçüncü derecede bir okuyucu olup da kişisel çabaları ve de elinden tutanları sayesinde büyük aşamalar yapıp baş solist olan ve bu yere de yakışan Gönül Yazar'ı konuşması ve hareketleri ile taklit ediyor Behiye. Bir hayli de şımarık.... Şurası bir gerçek ki, kadın solistler arasında jest, mimik, aksiyon ve dinleyiciyi bir anda avucunun içine alabilen, en iyi

şekilde sahneyi kullanan Behiye Aksoy'dur. Gönül Yazar da sahneyi iyi kullanır, Jestleri, mimikleri, aksiyonu da iyidir. Bazan aşırılığa kaçar ve de bu aşırılık şımarıklık derecesine kadar ulaşır. İşte o zaman işin suyu çıkar.

Fahrettin Aslan'ın Ankara Radyosu'ndan Bebek Maksim'e transfer ettiği Seçil Heper'e yeni bir isim taktı Gönül. 'Sıçıl Geber' diyor...

“Emel Sayın karşıya başlarsa korkmam. Ancak Behiye Aksoy'dan korkarım. Çünkü

kadın hem çok iyi şarkıcı, hem de çok iyi sahnesi var.” Bu sözleri de bana söyleyen Gönül.

r

Soldan sağa

1- Çorum İli Boğazkale İlçesi'nde yer alan, yazılı kaynaklarda Hattuşaş diye anılan antik yerleşme, 2- Mağara... Gerçek, gerçeklik, 3- Bütün, tüm... Kuran'da bir sure adı, 4- Mengene... Serbest bırakılmış cariyeler, köleler, 5- Lakin, fakat... Bir renk... Bir yanardağ püskürmesinde akan erimiş maddeler, 6- Acımasız olarak, acımasızca, 7- Bir renk...Mürekkep balığının bir türü, 8- Esen olma durumu,esenlik,

9 -Sahip, iye... Hava basıncı birimi... Adale, 10- Pirinç ve şeker kamışından elde edilen bir tür rakı... Kuzu sesi, 11- Bir ilimiz... Din görevlisi, 12- Kumaşla

astar arasına konulan kolalı bez... İlgi.

J j

Dünkü ç ö zü m

1- Eski eşyanın alınıp satıldığı pazar... Bir bi­ nek hayvanı, 2- Tamir etmek... Süsü, gösteri­ şi olmayan, 3- Anlam, kavram... Akciğerleri dinlerken doktorun duyduğu patolojik ses, 4- Doğu Anadolu Bölgesi'nde doğan, Hazar Denizl'ne dökülen akarsu... Japon çiçek dü­ zenleme sanatı, 5- Bir kimseyi kötüleme... Hindistan'da eğrisel çatılı tapınakların mah­ yasını süsleyen yollu yastık biçiminde mi­ mari öğe, 6- Kiloamperin kısa yazılışı... Er­ zincan merkez ilçesinde bir belde, 7- Öldü­ rücü hastalık salgını, kıran... Ad ve ün... Bir uzaklık ölçüsü biri­ mi, 8- Tekrarlamak... Su, 9- Do­ ğu Karadeniz Bölgesi'ne özgü yelkenli kıyı teknesi... Tayin et­ mek, 10- Özellikle çay demle­ mekte kullanılan, kömür veya elektrikle çalışan, bakır, pirinç gibi metallerden yapılmış mus­ luklu kap... Gök, gökyüzü.

B U LM A C A

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10

1

S

Polat söylüyor!.. Eeee.. Giyeceği tuvaletleri,

ayakkabıları, mikrofonu, ekosu velhasıl her şeyi patron tarafından karşılanınca Aysel'in söyleyecek sözü olmuyor. Bütün kibar görünüşüne karşın aksi ve ters bir kişiliği vardı Kazım Polat'ın. Ben ve diğer arkadaşlarım onun bu tutumu karşısında susuyoruz. Biliyoruz ki bu musikimize ihanettir. Ancak hepimiz geçim sıkıntısındayız... Böylece zorla yaratılan solistin solistliği az sürdü. Kazım Polat ile Aysel Hanım sonunda evlendiler. Bu suretle musikimiz de hiçbir gradosu olmayan sözüm ona solistten kurtulmuş oldu....

S lR A KIZI EMEL SAYIN NASIL ASSOLİST OLDU

Ben Emel'i (Saym) genç kızlığından tanırım. Kadıköylü arkadaşlarla bir grup kurup işlere gitmeye başladığımızda radyoda da çalmaya başlamıştık. İşte o yıllarda Emel bana gelir işlere götürmem için dil dökerdi. Cici bir kızdı, kabiliyetliydi de. Ara sıra işlere götürürdük ve o zaman kendisine beş lira verirdik. Sevim Tuna ile iyi arkadaştım, Ankara'ya çalışmaya gidecekti. Kendisine “Emel adında kabiliyetli ve cici bir kız var. Onu da beraberinde götür, annesiyle gelecek. Sıra kızı olarak mükemmel okur” diye bahsettim. Sevim de bu ricamı kırmadı ve Emel'i de alarak Ankara'ya götürdü. Sevim Tuna ile birlikte Ankara'da çalışmaya başlayan Emel'in ilanlarını gördüm. Küçücük bir resim ve altında bir yazı: Emel... O kadar. Derken Emel'den ses seda çıkmaz oldu. Meğer Ankara Radyosu'na girmiş. Aferin kıza, ilerledi,

l * 1 &5iM f

ilerledi. Repertuarım artırdı, radyoda okumaya başladı. Nihayet Emel'i İstanbul'a getirdiler. Birdenbire 'Assolist' olmuştu... Günlerden bir gün radyoya geldiği zaman benim çalıştığım Türk Musikisi bölümüne de uğramış ve bana: “Sadun Bey, sizin bir şarkınızı plağa okudum. Bakma bakma dayanılmaz güfteli şarkınız.” demişti. Ben de kendisine. “Teşekkür ederim Emel Hanım” diye kısa bir cevap vermiştim. Şarkımı plağa okuması güzel bir şeydi. Ancak daha önce haber verseydi ya... Neyse.

Emel iyice şöhret olmuştu ki, aynı gazinoda Sevim Tuna ile birlikte çalışacaktı. Bir de gazete ilanım gördüm şaşırdım... Kocaman bir Emel Sayın resmi ve ismi de

epeyce büyük yazılmış. Yanında Sevim Tuna'nın küçük bir resmi ve altında yine küçük bir Sevim Tuna. Bir gün Sevim'i evinde ziyaret ettiğimde:

“Yalvardın yakardın bu kızı Ankara'ya götürdüm, yanıma aldım. Şimdi assolist oldu başımıza ve canımıza okuyor, ağzımıza

... Bunu musiki piyasasına sen şey ettin. Hadi söyletme” demişti. İyi ama yörük at yemini arttırır derler.

Kendisine sahnede çalmak nasip olmadı. Buna üzülmüyorum. Emel Saym şarkıları öylesine egzajere ederek (abartarak) okumaya başlamıştı ki, öyle yapmacıklı okuyordu ki.. Fakat halk tarafından müthiş tutuluyordu. Hala da öyle. Fakat bir şey var ki, kendisiyle çok iyi arkadaş iken (genç kızlığında) daha sonra assolist olunca niye o kadar kasıntılaştı? ’Sadun Ağabey' neden 'Sadun Bey' oldu? Bu kadar resmiyet neden? Bilemedim..

Emel Sayın şarkıları öyle ab artılı öyle yapm acık okuyordu ki... Am a halk ta ra fın d a n müthiş tu tu ld u . Kendisiyle genç kızken çok iyi arkadaştım am a assolist

olunca niye o kadar kasıntılaştı anlam adım ...

B ı»ULENT ERSOY'UN İLİŞKİSİ

Bebek Maksim Gazinosu'nda genç bir solist, bir assolist sahneye çıkıyor. İsmi: Bülent Ersoy. Asıl soyadı (Erkoç) olan bu tıfıl çocuk henüz 22

yaşında. Kadıköy Musiki Derneği'nde çalışmış. Melahat Pars ve udi Rıdvan Aytan'dan da uzun zaman dersler almıştır. Laf aramızda Rıdvan'a bu çocukla ilişkisi olup olmadığını zordum birkaç kez, hep 'hayır' diye cevapladı. Ama... Ben şüphelendim doğrusu. Günahı vebali boynuna...

■ ■

Ö nce ç a m u r s o n r a y a ğ c ilik

Nevzat Atlığ bana telefon ederek bugün ve önümüzdeki hafta yapılacak iki klasik koro programı için detay yazdırdı. Detayları aldım ve Abdullah özm an'a götürdüm. O da Türk Musikisi şubesinde program detayları yapar. Aynı bölümde yazı işlerinde bulunan Salih

Dizer'in yanındaydı Abdullah, bana: Gene mi bu? Yahu sıkıntı verdi bu da... İdarecilik yapmış bir adam böyle hareket edilmeyeceğini bilmez mi? dedi. Salih Dizer de “Olur mu böyle şey canım? Bana bir selahiyet verseler s.... onun suratına. Zamanında versin programını. Zaten daktilomuz da yok; idari imkansızlıklar var. Dünkü çocuğu klasik koroya şef yaparlarsa böyle olur. Allah için şu

konuşmalara sarfedilen sözlere bakınız. O Salih ki Nevzad Atlığ ona pek çok fırsatlar vermiş, onu kollamıştır. Sonraları Nevzad aleyhine dönen Salih, gazetelere dahi yazmak suretiyle Nevzad'a çamur atmış, her yerde aleyhine konuşmuştur. Buna karşılık Nevzad'ın tutumu değişmemiş ve Salih'in eski durumunu korumuştur. Gel zaman git zaman araları düzelmiş, bu sefer de Salih Nevzad'a yağcılık etmeye başlamıştır. Arada sırada yine de aleyhine konuşmaktan kaçınmamıştır. O Salih Dizer ki, Feridun Darbaz'ın Türk Musikisi Şef Yardımcılığı odasından çıkmaz ve Feridun'a laf getirip götürürdü. Feridun ise Salih için şu sözleri söyledi, hem de bizzat bana: Ben Salih'i maşa gibi kullanırdım.

Adnan Şenses şarkıları

piyasa ağzıyla okur

A dnan Şenses'i 1950- 1951'li yıllardan tanırım . A dnan'ın oldum bittim diksiyonu bozukçadır. Bir de çok bağırtılı ve de piyasa ağzı ile okur. M uazzez'in (A bacı) sesinin güzelliği inkar edilmez. F akat o da, her geçen gün d ah a iyi

okuyacağına, her geçen gün

d ah a bozuk, d ah a bir piyasa ağzı ile okumaya ve de ayrıca şarkıları dejenere ederek okumaya başladı. H ay A llah niçin böyle yaparlar, neden bozuk tavırla, bozuk ağıza m eraklanıp dinleyenlerin de zevklerini

törpülerler... A nlayam ıyorum ...

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu nedenle büyük araflt›rma laboratu- varlar› bile, halk›n ilgisinin (dolay›s›yla da devlet yard›m›n›n) sürmesi için za- man zaman "dünyan›n en küçük

Bu çalışmada, böyle bölgesel magnetik alanlı bir demet-plazma sis­ teminde de toplam plazma, elektron siklotron ve iyon siklotron gibi karakteristik frekanslara

Şehrin büyük ve sayılı meydan­ larından biri olan Beyazıd meydanı, bügün Beyazıd camii, medresesi ve bunlara yakın olarak da hamamla Şimkeşhane ve Haşan

i) Eserin yazıldığı döneme kadar genel bir tarihçe yapıldıktan sonra eserin kapsamlı bir tanıtımını yaptık. Müellifin yazım dili bazı yerlerde oldukça açık ve

Şimdi bu genç mücadelecinin hayatı­ nın, konumuzla ilgili safhasına geliyo­ ruz. Mütarekeden sonra memleketin ileri gelen vatansever kişileriyle bir müdafai hukuk

Erksan bu fil­ miyle sinemamızda ilk gerçekçi köy film i de­ nemesine girdi ama sansürün de hışmına uğ­ radı ve film o kadar çok makas yedi kİ, film olmaktan

Sonunda, daha rahat okunabilecek formatta, daha fazla sayıda genç ya- zann ürünlerine yer veren ve daha zengin bir kitap-lık dergisi ortaya çıktı.. Ama gene de birtakım

Nihayet heyecanlı gün geldi çattı «San Yusuf, yahut Haydut Yusuf» romanının ilk forması, okunmak üzere saraya, yani Ab- dülhamid’e takdim edildi.. Teodor