• Sonuç bulunamadı

Kuran-I Kerim'de yer alan surelerdeki coğrafya ile ilgili terimler ve olaylar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kuran-I Kerim'de yer alan surelerdeki coğrafya ile ilgili terimler ve olaylar"

Copied!
84
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GAZİ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

ORTAÖĞRETİM SOSYAL ALANLAR EĞİTİMİ ANABİLİM DALI COĞRAFYA ÖĞRETMENLİĞİ BİLİM DALI

KURAN-I KERİM’DE YER ALAN SURELERDEKİ COĞRAFYA İLE İLGİLİ TERİMLER VE OLAYLAR

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan İskender Serdar

Danışman: Doç. Dr. Servet Karabağ

Ankara Ocak,2014

(2)
(3)

GAZİ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

ORTAÖĞRETİM SOSYAL ALANLAR EĞİTİMİ ANABİLİM DALI COĞRAFYA ÖĞRETMENLİĞİ BİLİM DALI

KURAN-I KERİM’DE YER ALAN SURELERDEKİ COĞRAFYA İLE İLGİLİ TERİMLER VE OLAYLAR

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan İskender Serdar

Danışman: Doç. Dr. Servet Karabağ

Ankara Ocak,2014

(4)
(5)

I JÜRİ VE ENSTİTÜ ONAY SAYFASI

İskender SERDAR’ın KURAN-I KERİM’DE YER ALAN SURELERDEKİ COĞRAFYA İLE İLGİLİ TERİMLER VE OLAYLAR

başlıklı tezi ………. tarihinde, jürimiz tarafından Coğrafya Öğretmenliği Bilim Dalı’nda yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Adı Soyadı İmza Başkan: ... ... Üye (Tez Danışmanı): ... ... Üye : ... ... Üye : ... ... Üye : ... ...

(6)

II ÖNSÖZ

Yüksek lisans tezi yazmak çok yorucu ve uzun soluklu bir süreçtir. Bu süreçte alınan maddi ve manevi destekler öncelikle çalışmanın niteliğini ve sonrasında da çalışmayı yapanın moral ve motivasyonunu önemli bir şekilde etkilemektedir. Bundan dolayıdır ki bu çalışmada da bana maddi ve manevi olarak verilen destekler; bu çalışmanın iskeletinin oluşumunda benim emeklerim kadar önemlidir. Buradan hareketle; araştırmalarım boyunca bana yardım eden ve benden desteğini esirgemeyen ve de kendisiyle çalışma fırsatı bulduğum için çok mutlu olduğum danışmanım sayın Doç. Dr. Servet Karabağ’a teşekkürü bir borç bilirim. Yürünecek yolun doğruluğundan ziyade; doğru yolda doğru insanlarla yürümenin gerekliliğini kendisiyle çalıştığım sürece hissettiğim danışman hocama bu noktada çok şey borçlu olduğumu ifade etmek isterim.

Ayrıca araştırmalarımda her türlü destek isteğime olumlu cevap veren ve zorda kaldığımda yardımlarını hep yanımda hissettiğim bölümdeki sayın hocalarıma da bir bir teşekkürü borç bilirim. Kendilerinden aldığım pozitif düşüncelerle bu tezin bu hale geldiğini de belirtmek isterim.

Gerek elektronik ve gerekse basılı kaynaklara ulaşmam noktasında bana her türlü desteği veren kütüphane çalışanlarını ve mesai arkadaşlarımı da zikretmeden geçemeyeceğim. Günün önemli kısmında benimle beraber olarak bana destek verdikleri için her birine içten teşekkürlerimi sunuyorum.

Son olarak bu sıkıntılı süreçte sabırla bana destek olan ailemi de anmak isterim. Bu süreçte bana desteklerini esirgemeyen ve benim kadar bu süreçte sıkıntı çeken aileme de çok teşekkür etmek istiyorum.

(7)

III ÖZET

KURAN-I KERİM’DE YER ALAN SURELERDEKİ COĞRAFYA İLE İLGİLİ TERİMLER VE OLAYLAR

SERDAR, İskender

Yüksek lisans, Coğrafya Öğretmenliği Bilim Dalı Ocak 2014

Tez Danışmanı: Doç. Dr. Servet KARABAĞ

Bu araştırmanın amacı, Kuran-ı Kerim’de yer alan coğrafi terimleri ve olayları incelemektir. Kuran-ı Kerim amaç olarak dört meseleyi ortaya koymuştur. Bunlar; tevhit, ahiret, nübüvvet ve ibadettir. Her konuyu öncelikli olarak bu amaçlar doğrultusunda ele almış, diğer noktalar ikinci plana gerilemiştir. Ancak buna rağmen, Kuran-ı Kerim’de coğrafi yerler ve olaylarla ilgili birçok meseleye temas etmiştir. Bazen eski kavimlerin yaşadığı yerlere işaret etmiş, bazen de konunun akışı içinde coğrafi meselelere doğrudan atıfta bulunmuştur. Yukarıda bahsi geçen amaçlar birinci dereceden maksat olmakla beraber, önemli ayrıntılar da vermiştir. Bunun yanında Kuran-ı Kerim, kendisine inananları da araştırmalara sevk etmiştir. Çünkü bazen içeriğinden kapalı şekilde bahsettiği bir konu bilim adamlarınca anlaşılmak için detaylı araştırmanın konusu olduğu olmuştur. Bunun yanında İslam’da farz olan namaz ve hac ibadetleri de coğrafi araştırmalarda itici bir güç olmuştur.

Kuran-ı Kerim’in dört amacından biri olan ibadetin de şart kılınmış şekilleri vardır. Örneğin namaz için kıble yönü, hac için de Mekke’ye yolculuk gerekmektedir. Bu iki olgunun itici gücüyle hem kıble tayini konusunda coğrafi araştırmalar yapılmış hem de hac yollarını tanımak için coğrafi bilgiler toplanmıştır. Bir de buna Kuran-ı Kerim’de geçen yerlerin araştırılması isteği eklenince Kuran-ı Kerim temelli önemli ölçüde coğrafi literatür husule gelmiştir.

Bu araştırmada da Kuran-ı Kerim’in işaret ettiği bu yönler ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Coğrafya, Kur’an-ı Kerim, Coğrafi Terimler, Coğrafi Yerler

(8)

IV ABSTRACT

GEOGRAPHİC TEMINOLOGY AND PLACES TAKING PLACE IN THE VERSES OF KUR’AN-I KERİM

SERDAR, İskender

Master, Department of Geography Teaching January 2014

Thesis Advisor: Doç. Dr. Servet KARABAĞ

The purpose of this study is to look into geographic terminology and places in the holy book Quran. There are four main purposes followed in Quran: The uniqueness of the God, the eternal life after death, prophethood worshipping. Every topic in Quran is handled fort he purpose of these items at first, and the other purposes came in periphery. However, it mentioned many topics related to geography in it. It sometimes pointed to the places where the old peoples lived and sometimes directly referred to the geographic topics. The main purposes are always followed but it gave many details about geography. In addition to these, Quran directed the followers to many investigations. Because a topic which mentioned indirectly in Quran became a part of scientific study done by scientists in order to understand the very natüre of the topic.Moreover, five-time prayer a day and pilgrimage urged people to do more research. In order to find qiblah direction and in order to go on a pilgrimage, muslim scholars dealt with geography very much. Another urging factor is finding out about the places mentioned in Quran, so the scholars did substential research about the places and terminology mentioned in Quran.

(9)

V İÇİNDEKİLER 1. GİRİŞ……….1 1.1. Problem Durumu……….1 1.2. Araştırmanın Amacı………2 1.3. Araştırmanın Önemi………2 1.4. Varsayımlar……….2 1.5. Sınırlılıklar………..……4 1.6. Tanımlar……….……….4 2. İLGİLİ ARAŞTIRMALAR………..5 3. KAVRAMSAL ÇERÇEVE……….….6 3.1. Coğrafya………..…..6 3.1.1. Giriş………..…..…6

3.1.2. Kavram Olarak Coğrafya………...6

3.2. Coğrafyanın Dalları……….…….…...…..8 3.2.1. Fiziki Coğrafya……….…….…...…..8 3.2.1.1. Klimatoloji……….…..……...….8 3.2.1.2. Jeomorfoloji……….……..……..8 3.2.1.3. Hidrografya………..….……..9 3.2.1.4. Biyocoğrafya……….….…....9 3.2.1.5. Paleocoğrafya………...……..9 3.2.1.6. Petrografya………...……..9 3.2.2. Beşeri Coğrafya……….….……..9 3.2.3. Bölgesel Coğrafya………..11

3.3. Coğrafyanın Tarihsel Gelişimi……….….…….12

3.3.1. İlkçağlarda Coğrafya……….…….12

3.3.2. Ortaçağda Coğrafya……….…..24

(10)

VI

3.3.4. Yakınçağda Coğrafya………..35

3.4. Kur’an-ı Kerim………...36

3.4.1. Kuran-ı Kerim’in Tanımı………..36

3.4.2. Kuran-ı Kerim’in Özellikleri………38

3.4.3. Kuran-ı Kerim’in Muhtevası………39

4. YÖNTEM……….…..….41

4.1. Araştırmanın Modeli………41

4.2. Verilerin Analizi………...41

5. ARAŞTIRMANIN BULGULARI………..….42

5.1. Kuran-ı Kerim’de Geçen Coğrafya ile İlgili Olaylar………...….42

5.1.1. Artezyen Kuyuları………..…....43

5.1.2. Rüzgarlar……….……..….46

5.1.2.1.Rüzgârların Oluşumunda Bir Düzenin Var Olması….48 5.1.2.2.Rüzgârların Bitkilerin Tozlaşmasında ve Yağmurun Oluşumundaki Rolü……….…….49

5.1.3.Yağmurun Oluşumu………51

5.1.3.1. Yağmurun Belli Bir Oranda İndiriliyor Olması………….…..53

5.1.4. Dünyanın Şeklinin Yuvarlak Olması……….….55

5.1.5. Atmosferin Katmanları………..…….57

5.1.6. Göğün Kubbe Olması……….61

5.1.7.Yerin Yedi Kat(man) Olması………..61

5.1.7.Dağların Görevleri……….………..62

5.1.8.Kur’an’daki Diğer Coğrafi Olaylar……….64

6.SONUÇ VE DEĞERLENDİRME………...65

(11)
(12)

VIII ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil-1: Coğrafyanın Dalları………11

Şekil-2: Eratosthenes’in 19. Yüzyılda rekonstrüksiyonu yapılmış Haritası……….14

Şekil-3: Anaksimandros’un rekonstrüksiyonla elde edilmiş haritası…….15

Şekil-4: Miletli Hecataeus’un haritası………15

Şekil-5: Heredot’un haritası……….……..16

Şekil-6: Heredot’un haritasının başka bir şekilde gösterilişi…….………16

Şekil-7: Eratosthenes’in icadı olan ve yıldızların konumunu belirlemeye yarayan küresinin sonraları geliştirilmiş hali……….………18

Şekil-8: Aynı kürenin daha da geliştirilmiş hali………18

Şekil-9: İskenderiye ve Asvan’ın konumlarını gösteren modern yöntemlerle tespit edilmiş harita………..20

Şekil-10: Strabon’un dünya haritası………21

Şekil-11: Pomponius Mela’nın dünya haritası………22

Şekil-12: Batlamyus’un Dünya haritası………..23

Şekil-13: Aynı haritanın başka bir gösterim şekli……….……..23

Şekil-14: Biruni’nin Dünyanın yarıçapını hesaplarken kullandığı trigonometrik şeklin gösterilişi……….……..25

Şekil-15: Dik üçgenin gösterilişi………..……..26

Şekil-16: Biruni’nin Ay tutulması şeması. Üzerinde kendi tuttuğu Farsça notlar da bulunmaktadır……….27

Şekil-17: İdrisi’nin dünya haritası……….28

Şekil-18: 1456 yılında İdrisi’nin dünya haritasından faydalanılarak çizilmiş basit bir harita………..28

Şekil-19: Magellan’ın dünya turunu gösteren harita………….………31 Şekil-20: Heinrich Scherer’in (1628-1704) “Atlas Novus”adlı eserinde

(13)

IX gösterilen bu harita kuzey kutup noktasından yapılan projeksiyonla

Magellan’ın rotasını göstermektedir……….31

Şekil-21: Piri Reis haritası……….33

Şekil-22: Bartolommeo da li Sonetti’nin yukarıda bahsi geçen Haritası………..34

Şekil-23: Kitab-ı Bahriyyeye 16. Yüzyıl sonunda eklenen harita……35

Şekil 24:Artezyen Kuyusunun Oluşumu………..43

Şekil 25:Dünyadaki Yeraltı Su Kaynakları………..46

Şekil-26: Rüzgârın Oluşumu………47

Şekil-27: Basınç Merkezlerinin Dönüşü………..48

Şekil- 28: Yağmur Damlarının Şekli………55

(14)

1 1. GİRİŞ

1.1 Problem Durumu

Kuran-ı kerimde yer alan surelerde geçen coğrafi terimler ve olaylar Coğrafyaya bakan yönlerini ve o konuları modern bilim ışığında değerlendirmek.

1.Surelerde yer alan coğrafi terim ve olaylar nelerdir?

2.Surelerde geçen konu ve terimlerle coğrafya arasında nasıl bir bağ vardır? 3.Kuran-ı Kerimde yer alan coğrafi terim ve olaylar veya bu sureler coğrafyaya nasıl aktarılmalıdırlar?

Coğrafya ilk ortaya çıktığı günden son zamanlara kadar hep büyük filozofların, matematikçilerin ve bilimin diğer alanlarıyla uğraşan insanların ilgi alanında olmuş, içeriğinde çok sıra dışı bilgiler barındırmıştır. Bu bilgilere sadece o devirlerin büyük dehaları sahip olabilmiş, sıradan insanların ilgi alanının dışında kalmıştır. Coğrafyanın o zamanın bilim adamlarına görünen yeryüzü şekillerinden başka yer altı ve hava olayları da vardı ki bunların çoğu yüzyıllarca herkese kapalı kalmıştır. Hâlbuki Kuran-ı Kerim, bunların her birisini ele alarak anlatmakta, adeta geldiği gün itibariyle zamanın hatta ileriki zamanların büyük bilim insanlarının bilmediği birçok coğrafi meseleye işaret etmekteydi. Bir nevi gizemli bilgileri içinde saklayan coğrafyaya yepyeni katkılar sunmaktaydı.

Bu tez çalışması bütün bunlar dikkate alınarak düşünülmüştür. Bu tezin ana argümanı; Coğrafya gibi sıra dışı bir bilime Kuran-ı Kerim’in katkılarını ortaya koymaktır. Kuran-ı Kerim sadece kendisi katkı yapmakla kalmamış, aynı zamanda insanları da değişik vesilelerle ilgili araştırmalar yapmaya teşvik etmiştir.

Kuran-ı Kerim’in ana çıkış noktası dört amacı gerçekleştirmektir. Bunlar; tevhit, nübüvvet(peygamberlik), ahiret ve ibadetle adalettir. Ele aldığı her konuda öncelikle bu amaçlar güdülmüş, diğerleri ikinci planda gelmiştir. Bu bağlamda Kuran-ı Kerim’de geçen coğrafi terim ve yer isimleri öncelikle bu dört amaca yönelik olması bir kenara, başka yönlerine de işaret etmiştir. İşaret ettiği bu noktalar bazen açık bazen kapalı, bazen konunun bütünlüğü içinde başka bir amacı ifade etmek için verilmiş konulardır. Ancak tekrar altı çizilmesi gerekir ki bu mevzular o zamanın büyük bilim

(15)

2 insanlarının da bilmediği mevzulardı ve Kuran-ı Kerim bugünkü bilimsel bulgular ışığında her birinden doğru şekilde bahisler açmıştır.

Bu bağlam da hazırlamış olan bu tez Türkiye’nin bulunduğu İslâm coğrafyası açısından da faydalı olacaktır. Çünkü inanç ve ortak değerler bir toplumu birbirine bağlayan en önemli değerlerdir. Kuran-ı Kerim; genelde İslâm dünyası ve özelde de kendi halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan Türk insanı tarafından önemsenmektedir. Bu noktadan hareketle, gerek coğrafya açısından gerek diğer bilim dalları açısından incelendiğinde elde edilecek olan verilerin söz konusu insanlar tarafından benimsenmesi ve önemsenmesi beklenmektedir. Böylesi bir ameliye coğrafya dersi eğitmenlerinin de bir görevi olmalıdır. Bu tez, mevzu bahis olan amaçlara hizmet etmesi öngörüsü ve beklentisi ile hazırlanmış olup; coğrafyanın kitlelere daha çok sevdirilerek onları da teşvik etmek amacıyla hazırlanmıştır.

1.2. Araştırmanın Amacı

Bu araştırmanın amacı Kuran-ı Kerim’de yer alan surelerdeki coğrafya ile ilgili terimler ve olayları tespit etmek ve bu verilerden coğrafya açısından nasıl faydalanılabilir bunları belirlemektir. Şimdiye kadar bu alanda ciddi ve yeterli bir çalışma yapılmamasının bir eksiklik olduğunu ele alınması gereken bir durumdur.

Bu amaç doğrultusunda Kuran-ı Kerim’i ciddi ve ayrıntılı bir çalışma yaparak incelemek tefsir ve meallerden faydalanmak ve bu konuda uzman kişilerden de destek alarak bu tezi hazırlamak ve coğrafya eğitimine sunmak için çalışmalar yapılacaktır.

1.3. Araştırmanın Önemi

Kuran-ı Kerimde coğrafya bilimine ait pek çok terim ve olay olmasına rağmen bu konuya değinecek ne bir çalışma ne de bir araştırma yapılmamış olmasıdır. Çıkış noktası olarak kabul edilen ve dayanak noktası olarak yaslanılan bu sebep coğrafya açısından bu “ilki” yapmaya teşvik etmiştir.

Bu sebeple gerek Türkiye’de gerek dünyada bir ihtiyaç olduğu kanaati hasıl olmuştur. Yukarıda da ifade edildiği gibi bir ilk olacak bu tez çalışması coğrafyaya gerekli katkıyı sağlayacağı umulmaktadır. Gelişen teknoloji ve küreselleşen dünya ile birlikte yaşanılan bilgi çağında bilgiye ulaşmak artık çok kolay hale gelmiştir. Bugün

(16)

3 coğrafya ile ilgili hangi bilgi elde edilmek isteniyorsa dünyanın neresinde olunursa olunsun internete girmek suretiyle elde edilebiliyor. Yeni bilgi üretmek ve var olan bilgiyi farklı kaynaklardan elde etmek bu çalışmanın amacı olmuştur. Yaşadığımız toplum içerisinde din önemli bir yer sahibidir. Dine kaynak olan Kuran-ı Kerim bilimlerle iç içe bir yapıya sahiptir. Coğrafya bu bilimlerin en başında gelmektedir denilebilir. Kuran-ı Kerim, yaratılıştan yağmurun yağmasına, hayvancılıktan atmosferde ki olayların tümüne yakın bilginin mevcut olduğu bir kaynak olarak ele alınacak bir kitaptır.

Dünyanın her yerinde insanların değerlendireceği bu kutsal kitap Müslümanlar tarafından bu açıdan eksik değerlendirilmiştir denilebilir. İşte bu kanaat coğrafya açısından bakir bir alanın var olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu önem açısından yapılabileceğine inanılan bu çalışmaya başlanmıştır. Sonuçta gerek coğrafyaya gerekse insanların bakışına bir katkı sunabilir.

Bunlara ek olarak Türkiye’nin Müslüman bir çoğunluğa sahip olduğu gerçeğinden hareketle söz konusu çalışmanın Türkiye Cumhuriyeti’ndeki coğrafya ve din kültürü ve ahlak bilgisi derslerine de kaynaklık yapabileceği varsayımının da göz ardı edilmemesi gerektiği tezinin de savunulması gerektiği görüşü de bu tezin önemini ortaya çıkarmaktadır.

1.4. Varsayımlar

1.Kaynak olarak bakıldığında Kuran-ı Kerimin coğrafya eğitimine önemli katkı sağlayacağı varsayılmıştır.

2.Kuran-ı Kerimden başka kullanılacak kaynakların tarafsız amaca uygun ve kullanılabilirliğine dikkat edilmiştir.

3.Kaynaklar ve dokümanlar taranırken, araştırma ve metinler hazırlanırken ve Kuran-ı Kerim’den metin alınırken oldukça hassas davranılmış ve orijinaline dikkat edilmiştir.

(17)

4 1.5. Sınırlılıklar

Bu çalışma coğrafi terimlerden sadece Kuran-ı Kerimde yer alanlar üzerine, Kuran-ı Kerimde kullanıldığı anlam, gösterdiği coğrafi yer, veya açıkladığı coğrafi olguların araştırılması hakkında olacaktır. Çalışmada gerektiği durumlarda bu kavramların açıklamalarına yer veren temel kaynaklardan da yararlanılacaktır.

1.6. Tanımlar

Temel Kaynaklar: İslam ilimleri konusunda (hadis, tefsir, fıkıh vb.)oluşturulmuş özgün günümüze kadar ulaşmış ilgili alanların uzmanları tarafından kabul edilerek referans gösterilen kaynaklar.

Kur’an-ı Kerim: Müslümanların kutsal kitabı.

Coğrafya: Coğrafya yeryüzünü tasvir eden bir bilimdir. Başka bir deyişle, insan ve coğrafi çevre arasındaki karşılıklı ilişkileri inceleyen bir bilimdir.

Coğrafi Terim: Coğrafya ile ilgili olay veya olguyu tanımlayan yer ismi, kavram veya kelimedir.

(18)

5 2. İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

Bu konuyla ilgili temel kaynaklarda çeşitli haritalar veya üzerinde durulan konuyla ilgili açıklayıcı özellikte bilgiler mevcuttur. Bilimsel araştırma sayılabilecek herhangi bir teze YÖK Ulusal Tez Merkezindeki tarama da ulaşılamamıştır. Ayrıca bilimsel makale veri tabanlarında konuyla ilgili anahtar kelimelerle ön tarama yapılmış herhangi bir makaleye ulaşılamamıştır. Bu konudaki tarama çalışmaları devam etmektedir. Fakat tez konusuyla dolaylı olarak ilgili olabileceği düşünülen bazı makalelere ulaşılmıştır. Bu makaleler ekteki kaynakça da verilmiştir.

Söz konusu literatür taramasında konuyla direkt olarak ilintili herhangi bir kaynağa rastlanmamıştır. Sadece Ali Akpınar’ın “Kur’an Coğrafyası” adlı kitabının olduğu saptanmıştır. Yapılan kitap incelemesinde de bu kitabın sadece Kur’an’da geçen coğrafi mekânlarla ilgili olduğu görülmüştür. Yine aynı minval üzere Ahmet Bedir’in “Kur’an-ı Kerim Atlası” adlı eserinin olduğu saptanmış ve eser incelemesi sonucunda da tıpkı Akpınar’ın kitabı gibi Kur’an-ı Kerim’de geçen mekânlarla ilgili görsel bir kaynak olduğu saptanmıştır.

Giriş kısmında da bahsedildiği gibi Kur’an-ı Kerim’de geçen coğrafi olayları anlatan akademik hiçbir çalışmaya rastlanmamıştır. Sadece Harun Yahya’nın “Kur’an Mucizeleri” adlı iki ciltlik bir eserinin varlığına rastlanmıştır. Bu söz konusu eserin muhtevasının sadece belli bölümlerinin coğrafi olaylara ayrıldığı görülmüştür.

Sonuç olarak ifade edilecek olursa yapılan bu çalışma alanında bir ilk olduğu gibi, bu çalışmaya en yakın kaynak olarak yukarıda bahsedilen kaynaklar bulunmuştur.

(19)

6 3. KAVRAMSAL ÇERÇEVE

3.1. COĞRAFYA 3.1.1. GİRİŞ

İnsanoğlu sosyal bir canlı olarak tanımlanmaktadır. İnsanoğluna bu ayrıcalığı ve özelliği veren ise sahip olduğu akılla birlikte sosyal bir çevrede yaşıyor olmasıdır. Sosyal bir çevrede yaşamak ancak o çevre ile karşılıklı iletişim noktasında bir etkileşimle mümkündür. Yani konuşmakla mümkündür. Dolayısıyla insanı biyolojik yapısı dışında sair hayvanattan ayıran yegâne unsur sahip olduğu aklın bir dışa vurumu yani mücessem hali olan konuşmaktır.

Günlük hayatta birçok ihtiyacımızı karşılamak için formatı farklı olsa da sürekli birileriyle konuşmak zorunda kalırız. Bu konuşmalarda birçok kavram ve kelimeler kullanırız. Bazen bu kavram ve kelimelerin ne anlama geldiğini bilmesek daha kullanmaya devam ederiz. Belli bir müddet sonra ise o kullanımlar birer galat-ı meşhur oluverirler. Coğrafya kelimesi de günlük hayatta sıkça kullanılan kelimelerden birisidir. Kimi zaman “bu coğrafyadan böyle insanlar çıkmaz, yüzünün coğrafyası dağılmış, Türk-İslâm coğrafyası kan ağlıyor… Vb.” gibi kullanımlarda “coğrafya” kavramı farklı farklı anlamlarda kullanılabilmektedir.

3.1.2. KAVRAM OLARAK COĞRAFYA

Coğrafya kelimesinin etimolojik kökeni Eski Yunanca’ ya dayanmaktadır. “Eski Yunanca’ da “Geo” yeryüzü/arz, “-graphy” ise yazmak/tasvir etmek anlamına gelmektedir” . Dolayısıyla “geography” de yeryüzünü tasvir etmek anlamına gelen bir kelime olmaktadır. Bundan dolayı da “ilkçağlarda birçok düşünür bu tanımın da etkisiyle coğrafyayı bir tasvir ilmi olarak görmüştür”(Efe, 1996,s.l) . Geçit’in(2010:925) ifadeleriyle “coğrafyaya yönelik bu bakış 19.yüzyıla kadar devam etmiştir”. Bu bakış açısının 19.yüzyıla kadar bu şekilde devam etmesinin temel sebebi ise bilginin, bu süreçte gündelik hayatta pratik kullanım açısından keşfetme ve tasnif etme yöntemine dayanmasıdır. Bunun sonucunda da “coğrafya, genelde dünyayı ve bölümlerini tasvir etmek için kullanılan bir bilim dalı olarak tanımlanmıştır” (İncekara, 2007, s. 110) . “20.yüzyıla gelindiğinde ise coğrafya; özellikle Kuzey Amerika ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, birçok ülkede artık problem çözmeyi amaç edinen uygulamalı bir disiplin haline gelmiştir” . “Coğrafya, bu yeni misyonundan dolayı da özellikle 20.

(20)

7 yüzyılda farklı şekillerde ele alınmış ve yine farklı şekillerde yorumlanmıştır” (Öztürk, 2007, s. 4) .

Günlük hayatta birçok farklı kullanıma sahip olan “coğrafya” kavramının bilimsel olarak da birçok tanımı yapılmıştır. Bu tanımların en genel olanı; coğrafyayı “insanın mekâna hükmetme çabası” olarak geniş ve sınırları net olmayan bir çerçevede izah etmeye çalışan tanımdır. Bu genel tanımlamalardan birisi de Güngördü’ye ait olan tanımdır. Güngördü (2002) coğrafyayı; “yeryüzü olayları ile insan arasındaki ilişkileri, bu olayların dağılışını ve bu dağılışların sebeplerini inceleyen bir bilim dalı” olarak tanımlamaktadır. Atalay da Güngördü’nün tanımıyla geneli ifade etmesi noktasında ortak özelliklere vurgu yapan bir coğrafya tanımı yapmaktadır. Atalay’ın bu tanımı coğrafyayı; “yeryüzünün şekillenmesini ve bu şekillenmenin oluşumunda etkisi olan sebepleri, yeryüzünde insan, bitki ve hayvan gibi canlı hayatı oluşturanlarla doğal ortam arasındaki dağılışı inceleyen bir bilim dalı” olarak sunmaktadır. Atalay’ın bu tanımına dikkat edildiğinde Güngördü’den farklı olarak insan unsurunun dışında hayvan ve bitkilerin de dâhil edildiği görülmektedir. Elibüyük ise şuana kadar yapılan tanımlardan bir derece daha kapsayıcı olan bir tanım yapmaktadır. Elibüyük’ün yaptığı tanımda ise “coğrafya; birbirinden farklı doğal beşeri, ekonomik, tarihi ve sosyal ortam ve olgulardan kaynaklanan karmaşık sorunları, kendi ilke ve yöntemlerine uygun olarak araştırıp, özellikle insan ve onun yaşama alanı olan doğal ortamı esas alarak çözümler sunmaya çalışan bir bilim dalı” olarak takdim edilmektedir. Elibüyük coğrafyanın incelemesi gerektiğine inandığı konuların sosyal, tarihi ve ekonomik sebeplerine de vurgu yaparak coğrafyanın uğraş alanına farklı sahalar eklemiştir. Türk Dil Kurumu ise coğrafyayı “yeryüzünü fiziksel, ekonomik, beşerî, siyasal yönlerden inceleyen bilim” olarak tanımlamaktadır. Öztürk’ün (2007:3) özetle ifade ettikleri gibi dünya hakkındaki bilgileri coğrafya aracılığı ile edindiğimizden coğrafya bize dünyayı temsili olarak sunar. Oxford Dictionary coğrafyayı; “dünyanın fiziksel özellikleriyle atmosferini ve nüfus dağılımı, siyasi ve ekonomik faaliyetlerin etkilendiği ve etkilediği insan faaliyetlerini inceleyen bir bilim dalı” olarak tanımlamaktadır. Cambridge Dictionary ise coğrafyayı; “dünyanın havası, dağları, denizleri, gölleri… gibi insanların hayatlarını içerisinde organize ettikleri alanlarla ilintili olan sistemleri ve süreçleri inceleyen bir bilim dalı” olarak tanımlamaktadır. Bütün bu yapılan tanımlara bakıldığında Erinç’in(1973) de vurguladığı gibi “coğrafyanın ve coğrafyacının temel çıkış noktası insan ile çevrenin karşılıklı olarak birbirini ne şekilde etkilediğinden başka bir şey

(21)

8 değildir” aslında. Başka bir ifadeyle “20.yüzyıldan önce fiziki konulara ağırlık vererek gelişen coğrafya günümüzde kültür-çevre ya da insan-çevre konuları ile de dikkatleri çekmektedir” (Doğanay, 1993) . Bugün gelinen nokta itibariyle artık “21.yüzyılda coğrafya dağ, nehir, ülke ismi ezberleten bir bilim dalı olmaktan çıkıp, yeryüzündeki doğal, beşeri ve ekonomik olayları insanla ilişkiler kurarak inceleyen bir disiplin hüviyetine bürünmüştür” (Doğanay, 1993, s. 7) .

Özetle; coğrafya;

• Araştırma sonuçlarının; harita, kesit, şekil, grafik, fotoğraf gibi araç gereçlerle akılda sürekli kalacak şekilde öğretilmesi ve öğrenilmesi gereken,

• Bir yarısıyla fen bilimi diğer yarısıyla da sosyal bilim,

• Hem olaylara geniş bir açıdan bakışı hem de araştırdığı konular yönünden en çok komşu bilime sahip olan,

• Olaylara çok boyutlu bakabilen bir sentez bilimidir. 3.2. COĞRAFYANIN DALLARI

3.2.1. Fiziki Coğrafya

Doğal Coğrafya ismiyle de bilinir. Yerkürenin yüzey şekilleri ile beraber, okyanuslar, göller, denizler, akarsular gibi su unsurlarını da inceleyen bilim dalıdır. Genel olarak yeryüzünün dış görünümünde olan her şeyi inceler. Kendi içinde alt dallara ayrılır. Şu şekilde sınıflandırmak mümkündür:

3.2.1.1. Klimatoloji

Yeryüzünün iklimlerini ve bu iklim tiplerinin dağılımını bu alt dalın inceleme alanına girmektedir. Örneğin çöl iklimini oluşturan faktörler ve iklimin yeryüzünde ortaya çıktığı yerler Klimatolojinin alanına dahildir.

3.2.1.2. Jeomorfoloji

Yeryüzü şekillerinin oluşumu bu alt dalın ilgi alanına girer ve nasıl oluştuklarıyla ilgili araştırmalar bunun dahilinde ele alınır. Buzulların, rüzgârların ve akarsuların oluşturduğu şekiller jeomorfolojinin alanı içindedir.

(22)

9 3.2.1.3. Hidrografya

Denizler, göller, akarsular ile yeraltı sularının özelliklerini inceler ve yeryüzünde dağılımlarını açıklar.

3.2.1.4. Biyocoğrayfa

Yeryüzünde yayılmış bitki ve hayvan türlerinin dağılımını ve bu dağılımda etkisi olan fiziki şartları ele alan bilim dalıdır. Canlılar Coğrafyası da denir.

3.2.1.5. Paleocoğrafya

Geçmiş zamanların coğrafyasını inceleyen bilim dalıdır(Özçağlar, 2011: 27-39). 3.2.1.6. Petrografya

Yeryüzünde oluşmuş kayaların tanımı ve sınıflandırılmasını ele alan bilim dalıdır. (Petrography, http://www.thefreedictionary.com/petrography )

3.2.2. Beşeri Coğrafya

Dünya üzerinde yaygın halde bulunan insan topluluklarının doğal çevreyle olan ilişkilerini inceler. Beşeri Coğrafyanın konusuna insana ait ve onunla ilintili olan her şey girer(Özçağlar, 2011: 74).

Tarım, hayvancılık, ticaret, sanayi, ulaşım gibi Ekonomik Coğrafya konuları bu konu dahilinde ele alınabilir. Çünkü bunlar da insanın kültür ve teknik gelişiminin eserleri olarak mevcudiyetlerini devam ettirmektedirler. Bundan dolayı bu bilim dalı Beşeri ve Ekonomik Coğrafya olarak da isimlendirilmektedir.

Temel olarak yaptığı şey, yeryüzündeki beşeri ve ekonomik coğrafya olaylarını insanla ilintilendirerek incelemektir. Aynı zamanda, tarım, yerleşme, ulaşım, kentleşme gibi antropojen insan eseri olan süreçler ile çevre üzerinde yapılan değişiklikleri de inceleme alanına dâhil etmektedir. Diğer bir tabirle insan tarafından çehresi değiştirilen çevreyi analiz etmektedir. Çevrenin bu görünümü peyzaj diye isimlendirilmektedir. Böylece “doğal peyzajın” “beşeri peyzaja” dönüşümü ele alınmaktadır. Bu bağlamda Beşeri Coğrafya; Yerleşme Coğrafyası, Nüfus Coğrafyası, Tarihi Coğrafya, Siyasi Coğrafya gibi dallara ayrılmaktadır. Diğer taraftan Ekonomik Coğrafya ise; Sanayi

(23)

10 Coğrafyası, Ziraat Coğrafyası, Turizm Coğrafyası, Ulaşım Coğrafyası, Enerji Kaynakları ve Doğal Kaynaklar şeklinde sınıflandırma yapılabilir.

Mesken ve yerleşme şekillerinin doğal çevreyle olan ilişkisini ele alan Coğrafya dalına “Yerleşme Coğrafyası” denir.

Kıtalara, ülkelere, ülkelerin içindeki bölgelere ve yörelere göre nüfusun dağılım şeklini, bunların ortaya çıkışında etkin olan doğal ve insani sebepleri inceleyen ve analiz eden bilim dalına ise “Nüfus Coğrafyası” denir. (Doğanay vd., 2012, s. 1-10)

Devlet ve üzerinde kurulu olduğu ülke arasındaki ilişkinin ele alınması ise Siyasi

Coğrafyanın alanına

girer(http://www.blackwellpublishing.com/images/Content_store/Sample_chapter/0631 226788/001.pdf).

Üzerinde tarımla uğraşılan araziler ve bu arazilerin çevreye yaptıkları etkilerini ele alan bilim dalına “Ziraat Coğrafyası” denir( Agricultural Geography,

http://encyclopedia2.thefreedictionary.com/Agricultural+Geography ).

Geçmiş zamanlarda belirli bir bölgenin belirli bir zaman dilimindeki halini veya zamanla ortay çıkan değişimini ele alan bilim dalına da “Tarihi Coğrafya” denmektedir (Historical Geography, http://global.britannica.com/EBchecked/topic/267366/historical-geography ).

İnsanların sosyal yaşamında ele aldıkları faaliyetleri inceleyen bilim dalına ise genel itibariyle “Ekonomik Coğrafya” denir. Tarımı ve tarımdan elde edilen ürünleri etkileyen durumlar, tarım ürünlerinin coğrafi yörelere göre dağılışı, sanayi, ticaret ve turizmi etkileyen faktörler de Ekonomik Coğrafyanın konusu içinde ele alınmaktadır ( Özçağlar, 2011: 150)

Endüstriyel bölgelerdeki yerleşme şekillerini ve bu bölgelerin gelişimini, bu yerleşim ve gelişimi etkileyen faktörleri, endüstride kullanılmakta olan hammadde ve işlenmiş haldeki maddelerin dağılımını ele alan bilim dalına “Sanayi Coğrafyası” denir(

Industrial Geography,

(24)

11 3.2.3. Bölgesel Coğrafya

Genel Coğrafyanın ilgilendiği bütün meseleleri inceler. Aynı zamanda belirli bir bölgedeki coğrafi olayları incelemek de Bölgesel Coğrafyanın konusuna dahildir. Örneğin yağmurların oluşumu ve etki eden faktörler Klimatolojinin konusu iken Türkiye’de belirli bölgelerde ortaya çıkan farklı yağmur türleri Bölgesel Coğrafyanın konusunun içindedir(Özçağlar, 2011: 188).

Şekil-1: Coğrafyanın Dalları

(25)

12 3.3. COĞRAFYANIN TARİHSEL GELİŞİMİ

3.3.1. İlkçağlarda Coğrafya

Sümerlerin yazıyı bulmalarıyla beraber tarihin akışında çok önemli değişikliler olmuş, bundan sonra eski Mısır, Babil ve Yunan’dan birçok filozof coğrafi mekânlar üzerinde fikirlerini ve gezip gördüklerini yazmaya başlamışlardır. (Tümertekin, 1990) Bu zamanlarda henüz Coğrafya diye bir bilimin mevcudiyeti bulunmayıp sadece filozofların yazıya döktükleri içinde zımni bazı bahisler yer almaktadır. Bir bilim olarak Coğrafyanın ele aldığı tarzda değil de konu içerisinde başka fikirler anlatılırken coğrafya bahisleri geçmiştir. Şu haliyle Coğrafyanın bir bilim olarak ele alınması için insanlığın Helenistik roma dönemine gelmesi beklenecekti.

Eski Yunan’da Sokrates’ten önceki dönemde filozoflar ekseriyet itibariyle doğayla ilgilenmişler ve felsefi bilgilerini doğa üzerinde yoğunlaştırmışlar. M.Ö. 469 yılında doğan Sokrates ile beraber doğa felsefesinden insan problemleri üzerine bir yoğunlaşma başlamıştı. Doğa felsefesinin ortaya çıkışı ise eski Yunan’da her şeyin mitoloji tabanlı anlatılması ve doğaüstü birçok unsurları içermesiydi. İşte bu doğaüstü ve aynı zamanda akıldan uzak olan bu anlatımlara tepki olarak Sokrates öncesi felsefe tabii olayların tabii seyrini anlatıp hurafevari mitolojiyi geriletmek ve akla uygun açıklamalar yapmak istemişlerdi. Bu meyanda doğa ile ilgilenmişler ve felsefelerinin içinde birçok coğrafi unsuru da bulundurmuşlardır. Sokrates ile birlikte ise doğanın insana pratik fayda sağlamaması ve eğilmeleri gereken insan problemlerinin çok fazla olması hasebiyle önemli ölçüde paradigmatik değişiklikler ortaya çıkmıştır. Ancak önceki döneme göz atıldığında Coğrafyaya, o gün için adı henüz konulmamış ve felsefenin içinde anılıyor olsa bile, birçok katkılar sunmuşlardır. Coğrafya diye bir bilimin ismi için aşağı yukarı üç yüz yıl daha Eratosthenes’i beklemek gerekecekti. Presokratik dönemde İyonya Okulu olarak bilinen filozoflar, dünyada görünen çokluk içinde birliği bulmuşçasına ilk olarak “arkhe” diye niteledikleri evrenin ilk maddesini bulmaya yönelmişlerdi. Bu tartışmaya önemli katkılar sunan Thales (M.Ö. 624-546), ilk unsur olarak suyu vermekteydi.

İyonya okulunun çok önemli filozoflarından olan Anaksimandros (M.Ö. 610-546) coğrafyaya büyük katkılar sunmuş ve kendisinden sonraki doğa filozoflarına ilham kaynağı olacak eseri Peri Phusis (Doğa Üzerine) adlı denemeyi bırakmıştır. Bir filozof olarak bilinmesinin yanında önemli bir bilim adamı da olan Anaksimandros,

(26)

13 Karadeniz’e doğru açılan gemiciler için bir harita çizmiştir. Yine tarihte ilk kez o gün için bilinen dünyanın haritasını levha üzerine yerleştirmiştir. Ayrıca düz bir taban üzerine yerleştirilen dik çubuğun oluşturduğu gölgelerin yerlerine ve uzunluklarına bakarak ilk güneşe dayalı saati de bulmuştur. O güne kadar dünyayı tepsi şeklinde tarif edenlerin aksine kendi kozmolojisinde genişliği yüksekliğinin üç katı olan bir silindir şekline benzetmiştir. Kendi kurguladığı biyolojisinde ise yaşamın ilk olarak denizlerde başladığını iddia etmiş bir filozoftur.

İyonya Okulunun son filozofu olan Anaksimenes (M.Ö. 585-525) dünyanın şekliyle ilgili olarak şöyle bir ön görüde bulunmuştur: Anaksimandros’un iddia ettiği silindir şeklinin aksine, havada yüzen yaprağa benzer bir dünya vardır. Evrenin ilk maddesi tartışmasına hava unsurunu ileri sürerek katkıda bulunmuş olan bu filozof, tabiatta nelerin olduğunu söylemekten çok, tabiatta olan değişimi anlamaya çalışmıştır. Havayı ilk unsur olarak vermesinin sebebi ise havanın ısınıp seyrekleştiğinde ateşe, sıkışıp soğuduğunda ise rüzgar, bulut, su ve nihayet toprağa dönüşebileceğine ve bu şekilde değişik maddelerin ortaya çıkabileceğine, dolayısıyla evrendeki değişimi daha iyi açıklayabileceğine olan inancıdır.

Daha sonra Pluralist felsefenin temsilcisi olan Empedokles (M.Ö. 492- 432) ise birinin diğerine dönüşmesi imkansız dört unsuru ilk maddeler olarak ileri sürmüştür: hava, su, toprak ve ateş. (Cevizci, 2011, s. 37-58)

Yunanlı bir filozof olan Eratosthenes, Coğrafyayı ilk kez ayrı bir bilim olarak tarif etmiş kişidir. Kendisi aynı zamanda bir matematikçi de olarak bilinen bu filozof, M.Ö. 276 yılında Libya’da doğmuş ve M.Ö. 194 yılında Mısır’ın İskenderiye şehrinde ölmüştür. Gençlik yıllarında Atina’da öğrenim gördükten sonra zamanın Mısır kralı III. Ptolemy tarafından İskenderiye’ye hem oğlunun hocası olması hem de İskenderiye’deki kütüphanenin başına geçmesi için çağrılmıştır. Burada önemli çalışmalara imza atmış olan filozof, aynı zamanda matematikçi de olduğu için asal sayılar üzerinde çalışmalar yapmış, bilime birçok yenilikler kazandırmıştır. Matematiğe olan düşkünlüğü daha sonra dünyanın çevresini doğru olarak hesaplamasına vesile olacaktır ki kendinden önce birçok kişi bu denemede bulunmuş fakat doğru tahmin sadece bu filozoftan gelmiştir. Aslında bu bir tahmin olmaktan öte önemli bir bilimsel çalışmayla ortaya konmuş bir veridir ki daha sonra bahsi geçecektir. Eratosthenes ’in üzerinde durduğu başka bir konu da çevresinde yaşadığı ve birçok olaya da kaynaklık eden ve belki de Mısır’ın tarihini

(27)

14 ve oradaki yerleşimleri ciddi şekilde etkileyen Nil Nehrinin kollarının bazı yerlerde su baskınları şeklinde taşması iken başka yerlerde bu olayın görünmemesiydi. Sonunda bu konuda uzun çalışmalar neticesinde anlamıştır ki bu mesele yağmurun yağma rejimi ile

ilgili bir meseledir (Eratosthenes,

http://www.math.wichita.edu/history/men/eratosthenes.html ).

Bir dünya haritası da çizmiş olan filozof, sadece o günün Yunanlıları tarafından bilinen bölgeleri göstermekteydi.

Şekil-2: Eratosthenes’in 19. Yüzyılda rekonstrüksiyonu yapılmış haritası

Kaynak:

http://www.environment.gen.tr/geographers-and-explorers/575-eratosthenes.html

Eratosthenes’ten önce de haritalar çizilmiş olup bunun kadar doğru göstermedikleri söylenebilir. Bu haritada o gün için bilinen dünya gerçeğine yakın bir şekilde gösterilmiştir.

Daha önce çizilmiş haritalara göz atıldığında bu zamana kadar önemli gelişmelerin olduğu da dikkatlerden kaçmamaktadır. Örneğin M.Ö. 610-546 yılları arasında yaşamış olan Anaksimandros’un haritası:

(28)

15 Şekil-3: Anaksimandros’un rekonstrüksiyonla elde edilmiş haritası.

Kaynak: http://en.wikipedia.org/wiki/Early_world_maps

M.Ö. 500 yıllarında Hecataeus isimli Miletli bir filozofun çizdiği harita aradaki farkı göstermektedir.

Şekil-4: Miletli Hecataeus’un haritası

Yine bu haritadan yaklaşık 50 yıl sonra M.Ö. 450 yıllarında tarihçi Heredot’un çizdiği haritada daha bir detaylandırma söz konusudur.

(29)

16 Kaynak: http://orias.berkeley.edu/spice/textobjects/mapsactivity.htm

Şekil-6: Heredot’un haritasının başka bir şekilde gösterilişi

(McPhail, C. K. ,2011:16)

Bu tarihi gelişim sürecinin sonunda ortaya çıkan Eratosthenes haritasının çok daha detaylı ve modern haritalara daha çok benzediği görülecektir. Bir haritayı bu kadar

(30)

17 detaylandırabilecek bilgi birikime sahip olan Eratosthenes aynı zamanda enlem ve boylam sistemini de Coğrafyaya kazandırmış kişidir. Bunun yanında dört yılda bir Şubat ayının 29 çekerek 6 saat farkın giderilmesini ortaya koyan da yine aynı kişidir. Yıldızlarla da ilgilenmiş, 675 tane yıldızın ismini verdiği bir katalog hazırlamıştır. (Eratosthenes,

http://www.windows2universe.org/people/ancient_epoch/eratosthenes.html )

Eratosthenes’in bu bilgilerinin kaynağı hakkında (McPhail, C. K. ,2011:31) şu şekilde bilgiler vermektedir: Kendisi İskenderiye kütüphanesine görevli geldiği için birçok farklı kaynaklar orada mevcut idi. Bu kaynaklar özellikle Helenizm döneminde düzenlenen seferler ve coğrafi keşiflerin öncülük ettiği yazılı eserlerin bir arada adı geçen kütüphanede toplanmış hali idi. Böylesine muazzam bir birikimin içinde olduğu için de bu gelişmelere öncülük edecek durumu vardı.

Eratosthenes, bütün kaynakların biriktiği yerde olması hasebiyle, ortaya koyduğu eserleri itibariyle de o zamanki Coğrafyanın geldiği konum hakkında bugünlere ışık tutacak bir konumdadır.

Bu bahsedilenlerden başka bir küre icat etmiştir ki bununla yıldızların gökyüzündeki yerlerini ve hangi tarihte gökyüzünün nasıl göründüğünü tayin edebiliyordu.

Şekil-7: Eratosthenes’in icadı olan ve yıldızların konumunu belirlemeye yarayan küresinin sonraları geliştirilmiş hali

(31)

18 Kaynak: http://www.hps.cam.ac.uk/starry/sacroarmill.html

Şekil-8: Aynı kürenin daha da geliştirilmiş hali

Kaynak: http://en.wikipedia.org/wiki/Armillary_sphere

Bütün bu bilgilere sahip Eratosthenes’in diğer bir uğraşısı ise dünyanın çevresinin uzunluğunu bulmaktı. Dünyanın ekvator bölgesindeki enlem uzunluğunu kendisinin ortaya koyduğu bir yöntemle hesaplamıştır. Şöyle ki Mısır’ın kuzeyinde Akdeniz sahilinde bulunan İskenderiye’nin güney yönüne düşen Asvan şehrinin Yengeç

(32)

19 dönencesi üzerinde bulunduğunu ve yaz gündönümü olan 21 Haziran’da Güneş ışınlarının buraya dik açıyla geldiğini önceden biliyordu. İskenderiye’de, aynı vakitte, Gnomon diye isimlendirilen Güneş saati kadranını kullanıp ışınların geliş açısını 7°12' olarak saptamıştı. İskenderiye ile Asvan arasındaki yay farkı oranını 7°12'/360° yani 1/50 bulmuştu. Çünkü gündönümü olan 21 Haziran’da Asvan’da 0 olan gölge derecesini İskenderiye’de 7°12' olarak hesaplamıştı. Bu şu demekti ki bu iki şehir arasındaki uzaklık Dünyanın ekvatoral çevresinin 1/50’sidir. Bu da o zaman kullanılan uzunluk ölçüsü birimleri dahilinde 252.000 stadyum olarak ortaya konumuştu. İskenderiye ile Asvan arasındaki mesafeyi ise 5000 stadyum olarak hesaplamıştı. (500 mil veya 800 kilometre) Antik Mısır’da 1 stadyum, 157.5 metre=0,1575 km’dir. 252000*0,1575=39690 km etmektedir. Bu durumda % 1.6 hata payıyla hesaplamıştı. (Engels, 1984, 298-311)

Eratosthenes’i bu küçük hataya götüren sebepler bugün için artık bilinmektedir. Şöyle ki öncelikle Asvan şehri tam olarak Yengeç Dönencesi üzerinde değildir. Çok hafiften dönencenin kuzeyinde kalmaktadır. Diğer bir sebebi ise Asvan, İskenderiye’nin tam güneyinde değildir. O zamanda Nil Deltası üzerinde yolculuk yapıldığı için Nil’in kendisini tam olarak güney kuzey yönünde akan bir nehir olarak hesaplamıştı ki bu tam olarak doğruyu vermemektedir. Bugünkü teknolojiyle hesaplanmış veriler üzerinden değerlendirmek daha doğru olacaktır.

Şekil-9: İskenderiye ve Asvan’ın konumlarını gösteren modern yöntemlerle tespit edilmiş harita.

(33)

20

Kaynak: http://todaslascosasdeanthony.com/2012/07/03/eratosthenes-earth-circumference/

Görüldüğü gibi İskenderiye 30. Boylam üzerinde iken Asvan, 33. Boylam üzerinde bulunmaktadır. Yani tam olarak kuzey güney yönlü olarak konumlanmış değillerdir. Diğer durum ise görüldüğü üzere Asvan 24. Enlem üzerinde bulunmaktadır ki Yengeç Dönencesi tam olarak biraz daha güneyde olup ölçüleri 23° 27’dir. Ayrıca 800 kilometre olarak hesaplanan uzaklık da 842 kilometre olarak görünmektedir.

Zaten Eratosthenes’in Şekil-1’deki haritasına bakıldığında kendisi de tam olarak bu iki şehri kuzey güney yönlü olarak gösterdiği gibi, güneydoğu-kuzeybatı yönünde ilerleyen Kızıldeniz’i de aynı şekilde kuzey güney yönlü olarak göstermiştir.

Eratosthenes’ten sonra coğrafyacılar gelmeye devam etmiştir. Hipparchus (M.Ö. 180-127) dünyayı meridyenlere bölme başarısını göstermişti. Ay yılını ve güneş yılını

çok küçük hata paylarıyla hesaplamıştı (Kaynak:

(34)

21 Roma devrinin önemli bir coğrafyacısı olan Strabon (M.Ö. 58- M.S. 21) gezip gördüğü yerleri 17 ciltlik “Geographika” adlı eserinde yazıya dökmüştür. Geçilmesi mümkün olmayan büyük denizlerden bahsetmiş, yaptığı yolculuklarda baharat ülkesinin Hindistan tarafları olduğunu öğrenmiştir. Ayrıca Akdeniz’den Hindistan’a deniz yollarını doğru olarak tarif etmiştir.

Şekil-10: Strabon’un dünya haritası.

Güneye doğru Afrika ve Hindistan hakkında kendinden önceki Coğrafyacılara nazaran daha net bilgilerinin olduğu bu haritadan da görülebilmektedir.

M.S. 43 yılında Romalı coğrafyacı Pomponius Mela, ilk defa Uzakdoğu Asya’da bazı adalardan bahsetmiştir. Ganj ve İndus nehirleri arasında yaşayan ve Etiyopyalılara benzer şekilde siyah tenli insanları anlatmaktadır.

(35)

22 Kaynak: http://orias.berkeley.edu/spice/textobjects/mapsactivity.htm

İlkçağın en önemli filozoflarından birisi de Batlamyus’tur(M.S. 85-168). Batılı kaynaklarda Ptolemy ismiyle anılan bu ünlü coğrafyacı, aynı zamanda matematik, optik ve astronomi alanlarında da çalışmıştır. Mısır’da yaşamış bir Yunanlı coğrafyacıdır. Coğrafi yer adlarıyla ilgili yaptığı çalışmalarını “Geographica Hyphegesis” adlı eserinde toplamıştır. (Demirci ve Üçışık, 2002) 127 ve 150 yılları arasında İskenderiye’de kütüphaneci iken astronomi üzerine Almagest adlı eserini yazmıştır. Güneş ve Ay’ın hareketlerini de incelemiş olan bu coğrafyacı, aynı zamanda da dünyayı bir küre şeklinde tasavvur etmiş ve her ne kadar bugün bilinen ölçüler içerisinde yanlış olsa da enlem ve boylamları da koymuştur.

(36)

23

Kaynak:

http://www.uni-muenster.de/FNZ-Online/expansion/europ_expansion/quellen/ptolemaios.htm

Şekil-13: Aynı haritanın başka bir gösterim şekli

Kaynak: http://orias.berkeley.edu/spice/textobjects/mapsactivity.htm

Aslında İlkçağın coğrafi gelişimini çizilen dünya haritalarından görmek mümkündür. Bu haritada artık büyük nehirler artık doğruya yakın bir şekilde gösterilmekteyken, Hazar Denizinin artık ayrı bir göl şeklinde gösterildiği de gözlerden

(37)

24 kaçmamaktadır. Bilinmeyen topraklar olarak gördüğü Afrika’nın devamını Hint Okyanusunu çevreleyen topraklar olarak tasvir etmiş, adeta Hint Okyanusunu bir iç deniz olarak göstermiştir. Ayrıca bugünkü Sri Lanka da artık haritalarda belirgin şekilde görünmektedir. Böylece yukarıda da sırasıyla gösterilen dünya haritaları bu çağda coğrafyanın gelişimine en açık örnekleri teşkil etmektedirler.

3.3.2. Ortaçağda Coğrafya

Ortaçağ ile beraber Avrupa derin bir uykuya dalmaya hazırlanırken o dönemde yeni parlamaya başlayan İslam artık yavaş yavaş bütün bilimleri kendi içinde toplamaya ve Batıda birikenleri de bünyesine katarak önemli yeniliklere imza atmaya başlamıştır. Bu devirde bütün bilimlerle beraber Coğrafya da Müslüman alimlerin ilgi alanına girmeye başlamış ve önemli gelişmeler de meydana gelmiştir. Coğrafyaya Müslümanların duyduğu ilginin bir göstergesi ise dokuzuncu ve onuncu asırda Belh ve Irak’ta Coğrafya okullarının kurulmuş olmasıdır(Gümüşçü, 1999)

Müslümanların Coğrafyaya ilgi duymasının önemli bir pratik sebebi de mevcuttu. Şöyle ki her yıl Hacca gidenlerin yol ve güzergah tayinleri, onları geçilen bölgeleri tanımaya itmiş, böylece bu güzergahlar hakkında bilgiler de toplamaya başlamışlardır. Tabii ki bütünüyle bu sebep için Coğrafyaya ilgi duymamışlar, sadece ilgi duymalarında önemli bir sebep olmuştur. . (İslamic Geography,

http://geography.about.com/od/historyofgeography/a/islamicgeo.htm)

Müslüman dünyasının yetiştirdiği en büyük Coğrafya alimlerinden birisi Biruni’dir. Biruni, 973 yılında Harezm’de doğmuştur. Adı geçen şehir bugünkü Özbekistan sınırları içinde bulunmaktadır. 1048 yılında da Gazne’de vefat etmiştir. O günkü Gazne şehri ise bugün Afganistan sınırları içinde bulunmaktadır. O zamanda da henüz bilimler bugünkü manada birbirinden ayrılmadığı için Biruni de Coğrafyacı olmasının yanında aynı zamanda bir matematikçi ve tarihçidir. Diğer bilimlerle de uğraşmıştır.

Özellikle çalışmalarını koordinat sistemleri üzerinde yapmış, birçok şehrin de koordinatlarını hesaplamıştır. Bu yerlerin sayısını 600 olarak verenler vardır. Kendisinden önceki Coğrafi bilgileri bir araya getirerek ve kendi bulgularını da üstüne katarak enlem ve boylamları belirlemeye yönelmiş olan Biruni, kendinden öncekiler gibi bu bilgileri kullanarak bir harita çizme işine girişmemiştir. Daha çok Müslümanlar

(38)

25 için daha pratik bir durum üzerinde çalışmış, kıble yönünü tayin için mesai harcamıştır. Bu ise Mekke’ye göre konumlarının belirlenmesinden ibarettir (Biruni,

http://www.iranicaonline.org/articles/biruni-abu-rayhan-iii).

Coğrafyacı olmasının yanında aynı zamanda zamanının önemli trigonometri alimlerinden olan Biruni, kendine has bir yöntemle dünyanın yarıçapını hesaplamıştır.

Şekil-14: Biruni’nin Dünyanın yarıçapını hesaplarken kullandığı trigonometrik şeklin gösterilişi

Kaynak: http://en.wikipedia.org/wiki/File:Abu_Reyhan_Biruni-Earth_Circumference.svg

Hindistan’da bir dağın zirvesini gözlem yeri olarak kullanıp hesapladığı dünyanın yarıçapının gösterilişi bu şekildeki gibidir.

O noktası dünyanın merkezi, r; dünyanın yarıçapı, A; bulunduğu dağın zirvesi, B; dağın en alt kısmı, C; A’dan yani dağın zirvesinden bakınca ufukta gördüğü en son noktayı göstermektedir. Ayrıca ACO üçgeni bir dik üçgen olduğundan α açısı aynı zamanda AOC açısına eşittir. Ayrıca h ile gösterilen yükseklik de dağın yüksekliğidir.

Buradan şu trigonometrik formülü uygulamıştır: r=(r+h).cos(α)

(39)

26 Ayrıca dağın yüksekliği olan h uzunluğu bilinir ve α açısı yani dağın tepesinden ufka bakılan açı doğru konumlandırılıp da yukarıdaki şekilde C ile gösterilen ufuktaki görünen son nokta tam olarak tespit edilirse burada dağın yüksekliğini ve dağın tepesinden C noktasına kadar olan uzaklığı ölçülünce ortaya çıkan dik üçgende bilinmeyen sadece r kalır ki o da dünyanın yarıçapıdır. Dik üçgenlerde Pisagor Bağıntısı olarak bilinen yönteme göre dik kenarların uzunluklarının kareleri toplamı hipotenüs olan uzun kenarın uzunluğunun karesine eşittir.

Şekil-15: Dik üçgenin gösterilişi

Dolayısıyla Biruni’nin kurguladığı yukarıdaki şekilde formül şöyledir: CA2

+ CO 2 = AO 2

Bu veriler ışığında dünyanın yarıçapını 6339,6 kilometre olarak hesaplamıştır ki dünyanın kutuplardan çapı 12713 kilometre, ekvatordan ise 12756 kilometredir. Ekvatordan ölçüldüğünde yarıçapı 6378 kilometre eder ki neredeyse aynı şekilde ölçmüştür.

Biruni’nin yaptığı ölçümlerden biri de Gazne ile Bağdat’ın meridyen farkını ortaya koymaktı. Kendine has yöntemle yaptığı ölçümlerde iki şehir arasındaki meridyen farkını 24 derece 20 dakika olarak hesaplamıştır ki sadece 18 dakika hata payıyla doğrudur. (Biruni, http://www.iranicaonline.org/articles/biruni-abu-rayhan-iii)

Yine Harizm ile Bağdat’ın meridyen farkını ay tutulmasını gözlemleyerek bulmuştur. Şöyle ki 24 Mayıs 997 günü meydana gelen ay tutulmasını Harizm bölgesinde bir şehir olan Kath’da (Kyat olarak da bilinmektedir.) gözlemlemiş, bu arada Ebu’l-Vefa ile de anlaşarak bu kişinin Bağdat’ta aynı tutulmayı gözlemlemesi sonucunda zamanlama farkından aradaki meridyen farkını hesaplamışlardır. ( Al Biruni biography, http://www-history.mcs.st-and.ac.uk/Biographies/Al-Biruni.html

(40)

27 Şekil-16: Biruni’nin Ay tutulması şeması. Üzerinde kendi tuttuğu Farsça notlar da bulunmaktadır.

Kaynak: http://skytoearth.com/biography/the-biography-of-abu-rayhan-al-biruni-a-forgotten-great-scholar/

Emeviler tarafından bugünkü İspanya toprakları üzerine kurulmuş olan Endülüs Devleti de zamanın bütün ilimlerine katkıda bulunduğu gibi, Coğrafyaya da büyük hizmetlerde bulunmuş bilim insanlarını bünyesinden çıkarmıştır. Bunlardan bir tanesi de İdrisi’dir(1100-1165). İlk eğitimini Kurtuba’da almış olan bu alim, hayatının erken dönemlerinde Asya’ya yolculuk yapmış, sonrasında Kuzey Afrika ve Batı Avrupa’yı gezmiştir. Hayatının dönüm noktasını 1145 dolaylarında yaşamış ve bu tarihlerde Norman kralı II. Roger tarafından Palermo’ya davet edilmiş, burada kendisinden bir dünya haritası çizmesi istenmiştir. Burada geri kalan hayatını geçiren İdrisi, kralın hizmetine girdiği için Müslümanlar tarafından pek hoş karşılanmamıştır. Burada bulunduğu sürede ortaya çıkardığı şaheserinin adı Nüzhetü’l-Müştâk fi İhtirâkı’l-Âfâk’tır. İçinde haritalar barındıran bu eser, ekvatorun kuzeyinde kalan bölgeyi detaylandırmış, buraları yedi iklime bölerek göstermiştir. (ash-Sharīf al-Idrīsī,

http://www.britannica.com/EBchecked/topic/282089/ash-Sharif-al-Idrisi )

(41)

28 Şekil-18: 1456 yılında İdrisi’nin dünya haritasından faydalanılarak çizilmiş basit bir harita

Kaynak: http://www.theplanisphere.com/2012/muhammed-al-idrisi/

Ortaçağın bu dönemlerinde Müslüman alimler Coğrafya ile çokça meşgul olmuşlar, özellikle Endülüs Emevileri Coğrafyaya büyük bir literatür bırakmışlardır. En çok ilgilendikleri konular ise yeryüzüne dağılmış insan kabileleri ve iklim şekilleri olmuştur. Enlem ve boylamlar üzerinde de araştırmalar yapmışlar, eski Yunan ve Roma’dan kalan mirası da değerlendirmişlerdir. (Varol, 2009, s. 61-77)

Ortaçağın önemli coğrafyacılarından biri da İbni Battuta’dır (1304-1368). Bugünkü ölçülerde 120.000 km’den fazla yol gitmiş ve gezip gördüğü yerleri

(42)

29 Seyahatname adlı eserinde tasvir etmiştir. Eserin orijinal ismi Arapça “Rihle”dir. Çin’e ve hatta Sumatra adasına kadar gidip oraları eserlerinde belirtmiştir. Sri Lanka ve Maldivler hakkında da bilgiler vermiştir. Ayrıca Rusya staplaerini de gezmiştir. (Ibn Baṭṭūṭah, http://www.britannica.com/EBchecked/topic/280726/Ibn-Battutah )

Bu devrin önemli alimlerinden biri de Mesudi’dir(896-956). Çin, Hindistan ve Afrika’nın güneydoğu sahillerini gezmiş, en son uğradığı Basra’da ise Murucü'z-Zeheb (Altın Çayırlar) adlı eserini yazmıştır. (Özgen, 2012)

Ortaçağa damgasını vurmuş olan Müslümanlar, içlerinden birçok Coğrafyacı da çıkarmışlar ve birçok eserler bırakmışlardır. Bu eserleri yazmaya iten önemli saiklerden bir tanesi de Müslümanların Hac farizasından dolayı yol güzergahlarını belirlemek ve namazlarında yöneldikleri kıblelerini tayin etmektir denilebilir. Kendi birikimlerini içinde bulundukları coğrafi havzada çok iyi değerlendirmişler, roma ve Yunanlılardan kalma birikimi de çok iyi değerlendirmişlerdir. Altı çizilmesi gereken önemli bir nokta da bu çağda henüz bilimler birbirinden tam olarak ayrılmış olmadıkları için devrin büyük Coğrafyacıları aynı zamanda bir filozof, bir matematikçi ve başka ilim dallarıyla da uğraşan kişiler olmaktaydılar.

3.3.3. Yeniçağda Coğrafya

Ortaçağın sona ermesine vesile olan Osmanlılar İstanbul’u fethettikten sonra, burada bulunan Bizanslı bilim adamları İstanbul’u terk etmeye başlamış ve batıya gitmişlerdir. Burada Rönesans’ın da başlamasına öncülük etmişlerdir. Tabii ki İstanbul’dan çok büyük bir birikim götürmüşler, birçok gelişmenin de öncüsü olmuşlardır. Yavaş yavaş bir bilim havzasına dönüşmeye başlayan Batı dünyası, bunlarla da yetinmeyip Haçlı Seferleriyle doğuya düzenledikleri akınlarda birçok bilimsel belgeler elde etmişlerdi ancak, bu zamana kadar pek kullanan olmamıştı. Bununla beraber Doğunun zenginlikleri de bunları cezbedince kendilerine alternatif yollar aramaya başlamışlardı. İşte sonunda giriştikleri Coğrafi Keşiflere öncülük edecek olan bu bilimsel birikim yavaş yavaş Batıya hareket vermeye başlamıştı. Böylece Coğrafya konusunda çok büyük atılımların arifesinde bulunan artık batılılardı. Bundan sonraki amaçları her ne kadar doğunun zenginliklerine ulaşmak olsa da gezip gördükleri yerleri kayıt altına almaya başlamışlar ve Coğrafya için çok büyük bir literatür bırakmışlardır. Rönesans ve Reformun batı dünyasına yaptığı en büyük katkı, eski kalıpların yıkılıp yeni durumun artık yerleşmeye başlamasıydı. Bundan böyle bilim de

(43)

30 dogmatik kalıplardan batılılar namına çıkacak ve yeni ufuklara yürümelerine öncülük edecekti. (Duverger, 2002,12)

Avrupa’da ileri derecede güçlenmiş olan krallıkların da teşvikiyle başlamış olan “Coğrafi Keşifler” sonucunda Kristof Kolomb Amerika kıtasını keşfetmiş(1492), Bartolomeu Dias Ümit burnunu dolaşmış(1488), Vasko da Gama burayı dolaşarak Hindistan’a ulaşmıştır(1498). Daha sonra 1519-1522 yılları arasında dünyayı dolaşan kişi Magellan olmuştur. Dünyayı dolaşmanın batılılar için çok özel bir anlamı vardı. Şöyle ki ortaçağ boyunca skolastik düşüncenin etkisi altında kilisenin hükümleriyle o güne kadar gelmiş olan batıda, dünyanın yuvarlak olduğuna dair bir anlayış yoktu. Bu fikri de dayatan bizzat kilisenin kendisiydi. İşte dünyayı dolaşmış olmak, bu fikirlerin de temelden yıkılması anlamına gelmekteydi. Kendini bu zincirlerden kurtaran batı dünyası aynı zamanda da zenginleşmeye başlamış, kilisenin soyut öğretilerinin yerini doğayı gözlemlemeyi önceleyen bilimsel düşünce almaya başlamıştır. Sonrasında ise matbaa icat edilmiş, akabinde bilimsel düşüncenin herkese yayılması kolaylaşmıştır. Sonrasında birbirini tetikleyen bu gelişmeler neticesinde Hümanizm akımı ortaya çıkmış, insanlar doğaya hükmetmenin yollarını aramaya başlamışlardır. Bütün bu süreçlerin kilisenin sultasından çıkmaya başlamasıyla beraber bilimler de sekülerleşmeye başlamışlardır. (Özgen, 2012)

Magellan’ın dünyayı dolaşmış olmasını kiliseye karşı kullanmaya başlayan Fransız coğrafyacı Mentelle, artık coğrafyayı yıkılmaya yüz tutmuş olan dogmatik fikirleri yıpratmak için bir araç olarak kullanmaktaydı. (Heffernan, 2010, 303)

(44)

31 Şekil-20: Heinrich Scherer’in (1628-1704) “Atlas Novus”adlı eserinde gösterilen bu harita kuzey kutup noktasından yapılan projeksiyonla Magellan’ın rotasını göstermektedir.

Scherer’in Hristiyan öğelerine çokça yer verdiği bu haritada, solda yolculuktan sonra sağlam kalan tek gemileri olan Victoria görünmektedir. Sağda ise yolculuk başladığında 237 kişi olan tayfadan geri kalan 18 kişi Sevilla’daki Santa María de la Victoria isimli kiliseye şükretmek için gitmektedirler.

Bu dönemin ünlü coğrafyacılarından birisi de Bernhard Varen’dir. 1622 yılında Hannover’de doğup 1650 yılında Amsterdam’da ölmüştür. En önemli eseri Geographia Generalis’tir. 1650 yılında Amsterdam’da tamamlamıştır. Bu eseri gelecek yüzyıl için

(45)

32 de bir referans kaynağı olmuştur. Bu eser toplam üç bölümden müteşekkil olup ilk bölümde dünya hakkında matematiksel gerçeklikler verilmektedir. İkinci bölümde de güneşin, yıldızların, iklimlerin ve mevsimlerin dünya üzerindeki etkilerinden bahsetmektedir. Ayrıca dünya üzerinde değişik yerlerdeki zaman farklarını da ele almaktadır. Üçüncü bölümde ise dünyanın üzerindeki kıtaları ve nasıl bölündüğünü

anlatmaktadır. (Bernhardus Varenius Facts,

http://www.encyclopedia.com/topic/Bernhardus_Varenius.aspx )

Yeniçağ ile beraber bütün coğrafi çalışmaları Avrupalı coğrafyacılar yapmamış, Osmanlı ve diğer Müslüman coğrafyalardan da bilim insanları çıkmıştır. Bunların en önemlilerinden biri Ali Kuşçu’dur. On beşinci yüzyılın hemen başında Semerkant’ta doğup 1474 yılında İstanbul’da vefat etmiştir. Ali Kuşçu bundan başka matematik ve astronomi ile de ilgilenmiş bir bilim insanıdır. Kendisinin de Semerkant’ta hocası olan Uluğ Bey’den çok şeyler öğrenmiştir. O zamanın yaygın alışkanlığı olan gözlemevlerini Uluğ Bey de kurmuş, burada astronomi ile ilgilenmişlerdir. Ayın evrelerini ele alan eseri Risale fi Hal Eşkal Mu'addil el-Kamer li-al-Masir Uluğ Beyin yanındayken yazılmıştır. 1449 yılında Uluğ Bey’in öldürülmesi üzerine Semerkant’ı terk etmiş, öncelikle Tebriz’e gelmiş ve Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan tarafından karşılanmış, Osmanlı ile aralarında elçi olmasını istemiştir. Bu teklifi kabul eden Ali Kuşçu İstanbul’a geldiğinde Fatih Sultan Mehmet tarafından büyük iltifatlarla karşılanmış ve o günün önemli bilim merkezleri olan medreselerde müderrislik kendisine önerilmiştir. Bu öneriyi kabul edince İstanbul’da kalmıştır. Sonrasında tekrar Tebriz’e dönmüşse de tekrar geri gelmiş ve burada “el Fethiyye” isimli astronomi üzerine olan kitabını yazmıştır. Bu eserinde Güneşin sabit olduğunu ve diğer gezegenlerin onun etrafında döndüklerini yazmıştır. Aynı kitapta farklı iklim tiplerini de ele almış, dünyanın yuvarlak olduğunu belirtmiş, farklı gezegenler hakkında bilgiler verilmiştir. Ayrıca dünyanın alan hesabına girişmiş, ayın çevresini de hesaplamıştır. (Kaynak:

http://muslimheritage.com/topics/default.cfm?ArticleID=1335 )

Osmanlılarda Coğrafya alanında şaheserler çıkarmış ve bu konunun büyük alimlerinden biri sayılacak bir bilim insanı da Piri Reis’tir. 1465 yılında Gelibolu’da doğmuş, 1554 yılında da Kahire’de vefat etmiştir. Denizciliğe amcası Kemal Reis’in yanında on beşinci yüzyılın sonlarına doğru başlamıştır. Osmanlı donanmasıyla Kızıldeniz’de, Portekiz taraflarında ve Hint Okyanusunda birçok savaşlara katılmış, 1513 yılında ise ilk dünya haritasını çizmek üzere Gelibolu’ya çekilmiştir. Burada

(46)

33 çizdiği haritasından bugüne kalan kısmında Atlantik Okyanusu ve etrafındaki Avrupa, Afrika ve o gün için yeni dünya olan Amerika’yı göstermektedir.

Şekil-21: Piri Reis haritası

Kaynak:

http://www.rare-maps.com/reproductionsDetail.cfm?pid=174&CFID=1156857&CFTOKEN=90131579

&jsessionid=8430242db6893549ad4a28b26374d271c663&gclid=CNvy6u-S2bgCFcpb3godH3EAtQ

Bu dönemde haritaların çizilmesindeki amaç, denizcileri bir limandan diğerine taşımaktı. Haritada dikkat çekici olan dairesel çizgiler ise o zamanlarda kullanılan ve Dulcert Portolano adlı kişiden ismini alan Portolano Haritaları metoduyla çizilmiş olmasıdır.

(47)

34 Ayrıca 1521 ve 1526 yıllarında iki versiyonunu yazdığı Kitab-ı Bahriyye adlı eseri de vardır. İkinci baskıda çok geniş coğrafi bilgiler bulunmaktadır. (http://muslimheritage.com/topics/default.cfm?ArticleID=240)

Piri Reis bu haritaları hazırlarken İtalyan haritacılar Cristoforo Buondelmoti ve Bartolommeo da li Sonetti’nin 1485 civarında hazırladığı haritalarından faydalanmış olabileceği de söz konusudur. (Loupis, 2004: 35-49)

Şekil-22: Bartolommeo da li Sonetti’nin yukarıda bahsi geçen haritası

Sonrasında Piri Reis’in Kitab-ı Bahriyyesine eklemeler yapılmıştır.

(48)

35 Kaynak: http://www.medievalists.net/2010/04/05/piri-reis-book-on-navigation-kitab-i-bahriyye-as-a-geography-handbook/

Bu dönemin en çok göze batan özelliği, denizciler için haritalar hazırlanmış, dünyanın yuvarlak olduğu ispatlanmıştır. Haritalar ise her geçen gün gerçeğine daha yakın bir hale gelmeye başlamıştı. Coğrafya hala daha bilim insanlarının elinde bir enstrüman olarak kalmış ve kitleler tarafından bilinen bir bilim olmamıştır.(Lacoste, 1976: 33)

3.3.4. Yakınçağda Coğrafya

Fransız İhtilalinin 1789 yılında meydana gelmesiyle beraber dünyada da birçok değişiklikler olmaya başlamış, bilimsel gelişmelerden Coğrafya da payına düşeni almıştır. Coğrafyanın artık yeni mecralara akmaya başladığı bu çağla beraber coğrafyanın alt dalları da ortaya çıkmaya başlamıştır.

Alman bilim insanı Alexander von Humboldt (1769-1859) botanik ve biyocoğrafyanın temellerini atacak zamanın arifesinde birtakım seyahatler düzenlemiştir. Fiziki coğrafyanın da kurucusu olmuş, bütün birikimlerini dört ciltlik eseri “Cosmos”ta toplamıştır. İklim ve bitki örtüsü arasında birebir bağıntı olduğunu keşfetmiş, yeryüzü şekillerinin de burada önemli katkısı olduğunu göstermiştir. Ayrıca Latin Amerika’da soğuk su akıntısı olduğunu da keşfetmiştir. (Özgen, 2012)

Carl Ritter (1779-1859), Antropogeographie adlı eserinde beşeri coğrafyanın esaslarını ortaya koymuş, insan ve doğa arasındaki ilişkiye dikkat çekmiştir.

(49)

36 Fransız Paul Vidal dela Blache (1863-1931) da Principes de Géographie Humaine (Beşeri Coğrafyanın Prensipleri) adlı eserinde beşeri coğrafyaya katkılar sunmuş, bölgesel coğrafyanın da kurucusu olmuştur.

Emmanuel Kant (1724-1804) ise bilimleri sınıflandırarak coğrafyayı da ayrı bir bilim olarak zikretmiştir. Ayrıca coğrafya bilimini matematik coğrafya, fiziki coğrafya, ekonomik coğrafya, siyasi coğrafya ve uygulamalı coğrafya olarak alt dallara ayırmıştır (Demirci ve Üçışık, 2002).

Frederic Ratzel (1844- 1904), yeryüzündeki insan kültürlerinin oluşumuyla doğal çevrenin ilgisini ortaya koymuştur. “Atropocoğrafya” adlı eseriyle beşeri coğrafyaya çok büyük katkılar sunmuş, siyasi coğrafyanın da kurucusu olmuştur. ( Doğanay, 1993)

20. yüzyıl itibariyle ise coğrafyada kullanılan tasvire dayalı sisteme son verilmiş, sayısal teknikler ışığında coğrafya geliştirilmeye başlanmıştır. Artık mevcut durum itibariyle bilgisayar tekniklerini kullanır olmuştur.

Coğrafyanın önceki yüzyıllarda başlayan alt dallara ayrılma süreci bu yüzyılda da devam etmiş, dahası yerkabuğunun oluşumunu inceleyen jeoloji ve canlıları inceleyen biyoloji ayrı birer bilim olarak ayrılmışlardır.

3.4. KUR’AN-I KERİM

3.4.1. Kuran-ı Kerim’in Tanımı

Kuran-ı Kerim’i tanımlamaya götüren yolda öncelikle, İslam dininin Allah telakkisi üzerinde durmak gerekecektir. İslam dini, tevhit inancını benimsemiş olmakla yeryüzündeki bütün dinlerden ayrılmaktadır. Özellikle yine semavi bir din olan Hristiyanlıkla karşılaştırıldığında, Hristiyanlığın başlangıcındaki durum korunamamış, 325 yılında Roma’nın Hristiyanlığı kabulü ile beraber eski pagan düşüncesinin ürünleri yavaş yavaş bu dinin içine girmeye başlamıştır. Bundan sonra Hz. İsa’nın da Allah’ın oğlu olduğu fikri yer etmeye başlamıştır. (Aydın, 1986: 126) Bundan sonra Hristiyanlıkta da Allah’ı tasvir işine girişildiği görülmektedir ki bunun kökeni de eski pagan kültürüne dayanmaktadır. Halbuki İslam dini hiçbir zaman Allah’ı tasvire yanaşmamış, sadece onu tavsif etmiştir. Yani Allah’ın vasıflarını dile getirmiş, şahsına bir şekil vermek veya bir şeye benzetmek yoluna gitmemiştir ki İslam öğretisinde yer

Şekil

Şekil 24:Artezyen Kuyusunun Oluşumu

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu köşenin içeriği KUR’AN’IN ANLAMIYLA BULUŞMAK PLATFORMU tarafından hazırlanmıştır. Ayet mealleri Hasan Tahsin Feyizli’nin Hazırladığı Feyzü’l Furkan

Akademik olarak müziğin coğrafyacılar için neden önemli olduğunu belirten yukarıdaki açıklamalar eşliğinde müzik coğrafyasının, coğrafyanın sistematik

Şeytanlardan da onun için dalgıçlık yapan ve daha başka işler için çalışanları emrine vermiştik ve onların hepsini zapteden

need for speed most wanted full indir tek link tam indir.format programı indir xp .dinlerken indir programı.video media player indir .Fatih çollak kur'an-ı kerim indir.yarış

Bir topluluk, diğer bir topluluktan sayıca, nüfuzca veya malca daha çok olduğu için, yeminlerinizi aranızda bir aldatma ve işi bozma sebebi kılıp da ipliğini sağlamca

Onlar, [O'ndan başkasına kulluk edenler,] Allah hakkında doğru bir anlayışa sahip değiller; çünkü bütün yeryüzü, Kıyamet Günü O'nun için avuç içi kadar bir

(40/35) Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı halde Allah'ın ayetleri hakkında mücadele edenler gerek Allah katında, gerekse iman edenler yanında büyük bir

kuranı kerim ayetleri mp3 indir.silent hill 3 oyun indir eu.adobe photoshop cs4 türkçe dil paketi indir.autocad 2007 32 bit indir tek link.Kuran ı kerim diyanet meali bedava