• Sonuç bulunamadı

5. ARAŞTIRMANIN BULGULARI

5.1. Kuran-ı Kerim’de Geçen Coğrafya ile İlgili Olaylar

5.1.3. Yağmurun Oluşumu

Kuran-ı Kerim’de geçen bir diğer coğrafi olay ise yağmurun oluşumudur. Günlük hayatta sıklıkla aşina olduğumuz yağmurun oluşumu yeryüzündeki suların buharlaşması ile bulut olarak gökyüzüne çıkan su taneciklerinin soğuk bir tabakaya rastladıkları zaman inmesi olayıdır (http://www.atmos.washington.edu). Daha basit bir ifade tarzıyla anlatılacak olursa; yeryüzündeki sular, Güneş’in etkisiyle buharlaşır ve yükselir. Yükseklerde bulunan soğuk hava Su buharını çok küçük su damlacıklarına ya da buz kristallerine dönüştürerek bulutlar oluşur. Küçük ve yere düşmeyecek kadar hafif olan su damlacıkları havanın etkisiyle gökyüzünde dolaşır. Su damlacıkları birleşerek büyüyüp ağırlaştığında yağmur olarak yere iner (http://yunus.hacettepe.edu.tr).

Yağmurun oluşumu ile ilgili olan ayet Kuran-ı Kerim’de Rum Suresi’nin 48.ayetidir. Bulaç’ın(www.kuranıkerim.gen.tr) ifadeleriyle söz konusu bu ayetin meali

51 şu şekildedir: “Allah, rüzgarları gönderir, böylece bir bulut kaldırır da onu nasıl dilerse gökte yayıp-dağıtır ve onu parça parça kılar; nihayet onun arasından yağmurun akıp çıktığını görürsün. Sonunda kendi kullarından dilediğine verince, hemen sevince kapılı verirler”. Başka bir ifadeyle Allah rüzgârlarla bulutları hareket ettirir ve onları yayarak kısımlara ayırır ve onlardan yağmur yağmaya başlar. Bu bulutlar yağmur bulutlarıdır. Yağmur yağan tarlalarda bereket olur. Bu sebeple Allah'ın kulları, çorak yerlerde tarlalarına yağmur isabet edince sevinirler.

Bu mealden yola çıkılarak yağmurun oluşumunun üç evrede meydana geldiği rahatlıkla söylenebilir. Bugün fen ve teknoloji geldiği nokta itibariyle tıpkı yukarıdaki ayette olduğu gibi yağmurun oluşumunda üç safhaya işaret etmektedir. Bu safhalar ve içerdikleri oluşumlar şu şekildedir(http://www.geography.learnontheinternet.co.uk): 1. SAFHA: Yeryüzündeki mevcut su kaynaklarından sürekli olarak belli sıcaklıklarda ve sayısız oranlarda hava kabarcığı oluşur. Bu hava kabarcıkları gökyüzüne doğru çıkmaktadırlar. Bu hava kabarcıkları tuz bakımından zengin oldukları için daha sonra rüzgarlarla taşınır ve atmosferde yukarılara doğru yol alırlar. Bu küçük hava kabarcıklarına “Aerosol” denir. Aerosoller “su tuzağı” olarak adlandırılan başka bir mekanizmayla yine denizlerden yükselen su buharını kendi çevrelerinde minik damlalar halinde toplayarak bulut damlalarını oluştururlar. Şu ana kadar fenni izahatı yapılan bu olayın Kuran-ı Kerim’deki karşılığı ise Rum Suresi, ayet 48’in başı olan “Allah rüzgârları gönderir...” cümlesidir. Çünkü bahsi geçen bütün bu olaylar sadece rüzgarla mümkün olabilmektedir.

2. SAFHA: Hava kabarcıkları yükseldikçe soğumaya başlarlar. Soğuyan hava kabarcıkları yoğunlaşarak bulutları meydana getirirler. Böylelikle gökyüzüne baktığımız zaman gördüğümüz bulutların oluşumu ameliyesi işlemi de tamamlanmış olur. Kuran-ı Kerim bu evreyi; “...böylece bir bulut kaldırır da onu nasıl dilerse gökte yayıp-dağıtır ve onu parça parça kılar....” ifadeleriyle anlatmaktadır.

3. SAFHA: Soğuk tabakaya gelip yoğunluğu artan su parçacıkları iyice yoğunlaşarak yağmur damlalarını oluştururlar. Damla haline geldikten sonra havadan daha ağır olan bu damlalar, buluttan ayrılarak yağmur biçiminde yere düşmeye başlarlar. Yağmurun oluşumunda en son safha olan bu bölüm Kuran-ı Kerim’de “…nihayet onun arasından yağmurun akıp çıktığını görürsün” ifadeleriyle yer almaktadır. Önce bilimsel izahı yapılan yağmurun oluşumu hadisesinin, Kuran-ı Kerim’deki oluşum evreleriyle birebir

52 örtüştüğü ve hiçbir tezat içermediği aşikâr bir şekilde ortadadır. Bunun dışında yağmurun oluşumu ile ilgili olarak Nur Suresi’nin 43. Ayetinde de şu bilgiler verilmektedir: “Baksana, Allah bulutları sevk ediyor, sonra onları bir araya getirip üst üste yığıyor. İşte görüyorsun ki bunların arasından yağmur çıkıyor. O, gökten, -oradaki dağlar büyüklüğünde bulutlardan- dolu indirir de onunla dilediğini vurur, dilediğini de

ondan korur. Bu bulutların şimşeğinin parıltısı nerdeyse gözleri

alıverecek”(Yıldırım,2010).

5.1.3.1. Yağmurun Belli Bir Oranda İndiriliyor Olması

Coğrafya konularının içerisinde olan yağmurun oluşumu konusu kadar bir de gökyüzünden gönderilen yağmurun belli bir oranda yağdırılması söz konusudur. Yağmurda belli bir ölçünün olması ve bu ölçünün de bilimsel olarak bir ihtiyaç olması üzerinde yıllarca çalışılmış ve neticeye ancak ulaşılmış bir konudur.

Yağmur damlalarının şekli ve boyutları ile ilgili olarak tarihte ilk kez E.J. Lowe (1892) ve J. Wiesner (1895) çalışmışlardır(http://major-world.com). Fakat yağmur damlaları üzerinde çalışan ve bu konudaki kıstasları bugün de halen geçerli olan en önemli bilim adamı Alman fizikçi Philipp Lenard’dır. Lenard 1898 yılında yağmur damlaları üzerine çalışmaya başlamıştır. Lenard, yağmur damlalarının gökyüzünden iniş davranışları üzerine yoğunlaşmıştır. Bunun içinde dikey bir rüzgâr tüneli icat etmiş ve böylelikle hava akışını ve yağmur damlalarını incelemeyi hedeflemiştir. Lenard, hava akışını ayarladığında hava akımındaki bir damlayı ayarlayabildiğini görmüştür. Lenard yaptığı deneyler sonucunda yağmur damlaları ile ilgili olarak şu sonuçlara ulaşmıştır: Yağmur damlalarının çapları genişledikçe, düşme hızları artmaktadır. Fakat yağmur damlalarının düşme hızındaki bu artış, yağmur damlalarının çapları 4.5 mm olana kadar devam etmektedir. Daha büyük yağmur damlalarında ise, düşme hızları saniyede 8 m’yi geçmemektedir(Hiler, 2008). Bunun sebebi ise tamamen yağmur damlalarının düşerken aldıkları şekille ilgilidir. Yağmur damlalarının bu özel şekli, atmosferin sürtünme etkisini artırır ve damlaların belli bir hız limitini aşmalarına engel olur(http://www.islandnet.com). Ayrıca yeryüzünden bir saniyede 16 milyon ton su buharlaşmaktadır. Bir yılda bu miktar 505 trilyon tona (505.000 km3) ulaşır.

Bilimsel izahı bu şekilde olan yağmur damlalarındaki ölçü Kuran-ı Kerim’de Zuhruf Suresi 11. Ayette geçmektedir. Söz konusu ayette mealen “ki O, belli bir miktar

53 ile gökten su indirdi de, onunla ölü bir memleketi “diriltti (ve her yanına hayat) yaydı”;

siz de böyle (kabirlerinizden diriltilip) çıkarılacaksınız” denmektedir

(Yıldırım,2010:489). Bu ayette de açıkça belirtildiği gibi gökten inen yağmur gelişi güzel değil; tam tersine bir ölçüye göre indirilmektedir. Kuran-ı Kerim’in yaklaşık olarak 1400 yıl önce herkesin anlayacağı bir dilde ifade ettiği yağmurda ölçü meselesi; fen ve teknolojinin ilerlemesiyle günümüzde ancak anlaşılabilmektedir.

Yarım asırdan beri yağmur damlalarının “gözyaşı damlası” olarak tanımlanan akmaya müsait bir şekilde olmadığı bilinmektedir. Flower(1928:167), Edgerton(1939:203) ve Blanchard(1950:837) gibi bilim adamları yağmur damlalarının yüksek hızda inerken fotoğraflarını çekmiş ve yağmur damlalarının konik bir yapıdan ziyade yassılaşmış noktalar olduklarını ortaya çıkarmışlardır. Bu çalışmaların sonucunda da yağmur damlası büyüklüğünde ve ağırlığında herhangi bir sıvının veya maddenin, 1.2 kilometrelik bir yükseklikten bırakıldığında giderek hızlanacağını ve bu sıvının veya maddenin yere inerken alacağı hızın da yaklaşık saatte 558 km. olacağını hesaplamışlardır(Mcdonald,1954:478). Mcdonald(1954) yaptığı çalışmaya göre yağmur damlalarının yeryüzüne iniş hızının saatte yaklaşık olarak saatte 8 ile 10 km. arasında bir hızla sınırlı kaldığını ve en önemlisi de bu yağmur damlalarının atmosferin sürtünme etkisini artıran ve yere düşüşünü yavaşlatan yassı bir şekle sahip olduğunu bulmuştur. Çünkü ortada aşikâr olan bir durum vardır. Eğer söz konusu bu yağmur damlaları saatte 558 km. gibi bir hızla yere inmiş olsalardı, üzerine düştükleri her şeyi yıkacak ve dünyayı üzerinde canlıların yaşamasının imkânsız olduğu bir yer haline getireceklerdi. Aşağıda Şekil-5’te gösterilen yağmur damlaları eğer yıllardır yapılagelen tasvirler gibi gözyaşı şeklinde olsaydı dünyada hayat mümkün olmazdı.

54 Şekil-28: Yağmur Damlarının Şekli

Kaynak: (Magono,1954:77-79)

Benzer Belgeler