© T İ Y A T R O
CîüSlii Yakut* E fc a M
kayfıolan mezarını
bulmak için gayretler
Yazan: Yasfi Rıza ZöBU
«B ir gün (atlı) tramvayla Top haneye doğru gidiyordum. Ben, arka sahanlıkta durmakta idim. Dolmabahçeden kalktığımız zaman, artık ak sakallı olan Yakub efen di, yürür halde bulunan tramvaya atladı. Kolundan tutarak kendisine vardım ettim. Sahanlığa çıkınca: — Ey, ne yaparsınız; ihtiyarladık artık — dedi. — Hâlâ gençliğiniz deki hareketli hâliniz üstünüzde — dedim. — Gençliğimi bilir misi niz? — diye sordu. — Elbette. Y a l nız sahneden değil; dinibiitün Mus tafa Paşa ile dostluğunuz zama- nındanberi — deyince, şöyle bana bir baktı: — Paşa ne oldu? Nere lerde? — «İstanhulda, gene Beva- zıttaki konağında oturuyor« diye izahat verdim. Yakub efendi biraz bana doğru eğildi: «Hayret! Öyle cerbezeli ins-anları İstanhulda bı rakmayıp uzaklaştırıyorlar. Paşa nın da ayni âkıbete uğradığını zan eder üzülürdüm — tarzında ko
nuşmağa başladı. Ben üniformalı idim. Ne olduğunu bilmediği böy le resmi kıyafetli bir adama bu tarzda sözler söylemesinden dolayı ben de cesaretine hayret edip, Dol mabahçe gibi bir yerde bu söz lerin yanımızdakiler tarafından işitileceğinden de âdeta ürktüm. O, serbest serbest konuştu!»
Bu hikâyeyi Halil beye anlattı ğını zaman:
«Öyleydi., bu hususta pervasız bir hali vardı. Belki de evinin bir katında yalnız yaşayışı da bu hâ lin tesirdedir. Hususi dairesindeki çalışma odasının kapısı üstünde bir yazı levhası vardı. Güzel bir ta’lik- le yazılmış olan:
O kadar nefretim var insandan kim Aksim âdemdir diye miHate nigâh
eylemem mısraları, ölünceye kadar o kapı üstünde asılı durdu.»
* * *
Evvelce de kaydettiğim gibi; hakkında çıkan yazılarda doğum ve ölüm tarihlerinin yanlış oldu ğuna kaniim. Refik Ahmet bey de dahil olduğu halde, bu tarihlerin hangi kayıtlardan alındığı göste rilmemiştir. Buna dair ben de ya zılı bir vesikaya tesadüf etmedim. Fakat Yakub efendiyi tanıyan iki kişinin şahadetine ve kendisine mensup bir kişinin de yaşma isti nat ederek bir hesap yaptım. Hu hesap neticesinde Refik Ahmet be yin verdiği 1840 tevellüt tarihinde körleşiyoruz. Fakat vefat tarihi o- larak bildirdiği: «1891 de 31 vaşm- da olduğu halde gözlerini kapadı» kaydında ayrılmaktayız.
1 — Rahmetli babam, Yakub e- fendiyi son defa, Dolmabahçede tramvayda gördüğü zaman, efendi beyaz sakallı İmiş. Aralarında da — bundan evvel kaydettiğim fık rada olduğu gibi — ihtiyarlıktan bahsedilmiş. Babam da itiraz et memiş. Böyle bir insan 31 yaşını aşmış c'malı.
2 — Yukarıki satırlarda ismi ge çen ermen ice kitapta, Yakub e- fendirtin 1898 de sağ olduğu anla şılmaktadır.
3 — Halil bey merhum: •.Yakub efendi vefat ettiği zaman 62 yaşın da vardı» demişti.
4 — Necib Askın’ın. «Nüfus tez keresi» nde doğum tarihi her ne kadar «rurnî 1314» yazılı ise de, bir takım seherlerden iki yaş oü- yük gösterilmiş olup, asıl ♦gjrellü- dii «1316». yani bugünkü kullan dığımız milâdî sene ile «1900» diir. Buna göre Necib bugün «58» ya şında bulunmaktadır. Babası vefat ettiği zamanda da . «2» yasında imiş. Bu hesaba göre de Yakub efendinin vefat tarihi «1891» değil.
karetlerdeki evinden aldılar. Cena ze namazından, kabri oaşında tel kin verilinceye kadar mraUmadüar. Beşiktaşia Ortaköy arasında, Y ıl dız eteklerine tesadüf eden «Y a h ya efendi dergâhı» kabı-Istan ma defnederek, Türk tiyatro tarihinin birinci sahifesini çevirmiş eldu'ar.
Halil bey: «Şimdi de gitsem ye rini bulurum» demişti. Halil beyi soğuk bir kış günü ziyaret etmiş tim. Böyle bir havada, dik yokuş ların tepesinde olan kabri itana «gidelim » demeğe dilim varmadı. Bahara, kendisinden hu ziyareti ve kabrin yerini tespit etmeği rica edecektim. «Bahar» geldi. «Turne dönüşü gideriz» diye düşündüm. Turneden döndüğüm zaman da Ha lil beyin, Allahın rahmetine ka vuştuğunu duydum.
Necib Aşkın: «Ben pek küçük ken, annem beni iki defa Yahya efendi mezarlığına, babamın kab rine götürmüştü. Kabir topraktı ve üzerinde kitabesi yoktu. Büyüdü ğüm zamanlarda da ihtilâller, h.arb ler, benim Ankaraya gidişim Mân derken yerini kaybettim.» (üye hayflanır dururdu.
Bu dergâhla ve onun mezarlığı ile benim de ilişiğim vardır. İn tisabımız dolayısile aile büyür'evi miz oraya yattığı gibi, ben de ah ret kapımı orada yaptırmış bulun maktayım. Bu yakınlığım ve ara sıra ziyaretlerim esnasında, c n i m eskilerde, mezarlık bekçilerde baş tan aşağı taramama rağmen Yakub efendinin verini tâyin etmek ma alesef nasib olmadı. Sayın Reşad Beyatlı’ nm gayretleri de bosa çık tı, o dahi bulamadı. On dört se nedir Necib Aşkın'ı göremiyordum. Geçenlerde adresini ele geçirdim. Bir ümitle kendisine mektup yaz dım. «Mezar taharrisi» hakkındaki tafsilâtı bildirerek: «Sen yeni bir şev öğrenebildin m i?» diye sordum. Bana, tiyatroya geldi: «O sene'er- den aonra bu mezar meselesi zih nimde bir düşünce, içimde bir dert oldu. Günün birinde hayalimde dört çitlenbik fidanı belirdi. A n nemle beraber, babamı ziyarete gittiğim zamanlarda, kabrin babın da ve ayak ucunda ikişer çitlen- Mk fidanı dikili olduğunu hayal meyal hatırladım. Gidip kabris tanda aradım ve böyle hir yer bul dum. Şimdi ara sıra gidiyor ve baş ucunda fatiha okuyorum. Hemen Allah İSâl eyleye.»
* * *
Dört çitlenbik ağacının gölgelen dirdiği mübarek kabre gideceğiz. «Bilirkişi» lerin mütalâasını alaca ğız. Karar müspet çıkarsa:
Türk tiyatrosunun bânisi. bugün kü Türk tiyatrocularının mevcu diyetinin sebebi, büyük HeaHst sanatkâr Güllü Yakub efendmm kabrini — mütevazı da olsa — yap tırabilmeği Allah bize nasib etsin. Vasfî Rıza FOBU
S O N
«1902» olması lâzım gelir.
5 — «1902» de vefat ettiğine na zaran. Hali! beyin dediği gibi «62» yaşında olunca: doğuş tarihi de «1840» dır ki, Refik . Ahmet bey de kitabında bu tarihi göstermekte dir.
Bir gün Güllü Yakub efendi. A- karetlerdeki evinde, ibadet oda sında namaz kılarken secdede, ru hunu teslim etmiş bir halde nu- lundu. Müzikal" hümayundaki ar kadaşları ve talebeleri, Halil bey de dahil, büyük Türk sanatkârını A
-Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi