• Sonuç bulunamadı

Türk Teceddüt Edebiyatı Tarihi'ni yazan meşhur edip

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türk Teceddüt Edebiyatı Tarihi'ni yazan meşhur edip"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

E d e b î s o h b e t l e r

J

T ü rk Teceddüt Edebiyatı Tari­

hi „ ni yazan meşhur edip

İ SMAİ L HABİP

Yazan : Ruhi Naci SAĞDIÇ

Biz onunla bir kasabada, bâr mahallede doğduk, büyüdük. Ayni meydanda oynayıp sıçra­ dık, tekerlenip toparlandık. Tah udimize ayni mektep binasında temel attık. Yalnız aramızda beş altı yılhk bir zaman mesafesi var.

Onun babası, fermanlı btr zaptiye binbaşısı idi. Benimki de eli kalem tutan ve herkesçe (hocam!! diye iistad tanınan bir adamdı. O jandarm a kuman dam, -devrin icabı- herkesle senli benli görüşüp konuşamaz­ dı. Ancak, babamla dostlaşmış ve bunda teşrifat haddini aşa­ rak samimiyet derecesine var­ mıştı.

Babam, yazıhanesindeki uzun sedirin bir başına kendi oturur, öteki basını da böyle hatırlı mi­ safirlerine ikram ederdi. Ben, babanım ziyaretine gelenlerin şerefçe yüksele okmiarmı, baş köşeye kurulup kahve, çubuk içişlerinden tanır seçerdim.

Baş köşe müşterilerinden o- lan jandarma binbaşısı Habib ağa mahallemizden geçerken, ben oyunu bırakarak hemen üs­ tümü başımı siiker, iki elimi göğsüme koyar selâma hazırla- mruım. Bu ihtiram divanına bütün, mahalle çocukları -beni görerek- iştirak ederdi. Şu ihti- rassız ciddiyet, şu lekesiz sami­ miyet ve h attâ çok defa yalın ayak başı kabak ve bazı bazı i donsuz (yarım sivil) olarak gösterilen hürmet; ağanın çok; hoşuna giderdi galiba, ki bizi teker teker okşayıp iltifatlar saçardı.

O teşrifatlı babanın oğlu İs­ mail. akranlarını yıldırıp sın­ dırmış yaramaz bir çocuktu. A- nadan babadan gelen dostluk sebebile beni de kendi emsali­ min şerrinden koruduğu için, tâ o zaman, kendisine karşı içimde minnet ve şükran histeri kök atmıştı.

Habib ağaya, oğlu İsmail için, her yerden şikâyetçi geldiği halde., rüştiye muallimi Demir­ cili İbrahim Efendi hocadan j methü sitayişler geliyormuş. Fakat Habib ağa, hocanın bu sözlerine inanmıyor, o pepeleri kendine karşı -herkesin yaptı­ ğı gibi- dalkavuklardan sayı- yormuş. Bir gün kalkmış:

— Şu çocuğun imtihandaki vaziyetini, kendi gözümle gidip göreyim!

Demiş, mektebe gelmiş Sırası

g

elip güzelce imtihanım veren ımaile karşı mümeyyizler ağız

birliğile;

— Aferin! Aferin!..

Diyince Habib ağa itirazı bastırm ış:

•— Bilirim bu çapkını ben, de­ miş; yaramazlıktan vakit bu- j lup derse merse bakmaz. Şimdi1 dışarıdaki arkadaşlarından bir kaç şey bellemiş, geldi buraya, ' işte sizin gözünüzü boyadı git- ; ti maskara'....

Ağanın, şaka bilmez, şiddetli; ve hiddetli mizacından dökülen bu tezyifler karşısında diğer1 miimeyyirier afalladığı sırada babam, mutad ciddiyeti ile, mu­ kabeleye geçmiş:

— Öyle mi sanıyorsun ağa! doniş; hadi sana da izin ve­ riyoruz. Git, sen de o çocuklar­ dan bir kaç şey öğren gel. Seni de şu imtihan kıskacına

ala-Yeni Sabah

ABONE BEDELİ T ü rk iy e Ecnebi 8 E N E L İK 1400 K rş. 2700 \ r f . 3 A Y L IK 400 » 800 » 1 A Y L IK 150 » 300 » 6 A Y L IK 750 » 1460 » 5 M a rt 1*41 Ç A R ŞA M B A 6 S e fe r 1360 20 Ş u b a t 1366 G ün 60, A y >1, Y ıl: 941 - K asım 11* G ü n e ; d ö le İk in d i 12.24 6.21 9.33 E zani 6.28 12.26 15.38 V a s a ti A kşam Yat*ı İm sak 12.00 1.30 10.45 E zani 18.05 19.33 4.50 V asati

D İ K K A T

«Y en) S a b a h » a g ö n d e rile n y a z ıla r y * evrat« n e şre d ils in e d ilm e sin lada O lunm az ve b u n la r ın k a y b o lm a la ra » .

lım. Iş, dediğin gibi kolay mı imiş? Gör, anla bakahm!..

Bu sefer; baş mümeyyiz pos­ tunda oturan ve irfanca muhi­ tinin meşhur sayılan Naci efen­ dinin şu dürüst teklifi önünde afallamak sırası, Habib ağaya düşmüş..

— Demek ki hocam! Bu şey­ tan çocuk, af erini sahiden hak ediyor ha!..

Diyerek biraz hayret ve şüp­ hesiz biraz da neşe ile cevap vermiş... A rtık îsmailin h a n sı­ nıftaki, hem mektepteki birinci­ liği; çocuk babalan tarafından, gıptalarla, ilân ediliyordu. Ağa­ yı sevenler seviniyordu.

İsmail Bursa mülkiye idadi­ sine gittikten sonra, babası da, çok geçmeden, başka bir vilâye­ te becayiş olup ayrıldı. Eğer Habip ağa icraatı tun izleri ve onun oğlu îsmailde keşfedilen meziyet beşaretlerinin hatırala- n kaîmasaydı.. Hem o çetin ba­ ba, hem bu yaramaz çocuk çar­ çabuk unutulurdu.

Fakat gönüle yerleşip oturan muhabbet; havaya gerilen şöh­ ret yelkeni gibi, zaman rüzgâ- rile kaçıp uzaklaşmıyor veya yıpranıp parçalamvermiyor ki. Sevgi temeline dayanan bencile­ ri, hadiselerin aeü ııasu yıkıp atlasın!

îsmailin tahsil macerasını, ba­ bası haber vermese bile, Edre­ mit ahalisi -samimî ve ısrarlı bir alâka ile- araştırıp sormak­ tan hali kalmıyordu.. Dört yılda idadi bitti, hukuk mektebi âlisi­ ne geçildi.

Galiba hukukim ikinci sene­ sinde iken, bir yaz tatili, İsnıa- ü; babasına ait bazı hukukî iş­ leri onarıp düzenlemek için, Ed- reınide gelmişti. Şüphesiz ba­ basının talimatile olacak, doğru gelip babamın elini öptü. Artık; 0 işi bitirinciye kadar her saf­ hayı adım adım babama anla­ tıyor ve iktizaya göre kendi ha­ zırladığı müracaat arzuhalleri­ ni özene bezene okuyordu. îsma ilin Naci Efendi amcam ise, if­ tih ar ha vasile körüklenen bir neşe ite:

— Be çocuk! Diyordu; senin ne büyülü dilin var?. İnsanın tâ gönlüne kadar hüküm yürütü­ yorsun!. Eğer s a ı avukat olur­ san, hâkimleri çok kolay ve pek çabuk kandın vereceksin!...

Lâkin İsmail Habib; kuru sı­ kı af erinlere çocukea kapılıp şımaracak çağı çoktan atlayıp geçmişti Şimdi; ağır başlı, otu­ raklı bir olgunlukla, paniksin tevazu ricatieri yaparak kendi liyakat haritasının hududunda durmayı öğrenmişti.

Amca diye elini öptüğü ada - mm gösterdiği samimiyeti dara olarak tenzilden sonra, geriye kalan safî takdirlerle kendi di­ rayetini endazelemeye çalışıyor­ du.

Meğer İsmail, babasının he­ sabına girdiği hukuk fakültesin­ de kendi hesabına edebiyata uğ­ raşıyormuş. Diplomasim alınca adliye nezaretine baş vuracağı yerde, vardı Maarif Nezaretin­ den bir edebiyat hocalığı aldı Kastamonu lisesine gitti.

Edremitliler, o sıra, iki tane hukukluyu tanır ve severdi: 1 — Karesi mebusu Ferhat Fey. 2 — Müddeiumumi Sıııdır- gıiı Ahmet Süreyya Bey (Erge evren soy adile hâlâ mebus - tu r). İsmail Habibin de onlar gibi olmasına herkes özenirdi. Onun gidip lise hocahğma inti­ sap edivereceği hiç abla gel­ mezdi. Bu, şaşılacak bir şeydi. Şimdi şu yeni etiketin altın­ daki İsmail Habibi görüp anla­ mak ¡âzım geldL İlk izahı mabu sumuz Ferhad Bey verdi:

— Acayip! dedi; böyle de­ ğerli bir hemşehrimiz yetişti ha!..

Ferhad Beyin bu hayranlığı çok müessir oldu. Çünkü onun babası Haşan Beyle, îsmailin babası Habib ağa, biribirlerine garez bağlamış iki düşmandı. Böyle babasının hasuuzadesini beğenmek; Ferhad Bey için bir fazilet olduğu kadar, İsmail Ha­ bib Boy için de bir kıymet sayı­ lırdı.

Müddeiumumi Ahmet Sürey­ ya ise., keskin bir hukuk âlimi, heyecanlı bir Türk şairi, lâstik top gibi bir genç sporcu olarak tanınmıştı. Onun görüşlerinde­ ki isabetten şüphe edilemezdi. O da şu mutaleayı yürüttü:

(2)

Edebî sohbetler

‘Türk Teceddüt Edebiyatı Tari­

hi „ ni yazan meşhur edip

İ S MA İ L HABİP

Y a za n : Ruhi Naci SAĞDIÇ

2 — ¿7 /, 1

— Abdülhak Hâmidin yüksek­ liğini herkes bilir. Lâkin onun derinliğine ancak İsmail Hahi- bin elini tu tarak inilir'...

Hakikat.. Ahmet Siireyyaam bu teşhisinden sonra, herkes farkına vardı ki; İsmail Habib, edebiyata hemen hemen Hâmı- din şerefine kapılmıştır. Onda Hâmidperestlik, vecitli bir iman zevki gibi, koyulup ağdalan- mıştı. Her edebî sohbette Hâ­ miliden parçalar okur, şiir mev- izeleri ta k rir eda* ve hepimizi kendine hayran bırakır giderdi

Onun yine sılaya geldiği bir yaz tatili idi. Edrem itte Evli­ ya zade Necati Bey, Hersekli A rif Hikmetin temizlerinden muştan tik Raşit Bey (Akşamcı Kâzım ve Nâzım Şinasinin baba- sı) gibi zatlarla, geceleri bizim evde toplanır, edebî sohbetler yapardık. Raşit Beyle gizlice bir kumpas kurduk; şu edebi­ y at muallimini iyiden iyiye im­ tihandan geçirelim;

— Acaba! dedik; İsmail Ha­ bib, yalnız (Flizulî, Bakî, N efi, Nedim, Şeyh Galib gibi) meç - h u rlan mı bellemiş te güzel o- kuyup anlıyor? Yoksa her şiiri, bir hamlede, kavnyabilecek ka­ biliyette midir?!

Aklımız sıra onun önüne ser­ diğimiz (Nevres, Usulî, Çevri gibi) şöhreti ikinci, üçüncü de­ rece divanlar ile kendisini hap- tedeeektik. Heyhat!. Karm akan şık açtığımız her sahifeyi bülbül gibi okuyuverdi. BeUi oldu ki şiirin hem duyanmış, «an duyu­ ran.

İki parmak genişliğinde şerit gibi Mr mukavva kestik. Açtı - gırnız divan sahif esinin bas tara fmdan yalnız bir çift mısraın tamamını açıkta bırakarak, şarj kulen o şeridi yapıştırıyor ve bövlelikle her mısraın ikişer ü- çer kelimesini kapatıyorduk. Fa k at o; ilk beytin vezin ahengini yakalayınca şiirin tamamını biç irkilmeden, hiç vezin hatâ­ sı yapmadan ve asla manâ irti­ batım bozmadan okuvup geçi - yordu.

Şu tazyik ve tetkikteki kasdi - m ize karşı, o; nervasızca m ey - dan okumaz mı şimdi:

— Bu, hazır basma kalıp eser ler üstünde, dedi; vezin meleke­ si hakkiyle anlaşılmaz. Haydi i

sizinle mevzun konuşalım!. Evvah... Biz haptolmuştuk.. Şimdi de, takdir ve hürmetleri­ mizin üstüne başka bir şaşkınlık geldi: şiirin esas şartı sayılan a- henkte bu derece meharet sahi­ bi olduğu halde.. Ne diye hoca­ lıkta kalıyor ? Ne diye şairlik I etmiyor?! °u hayret ve taaccü­ bümüzün düğümünü yine kendi­ si çözdü:

— Gerçi, dedi; şiirin -şartı olmaktan zivade- vasfı olan a- hengi, vezin temin eder. Vezin ise çalışmakla öğrenilebilir. Am­ ma şiir söylemek için yine sair doğmak, yine şair olmak lâzım. Ben şair değilim. Yalnız, edebi -

j

yatla uğraşıyorum. O kadar... j

Bakınız şu kuru divanlara bir ! k ere! Bunların şüre benziyen tarafları, mevzun olmalarından i ibaret değil mi? İşte, şair olmı- vanlar; böyle yavan taklitler - den başka mahsul veremezler!...

Ben İsmail Habible, en çok îx -

mirde haşır neşir oldum. Yunan işgali altında daralıp bunalan ruhlarımız; edebiyatın engin ha

•Qr:~-7i^rir....

r

li.%

fenl Sabah

i ABONE BEDELİ T ü rk iy e E cnebi S E N E L İK 1400 Kr*. 2700 Cl> 3 A Y L IK 400 » 800 » 1 A Y L IK 150 » 300 » 6 A Y L IK 750 > 1450 » 6 M a rt 1941 P E R Ş E M B E 7 S e fe r 1360 21 Ş u b a t 1356 G ü n 61, Ay 3 Yıl : 941 - K asım 119 G ü n e? ö ğ le ik in d i

vasindan olsun biraz nef eslenip teselli bulmak, taraz açılıp avun­ mak istiyordu.

Bu ihtiyaç yalnız bizim değil, bütün İzmirlilerin başındaydı. Her sınıf, küçük küçük gurup - lar teşkil ederek bu ruh ihtiya­ cım tatmine, bu ruk ra tr abını teskine çalışıyordu. Nitekim li­ se muallimleri de haftada bir toplanır, meslekî konferanslar tertip ederdi. Ara sıra, daha ge­ niş mikyasta, mektep müsame - releri hazırlanıldı. İrfan âlemin­ deki bu çeşit toplantılarda îs - mail H atibin hürmetlice bir mev kii vardı. O mustarib fakat sa - mimî muhitte beni hiç yanın - dan ayırmazdı. Benim için, bü­ tün aşinalarına karşı:

— Beni, Ruhî Narinin hem­ şehrisidir diye edebiyat mu al - hmi yaptılar!.. Derdi. Halbuki hakikatte hemşehriliğimiz; ona değil, bana hir şeref sermayesi olabilirdi.

Hemşehrim İsmail Habib; mu allimliği müddetinee, edebiyata aid bir hayli tetkikler yapmış, kıymetli notlar toplamıştı. Ben o müsveddeleri kısmen o tarihlerde görmüş ve okuvup istifade etmiştim. Sonra (Türk Teceddüd Edebiyatı (Tarihi) ni bastırıp çıkardığı vakit, o emek­ lerin ne maksadia çekilmiş oldu­ ğunu anladım.

Onu; muallimlikten m uharrir­ liğe atiayıverecek diye, rahmetli Maarif Vekili Vasıf Çmar -içten içe- kıskanırdı. Bu ateşin ilk kı- j vıicımı, merhumun gönlüne, mü- j cadele yıllarında Babkesirde çı­ karılan (îzmire Doğru!..) gaze­ tesinde sıçramıştı. Bunun için­ dir ki Vasıf ve Necati beyler Maarif Vekili oldukları müddet­ çe bizim Ismail Hatibi Istanbu­ ls sokmadılar.

H attâ bir ara onun îstanbul- da bir muallimlik alması, ayni zamanda matbuatta çalışması tasmim edilmişken.. Vekâlet, o- nu Edime Maarif Müdürlüğüne. kaydırmış sonra da maarif e- i minliği il« daha uzaklara yolh-\

yarak İdarî meşguliyetlerle ve zahiren şerefli firmalarla oyala­ mış durmuştu.

Onun k alan tutan elindeki, laf söyiiyen dilindeki füsunlu kudreti, önceleri, yalnız yakın | dostlan bilirdi. Fakat ilk ve mü , him eseri olan (Türk Teceddüd! Edebiyatı Tarihi) çıkınca ismini hemen bir şöhret hâlesi kuşatıp i süsledi.

Şimdi artık herkes biliyor ki.. Onun üslûbu; güzelliğe karşı in­ sanda temaşa h ım uyandıran y a n şeffaf bir gaze gibidir. Al­ tındaki cisim; hem açık bir ip­ tizalden kaçıp saklanmışa, hem kapalı hir ihmalden sıkılp ba - yılmışa benziyor. Sanki vaşmak- h bir tebessüm... Fakat çakır ke yif müstağni bir fahişenin kızıl çehresi değil, masumiyetin sev­ da hevecaniyle penbeleşen şuh siması !.„

Mensur şiir yazılabileceğini, bize ilk önce, Haiid Ziva gös - termiştL Şürle ilim yanıîabile - ceğine de, ilk örneği İsmail Ha­ bib verdi. O ; bütün şairlerimi­ zi, naşirlerimizi -birer bebek gi- i

bi- vitrine doldurmuş te şh ir; ederken.. Gördük ki sevilenler' örselenmeden yükseklere t a k ı l ­ mış, beğenilmiyenler ise, hırpa­ lanmadan yerlere atılmış. Böy - le incitmeden asmak, tepeleme - den basmak az hüner mi?

Hele -Orhan Seyfinin çıkar - dığı- Güneş mecmuasında, bu e- seri münasebetiyle, Cenap Şeha- bettin merhumla rap tığı müna­ kaşa... Hem lügat, hem ıstılah m an asiyle ne kadar edibana idi!? Gerçi öfke boşaltmak için, her ikisi de olanca şiddet ve kud retleriyle birbirlerine hücumlar yaptı. Fakat yine İlcisi de neza­ keti ve nezaheti elden bırakma­ dı.

Yani: Apaşça dövüşmediler, yiğitçe güleştiler...

Ruhi Naci Sağdıç Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

 - İnsanlar arasındaki toplumsal ilişkilerin yapısını, grup olarak insan davranışlarını inceleyen bilim dalıdır.  - Toplumun içinde yaşayan

Hem Osmanlı Hükümeti’nin hem de İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin eğitim konusunda gerçekleştirmeyi düşündüğü yeniliklerden birisi de cemaat okullarında görev

Ancak arazi fiyatlar ı son dönemde artmış.İstanbul ’a yapılacak yeni havalimanının yakınlarında yaşayan köylüler tedirgin.. Maden ocaklar ında işçi olarak

By using the new Wired-AND Current-Mode Logic (WCML) circuit technique in CMOS technology, low- noise digital circuits can be designed, and they can be mixed with the high

Physical Layer: WATA does not specify the wireless physical layer (air interface) to be used to transport the data.. Hence, it is possible to use any type of wireless physical layer

Şekil 3.1 Taguchi kalite kontrol sistemi. Tibial komponent için tasarım parametreleri. Ansys mühendislik gerilmeleri analizi montaj tasarımı [62]... Polietilen insert

Tablo Tde de gi\rlildiigii gibi IiI' oram arttlk<;a borulardaki su kaybulda azalma olmaktadlL $ekil 2'de IiI' oranlanna bagh olarak beton borularda meydana gelen su