Babam
Yazan :Tuluat sahnesinin yeri doldurulmaz artisti büyük halk sanatkârı rahmetli Naşit özcan
— Ben ilk mektebi bitirdiğim zaman babam artık sahneden çe kilmişti. Fakat gayet iyi hatır lıyorum, tiyatro, sahne aşkı on da önüne geçilemiyecek bir işti yak halindeydi.
Bütün ömrünce oynadı. Ona göre halk her gece aynı lâflar dan bıkıp usanır, kulağı deliktir, hep aynı şeyi duymak istemez, onun için değişiklik yapmak lâ zımdır. Bu sebeple her gece değişik, başka başka şeyler oy nardı.
Tiyatroda sahnede öldüresi ye yorulur, mecalsiz eve dönerdi. Ev hayatında umumiyetle sertti. Bizi iki kardeş de tam manâsiyle eski terbiyeye göre yetiştik. Bizi hiçbir zaman okşayıp öpüp şı marttığını hatırlamıyorum. An nemin söylediğine göre hep uyur ken sever, okşarmış.
Kızı Adile Naşit Keskiner anlatıyor :
— Daha sekiz yaşındayken ba bam beni karşısına alır, Ermeni taklitleri öğretirdi. Keyfi yerinde olduğu zamanlar kendisini seyre doyamazdık. Makyaj yapar bize oyunlar gösterirdi. Sonra bizi kar şısına alır, monoloklarla rolleri, mizi ezberletir makyajımızı yapar dı. Dokuz yaşındayken onun yar dımı ile Hamleti oynamıştık. Ağa. beyimden çok benim iyi bir tiyatro kültürüne sahip olmamı daima ar zu ederdi. Orta tahsilimi bitirdik ten sonra Ankara Devlet tiyatro suna göndermeye niyeti vardı. Se limin tiyatroya intisabını istemez di. Onu Doktor veya mühendis yapmayı düşünüyordu. Ona daima
«Bir baltaya sap ol da ne olursan ol!» derdi.
Naşit ortaoyununda da kavukludan başlıyarak birçok tak litli rolleri büyük bir ustalıkla oynardı. Bu resim film e de alınmış olan bir ortaoyununda Naşid’i Karadenizli rolünde
zenne ile konuşurken gösetriyor.
Bütün ömrü boyunca sahnede kaldığı halde maddi bakımdan pek müreffeh bir hayat geçirdik sayı lamaz. Elli senelik sahne hayatın dan sonra biriktirebildiği bütün para 1450 lira idi. Bu yüzden has talığı sırasında çok sıkıntı çektik.
— Sahne hayatına nasıl baş. lamıştı ?
— 16-17 yaşında Müzikai Hü- mayun’a girmiş. Daha evvel Şeh. zadebaşmda Turan tiyatrosunda arkaya gider teneke çalarlarmış. O zaman çoluk, çocuk diye kimse
Naşit
S l / Z A N E S L E R*
Rahmetli Naşit vakitsiz ve yeri doldurulamıyaeak ölümiyle aramızdan ayrıldığı zaman arka sında iki evlât bıraktı. Bütün hayatını sahneye vakfetmiş bu bu değerli sanatkâr her şeyi gibi onları da Türk tiyatrosuna bırak mış.
•
Ortaoyununun ve sahnenin büyük
sanatkârı Naşit, beyaz perdede de çok muvaffakiyetli roller başarmıştır. «Bir Millet Uyanıyor» da küçük, fakat çok sevimli bir rolü vardı. «Naşit dolan dırıcı» isimli bir komedi filminde baş rolü oynadı. Fakat çevirmiş olduğu filmlerin şaheseri «Duvaksız Gelin» adiyle çevrilmiş olan ve asıl adı «Hulleci» olan filmdir. Naşit burada kocakarı rolünü fevkalâde bir m u vaffakiyetle oynamıştır. Sağda bu film
Bütün hayatını cömertçe sahneye veren Naşid’in kızı Adile ile oğlu Selim de Türk sahnesine kıymetli birer hediye olarak kalmıştır. Yukarda iki sanatkâr
kardeşi bize babalarından bahsederken görüyorsunuz. Naşid’in kızı Adile bugün Muammer
Karaca tiyatrosunun en sevilen artist lerinden biridir. Muvaffakiyeti dillere destan olan Cibali Karakolu piyesinde Kaynana rolünü oynuyor. Yukardaki resimde, bir meslektaş şakası olarak, onu Heyecan Başaran’m taklidini
yaparken görüyorsunuz.
aldırmamış. Fakat sonra istidadını görünce kendisine ufak tefek rol ler vermişler.
Kemani Zeki ile üç sene ke man çalmış. Önce hizmetçi, uşak rollerine çıkarmış sonraları Ma- nakyan kumpanyasiyle birleşmiş ler.
O sıralarda oynadıkları «Ha- remağası ut meşkediyor» Harem- ağalarmı çok kızdırdığı için baba, mı pataklamaya karar vermişler. O gece güç belâ tiyatronun pence resinden atlıyarak arka taraftan kaçmış. Fakat ikinci bir defa oy nadıkları «Haremağası evleniyor.» Bu sefer haremağalarmı büsbütün çileden çıkardığı için beş altı tane iri yarı haremağası Beşiktaşta Osmanbey gazinosu önünde pür- hiddet bekliyorlarken babam ar tistlerden birini onlarla konuşmak için gönderip kendisi de tiyatro
kapısına yakın bir yere oturmuş muhaverelerini dinlemeğe başla mış.
Artist sormuş :
— Naşidi istiyor muşsunuz ne yapacaksınız ?
— Gelsin de görsün ne yapa ğımızı. Bu ne demektir? Bizim le niçin eğleniyor.
Tabii babam yine arka kapı dan sessizce sıvışmış. Fakat o gün den sonra da kimsenin izzetinefsini zedelememeye gayret ederek oyna mış.
— En çok hangi rolünü sever di ?
— Sürpik dudu rolünü. Zaten her rolünü sever benimserdi. Onun için bu taklitli oyunlar son derece mühimdi. Rum, Ermeni, Arnavut, Külhanbeyi, Kayserili Arapkirli, harem ağası, Rumelili taklidini mükemmel yapardı amma :
«Meselâ Arnavut taklidi diyip geçmeyin. Onun îşkodralısı, Manastırlısı, Priştinelisi, Üsküplü- sü, Yanyalısı var, derdi. Bunla rın hepsini ayırmak lâzım, şiveleri gibi kıyafetleri de farklıdır. Fark, lar belki pek az ama dikkat etme mek seyirciye hürmetsizlik olur!» Rahmetli babam seyircilerini çok sayar. Kusur etmemeye çalışırmış. Fakat bir gün onun bu his sini incitip kızdıracak bir hadise olmuş. Şehzadebaşında Turan Ti yatrosunda bir gece sahnenin tam karşısına gelen locada iki sarhoş oturmuş arasıra dalıp gi diyor uyukluyor, arasıra da uya nıp birbirleriyle kaba şakalar ya pıyorlarmış. Babam bir iki ses çıkarmamış, fakat berikiler işi azıtınca nihayet dayanamayıp oyunu kesmiş ve :
— Yahu bu ne iştir. Siz mi beni seyredeceksiniz, yoksa ben mi sîzi? diye bağırmış.
Ben kendisini Obur imam, Kudret helvası ve Hulleci de birçok defalar seyrettim.
— Babanız ev hayatında na sıldı ?..
— Bize karşı çok sertti. Ev de umumiyetle sessizdi. Kendi halinde çekingen bîr adamdı. Dı şarıda bir yere gittiğimiz zaman tenha kuytu köşeleri seçer, tanın maktan çekinirdi. Son derece ev
hamlıydı. Bilhassa ilkbaharda ani fırtına, yağmur, gök gürül, tüsünden ödü patlardı. Fırtına çıktığı zaman hepimizi toplardı. Mâaile yatağa girer, karanlıkta fırtınanın dinmesini beklerdik. Ömründe hiç motöre binmemişti.
— Hayatında en çok neye üzülmüştü?
— Çok sevdiği Atatürkün ölümüne! Onu hiç böyle kederli gördüğümüzü hatırlamam. Bir de Hâzımı, rahmetli Hâzımı çok se
verdi. Onu kaybettiğimiz gün çok ağlamıştı.
— Kadın artistlerinden en çok kimi beğenirdi?
— Halideyi çok severdi. Za ten çok arkadaş canlısı bir tabiatı vardı. Kimseyi incitme- meğe çalışırdı. Kim ne derse inanır, onu arkadaşlarından ayı racak hiçbir teklife yanaşamazdı. Zannediyorum, bu yüzden de bir
(A rk a sı 5S. sahifede)
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi