• Sonuç bulunamadı

Hatıralarım

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hatıralarım"

Copied!
11
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

mmmramr&M

26

ŞUBAT 1941

T T -

f l

3

Y a z a » ; Eski Dahiliye Nazırı Reşit Rey

1 —

BAŞI:AN O !Ç

1888 eunesi Eylülünde iöfcktebi Mülkiyedea şeha -detname aimı#tı»n. 1890 se­ nesi Eylülünün birinci günü mektep müdürü Abdurrshman Şeref efendi, mektebin o sene mezunlarından Refik ve Said beylerle beraber, üçümüzü Yıl­ dız sarayında başkâtip paşanın cezdsne götürdü. Paşa kitabet dairesine memur edildiğimizi tebliğ ettikten sonra bizi müs - 1 talebe! arkadaşlarımızın çalış -tıklan m.ıhaile gönderdi.

1904 senesi ağustosuna kadar 0 mahalde mabeyn kitabeti va­ zifesiyle meşgul oldum. Kitabet di res i ekseriyetle mektebi mül - j kiye mezunlarından mürekkep­ ti. Mektepli olmıyanîar da uv -gun adamlardı. Başımızdaki Sü­ reyya paşa ise amirliğin vazife- j si gibi memurluğun hakkım da¡ pek iyi tanır bir adamdı. B u n -, dan başka bizi daima saray

mü-zaiu'afaiıacton uzak tutm ıya iti-; na eder; dairenin eeyadeti ah- ■ lâkım müstemirren m uhafazaya' çalışırdı.

Sarayda geçindiğim cm dört; sene zarfında devletin da- j bilí ve haricî hemen bütün j muamelâtı gözümün önünde c e - j ¡rayan etti, öyle ahvale şah id oldum ki, gençliğm dar hav-, salahına sığmıyor; beni fena halde sıkıyordu. Saray haricini dahilo m üreccah zannederek.de-, vairde münasip bir memuriyete tayinimi iki defa istida ettim, j îs ’afı âliye iktiran etmedi; fa -, kat maaşım» bin kuruş zam m e-. ■dildi. Artık bir nevi teseül

şekü-ne girmesi a dea korktuğum bu istidayı terk ile nâçar sabıra mecbur kaldım. F a k a t çok geç­ meden; 1904 senesi haziranında |

ki. ay kadar Beşiktaş polisinin takibatına maruz kaldıktan son ra nihayet bir gün uhdeme Ku- ■ düs mutasarrıflığı tevcih bu­ yuruldu. îstanbuldan tebkii ta -zar>K:un eden bu memuriyet ev- j

veiâ, verdiğim istidaların te rv i-; ci demsk olabilirdi; saniyen, ki tab et dairesinde, fevkalâde zam ile beraber, nihayet altı bin kü- I «ur kuruşa baliğ olan maaşımın |

da üç bin küsur kuruş artması-1 m iatai; ediyordu. Gerçe p ad işa-. ha karşı hıyanet manasım ta -¿sanman edebilecek şaibelerden tamam iyie beri idisem de, bil­ mem hangi mürevvirin yalanlan üe hakkımda " acüşaha emniyet- , sizhk gelmiş olduğuna göre, n a -; zan şahanede maznun bulun - j düğüm halde yine bovle bol ma-agü mühim bir memuriyetle tav | sif edilişimi -vehleten değilse bile badetteemmül- bir lütuf te­ lâkki ettim.

Sarayda hasbelvassfe muttali; olduğum vu kuatı zikretmek Os­ man’ı devietinin siyasî haya -tında 14 şenelin tarihçesini yazmak demektir ki bence buna, hakkiyle muvaffak olmağa İra- I kân yoktur. F ak at vaktiyle şark <e garpta türlü isnadata uğramış hâlâ da yalan yanlış söz serma-yesi ittihaz edilmekte bulunmuş olan İkinci Sultan Hamidin mahiyeti hakandaki intibaat ve ¡ istitl&atırm yazmayı bir vazife sanıyorum. Belki bu suretle beride gelecek ciddi müverrih -Vı*e bir hizmet te etmiş olururrL

— 1 —

SULTAN ABDÜLHAMlD Bu padişahın manevî şahsi -yetinden evvel zahirî şeklini ben ee mümkün olduğu kadar, t a s - ; vire çalışacağım :

Sultan HamM, kısa boylu, I nahif, omuzlanma genişliği mu- ■ tedil, fakat biraz öne doğru m a -; M, azası yekdiğerile mütenasip Mr ıdieude malikti. Teni esmer, çehresi uzunca, kaş kemikleri çıkık, yanakları çökük; gözleri gelilen derin ve biraz küçük, renkçe de kovu maviye bakar siyahtı. Burnu veçhine nisbetle büyük ve uzunca idi. Başının te­ pesinde saç kalmamıştı. Y an veı ark a cihetindeki saçlarıyla sa -kalının telleri kaim ve seri rrö-rünürdü. Saç ve sakahna boya | koyduğu için hakikî rengi belli delildi: fakat rengi zahirisi, üs­ tüne kır serpilmiş, kara idi. Gü- ‘ zel olmamasına rağmen yüzü se­ vimli, hele etvar ve mişvarı j nadir bir hususiyeti haizdi. An- ¡ ek bu intiba resmî mevzu ilerde

ki müşahedenin eseridir. Husu­ sî hayatındaki halü kalinin na­ sıl bir tesir bıraktığına vakıf de­ ğilim.

Sultan Hamid devrinin en çok hissedilen fenalığını tevlid eden, padişahı bir takım fena, değer­ siz, şarlatan ve srarazkâr adam­ ların tesiri altında bırakan; bu sebebple devlet idaresinde ekse­ riya yanlış, bozan muhataralı.,

1 I I i M I II i ... . . I

hal veren; âkil ve hamiyetli zat­ ların nasihat ve hizmetlerini te­ sirsiz bırakan en büyük illet pa­ dişahın vehmiyle cehliydi. .Sul­ tan Abdülmecidin tah ta culûs et mjş olan evlâdından Sultan Mu­ radın cinneti, Sultan Hamidin vehmi, Beşinci Sultan Meh-medin gabaveti, Altıncı Sultan Mehmedin de ayni tevehhüme ipti-001 babalarının işrete fazla inhimakinden mütevellid irsi bir nakise (tare) olsa gerek -tir.

Bir taraftan Sultan Hamidin üstüste haki edilen amcası ile bi­ raderinin suiakıbetleri, bir taraf tan da bu iki padişahı deviren vükelânın üçüncüsiine karşı ga-libane aldıkları tavrı tahakküm­ le - kendi saltanatının da kırı-labileceğini işrap eden mütcvali tehdidleri, ve nihayet Rus mu -harebesinin paytahta kadar her tarafı zirüzeber eden fecaati di­ mağındaki o irsî nakiseyi bü­ tün melekâtı akliyecinin fevkine çıkarmış olduğu zanmndayım. Başlangıçta etrafı ihata eden havassı bendegânm, padişahı el­ lerinde tutmak için, korkusun-dan istifadeve çalışmış ohnalan da şimdi saydığımız âmillere inzimam ederek uydurma tehli­ keler karşısında vehmin gitgide arttığına, da kaniim.

Sonra bu vehimden kendileri­ ne bir m enfaat hissesi çıkarm a­ yı iş edinen sürü sürü insanla -rın o ahlâksızhğı saıı’a t ittihaz etmeleri yekdiğerine hem sebep hem müsebbib olarak, padişah­ ta vehmin, memlekette jurnal - ciliğin seneler geçtikçe, nisbeti hendesiye ile artmasını mucip olmuştur.

Mü İli ün her tarafında, hoşu -siyle pay tah tta vukua gelen her hal ve hareketten haberdar olup am cası gibi gafil avlanmamak azminde bulunan padişah, alelıt tek kendisine havadis getiren - j lerin sözlerine ekseriya inana-

j

rak, inanmadıklarını bile vehmi j hasebiyle -ihbaratm devamım i

te m in içir»- hüsnü telâkki ederek 1

herhalde muhabirleri birer su-j retle taltif ve teşvikten geri kalm am akta idi.

Bu rağbet muhbirlerin gün -; den 'dine artmasını mucip ol du. F ak at ihbar bir şeyin vu -kuunu bildirmek demekse, bu adamlar sadece muhbir değildi­ ler. Bidayette habbeyi kubbe vapmakla işe başhyan bozuk ah laldılar, yalnız vekayii izâm ve­ ya tevil değil, biç yoktan icat ta ettiler. İstemedikleri adam lan yaian isnadat ile yere vurmayı m af ev ki nd eki î eri gamz ile dii şürerek yerlerine geçmeği, baş -katarına, yahut umuma ma­ zarratı mucip yalanlarla padi -şah nazarında “esdıkayı bende-gândan,, geçinmeği şiar edindi-1 ler. Öyle ki jurnalcilik cerri menfaat, icrayı husumet, ahzi-sar gibi ağrazı rediyenüı en re-, vaçlı vasıtai hasisesi oldu.

İşittiğime göre Tunuslu Hay-reddin paşanın sedarette bulun­ duğu sırada aleyhinde yazılmış olan bir jurnali "adişah -hem aevima tehdid, hem de gûya em niyet ihzarı tarzında- bir gün kendisine gösterm iş; müşarün­ ileyh dik sözlü bir zat im iş; kağı di okuduktan sonra zatı şa h a -1 neye iade ile “efendim, bu meta­ nı alıcısı bulundukça satıcısı, çok olur,, demiş.

Filhakika o metam satıcıla­ rı -saraydaki hizmetimin son se­ nelerine doğaı o kadar çoğalm ış' kırdı ki alıcının vakit ve nakdi satıcıların hepsini memnun et • meğe yetişemez olmuş, bu

müha-ceme bazan müşteriye usanç bale getirilmişti.

Meselâ saltanatın tebeddü­ lünden sonra ahlâkındaki ve-zaatla kısa bir zamanda yeni e f e n d i l e r i n e de hu-iûl ederek yüksek makamlara çıkmış olan eski bir jurnalcinin ardı arası gelmiyen ilıtiraat ve ilıbaratından bizar olan z a tı; şahanenin nihavet hiddetlene - J rek: “ Şu adama söyleyiniz, ar-; tık bana birşev vazmasm” diye 1 feryat etmiş olduğunu sarayda

j

kâtip olduğum esnada işitmiş - j tim. (A rkam v a r) I

Alman

Casuslu­

ğunun

esrarı

---

m---Bugün dördüncü

sa-hifemizde okuyunuz

(2)

27

ŞUBAT 1941

H iT IR İU R

Y a z a n : Eski Dahiliye Nazırı Reşit Rey

Dünkü kısmm hulâsası

«1888 tarihinde Mülkiye

nnekte-binılen şelıadetnaıne alan m u- l

harrir bilâhare intlanb ettiği sa­ rayda J4 sene çalışmış ve bu s«-i rada Abdülhaımde alt hatııaları

zaptelmiştir. Bu hatıralara baş­

larken hülâsa olarak diyor- ki: Sultan Iîam it; amcası gibi ga­

fil * avlanmamak için alelıtlak

kendisine havadis getiren adam ­ ları dinler ve gözünü dürt a ça r­

dı. Onun bu emniyetini suusti-j

r.ıal ettiler. Önce vak’aları iıab- i

beyi kubbe yaparak ihbar eden bu juınalcılar bilâhare kendileri haber ve vakti icadtnda bulun­ mağa kalktılar. Bunu nihayet pa­ dişah <!a anladı ve tuıtti anki bir jurnalci için:

«Şu adama söyleyiniz de artık ı bana bir soy yazmasın.»

Dediğini kendim işitmiştim. |

Maamafih tevil veya ihtira su j retiyle ihbar etmek istediği şe- i yi doğrudan doğruya söylemi - j yerek, tertip ettiği mukaddemat I ile, padişahın zihnine bizzat, kendi muhakemesiyle tebadür etmiş gibi ilka eden» bu suretle zihni hümayunda bilâteemmiil j hnam kâmil husule oetlren us -'

talar meharetleri uisbetinde k ry , m et kazanmaktan geri kaimi -yorlardı.

Müşir Cevad paşama sadare- j ti zamanında bir bayram arifesi: teşrifattan meratip eshabma ya j zılması ımıtad olan nnıayede da- j vetiyeleriııin tevzü, o zaman öğ- j rendiğinı, fakat şimdi unuttu - j ğum basit bir sebeble, mutad - j dan ihraz geç kalmış, alelûmum' sadrıâzamlara ve talısisen Ce vad paşaya her fırsatta saldır -mayı itiyad etmiş olan meşhur bir jurnalci bu ehemmiyetsiz va­ kıayı ne kudretli bir el çabuklu ja ile tevil ve tasvir etmiş olacak ki yatsı namazı vakti bir kızıl­ ca kıyamet koptu; sabaha ka­ dar devam etti. Meratip eaha -bmdan biı çoğuna tezkereler! yazdık; davetiye alıp almadık-! larraı sorduk; almışlarsa he -men tezkeremizin hamiline tev­ di etmeleri lüzum unu bildirdik, bu emre imtisalım peyderpey! başkitabete isal edilen teşrifat; tezkerelerinin alelusul bayram ; sabahı Dolmabahçe sarayında muayede icrasına daveti mubev yin olduğu gözle sürülmekte ol- j masına rağmen padişahta bir türlü itmirım hasıl olmadı. B ir aralık sükûnet peyda oluyor gi­ bi göründü.

F ak at bu görümü» te ça­ buk geçti. Yesui bir sağnakl*. müthiş bir fırtına içinde sabahı bulduk.

O akşam bayram oimak mti - j nasebetiyle sarayda mevcud ya- j ver ve çavuşlar âdi nöbetçiler -den fazla olmakla beraber yaz-j dıklanmızı mahallerine götiıre- i cek ııe çavuş kalmıştı, ne y a v e r.! Biz de buhran içinde idik. Bü-j tün iradeleri mabeyinci Ragıp i

bey (Ragıp Paşa) tebliğ ediyordu; sabah vakti m a­ beyinci Arif Bey de ona in­ zimam etti. Sabaha karşı hün -kârın müfrit heyecanla nihayet düşüp bayıldığım Ragıp beyden işittik.

Sabah olduktan sonra, bizimj daire ve gelen Arif bey de şimdi huzura gittim. Üstümde alelade sivil elbise vardı. Hünkâr beni görünce “sen de mi rnuayedeye gelmiyorsun? Niçin gpyinme -! din?” diye tekdir etti. Hemen j gittim, giyindim. Siz d» forma- j laruuzı giyseniz iyi olur; tah -; kik için buraya birini gönderme­ si mümkündür, dedi. Yörenin luğa bakmıyarak giyinmekte is­ tical ettik.

Tebügata vasıta olan bu iki' zatın rivayetine göre satışaha - i ue aldığı jurnalden bayram Sa - i bahı meratip esbabından ekseri- ; sinin muayede salonu yerine ve-liahd dairesine giderek orada! Mehmed Reşad efendiye biat e-deceklerini ve bu hareketin va- j kitsiz duyulmasını men için d a -! vet tezkereleri tevziüım kasden: geciktirildiği manasım istihraç etmiş ve buna tamamen inan -; mış imiş.

* * •

Padişah yalnız halefinin de- 1

ğ ll, selefinin de rekabeti haya­ liyle dilhiraş idi; şöyle ki:

Zatı şahane bir gün şeyhütis -lftm Ömer Lûtfi Efendi Bodru-mi) ile görüşürken Sultan Azi­ zin hal’i esnasında babı meea-h atta bulunup bulunmadığını sorduktan sonra der ki:

" — O zaman padişahm hal’i : fetvasını nasıl istihsal ettiler? Bilir misiniz?”

Safdil bir adam olan Ömer Lütfi efendi de bilâtereddiid:

“— B ir dava vesilesiyle bir cok adamı babuneşihatta u>pü-!

yarak tevatür beyyinesi din­ lediler; ha'l fetvasını o n a istinat ettir diler.’’ cevabmı verir.

Şeyhülislâm daireye avdetinde bu muhavereyi meşihat erkânın dan bazılarına hikâye eder. B ir­ az vakit sonra sadaret makarnı-j na verilen bir arzuhal, ağlebi ihtimal sadaret müsteşarı Şefka-; ti efejıdinin dikkatsizi iğile, mec liai vükelâya sevkedilir, okunur; Maksudiye ham dahilinde ufak bir kıt'anm eiheti tasarrufu id-disama aid olan bu işin meclisi vükelâya taallûku olamıyacağın dan usulen icabına bakılmak ü-zere babımeşihata gönderilsin, denilir; öyle de yapılır.

F ak at meşihata gelip te Ru­ meli kazazkerliğine havale edil­ dikten sonra kazazker olan Ka­ sideci zade Süleyman Sırrı efen­ di işin muhakemesine başlıyor; tarafeyn ciheti tasarrufu mü -beyyin sened ibraz edemezler. Davanın alelusul tevatiiren is­ patına lüzum görülür. Hünkâr­ la şeyhislâm arasındaki muhave reyi işitmiş olanlardan biri (K a­ zaskerlikçe tevatürü beyyinesi ikamı .üne teşebbüs edilmesi se-vabıka göre manidar bir hal olup alellıusus Maksudiye hanı “tabiri” de “maksudun” Mura­ da» “han” m sultana delâleti itibariyle pek ziyade dikkate şayan olduğu gibi, bu işe mü -teallik olan arzuhaün hiç bir münasebeti yokken Meclisi Vü­ kelâda müzakere edilerek bil -ittifak meşihata gönderilmesi de teyiden suiniyeti göstermek­ te bulunduğunu) padişahın ha­ leti ruhiyesine uygun bir lisan ile arzeder.

Bu ustahkh euraal, h attâ sa­ hibinin de ümidi fevkinde, mü­ essir olur; âdeta bir infilâk hu­ sule getirir: heyeti vükelâ der­ hal tebdil edilir. On on beş gün evvel seraskerliğe ııasbolunan Gazi Osman paşa, tezkiyesi bir kat daha bozulmuş olarak, sa­ raydaki odasına avdet eder.

Zaten her sabah yazıp gön -derdiği hususî maruzatiyle ve hele Bubıâlinin hukuk ve vezai-fiııi tevsik yolundaki toşebbıisa-tiyle zatı şahaneyi ürküten ve bir çok harisimin senelerce hü­ cumlarına hedef olan Kâmil pa­ şa tamamiyle menkûp olur. Sa­ daret Girid Fırkası kumandanı Cevad paşaya tevcih buyurula­ rak viiruduna kadar kaymakam lığı adliye nazırı Riza paşaya ihale edilir. Şeyhislâmhğa me­ şihat mektupçusu Cemaleddin efendi getirilir, seraskerliğe de ikinci fırka kumandam Rıza paşa. Yeni kabinenin bu en mü­ him erkânı padişahın kendi ye­ tiştirmesi, eski heyetten yeni­ sine intikal edenler ise bittabi mücerrebi olmak itibariyle a r­ tık zihni hümayunun itminan ve sükûna kavuşması lâzım gi­ bi görünüyordu. F a k a t kuvvetli bir zelzeleyi takip eden sarsın­ tılar gibi bu sürekli heyecanın âsan da günlerce devam etti. Padişahm yakm bendelerinden ikisi dairei kitabete gönderildi. Bir kaç gün kayıt defterlerini karıştırarak kitabet dairesinden ‘*Maksudiye ham” hakkında meşihata tebligat vaki o-hıp olmadığını aradılar. B ir ip ucu buldaydılar, galiba he -pimiz birden tardedilecektik. Bu araştırm a bir netice verin -ceye kadar tebligat kesildi. B ir kaç gün akşam lan gelen m aru­ zatı badeltelhis takdimden baş­ ka, bir iş görmedik. Nihayet imtihandan yüzümüz pâk ola -rak çıktık; ancak o zaman, mu­ tad olan işlerimize başlamak müyesser oldu.

Bu vakia sarayda tesadüf et­ tiğim buhranların en kuvvetü-siydi. Sultan Hamit Kâmil Pa­ şanın azlini bir “darbei hükü­ met, ,gibi telâkki etti ve öylo yaptı. Ondan sonra da artık Babıâliyi hiç dinlemez oldu. Bu karışıklığın başlı sebebi olan meşihata karşı ibda edilen lü­ zumsuz ve faydasız bu- sürü tekayyüdat ta senelerce devam etti. Hülâsa, Kâmil Paşanın ilk sadaretinden azli Sultan Hami­ llin ahdi saltanatı tarihini ikiye tefrik eden bir hattı fasıldır. Yazdığımı şu icmal padişahın a-sabî bir maraz haline gelmiş o-lan vehminin kendi iradesine ve devlet mesalihine şiddetle tesi­ rini isbat eder zannediyorum.

Maamafih Sultan Hamidin münevver bir zat olan son baş mabeyincisi Nuri Paşanın Meş­ rutiyetten sonra bana naklettiği bir fıkrayı da, padişahın marazî olan haleti ruh iyesini tayin hu­ susundaki ehemmiyeti itibariy­ le, zikredeceğim:

(3)

2 8

ŞUBAT I

M I

Y azan: Eski Dahiliye Nazırı Reşit Rey

“ Sultan Hamid'in

karartan va halkı

tan yegâna İlla

___ K

H Ü L Â S A

«14 sene AbdBHhsssHt sarayında çalıgmış olan mofaarrir bu hatıra­ larım anlatm aca haşlaıken

Ab-dtUhamidin kArektedrtden şöyle

bahsediyon

Amcası gibi gafil avlanmamak: için her türlü ted&fc ve ihtiyatı elden, bırakmamakta ve bahusus

en küçük btr iunaaS* büyük ehem­

miyetler atfetmek** idi. Bu yüz­ den jurnalcilerin hsaa adedi, hem de hadleri aştı ve kendiliklerinden vak’a uydurmağa başiadıiar. B u­ nu çok geçmede» padişah da arw lamıştı. Buna rağmen «Maksucü-ye hanı» ismi tteeriı»? uygun dü­

şürülerek ve «Murat han» m a­

nası çıkarılmak Seçere yapılan

bir jurnal sarayı alt üst eder.

Heyeti vükelâ kabine değişir.

Bundan sonra »sHharrir daha başka ve yem bir vak’ayı şöyle anlatm aktadır:

Zatı şahane bir gS® Nuri Pa­ şa ile yalnızca görüşürken bil-münasebe Avrupa siyaseti u-mumiyesinden bahsetmiş, bü­ yük devletlerin btröirîerino ve Türkiyeye nisbeöe hal ve mev­ kilerine, takip ettikleri siyaset mesleklerine, komşumuz olan hükümetlerin aralarındaki mü -nasebata ve bize karşı aldıkları ve alacakları vaziyetlere dair vazih ve müdellel tsr muhakeme yürütmüş. P aşa dedi ki:

— Ben bir saat kadar imtidat eden o sözler kargasında kendimi mükemmel bir siyasi konferans dinliyorum zannetti®. Memnun ve müstefit olarak dinlerken destur istiyerek içeriye giren bir harem ağası bir masruf takdim etti, gitti. Padişah zarfı açtı, İçindeki kâğıdı okudu; cebine koydu. Biraz düştedir Sonra

cebinden çıkararak gene okudu.

Birdenbire o jurnal® mevzuuıı-dan bahse başladı ve o kadar boş, o kadar mantıksız sözler söyledi ki, ne düşüneceğimi, ve ne diyeceğimi şaşardım

işte bu fıkra gösteriyor ki padişahı ihata etmiş olan vehim bir afettir, dimağında şûriş peyda eden bir fitnedir, Uyan-dırılmazsa şiarı «eksini muhafa­ z a ediyor. Uyandmidığı anda melekâtı akliyesi «rüzeber olu­ yor.

Bu hale düşmüş «dan bir zih­ ne nasihat k âr etmez. Yegâne tedbir o vehmi daima uyutmak­ tır. Halbuki bütan hükümet kudretini kendi cüce almış olan padişahın müptelâ olduğu ve­ himden müsteftt «fanların ade­ di mütemadiyen «atmakta v® her biri vehim ikazında bihnü-sabaka diğerlerinden ziyade m aharet ib raza» sataşmaktay­ dı.

Padişahtaki cehle gelince: Bu nun Sıütan HamM ahdi salta -n atm a ilk ve e-n fe-na, tesiri cüiû sunu müteakip tesadüf ettiği ya lancı bilgiçlere kıymet vererek sözlerine uymuş, ihtiraslarına foazice olmuş ve çizdikleri hattı meslek ittihaz etmiş, bulunma -sidir. Gülüşünün iptidasında ken dişini hüküm ve nüfuzları altın­ da tutm ak davasa» hodperest-liklerine sermaye ittihaz ¿fen vü zeranın tazyik ve tehdidi çoğal dıkça padişah o »isbette kesa­ feti artan korku ve ıstırabiyle etrafını kuşatan hana irşad ve

himayesine sığınmış ve onların kendi hüküm ve nüfuzlarını yü­ rütmek için saraya nakletmek istedikleri hükümet kuvvetinin Babıâlideıı nesiyle -zahiri halde ahsı ve hakikatte etrafındakilere tâbi- acib bir idaro tesiri fikrini vehmine uygun bularak artık so nuna kadar bu yokla devam et­ miş olduğu açıkça görülüyor.

Padişahın âttın obuası lâ­ zım, h attâ mümkün değilse de okuyup yasamamak derecesin­ de cahillik te hükümdara elver­ mez. Ve bu kadar cebi ile tefer-rtiata varmcıya kadar bütüo umuru devleti bizzat rüyet et­ mede davası bîr araya gelemez. F a k a t Sultan HaockSde böyle bir İddia yoktu. O m a emeli yapı -îacak işleri evvelde« bizzat tef­ tiş ederek ve daima müteyakkız bulunarak amcariyle büyük bi­ raderinin akıbetlerine düşme -inekten ibaretti. Bütün hayatını dolduran bu emri de tamamen vehimden doğmuşta

• • #

iste Sultan HanaMic saltana­ tına “istipdat" vasfını verdiren bu “her işe k&rışms.V ve işlerin çözülüp bağfaönıasîai sarayda,

devri saltanatım

kendisinden soğu-

: jurnalciliktir „

j

toplamak,, seiyeri eehiile veh­ min el birliğiyle vücude getir -dikleri bir beliyedir ki bilasıl ikbal hırsına müptelâ ve cehilde değilse bile, vehimde efendile -rine muadil olan bazı bendegâ-nın eseri menhusudur.

Sultan Hamidin devri salta­ natını karartan ve halkı ken -dişinden soğutan yegâne illet te curnalcılıktır. Bunun revacına sebep padişahın vehmi olduğu gibi gittikçe adeden tezayüdü -nün ve mahiyeteıı de fena su • rette tenevvtiünün illeti yine o vehim ile beraber memlekette­ ki ahlâkî tereddidir. Bu tereddi olmasaydı devri Hamidiyi ta -kip eden eşkâli hükümette a r­ tık curnalcıhk görülmemek Lâ -zım gelirdi.

F a k a t bilhasa o devirde «jur­ nalciliğin taharnmülşikeu bir de­ receye varan tekessür ve te -nevvüü akşam lan mahalle kah­ velerinde toplanılarak havaî soh betlerle vakit geçiren en zarar­ sız halkın bile rah at ve huzuru­ nu selbediyordu. İsimleri “ha­ fiye,, olduğu halde seiyeleri alenî olan bir takım bedtıynet-lerin tecavüzbedtıynet-lerinden yakasını kurtabilen kalmamış denilebi­ lecek kadar umumî bir tazyik padişah için lüzumsuz, faidesiz, hattâ muzır iken bir kaç hay­ dudun keyif ve hevesini ve bir sürü hazelenin intifamı temin için âlemi kasup kavunıyor -du. Diğer taraftan cum acılann bu kadar çoğalması aralarında şiddetli bir rekabet tevlid ede­ rek meselâ gösterdiği yararlık­ lar sayesinde yeni bir memuri­ yet kapan bir eurnalcı m arifet ve mergubiyette selefinden ileri gidebilmek için ncvicad usullerle evvelki derecesini aşan itralarla bu san’a ta yeni bir füshatı ce­ reyan verir, ona halef olan ise, işi daha ileri götürerek daha ziyade temayüz etmeğe çalı -şırdı,

Cumaieılik rakibi def için de bir vasıta idi; h attâ sadrazam Kâmil paşanın azli esbabını ha­ zırlamak yani padişah nazarın­ da sadrazamın değiştirilmesini istilzam edecek cu imalleri ter­ tip etmek için mahud Ebülhuda-dan, ikinci kâtip Kadri efendi ile yine kendine serhafiye un -vanmı veren Kadri beyden mü­ rekkep bir komisyonunun sa -rayda hususî bir odada hemen her h afta inikat ettiğini mev­ sukun bilirim.

Şah id olduğum vekayiden biri de şudur: Bir perşenbe s a ­ bahı Bükreş sefaretinden bir şifre geldi; açtık. Diyordu ki: “RomanyalI filân adam se farete, müracaatla önümüzdeki cuma j günü Şaziı dergâhındaki camiye | selâmlık resmi ifası için teşrifi şahane vukubulıırsa suikasd ic­ ra edileceğini ve camiin civarın -daki m ecralara dinamit konul­ muş olduğunu mahremame h a ­ ber veriyor. Mesuliyeti muhbi­ re aid olmak üzere arzı malûmat ediyorum.” Bu telgrafı yazan' eski mabeyn kâtiplerinden K â ­ zım beydi. Bu zat, şahsının ve memuriyetinin namus ve hay -siyerini tamamiyle takdir ile iea bina ihtimam eder doğru özlü ve doğru sözlü bir adamdı. Bu eurnalın isaline tavassu tta da i mazur idi. Çünkü evvelâ, tavas­ suttan istinkâfı “Mu’in,, sı-fatiyle cürme iştirak demek o-lurdu. Saniyen, dünyanın hiç-hiç bir tarafta, hiç-hiç bir memur! ayni halde başka türlü hareket edemezdi. Nitekim cumalın ne maksadla ve ne taraftan verildi­ ği bedaheten anlaşılmakla be- [ raber başkâtip Süreyya paşa da I derhal arza mecbur oldu. Padi -1 şah cuma gecesi o cami civa -nndaki m ecralarda sıkı tahar-j riyat icra ettirdikten sonra er-! teri cuma günü selâmlık resmini i orada icra ve cuma namazını j o camide eda etti. F a k a t bir da­ ha Şazlı camiine gitmedi,

Şazlı şeyhi Zafir efendi kim­ seye zarar vermez, devlet işle-j rine karışmaktan mu tevakki ve| gerçekten müttokı bir adamdı | Sultan Hamidin bu zari nasıl ta- j nıdığını bilmiyorum. Efendili1 ği zamanmdanberi, ziihd ve şa­ lakına ve dinisinin raüsteoap olduğuna itimad etmiş olması ağlebi ihtimaldir. Senede bir iki defa o camie selâmlık eder, şey­ hin bu suretle de duasını alır -dL

(4)

Yazan

î

Esiri Dahiliye Nazırı Reşit Rey

Soral

Abdüihamfd’e “ Kızı!

Sısltan „

lâkabını taktı.

O lad ston s iy a s î b ir

nutkunda

‘•‘Büyük

canı,,

sıfatın ı vardı î

4

H Ü L Â S A

«14 sene A M O M t sarayında çalışmış olan m '-Aam r bu h atıra­ larını anlatmağa autlarken A b-dülhamidin kanekteifideu söyle bahsediyor:

Amcası gibi gwtt ovlanmamak için her türlü teste® ve ihtiyatı eklen bırakmanaafete: ve bahusus

en küçük bir jurassie büyük ehem­

m iyetler atfetm ekte idî. Bu yüz­

den jurnalcilerin tosna adedi, hem

de hadleri astı v» SamdUıklerinden

vak ’a uydurm aâ* Susmadılar. B u­ nu çok geçm ede» padişah da an­ lamıştı. Buna roÉi»«B «Maksudi-ye hanı» ismi üzerine uygun dü­

şürülerek ve «Murat han» m a­

nası çıkarılmak fieere yapılan

bir jurnal sarayı alt üst eder.

Heyeti vükelâ ve kabine değişir. Bundan sonsa lajaSsarrir daha başka ve yeni fate vak’ayı şöyle anlatmaktadır:

Bizzat şahit oldöfcta». bir vak'a m ıdır ki o da Şax.« dergâhı

şey-lıitıi çok seven AtodSitıamidin o

camie senede bir iki defa selâm­ lık resim âlisine çıktığını çeke-miyenlerin burası hakkında ver­ diği bir jurnaldir.

Bu jurnalda *i»ts.K»a selâmlık yapıldığı takdirde eatı şahaneye

bir sııikasd tertip edildiği ve

bombalar konduğa yazılı idi.,,

Serencebey yokuşunda fa -Vat, aradaki hali bfcr arsadan do­ layı, Sazlı dergâhınla karşısına yerleşmiş olan EfcüBruda Şeyh Zafirin be.ln-edar okluğu bu ilti­ fatı sen iyeye aleni haced eder-U. Kendisinin mazîısr olamadı­ ğı şereften onun da mahrum kal ması için tertip ettiği bu yalan­ cı cum alı, hariciye nezaretinde bilmem ne işle muvazzaf ve her halde kendisine muntesip Vays efendi isminde hér serseri levan­ ten vasıtasiyie Bökreşe gönde­ rerek oradan takdimine sefareti mecbur ettiğini v® hu dolam -baçlı yolu ihtiyar etmesindeki Vülfetin tasni fâSSği curnalm

mevridini ihfa ile sıhhatini ve garanden salimiyetúi! padişah nazarında gûya ispat etmek eme line mlisb-uit bulunduğunu hale vâkıf olanların hepsi derhal an­ ladılar; padişahın da bu meyan-da bulunduğuna inanmak iste­ rim. Lâkin telâkkinin mahiyeti ne olursa olsun, h er şeye rağ -

men Ebülhudanm maksadı ha­ sıl oldu.

Kitabet dairesi münhasıran resmî makamlarla muhabere e-der resmî bir daire Mi; cum al-ler ve cumalcüerie alâkası yok­ tu. Cumaller bu semte ancak ona dair iradei seaîye tebliği ha­ linde yahud böyle fevkalâde bir vesilede uğrardı, ö sebeple usta curnacilerin maharetlerine mi­ yar olacak başka numuneler arzedemiyorum. Yalnız padişah -tâki vehmin kendi kendine ih­ tira ettiği iki vakıayı naklede­ ceğim:

1310 temmuzunda îstanbul-da büyükçe bir aetede vukubıü-muş, bir hayli mebanide rah­ neler peyda etnâa. nüfusça da zayiata sebep ohnaştu. Zelzele hissedilği anda hemen herkes içinde bulunduğu binadan dı -şa n kaçmıştı. Biz de daireden bahçeye fırlamıştık. Yani zel­ zeleyi herkesin hissettiği na -kabili inkâr bir vakıa idi. H at­ tâ seccadecibaşı İzzet efendi merhumun ifad ess* göre zatı şahane de zemin katındaki oda­ sının pençe resimden bahçeye a t­ lamıştı. Buna rağmen hâdiseden bir iki gün sonm, ne sebeple bilmiyorum, padişah bir vehme tebaan hareketiara inkâr e tti; vukuundan bahsetmek cürüm sayıldı. Nitekim bafeıseraserinin tam iri lüzumunda ısrar eden inaat dairesi reisi Âbid paa! bu masum cümoinden dolayı Halepte ikamete memur edil -di. F ak at biraz sonra ciddî ehli vukuftan mürekkep bir komis­ yon marifetiyle «anîler, saray­ lar, devlet devairi w kışlalar gibi büyük binalar mükemme­ len teftiş ve tam ir olundu.

Bütün şehzade ve sultanlarla nezdiâlide muteber oian devlet erkânı için ihtiyaç halinde sı­ ğınmak üzere ikametgâhlarına yakın ahşap birer daire inşa e-dildi. Demek ki ssfeelenin vu­ kuu tasdik edilmiş, tekerrürü, ihtimaline karıp tedbirler alın -nrııştı. Lâkin bu aeîzele bahsi­ nin men’i, idraki müşkül bir hik mete müstenitti.

ikinci vakıa zelzeleden nkmtslar. Evvelki Mzeloden bir

kaç sene sonra bir kurban bay­ ramı sabahı Dolmabahçe sara­ yının muayede salonunda tebrik resmi ifa olunurken birdenbire saray sallandı. Ortadaki koca avizeyi tezyin eden büllîrlarm birbirine çarpıp dökülmesi ma-; huf bir tesir husule getirdi. Sa­ çağı öptükten sonra kenara çe­ kilip dizilmiş olan erkân ve ü-m eraya havf ve telâş ü-müstevli oldu. B ir takımları cam lan kı­ rarak bahçeye atıldılar. Padi­ şah tahtından ayağa kalkıp iki üç adım attıktan sonra geri gel­ di, yine tahtına oturdu. Biz kâ­ tipler tahtın arkasında, olduğu­ muz yerde kalmıştık. Zelzele durdu. Paniğe tutulmuş olan lar nadimen avdet ettiler. F a kat yerlerine gelemiyerek pa -dişahm karşısında geniş fakat tereddüdlü bir kavis resm etti­ ler. O zaman hünkâr “yerleri­ nize” emrini verdi. Muayede resmi tek rar başladı. Salâbeti hümayun takdire şayandı. H at­ tâ Almanya im paratoru bir iki gün sonra yazdığı teg rafta me­ taneti seniyeyi sena ediyor -du.

Muayede tek rar başladıktan sonra hünkâr müşir Etem pa -şayi yanm a çağırarak uzunca emirler verdi. Paşa derhal mu­ ayede salonundan çıkıp gitti. Merasim bittikten sonra henüz Dolmabahçe sarayından ayrıl -madan bana yazdırılan bir ira.de tezkeresinde de “sarayda hasıl olan sarsıntının Zeytinburnun daki barut havanlarından bazı -larının infilâkı eseri olması mel­ huz ve bu infilâkın muayede resmi zamanına tesadüfü şaya­ nı dikkat olduğundan takhikatı seria ve arnika icrasiyle netice­ sinin sarihan bildirilmesi,, emre­ diliyordu.

Sonra günlerce bu işle uğ -raşıldı. Anlaşılıyordu ki zelze­ leyi müteakip herkes gibi padi­ şah da tevahhuş ederek yerin -den fırlamıştı. F ak at vahimesi derhal uyanmış, kendisine "O-tur, kımıldama; bu sun’î zelze­ leden m aksat seni ta tından uzağa kaçırıp yerine fırsat kol­ layan veliahdı oturtm ak ve hal­ kı hemen ona biat ettirmeli -tir ” demişti. Sonra günlerce ve­ saiti muhtelife ile bu vehmi te­ yit edecek delâil arandı; fak at bulunamadı, insan böyle şeyler düşünebilmek için vahime dima­ ğın kuvvei temyiziyesini kami­ len akamete düşürmüş olmak lâzım gelir ki buna âmiyane ta ­ biriyle delilik derler.

Bu itibarla Sultan Hamid bel­ ki deliydi; ancak hayatına ve ya tahtına taarruz meselesi mev­ zun bahsolduğu zaman akıl ve mantık haricine çıkar, ahvali sa-irede sıhhati tefekkürünü, hilm ve itidalini, haysiyet ve vekan-m vekan-muhafaza ederdi. Akıl ve vekan-man tık haricine çıktığı, yani en bü­ yük vehim buhranlarına tutul­ duğu zaman bile hiddet ve şid­ deti katil ve idam derecesine çıkmadı. E ğ er böyle olsaydı, o vehme kurban olacaklar ta -dad edilemiyeceîc hadde gelebi­ lirdi.

Velev cinneti vahideyle olsun sıhhati dimağiyesi rauhtel olan bir adamın tahtı saltanatta bu­ lunması caiz midir? Sualine menfi cevap verenleri mııaha -ze edemem. Ve bu cinnet tarzı hükümetin makul bir surete if­ rağına çalışmayı- h attâ bir ih­ tilâl tarikiyle de olsa- ciddî, sa-; mimî ve hüsnü niyete makrun olmak şartiyle mazur görürüm. Lâkin padişah aleyhinde bazı' ecnebilerin, bilhassa Ermeni miif şiflerinin tertip ve neşrettik leri, ittih at ve Terakki miite -şebbislerinin de kendilerine m a­ nevî silâh hazırlamak için, fa -kat cehil ve gafletle teyidine çalıştıkları ekâzıp ve müfteriya-tı hakikî delilleri red ve cerh et­ meği de Türklük şanına ve Türklük vicdanla mütehattim bir

vazife bilirim. ***

Sultan Hamidi evvelâ katli nüfusa şiddeti inhimak ile itham ettiler. Bu iftiranın Ermeniler-den sonra muhteri ve naşiri Fransız müverrihi Sorel ile în-gilizlerin Whigs fırkası lideri Gladstondur.

(5)

4 MART 1941

***- sam*®****?«

HIRALARI

Yazan : Eski Dahiliye Nazırı Reşit Rey

7

OsmanlI İmparatorluğunun sonu gel­

miş olduğu söylenen bu rahim badire

önünde Padişah itidalim kaybetmedi

O s m a n l I saltanatından gördükleri lı i ra a y e

t

ve mu­ avenet sayesinde içlerinden bir takımının memlekette ileti -saden ehemmiyetli mevkiler elde etm iş ve cem aatça da şirketler, cem iyetler, mektepler tesis et -inekle beraber askerlik hizmeti muafiyetinden de istifade ede -rek Türklerden ziyade servet ve refah kazanmış olduklar mı gören ve Çarlığın kasıp kavu

-î ucu muamelelerinden. bizar ve bitap olan Rusyalı Erdem lerden bir çoğu Osmanlı ülkesine iltica ederek hemcinslerim» mazhar oldukları nimetlere can atm ışlar ve devlet tarafından en baâriz bir hüsnü kabule nail olmuşlar­ dı.

Buna karşı patrikte- devlete uzun bir müddet sadakat yüzü gösterdiler. Ta ki Açmıyadin Katogigosluğunun nüfuzu me -sumu İstanbul patrikhanesine girdi ve nihayet 1844 senesinde Erm eni patrikhanesi âyinlerin -■le, Katogigosun tezkâreaamı usul ittihaz edildi, Ermeni Patrik hanesiyle rühbanı Osmanlı sal -tanatuıa sadakattan ayrılarak nankörlük yoluna aaptfar. Buna rağmen 1860 senesinde Erm eni-lerin dinî millî ve içamaî işleri­ ni emniyet ve suhuletle tesv'ye ötmeleri için Tv,;rî *•«- "• ' !-i umumî tesisi devletse® is’af edil­ di.

K al böyle iken 1ST6 senesin­ de yani bu son lûtuicsiT on altı sene sonra Ermeni p&îriki -hiç birinde Ermen ilerin ekseriyet teşkil edemedikleri- Aradoluda-ki 6 vilâyetin Rus kontrolü altı­ n a alınması istidası ite Gran dük Nikolanın ayaklarına ka -paneli. Nankörlük papasi ardan efradı millete geçrek pek çok Erm eniier de, Rus nefelistlerinin şakirdi ve belki de Çarlık siya­ setinin âleti tervici olan, Rus E r men i lerine uyarak asırlarca be -rab er yaşadıkları Türklerin h a ­ yatına, hattâ ırzına tecaıüiz et tile r; mülteci sıfaüyte girdik -leri memlekette, mülk sahip-leri­ n i katliâm etmekle bağlıyarak, sonra da tezvir ve iftira ile ken­ dilerine celbettikleri efkârı mu baassıba kuvvetine dayanarak, hâkim olmak sevdasına düştü­ ler. öldüler, öldürdüler. Ancak vicdani ve iz’am payissal ettik -te r sonra irtikâp ©kasabilen bu cinr.yetler arasında her iki ta -r a f tın da masum ola-rak te-rki lıayat eden biçareler tün eîem-nâk t Imak insaniyet möktezasın dır.

Ermeniîerin meeamnane bir cüretle oynadıkları ba faciaların bütün sahnelerinde ÎMtan Hami din rolü zuhurata gür? müdafaa esbabına tevessülden ibaret ol -muş, mukabil tarrnzs geçmek iztırarm da bulunduğu zaman bi­ le asayişi iade ile iktifa etmiş ve bu meselede hiç bir veçhile münkadiyane teşebbüslere el u-zatm am ışhr. ErmenSer, bir ta. raftan kendileri gerek tabanca ve bırak gibi âdi silâhlarla, ge­ rek bombalarla katliâma teşeb­ büs ederlerken, diğer taraftan İslâm ahalinin tehlikeye düsen mal, can ve ırzlanm müdafaaya kıyamlarım, nihayet büküme -Jin emniyet ve asayişi iade için n aear ittihaz ettiği tednbiri yu­ karıdan aşağı tahrif ve itra ede­ rek hıristiyan taassubunun mü -essir ve kesir mduğn İngiltere ve ^ m er ikada -meşru ve gayri m eşru mecaz ve gayri mecaz­ iler nevi vesaite m üracaatla, Türkiye ve bilhassa Türk hükü­ meti ve padişahı aleyhinde şid -detli bir propaganda icrasına vü s’a t verdiler. Geçen asm ipti dalarında Mora ihtB&li hengâ -namda eshabı iğraz tarafından gâh ihtira, kâg teüîsalegalftrla başka kalıblara ifrağ edilen mahııd “Türk mezalimi!,, Byron ve Hugo gibi şöhretli şairlerin ilâve ettikleri taninterie bütün on dokuzuncu asırda âlemin ku­ laklarım doldurmnsteL. Ermeni erbabı tezviri Rus-Türk muha­ rebesinden sonra, müstakil bir Erm enistan vüeude getirmek kasdiyle, on dokuzune« asırda e tra fa yayılan havaum akisleri­ ni idameye çalışmakla başlayıp nihayet Avrupa ve Ameri kaça “Türk mezalimi,, «i® bedahe -ten kabul edileceği «sunan gel • diğine ve harekât* feyan iyeyi idare temeğe kâfi T'esast elde e-dildiğine kani ohmca, bu silsile! vekavii idas ettiler. Diğerleri <rihi h i İ lahi H rrn erB ç® # İstik *

lâllerini ancak hıristiyan dev letlerinin himayesiyle kazana bilecekleri ümidinde bulunduk 1 arından bir taraftarı mülkü t her köşesinde şevri ikaı için is lâm ahaliyi dövüşmeğe şevke cek çığırtkanları (ageuts provo catenus), diğer taraftan vukua tı peyderpey Avrupa ve A m eri kanın Türk aleyhtaıiığıyle dol durulmuş vicdanlarında, (Türk lerin ve bilhassa Abdüihamidiı cinayetleri) şeklinde telâkki et tirecek propagandacıları etraf-saladılar.

Bu mesai müsmir oldu. Din heyecanlara müsait olan İngil­ tere efkârı umumiyesinde şid­ detli bir galeyan husule geldi İstanbuldaki İngiliz elçisi “Sû Philipe Curry,, nin gûya sahici adil (!) sıfatiyle yazdığı rapor­ ların tesiri de buna inzimam ede­ rek İngiltere Hariciye Nezareti tedabiri şedide ittihazına teşeb­ büs etti. O zaman İngilteredc başvekil ve hariciye nazın olaı. Lord Sulsbury Avam K am ara -smda irat ettiği bir nutukta Av­ rupa düveli m u azzam ım ın ku vayı bahriyesinden müteşekkil müşterek bir donanma ile İstan­ bul limanına girilerek bu meza­ lime nihayet verecek tedabirir ittihaz olunacağım ilân etti.

Herkesi tedhiş eden, herkese saltanatı Kamidiyenin, hatta Osmanlı imparatorluğunun so­ nu gelmiş olduğu söylenen bu vahim badire önünde padişah itidalini kaybetmedi. Donanma -sına kuvvetle karşı koymaktan âciz olduğu İngiltere devletinin Hariciye Nazırı tarafından sal­ tanatın merkezi hayatına kargı debdebe ile ilân edilen müşterek hücumu ve diplomasi vasıtasiyle vukuundan evvel defetti:

B ir taraftan Boğazlar mesele­ sinde Rusya Çarlığı ile garbi ve merkezî Avrupa düveli mu­ a m m a s ı arasında ihtilâfı na-zav bulunduğu, diğer taraftan Türkiyedeki Ermenilere verile­ cek istiklâlin Rusvadaki erme­ nilere suimisal olacağı mütaiea -sma istinat eden padişah Rusya hükümetine müracaatla, düveli muazzama tarafından bilittifak yapılacak böyle bir hücuma karşı Çanakkale Boğazının hakkiyle müdafaası müşkül ve belki gayri kabil olacağını, bina­ enaleyh Boğazların düveli mu­ azzama tarafından ahden teyit edilmiş olan hürmeti bu vesile ile hetkedilerek badema garbi ve merkezî devletler donanmasının Boğazlardan geçmesi itiyat ha­ line geleceğini anlattı.

Bu suretle başlayan müzake­ re neticesinde kararlaştığı veç­ hile, - Ingiltere hariciye nezare­ tinin “müştereK donanma ile Türkiyenin tazyiki teşebbüsüne iştirak,, teklifine cevap olarak, Rusya hükümeti tarafından: “Karadeniz donanması böyle bir teşebbüs için hazır değildir, Baltık donanmasının celbi de büyük bir külfeti müstelzemdir. Binaenaleyh Rusya hükümeti düveli muazzamanm bu müşte­ rek teşebbüsüne ancak berren iştirak etmeği muvafık görüyor; müşterek donanma hareket et­ tiği anda Boğazlaıın berren iş­ galine derhal mübaşeret olun­ ması için lâzım gelen tedabirin acilen ittihazı mümkündür.,, me­ alinde mukabil bir teklif derrne-yan edildi.

Bunun üzerine açılan müza -kerat ve muhaberatın sonunda, bu müdebdep teşebbüs - o da şe­ refini vikaye için - İstanbul li­ manında sefaretlerin maiyetine memur olan avizolara birer tane daha ilâvesi karariyle suya düş­ tü.

İşte müverrih Sorel’in ve Pu­ ritaine Gladston’un padişahı ga­ liz tabirlerle yâda vesile ittihaz ettikleri, Fransa, Ingiltere ve Amerika gazetelerinin Türklü­ ğe silinmez bir leke gibi yapıştır­ dıkları ermeni kıtalinin mahiyeti hakikiyesi budur. Yani bu kıtal nairesi ermeniier tarafından si-yşasî propagandalarına kuvvet vermek için bizzat tutuşturul­ muş, senelerce korüklenmiştir. Bütün Anadoluda kıtal iki ta ra f arasında âdeta bir harbi dahilî gibi devam' etmişken, taaddiyat yalnız Türklere atfedilerek ermenilerin Türk ahaliye icra et -tikleri vahşiyane cinayetler ka­ le büe alınmamıştır.

(6)

5 MART

1911

Y azan:

Eski Dahiliye Nazırı Reşit Rey

Padişah, yalnız, anasını bahasını

katletmiş bir canavarın idamı

hükmünü tasdik etti

— 8 t

Ve bu mecalimi fcribirenin mü-rettip ve müşevviki efenak cina­ yeti de bigayri haklan Sultan Hamide isbat edihaifiir,

Padişaha İsnat «üuaan sef-fâk “Kan dökücü" şöhretinin mahzı iftira olduğs yukarıki izahat ile tezahür ettikten son­ ra bunu icraatı adiyesile teyid etmek te mümkündür. , Kitabet hizmetinde bulundu ğûm on dört sene sarfında ce -raimi âdiyeden dolay» hakların­ da idam hükmü sâdır olanlar elbette yüzü tecavüz etmiştir. Padişah bunların arasında yal­ nız birinin, arutatatç babasını katletmiş bir canavarın, idamı hükmünü tasdik etti. Diğer leri-nin idam cezasını -dirmün ihata ettiği sebeplere göre -ebbeden, yahud yirmi» yirmi beş sene gibi muayyen bir müddet kürek cezasma tahvü ederdi, idam hükümlerinin mahkenıei temyizden tasdik edildikten son­ r a kablelarz bir kere de babıfet-vaca görülüp icabı şer'isinin be’ı yan edilmesini usul ittihaz eden padişahın idam cezalarını bu şartı da haiz olmaksa beraber muttariden hapis censına tah­ vil etmiş olduğu» halen ha-zinei evrak kuyuda ile de sabit­ tir. İfnai hayattan bc derece iç­ tinap ise ancak kandan istikrah eden bir tabiatın alâmeti farika­ sı olabilir.

Hülâsa Ernıenikaaa büyük fe­ dakârlıklarla ortaya elemli bir j zahiri hal çıkararak buna sebep olanların, başta Stattan Haınid olmak üzere, TürkSer ve müslü-m anlar olduğuna Avrupa ve Amerika hıristiyanlanaı, bu me -yanda bazı iüm ve siyaset rica- i lini de ikna etmiş bulunmaları -! n a; ve bazı kimseleri;,de bu b atıl; davada yalan şehadeti kabul ey­ lemiş olmalanna rağmen padlşa hm bütün o vâkıaia müessefe îiin !>âdisi ve mürevvki olmadı -ğ ı; tebaai müslnnesini de bida-yeteıı ancak gerk filen taarruza gerek taarruz ihtimali galibine! karşı müdafa.ai ne£s mevkiinde! bulunduğu vukuatın bitarafane tetebbu ve tetkiki halinde d a h a ' ziyade tebarüz eder. Nitekim 31 j m art vakıasının tertibi padişaha ! isnat olunarak o sebeple hal ine fetva alındıktan biraz sonra bu vak’ada medhali bulanmadığı itiraf adildi. *

Sultan Hamidin vehim ve ce­ hilden münasip saliselerinden bahsettik; düşmaB&a» tarafın -dan tasni edilen honharhk iftirasiîıdan beraat* de kâfi de­ recede izah olunda. Şimdi biraz da evsafı sairesmi tesbite çah -şırsak manevi şahsiyetinin esas-lı hatlarını, bizce imkân müsait olduğu derecede sıhhatle göster m iş oluruz ümidindeyim.

Sultan Hamidin ksrvvei dima-ğiyesi zeki addedilmesine müsa­ itti. Bu kanaatim tefeme alın­ ması kitabet dairesi?!« tevdi edi­ len iradelerinin heyeti umumi -

yesinde ve bazı icraatından is -! tinbat edüdiği güû kendisiyle: yakından münasebet peyda et-miş olanların şehadetleriyle de müeyyettir. E n b am melekei zihniyesi hafesasıydı. Hafızanın kuvvetine dimağım çok yorma -mış olan ekser »eîdkr de tesa­ düf edilir.

O sebeple buna dair padişa­ hı iyi tanıyanlarda» işittiğim rivayetlere itimad «önekte te -reddüt etmedim. Bizzat şahidi olduğum iki vak'a da kanaatim deki isabete delildir.

Biri budur: B ir grâs padişah eski bir iş hakkında cereyan eden muameleye a*t kuyudun suretlerini istemişti Kendince siir’a t mültezem oidjçjundan va­ zifemizi teshü için “fen işin onj sene evvel yaz aytamıda çere -yan etmiş olduğum*' da bildir­ di. istediği kaydı söylediği tari­ he muvafık olarak derhal bul -duk.

Diğeri de şudur: PStevne kah­ ramanı Gazi Osman paşaya yalnız muharebedeki hizmetin -den dolayı değil, gıRû gışten sa­ lim olan metin kalbiyle miim -taz bir insan olraasmdan dola­ yı- çok büyük hürmetim vardı. O da lütfen bana teveccüh gös­ terir, iltifat ederdL Cumal mev­ zuu olmamak için * k sık ziya retinden kendimi meacder; fa -k at -kandil ve bayram gibi mü­ barek günlerde odasına gider, elini öpmekle şerefyap olurdum .;

1313 senesinde Yunan hüküme­ tiyle açılan harbin bidayetinde zuhureden müşkülâtı izale için hastalığına raem en ordugâha azimeti kabul eden Osman pa şanın muharebe yerine viiru dundan evvel ordumuzun mu -vaffak bir taarruza geçmesi üze rine, avdetine müsaade edilmiş, fakat gece yarısı İstanbula ge -tirilmişti. O gece tesadüfen nö­ betçi bulunuyordum. Hatırım istifsar etmek için hemen oda sına gittim. Beni mutad lütuf -kârlığiyle kabul etti; yanında alıkoydu. Odada iki büyük oğ­ lundan başka kimse yoktu. Ko­ nuşuyorduk; mabeynci Faik bey geldi; ve efendimiz sizi bek­ liyor, haberini getirdi. Paşa hu­ zura gitti; geldi müteakiben ben de daireye avdet ettün. Bu va -kadan dokuz sene sonra 1906 se­ nesi evahiriııde Manastır valili - ğinden mazûlen istanbula dön -müştüm. İleride bu azlimden bahsederken söyliyeceğim se bepten dolayı bir vilâyete tayi -nim tarafı şahaneden m ev’ut, o sırada da Edirne valiliği mmı-haldi.

Padişah oraya göndermek ü-zere münasip bir adam ararken ikinci kâtip İzzet paşa âbid is­

mi mi yadedhıce “Yok,. O, Os­ man paşanın odasına çok giden­ lerdendi.

Edirneye tayini caiz değil­ dir.” demiş, olduğunu izzet pa­ şadan işittim. Yani dokuz sene evvel Osman paşanın odasında görüldüğümü unutmamış. Hiç ehemmiyeti olmıyan bir kâtibin Osman paşanın odasında gö -rülmesi gibi pek âdi bir vak’ayı -ya gerçekten ehemmiyetli, ya­ hut yalnız kendi nazarında mü­ him bir çok hâdisat ve vekayi arasında- dokuz sene sonra defaten tah attü r edebilmek -arada vahimenin tesiri olsa bile her halde vüs’atli bir ha -fızaya muhtaçtır.

Evham ve bundan mütevellit heyecanlar, zihni yorucu şey -lerdir. Hafızayı da azaltırlar. Öyle olduğu halde ömrünün so­ nuna kadar unutkanlıktan va -reste kalabilmek için hafızada j yüksek bir kudret sahibi olarak i yaratılmış bulunmak lâzım ge - j lir.

ikinci hususiyeti; bir kere gö­ rüştüğü, hattâ sadece gördüğü adamın zihnî ve ya hılkî şiarını takdir değilse de taminde ekse-; riya hakikate yakın bir isabet izhar etmekti.

Bu hususiyetini üç baş -î kâtibinin, yani Süreyya ve Tah­ sin paşalarla Ali Cevad beyin naklettikleri bazı menakıpten is­ tidlal ettim. Bu meleke sayesin­ de muhatapları üzerinde hüsnü tesir icrasma muvaffak olur -I du. Misal olarak mevsukan işit­ tiğim bir vakıayı hikâye edece­ ğim:

Yuakarıda bir nebze bahset -tiğim Ermeni vakayiinin cereya m sırasında Sultan Hamide şid­ detle muarız olan ve hükümeti-! ne yazdığı raporlarla Ingiltere

hariciye naz: rı Lord Salzbury ııin Türkiye aleyhinde icra etti­ ği teşebbüslerin ve nihayet par­ lâmentoda söylediği şiddetli nut kun âmillerinden belki en mü -himmi bulunan îstanbuldaki In­ giliz elçisi Sir Filip Kiiri’nin teşebbüsü neticesiz kalınca bittabi îstanbuldan kaldırıldı. Vedanamesini takdim için hari­ ciye nezaretine tevdi ettiği hu­ zura nailiyet istidası padişah ta-j rafından ankasdin tavik ve bi­ naenaleyh sefir iğzap da edildik- ] ten sonra nihayet huzura kabul olundu. Padişah elçiyi yanında uzunca müddet tutabilmek için vedanamesinin takdiminden son ra bahçede bir gezinti teklif e- j der. Bu tenezziih sırasında sö z ü ! Ermeni vekayiine naklederek ce j reyanı hali sefire, anlayacağını; tahmin ettiği bir şekilde bir sa ­ mimiyeti lisan ile, hikâye eder. Saraydan doğruca Sü’keci ga -ı-ına gelen elçi garda telâş ve teessür içinde bir aşağı bir yu­ karı dolaşırken sefaret ikinci tercümanı Mariniçe:

— Yazdığımız raporlarda ha­ tâ etmiş ve padişah hakkında âdeta iftiraya kadar gitmiş ol -duğumuzu katiyen anladım. O sebeple ziyade müteessirim. Te essiif ederim ki artık bu hatâyı tamire imkân yok.”

(7)

>tffe*Mrar • k^WWja» «MM* b RTAîîT İM İ

M#A'J ,!Ain...j». * 3MWHMMHN*

Y a z a n : Eski Dahiliye Nazırı Reşit Rey

Fransızlarla Ruslar Ağrâbı vakası

esnasında vâdlerinden h u lf ederek

bizi İngiite renin karşısında

yalnız bırakmışlardı

Demiş olduğuısss* Mariniç ri­ calden bir zata hikâye etmiş Beıı bu rivayeti şayanı itimad ; olan o zattan işittim.

Her halde Sultan Hamidin veçhen güzel olmamasına vağ -meıı muhatabım cezp ve ihata edecek bir hususiyeti il© beraber tabiî bir talâkabe sahip olduğu nu kendisiyle görüşenlerin ço­ ğundan dinledim. İlk gördüğü a-damlar hakkındaki intibaının hakikatten uzak düşmekliğini bazı iradelerinden isfcinbat etti -ğim gibi, Hariciye Nazın oldu­ ğu sırada ilk defa huzura çıkan R ifat paşa hakkında hasıl etti­ ğini başkâtip Ati Cevad beyden işittiğim intibaının hakikate mu karenetiyle de anladım.

Sultan Hamidin zekâsı taklibi

Almanyayı îngiltereye karşı si­ per edinmişti. F a k a t Hindistan yoluna müntehi olan Bağdad şi­ mendiferi imtiyazım Almanla -ra verdiği zaman bu iş uzun müddet nazariyattan ibaret kal­ dıkça Ingilterenin Hindistan -daki vaziyetini sıyaneten şiddet­ le müdahaleye layam etmesine mahal verilmemiş olacağını dü­ şünmüş ve bu mülâhazaya meb-ni Eskişehirden Bağdada kadar olan h at güzergâhım ikişer yüz kilometrelik kısımlara ayırarak birincisinden itibaren her kısım için verümesi lâzım gelen temi -nat akçesini, o kısmın badelinşa işletilmesinden alınacak varidat ile ötedikten sonra tem inat ak­ çesi karşılığı olarak bu suretle münhal kalan tahsisatın onu ta-umur edebilecek mahiyeti haiz

değildi. Öyle de olmasa mizaç v e , meşrebi serî inkılâplardan kor­ kardı. A ğır ve hiasolumnayan tekâmül harekâtı müstesna olmak üzere, har türlü tahavvü-îâta husumet şiariydi. Bunun birinci sebebi vehmi işe, İkinci­ si siyasî, içtimai veya İktisadî inkılâplar ne teemmül, ne de ic­ ra y a teşebbüs edecek ihatai na­ zardan mahrumiyetiydi. B ir de “cihangirane bir devlet çıkar -dik bir aşiretten** demek selâhi-yetini haiz olan hkr hanedana

mensup ve saltanata irsen va­ sıl olduğuna göre hükümetteki mevkiini takviye edecek icraata ihtiyacı yoktu. Binaenaleyh bü­ tün manasiyle “sadece bulduğu­ nu idameye çahgır" bir muhafa­ zakârdı.

O halde devlet umurunun ve âmmeye ait mesai ihin rüyetini ehil zannettikle -rine teffiz ile mürekkep va­ ziyetinde kalmayı, hissiyatı itibariyle, tercih etmesi lâzım gelirdi. F ak at saltanatının ip -tidalannda gördüğü vukuat ve m aruz olduğu mütevali tehdidat karşısında hayatım ve tahtım taarruzdan kurtarmak endişe -siyle başlıyan, «batindakilerin -padişah namına hükümeti ele almak için- ibzal ettikleri öğüt­ lerle büyüye büyüy» en sağlam aldı selimi bile âcis; bırakacak bir hale gelen vehmi buna mâni idi.

Hükümeti şahsiye teşkil etme sinin, 33 sene bu t a m hiikûme tin metaıp ve müşkülâtına gö -ğüe germesinin, haklı haksız bir çok itharuata v© ekseriya müf-teriy ata hedef otossssnm, taham mül edilmez derecede maddi ve manevî ıstıraplara katlanma ¿sının en büyük üSeü bu vehim -Air.

Kaldı ki murakabe için de tem­ yiz kudretiyle beraber mevzuu bahis olan işi iyi«! bilmek lâzım dır. Cülusundan on, on beş se­ ne sonra hasıl «ttiği tücrübe j ile meleke f i k r i n d e k i ceyadeti sık sık ihlâl eden veh­ mi olmasa, murakabeye kifayet , ederdi zannındayım.

Hele umuru hâriciyede vüke­ lâsının cümlesine faik olduğu şüphesizdir. Ermeni vekayiiııi müteakip Ingiltere hükümetinin teşebbüsü mütekaddimanesiyle Türkiye aleyhinde hasıl olan it­ tifakı yukarıda işaret ettiğimiz gibi sipiomasi tarikiyle t a ’kime muvaffakiyeti o saman düşman­ la n nazarında bile takdirkâra -ne bir hayreti© telâkki edilmişti. Balkanlarda müvaaenenin mu­ hafazası emrindeki muvaffakı -yeti miunteddesi de sayam zi­ kirdir.

Sultan Hamid Yunanlılarla Sırplann ve bilhassa Bulgarla­ rın Türkiye aleyhinde büittifak kıyam etmelerine, aralarında daima mevcud o k a mezhep ve cinsiyet ihtilâflarım hüsnü is -timal ederek, ta hal'ine kadar senelerce mani olmuştu. Salta -natı müddetine© Avusturya üe Rusyanın Balkanlar üzerindeki rekabetini lehim izdi» kullanarak her iki devlet tarafından da te-caviizî bir hareket ika edileme­ mesini temin etmişti.

Sultan Azizi hafeden vükelâ­ nın Ingiltere hükümeti tarafın­ dan müzaharete muzhar olduk­ ları hakkmdaM Sşsalanna ina -nan padişahın îngiltereye emni­ yeti azalması üzerin© Almanya imparatorunun Asya menafii -ne haris ©lmaamrlsm bilistifade

ki peden kısmın inşasına hasre-dilmesini ve binaenaleyh o kıs­ mın ancak bu şartın husulün -den sonra inşasına başlanmasını şa rt ittihaz etmişti. Bu suretle hem Almanyayı celbe, hem de îngiltereyi anif bir müdahale -den meıı’e muvaffak olmuştu. Halbuki Sultan Hamide halef olan Beşinci Sultan Mehmedin vesayetini deruhte eden hükü­ m et nihayet Sultan Hamidi, fa­ kat gafilâne taklit üe Ingil -tereye karşı Almanyaya tutun­ m aya k arar verir vermez, kâffei kuyud ve şurutu îâğvüe hattı Alman şirketine ceffelkalem İha le etmesi, ve iki uçtan hattın inşasma sürat verilmesi Ingil -terede sui tesir hasıl ederek ba­ dehu zuhur eden harbi umumiye Türkiyenin iştiraki üzerine, hat­ tın bir kısmı Suriyede Pransaya en uzun kısmı da İrak ta İngil -tereye intikal eylemiştir.

Sultan Hamidin hal'inde ha -îefine devrettiği im parator luğun hududu B a sra körfezin -den Daîmaçyaya, Yemen sa -hillerinden Karadenize, Tumıs hududundan Irana, Sudandan Tuna nehrine kadar mümtet bir kıt’ai cesime idi. Padişahın hal’ini müteakip, evvelce Berlin ahitnamesiyle Avusturyanm iş gali altına girmiş olan Bosna -Herseği Avusturya hükümeti kalemrevine ilhak etti. Bulgu ris tan istiklâlini ilân eden prens Ferdinandm başına krallık taci| koydu. Bu iki vakıayı eski ida­

renin hepsi ile m eşrutiyet | usulünün teessüsü arasındaki titretin düşman tarafından is - 1 tism an suretiyle tevil etmek ka­ bil olsa bile ondan sonraki za - j yiatımızı o zamanki hükümetle -rin alettevali zuhur eden seyyiatı idaresinden ve cehil ve gafletin- i den başka esbaba atfetm ek m iim , kün değildir.

Fransızlarla Ruslar Ağrâhî

j

vak’ası esnasında vaatlerinden hulf ederek bizi Ingilterenin kar gısmda yalnız bırakmışlardı. Mı­ sırın İngilizler tarafm dan ceb -j ren işgalin den epeyce bir miid - i det sonra Tunusun F ran sa hima yesinde bulunmasına razı olan ve Fransızların Faştaki alâka­ sını tanıyan, Ingilterenin Mısır­ da ihraz ettiği mevki F ra n sa hü kûmeti tarafından resmen ka -bul edildi.

Bu müzakerat esnasında İtal­ ya hükümeti de Trablusgarp üzerindeki nazariyatına ve ahi -ren işgal etmiş olduğu Musavva-nın Italyaya aidiyetine itiraz e-dilmemesi şartiyle Ingiltere ve Fran saain şimalî Af likadaki miiktesabatını tasdik etti. Tu -nusun Osmanlı imparatorluğu na irtibatı baid bir nazariyedenj ibaret olduğu gibi Mısırın vekti hazerde muhafazasını temin e- i decek tedabire tevessüle ve B a h -; riahmerin garp sahilinde ufak; bir iskele olan Musavvam kara- i dan müdafaasuu temine de siya- j seten imkân yoktu. F ak at Trab-lusgarbla Bingazi bımlara ma-kis değildi. H er ima-kisi de dev-' letin doğrudan doğruya kendi1 tarafından mansup memurlariy- i le idare edilir eczayı mütemmi-1

meşindendi. Binaenaleyh bura -

j

larda tedabiri tahaffuziye itti -j hazi mümkündü, işte Sultan Ha j mid 1881 senesinden 1908 sene-1 sine kadar yirmi yedi sene bu -ralarm ı ele geçirmeğe çalışan İtalya hükümetinin teşebbüsünü aldığı tedbirlerle akim bırakmış­ tır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Sağlık bakanlığı; ateş, öksürük, nefes darlığı semptomla- rından en az birisi olan ve semptomların başlamasından 14 gün önce kendi veya yakının yurt dışı seyahat

Genç sanatçı Jülide Atılmaz İstanbul Şehir Galerisinde bir sergi açmıştır- Yedi sene Akademi tahsili yapan, dört kere sergi açan ve bir kere de Paris’de

AHİ skoruna göre kontrol grubu , hafif OUAS, orta OUAS ve ağır OUAS saptanan hastaların lökosit, nöt- rofil, lenfosit, monosit, eozinofil ve bazofil değerleri gruplar

Yusuf VAYISOĞLU, Cengiz ÖZCAN, Kemal GÖRÜR, Taylan GÜÇLÜTÜRK Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kulak Burun Boğaz AD,

Hastanın ko- ronal planda çekilen paranazal sinüs bilgisayarlı to- mografi (BT)’sinde sol maksiller sinüs ön, dış ve alt duvarını erode ederek cilt altına kadar uzanan ve alt

Bu durum göz önüne alındığın- da, çalışmamızı oluşturan günübirlik KBB hastaların- da, bulantı kusma proflaksisi amacıyla kullanılan ondansetronla, metoklopramide

Đnsüline bağımlı diyabet (IDDM) olan annelerin bebeklerinde malformasyon oranı %8 olarak saptanmıştır.. Bizde, DAB’nde görülen klinik ve laboratuar bulguları ile; annelere

İlk m ü tev elli Keçeci Zade İzzet