• Sonuç bulunamadı

Modern şiirin peşinde

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Modern şiirin peşinde"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

-TT T ı l J T ı ,

[Slt

ı: Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik Türk Anonim Şirketi adına İstanbul Haberleri: Erhan Akyıldız, Dış Haberler: Ergim Balcı, Ekonomi: Osman Glagay, Kültür: Celal üsler, Haşan ve Yayan, t umhuriyet Matbaacılık ve

Nadi 0 Genel Yayın Müdürü: llasan Cemal, Müessese Müdürü: Emine Spor Danışmanı: Abdulkadir Yücelman, Düzeltme: Refik Durbaş, Bilım-Eğitim: Şahin Alpay, Iş-Scndika: 34334 İst. PK: 246-İstanbul. Tel: 312 05 ı

lıgil, Yazı işleri Müdürü: Okay Gönensin, # Haber Merkezi Müdürü: Şükran Ketenci, Yurt Haberleri: Necdet Doğan, Dizi Yazılar: Kerem Çalışkan, # Koordinatör: Ahmet Buralar: A n k a ra : Ziya Gökalp Blv. İnkılap i Bayer, Sayfa Düzeni Yönetmeni: Ali Acar, # Temsilciler: ANKARA: Kurulsan, # Mali işler: Erol Erkut, # Muhasebe: Bülent Yener # Bütçe-Planlama: Sevgi Arun # Reklam: 133 II 41/428 # İzmir. H. Ziya Blv. 1352 ı D oğan, İZMİR: Hikmet Çetinkaya, ADANA: Celal Başlangıç. Ayşe Torun, Ek Yayınlar: Hülya Akyol # İdare: Hüseyin Gürer, İşletme: ön der Çelik, Bilgi işlem: Nail İnal. # A d a n a : İnönü Cad. 119 S. No: 1 Kat l,

VİM: 15 AĞUSTOS 1988 İmsak: 4.28 Güneş: 6.05 öğle: 13.13 ikindi: 17.03 Akşam: 20.10 Yatsı: 21.41

72 yaşındaki Cahit Külebi, küçük

,

ama çağdaş söyleyiş biçimlerini seviyor

Modem şiirin peşinde

KÜLEBİ — 12 Eylül TDK’yi önyargıyla kapattı.

PORTRE / CAHİT KÜLEBİ

Şiirle do lu yaşam

1917’de Zile’hin bir köyünde doğan Cahit Külebi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi (1940). Antalya Lisesi’nde (1942), Ankara Devlet Konservatuvarı’nda ve Gazi Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yaptı, milli eğitim müfettişi oldu (1956). Kültür müsteşarı yardımcılığından emekliye ayrıldıktan (1972) sonra Türk Dil Kurumu genel yazmanlığına seçildi (1976). Atatürk Kurtuluş Savaşı’nda adlı yapıtı Nevit Kodallı’nın Atatürk Oratoryosu’na konu olan (1953) Külebi, Yeşeren Otlar (1954) ile TDK Edebiyat Ödülü’nü, Yangın (1980) ile de Yeditepe Şiir ArmağanTnı kazandı. Bütün

Şiirleri (1982), İçi Sevda Dolu Yolculuk (anı, 1986) öteki yapıtlarıdır.

Şiirde biçimsel

yönden bir kalıp

oluşursa onu yarım

saatte, bir saatte

yazarım. Hikâye adlı

şiiri Antalya’da

karımla kavga ettikten

sonra yazdım. O gitti

uyudu, ben de

oturdum şiiri yazdım,

gerçekten kavgadan

sonra. Bizim de bu

kadar acayipliğimiz

olsun...

ATİLLA ÖZKIRIMLI ~

“Ben ölme yoluna girmiş yetmiş iki yaşında bir insanım. Sizin gi­ bi bir dostla karşılaştığımda bazı düşüncelerimi içtenlikle söyleme­ liyim.”

tik cümleyi okur okumaz irkil­ diniz. Yoksa Cahit Külebi?

Hayır, hayır. Cahit Külebi’nin sağlığı yerinde. Bunu anlamak için yandaki fotoğrafa bakmanız ye­ terli. Yukardaki sözler içtenliğinin belirtisi yalnızca. Sözünü sakın­ madan, dobra dobra konuşacağı­ nın göstergesi.

Peki, ben ne yapacağım şimdi? Onun “Despot cahil olmasa bir­

takım hatalar işlemez” benzeri düşüncelerinin hepsini, önündeki ardındaki cümlelerle geçirebilecek miyim yazıya?

İşte orası biraz karanlık. Ama en azından yukardaki cümlelerin ardını getirebilirim:

“Ben halk şiirinden yola çıktım, ama halk şiirine hiç özenmedim, halk şiiri gibi şiir yazmadım. Bü­ tün hayatımda Fransız şiirine hay­ ranım dedim ve yarım yamalak bir şeyler öğrenmeye çalıştım. Ama o ozanlardan hiçbirine benzeyen şi­ irler yazmadım. Yani benim bir

Ahmet Muhip gibi, bir Cahit Sıt­ kı gibi, hatta bir Orhan Veli gibi

Batı’da öykündüğüm hiç kimse yoktur. Ben küçük de olsa olduk­ ça modern ve her zaman yeni bir şiir yazdım. Bu kadarını belirtme­ me izin verin, beni ayıplamayın.”

Küçük yaşta şiire heves eden, okumaya çok meraklı olduğu hal­ de üniversite üçe kadar bir yandan dilini değiştirmemekte direnen, bir yandan da İstanbul Türkçesiyle konuşamadığı için sanatçı olama­ yacağım diye ağlayan, sabahlara kadar Fransızca çalışıp farkında

olmadan “muafiyet” sınavını ver­ me “şanssızlığına” uğrayarak Fransızca öğrenme fırsatını kaçı­ ran, öykücülüğü yalancılık saydı­ ğı için aklından bile geçirmeyen Cahit Külebi, ilk şiirlerini yazdı­ ğında şiir yazmanın gülünç bir iş olduğunun farkına varınca hep saklamış şairliğini.

“Üniversiteye geldiğimde de sakladım. Yüksek Öğretmen Oku- lu’nda Behçet’le (Necatigil) aynı sınıftaydık. O sırada Gönül idi so­ yadı. Benim şiir yazdığımı keşfet­ ti. Aynı sırada yan yana oturuyo­ ruz, defterlerime bakıp şiirlerimi görmüş. Alaylarından kurtulmak için gözdağı verdim. Bir o, bir de Ahmet Ateş biliyordu şiir yazdı­ ğımı. M. Cahit, N. Cahit, Nazmi Cahit adlarıyla dergilerde şürlerim çıkmıştı. Külebi de ilk kullandı­ ğımda takma adımdı.”

İstanbul’a gelip de Yüksek Öğ­ retmen Okulu öğrencisi olarak Edebiyat Fakültesi’ne girdiğinde şaşırır Cahit Külebi. Biraz da bu şaşkınlıkla gizlemiştir şiir yaz­ dığını.

“O fakültede siz de okudunuz, bilirsiniz. Arkadaşlarımızdan hiç­ birinin çağdaş Türk edebiyatıyla ilişkisi yoktu. Behçet’i saymıyo­ rum, bir kişi vardı çağdaş Türk şi­ irini bilen. O da Ahmet Ateş’ti. İnanır mısınız, Ahmet Muhip’in (Dıranas) adını bilmiyorlardı, Tanpınar’ın şiirlerini okumamış­ lardı.”

Oysa,Külebi daha ortaokul - li­ se yıllarında gündeş şairlerle tanış­ mıştır. Sevdiği ilk şairlerden biri

Ali Mümtaz Arolat’tır. Sonra Or­

han Seyfi. Ziya Gökaip’in, Faruk Nafiz’in, Yusuf Ziya Ortaç’ın şi­ irlerini de okumuştur, ama neden­

se onları bir türlü sevememiştir. Daha sonra Ahmet Kutsi Tecer çı­ kar karşısına.

“Ben ortaokul ikinci sınıftay­ ken Ahmet Kutsi Tecer geldi Sivas Lisesi’ne, öğretmen olarak. Bize halk şiirinin, halk yazınının kapı­ larım açtı. Sivas’a gelir gelmez Halk Şairlerini Koruma Derneği diye bir dernek kurdu. Sonra da bir şölen düzenledi. Veysel, Ali İz­ zet, Talibi Coşkun, Mesleki gibi

ozanları topladı. Veysel’in kendi­ sinin şiirleri yoktu o zaman, şu­ nun bunun şiirlerini okurdu. Ali İzzet, her zamanki Ali İzzet’ti. Ta­ libi bütün çocukların sevgilisi, eğ- iencesiydi. Okulda bütün tenef­ füslerde, bütün boş zamanlarda taşların üstüne oturup onlarla ko­ nuştuğumuz günleri hiç unut­ mam."

Daha sonra Ahmet Muhip’i,

Cahit Sıtkı’yı, Fazıl Hüsnü’yü keş­ feder Cahit Külebi. Peyami SafaL nın çıkardığı Kültür Haftası der­ gisinde rastlar Fazıl Hüsnü’nün şi­ irlerine. Deli gibi bekler derginin her sayısını. Ama doğrusu, bu şa­ irler arasında belki başlangıçta Ahmet Kutsi’ye özenir biraz, onun etkisinde kalır. Yine de o dönem şiirlerinin çoğunu yayımlamaz, ki­ taplarına da almaz.

Söz kitaba gelip dayanınca elli yılı aşkın bir süredir şiirle haşır ne­ şir olmasına karşın yayımlanan şi­ irlerinin toplamının azlığını nasıl açıklayabileceğimizi soruyorum Cahit Külebi’ye.

“Bir şiir üzerinde çok çalıştığım için değil, o şiiri yaşadığım için di­ yebilirim. Az şiir yazmam şiirde bilinçli bir titizlikten ileri gelmi­ yor. Yani ben şairin bir şiiri ku­ yumcu gibi işlemesi benzeri dü­ şüncelere hiç kapılmadım. Ka­ famda birçok şey dolaştırıyorum, uykuyla uyanıklık arasında. Yol­ da yürürken, yalnızken, her yer­ de o şiiri yaşarım. Şöyle diyelim: Bir sözcükten, bir imgeden, bir düşünceden yola çıkıyorum. Bu­ nu geliştiremezsem şiir yazamıyo­ rum. Ama bu yola çıkışta biçim­ sel yönden bir kalıp oluşturabilir­ sem eğer, o şiiri yarım saatte, bir saatte yazarım. Örneğin benim kötü bir şiirim var, biliyorsunuz, Hikâye diye. O şiiri yarım saatte yazdım. Karımla kavga ettik An­ talya’da. O gitti uyudu, ben de oturdum şiir yazdım. Gerçekten kavgadan sonra. Şimdi bu biraz acayip görünecek, ama bizim de bu kadar acayipliğimiz olsun.”

Cahit Külebi’nin Türk Dil Ku­

rumu çalışm alarına katılması 1951’de çıkarılan Türk Dili dergi­ sinin yazı kurulunda görev alışıy­ la başlıyor. 1980 sonrasında ise SODEP’in kurucuları arasında bulunduğu için ayrılmak zorunda kaldığı kısa bir süre dışında, Türk Dil Kurumu’nun kapatılış olayım genel yazman olarak yaşıyor Külebi.

“Atatürk öldükten sonra her dönemde Atatürk devrimlerine, daha doğru bir deyişle Türkiye2 nin uygarlaşmasına karşı olan bir­ takım adamlar ortaya çıktı. Özel­ likle Türk Dil Kurumu’na, dilimi­ zin özleşmesine karşı 1950’de De­ mokrat Parti’nin iş başına geçme­ siyle bir tepki uyandırmaya çalı­ şıldı. Daha sonra 27 Mayıs’ta Türk Dil Kurumu'nda çalışan, hatta yönetim kurulunda da gö­ rev alan birkaç öğretim üyesi ve dilci, 27 Mayısçılara başvurarak kurumun kapatılmasını, Atatürk2 Un mirasıyla bir dil akademisi ku­ rulmasını önerdiler.”

Bu öneri Türk Dil Kurumu’na karşı olanlarca hep gündemde tu­ tulmasına, çeşitli akademi tasarı­ ları geliştirilmesine karşın bir türlü gerçekleştirilemez. Ta ki 12 Eylül...

Cahit Külebi’ye göre 12 Eylül yönetimi önyargılı davranmıştır bu konuda. Ortada hiçbir suç, hiç- 1 bir yargı karan yokken bir saplan- ; tıya kapılınarak kapatılm ıştır 1 Türk Dil Kurumu.

“Bir gün Kafaoğlu (Adnan Ba- şer) telefon edip beni köşke çağır­ dı. Gittim. Uiuğ (İğdemir) Bey de oradaydı. Kafaoğlu yapılmak is­ teneni elyazısıyla yazıp birer örne­ ğini bize verdi. Buna göre bize bir­ çok hak tanınıyordu Atatürk'ün mirasından. Hatta İş Bankası pay belgitlerinde de büyük ödünler ve­ riyorlardı. Yalnız bir tek koşulla­ rı vardı: Bunun Cumhurbaşkan­ lığı Genel Sekreterliği eliyle bize verilmesi. Yani bizden haklarımız­ dan vaz geçip onların vasiliğini ka­ bul etmemiz isteniyordu. Biz bu öneriyi alıp kuruma geldik, görüş­ tük ve kabul etmedik.”

İşte ondan sonra çeşitli baskı­ lar, kovuşturmalar başlayacak; yetkili yetkisiz birtakım insanlar kuruma soruşturmaya gelecekler­ dir. Sıkıyönetim Komutanı Recep

Ergun hiçbir toplantıya, yabancı Türkologların katılacağı uluslara­ rası bilimsel kurultaya bile izin vermeyecektir. Kurumun bütün hesapları denetlenecek, hiçbir yol­ suzluk bulunamayacaktır.

“Bu yeni yasa çıkmadan bizi Danışma Meclisi’ne çağırdılar. Koordinatörlük yapan general,

‘Biz bu yasayı çıkaracağız’ dedi. ‘Bu bir karargâh emridir. Ancak birtakım değişiklikler yapılması­ nı isterseniz sizinle işbirliği yap­ mak istiyoruz! Paşanın adı Suat

Eren. Çıkarken aynı sözleri yine­ ledi. ‘Bu’ dedi, ‘bir karargâh em­ ridir! Şimdi bir yandan Atatürk­

çüyüm diyeceksiniz, öbür yandan Atatürk'ün mirasına el koyacak­ sınız ve Atatürk'ün kurduğu iki kurumu kapatacaksınız. Eğer..."

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

[r]

Tahliye küretaj olgularında villöz sitotrofoblastlardaki Ki-67 pozitif hücre oranı, spontan ve rekürren abortus olgularına göre daha fazlaydı.. Sitotrofoblastik

Büyük insanların prensip olarak sadece 100 üncü ö- lüm yıldönümlerini kutlayan UNESCO, Atatürk için bir is­ tisna yapmış ve 25 inci yıldö­ nümünü,

duğu yapay dilin önemini vurgulamakla eştir. Üstelik bu, sadece şiirlerde değil, fakat hikaye ve romanlarda da köklü bir değişmenin aracı olarak kullanıma yol

Gezegenimize çarpan göktaşları ile onlarla bağlan- tıları olan kuyrukluyıldızlar ve küçük gezegenler (as- teroitler) çoğunlukla iki gök cisminin çarpışmasın- dan

MHattan önce 5250 yılında yapılmış ve Hacılar kazısın­ da bulunmuş olan bu boyalı kap, Anadolu’nun ilk uy­ garlıklarının ne kadar gelişmiş olduğu konusunda bize

1823 den 1891 yılın a kadar süren 78 y ıllık inişli çıkışlı hayatın­ da birçok önemli m evkilere “getirilen A hm et V e fik Paşa iki defa da

Kadirin güzel türkçelerile başucu kitablarım «Aya öfkelenip türlü üzüntülerle kapkaranlık bir gece olduğum, sultana kızıp çırçıp- lak bir fakir haline