Berksoy’la 7.5 saat
► K utluğ A tam an, bienale S em iha B erksoy’unyaşam öyküsünü aktaran video çalışm asıyla katılıyor. Bu belgeselle gösterm ek istediği, S em iha Berksoy gerçeği değil, kendisinin S em iha B erksoy’la olan ilişkisi. “ B urada ortaklaşa bir şey yaratıyoruz. Ben ona kareyi veriyorum , o içini ... dolduruyor. Sanatıyla, şarkılarıyla, yaptığı resim lerle,
perform ansıyla, hayatıyla, öyküleriyle... Seyircinin seyretm esi gereken bu ikili ilişkidir.” ■
12. Sayfada
SAYFA CUMHURİYET
KÜLTÜR
Kutluğ Ataman, bienale Semiha Berksoy’un yaşamöyküsünü aktaran video çalışmasıyla katılıyor
4A cı bana, gel sevgilim, acı bana.
K
LUtluğ Ataman’ın
bu belgeselde
göstermek istediği
Semiha Berksoy
gerçeği değil,
kendisinin Semiha
Berksoy’la olan ilişkisi.
“Burada ortaklaşa bir
şey yaratıyoruz. Ben
ona kareyi veriyorum, o
içini dolduruyor.
Sanatıyla şarkılarıyla,
yaptığı resimlerle,
performansıyla,
hayatıyla, öyküleriyle.
Seyircinin seyretmesi
gereken bu ikili
ilişkidir.”
EMRE KOYUN CU O ĞLU_________Belgesel, 7 saat 42 dakika sürüyor muş. Kutluğ Ataman’m evinde filmi iz lemeye başlıyorum. Birinci bölüm, “Ey, Hindistan”. Ataman, “Bu bölüm uvertür niteliğinde” diyor. Semiha Berksoy, mak yajını yapıyor. Hazırlanıyor. İncilerini ta kıyor. Wagner’den olduğunu söylediği bir aryaya başlıyor. “Fem İst mein He- imaL.” Hazırlanırken, Kutluğ Ataman’a soruyor, “ Bu nasıl oldu? Yakıştı değil
m i? ”
İkinci bölüm, “Die Kunst-1” Semiha Berksoy; “Bu sesin belgeseli” diyor ve filme dışarıdan Aygaz’m sesi giriyor. Si nirlenip sövmeye başlıyor Berksoy. Dı- şardakiyle ilgilenmekten vazgeçiyor. Ay naya bakıyor, “Türk operasının dünya çapında primadonnası... Allah vergisi.” Çizdiği grotesk resimlerin önünde du ran ve kendini çizen grotesk bir yaratık o. Bir opera sahnesinde uyuyor. Kürklü kocaman şapkası, elinde bir “pistole”. Fidelo’nun bir aryasını seslendirmeye başlıyor.
Üçüncü bölüm; “Bir Ölüyle Yatan Ka dın”. Bir sopranonun, en tiz sesi çıkardı ğı sürece ölmeyeceğine inanıyor. Ve öl meyeceğini gösteriyor. Cemal Reşit Rey’le olan aşkından bahsediyor. “Rüyalara ina nıyorum, dedi bana.”
Dördüncü bölüm, “ OK-YAY” , Ata tü rk ’le olan karşılaşmalarım,
BediaMu-vahhit’e olan kızgınlığını anlattığı bö lüm.
Beşinci bölüm, “Mezardan Gelen Mek tup” Nâzım Hikmet’le yaşadığı aşkı an lattığı bölüm. “Aşk neyle ispatlanır” di ye soruyor, Berksoy, Atam an’a. Sonra kendisi cevaplıyor; “Eserle.” Hikmet’in onun için yazdığı şiirleri okuyor. “Yıl, 1934,23 yaşındayım.” İri taşlı yüzüğü, si yah dantelden olan şapkasının yüzlüğü
ne takılıyor. Büyük bir keyifle Nâzım Hikmet’i Kutluğ Atam an’a anlatırken, aynı zamanda yüzüğünü kurtarmaya ça lışıyor. “Nâzım Hikmet saat 5’te çaya ge lecek.” Heyecandan gözleri pırıl pırıl. “Beni bir telaş aldı. Beyoğlu bebeği diyor, babam bana.” Kıkırdıyor. “Sırfogüniçin çarşıya gidip bir sarı çaydanlık aldım, bir de kırmızı elbise.” Anlatılanı çok özel ya pan nedir, diye düşünüyorum. Aslında
genelde herkesin yaşamış olduğu belki de... “Nâzım’dan olan çocuğu aldırdım.” Mavi boncuk gözlü oyuncak bebeği elin de tutuyor. B ü onların bebeğiymiş, Nâ zım Hikmet’le Semiha Berksoy’un. Sa natı sembolize ettiğini söylüyor. “Bizim dallarımız göklerde buluşacak. Bizim ço cuğumuz sanattır, hayatımız da.”
Altıncı Bölüm; “Halının Püskülü”, Er cüment Siyavuşoğlu, yani kocasıyla ev
lenmesini anlattığı bölüm. “Yüzükleri takıyorum, resmi olarak kabul ediyorum.” Yedinci bölüm; “Mezarda Bile Bulu şamadık.” Nâzım Hikmet’ in mezarını zi yaret edişini anlatıyor... Yatağına sevgi lisini / bir mankeni alıyor ve onunla se vişirken konuşuyor: “Ölümün dosyasını verdim, ölümü yendim. Siz gidin, siz yal nız gidin, gelmeyeceğim. Sizinle gelmeye ceğim, ben burada kalacağım. Gidin siz. Yok, ben gelmem.”
Sekizinci bölüm; “Aşk İntihan”, ilk mil li atletimiz Haydar Aşan’la olan büyük aşkını konu alıyor.
Ve sonuncu bölüm; “ Ey Hindistan”. “Benim politikam; sanatımdır. Ben sos yalist bir sanatçıyım.” Kutluğ Ataman ıs rarla soruyor; “Şimdi neredesin, anlat” Berksoy da ısrarla söylemek istediğine dö nüyor. “Üstün kişileri öldürmek imkân sızdır. Beni öldüreceklerini sandılar. Öl- düremediler. Rol çıkarmıyorlar. Bu ne demek, bir sanatçıyı öldürmek demek.” Film gereği bile olsa bir türlü, mezara gir miyor. Kutluğ Atam an’la tartışıyorlar. Ataman; “Bu üstündeki ne? Siz ne yapı yorsunuz?” Berksoy; “Bizimkilerde kül tür yok.” Sürekli tekrarlıyor. “Bizimkiler de kültür vok. Bu öldürmenin ta kendi si” Yönetmenin ne sorduğunu hatırl ıyor: “Burası opera binası. Şimdi burası çukur, operaya beni gömüyorlar. Beni operaya gömmek istediler. Şurası mezar, üstüm deki de kefen...”
Aramızdaki ilişkiye bakın!
- Semiha Berksoy üzerine bir belgesel yapmak fikri nasıl orta ya çıktı?
KUTLUĞ ATAMAN - Ben “Karanlık Sular”ı çektiğim va kit, Semiha H anım ’la çalışm ış tım. O zamandan beri kendisiyle görüşüyorum. Bana, “Yazdığım kısa hikâyeler var, onlarla bir film yapalım” diyordu. Düşünm eye başladım, ne yapabiliriz diye... Aynı zam anda da Sem iha H a nım ’in özellikleri bir yerde kay dolmuş olsun istedim. Film, çekim başladıktan sonra ortaya çıkmaya başladı. Sonunda bir perform ans filmi çekmeye karar verdik. Ekim 96’da çalışmalara başladık.
- Çekimler nasıl oluyordu? Bel li konseptler üzerinden mi gidi yordunuz?
- Anka kuşu konsepti tamamen ona ait. Bu konsept üzerine m e tinler yazmış, resim ler yapmış. Fakat bunu bir format içerisine oturtmak gerekiyordu. Yaptığın her işin mutlaka çatısını kurmak zorundasın. Yoksa, belgesel bir anı koleksiyonu olurdu. Bunun için ben bu 9 bölüm fikrini geliş tirdim. iyi de oldu, çünkü seyir cinin kafasında bir plan dahilin de gidiyor. ________________
K endini hicveden ö z g ü rd ü r
- Belgeseli izlerken büyük bir ironi ile karşılaştığımı düşündüm. “Karanlık Sular”da da vardı bu.
- Bu genel olarak benim tüm iş lerime yansıyan bir şey. Çünkü yaptığın bir işi yüzde yüz ciddi ye alamazsın. Hayatın kendisi tra- ji-komik aslında. Örneğin şu Lady Diana’nın ölümü ve sonrasında yaşanan olaylar kısaca; traji-ko- mik. Bundan sonra çekeceğim filmde de trajedi ve komedi üst üs te binm iş durumda. Zeliha Berk soy’un kendine bakışında deği şik açılar ve gözlemler var. “Ben artistim” diyor, sonra da “Şu evin
haline bak” deyip kendine gülü yor. Örneğin, aynaya bakıyor, “Na sıl ama dolma değil mi” diyor, sonra da “Dolma olmam lazım, Josephine Baker da böyle çıkıp söylüyor” diyor. İnsanların kendi kendilerini hicive almaları, onla rı değerli kılan özelliklerinden bi ridir. Kendini hicive alan bir in san aslında özgür bir insandır.
- Belgeselin her karesi neredey se kendi başına tablo ve plastik sa natlara çok yakın bir yerde duru yor. Aynı zamanda da m üzikalite- si var. Belgesel nedir sizce?
- Biri, bir olayı çeker ve bilile ri de izler. Eğer bu bir belgesel ise bu üçü arasındaki ilişki oldukça problematik bir ilişki. Nesnellik, belgesel sinemanın her zaman baş sorunsalı olmuş. Birçok sanatçı farklı savlar üreterek bu sorunsa lı çözmeye çalışmışlar. Gerçeği olduğu gibi aktarabilir miyiz? Za manımızda bu sorunun gelip da yandığı nokta, televizyon haber leri olmuş. Bir kameraman gidip,
gördüğünü çeker. Ancak belki de en fazla yönlendirme orada var. Bence artık bu soruyu sormak yanlış.
Cinema Verite’de bile -ki bunu çözdüğünü iddia eder- mümkün değil, çjinkü kamerayı yine belli bir yere koyuyorsun, mutlaka ve mutlaka bir aracı var ve gerçek de ğil. Gerçeklik ve doğru haberci lik sorusu, yanlış bir soru. Benim bu belgeselde seyirciye göster mek istediğim Semiha Berksoy gerçeği değil, benim Semiha Berk soy’la olan ilişkim. Burada ortak laşa bir şey yaratıyoruz. Ben ona o kareyi veriyorum, o içini doldu ruyor. Sanatıyla, şarkılarıyla, yap tığı resim lerle, perform ansıyla, kendisine söyledikleriyle, hayatıy la, öyküleriyle... Seyircinin sey retmesi gereken bu ikili ilişkidir. Tek başına Semiha Berksoy bel geseli olarak bakılırsa, o zaman bu filmle kurulan ilişki bence yanlış olur.
- Filmde sesinizi ve yönetimini
zi duymamız, bu ilişki biçiminin al tının çizilmesini sağlıyor, öyleyse... - Mutlaka, benim yönlendirme lerim var. Öncelikle yönetiyorum. İkincisi kareleri kuran benim , üçüncüsü yerleştiren benim. O b jeleri yaratan o, kendisini yara tan o. Sonunda videoyu ortaya çı karan benim. Arada bir ilişki var. Bana ‘kes” diyor. O da bana mü dahale ediyor, aynen benim ona m üdahale ettiğim gibi. Seyirci nin bakması gereken, ikimiz ara sındaki ilişki.
- Ne zaman izlersen başka bir şey olma gücüne sahip bir film bu?
- Çok doğal, çünkü çok insani bir şey görüyorsun. Çok rahatsız edici yanları var. 7 saat 42 daki kanın hiçbir anı sıkılmadan izle niyor. içinde vahşet, var.-eksihiz- yonizm var. Bazı yerlerinde katı la katıla gülüyorsun, bazı yerlerin de fena oluyorsun. Tümünde in sani bir deneyim var. Neden rahat sız oluyorsun? Çünkü kendinde yansımasını görüyorsun. Onu ora da bir kuklayla yatmış sevişirken görünce, aslında kendini onun ye rine koymaya başlıyorsun. Uta nıyorsun, çekiniyorsun, bütün bun ları yaşadığın sürece de aslında bir terapiden geçiyorsun. Ve rahatlı yorsun. Benim üstümdeki etkisi bu oldu.________________________
Soru değil bir ikilem
- Filminizde bir opera sanatçı sının mezara girip mezardan çık ması, bir anlamda bu anlattıkla rınızı; yani kişisel, sanatsal üreti minizi mi anlatıyor?
- Evet, ama yaparken, sana söy lediğim gibi farkında değildim. Türkiye’de yaşadığım tıkanıklı ğın sıkıntısını çekerken bu sanat çıyla birlikte yalnız olmadığımı hissettim. Bunu yapmak zorunday dım, yoksa hastalanırdım herhal de.
- Oyuncularla olan ilişkinizi me
rak ediy orum. Siz oyuncu olmayan larla çalışan bir yönetmensiniz.
- Oyuncuyu yönlendirmek ge rekir, eğer oyuncu kendi kendine bir yorum getiriyorsa, bu yönet men için büyük bir kolaylık. O zaman yalnızca yontman gerekir. Oyuncuyu kendi oyunundan çıkar tıp kendi oyununa sokmak gere kiyor. Hiç oyunculuk eğitimi al mamış insanlar da çok iyi oyun cu olabilir aslında. Semiha Berk- soy’u ise izlerken düşünüyorsun, oyunculuk mu yapıyor yoksa ger çekten mi böyle? Soru sorm ak zorunda kalıyorsun. Tablolarına bakıp nasılmışım diye kendini bo- yuyor. Resimleri o yaratıyor, son ra da resimler onu yaratıyor. Ken di yarattığıyla döngüsel bir ilişki içinde. Sanat mı hayatı taklit eder, hayat mı sanatı? En temel sorular dan biri yine. Bu soruya cevap bulm anın hiçb ir önem i yok. Önemli olan o sorunun anlaşıl ması. Çünkü o bir soru değil, bir ikilem.
xstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi
F o to ğ ra f: K AAN SAĞ AN AK )