• Sonuç bulunamadı

Galata Sarayı mektebinin tarihi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Galata Sarayı mektebinin tarihi"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

f T-

ı O

Müessesenin asıl tarihî adı «Galatasaray» olmayıp «Galata Sarayı» dır.

Aşağıda sırası geçtikçe me’haz olarak göstereceğimiz Osmanlı tarihleri ile Ende­ run tarihlerinde ve Hadikatülcevami adlı eserde mektebimizin, ilk kuruluşundan itibaren taşıdığı ismin hep «Galata Sarayı» olduğu görülmektedir. Başbakanlık Arşiv Dairesindeki vesikalarla Topkapı Sarayı evrak hâzinesindeki kayıtlarda.

Tapu Dairesinin bazı mülklere hudut tayin eden yazılarında ve Vakıflar idaresi­ nin bu isimle ilgili kayıtlarında eski mektebin resmî ünvanı daima «Galata Sara­

yı» olarak geçmektedir.

Mektebimiz bu tarihî ünvanını 1482 den 1868 yılına kadar devam etmek üzere tam 386 yıl olduğu gibi taşımıştır. Gerek yukarıda bahsolunan tarih kitap­ ları ve gerek Devletin resmî evrakı ve kayıtları bu adı böyle tasrih ettiğinden kita­ bımızın hem metin kısmında hem de dokümanlar kısmında mektebin adı hep «Ga­

lata Sarayı» olarak yazılmış görülecektir.

Mektebimizin bu tarihî ilk adı 1868 den sonra ufak bir değişikliğe uğramış­ tır. Yerli eserlerimizle resmî kayıtların bir kısmında ve bütün frenk kaynaklarında bu ünvan artık « Galatasaray» şeklinde görülmektedir. Esasen Topkapı Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, Yıldız Sarayı dediğimiz gibi G alata Sarayı şeklinde yazılı­ şı dilimizin grameri icabıdır. «Galatasaray» dememiz dil kaidesine uymamakla beraber artık beyle meşhur olmuş ve yerleşmiştir.

Lisenin ilk Müdürü M. de Salve adında bir Fransızdı. Mektebin kayıt işle­ ri, muhasebe ve idare defterleri ve disiplin muamelâtını ilgilendiren bütün kayıtlar ve yazılar bu Fransız Müdüründen sonra gelen Türk Müdürler zamanında da hep fransız diliyle idi. Ve bu, uzun müddet böylece devam etmişti. Gerek bu def­ terlerle dosyalarda ve gerek muhabere evrakında ve kâğıtların matbu başlıkların­ da mektebin adı «Lycée impérial Ottoman de Galata Serai» veya daha kısaca

:<Lycée Impérial de Galata Séra'i» olarak yazılı idi. Bunlara ait malûmat ve mat­ bu evrak ikinci kitabımızın hem tarihî metin kısmında, hem de sonundaki Dokü­ manlar kısmında görülecektir.

Lisemizin eski mezunları çok iyi hatırlarlar ki hafta sonları. Cumartesi günleri — ([mektebin o zamanlar da hafta tatilleri hep Cumartesi öğleden sonra ve Pazar

günleriydi) — mektebin Müdiri sânisi (ikinci Müdürü Veya bugünkü ünva- niyle Başmuavini) ve, aynı zamanda, fransızca kısmı Ders N âzın olan Fransız,

yanındaki kâtibiyle sınıf sınıf dolaşarak, fransızca lisan dersi ile bu dilden okutu­ lan fen, matematik, tabiiye, umumî tarih, umumî coğrafya ve felsefe derslerinden a hafta içinde çok çalışmış ve yazılı yoklamalarda güzel başarılar göstermiş olan­ lara veya tavır ve hareketlerinden iyi notlar almış öğrencilere irili ufaklı renk renk kartonlar halinde (Bon Point) 1ar, yâni (Aferin) ve ( Tahsin) varakaları dağıtır­ dı. Bunların hepsinde ( Lycée Impérial de Galata Sérai) ibaresi yazılı idi. Bir de

(2)

o tarihlerde her ders yılı sonunda bütün bir sene içinde çalışkanlıkları, tavır ve hareketleri, iyi ahlâkları dolayısiyle gayret ve meziyetleri takdire lâyık görülenle­ re ve arkadaşlarına her bakımdan iyi örnek olanlara (Distribution de prix) deni­ len mükâfat dağıtma merasiminde kırmızı-beyaz ipek kurdelelerle bağlanmış yal­ dızlı ve güzel ciltli kitaplar birer hâtıra olarak verilirdi. Bunlardan fransızca oku­ nan dersler için verilmiş olanların kaplarında büyük bir arma (1) altında (Lycée

impérial Ottoman de Galata Serai) ünvanı basılmıştı.

Talebelere ait oaln ve çalışmaya, iyi ahlâklı olmaya teşvik mahiyetinde bu­ lunan bu gibi kitap, âferin, tahsin ve zikri-cemil varakalarındaki bu kayıtlardan başka Fransa veya İsviçre’den konturatla getirilecek muallimler için Lise Müdür­ lüğünün o memleketlerdeki ilgili makamlara veya Sefarethanelere yazdığı bütün muhabere evrakının başlıklarında olduğu gibi muhteviyatında da mektebin adı geçtikçe hiç bir vakit (Mektebi Sultanî) denilmemiş, daima (Galata Serai) ola­ rak yazılmıştır. Bunlara ait vesikalar ikinci ciltte görülecektir.

Bunlardan başka eski Galata Sarayı mektebi ile sonraki Galatasaray Lise ii hakkında gerek Fransızların ve gerek diğer bütün yabancıların aşağıda sırası geldikçe görülecek olan bir çok yazılarında, eserlerinde ve bizzat Lisenin ilk Mü­ dürü olan Fransızm memleketine döndükten bir az sonra (Revue des deux M ou­

les) adlı dergide yayınladığı uzun makalede mektebin adı hep «Galata-Sérai»

olarak geçmektedir.

Bu isim bahsini tamamlamak için bir de Frenk kaynaklarından bahsetmek yerinde olacaktır. Garp dillerinde yazılmış eserlerde bu adın yazılış şekli üç tür­ lü olarak görülmektedir. Fransızlar ve isviçreliler bunu umumiyetle (Galata-Sé-(1) Bu arma, Padişahlara mahsus tuğra, nişan ve sair alâmetler olan malûm ar­ ma değildir. Bilâkis resimde de görüleceği üzere eski Galata Sarayı mektebinin remzi armasıdır.

(3)

ra'i) olarak ve bazan da ( Calala-Serail) tarzında yazmaktadırlar. İngilizler, Amerikalılar, Almanlar ve AvusturyalIlar ise umumiyetle iki kelime olarak, fa­ kat ( Galata Saray) veya ( Galatasaray) şeklinde aşağı yukarı bizim bugün yaz­ dığımız gibi bir imlâyı gözetmiş bulunmaktadırlar.

Bu bahsi bitirmeden evvel şu noktayı da kaydedelim ki ¡Cumhuriyet devrinde oütün Sultanîlerin adları (Lise) ye çevrilirken, meselâ İstanbul tarafındaki İs­ tanbul Sultanîsine İstanbul Lisesi, K abataş’takine Kabataş Lisesi denildiği halde Beyoğlu’ndaki Sultanîye Beyoğlu Lisesi denilmemiş, bilâkis ( Galatasaray Lisesi)

(4)

GALATA SARAYI MEKTEBİNİN TARİHİ

i

( Eski Galata Sarayı mektebinden bahseden yerli ve yabancı eserlerin çeşitleri — Bunlar hangi dillerden yazılmıştır — Kitabımıza en başlı kaynak olan eser hangisidir ve niçin )

Osmanlı tarihleri içinde eski G alata Sarayı mektebi hakkında belli başlı malûmat için kaynak olacak eserlerin çoğu vakanüvislerin tarihleriyle Enderun tarihleridir.

Bunların içinde bilhassa (A la tarihi), Ilyas’ın (Lelaifi Vekayii Enderun)u,

(Raşit tarihi), (V asıf tarihi), (Karaçelebi zade Abdülâziz’in tarihi), (Naima tarihi), (Hayrullah Efendi tarihi), (Fındıkhlı Mehmet ağanın Silâhtar tarihi), (Selânihi tarihi) ve (Hadikatülcevami) adlı kitaplar en başta gelenlerdir Bunlar­

dan başka yine mektebimize ait (Cevdet tarihi) nde, (Tarih-i askeri-i Osmani) de,

(Mirâl-ı İstanbul) da, (Osmanlı Devleti teşkilâtından Kapukulu ocakları) adlı

eserde, (Türkiye Maarif tarihi)nde, (Türkiye’de Orta öğretim) de, (Türk tarihi

A na hatları) nda, (Kamusülâlâm) da ve Ahmet Refik’in (Onuncu asrı hicride İstanbul hayalı) nda, (Neiayicülüukual) ta, (Takoimütteoarih) te, (Z übdetüi- tevarih) te, (Z übdelülvekayi) de, (Vekayii tarihiye) de, (Tarihi Cilmani) de, (Tesaviri ricâl), (Üssü zafer), (Üssü inkilâp), (Eski Galata ve binaları) ve (İs­ tanbul sarayları) adlı kitaplarda ve diğer bazı tarihî eserlerde ve risâlelerde eski

mektebe ait müteferrik malûmat bulunmaktadır.

Eski Galata Sarayı mektebine dair bazı yazılar meşhur seyyahımız Evliya Çelebi’nin kitaplarında da vardır.

Diğer cihetten G alata Sarayı mektebi hakkında yabancı dilden yüzden fazla eserde de pek çok malûmat olduğu aşağıda sırası gelince birer birer görülecektir.

Bütün bu meşhur tarih kitaplarından ma’da eski mektebimize ait yazılar bulunan eserler arasında Lisenin 50 nci yıldönümü vesilesiyle o zamanki mek­ tep İdaresinin 1918 de bastırmış olduğu (Mektebi Sultani) adlı kitabı, T ıp ve Darülfünun tarihlerini, merhum Selim Nüzhet Gerçek’in, kitabımızın mukadde- mesinde bahsettiğimiz (Galatasaray tarihçesini, (Topkapı Sarayı Arşiv Kılavu­

z u n u , (Kasımpaşa tarihçesini, (İstanbul çeşmeleri) adlı eseri, Abdi Paşanın

(5)

Vakyinamesini de söyleyebiliriz. Hülâsa iki yüze yakın çeşitli eserde Galatasaray mektebine dair yazılar vardır.

Bütün bu son eserlerin dayandığı malûmat hep yukarıda, en başta adlarını saydığımız eski Osmanlı tarihleridir. Gerek bu Osmanlı tarihleri ve gerek sonradan yazılmış olduklarını söylediğimiz eserler eski mektebin teşkilini, tedris ve terbiye sistemlerini ve idare işlerini bir bütün olarak ortaya koymamaktadırlar. Eski mek­ tebin kuruluşu, teşkilâtı, işleme tarzı, eğitim ve öğretiminin hususiyetleri, kütüpha­ nesi, Öğretmenleri, Müdürleri, talebeleri ve bunların iaşe ve idare işleri bir az evvel adlarını sıraladığımız kitapların içinde parça parça, kısım kısım, ayrı bahisler ve sahifeler içinde ve çok dağınık bilgiler halindedir.

Yukarıda eserimize me’haz olarak gösterdiğimiz eski Osmanlı tarihleri ile sonrakilerinde G alata Sarayı mektebine ait yazıların böyle ayrı ayrı bahisler ha­ linde dağınık bulunuşu pek tabiidir. Çünkü bütün bu kitaplar, isimlerinden de an­ laşıldığı gibi nihayet birer Osmanlı tarihleridir. Bizim bu eserimiz gibi doğrudan doğruya Galatasarayı’na münhasır kitaplar değildir. Biz bu eski Osmanlı tarih­ leriyle yabancı eserler içinde dağınık bir halde bulunan çeşitli malûmatı toplayıp bir döküm yaptık. Sonra bunları tarih sırasiyle dizerek bir sıraya koyduk. Eksik olduğunu gördüğümüz kısımları da Devletin çeşitli evrak hâzinelerinde yaptığı­ mız devamlı araştırmalarla tamamladıktan sonra G alata Sarayı mektebinin müs­ takil bir tarihini toplu olarak meydana getirmeğe çalıştık.

Şimdi me’haz olarak isimlerini söylediğimiz kitapların içinde G alata Sarayı mektebinden en çok bahsedenden başlıyarak eski mektebin tarihine geçelim.

Beş ciltlik Enderun tarihi yazmış olan Tayyar zade Ahmet A ta, eserinin he­ men her cildine eski G alata Sarayı mektebine dair malûmat serpiştirmiştir. Bu eser doğrudan doğruya Enderun ve Saray mekteplerinin mufassal bir tarihidir. Müverrih, bu kitaplarında Enderun ve Saray mekteplerinin teşkilâtı ile tedris ve terbiye usullerinden uzun uzadıya bahsetmektedir. Ayni zamanda bu esaslı ilim müesseselerinden yetişmiş olanlardan bazılarının hal tercümelerini, şiirlerini ve çe­ şitli hizmetlerini de son cildinde toplamış bulunuyor. Eski G alata Sarayı mektebine ait bir çok malûmatı da bize, hep tarih sırasıyla ve Padişahların ayrı ayrı devir­ lerine münhasır perakende bahisler halinde öğretiyor.

Tayyar Zade A ta ’nın tarihinde diğer tarih kitaplarından daha çok, ve hat­ tâ diğer Saray mekteplerinden daha fazla ( Galata Sarayı mektebi) nden bahse­ dilmiş olmasının başlıca sebebi, müverrih A ta ’nın babası T ayyar efendinin biz­ zat eski Galata Sarayı mektebinde okumuş olmasındandır. İşte bundan dolayı mecazlarımız arasında (A la tarihi) nin çok hususî bir değeri vardır. Babasının G alata Sarayı’nda okumuş olması, kendisinin zaten Enderundan yetişmiş bulunma­

(6)

♦m:n bir kaynak olmasını sağlamaktadır. Esasen beş ciltlik A ta Tarihi, bir az ev­ vel söylediğimiz gibi, Enderun teşkilâtını yakından gören ve gösteren, Eski Saray,

Yeııi Saray, G alata Sarayı ve îbrahimpaşa Sarayı gibi adlarla kurulmuş olan Saray mekteplerine ait olayları ve türlü değişiklikleri iyi anlatan pek orijinal bir eserdir. Büyük baba, baba ve oğulun sıra ile bir çok Parişahlar devri içinde, biz­ zat yıllarca sarayda yaşamış olmaları ve ayrıca bu oğulun bir de müverrih bulun­ ması bize en sahih bilgiler kazandırmaktadır. Zaten Ahmet A ta ’dan öğrendikle­ rimizi diğer müverrihler de kitaplarında tasdik ve tekrar eylemektedirler.

Tarihçi A ta ’nın babası T ayyar Efendi Sultan Ahmet III. ün kahvecibaşısı Hacı Mustafa Efendinin oğludur. 1730 ( Hicrî 1146) da doğmuştur. Küçük ya­ şından itibaren hep Saray içinde bulunmuş, orada büyümüştür. Ve 1752 (1 167) de, Mahmut I. in Padişahlığı zamanında, babası Mustafa Efendi ölünce Padişa­ hın iradesiyle Galata Sarayı mektebine talebe olarak yazılmıştır. Daha aşağılar­ da eski G alata Sarayı mektebinden yetişmiş olanlar bahsinde görüleceği üzere. Tayyar Efendi mektebe girdiği zaman yirmi iki yaşında imiş. Bu yaşta bir ada­ mın okuduğu mektep hakkında edindiği malûmat herhalde küçük bir çocuk hâtı­ rası kabilinden değildir. Olamaz da. Fazla olarak T ayyar Efendinin G alata S a ­ rayı mektebinde sekiz sene tahsil etmiş olduğunu da yine kendisinin hâl tercüme­ sinden öğrenmiş bulunuyoruz. Şu hesaba göre Tayyar Efendi mektepten otuz ya­ şında çıkmış oluyor ki bu yaştaki bir insanın ker.di feyiz ocağı hakkında verdiği malûmat olgun bir adamın bilgilerinden başka ne olabilir. Esasen hâl tercümesin­ de görüleceği veçhile, kendisinin, çok mühim ve nazik vazifelerin halline Memur edilmiş ve hepsinde başarı göstermiş olması, Osmanlı Türkiyesinin ilk Garba te­ veccüh devri olan Selim III. ve Mahmut II. zamanlarında yaşamış bulunması ve hele büyük yenilik hareketi olan (Nizamı Cedid) işlerine bizzat katılmış açık fi­ kirli, hamiyetli ve dürüst bir insan olması, kendisinin sözlerine daima itimat olu­ nur bir zat olduğunu göstermektedir. İşte bu sebeple beş altı Padişah devri gör­ müş ve yüz üç yaşma kadar yaşamış olan Tayyar Efendinin, müverrih oğluna an­ lattıklarından çok istifade etmiş bulunuyoruz.

Zaten diğer kitaplardan aldığımız tarihî malûmat ile Arşivlerden çıkardığı­ mız resmî evrak ve kuyudat ta A ta Tarihindeki bahisleri tamamiyle teyit eder mahiyettedirler. Bü cihetler kitabımız tam okununca daha iyi anlaşılacak ve M ü­ verrih A ta ’nm beş ciltlik eserinde eski Galata Sarayı mektebine ait yazmış oldu­ ğu bahislerin tarihî asıllara ve hakikatlere r.e kadar mutabık ve muvafık olduğu görülecektir.

Eserimizin bir büyük kaynağı da Tapu ve Vakıflar İdaresinden çıkarttığı­ mız kayıtlardır. Bütün bu çeşitli kaynaklar G alata Sarayı mektebinin çok esaslı ve geniş bir teşkilâtı olduğunu ortaya koymaktadır.

J i f c P 'r a p m

(7)

BEYAZIT II. ve GULBABA

II

(Galata Sarayı mektebinin ilk banisi Beyazıt II. — Padişaha bu fikri veren zat — Bu mektebin kurulmasının hakikî sebepleri — Beyazıt II. nin maarif severliği ve imarcılığı)

Beyazıt II. babası gibi harbi seven bir Padişah değildi. Kardeşi Cem le sa­ vaşması hiç şüphesiz saltanat harsından başka bir şey değildir. Fâtih’ten soııra ge­ len bu Padişahı Yeniçeriler pek sevmemişlerdi. Zamanında yapılan savaşlar bu uhıumî hoşnutsuzluğu kısmen gidermek için olsa gerektir. Kısmen de, Devlet pres­ tijini korumak zoru iledir. Beyazıt II. daha çok sessizliği, bol sohbeti, sofra âlem­ lerini, şarabı, ve ilmi severdi. Maarif sahasındaki eserleri büyüktü. Bunlar içinde ve en başta Edirne ve İstanbul’daki medreselerini, bu medreselerde ders verenleri ve alelumum zamanında kendi himaye ve sahabetiyle yetişmiş ülemayı tarihleri­ miz çok övmektedirler.

Beyazıt II. devrinde İstanbul’da çok korkunç bir yer sarsıntısı olmuş, camiler, medreseler, çarşılar, büyük Daireler ve Saraylar çok ciddi hasar­ lara uğramıştı. Bu Padişah korkusundan önce Edirne’ye, orada da yersarsın- tlsı devam edince Dimetoka’ya kaçmıştı. Hiç şüphesiz hayatı ve hayattan olan her şeyi seviyordu. Bunun için de sağlık müesseselerine çok büyük kıymet veriyor­ du. Edirne’deki Darüşşifası bütün tıp tarihlerimizin baş konusudur. Garp Devlet­ lerinin çoğu bunu bir örnek alarak kendilerine hastâhaneler yapmışlar ve bu bü­ yük İnsanî eser hakkında pek esaslı incelemeler yaparak kitaplar yazmışlardır. Memleket yersarsıntısıyla baştan başa harap olmuşken, tam mânasiyle bil­ iş ve inşa seferberliği yaparak ve her taraftan ameleler getirterek az zamanda bü­ tün yıkık binaları eski hallerine getirtmiştir, işte G alata Sarayı mektebinin kuru­ luşu böyle imarcı, sulhperver ve maarif sever bir Padişahın zamanına isabet et- m;ştir.

Babası Mehmet II. İstanbul’u ele geçirdikten, Anadolu beyliklerinin en sonuncularını da ortadan kaldırdıktan, ve, bilhassa Rumeli’de Devletin hududu­ nu İtalya’ya kadar dayadıktan sonra bu geniş ülkeleri idare edecek değerli ele­ manlara ihtiyaç çok artmıştı. Bu muazzam işi sade medreselerden yetişenlerin

(8)

ehli-yet ve diraehli-yetlerine terketmeğe, bizzat padişahın diraehli-yeti mâni oluyordu. Medrese-- lerden o zaman çek kıymetli Ulema ile kadılar ve camilerin çeşitli vazifedarları ye­ tişiyordu. Fâtih uyanık bir adamdı. Devlet ve memleket işlerini öyle olur olmaz adamlara bırakmak istemiyor, bihakkın ehil insanlara ve liyakatli idarecilere ih­ tiyaç olduğunu çok iyi takdir ediyordu. İşte bu düşüncelerle Edirne’deki Saray mektebi ile Topkapı Sarayı içindeki Enderun mektebi esaslı teşkilâta kavuşmuş ol­ du. Beyazıt’ta, şimdi İstanbul Üniversitesinin bulunduğu yerde bir de Eski Saray mektebi vardı. Kitabımızın, daha sonraki kısımlarında, Saray mektepleri bahsin­ de görüleceği üzere Topkapı Sarayı içinde Fâtih Sultan Mehmed’in kurduğu E n­ derun teşkilâtı ( I ) hem tahsil, hem de bir nevi memuriyet staj devresi mahiye­ tinde olarak muayyen dereceli koğuş veya sınıflara ayrılmış bulunuyordu. En ufak sınıflara Büyük ve Küçük Odalar deniliyordu. Sonra Kiler Odası, Hazine Odası ve Has Oda geliyordu. Hakikatte bir sınıf olan Büyük ve Küçük Odalarla, daha yüksek dereceli birer tekâmül sınıfları halinde bulunan Kiler, Hazine ve Has O da­

lardaki Enderun Ağalarına, yaşları kırkı, elliyi dahi bulsa, îçoğlanları veya Içağa- ları deniliyordu. Daha sonraları bu Odalara ilâve olarak bir de Ssferli Odası ka­ tılmıştı.

Artık Sarayın ve Devletin bütün memurları hep bu mekteplerde yetişeceklerdi. Netekim de eyle oldu. Osmanlı tarihlerini, sicilli Osmaniyi birer birer incele­ yecek olursak, eski sadrâzamların, kubbe vezirlerinin, Beylerbeyilerinin, Yeniçeri ordusu ileri gelenlerinin, bütün saray erkânının, çeşitli Devlet memurlarının hemen hemen hepsi denecek kadar olanı bu saray mekteplerinden yetişmiş olduklarını görürüz. Şuara tezkerelerindeki divan şairlerinin, ediplerin, müverrihlerin, vak’anü- vîslerin, başta Koca Sinan olmak üzere mimarların, nakkaşların, hattatların ve musikişinasların da hep saray mekteplerinden feyzalanlar olduğu anlaşılmaktadır.

★ ★

Beyazıt II. Tahta çıktığı zaman bu üç Saray Mektebinden yetişenlerin ih­ tiyacı karşılayamadıklarını anlamıştı. Münasip zamanı ve fırsatı bekliyordu. Gü­ zel bir tesadüf ona bu fırsatı verdi. Padişah olduğu yıl içinde bir gün

Tophane’-%

_______________________ i

(1) Daha fazla malûmat için Ord. Prof. B. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nm (Osmanlı Devletinin Saray teşkilâtı) adlı eseri ile B. Osman Ergin’in (Türkiye Maarif Tarihi) ne vq Ahmet Refik’in (Fatih asrında Enderunu hümayun teşkilâtı) başlıklı yazısına [Edebiyatı umumiye mecmuası, c. I. No. 16) bakınız.

(9)

nin üst taraflarındaki korularda yaptığı bir av gezisinden dönüşünde ( Cülbaba) adlı bir ihtiyarla karşılaşıp konuşmasıyla yeni bir Saray mektebinin daha kurul­ ması tasavvuru filiyat haline gelmiş oldu.

Bundan evvelki bahiste Beyazıt II. ve Yavuz Selim ve hattâ daha sonraki zamanlarda Beyoğlu ve Tophane sırtlarının bağlar, tarlalar, korular ve çayırlar­ la örtülü olduğunu tafsilâtıyla ve bütün delilleriyle görmüştük. Gezmeyi ve eğlen­ meyi çok seven genç Padişah Beyazıt, bu yamaçlarda sık sık avlanmaya gelirdi. Zaten bir çok tarih kitapları da onun daha şehzadeliği zamanında Amasya’da iken av eğlenceleri ile meşgul olduğunu yazarlar. Beyazıt II. de bu av merakı bir müddet İstanbul’da da devam etmişti.

Bir sonbahar günü avdan dönüşte fazla üşümüş, belki de yağmura tutulmuş olcak ki Beyoğlu sırtlarından Tophane’ye doğru inerken bir az ötede gözüne ilişen bir kulübeye doğru gitmiş, içerisinde bir ihtiyarın bulunduğunu ve nâdide güller yetiştirdiğini görerek azıcık ısınmak üzere kulübeye girmiş ve ihtiyarla konuşmaya başlamıştır. Bu gül meraklısı ihtiyarın sohbetinden pek hazetmiş ve onun gönlünü almak için de, ayrılırken, kendisinden bir isteği olup olmadığını sormuştur. O da eliyle Padişaha, şimdi Lisenin bulunduğu tepeyi göstererek orada bir mektep yap­ tırması dileğinde bulunmuştur. İhtiyarın bu arzusu en kısa zamanda yerine geti­

rilmiş ve mektep hemen o yıl içinde kurulmuştur. İşte bu ihtiyar Gülbabâ dır. Önceleri biz de, bazıları gibi bu Gülbaba hikâyesini bir efsane gibi dinliyor­ duk. G alata Sarayı’nın ilk tesisi tarihini bir türlü Beyazıt II. ye kadar ulaştıramı- yorduk. Fakat büyük merak ve sebatın bize harcettirdiği yıllar bu anlatılanın bir ef­ sâne, bir hikâye değil, kat’î bir hakikat olduğunu ortaya koydu.

Şimdi buna ait yerli ve yabancı tarihlerde gördüğümüz malûmatı bir de be­ raber inceliyelim.

Yerli ve yabancı eserler içinde G alata Saray’ından bahsedenlerin çoğu bu müesseseyi Beyazıt II. nin kurduğunu söylemektedirler.

Bunlardan Tayyar Zade A ta, tarihinin birinci cildinde, Beyazıt II. nin ma­ arife ait hizmetlerini birer birer saymakta ve Galata Sarayı 'gibi, o devirlerin usu­ lünce son derecede muntazam ve herkesçe beğenilen bir mektep yaptırmış olduğu­ nu şu satırlarla söylemektedir :

... Merkezi ilim ve maarifi tezyid ve 'tezyin ve hacelerini (hocalarını)

teksir ve kulübü mevcudeyi tevfir ve fenni silâhşorî ve cengâveriyi talim etmek Ve kemankeştik san ati sünnetini ifâde ve cündilik cür etlerinde esbabı meleke Ve me­ fharet yetiştirilmesinde sarfı himmet ve ataya ve Galata Sarayı gibi ol devirler usu­ lünce gayet muntazam ve memdûh mektepler inşa buyurmak misillû saltanatı

Referanslar

Benzer Belgeler

dizilerinde, hattâ iyi konulara daya­ lı yerli film lerde az olm ası koşuluyla yine yerim i

Cemal Paşa’nm eşi Seniha Hanıme­ fendi ’yi 1962 ’de vefatından az önce zi­ yaret ettiğimde bana, tarih kitaplarında P aşa’nm K afkasya’daE rm enilertara- fından

Son sergisi, ölümünden beş yıl son­ ra Akbank Osmanbey Sanat Galerisinde açılmıştır.. İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha

Bu dörtlüğü Nazım Hikmet, Semiha Berksoy için “ İstanbul Sokak- larında” nın çekiminden bir yıl sonra

Etrafı çepçevre denizle çevrili olan bu güzel şehirde deniz kenarında modern vasıfları haiz kaç otel sayabilirsiniz?. Derdi kökünden halletmek, sistemli bir

Christian Dior'un toz pembe saten bir elbisesini giymiş olan Idil, ünlü Fransız kompozitörü Jean Françaix'nin kendisine ithaf ettiği kı­ sa bir eser olan

konak hazırlatsın, muhteşem su., ette döşetsin, halayıklar, Rum hizmetçiler, aşçılar, uşaklar, ara jacılar, seyisler tahsis etsin, en meşhur kuyumculara

Yaptığım itiraza verilen cevaba göre, «Merdiven» şiiri dergilerin birinde yeniden yayınlan­ dığı ve jüri tarafından (lütfedilip) seçildiği için, yarışm